Orijinalini görmek için tıklayınız : MERKEZ BEYPINAR KÖYÜ...
sivasli_canan
23.09.2008, 12:48
gfb34,serrrkan nerdesinizzzzzzzzzzzzzzzzzzzz
canlandrın bölümünüzü
dark_yamtar58
23.09.2008, 16:38
Bütün beypınarlılara hayırlı günler.....................
Abdurrahman 58
23.09.2008, 16:42
eyvallah abi sanad hayırlı günler......................
dark_yamtar58
23.09.2008, 16:43
Serkan kardeşim irtibatı kopartmayalım...........
ötükenindelisi
23.09.2008, 16:48
site bensizmi oluyo vefasız serkan yamtar sekan pas vermiyo artık bana unutmuş
hem arkadaşımn oğlu hem yakın akrabam
ötükenindelisi
23.09.2008, 16:56
Bütün beypınarlılara hayırlı günler.....................
aaaa yamtar sen niye uğramıyon köyümün formuna ben öylemi yapıyom sana
dark_yamtar58
23.09.2008, 17:04
aaaa yamtar sen niye uğramıyon köyümün formuna ben öylemi yapıyom sana
Ötüğkenli ben herzaman burdayım da sen başka işler peşinde koşuyorsun..:mad:
Muammer enişteminde selamı var sizlere şu an Turhalda...Benim için en Meşur Beğpınarlı..Eniştem Mammer ALTUN:
Abdurrahman 58
23.09.2008, 17:07
ayıp ettin şimdi bilal abi.ne pas vermemesi ne unutması!!!!!!!
ötükenindelisi
23.09.2008, 17:09
as ğardaş turhalda bişimi bulmuş
ğeçi beceremiyollar yüzlerine bulaştırıyorlar
ötükenindelisi
23.09.2008, 17:10
ayıp ettin şimdi bilal abi.ne pas vermemesi ne unutması!!!!!!!
msn yokmu bi sizle irtibatımız kesik
Abdurrahman 58
23.09.2008, 17:12
msn fazla kullanmıyorum abi hatta hiç kullanmıyorum diyebilirim.
dark_yamtar58
23.09.2008, 17:12
Emekli oldu ısı cam işi yapıyor turhalda iş almış hem para kazanıyor hem araştırma yapıyor.Kardeş Beğpınarın reklamını en Fazla eniştem Muammer ALTUN ve ben yaptım daha bizden ne istiyorsunuz.
ötükenindelisi
23.09.2008, 17:13
soğuk çermiğe giderken hemen sağ tarafa düşüyo.çok şirin bi köy:)
şirin ama içinde ben yokum ki------------?
*?
ötükenindelisi
23.09.2008, 17:15
Emekli oldu ısı cam işi yapıyor turhalda iş almış hem para kazanıyor hem araştırma yapıyor.Kardeş Beğpınarın reklamını en Fazla eniştem Muammer ALTUN ve ben yaptım daha bizden ne istiyorsunuz.
sağol canım reisim bilmezmiyim varsa --salça ---olunacak yoluna kurban
abdullah58
23.09.2008, 17:26
SELAM SEVGILI DOSTLARIM ABILERIM KARDESLERIM
SIZLERLE UZUN ZAMANDIR YAZISAMADIK IZINDEYDIK SIVASIMIZA GITMISTIK
SIVAS BAYAGI DEGISIME UGRAMIS HEMEN FARKETILIYOR TABIKI FARK IS YERLERI ACILMIS DEGIL KALDIRIMLAR DEGISMIS- LAMBALAR DEGISMIS-
AKSU PARKI YAPILMIS-VE HER KAVSAGA BER TANE FISKIYELI HAVUZLAR YAPILMIS- NEYSE SIZLER NASILSINIZ BAKALIM INSALLAH IYI SIHHATTE VE AFIYETTESINIZDIR
HEPIMIZIN RAMAZANI HAYIRLI OLSUN
TUTTUGUMUZ ORUCLARI ALLAH KABUL ETSIN
ALLAHA AMANET OLUNUZ
ötükenindelisi
23.09.2008, 17:37
SELAM SEVGILI DOSTLARIM ABILERIM KARDESLERIM
SIZLERLE UZUN ZAMANDIR YAZISAMADIK IZINDEYDIK SIVASIMIZA GITMISTIK
SIVAS BAYAGI DEGISIME UGRAMIS HEMEN FARKETILIYOR TABIKI FARK IS YERLERI ACILMIS DEGIL KALDIRIMLAR DEGISMIS- LAMBALAR DEGISMIS-
AKSU PARKI YAPILMIS-VE HER KAVSAGA BER TANE FISKIYELI HAVUZLAR YAPILMIS- NEYSE SIZLER NASILSINIZ BAKALIM INSALLAH IYI SIHHATTE VE AFIYETTESINIZDIR
HEPIMIZIN RAMAZANI HAYIRLI OLSUN
TUTTUGUMUZ ORUCLARI ALLAH KABUL ETSIN
ALLAHA AMANET OLUNUZ
ooooooooo sen uğrar mıydın yasar efen di ne zaman döndün almanyaya
Abdurrahman 58
23.09.2008, 21:51
SELAM SEVGILI DOSTLARIM ABILERIM KARDESLERIM
SIZLERLE UZUN ZAMANDIR YAZISAMADIK IZINDEYDIK SIVASIMIZA GITMISTIK
SIVAS BAYAGI DEGISIME UGRAMIS HEMEN FARKETILIYOR TABIKI FARK IS YERLERI ACILMIS DEGIL KALDIRIMLAR DEGISMIS- LAMBALAR DEGISMIS-
AKSU PARKI YAPILMIS-VE HER KAVSAGA BER TANE FISKIYELI HAVUZLAR YAPILMIS- NEYSE SIZLER NASILSINIZ BAKALIM INSALLAH IYI SIHHATTE VE AFIYETTESINIZDIR
HEPIMIZIN RAMAZANI HAYIRLI OLSUN
TUTTUGUMUZ ORUCLARI ALLAH KABUL ETSIN
ALLAHA AMANET OLUNUZ
a.s abi.seni tekrar aramızda görmekten gerçekten mutluluk duyduk:)ve darıldık.sivasa geldinde bize niye haber vermedin???neyse bi dahaki seneye diyecem ama seneyede ben yolcu yurtdışına::confused:
Abdurrahman 58
23.09.2008, 23:20
vaaaay vayyyyyy köyüm benim beee
TÜRKÜM DOĞRUYUM BEYPINARLIYIM ELHAMDULİLLAH
ötükenindelisi
24.09.2008, 12:33
serkan baban duymasın hötürür________?
ötükenindelisi
24.09.2008, 12:34
Emekli oldu ısı cam işi yapıyor turhalda iş almış hem para kazanıyor hem araştırma yapıyor.Kardeş Beğpınarın reklamını en Fazla eniştem Muammer ALTUN ve ben yaptım daha bizden ne istiyorsunuz.
yamtarım buğün çok yakışıklısın kıskanıyom
dark_yamtar58
24.09.2008, 12:47
yamtarım buğün çok yakışıklısın kıskanıyom
babao nazarın değerse karışmam...................... ..........:D:D:D:D
ötükenindelisi
24.09.2008, 13:18
babao nazarın değerse karışmam...................... ..........:D:D:D:D
BİZ KEM OLARAK BAKMAYIZ KOÇUM MAŞALLAH --TÜ ---YÜZÜNÜDE YIKADIM
abdussvs
24.09.2008, 14:38
, .
ötükenindelisi
24.09.2008, 15:32
, .
HAYIRDIR ABDÜS KAVĞALI KIRĞINMIYIZ HELE HOS ĞELDİN
abdussvs
24.09.2008, 20:24
HAYIRDIR ABDÜS KAVĞALI KIRĞINMIYIZ HELE HOS ĞELDİN
Yok Abi o ne demek sana karşı kavga ne haddimize ama bazan konuşmaktansa susmak daha çok şey anlatır. Mesajımda ulaşacağı dikkat çekeceği yere varmış zaten. Senin aracılığınla tüm hemşerilerime hayırlı akşamlar diler saygılar sunarım...
buraları ıssız bırakmadığınız için teşekkür ederiz bekir-bilal reis!!!!!!!!!!!!!!!
Abdurrahman 58
25.09.2008, 21:31
beypınar fc yakında Turkcell süper liginde:D:D:D
Abdurrahman 58
25.09.2008, 21:35
teknik drektör:Bilal fındık:)
kulüp başkanı:dark yamtar
takım kaptanı:Serrrkan
:):):):):):):):):):):):)
dark_yamtar58
25.09.2008, 21:37
buraları ıssız bırakmadığınız için teşekkür ederiz bekir-bilal reis!!!!!!!!!!!!!!!
Teşekküre değmez yeğenim biz büyük bir aileyiz tabiki birbirimizi boş bırakmayacağız bizim bizden başka neyimiz varki.
tatar oglu
25.09.2008, 21:39
ben bey pınarlı deyilim ama size destek olsun arkadaş
Abdurrahman 58
25.09.2008, 21:40
Teşekküre değmez yeğenim biz büyük bir aileyiz tabiki birbirimizi boş bırakmayacağız bizim bizden başka neyimiz varki.
eyvAllah reiiiiiissssssssss.yoluna gurban!!!!!
Abdurrahman 58
25.09.2008, 21:52
fenerbahçe maçında SİVASSPOR umuza başarılar dileriz!!!
SOYDER
Abdurrahman 58
25.09.2008, 22:02
HER ZAMAN HER YERDE EN BÜYÜK SİVAS!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !
omer_ceran
25.09.2008, 22:30
slm beypınarlı dostlar arkadaşlar nasılsınız
omer_ceran
25.09.2008, 22:39
dark_ yamtar isim ney bi tanışalım konusalım
omer_ceran
25.09.2008, 22:40
online olanlar neden susuyosunuz
ötükenindelisi
25.09.2008, 23:44
slm beypınarlı dostlar arkadaşlar nasılsınız
sen hikmetin olumusun*************
ötükenindelisi
25.09.2008, 23:49
dark_ yamtar isim ney bi tanışalım konusalım
sen onu tanıyamassın
adem amcan tanır birde ben
o koca kurt
reistir
abdussvs
27.09.2008, 19:49
sen onu tanıyamassın
adem amcan tanır birde ben
o koca kurt
reistir
NE İŞTİR ÖTÜKENİNDELİSİ'DE ''GESPERRT'' MİDİR NEDİR ONDAN OLMUŞ TIPKI BİLAL FINDIK GİBİ. KARA BULUTLARMI KÖTÜ HAVA KOŞULLARIMI BU OLAYA SEBEP. MALUM İSTANBUL BİRKAÇ GÜNDÜR FIRTINA VE YAĞIŞA TESLİM...
dark_yamtar58
27.09.2008, 20:25
Ötükenindelisi yine kendini bamlatmış..................... ....................
yiğidoturan
27.09.2008, 21:30
NE İŞTİR ÖTÜKENİNDELİSİ'DE ''GESPERRT'' MİDİR NEDİR ONDAN OLMUŞ TIPKI BİLAL FINDIK GİBİ. KARA BULUTLARMI KÖTÜ HAVA KOŞULLARIMI BU OLAYA SEBEP. MALUM İSTANBUL BİRKAÇ GÜNDÜR FIRTINA VE YAĞIŞA TESLİM...
SİVAS FIRTINASI ESTİ ONDANDIR İSTANBULUN HALİ
ötükenin delisini anlayamadık
dark_yamtar58
27.09.2008, 21:33
NE İŞTİR ÖTÜKENİNDELİSİ'DE ''GESPERRT'' MİDİR NEDİR ONDAN OLMUŞ TIPKI BİLAL FINDIK GİBİ. KARA BULUTLARMI KÖTÜ HAVA KOŞULLARIMI BU OLAYA SEBEP. MALUM İSTANBUL BİRKAÇ GÜNDÜR FIRTINA VE YAĞIŞA TESLİM...
__________________
Ötükenin delisi Mırnavlıycam diye kendini bamlattı...Tekrar geleceğinden eminim.................
omer_ceran
04.10.2008, 20:28
Selam beypırarlı güzel hemşerilerim kimsede yok ben geldiğimde sohbet edelim ceran gilden kimleri tanırsınız
omer_ceran
04.10.2008, 20:30
ben ankara da yaşıyorum sivas beypınarlıyım ceran'gildenim
Abdurrahman 58
04.10.2008, 20:48
h.g. abi bende sivasta yaşıyorum apul gildenim
BEYPINARI
Her yer yeşillendi renkler cümbüşü
Kokar burcu burcu gülün BEYPINAR
Eridi kalmadı dağların başı
Coştu derelerden selin BEYPINAR.
Yönümü çevirdim ereyim sana
Eski dosttan haber sorayım sana
Bugün yürüyerek varayım sana
Çamura belenmiş yolun BEYPINAR.
Mezarlık inişi karşılar beni
Ezelden severdim bilirsin seni
Saçlarım okşayan rüzgarın hani
Değişmiş lodosun yelin Beypınar.
Çoğu ev yıkılmış ot diken bitmiş
Ahmet,Mehmet,Osman şehre göç etmiş
Harmanın içine karabaş yatmış
Nerede o eski halin BEYPINAR.
Okulum mektebim ben geldim işte
Sana olan sevdam bitermi döşte
Akıyor yukarı pınarım başta
Kurumuş söğütlü dalın BEYPINAR.
Gölbaşı garipçe bakar yüzüme
İnceden sızılar iner dizime
Aşağı bostanlar kızar sözüme
Lal olmuş konuşmaz dilin BEYPINAR.
Cağıştak hüzünlü maziyi arar
Kamerin çeşmesi kaynağın sorar
Çevlükler örenler baraja yarar
Nede çabuk dolmuş gölün BEYPINAR.
Döğücü dağ yolu killik yerinde
Ne sevdalar saklamıştır serinde
Sana dönsem KÖYÜM günün birinde
Uzatıp tutarmı elin BEYPINAR.
SEÇKİNİ özlemin gayrı son bulsun
Herkes birbirini sevip dost olsun
Yaz bahar geliyor toy düğün olsun
Coştursun bizleri telin BEYPINAR...
YAZAN:BEYPINARLI AŞIK SEÇKİNİ HASAN BASRİ GÜNGÖR
SİVAS-2008
Bilsinler Mehmedim Vatan Bölünmez
Dağlarımı mesken tutup, sana silah doğrultanlar
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Kustukları zehir kurşunları içecekler
Bilsinler mehmedim vatan bölünmez
köpek leşleri dağlarda kalsın
Almak isteyenler geri dönmesin,
Türklüğü kabul etmeyen Irak'a gitsin
Bilsinler Mehmedim vatan Bölünmez...
Uşaklara Uşaklık edenler
İmralıdakine sayın diyenler
Şehidimi Kelle edenler
Bilsinler Mehmedim Vatan bölünmez...
Akıttığın kanın kanımdır benim
Bu vatan canımdır benim
Vatana boynum incedir benim
Bilsinler Mehmedim Vatan bölünmez...
Sana tuzak kurana inat
İçtiğin şahadet suyuna nimet
Verdiğin canına Minnet
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Hakkari’si Van’ı, Diyarbakır’ı birdir
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Ankarası Aradahanı, Edinesi bütündür
Bilsinler mehmedim Vatan bölünmez
Vatan sevdalısı gönüller varken
Bilsinler Mehmedim Vatan bölünmez
Mehmetler Tükenmez akılları kesmez
Bilsinler Mehmedim Vatan bölünmez
Kurtuluş savaşını hazmedemeyenlere inat
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Mehmetler, Mustafa Kemaller tükenmez
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Kanın sulamıştır bu haritayı
Bilsinler Mehmedim Vatan bölünmez
Kurşunla çizildi, kalemde değil
Bilsinler Mehmedim vatan bölünmez
Gülfüz SARIÇAM
9 Ocak 2008
Gülfüz Sarıçam
Türkiyem (2)
Şehit kanlarıyla yıkanmış toprağın,
Tarihe sığmaz, şerefin şanın,
Hem kışın güzeldir; hem de baharın,
Sana kurban olsun bin kere canım...
TÜRKİYEM benim, kutsal VATANIM,
TÜRKİYEM benim, canımdan canım...
Ay-yıldızlı bayrak coşturur bizi,
Bütün dünyada TÜRKLERİN izi,
Bütün âlemler bilirler bizi,
Bizde başkadır; VATAN sevgisi...
TÜRKİYEM benim, kutsal VATANIM,
TÜRKİYEM benim, canımdan canım...
Yazmışız seni kalplerimize,
Beste beste, dize dize,
Bütün Milletler hayrandır bize,
Düşmanlar her zaman gelecek dize....
TÜRKİYEM benim, kutsal VATANIM,
TÜRKİYEM benim, canımdan canım...
Aşım, toprağım, kanım...
Üzüntüm, sevincim, şanım...
Damarım, kalbim ve canım,
TÜRKİYEM senin için varım...
TÜRKİYEM benim, kutsal VATANIM,
TÜRKİYEM benim, canımdan canım...
Yılmaz Çelik
Anadolu
Seni çok sevenler(!) çok örseledi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Açların çalıştı, tokların yedi
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Yanan hep sen oldun, yakılan sensin
Ruhuna çiviler çakılan sensin
Şekilden şekile sokulan sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Sınırlar çizildi rüyalarına
Yasaklar konuldu dualarına
Hangi sesler hâkim semalarına
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Ahlat'ın, Afşin'in, Söğüt'ün mahzun
Evladın, âşığın, yiğidin mahzun
Tebessümün mahzun, ağıdın mahzun
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Metrûk manastırlar ihya olmakta
Hüzün, camilere mahya olmakta
Yadlar başımıza kâhya olmakta
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Üzerinden hak, adalet silindi
Hayâ zırhı delik delik delindi
Bu zelil duruma nasıl gelindi? ! .
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Dün şehit kanıyla sulanan sensin
Bugün alkollere belenen sensin
Düşmandan sadaka dilenen sensin
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Şehit torununa " sen susdiyorlar
" Vatan sevmek bize mahsusdiyorlar
Her taraf toz-duman, kâbus diyorlar
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Hariçten gelenler köprüyü tutmuş
Dost karşı kıyıda seni unutmuş
Hınzır yeller yaprakların kurutmuş
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
" Biraz azim, biraz gayretderim ha
" Delinir karanlık, sabretderim ha
" Şanlı mazi döner elbetderim ha
Oy güzel vatanım, oy Anadolu..
Anadolu Doluyum
Ben çöller fırtınası
Ben anaların yası
Ben tarihlerin yoluyum
Vurulmuş saldırmışım
Düşeni kaldırmışım
Gariplerin sağ koluyum
Türkü söyler dillerim
Nasırlıdır ellerim
Ben söğütlerin dalıyım
Ben gönüller bekçisi
Dertlerin emekçisi
Ben Anadolu doluyum
Ben dünlerin yarını
Köroğlu'nun torunu
Ben Çamlıbel, ben Bolu'yum
Yüreğim Çatalca'dır
Bakışım kartalcadır
Ufuklara sevdalıyım
Türkü söyler dillerim
Nasırlıdır ellerim
Ben söğütlerin dalıyım
Ben gönüller bekçisi
Dertlerin emekçisi
Ben Anadolu doluyum
gurunlumezun58
11.10.2008, 09:11
benim köyümün ğüzel insanları hepinize hayırlı hafta sonları dilerim yamtara yiğido turana akrabam ömer cerana selam teşekkürler bu siteyi unutmadıkları için basri abimin şiirlerine teşekkürler
Tüm beypınara selamlar saygılar!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!
gurunlumezun58
17.10.2008, 00:42
köyümün ğüzel insanları hepinize sayğı selamlar ama kırılıyorum kendi köyümüzün formuna hiç yazmıyorsunuz sivasın en çok nufuslu köyü katılan yok olanlarda yazmıyor ufacık cirin köyü bizim köyü beşe katlamış yazık bize dimi ama
omer_ceran
04.11.2008, 21:03
selam sevgili beypınarlıyım diyen hemşerilerim
aleykümselaam ömer abi nasılsın ne var ne yok :)
omer_ceran
05.11.2008, 11:08
iyidir gfb34 kardeşim sen nasılsın ismin nedir
recepceran
08.11.2008, 19:38
Arkadaşlar bende beypınarlıyım. hala her yaz arada gidiyorum. soguk cermikte bahcemiz var sürekli köyden süt yogurt alırım. soguk suyunu içerim darısı sizlere
omer_ceran
11.11.2008, 19:31
SLM Recep siteye hoşgeldin iyi bizde köy süt yoğurt senden bekleriz artık kendine iyi bak
Abdurrahman 58
15.11.2008, 22:41
SLM Recep siteye hoşgeldin iyi bizde köy süt yoğurt senden bekleriz artık kendine iyi bak
valla çok iyi dedin abi süt ve yoğurtları bekleriz:)
Abdurrahman 58
17.11.2008, 20:51
Vaay vay vay sayfa bomboş galdı gardaşşş! nidek tek başımıza dolanıp duracaz artık.
Abdurrahman 58
17.11.2008, 20:57
tüm beypınara kucak dolusu selamlarrrrr.Allah yar ve yardımcınız olsun
Abdurrahman 58
17.11.2008, 21:03
Beypınardan uçan kuşlar
sivas yaylasında kışlar
biz koreye şehit verdik
potini kanlı çavuşlar.
Abdurrahman 58
17.11.2008, 21:04
hadi beypınarlılar nerelerdesiniiiiiiiiiiiiiiiizz zzzzzzzzzzzzzzz
bapunarli58
21.11.2008, 20:46
bende bapunarliyim almanyada kaliyom cogaldenim slm
Abdurrahman 58
21.11.2008, 20:53
bende bapunarliyim almanyada kaliyom cogaldenim slm
hoşgeldin abi......................
Abdurrahman 58
21.11.2008, 20:55
herkese selamlarrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr rrrrrrr
Abdurrahman 58
22.11.2008, 21:46
hadi beyler artık girin şu siteye!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Abdurrahman 58
22.11.2008, 21:49
yarın ilk işim tüm beypınarlılara bu sitenin adresini dağıtmak olacak.
görende kimsesiz bi köy sanacak haa.
Abdurrahman 58
22.11.2008, 22:07
gelmeselerde tüm beypınarlılara selamlarımı gönderiyorummmmmmmmmmmm
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:02
selamun aleyküm bapunar ahalisii:)
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:28
merkeze 17 km uzaklıktadır.................. ......
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:28
soğuk çermiğe en yakın köydür..................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:29
nüfusu 566 kişidir....................... .......
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:30
yolları asfalttır..................... ..............
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:30
ptt acentesi yoktur........................ ....
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:31
sağlık ocağı vardır ama kullanılmamaktadır............ ........
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:31
HASAN KABZE nin vu gurbetçi beypınarlıların katkılarıyla yapılan ilköğretim okulu mevcuttur..........
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:32
Beypınar köyü;soyder(soğuk çermik yöresi derneği)üyesidir.........
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:33
Beypınar arazilerinin çoğu 4 eylül barajının suları altında kalmıştır...............
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:35
1920'de yapılmış tarihi bir camii si vardır....................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:36
köy halkının çoğunluğu;tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:37
Köyde çok eski bir camii kalıntısı vardır taştan yapılmış mihrabı hala sağlamdır..................... ........
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:39
köy halkı sevecen ve misafirperver bir yapıya sahiptir.............
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:40
beypınar denince ilk akla gelen YUKARI PINAR çeşmesidir.................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:41
Rusyanın Rubin Kazan takımında oynayan HASAN KABZE her yaz köyü beypınarı ziyaret eder...............
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:42
Köyde 2 adet bakkaliye vardır........................ .......
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:43
köyde kan davası yoktur........................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:45
Köy yakınlarında Beypınar kalesi kalıntıları hala mevcuttur....................
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:45
altyapı sorunu yoktur........................ ...............
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:47
köyün tek İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ 1980 yılında vefaat etmiştir........
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:48
toplam 20 şehit vermiştir..................... ..
Abdurrahman 58
23.11.2008, 11:52
1975 yılında merkez alibaba mahallesinde Beypınar spor kulübü adında bir futbol kulübü kurulmuştur.izmirspor'a NEJDET HARMAN adında bir futbolcu göndermiştir.Kulüp 1978 yılında çeşitli sebepler dolayısı ile kapatılmıştır.
Selamun aleyküm bapunarlılarr: :)
______________________________ _____
.............................. .............................. ................
MERKEZE 16 KİLOMETRE OLUP 1 OKUL 1 CAMİİ 1 SAĞLIK OCAĞI VE 2 KONUK EVİ MEVCUTTUR.KÖYÜMÜZDE 90 HANE MEVCUTTUR.KÖY HALKININ GEÇİM KAYNAKLARI:TARIM,HAYVANCILIK,F INDIKÇILIKTIR.KÖYÜN EN BÜYÜK GÖÇÜ 1960-70 TARİHLERİ ARASINDA GERÇEKLEŞMİŞTİR.GÖÇ EDENLERİN ÇOĞUNLUĞU SİVAS-MERKEZE DİĞERLERİ İSE İZMİR-İSTANBUL VE YURTDIŞINA GÖÇ ETMİŞLERDİR.KÖYÜN TARİHİNE BAKILDIĞINDA BU TOPRAKLAR OSMANLININ ELİNE GEÇMEDEN ÖNCE ERMENİLERE AİTMİŞ.AMA FUAT PAŞA ÖNDERLİĞİNDEKİ ORDUMUZ ERMENİLERİ KOVARAK BURAYI TÜRK KÖYÜ YAPMIŞLARDIR.KÖY TOPRAKLARININ ÇOĞUNLUĞU 4 EYLÜL BARAJI SULARI ALTINDA KALMIŞTIR.KÖY ULAŞIMINI KIŞIN 2 MİNİBÜS YAZIN SOĞUK ÇERMİK HALK OTOBÜSLERİ SAĞLAMAKTADIR.(KÖY SOĞUK ÇERMİĞE 1 KM UZAKTADIR)KOMŞU KÖYLERİMİZ:ONBAŞILAR,BAŞIBÜYÜK ,KIZILCAKÖY,KOLLUCA KÖYLERİDİR.KÖYÜN ADINI ALMASI:FUAT PAŞA BEYPINAR VE KOMŞU KÖYLERİ FETHETTİKTEN SONRA KÖYÜMÜZE GELİR VE -YUKARI PINAR- DEDİĞİMİZ PINARDAN SU İÇER VE ÇOK BEĞENİR.VE ŞÖYLE DER:BİR ÇOK İL GEZDİM KÖY GEZDİM AMA BU KADAR HARİKA BİR PINAR GMRMEDİM GERÇEKTENDE -PINARLARIN BEYİYMİŞ- DER.VE KÖYÜMÜZÜN ADİ''BEYPINAR'' KALIR.
KÖYÜN LAKAPLARINA GELİNCE:APUL GİL(biz),KASIM GİL,HORLAK GİL,İNCİKGİL,ÇAYLIOSMAN GİL,SERÇELER,ESKİCİOĞULLARI,LA VIİL vs.....
SLM ARKADAŞLAR BEN MERKEZE BAĞLI BEYPINAR KÖYÜNDENİM SİVASTA KALIYORUM.
karabağlar dan kimseli tanıyan varmı
bapunarli58
13.12.2008, 21:09
bende cogaldenim.gurbette yasiyom. koydeki yakin komsularimiz. incikgil.talal.aliyazakgil.gal acil.
TÜRKÜM DOĞRUYUM BAPUNARLIYIM ULENNNN!!!!!!
______________________________ ______________
BEYPINARLIYSAN ÖVÜN.DEĞİLSEN İTAAT ET! O KADAR ULENNNN!!!!!
YAZ GELSEDE SOĞUK ÇÖRMÜĞE GETSEK:D
beypınarlılar hala uykuda malesefff..bizimkiler reelde koşturuor bellii:)
İnşallah keşfederlel bir gün bu sayfayı
keşfettikleri gün sitenin en popüler sayfası olacaktır eminim.
bizimkiler sessiz ve derinden gelirr :)
______________________________
varmı böyle bir köy beeeeee!!!!!!!!!!!!!
beypınarın adını karalamaya çalışanlar asla başarılı olamayacaklar
1-2 kişinin yüzünden tüm köy karalanmaya çalışılıorrrrrrr
buna müsade etmeyeceğiz tabikide!!!!!!!!!!!
neyse bugünlük yeter bu kadar
______________________________ :)
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:48
Her yer yeşillendi renkler cümbüşü
Kokar burcu burcu gülün BEYPINAR
Eridi kalmadı dağların başı
Coştu derelerden selin BEYPINAR.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:49
Yönümü çevirdim ereyim sana
Eski dosttan haber sorayım sana
Bugün yürüyerek varayım sana
Çamura belenmiş yolun BEYPINAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:49
Mezarlık inişi karşılar beni
Ezelden severdim bilirsin seni
Saçlarım okşayan rüzgarın hani
Değişmiş lodosun yelin Beypınar.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:50
Çoğu ev yıkılmış ot diken bitmiş
Ahmet,Mehmet,Osman şehre göç etmiş
Harmanın içine karabaş yatmış
Nerede o eski halin BEYPINAR.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:50
Okulum mektebim ben geldim işte
Sana olan sevdam bitermi döşte
Akıyor yukarı pınarım başta
Kurumuş söğütlü dalın BEYPINAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:51
Gölbaşı garipçe bakar yüzüme
İnceden sızılar iner dizime
Aşağı bostanlar kızar sözüme
Lal olmuş konuşmaz dilin BEYPINAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:51
Cağıştak hüzünlü maziyi arar
Kamerin çeşmesi kaynağın sorar
Çevlükler örenler baraja yarar
Nede çabuk dolmuş gölün BEYPINAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:51
Döğücü dağ yolu killik yerinde
Ne sevdalar saklamıştır serinde
Sana dönsem KÖYÜM günün birinde
Uzatıp tutarmı elin BEYPINAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:52
SEÇKİNİ özlemin gayrı son bulsun
Herkes birbirini sevip dost olsun
Yaz bahar geliyor toy düğün olsun
Coştursun bizleri telin BEYPINAR...
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:52
YAZAN:BEYPINARLI AŞIK SEÇKİNİ HASAN BASRİ GÜNGÖR
SİVAS-2008
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:53
geliyor geliyor devamı var elbette:)
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:53
Aşık seçkininin KARS iline yazdığı bir şiiride paylaşmak istiyorum
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:54
Koçaklar elidir,aşıklar yurdu
Kars’tan selam olsun Anadolu’ya
Ata’mın nutku var yaralar sardı
Kars’tan kelam gelsin Anadolu’ya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:54
Sağların yerini şehitler aldı
Anaya bacıya olanlar oldu
Kırk sene esaret altında kaldı
Kars’tan elem dolsun Anadolu’ya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:54
Haber sorar isen eroğlu erden
Özgürlük uğruna geçmişti serden
Şimdi Çobanoğlu kalkıpta yerden
Kars’tan balam salsın Anadolu’ya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:56
Bayramlar bizimdir şenlikler olsun
Sümman ,Ruhsat,Veysel menzili bulsun
SEÇKİNİ zamanda yerini alsın
Kars’tan alem kalsın Anadolu’ya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:57
AŞIK SEÇKİNİ :HASAN BASRİ GÜNGÖR
SİVAS MAYIS-2008
BU ŞİİR KARS AŞIKLAR BAYRAMINDA 3.LÜK ALMIŞTIR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 20:58
-ÖZGEÇMİŞ-
01.03.1958 Sivas-merkez Beypınar köyü doğumludur.8 çocuklu memur bir ailenin ilk çocuğudur.ilkokulu köyünde okuyan aşık orta ve liseyi Sivasta okumuştur.Şiir yazmaya ve aşıklığa başlaması 1976 yılında başlamıştır.1978-1980 yılları arasında askerliğini tamamlayan aşığımız 1980 yılında cumhuriyet üniversitesi hastahanesinde memurluk hayatına başlar.2006 şubat ayında emekli olur.Evli ve 4 çocuk babası olan aşığımız Sivas Fasıl Heyeti Aşıklar Ve Halkoyunları Derneğinde aktif üyedir.Kars ve Sivas Aşıklar bayramına katılıp çeşitli ödüller almıştır.Şiir kitabını çıkarma aşamasındadır Sivas-merkezde ikamet etmektedir.Aşıklar derneğinde aşıklık geleneğini sürdüren Aşık ESERİ nin çırağıdır...
Aşık SEÇKİNİ
H.Basri GÜNGÖR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:04
SİVASIN İNCİSİ AKSUYA YAZILAN ŞİİR VAR ŞİMDİ SIRADA.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:07
Bir inci gerdanlık astık döşüne
Yakışmış Sivas’a canımız AKSU
Talih kuşu konmuş Aydın başına
Yedi düvel duysun şanımız AKSU.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:07
Çalıştık aylarca bedeni yorduk
Bu şirin eserin hayalin kurduk
El ele sulara bir zincir vurduk
Şimdi rahatladı yanımız AKSU
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:08
Yiğitler ,koçaklar erimiz burda
Her kim sorar ise yerimiz burda
Daha kurumadı terimiz burda
Söylensin yıllarca anımız AKSU
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:08
Hizmeti yapana destek olmalı
Başkanım bu uğraş daim kalmalı
Geçmişten maziden dersler almalı
Yayılsın cihana ünümüz AKSU
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:09
Engeller,güçlükler yıldıramadı
Toplandı cehalet saldıramadı
Gül diktik mevsimler solduramadı
Böyle olsun en kötü günümüz AKSU.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:09
SEÇKİNİ sanada methiye yazdı
Güzel duyguları sıraya dizdi
Çok şükür bu gönül gözüyle gezdi
Birlikte coşuyor tenimiz AKSU
AŞIK SEÇKİNİ
HASAN BASRİ GÜNGÖR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:10
ŞİİE KİTABI Bİ ÇIKSA PİYASAYI ALT ÜST EDECEKTR EMİNİM!
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:11
VEE SIRADA SAYIN VALİMİZ VEYSEL DALMAZ'A YAZILAN ŞİİR VAR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:11
Karanlıkta ışık yaptığın işler
Canlara can oldun bir DALMAZ VALİM
Sayende oturdu yerine taşlar
Yiğitler yiğidi er DALMAZ VALİM
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:11
Kültürün beşiği bu sultan şehir
Çileyle yoğruldu çok çekti kahır
Namerde bükmedik boynumuz ahir
TÜRK evladı bilir sor DALMAZ VALİM
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:12
Sevdin YİĞİDO'YU baş oldun bize
Önder ol beraber çıkalım düze
Yürekten bağlısın saz ile söze
Aşıklar aşığı pir DALMAZ VALİM
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:12
Birlik beraberlik sayende coştu
Çalıştı yarenler hedefe koştu
Bu ilin sevdası içine düştü
El haya imanla ar DALMAZ VALİM
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:12
Makamlar mevkiiler gelir ve geçer
Dilerim ömrünce kalmazsın naçar
Seçkini ruhumuz bedenden uçar
Gönül dostu bulduk kar DALMAZ VALİM
SAYIN VALİMİZ VEYSEL DALMAZ'A ARZ OLUNUR
saygı değer VALİMİZ'E bitimsiz başarı,mutluluk dileklerimle
AŞIK SEÇKİNİ (HASAN BASRİ GÜNGÖR)
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:19
"Allah Yolunda öldürülenlere ölüler demeyin.
Onlar hayattadırlar lâkin sizler hissetmezsiniz"
(Bakara, 154)
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:20
Şehitlik, Allah indinde peygamberlikten sonra gelen en üst makamdır. Çünkü, yüce dinimizi yaymak ve yaşatmak, Allah ın adını yükseltmek gayesi uğrunda canlarını feda edenler cennetle müjdelenmişlerdir. Hedefi, Nizam-ı Alem i kurmak, görevi ila-yı Kelimatullah olan ve bu uğurda vatanı, milleti ve devletinin bekası için çarpışarak şehit düşen Ülkücüleri anmak ve kıyamete kadar da onların aziz hatıralarını yaşatmak hepimizin görevidir.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:20
O ŞEHİDİN ARDINDAN
Bir Leyle-i Kadir de, düşen din için yere
Şu matemli kalbimden,
O ÜLKÜCÜ ŞEHİDE...
Şimdi senin dinini, bu emin eller bekler
Atom atsalar bile, Yaratan’ı kim terekler?..
Ama ne var ki böyle, ürüyecek köpekler
Sen şehit oldun yiğit, onlar geberecekler.
Türk-İslâm’ın bayrağı, senin başındaki taç
Kalplerde yaşıyorsun, ölmedin ki ülküdaş!..
Saldırtmadın sağ iken mübarek mabedine
Uzanan el kırılır, elbet bu kutsal dine.
Yemin ettik Ülküdaş, yolumuz yolun olsun
İmansız alçaklardan, zafer kimin haddine?
Bakma gözlerimize, gözden değildir o yaş
Neden ağlayayım ki, ölmedin ki arkadaş!..
Övmeyeceğim seni, çünkü övgü az sana
Sen ki bayrağın gibi, boyandın bir al kana
Düğün gecesi demiş bu geceye Meclâna.
Bir Leyle-i Kadir de, sen kavuştun Mevlâ’na.
Omuzlarda gitse de, al bayraktaki na’aş
Sana öldü diyemem, şehit ölmez Ülküdaş!..
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:21
Mart Ayında Şehid Edilen Ülkücüler
ABDURRAHMAN KILIÇ 15.03.1980 ADANA
ADEM CİRİT 08.03.1980 İSTANBUL
ADNAN YÜZGÜL 20.03.1978 MUŞ
AHMET AYBAK 12.03.1980 TOKAT
AHMET ULUKÖK 06.03.1977 G.ANTEP
ALİ DURMUŞ 05.03.1979 URFA
ALİ GÖREN 14.03.1977 G.ANTEP
ALİ SOYGİL 26.03.1979 G.ANTEP
ALİ TEZDOĞAN 27.03.1979 İSTANBUL
AYDIN DEMİRKOL 21.03.1981 MALATYA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:22
BAHRİ BİLGE 17.03.1978 İSTANBUL
BAYRAM NURİ ÖZYILDIRIM 12.03.1980 ADANA
BEKİR BAYIK 12.03.1980 Ş.URFA
BEŞİR BAYRAKTAR 28.03.1980 MARDİN
BAHRİ BİLGE 17.03.1978 İSTANBUL
BAYRAM ALİ SÜT 26.03.1980 ADANA
BAYRAM NURİ ÖZYILDIRIM 12.03.1980 ADANA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:22
CAFER ÇİTİL 17.03.1979 SAMSUN
CEMAL ILGAZ 12.03.1979 MANİSA
CENGİZ KOCA 17.03.1978 İSTANBUL
CUMA PURSÖKEN 26.03.1980 MERSİN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:22
ÇETİN MUTLU 13.03.1980 ...................
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:22
DENİZ BAYIK 26.03.1979 Ş. URFA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:23
İSA TEKSAN 06.03.1980 ANKARA
İRFAN ÖĞÜTÇÜ 11.03.1977 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:23
İRFAN ÇÖLLÜ 08.03.1978 K.MARAŞ
İBRAHİM HÜRBAŞ 29.03.1978 MANİSA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:23
HÜSEYİN GÜVEN 13.03.1980 SAMSUN
HÜSAMETTİN AYDIN 26.03.1980 ANKARA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:24
HAYDAR KOÇ 31.03.1979 TUNCELİ
HASAN HÜSEYİN AKBAŞ 15.03.1980 ADANA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:24
HASAN BENLİ 29.03.1980 ADANA
HARUN ÇİVİCİ 01.03.1977 İZMİR
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:24
HAMİT ŞAHİN 20.03.1978 TRABZON
HAMDİ CANİK 18.03.1980 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:24
HALİL BAYSAL 05.03.1979 Ş.URFA
HADİ ARIN .....03.1993 BİNGÖL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:25
HACI İBRAHİM TOKGÖZ 01.03.1979 AMASYA
HACI OSMAN DEMİR 18.03.1978 ADANA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:25
HACI BEY ERCAN 08.03.1978 ANKARA
FİKRİ ARIKAN 27.03.1982 ANKARA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:25
FERİDUN BAŞ 22.03.1978 SAMSUN
ERTAN GENİŞHAN 20.03.1978 KONYA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:26
EROL ÇİFTÇİ 18.03.1980 IĞDIR
KADİR DİŞCİ 13.03.1980 MERSİN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:26
KAZIM ÖKTEM 10.03.1980 MERSİN
KEMAL ER 07.03.1980 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:26
KEMALETTİN BÖLÜKBAŞ 03.03.1980 ORDU
MAHMUT KILÇIK 27.03.1980 Ş.URFA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:26
MEHMET ALİ BAĞLUĞ 27.03.1979 G.ANTEP
MEHMET ALİ KOCAOĞLU 06.03.1978 G.ANTEP
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:27
MEHMET ALİ YILDIZ 07.03.1980 İSTANBUL
MEHMET BAĞIŞ 27.03.1980 KARS
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:27
MEHMET ÇEVİK 03.03.1980 ARTVİN
MEHMET DOĞRUYOL 09.03.1978 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:27
MEHMET KAZGAN 22.03.1980 MALATYA
MEHMET KIZILCI 05.03.1980 MALATYA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:28
MEHMET YAVUZ 11.03.1980 İSTANBUL
MEHMET YELESER 05.03.1977 DENİZLİ
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:28
MEHMET YİĞİT 26.03.1979 G.ANTEP
MELİH BAĞIŞ 21.03.1980 KARS
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:28
MEVLÜT MİLLİDERE 08.03.1980 KAYSERİ
MİTHAT KARAZEHİR 30.03.1976 KAYSERİ
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:29
MUHARREM VURKAÇ 17.03.1978 ADANA
MUHİTTİN AKIN 12.03.1980 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:29
MUSTAFA AYDIN 05.03.1980 TOKAT
MUSTAFA BAŞKAPAN 31.03.1980 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:29
MUSTAFA BENLİOĞLU 12.03.1980 İSTANBUL
MUSTAFA DURSUN 14.03.1979 SAMSUN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:29
MUSTAFA ELİTOK 28.03.1980 SAMSUN
MUSTAFA EROL 01.03.1977 İSTANBUL
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:30
MUSTAFA KADİR CANDAN 15.03.1979 KONYA
MUSTAFA KAYA 30.03.1980 G.ANTEP
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:30
MUSTAFA KILIÇARSLAN 31.03.1980 AĞRI
MUSTAFA KÖŞELİ 21.03.1980 ANKARA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:30
MUSTAFA SIR 14.03.1979 ADANA
MUSTAFA SİVRİ 12.03.1979 ANKARA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:31
MUSTAFA TAŞTANGİL 19.03.1979 TOKAT
NEBİ SOYLU 08.03.1979 HATAY
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:31
NECATİ KAYA 24.03.1974 TOKAT
NECATİ ŞEN 23.03.1980 SAMSUN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:32
NECDET KOCABIYIK 07.03.1980 İSTANBUL
NİHAT AKARCA 28.03.1980 UŞAK
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:32
NUMAN CİRİT 09.03.1980 İSTANBUL
NURİ BİÇİM 01.03.1980 ORDU
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:32
RAMAZAN YÜKSEL 31.03.1980 MALATYA
SADIK ACAR 22.03.1979 G.ANTEP
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:33
SALİH BOZKURT 12.03.1980 İSTANBUL
SALİM AKSAKAL 28.03.1980 TRABZON
SAMİ NAKİPOĞLU 10.03.1979 ADIYAMAN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:33
SEDAT ERDENER (ERDEMİR) 11.03.1979 ADANA
ŞAHİN DEMİRKAYA 15.03.1979 TOKAT
SÜLEYMAN ÖZMEN 21 Mart 1970 ANKARA
ŞAKİR YİĞİT ....03.1994 MALATYA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:33
ŞEYDA ERTAN 15.03.1979 ANTALYA
TANER KALKANCI 21.03.1979 BURSA
YAŞAR DOĞAN 16.03.1980 ANKARA
YAVUZ DURSUN .....03.1980 İZMİR
YAVUZ TURHAN 06.03.1980 ANKARA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:34
YEKTA ASLAN 11.03.1979 K.MARAŞ
ZAFER PAÇACI 19.03.1980 ANKARA
ZİKRİ ATMACA 03.03.1980 İSTANBUL
RUHLARINA EL FATİHA
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:34
ŞeHiTLeR ÖLMeZ,VaTaN BölüNMeZ,BaYRaK İnMeZ,EZaN DiNMeZ !
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:35
"Şurası unutulmamalıdır ki: Türk aleminin en büyük düşmanı komunistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmeli !" MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:35
"Biz ne Bolşevik, ne de komünistiz. Ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetçi ve dinimize hürmetkarız." MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:36
"İSLAM RUHUMUZ, TÜRKLÜK BEDENİMİZDİR. RUHSUZ BEDEN CESET OLUR." ALPARSLAN TÜRKEŞ
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:36
YASTIĞMIZ MEZAR TAŞI
YORGANIMIZ KAR OLSUN
BİZ BU YOLDAN DÖNERSEK,
NAMUS BİZE AR OLSUN.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:37
Senin Baş Ucunda Taş
Bizim Gözümüzde Yaş
Sen Borcunu Ödedin
Sıra Bizde Ülküdaş !!!
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:38
Nisan Ayında Şehit Olan Ülküdaşlarımız
Abdullah özçelik 14.04.1980 Fatsa
Adnan Baydilli 26.04.1979 Elaziğ
Ahmet Bölükbaşi 07.04.1980 Istanbul
Ahmet Güzelsoy 21.04.1980 Ankara
Ahmet Ilker 25.04.1980 Hatay
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:39
Alaattin ünlüsoy 24.04.1980 Ankara
Ali Akkaya 05.04.1980 Ankara
Ali Aras 22.04.1978 Iğdir
Ali Avşar 10.04.1977 Osmaniye
Ali çiftçi 20.04.1978 Kayseri
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:39
Ali Ihsan şivgin 03.04.1980 Kayseri
Ali Köleoğlu 28.04.1980 Uşak
Ali Saip şahan 09.04.1980 Istanbul
Ali şahin .....04.1980 Istanbul
Ali Ulvi Ağiç 04.04.1980 Urfa
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:39
Alper Tunga Uygun 13.04.1979 Istanbul
Avni Değirmenci 30.04.1979 Istanbul
Aytekin Güner 22.04.1980 Ankara
Baki Ayhan 19.04.1979 Ankara
Bahattin Kaplan 27.04.1980 Ankara
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:40
Burhan Alkoç 27.04.1979 Ankara
Burhan Kaya Mutlu 09.04.1980 Istanbul
Bünyamin Aygün 23.04.1979 Istanbul
Canip Kuşçu 16.04.1979 Bursa
Cemalettin Gümülceli 29.04.1979 Manisa
Cemil Cucuk 30.04.1979 G.antep
Cemil Kiliçarslan 08.04.1980 Ağri
Cengiz Baktemur 02.04.1982 Malatya
Cevdet çalişkan 30.04.1979 Istanbul
Cuma şahin 21.04.1980 G.antep
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:40
Dursun Aslan 20.04.1980 Samsun
Ejder çilgin 22.04.1980 Urfa
Emin Kiliçarslan 07.04.1980 Ağri
Emin Türker 04.04.1980 Giresun
Enver Irim 03.04.1980
Erdoğan Ulusu 11.04.1980 G.antep
Erhan Tekel 18.04.1978 Istanbul
Erol Selçuk 30.04.1979 Samsun
Ertuğrul Nazli 17.04.1980 Hatay
Etem ütük 11.04.1980 Mersin
Fahri Erden 17.04.1978 Uşak
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:41
Faruk Ferah 05.04.1980 Eskişehir
Fatih Koyuncu 12.04.1976 Ankara
Fehim Erişti 18.04.1979 Rize
Fevzi Bayram 28.04.1980 Samsun
Fikret Yağci 08.04.1980 Ankara
Fahrettin Yücesan 24.04.1980 Ankara
Faruk Ferah 05.04.1980 Eskişehir
Fatih Koyuncu 12.04.1976 Ankara
Fehim Erişti 18.04.1979 Rize
Fehmi Kasanoğlu 25.09.1978 Urfa
Fevzi Bayram 28.04.1980 Samsun
Fikret Yağci 08.04.1980 Ankara
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:41
Habip Dinçer 22.04.1980 Tunceli
Haci Sitem Ince 26.04.1979 Urfa
Hakki Yüksel 07.04.1979 Adana
Halil Ibrahim Güner 20.04.1979 G.antep
Halil Ibrahim Yalinalp 24.04.1980 Tokat
Halil Yildiz şenkol 03.04.1980 Istanbul
Haluk Yüksel 08.04.1979
Hamdi özbek 27.04.1980 D.bakir
Hamid Fendoğlu 17.04.1978 Malatya
Hanife Fenoğlu 17.04.1978 Malatya
Hanifi Benzer 27.04.1978 Ankara
Harun Yanartaş 03.04.1980 Istanbul
Hasan Aydoğan 08.04.1979 Ankara
Hasan Bülbül 21.04.1976 Mersin
Hasan Karaçuha 17.04.1979 Ankara
Hatice özbek 27.04.1980 D.bakir
Hüseyin Akbulut 12.04.1980 Ankara
Hüseyin Eski 24.04.1980 Samsun
Hüseyin Yildirim 20.04.1979 Kars
Hüsnü Kozan 19.04.1977 G.ant
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:42
Ibrahim Ok 02.04.1971 Mersin
Ibrahim Tay 14.04.1978 Malatya
Ibrahim Ulus 20.04.1979 Istanbul
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:42
Kadem Atmaca 07.04.1980 Istanbul
Kazim Memili 03.04.1980 Istanbul
Kazim Turhan 23.04.1978 Balikesir
Kemal Köse 26.04.1980 Istanbul
Kemal Yüzgül 16.04.1978 Muş
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:42
Mahir Körükçü 15.04.1980 Nevşehir
Mahmut Baysal 24.04.1978 Urfa
Meftun Küpeli 03.04.1980 Istanbul
Mehmet Aktaş 24.04.1980 Ankara
Mehmet Ali çilesiz 04.04.1980 Malatya
Mehmet Canitez 05.04.1980 Izmir
Mehmet Korkmaz 13.04.1980 Kayseri
Kürşat Fendoğlu 17.04.1978 Malatya
Mehmet Salih Düzyol 22.04.1980 Urfa
Mehmet şenol 12.04.1980 Ankara
Muharrem Göktürk 15.04.1980 Izmir
Muhsin Tokat 18.04.1980 Ordu
Mustafa Berçin 30.04.1979 Adana
Mustafa çelik 20.04.1979 Ordu
Mustafa Gençal 08.04.1980 Istanbul
Mustafa Kemal şahin 05.04.1979 Osmaniye
Mustafa Maraşlioğlu 26.04.1977 Kayseri
Mustafa şahin 15.04.1980 Ankara
Mustafa şahin 05.04.1980 Istanbul
Münir Kaya 09.04.1980 Istanbul
Müslüm Bingöl 22.04.1980 Urfa
Müslüm Soner 29.04.1979 Adana
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:43
Naci ünal 02.04.1980 Ankara
Nafiz Ertürk 04.05.1979
Naim Yildirim 04.04.1979 Samsun
Necati Akkiliç 03.04.1980 Istanbul
Necdet Dumanay 03.04.1975 Ankara
Necip Kural 14.04.1980 Istanbul
Necmettin ünal 02.04.1980 Istanbul
Necmettin Yildiz 12.04.1980 Ankara
Nevzat ülker 24.04.1977 Trabzon
Niyazi Balci 24.04.1980 Istanbul
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:43
Rahmi Atalay Dedavi 18.04.1979 Izmir
Rahmi Aktaş 15.04.1979 Bolu
Ramazan Ari 22.04.1980 Ankara
Ramazan şahin .....04.1980 ..................
Ramazan Yeşilyayla 04.04.1975 Burdur
Recai Limon 08.04.1980 Amasya
Recai Saka 29.04.1980 Istanbul
Recep şen 02.04.1980 Istanbul
Reşat Atalay 16.04.1979 Izmir
Reşat Kiliç 10.04.1979 Amasya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:43
Sabri Taşdemir 08.04.1978 Ankara
Sabriye Atmaca 07.04.1980 Istanbul
Salim Sak 01.04.1980 Ankara
Sedat Hacioğlu 23.04.1980 Trabzon
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:44
şaban Bozkurt 17.04.1977 Aydin
şaban çevik 06.04.1979 çankiri
şerif çorbacioğlu 08.04.1977 Istanbul
şerif Neidim 19.04.1978 Istanbul
şükrü Bölükbaşi 07.04.1980 Istanbul
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:44
Tahir Kökçü 18.04.1978 Malatya
Tahsin Keskiner 24.04.1980 Ankara
Turan Ibrim 29.04.1980 Izmir
Turgay Dumanli 30.04.1979 Istanbul
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:44
Vedat Gökdemir 14.04.1978 Malatya
Yaşar Uytun 02.04.1979 Tunceli
Yusuf Akyildiz 27.04.1979 Ankara
Yusuf Aydin 01.04.1980 Istanbul
Yusuf çam 08.04.1979 Malatya
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:45
Yusuf çobanoğlu 09.04.1980 Istanbul
Zekeriya Gülaz 15.04.1978 G.antep
Zeki Memili 03.04.1980 Istanbul
Cenabi Hakkin Rahmeti Ve Mağfireti üzerlerine Olsun.
Ruhlarina El Fatiha
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:45
İşte namazındayım, işte veda bayramı
Sundular bu mercan sükutta sonsuz meramı
Gayrı rahatta buldum canıma ilk haramı
Yalnız senin rütbene hasret sarar yaramı
Kalmayacak gümüş hilal okçusundan mahrum
Irz diye devraldık yayına kurban olduğum
Şehidim, ruhum, melekler katında alptuğum
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:46
Şehidin Ellerine Övgü
Kıbleli bir rüzgârla gelip doldun içime
Yeşillerin en güzeline pervaneydi ellerin.
Bir şeyler getirsin o diyen pırıl pırıl sabahlar
Tuttun da gecelere uzandın sessiz.
Şimdi hilâllerde, yıldızlarda ellerin.
Kılıçlar bilendi ak düşüncelere asırlar boyu
Mânânın düşmanı hâlâ çaresiz
Bir cemresin şehidim, toprağıma düştün.
Gözleri dolu bulutların, bulutlar boşalacak
Yağmurlarda, berekette ellerin
Dilaver Cebeci
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:47
TOKAT - ZİLELİ BİR ÜLKÜCÜNÜN “DURSUN ÖNKUZU” İLE İLGİLİ BİR HATIRASI…BBP internet sitesinde Önkuzu' nun şehadetinin seneyi devriyesinde yadd edilmesi; bu davanın acizane Zileli bir neferi olarak beni duygulandırdı. Hele hele Kadriye Hanım' nın Dursun Ağabeyimize layık bir kardeş olarak bıraktığı yerden devam etmesi; bize Önkuzu ailesinin kimliğini ortaya koyması bakımından çok önemsiyorum. Bütün Zileliler gibi bende yakınen tanıyorum Önkuzu ailesini ama; Önkuzu ailesinin bir ferdinin Dursun Önkuzu' nun şahsiyetini bütün dünyaya anlatması beni duygulandırdı.
Uzun yıllar önce, Zile' de ikamet ettiğim günlerde, daha sonraki yıllarda başkanlığını yapacağım Ocak'ın düzenlediği gecelerde bende şiir okurdum. Bu görev bana verilirdi. Arkadaşlar benden bir şiir okumamı istiyor. Ancak şiirin içerisinde Önkuzu adı geçtiğinden ve Abdullah Amca da salonda bulunduğundan; gençlik hissiyatı ile acaba okusam mı okumasam mı tereddütündeyim. Sahnede sürekli bana not kağıdı geldiğini gören Ocak Başkanımız İbrahim Özmen, kulise gelerek bana gelen notlarda ne yazdığını sordu. Bende durumu anlattım ve Abdullah Amca' nın da burada olduğunu ve acaba doğru olur mu ? Abdullah Amca bunu nasıl karşılar.... düşüncesi ile tereddüt yaşadığımı söyledim. O' da bir tereddüt geçirdikten sonra, şiirin ezberimde olup olmadığını sordu. Şiir ezberimde idi ve bu notları bana yazan gönüldaşlarım bunu biliyorlardı. Şiir o yıllarda yurtdışında bulunan Ozan Arif' e ait "Unutamam, unutmam" adlı şiiri. Başkan oku dedi. Taşında alın teri, toprağında Naaş-ı olan kendi memleketinde yadd edilmeyecekte, nerede yadd edilecek dedi. Abdullah Amca ile biz ilgileniriz dedi. Buna benzer bir kaç hisli cümle ile kulisten ayrıldı. Sahnedeki sanatçı sanatını icra edip sahneden ayrıldıktan sonra bir sonraki sanatçıyı anons etmeden önce şiiri okuyacaktım. Ve öyle de yaptım. Daha ilk mısrada, isteklerini yerine getirdiğim için ardadaşların sevinçlerini görüyordum. Ama yine de ben kuşkulu idim.
" Anlasanda usul usul anlatsam.
Sana bir Ülkücü Nesil anlatsam.
Nereden başlasam, nasıl anlatsam,
Unutamam, unutamam, unutmam.
Ruhi Kılıçkıran ilk göz ağrımız.
Sonra Özmen' imiz, İmamoğlu' muz.
Önkuzu' muz derken yandı bağrımız.
Unutamam, unutamam, unutmam. "
.............................. ..............
Bu dörtlükten sonra Saray Sineması Salonu çoştu. Ancak o çoşkulu salonda Biri vardı ki: Ben sadece O' nu görüyordum. O ağlamaklı bir hal ile, dışarı çıkıyordu. O; Abdullah Amca. Ben binbir türlü düşünce ile acaba doğru mu - yanlış mı yaptığımı çözme eğilimi ile şiiri tamamladım. Sahneden inip, Abdullah Amca ' nın gittiği yöne doğru koşarak salondan çıktım. Abdullah Amca kapının hemen kenarına cezaevi usulü oturmuş, kimbilir oğlu Dursun Önkuzu' nun hangi günlerini düşünüyordu. Ben iyi olup olmadığını sorarken; arkadaşlar, ilgilendiklerini ve benimde rahatsız etmememi , Abdullah Amca' nın biraz yalnız kalma isteğini de beraberinde uyardılar. Ben bir müddet öylece kaldım. Ta ki sahnedeki sanatcının icrasının bitmek üzere olduğunu ve benim sahneye çıkmam gerektiği uyarısı gelene kadar.....
İşte bu yüzden acaba Abdullah Amca' ya Dursun Önkuzu' yu hatırlatmakla iyi mi - kötü mü yaptığımı bilemedim. Bayramlarda en azında bayramlarda çok istememe rağmen bir türlü Abdullah Amca' nın elini öpmeğe gidemedim. Çünki o günü bir daha yaşatmamak için, ve bende bunu görmemek için gidemedim. Ama her fırsatta Dursun Önkuzu' nun kabrine gidiyorum. Rahmetli Annem ve Babam' da o kabristanlıkta oldukları için Zile' de olmamama rağmen sık sık Önkuzu' yu ziyaret ediyorum.
Bilmem nedendir: Sitede Önkuzu' nun şehadetinin sene-i devriyesinde, Önkuzu soyadını taşıyan birinin mektubunu görünce daha önce kimse ile paylaşamadığım bu duyguyu ifşa ettim. O gün o şiiri okumakla Abdullah Amca açısında doğru mu yaptığı mı bilmemekle beraber bugün bunları yazmakla doğru mu yaptığımı bilemiyorum. Ama şunu biliyorum ki : Dünya var oldukça Önkuzu' da var olacaktır.
Önkuzu ailesine selam ve saygılarımı sunuyorum...........
KIZKARDEŞİ KADRİYE ÖNKUZU'NUN KALEMİNDEN:
AĞABEĞİM DURSUN ÖNKUZU
Yıl 1970… Kasım ayının 22. günü… İftar sofrasındayız. Mercimek çorbasını ağabeyimin çok sevdiğini hatırlatıyor, babaannem. Hepimizin gözleri doluyor. Kapı çaldı. Ağabeyimin arkadaşının babası berber Cemal Amca. Babamı istedi. İndi babam. Sonradan öğrendiğime göre: “Öğrenci olaylarında Dursun yaralanmış, hemen Ankara'ya gidelim” demiş. Tabi radyo ve televizyonlar olaylarda ağabeyimin kaçırılarak işkence sonucu öldürüldüğünü açıklamış. Bizim bir şeyden haberimiz yok. Babam haberleri hiç kaçırmazdı halbuki. Tabi daha 19 haberleri başlamamıştı. Televizyonumuz zaten yok o zamanlar.
Babam hemen gitti Ankara'ya evimize akrabalar, komşular, ülkücü camiadan dostlar dolmaya başladı. Tabi anneme ve bize ağabeyimin yaralı olduğunu söylüyorlardı. Ben ozamanlar orta birinci sınıfta okuyordum. Ablam Amasya Yatılı Öğretmen Okulu birinci sınıfta okuyordu. Benim küçüğüm Zübeyde ise ilkokul ikide.
Ertesi günü ablamı getiriyorlar ülkücü hocaları. Ben hala ağabeyimi yaralı hayal ediyor, ona en iyi şekilde bakar, hemşirelik yaparım biricik ağabeyime diyordum. Heyhat!.. yaradanımıza kavuşalı kaç gün olmuş halbuki. Camilerde selalar kendime gelebildim. Bu mahşeri kalabalığın anlamını ancak o zaman idrak edebildim. İki gün sonra cenazeyi getirdiler ülküdaşlarının acılı, hüzünlü tekbirleri arasında. Zile o tarihe kadar öyle bir kalabalık görmemeişti. Otobüslerle Ankara'dan çevre il ve ilçelerden, köylerden akın akın gelen ülkücüler son yolculuğunda birlikte olmak istemişlerdi Şehit Önkuzu'nun ruhuyla. Kılıçkıran, İmamoğlu, Özmen ve Önkuzu… İşte davanın ilk şehitleri. Bu nasıl bir dava idi, nasıl bir mücadeleydi. Bu birçok kısır düşünceli, egoist, maddeci yöneticilerin dediği gibi sağ sol davası değildi. Bu, Türk - Gayrı Türk savaşıydı. Şuuru, kültürü, ruhu ve gönlü ile Türk olanla, hiçbir şeyi Türk olmayanların, gerçek imanı yüreğinde duymayanların savaşıydı.
Daha ortaokul, lisedeyken ülkücü mücadelenin ön saflarında yer almıştı. Zile kalesinin tam karşısında Ü.O.D açılmıştı. Önceleri birkaç arkadaştılar. Sonra çığ gibi büyüdüler, çoğaldılar. Babam sürekli çok ileri saflarda mücadele ettiğini söyler, mesleğini eline aldıktan sonra ne yaparsan yap derdi. Ailenin tek umudu tek dayanağı oydu. O öylesine imanlı, kararlı ve samimiydi ki o günlerde yapılan haksız düşünce, görüş ve davranışlara asla tahammül edemiyordu.
Birkaç önce Süleyman Özmen Y.Ö Okulu'nda şehit edilmişti. Ağabeyim o olayı bizlere göz yaşları içersinde anlatmıştı. Anneme kan lekeleri olan bir ceketini saklamak üzere yıkamamasını tembih ederek emanet etmişti. “Bu kan Süleyman'ın kanı sakın yıkama, mübarek şehit kanı; yarın Allah'ın huzurunda şahitlik edecek inşallah” demişti. Kendisinin de birkaç ay önce söylediği bu sözden sonra aynı kaderi beklediğini nerden bilsin. Ah canım ağabeyciğim.
O bir ülkü deviydi. Hiçbir çıkar gözetmeksizin. Çok büyük ideallere sahipti. Öylesine inançlıydı ki düşüncelerini gerçekleştirmek için elinden geleni yapardı. Milliyetçi, ülkücü çocuklara, gençlere, kızlara milli manvi değerlerimizi kaybetmemeleri için seminerler düzenlerlerdi. Okul derslerinde başarısız olan talebelere ücretsiz matematik, fen kursları verirdi. Maddi imkanları kısıtlı olduğu halde verilen hediyeleri kabul etmemişti. Onu akrabalarımız, arkadaşları mahcup, utangaç, az ve öz konuşan, konuşunca herkes tarafından dinlenip beğenilen birisi olarak tanırlardı. En büyük idealli büyük bir kütüphaneye sahip olmak ve gençlerin hizmetine sunmaktı. Çok kitap okurdu. Eline geçen parayı kitaba yatırırdı. Yaz tatillerinde çalışıp okul masraflarına katkıda bulunurdu. Judo öğrenmişti. Her sabah jimnastik yapar, titizliği ile ablamı yorardı. Namazlarını düzenli olarak kılar, kılamadığı vakitleri küçük bir deftere not ederdi. O zamanlarda Zile'nin yetiştirdiği çok kültürlü, muhterem bir zat olan müftü Arif Efendi'den ders alırdı. Ağabeyimin yetişmesinde büyük bir payı olmuştu Arif Efendi'nin. Ağabeyim İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesini kazanmış, kayıt yaptırmıştı. Ama o okula komünistler hakim olduğu için Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna geçmişti. Kader işte. Nereye gitsen değişmiyor.
Ağabeyimiz kız olmamıza rağmen bizlerle çok ilgilenir, büyük bir insan gibi her şeyini paylaşırdı. Kitap okuma alışkanlığım onun sayesinde olmuştu. Yaşasaydı kim bilir ne büyük hizmetleri olacaktı. Ama o birçoklarımıza nasip olmayacak şerefli bir ölümle Rabbimize kavuştu. Hem de öyle bir mertebe ki tam on üç kişi insanlık dışı işkenceler yaparak ulaşılamayacak sabrı, tahammülü, Allah yolunda can vermenin lezzetini tattırdılar. “ Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak mızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Al-i İmran Suresi,169-170. Ayet).
Ruhları Şad, Mekanları Cennet olsun…
Kadriye Önkuzu
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:56
Zulmü Alkışlayamam
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdımı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?
Mehmet Akif Ersoy
Abdurrahman 58
28.12.2008, 21:58
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın,
Mezarını kazacağım
Seni selamlamadan uçan kuşun,
Yuvasını bozacağım
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:00
İstanbul Alperen Ocakları İl Başkanlığı, Çeçen komutan İmran ABDÜLAZİMOV’un Rusya’ya vermek isteyen ve Filistin’e soykırım uygulayan İsrail’e karşı pasif bir politika izleyen AKP hükümetine karşı AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde protesto gösterisi ve basın açıklaması yaptı.
Yaklaşık 400 kişinin katıldığı protesto gösterisinde İsrail’e, Rusya’ya ve AKP hükümetine sert tepki gösterildi. Gösteri sırasında “Çeçenya namustur, pazarlık olmaz!”, “İşbirlikçi AKP hesap verecek!”, “Hepimiz Çeçen’iz, hainlere yeteriz!”, “Filistin canımız, feda olsun kanımız!”, “Osmanlı’nın torunu, Alperenler geliyor!”, “AKP’ye hesabı, Alperen’ler soracak!” sloganları atılarak tekbirler getirildi. Ayrıca AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde AKP Hükümetinin pasif politikası gereği ampuller kırıldı.
Sloganlar eşliğinde AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde İstanbul Alperen Ocakları Başkanı Sn. Mustafa KAYATUZU tarafından basın açıklaması okundu. Açıklama sırasında Rusya’ya iade edilmek için İstanbul Atatürk Havalimanı’na götürülen Çeçen Komutan İmran ABDÜLAZİMOV’un polisler tarafından sürüklendiği fotoğraflar Alperenler tarafından gösterildi. Sn. Mustafa KAYATUZU açıklamasında;
“AZİZ MÜSLÜMAN TÜK MİLLETİ, DEĞERLİ BASIN MENSUPLASI…
Sizlerin vasıtası ile Büyük Türk Milleti’ne sesleniyoruz…
Bu resme iyi bakın… Bu resim millete rağmen iktidar olma anlayışını gösteren en önemli belgelerden biridir. Çeçen Komutan İmran ABDÜLAZİMOV 25 Aralık 2008 Cuma günü bu şekilde Müslüman Türk’ün Şehri İstanbul’dan Rusya’ya gönderilmek istendi.
Değerli basın mensupları,
Bu resim bir utanç vesikasıdır. Milletimizin şanlı tarihinde kendisine sığınmış bir mazlumun zalimlere teslim ettiği tek bir misal yoktur… Bu millet tarihi boyunca ister Müslüman olsun, ister gayrimüslim hep mazlumların yanında olmuştur… Haramzade sofraların ihaleci, menfaatçi ve sahte mücahitlerine sesleniyoruz: “Bu lekeyi Milletimizin alnına süremezsiniz, SÜRDÜRMEYİZ!”
Değerli basın mensupları,
Türk – İslam tarihi bir ah!ın nice iktidarları yerle bir ettiği misalleri ile doludur… Başta ülkemizde yaşayan milyonlarca Kafkas kökenli vatandaşlarımızı ve bütün Müslüman – Türk Milleti’ni bu olaya demokratik tepkilerini göstermeye hip çağırıyoruz. SESSİZ KALMAYIN…
Değerli basın mensupları,
Alperen Ocakları olarak en imkânsız şartlarda bile Ümmet’in boynu bükük milleti Çeçen’lere sahip çıkacağımızı, haklı Çeçen davasının sürekli yanında olacağımızı bir kez daha haykırıyoruz… Bu kara lekeyi Millet’imizin alnına sürmeye çalışan iktidar partisi AKP’yi kınıyor, Millet’imize şikâyet ediyoruz… Ve yine Müslüman kardeşlerimize karşı halen devam eden katil İsrail katliamlarını üzülerek izlemekteyiz. Alperen Ocakları olarak orta doğunun gayrımeşru çocuğu İsrail’i şiddet ve nefretle kınıyor, yaptığı bu zulümlerin hesabının elbet bir gün sorulacağını belirtiyoruz. SÖZÜM ONA MUHAFAZAKÂR VE GÜYA MAZLUMLARIN İKTİDARI AKP!!!’yi İsrail zulmüne karşı Millet’imizin derin hissiyatına göre net tavır koymaya ve Lübnan’da bulunan Mehmetçik’lerimizi geri çekmeye davet ediyoruz…
AKP İstanbul İl Başkanlığı'nı korumakla görevli olan polislerin amirinin Alperen'lere göstermiş olduğu yakın alaka ve kolaylık göstermesi okunmasının ardından AKP İstanbul İl Başkanlığı giriş kapısı önüne SİYAH ÇELENK bırakıldı ve Alperenler sloganlar eşliğinde olaysız bir şekilde protestolarını sona erdirdi.
Protestomuza katılan bütün Alperenlere ve gönüldaşlarımıza teşekkür ederiz.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:05
OSMANLI DEVLETİNİN BİLİNMEYENLERİ
Voynuk Teşkilatı
Osmanlı Devletinde, seferdeyken ordunun ve devlet
adamlarının atlarına; sulh zamânında ise has ahır ve çayır hizmetlerine bakmakla
vazifeli bir sınıf. Gayri müslim ve bilhassa Bulgarlardan seçilirdi.
Voynuk teşkilâtı Sultan Birinci Murâd Han (1359-1389) zamânında Rumeli
beylerbeyi olan Timurtaş Paşa tarafından ilk defâ Bosna’da kuruldu. Mensupları
Bulgarlar arasından seçilerek, yaygınlaştırıldı. Hassa, amme veya seferli ve
Çayır Voynukları hâlinde teşkilâtlanırdı. Hassa voynukları, Istabl-ı âmire
(saray ahırı) hizmetlileriydi. Amme voynukları, seferlerde askerî hizmetlerde
bulunurlardı. Muhârebeye gitmek için dâvet edilenlere Sefer Voynukları denirdi.
Istabl-ı âmire’ye çayır biçmek ve hayvanları çayırlatmak için gelmeleri emir
olunan voynuklara da Çayır Voynukları denilirdi. Hassa Voynuklarının başına
Voynuk Beyi, Amme Voynuklarının bulunduğu timar sâhiplerinin başına da Voynuk
Seraskeri denirdi. Has Ahır hayvanlarıyla, Istabl-ı âmire çayırlarına bakan
voynukların kayıtlarını tutup, bunlarla ilgili muâmelelerle Voynuk Kâtibi meşgul
olurdu. Mıntıkalardaki birlik kumandanlarına Çeribaşı denirdi.Voynuk Beyi,
Seraskeri ve Çeribaşı Müslümandı. Diğer küçük âmirlerden Primkür ve Likatör
Hıristiyandı. Voynuklar “Gönder” adıyla üçer dörder kişilik müfrezelere
ayrılmışlardı. Her gönderden bir tânesi nöbetleşe her sene hizmete girerdi.
Voynuklar nöbet hizmetine kendi beygirleriyle gelirlerdi. Hizmete gelen nöbetçi
voynukların yoklamaları defterdarlara âitti. Mevcutları binin altındaydı.
Voynukların kaynağı Rumeli olup, bilhassa Bulgaristan idi. Açık kadrolara, ölen
veya sakatlanan voynuğun oğlu, kardeşi veya akrabâlarından biri tâyin edilirdi.
Voynukların oğullarına veVoynukluğa aday olan akrabâlarına “Zevâit Voynuk”
denilirdi. Ölüm ve sakatlanmalar hâlinde Zevâit Voynuklarıyla kadro
tamamlanırdı. Zevâitle kadro tamamlanmazsa dışardan Voynuk yazılırdı. Voynuklara
hizmeti karşılığı verilen arâziye “Baştına” adı verilirdi. Voynuk, hizmeti
karşılığında Baştına’yı (belirli ve sınırlı bir alan) kullanırdı. Bu arâzi için
hiçbir tarafa vergi ve rüsum vermezdi. Voynuk belirli arâzisinden başka yer
tuttuğu zaman bu arâzinin aşar ve sâir rüsûmunu dirlik sâhibine vermeye mecbur
olduğu gibi kendi dirliğini teşkil eden arâziden başkasının istifâdesi hâlinde
de bunun vergi ve rüsûmunu kullanandan almak hakkına sâhipti.
Voynuk Teşkilâtı 1691’de kaldırıldıysa da, 1693’te tekrar kuruldu. 1878
târihinde ise tamâmen kaldırıldı.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:06
Cerrahhane-i Amire
Osmanlı Devletinde, orduda vazîfelendirilmek üzere, cerrah
yetiştiren müessese.
Sultan İkinci Mahmud Han devrinde, Behced Efendinin hekimbaşılığı zamanında,
1832 yılında açıldı. İstanbul Şehzâdebaşı’ndaki binanın alt katı Cerrahhâne'ye,
üst katı ise yine aynı tarihte faaliyete başlayan Tıbhâne-i Âmire'ye ayrılmıştı.
Öğrenim süresi üç yıl olan Cerrahhâne mektebinde, dönemin en ünlü hocaları ders
veriyordu. Öğrenci sayısı artıp, bina ihtiyaca cevap veremeyince, okul, Topkapı
Sarayı ek binalarından Hastalar Odası'na taşındı. Yatılı hâle getirilen okulda,
öğrenim süresi beş yıla çıkarıldı. 1839’da Tıbhâne-i Âmire ile Cerrahhâne-i
Âmire birleştirilerek, Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne adını aldı. Talebeler, cerrah,
tabip ve eczacı olmak üzere üç sınıfa ayrıldı. Ancak, daha sonraları cerrahinin
bir ihtisas dalı olarak benimsenmesi üzerine, cerrahî sınıfında öğrenci kalmadı
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:06
Derbend Teşkilatı
Anadolu ve Rumeli’nin dağlık bölgelerindeki geçit ve
yolları korumak ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevli teşkilât. Bu
teşkilâtta görevli olanlara derbendci denirdi.
Kervanları ve yolları korumak için kurulan İlhanlı
Tutkavul sisteminden geliştirilen Derbend teşkilâtı, Osmanlı Devleti'nde 14.
asrın sonlarında kurulmaya başlandı. Derbend tesisleri, etrafı duvarla çevrili
küçük bir kale olup, yanında han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmaktaydı.
Böylece, derbend yakınında, köy veya küçük bir kasaba teşekkül ederdi.
Derbendler, daha çok, yolların kavşak noktalarına ve merkezî öneme sahip yerlere
yapılırdı. Bundan dolayı, derbendci olarak yazılan köy halkı, yaptıkları hizmete
göre bazı vergilerden veya hepsinden muaf tutulurdu. Derbendler, bölgenin ve
yolun emniyetinin sağlanması yönünden mühim birer tesis olmakla birlikte, ıssız
yerlerin iskâna açık hâle getirilmesi için de kullanılmıştır.
Derbendler, yurtluk ve ocaklık şeklinde, timar yoluyla tasarruf olanlar ile
muafiyet usulüyle tevcih edilerek, tehlikeli yerlere yerleştirilip halkın
muhafazasına memur edilenler olmak üzere, hukuken iki kısma ayrılır. İkinci
gruba giren Derbendler, daha çok vakıf ve has toprakları veya devlet arazisi
üzerinde kurulurdu. Kullanılış yönünden ise, Derbend mahiyetindeki kuleler,
büyük vakıf şeklindeki Derbend tesisleri, han ve kervansarayların Derbend olarak
kullanılması, köprü yakınlarında bulunan Derbendler olmak üzere dört bölüme
ayrılırlardı.
Derbendlerde muhafız olarak, Müslüman ve Hıristiyanlar görevlendirilirdi.
Hıristiyan olanlara, Martolos denilirdi. Kanunî Sultan Süleyman devrinde,
Macaristan topraklarında birçok Hıristiyan, bu işte kullanılmıştır. Derbendlerde,
yirmi beş ile otuz kişilik bir muhafız bölüğü bulunurdu. Bunlar, düzenlenen
seferlere, en az beş kişi olmak üzere, nöbetleşe katılırlardı. Sefere
gitmeyenler, hizmet yerine gidenlere sefer başına elli akçe öderlerdi. Derbend
muhafızları, kendilerine verilen küçük toprak parçalarını işlerler, kısmen veya
tamamen vergi muafiyetine sahip olurlardı. Derbend muhafızları, korudukları
yollardan geçenlerden ücret aldıkları gibi, bölgede soyulan yolculara da
tazminat öderlerdi. Korudukları köyler, Derbend karakollarına adam vermek ve
bunların giderlerini karşılamak mecburiyetindeydiler.
Derbendler, görevleri yönünden önemli olmalarına rağmen, 17. asrın sonlarından
itibaren bozulmaya başladı. Bu durum, emniyetin bozulmasına ve çevre köy, hattâ
kasaba halkının eşkıya baskısından korunmak için yerlerini terk etmelerine sebep
oldu. Devlet, bu bozukluğu, 18. asrın başlarından itibaren yeniden düzene
sokmaya başladı ve Derbend ahalisini, eski yerlerine yerleştirdi veya yeni ahali
sevk etti. Böylece, Anadolu’da yollar üzerindeki harap ve boş hanlar tamir
edilerek, müstahkem bir hâle getirildi. Tamir sırasında, içinde oturacakların
bütün ihtiyaçlarını karşılayacak derecede imar faaliyetlerine de önem verilerek,
adeta bir kasaba şeklinde yeniden düzenlendi. Derbend, han ve vakıf tesislerinin
tamiri ve mamur hâle getirilmesi, kısmen başarıya ulaştı. Bir müddet sonra
ihmale uğrayan Derbendler, 19. asırda yeniden tamire muhtaç hâle geldi. Belli
başlı noktalardaki han ve Derbendler tamir edildi. Osmanlı Devletiyle birlikte,
Derbent Teşkilâtı da ortadan kalktı.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:07
Miskinhane
Cüzzamlı hastaların halkla temâsına mâni olmak için
yaptırılan özel binâlara verilen ad. Halk arasında Miskinler dergâhı ve
Miskinler tekkesi denilmektedir.
Sosyal devlet anlayışının en iyi örneklerinin müşâhade edildiği Osmanlı
Devletinde düşkünler, hastalar, hattâ hayvanlar için vakıflar kurulmuş, onlara
insanca muâmele edilmişti. Sultan Üçüncü Selim Han (1789-1807) zamanında,
Karacaahmed’in ortasında cüzzamlılar için dokuz hânelik binâlar yapıldı. Sultan
İkinci Mahmûd Han (1808-1839) zamânında bunlara ilâve on bir ev daha eklenerek
genişletildi. Miskinhâne denilen bu yerdeki hastalara, Evkaf (Vakıflar) Nezâreti
tarafından ayrıca istihkak verildiğinden geçimleri garanti altına alındı. Her
miskine Üsküdar imâretinden günde iki ekmek, sabahları çorba, akşamları çorba,
et, pilav ve haftada iki gün tatlı verilirdi.
Miskinhâneler 1908 inkılâbından sonra kapatıldı. Halk arasında çalışmayan
tembellerin toplandıkları yerlere de miskinhâne denmektedir
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:08
Hamidiye Alayları
Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından Doğu Anadolu ile
Filistin ve diğer bölgelerin sosyal, siyâsî ve iktisâdî hayâtını düzenlemek için
kurulan teşkilât.
Pâdişâh İkinci Abdülhamîd Han; Şark meselesi adı altında, Avrupalı devletler
tarafından istenilen reformların, Hıristiyan tebea için önce muhtâriyet sonra
istiklâl; Osmanlı Devleti için de zayıflama ve parçalanma anlamına geldiğini,
yaşanan târihî tecrübeler vâsıtasıyla gâyet iyi biliyordu. Bu yüzdendir ki,
bütün gücü ve mahâretiyle Doğu Anadolu’yu kurtarmaya, orada bir Ermenistan
devletinin kuruluşunu engellemeye, Rum ve İngiliz emperyalizminin hareket
kâbiliyetini azaltmaya çalıştı. Bunun için tâkib ettiği politikanın esâsı
şunlardır:
1. Devletin askerî ve mülkî otoritesini maddeten ve mânen Doğu Anadolu’da tesis
etmek.
2. Bütün Anadolu halkının menfaatini koruyan reformlar yapmak, sâdece Ermeniler
lehine yapılacak olanları reddetmek.
3. Resmî kuvvet ve otoritenin yetersiz kaldığı yerlerde, mahallî kuvvet ve
otoritelerden faydalanmak.
4. Doğu Anadolu’ya batı tarâftarı ve hayrânı memurları yollamamak.
5. Büyük devletlerin reform isteklerini geciktirmek ve uygulamamak.
6. Ermenilerin olup bittileri karşısında kalmamak için Müslüman halkı, özellikle
aşîretleri silâhlandırmak ve onları müteyakkız hâle getirip uyandırmak.
7. Avrupalı misyonerlerin faâliyetlerini engellemek veya kontrol altında
bulundurmak.
8. Ermenilerin çıkaracağı her türlü hâdiseye zamânında müdâhale etmek veya
ettirmek.
9. Aşîretlerden askerî birlikler teşkil etmek.
Sultan Abdülhamîd, bilhassa bu son madde ile doğuda kurulacak askerî alayların
çeşitli faydaları olacağını ümid etmekteydi. Doğu Anadolu’da âsâyişin
bozulmasına sebeb olan aşîretler bu olaylar sâyesinde hem inzibât altına
alınmış, hem de Ermeniler karşısında teşkîlâtlandırılmış olacaktı. Ayrıca Rus
ordularına karşı kullanılabilecekti. En mühimi ise, yabancı devletlerin
aşîretler üzerindeki tahrik ve propagandası önlenmiş olacaktı.
Bu sırada Doğu Anadolu aşîretleri 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ortaya çıkardığı
otorite boşluğu sebebiyle birbirleriyle mücâdeleye girişmişlerdi. Ayrıca merkezî
otoritenin temsilcileri olan mahallî otoriteyi de dinlemez bir hâle gelmişlerdi.
Bölgede tampon bir Ermeni devletinin kurulmasını isteyen İngiltere de
aşîretlerin bu tutumunu teşvik ederek onları tahrike başladı ve her türlü
desteği vâdetti. Bu tahrik ve destekler netîcesinde bâzı aşîret reîsleri Osmanlı
Devleti aleyhine faaliyetlere başladılar.
Tehlikeyi sezen İkinci Abdülhamîd Han, hiçbir devlet nizâmı tanımayan aşîretleri
medenîleştirmek, disiplin altına alarak eğitmek ve aralarındaki kavgalara son
vererek bu yöndeki aksiyonu devlet menfaatine kullanmak üzere Hamîdiye
alaylarının kurulmasını emretti (1890).
Dördüncü ordu kumandanı Müşir Zeki Paşanın da desteklediği bu projeye, paşaların
büyük bir kısmı karşı çıktı. Buna rağmen Abdülhamîd Han, Zeki Paşayı bu işle
görevlendirdi. Kendisine Erzincan’ı merkez seçen Müşir Zeki Paşa 1891
ilkbaharında faaliyete geçti. İlk iş olarak Mirlivâ Mahmûd Paşayı Van,
Malazgirt, Hınıs taraflarına gönderip aşîretlerden Hamîdiye Alaylarının
teşkilini başlattı. Bu faaliyet beş yıl sürdü. 1896’da Erzincan, Dersim,
Erzurum, Diyarbakır, Van, Malazgirt, Urfa ve doğuda daha birçok yerde Hamîdiye
Süvâri Alayı meydana getirildi. Bu dönemde sâdece Erzurum vilâyeti dâhilinde 8
alay kuruldu.
1891’de ilk olarak çıkarılan elli üç maddelik nizamnâmede Hamîdiye Süvârî
Alaylarının nasıl kurulacağı ve özelliklerinin nasıl olacağı açıklanmıştır. Buna
göre; bu alayların isimleri Hamîdiye Süvârî Alayları’dır. Bu alaylar, dört
bölükten az, altı bölükten fazla olmayacaktır. Her bölük; dört takımdan, her
takım da 32 neferden noksan, kırk sekiz neferden fazla olmayacaktır. Her alay en
az 512, en fazla 1152 kişiden meydana gelecektir. Her dört alay bir liva
sayılacak. Büyük aşîretlere bir veya birden fazla alay, küçük aşîretlere ise bir
kaç bölük kurma hakkı verilecek. Ancak alay kurulması ve eğitim maksadıyla
aşîretlerin birleştirilmesi önlenecek, merkezî otoritenin veya ordu
kumandanlarının emri ile sâdece savaş zamânında birleştirilecekti. Her alaydan
iki çavuş ordu-yu hümâyûn merkezine gönderilip mekteb alayında eğitime tâbi
tutulacaktı. Ayrıca her alaydan bir çocuk seçilerek İstanbul’a gönderilecek,
orada süvârî mektebinde tahsil gördükten sonra mülâzımlık (teğmen) rütbesiyle
memleketine ve alayına dönecekti.
Belirtilen esaslarda kurulan Hamîdiye Alaylarına katılmak için her aşîret
severek mürâcât ettiğinden, hepsini alma imkânı olmuyordu. Hamîdiye Alaylarının
sayısı ilk zamanlar 50 civârında iken, zamanla 100’e yaklaştı. Alaylara katılmak
için güneydeki Arap kabîleleri de mürâcaat ediyorlardı. Hattâ 17 ve 18.
asırlarda devlete karşı isyân eden ve zarar veren, Haleb civârındaki Şummar Arap
Kabîlesi de Hamîdiye Alayları teşkil etmişti. Hamîdiye Alaylarına katıldıktan
sonra zararlı durumdan çıkmış, Birinci Dünyâ Savaşında güneydeki cephede büyük
faydalar sağlamışlardı. Libya’da kurulan Hamîdiye Alayları da 1930’lara kadar
İtalyanlara karşı mücâdele ettiler.
Söz konusu nizâmnâmenin hazırlanıp kabul edilmesiyle, Müşir Zeki Paşanın
nezâretinde Hamîdiye Alayları kuruldu. 1891’de pekçok aşîret reisi İstanbul’a
gelerek Sultan İkinci Abdülhamîd Hanı ziyâret ettiler ve bağlılıklarını arz
ettiler. Sultan İkinci Abdülhamîd Han da onların her birine hediyeler ve
nişanlar vererek taltif etti. Böylece merkezî otorite ile aşîretler arasında
önceden olmayan diyalog kurulmuş oldu. Fakat her şeye rağmen Hamîdiye
Alaylarıyla dirlik düzenlik sağlamak kolay olmuyordu. Aşîret hayâtına alışmış
insanlardan muntazam askerî birlikler meydana getirmek zordu. Bu durumları bilen
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, aşîretlere karşı devamlı hoşgörü ve sabırla
muâmele edilmesini tavsiye etti. Hattâ irâdelerinin birinde; “Normal askerî
birlikler gibi hareket etmeleri imkânsız ise de, hiç olmazsa bu sâyede disiplin
altına alınmış ve netîcede günün îcâblarına göre, az da olsa, eğitilmiş
olurlar.” dedi.
Askerî yönden stratejik önemi hâiz yerlerde teşkil edilen Hamîdiye Alaylarının
her birine, bir tarafında Kur’ân-ı kerîmden bir âyet, diğer tarafında ise
pâdişâh armasıyla işlenmiş kırmızı atlastan sancaklarla, beyaz ipek kumaşa
yaldızla yazılmış fermanlar verildi. Zaman zaman Erzincan’a gelerek Müşir Zeki
Paşaya bağlılıklarını bildiren aşîret reisleri, 1893’te kalabalık bir grup
hâlinde İstanbul’a giderek Pâdişâh tarafından kabul edildiler.
Hamîdiye Alaylarıyla ilgili ilk nizâmnâmenin dört yıllık uygulamasından sonra
elde edilen tecrübeler ışığında, 1896 yılı başlarında yeni nizâmnâme
hazırlanarak yürürlüğe girdi. Birinciye göre daha ayrıntılı olan nizâmnâmede
yeni hükümler yer aldı. Ayrıca alay ve bölük kadrolarının yetiştirilmesiyle
ilgili yeni hükümler ve uygulamalar getirildi. Bütün askerî okulların kapısı
aşîret çocuklarına açıldı. Aşîretleri devlete yakınlaştırmak ve devletle
kaynaştırmak için aşîret mektebi açıldı ve pekçok aşîret çocuğu yetiştirildi.
Hamîdiye Alaylarının kurulmasıyla Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın aşîret reisleri
ve din adamlarıyla olan sıkı münâsebetleri netîcesinde, merkezî otorite
kuvvetlenerek çarlık Rusyasının Türkiye üzerindeki emelleri, İngilizler ve
Fransızların, Ermenileri kışkırtma yoluyla çıkarmak istedikleri olayların
yanında, kan dâvâsı ve aşîret kavgalarının önüne geçildi. İmâr faâliyetleri
hızlanarak yeni tesisler kurulup sosyal ve iktisâdî gelişmelere sebeb olundu.
İstanbul ile Diyarbekir arasında ve bölgede telgraf hatlarıyla diğer muhâbere
vâsıtaları Hamîdiye Alayları sâyesinde gelişti.
O günkü şartlarda Doğu Anadolu’nun ve diğer bölgelerin sosyal ve iktisâdî
meselelerinin hâllinde çok büyük rolü olan Hamîdiye Alayları, siyâsî bakımdan
emperyalist devletlerin ve azınlıkların hedefi hâline geldi. Çünkü bu güçler ve
azınlıklar gâyelerine ulaşabilmek yolunda Sultan İkinci Abdülhamîd Hanı ve
Hamîdiye Alaylarını en büyük mâni görüyorlardı. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın
tahttan indirilmesinden sonra, iktidâra yerleşen İttihad ve Terakkî, Hamîdiye
Alaylarının teşkilâtını lağvetti. Aşîret hafif süvâri alayları adıyla yeniden
düzenlendi ve sayıları da azaltılarak 24’e indirildi. Doğuda meydana gelen
Ermeni isyânlarında önemli faydası görülen bu alaylar, Balkan Savaşında yerinden
oynatılmadı.
1913 yılında, alaylar yeni bir teşkilâtlanma içerisine sokularak ihtiyat süvârî
alayları adı altında, iki fırka hâlinde, merkezi Erzurum olan dokuzuncu
kolorduya bağlandılar. Birinci Dünyâ Harbinde doğuda dinç ve zinde olarak
Ruslara karşı kahramanca çarpışan bu alaylar, pek çok kahramanlık gösterdiler ve
Rus birliklerini ric’ate zorladılar. İran, Rus, İngiliz, Fransız ve Ermeni
saldırılarına karşı devletin yanında mücâdele veren bu alayların pekçok neferi,
çarpışmalar esnâsında şehid düştü.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:09
Sancak-ı Şerif
Peygamberimiz zamanında kullanılan mukaddes sancak.
Topkapı Müzesinde Mukaddes Emanetler arasında muhafaza edilmektedir. Siyah
softan yapılmıştır. İstanbul’a gelişi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Ukab
adı verilen bu sancak Mısır Kölemen Beylerinden Hayır Bey tarafından, Sultan
Selim Hana gönderilmiştir. Diğer rivayete göre ise Sultan Selim Han, Mısır’dan
dönüşünde, beraberinde getirmiştir. Başka bir rivayete göre ise 1593 senesindeki
Avusturya Seferine, Şam yeniçerileriyle birlikte gelmiştir. Seferden sonra
gönderilen Sancak-ı şerif, 1595’te geldikten sonra bir daha geri gönderilmedi.
Zamanla Sancak-ı şerif eskiyince, Devlet-i Aliyye’de (Osmanlı Devleti) aslına
göre üç sancak işletilmiş ve Sancak-ı şerif parçaları bunların üzerine
konmuştur. Bunlardan biri, Hırka-i şerifle beraber sefere götürülür, ikincisi
Hazine-i Âmire'de, üçüncüsü yine hazinede saklanırdı.
Sancak-ı şerif, padişahla veya onlar bizzat sefere katılmadıkları zaman Sadrazam
ve Serdâr-ı ekremle birlikte sefere gönderilirdi. Sancak-ı şerif, padişahla
beraber, ilk defa 1596 yılında Eğri Seferine götürülmüştü.
Sultan Üçüncü Mehmed Han (1595-1603), Sancak-ı şerifin yanında seyyid ve
şeriflerden meydana gelen üç yüz kişilik bir evlâd-ı Resûlullah’ı beraber
götürmüştü. Seferlerde açılan Sancak-ı şerif, bütün askerin mâneviyatını
yükseltir, Peygamber efendimizin ruhaniyetinin, muharebe meydanında hazır
olduğuna inanılarak şevkle savaşılırdı.
Sefere çıkılacağı zaman (veya İstanbul’daki bazı isyanlarda) Sancak-ı şerifin
yerinden alınıp teslimi, bizzat padişah tarafından olurdu. Sancak-ı şerifin
alınması ve yerine konması esnasında müezzin ve hafızlar Fetih ve Yâsin
surelerini okurlardı. Merasimlerde şeyhülislâmlar da bulunur, dua ederlerdi.
Seferler dışında, devleti tehdit eden büyük isyanlarda padişah emriyle Sancak-ı
şerif açılırdı. Böylece âsilere karşı halk, Sancak-ı şerif altında toplanmağa
davet edilir, bu suretle âsilerin mâneviyatları kırılırdı. 1651 ve 1687
isyanlarında Sultan Dördüncü Mehmed Han, 1730 Patrona Halil İsyanında Sultan
Üçüncü Ahmed Han, 1826 Yeniçeri Ayaklanmasında İkinci Mahmud Han, Sancak-ı
şerifi açarak, halkı onun altında toplanmaya çağırmışlardı.
Sancak-ı şerife, Osmanlılar büyük kıymet vermişler, açıldığında yediden yetmişe
herkesin onun altında toplanarak gazaya (savaşa) gitmesinin en büyük vazife
olduğuna inanmışlardı.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:10
İrade-i Seniyye
Osmanlı Devleti'nde özel veya resmî bir iş hakkında
verilen padişah emri.
Önceleri sadrazamların arzları üzerine, yani telhis ve takrirlerin üst
kenarlarına yazılan padişah mütalaalarına hatt-ı hümâyûn denilirdi. 1839’dan
itibaren ise padişah emirlerine “irâde, irâde-i şâhâne” veya “irâde-i seniyye”
denilmeye başlandı.
Hatt-ı Hümâyûnda, konu ile ilgili belge, ekleriyle birlikte padişaha
sunuluyordu. Padişah da konu hakkında kararını bizzat kendi el yazısıyla
belgenin üst tarafına yazıyordu. İradelerde ise, arz tezkiresi adı verilen
telhisler, padişaha değil “serkâtib-i şehriyâri” denilen başkâtibe yazılmaya
başlandı. Padişahın kendisine okunan arz tezkirelerinde belirtilen konu
hakkındaki kararı, serkâtib tarafından aynı tezkirenin sol alt köşesine, yan
olarak yazıldıktan sonra yine sadrazama iade edilirdi.
İradeler, sadrazamlardan başka diğer nazırlara da tebliğ olunurdu. Ayrıca 1908’e
kadar diğer nazırlar da resmî veya hususî meselelerde arzlarda bulunur ve
irâde-i seniyye alabilirdi. Fakat 1908’den sonra, sadece sadrazamlara münhasır
kaldı. Bu dönemde padişahlar, nazırlar heyetinin kararlarını imzalamakla
yetindiler.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:10
Surre Alayı
Osmanlı pâdişâhlarının her yıl hac mevsiminde Haremeyn-i
şerîfeyn ahâlisine, zâhidlere, mukaddes yerlerin ve hac yollarının emniyetini
sağlayan Mekke şeriflerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara gönderdikleri para ve
değerli eşyâlara surre; bunları götüren topluluğa da surre alayı denirdi.
Bilinen ilk surre alayları, Abbâsiler devrinde (750-1258)
gönderildi. Eyyûbiler (1174-1250) ve Memlukler (1250-1517), bu güzel âdeti devam
ettirdiler. Herşeyin en güzelini Haremeyn-i şerifeyne lâyık gören Osmanlılar da,
surre alaylarının en güzellerini gönderdiler. Osmanlı Devletinde bilinen ilk
surre alayı, Yıldırım Bâyezîd Han tarafından Edirne’den gönderildi. Gönderilen
hediyeler arasında 80.000 altın para da vardı. Çelebi Sultan Mehmed Han, Sultan
İkinci Murâd Han ve Fâtih Sultan Mehmed Han zamânında artarak devam etti. Yavuz
Sultan Selim Hanın Halife-i Müslimîn olmasından sonra daha da sistemleştirildi.
Bu hizmet devletin yıkılışına kadar en zor şartlarda bile devam ettirildi.
Surre-i hümâyûn, Haremeyn evkafı nâzırı olan dârüsseâde ağalarının sorumluluğu
altında hazırlanırdı. Gönderilecek para ve eşyâların listesini gösteren surre-i
hümâyun defterlerini dârüsseâde ağasının yazıcısı ve haremeyn müfettişi
müherlerdi. Daha sonra defterdâr tarafından imzâlanan defterlere nişancı tuğra
çekerdi.
Bundan sonra Pâdişâhın Mekke Emîrine hitâben yazdırdığı nâme-i hümâyûn,
kızlarağası tarafından surre emînine teslim edilirdi. Bu esnâda Kur’ân-ı kerîm
ve na’tlar okunur, kurbanlar kesilir, buhûrdânlar yakılır, tekbir getirilir,
duâlar edilirdi. Receb ayının on ikisinde Üsküdar’a geçirilen surre alayı halkın
coşkun sevgi gösterileri arasında yeni hediye katarları ve hacı adaylarının da
iştirâkı ile Hicaz’a doğru yoluna devam ederdi. Yol üzerinde bulunan beylerbeyi
ve sancakbeyleri surrenin emniyetini temin etmekle mükelleftiler.
Surre alayı Haremeyn’e doğru ilerlerken, geçtiği yerlerde ihtişamlı merâsimler
yapılır, surre hediyeleri yüklü yeni yeni katarlarla birlikte hacı adayları da
katılırdı.
Surre-i hümâyunla gönderilen paralar, Harameyn’in masraflarına sarf edilirdi.
Surre-i hümâyûnda paralar dışında gönderilen ve nâdir bulunan kıymetli halılar,
seccâdeler, murassa avîzeler, şamdanlar, paha biçilmez mushaf-ı şerifler,
levhalar, puşideler (örtüler), gümüş perde halkaları, okkalarla buhurlar,
elbiseler, Mekke Emîrine mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan, mücevherli kılıç,
inciden tesbih ve daha pekçok kıymetli hediyeyse, Mekke ve Medîne’deki mübârek
makâmlara, seyyidlere, şerîflere, fakirlere, zâhidlere hediye edilirdi.
Gönderilen hediyeyi alanlar, kendilerine göre, keselere zemzem, hurma gibi
hediyeler koyarak surre ile geri gönderir, karşılıklı hediyeleşirlerdi.
Bu arada Kahire’den gönderilen surre alayında yer alan yeni Kâbe örtüsü
merâsimle eskisiyle değiştirilirdi. Mekke Emîri eski Kâbe örtüsünü İstanbul’a
gönderirdi. Bu Kâbe örtülerinden İstanbul’da pekçok câmide bulunmaktadır.
Surre alayları, 1864 yılına kadar kara, bu târihten 1908’e kadar deniz, daha
sonra da demiryoluyla gönderildi. Surre alaylarının sonuncusu 1915 yılında
gönderildi. Daha sonra Mekke Emirinin isyânı (1916) ve toprakların elden çıkması
sebebiyle gönderilen surre alayları yerine ulaşamadı.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:11
Kaht-ı Rical
Bir ülkede, büyük devlet ve siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması,
yetişmemesi.
Osmanlı Devleti'nde bilhassa Tanzimat'tan sonra “kaht-ı rical” tabiri çok
kullanılmıştır. Devlet adamlarının yetişmemesi, âlimlerin çok azalması, devletin
yıkılış sebeplerinden birisidir.
Büyük imparatorluk hâlindeki Osmanlıları yıkmanın tek şartının, onları ilimden,
dirayetli devlet adamlarından mahrum bırakmak olduğuna inanan İngilizler (iki
asır boyunca bu iş için uğraştılar), fen ve din ilimlerinin okutulduğu
medreselerin yozlaşması için var güçleriyle çalışarak, 19. asrın sonu ve 20.
asrın başında arzularına tamamen ulaştılar. Artık Osmanlıda, devlet ve ilim
adamı sayılabilecek çok az kimse yetişti. Bu bakımdan, o zamanlar, kaht-ı rical
tabiri günlük lisanda çok kullanılır oldu.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:12
Kılıç Alayı
Osmanlı pâdişâhlarının tahta oturduklarının ikinci ile
yedinci günü arasında Eyyüb’de hazret-i Hâlid İbn-i Zeyd’in türbesinde kılıç
kuşanmaları merâsimine verilen isim. Bir kısım İslâm devletlerinde olduğu gibi
kılıç kuşanma Osmanlılarda da kânun olduğundan, bu âdet ve an’ane
saltanatlarının sonuna kadar devâm etmiştir.
Dînî ve askerî bir durum arz eden merâsim iki safhalıdır. Birincisi; törenin
yapıldığı yere kadar gidiş ve gelişi ihtivâ eden kılıç alayı; diğeri de mukaddes
emânetlerden olan kılıçlardan birinin kuşanma safhasıdır. Buna taklîd-i seyf
denilmektedir.
Kılıç kuşanma âdetinin Osmanlılarda kesin olarak hangi târihte ihdâs edildiği
bilinmemektedir. Vakâyinâmelere göre, Sultan İkinci Murâd, babasının Edirne’de
vefât haberi üzerine Amasya’dan Bursa’ya geldiğinde âlimler ve eşraf tarafından
şehir dışında karşılandı. Karşılamaya gelenler arasında bulunan dedesi Yıldırım
Bâyezîd’in dâmâdı Emir Sultan tarafından “el-muzaffer dâimâ” şeklinde biten bir
duâdan sonra kendisine kılıç kuşatıldı. Bu “el-muzaffer dâimâ” ibâresi, İkinci
Murâd Hanın tuğrasında yer aldı.
Abdurrahman 58
28.12.2008, 22:13
Şahıslarda değil, “hakta ve hakikatte birlik” ilkesini benimseyen,hayırlı ve güzel işlerde eksiği olabilen ama adı asla kötü bir işle anılmayan, helal çizgisinden sapma göstermeden, “kul hakkına riayet” hasiyetini dünya görüşünün merkezine yerleştiren insandır. isimlere ve şekillere bakarak, “kabul ve ret” anlayışını benimsemeyen, her dem üretken ve faydalı olan, vatanına ve değerlerine ihanet etmeyen onurlu ve şahsiyetli insandır.
Yaratılanı,Yaratan’dan ötürü seven,samimiyetini yaptıklarıyla gösteren, içyüzleri gösterecek bir aynanın karşısına geçmekten, zerrece tereddüt etmeyecek derecede, içi-dışı bir olan insandır.Gayesi Allah Rızası olduğu için,lügatinde kaybetmek diye bir kelime olmayan, daima ümit var olan,huzur ve selamete kavuşturacak aklın, ilahi vahyin ışığında yol alan aklın olduğunu bilen insandır.Hayra yönelik değişme ve değiştirmenin en etkili yolunun,“anlayarak okumak ve yaşayarak öğretmekten”geçtiğini bilen insandır.
Mevlana’ca hoşgörü,Yunus’ça sevgi,Yavuz’ca cesaret ve karar sahibi olan insandır.
Adalet temeli üzerinde yükselecek olan, yani bir “sevgi ve rahmet medeniyetini” inşa etme azim ve kararında olan, mazluma umut zalime korku salan bir nizam-ı âlem ülkücüsüdür.
Allah’a iman eden ve islam’ı ,insanlığın ışığı olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yaşadığı gibi yaşamaya çalışan bir müslümandır.“Besmele her hayrın başıdır” emri gereğince, işlerine besmeleyle başlayandır.Hakk’ın hatırını her şeyin üzerinde tutan, haklının safında yer alan ve haksızlıklara karşı çıkandır.
Allah’ın hoş görmediğini -her ne adına olursa olsun- asla hoş görmeyendir.Hakça paylaşan , Allah Rızası için malından ve parasından ,imkanları ölçüsünde muhtaçlara vereceği sadakayı, baş kakmadan ve gösterişe kaçmadan veren insandır.Tüysüz yetimin hakkını bile göz ardı etmeyen, helal-haram konusunda kılı kırk yararcasına hassas olan,Zerre kadar hayır ve şerrin karşılıksız kalmayacağını bilen ve de “kul hakkın riayet hassasiyetini” dünya görüşünün merkezine koyan insandır. Sınırsız hayrın adı olan “ilay-ı kelimetullah” (Allah’ın kelâmını yaymak ve onunla yücelmek) yarışında önde olmayı isteyendir.
Çevresine ve dünyaya Rahmani değerlerle nizam vermeye çalışan ve de “doğrularda birlik” ilkesini benimseyen bir nizam-ı âlem ülkücüsüdür. Milli şairimiz M. Akif Ersoy’un “tek dişi kalmış canavar” olarak tanımladığı, sömürgeci batı medeniyetinin
yerine , insanlığa , adalet temelleri üzerinde yükselecek olan yeni bir “sevgi ve rahmet” inşa etme azim ve kararında olandır.
Konuşan değil gerçekleştiren, samimiyetini yaptıklarıyla gösteren, güçlü olmanın yolunun samimi olmaktan geçtiğini bilendir.Kaldırılan her taşın altından çıkmayan, yapmadıklarını anlatmayan, iş başa düşünce kaçmayan, münafıkça tavırlar sergilemeyen, özü-sözü bir olandır.
Politikadan günlük yaşantısına kadar , “çıkarcılığı ve aldatmayı” tarz haline getiren , adeta avlayacakları kuşlara yem atan avcılara benzeyen insan müsveddelerinden, nefret edendir.insanlar arasında “gönlünü avucunu içerisine koyarak” utanmadan dolaşabilecek kadar ,gönlü temiz bir iman eridir.Yunus’un deyişiyle, “dergahına eğri odun yakıştırmayan” bir hassasiyetin sahibidir.
Temiz yaşayan, temiz giyinen, insani münasebetlerinde ölçülü ve seviyeli olandır.
Aldatmayan ve aldatmayacak derecede feraset-basiret sahibi olan , kalesinde gördüğü golün, pasını vermeyecek ölçüde tedbirli ve aynı zamanda strateji geliştirebilendir.
Hedefe varmak ve başarmak mecburiyeti olmayan, ancak gerekeni “gerektiği şekilde” yapma zorunluluğu olan insandır. Kabe’yi inşa eden ibrahim peygambere, “seslen Allah’ın kullarına, yönelsinler Kabe’ye” vahyi gelince “Ya Rabbi benim sesimi kim duyarki?” cevabını verir. Bunun üzerine yüce Allah,“senin görevin seslenmektir,duyurmak ise bize aittir.” buyurur.
Hiçbir zaman duygularını aklının, aklını da ilahi vahyin önüne geçirmeyendir. Ürkütülmüş bir serçenin çırpınışından ürperen merhametli bir gönüle;Allah’ın ölçülerine ters düşen söz, hal ve harekette ana-babasını bile tanımayacak derecede katı bir kalbe sahiptir.Mazluma umut, zalime korkudur…
KATKIDA BULUNAN:Eğitimci-Yazar Fevzi YALÇIN
Abdurrahman 58
28.12.2008, 23:08
yine sessizsin köyümün sayfası...............
Abdurrahman 58
28.12.2008, 23:15
MEHMET YILDIZ SİVASSPORDA KALACAKTIRRRRR
KMSE ENDİŞE ETMESİNNNNNNNNNNN
Abdurrahman 58
29.12.2008, 14:49
hadi artık.nerdesiniz pueeyyyyyyyyyyyyyyyyyy
Abdurrahman 58
29.12.2008, 14:52
neyse eninde sonunda geleceklerdirrr
Abdurrahman 58
29.12.2008, 14:53
BEYPINARDAN UÇAN KUŞLAR SİVAS YAYLASINDA KIŞLAR
BİZ KOREYE ŞEHİT VERDİK POTİNİ KANLI ÇAVUŞLAR..
Abdurrahman 58
29.12.2008, 15:11
Köyün yeni muhtarı kim olacak acabaa.....:)
Abdurrahman 58
31.12.2008, 13:41
OoOoOoO ''FC BEYPINAARRRRR''............... .......................
Abdurrahman 58
31.12.2008, 14:14
Tüm beypınarlılara selamlarrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr rrrr
Abdurrahman 58
31.12.2008, 15:03
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Abdurrahman 58
31.12.2008, 15:07
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Abdurrahman 58
31.12.2008, 15:40
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Okulumuzda harika duruyor ha :)
talipnida
02.01.2009, 23:53
selamlar ben keçeyurt köyünden serdar istanbulda yaşıyorum.Tüm sivaslı hemşerilerime saygı ve sevgiler sunuyorum.
koyun yeni muhtarı sen ol bence abdurrahman
Merkez_Alperen
06.01.2009, 21:28
Merkez BEYPINAR köyünün değerli yiğidolaraına kucak dolusu sevgiler Saygılarrrr
omer_ceran
07.01.2009, 21:05
MİHRALİ BEY'İN HAYAT HİKÂYESİ
Karapapak-Terekeme Türklerinden olan Mihrali, Tiflis vilâyetinin Borçalı sancağına bağlı Darvas Köyü'nde büyümüştür. Babası Memili, dedesi ise Allahverdi'dir. Asil bir aileden olan Memili, Acem kızı ile evlenir. Ondan Mehmet Ali, ikinci hanımından da Mihrali Bey, İsa Bey, Memmedalı ve Ali Bey doğmuştur. İki de kızı vardır: Huri ve Kezban.
Daha, küçük yaşlarda ata binmeye, silah kullanmaya başlayan Mihrali, kısa boylu, etine dolgun, kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği, cesareti, mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.
Mihrali, on yedi yaşındayken babasını kaybeder. Ruslar, Mihrali ve kardeşlerinin uğraşmaların rağmen, Abdullah Ağa'nın Müslüman mezarlığına gömülmesine izin vermez ve Karapapakların inançlarına, adetlerine ters düşen bir usulle kendi mezarlıklarına gömerler.
Civar köylerde bulunan Karapapaklar, Çerkezler, Çeçenler, Lezgiler Darvas Köyü'ne gelip başsağlığı dilerler.
Mihrali, o gece rüyasında babasını görür. Babası hiddetlidir. "Utanmıyor musun? Beni o mezarlığa nasıl gömdürdün? Yazıklar olsun sana! Eğer benim na'şımı bu kafirlerin içinde korsan, hakkım haram olsun." der.
omer_ceran
07.01.2009, 21:06
Rüyanın etkisiyle aniden uyanan Mihrali, yatağından fırlar. Babasının hayali gözünün önünden hiç gitmez. Kılıcını beline bağlar, hançerlerini kuşağının arasına sokar, yanına kazma kürek alır, dışarı çıkar. Vakit gece yarası olduğu için köy halkı derin uykudadır. Mihrali, doğruca mezarlığa gider.
Kısa boylu olmakla beraber, çevikliği sayesinde bir hamlede yüksek duvardan atlar. Nöbetçilere görünmeden babasının mezarına gelir. Mezarı kazar ve babasını çıkarır. Bir an önce oradan uzaklaşmak düşüncesiyle babasını omuzlar, koşar adımlarla mezarlıktan ayrılır. "Dur! Eller yukarı!" sözüyle hareketsiz kalır. Nöbetçiler, na'şı yere bırakmasını söyler. Mihrali bırakır ama, bırakmasıyla beraber, onların üzerine sıçrar. Dövüşmedeki mahareti sayesinde, nöbetçileri öldürür.
Mihrali, babasını tekrar omuzlayıp Müslüman mezarlığına getirir, defneder. Sabaha doğru evine gelir. Olup biteni ağabeyi İsa'ya ve annesine anlatır. Kaçıp dağa çıkmaya karar verir.
Mihrali, Keçeli Köyü'ne gider. Orada baba dostu Ahmet Ağa'nın evine misafir olur. Yaptıklarını Ahmet Ağa'ya ve karısına anlatır. Bu arada gönül verdiği Bahar'ı da orada görür.
Mihrali'nin yaptığı işi ertesi gün herkes duyar. Tiflis Valisi'nin emri üzerine köyü ararlar. O'nun Keçeli'ye gittiğini öğrenirler. Keçeli'de Ahmet Ağa'nın evini kuşatırlar. Mihrali, içeride atına biner; mahmuz vurmasıyla şaha kaldırır. İkinci mahmuzla yel gibi ahırdan çıkar. Kapı önündeki iki askeri tepeleyip ve kendini atın karnına saklayıp süratle oradan uzaklaşır. (Mihrali, atıcılıkta olduğu kadar, binicilikte de çok ustadır. At, son sürat koşarken karnından dolaştığı, atın sırtında ayakta durduğu yahut amuda kalktığı, bu haldeyken istediği hedefi vurduğu söylenir.)
omer_ceran
07.01.2009, 21:06
Mihrali, gece yarısından sonra evlerine gelir. Annesiyle gizlice konuşup ona veda eder; Darvas'tan uzaklaşır. O geceyi dağda geçirir. Ertesi gün, bir çobana rastlar; yanında karnını doyurur. Emin yer olarak düşündüğü İran'a geçer.
Tiflis valisi, Mihrali'yi ellerinden kaçırdıklarını öğrenince, ileri gelenleri toplar, onlara hakaret eder. kumandanlar, askerleriyle etrafa yayılır, uğradıkları köylerde, Türklere zulmeder. Bu sırada Tavşankuloğlu Hüseyin'le Dalaverli Mansur da dağlarda eşkıyalık yapmaktadırlar. Bütün bunlar Çar II. Aleksandr (1855-1881)'ın kulağına gitmiştir. Türk eşkıyalarının yakalanması için emir verir. Bunun üzerine aramalara hız verilir.
İzini kaybettirmiş bulunan Mihrali'nin nerede olduğunu, Keçeli Köyü'nden Hacı Veli, Ruslara ihbar eder. Vali de bunu bir mektupla Çar'a bildirir. Mihrali'nin İran'da olduğunu haber alan Çar, Şah'a bir nâme yazarak Mihrali'nin yakalanıp gönderilmesini ister.
İran zaptiyeleri, Mihrali'nin bir handa kaldığını öğrenir ve oraya gider. Durmadan şüphelenen Mihrali, üst kattan askerlerden birinin atına atlayarak oradan uzaklaşır. Tekrar, Rusya topraklarına geçer. Evlerine gider, annesi ve kardeşleriyle görüşür. Ağabeyi İsa, Mihrali'ye, kendilerine baskı yaptıklarını, yalnız başına bir şey yapamayacağını, Dalaverli Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin'le birlikte olmasının lâzım geldiğini söyler. (Dalaverli Mansur, çobanına kızıp onu bıçağı ile öldürmesi üzerine; Tavşankuloğlu Hüseyin de zengin bir Türk'ü yaralayıp Ruslara teslim olmamasından dolayı dağa çıkmıştır. Fakir olan Hüseyin, gençliğinde aç kaldığı vakitler, mal yayan çocukların ekmeklerini alıp; "Siz tavşan kulağı yapayım." diyerek, sağından solundan yiyip karnını doyururmuş. Hüseyin'e bu yüzden Tavşankuloğlu lakabı verilmiştir.)
Mihrali, ertesi gün bir çobanla Mansur'a ve Hüseyin'e haber gönderir. Bilahare onlarla buluşur. Birlikte gezmeye başlarlar. Bir Rus öldüren Keleninoğlu Hüseyin de bunlara katılır. Rusların Türklere yaptıkları zulüm karşısında, Mihrali ve arkadaşları da Rus köylerine dehşet saçarlar. Dördünün şöhreti de günden güne yayılır.
omer_ceran
07.01.2009, 21:06
Her gün valiye şikâyetler yağmaya başlar. Durumdan haberdar olan Çar II. Aleksandr, devlet erkânı ile toplantı yapar. Sonuçta, suçları az olan Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin'in suçlarını bağışlarlar. Mihrali'yi yakalayanı, rütbe ve para ile taltif edeceklerini halka bildirirler.
Haberi alan Mansur ile Tavşankuloğlu Hüseyin gizlice anlaşır; Vali'ye giderek teslim olurlar. Teslim olmakla kalmaz, Darvas'a gidip Mihrali'nin ailesine eza-cefa yaparlar. Hatta Mansur, Mihrali'nin ağabeyi Mehmet Ali'yi öldürür. (Bir söylentiye göre de karısını dağa kaldırır.) Bu duyan Mihrali de Mansur'un karısını dağa kaldırıp kurduğu çadıra hapseder. Kardeşi Ali'yi de nöbetçi koyar.
Durumu öğrenen Mansur, Mihrali ile teke tek karşılaşmaya cesaret edemez. Tiflis Valisi'nin yanına çıkıp ondan yardım ister. Vali, Mansur'un emrine beş yüz atlı verir. Aynı zamanda, T. Hüseyin de Mansur'un kuvvetine yakın bir kuvvet tedarik eder.
Dalaverli Mansur, etraftaki Türk köylerini Mihrali'nin aleyhine kışkırtır. Ailesinin dağa kaldırıldığını da hatırlatarak, başına gelenlerin, ileride kendilerine de yapılabileceğini söyler. Bütün bu gayret sonunda işe yarar. Mihrali'nin baba dostu Garip Ağa, Maraşlı Köyü'nden yedi kardeşin en büyüğü Musa Çavuş da Çerkezlerden çok sayıda gönüllü toplayarak her koldan Mihrali'yi aramaya başlarlar.
Mihrali, aradan bir ay geçtikten sonra, Mansur'un karısını evine bırakır. Bu müddet içinde ona hiç dokunmamıştır. Arkadaşlarını toplar, bir müddet dağılmalarını söyler. Kendisinin de Osmanlı topraklarına geçeceğini belirtir. Keleninoğlu Hüseyin'in ısrarları karşısında, kendisiyle beraber gelmesini kabul eder.
Keleninoğlu Hüseyin'in, babasıyla vedalaşmak için köyüne gider. Hüseyin'in köye geldiğini gören bir Türk, Ruslara yaranmak gayesiyle, köydeki Rus askerlerine O'nu ihbar eder. askerler babasını çağırıp Hüseyin'in teslim olması için O'nu ikna etmesini isterler. Aksi takdirde evi ateşe vereceklerini söylerler. Hüseyin, teslim olmaz. Evin üstündeki otluğu ateşe verirler. Hüseyin boğulacak hale gelir. Babası; "Teslim ol!" diye üstüne üstüne gelirken, onu bacağından hafifçe yaralar. Aksi takdirde, onlar babasını öldüreceklerdir. Derhal dışarı çıkar ve iki Rus askerini öldürür. Fakat, başına yediği kurşunla cansız yere düşer.
omer_ceran
07.01.2009, 21:07
Keleninoğlu Hüseyin gibi bir yiğitin ölümü, Mihrali'ye çok dokunur. Hayatı boyunca, Onun mertliğinden sitayişle bahsetmiştir. "Hüseyin, üç-beş yüz atlıma bedeldi." demiştir. Daha fazla Rusya'da kalamayacağını anlayan Mihrali, Osmanlı topraklarına girer, Çıldır'a gelir.
Mihrali'nin Osmanlı toprağında olduğunu öğrenen Çar, yakalanıp iade edilmesi için Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz (1861-1876)'e nâme yazar. O sırada sadarette Mahmut Nedim Paşa vardır. padişah durumu sadrazamla görüşür; Mihrali'nin yakalanması için Erzurum valisine haber gönderir.
Birkaç defa sıkıştırılan Mihrali, hepsinden kurtulmayı başarır. Bu arada iki Türk askerini öldürür. Her yerde arandığından tekrar Rusya topraklarına geçer.
Mihrali'nin Rusya'da olduğunu öğrenen Mansur, Tavşankuloğlu Hüseyin, Garip Ağa ve Musa Çavuş dört bir taraftan takibe koyulurlar. Her birinin emrinde 400-500 kişilik atlı vardır.
Bu gruplardan Mihrali'ye ilk rastlayan Musa Çavuş olur. Mihrali, atı otlamakta, kendisi de dinlenmekte iken gayrı ihtiyari geriye bakar. Musa Çavuş'un kendisine doğru geldiğini görünce atına atlar ve kaçar. Fakat, Musa Çavuş yetişir. Mihrali, peşini bırakması için O'na yalvarır; aksi halde öldürmek mecburiyetinde kalacağını söyler. Musa Çavuş, ısrarla üstüne üstüne gider. Bunun üzerine aniden dönen Mihrali, Musa Çavuş'u kılıcıyla yaralar, oradan uzaklaşır. Atlıların bir kısmı Musa Çavuş'un yanında kalır, diğerleri Mihrali'yi kovalar. Mihrali, atına son hızı vererek uçuruma doğru sürer. Bir hamlede karşıya geçer. Arkasından gelenlerin bazıları, hızını alamayıp uçuruma yuvarlanır. Bunu gören diğer atlılar durur. Mihrali: "Benim sizlerle işim yok. Peşimi bırakın. Dilerim Musa Çavuş'a bir şey olmamıştır." der ve oradan uzaklaşır.
Atlılar, Musa Çavuş'u Maraşlı Köyü'ne babasının yanına getirirler. Fakat yolda çok kan kaybettiği için bütün müdahalelere rağmen kurtarılamaz ve ölür.
Mihrali, arada sırada köyüne uğrar, yakınlarıyla görüşür. Aynı zamanda Musa Çavuş'un ölümü üzerine aramalara daha da hız verilir. Garip Ağa, Mihrali'yi bir yerde kıstırır. Düzlükte bir kovalamaca başlar. Bir an gelir ki, ikisinin de atları yan yana koşmaya başlar. Garip Ağa Mihrali'nin teslim olmasını isterse de ikna edemez. Kılıcıyla hamle eder. Mihrali hepsini savuşturur. Ekmeğini yediği bu baba dostuna, el kaldırmak istemez. Fakat onun kendisini öldürmek istemesi üzerine kılıcını çeker, kuvvetli bir hamle ile öyle bir savurur ki, Garip Ağa'nın sol bacağını dizinden koparır. Atlılar, takip etmek isterlerse de Garip Ağa müsaade etmez. Atlılar, onu alıp köyüne getirirler. (Bir söylentiye göre de Mihrali bu sırada Garip Ağa'yı öldürmüştür.)
Mihrali, gizlice annesiyle görüşür. Ona, Bahar'ı kaçıracağını söyler. Annesi vazgeçirmeye çalışırsa da başaramaz. Keçeli Köyü'ne gider ve Bahar'ı kaçırır. Artık, yanında bir de kadın olduğu için işleri de zorlaşır. Bu yüzden, Bahar'ı, bazı kereler güvendiği kimselerin yanına bırakır.
Bir ara, takipçilerden Tavşankuloğlu Hüseyin, Mihrali'nin yerini öğrenir, derhal oraya gider. Mihrali yanında Bahar olduğu için pek kaçamaz. Tavşankuloğlu Hüseyin, arkalarından yetişir. Kılıcını vuracağı sırada bunu gören Bahar, korunmak için sağ kolunu kaldırır. Tavşankuloğlu Hüseyin, kılıcını indirir, Bahar'ın sağ elinden üç parmağını keser, Mihrali'yi de başından yaralar. Mihrali can acısıyla geri döner. Tüfeğini ateşlemek isterse de, tüfek ateş almaz. Atını mahmuzlar, Hüseyin'e yetişir. Kılıcını sallar, ama vuramaz. Kılıç atın kuyruğunu keser. Hüseyin'in kaçtığını gören adamları da irkilir ve geri döner.
omer_ceran
07.01.2009, 21:07
Mihrali, bir dere kenarına gider. Bahar, Mihrali'nin kanlarını temizler. Tülbendini çıkarıp başını sarar. Yara derin olduğu halde, Mihrali aldırış etmez. Atına biner, Bahar'ı emin bir yere bırakır; oradan ayrılır.
Mihrali, Osmanlı topraklarına geçer. Bir ihbar üzerine yaralı olduğu halde yakalanır. Gözlerini açtığında, kendini elleri ve kolları zincire bağlanmış olarak, Kars hapishanesinde bulur. Burada başkaları da vardır; fakat, sadece kendisi bağlıdır.
Mihrali'nin kendine geldiğini görence, Âşık Ahmet adındaki bir Türk, Yanına yaklaşır, Mihrali'yi konuşturur. onun meşhur Mihrali olduğunu öğrenince şaşırır. Mihrali, Aşık Ahmet'ten hapishane hakkında bilgiler alır. Birlikte kaçmaya karar verirler.
Aşık Ahmet, ziyarete gelen karısına her gelişinde bir şey getirmesini söyler. O da, ekmeğin içine eye, vücuduna çekiç ve benzeri eşyalar saklayıp peyderpey kocasına getirip verir.
Yarası cerahat bağlamış ve çok bitkin bir durumda olan Mihrali, hapishane arkadaşlarının, en zayıf bir yerden tünel açmalarını ister. Mahkumlar, geceleri sesiz ve gizlice söylendiği şekilde çalışırlar. Tünelin ağzı, maalesef nöbetçilerin bulunduğu yere denk gelir. Mihrali, son taşı çıkarmamalarını, belki bir gün lâzım olacağını söyler.
Bu arada, Mihrali'yi -yaralı olduğundan- sırtta mahkemeye götürürler. Mahkemede idamına karar verirler. Kararla ilgili evrak, önce Erzurum'daki Temyiz Divanı'na, sonra İstanbul Temyiz Mahkemesi'ne tasdike gönderilir; padişahın imzasına sunulur.
Mihrali ise zindana döndüğünde, durumdan arkadaşlarını haberdar eder. kaçacağını, isteyenin de kendisi ile birlikte gelebileceğini söyler. Bir gece yarısı Âşık Ahmet'le birlikte mahkumları ayaklandırır. Kan gövdeyi götürürken, Mihrali, bu arada kendisini duvara bağlayan zincirleri keser. Âşık Ahmet'le önceden kazılmış tünele girer. Son taşı kaldırırlar. Mihrali, daracık delikten güçlükle çıkarken, nöbetçi görür. Mihrali'nin kaçmasına fırsat vermeden, süngüsünü bacağına saplar. Mihrali, süngüyü kavrar. Nöbetçi tüfeği çektiğinde, süngü Mihrali'nin bacağında kalır. Mihrali, ani bir hareketle süngüyü çıkarır ve gayet ustalıkla fırlatır. Süngü, nöbetçinin gırtlağından girer; nöbetçi yere cansız düşer. Âşık Ahmet, korkusundan tünelden çıkamaz ve zindana döner.
Mihrali sürüne sürüne zindanın karşısındaki tavlaya girer. Tavlada, atlar için hazırlanmış otluğun içine kendini bırakır. Orada iki gece üç gündüz kalır.
Zindandaki ayaklanma önlendikten sonra, mahkumlar sayılır; Mihrali'nin olmadığı görülür. Hemen, dört bir yana atlılar çıkarılır. Bütün aramalara rağmen, atlılar elleri boş dönerler.
Mihrali, üçüncü gece biraz kendine gelir. Ayakları hala zincirle bağlı olduğu için onları eye ile kesmek ister; zincirin kalınlığı, eyenin küçüklüğü dolayısıyla kesemez. Bu halde, ata binemeyeceği için başka çareler arar. Sonunda topuğunu kesip demir bilezikleri çıkarmaya karar verir. Topuğunu kesmesiyle müthiş bir acı duyar, fakat buna katlanır. Gömleğinden bir parça yırtar, topuğuna sarar. Başından, dizinden ve topuğundan yaralı olan Mihrali, bu yönüyle azim, sabır ve cesaret timsali gibidir. Ellerindeki bilezikleri ise kesmez. Zira, kafi miktarda yarası vardır. biraz otla sarındıktan sonra, bir delikten kendisini aşağıya bırakır. Otların üzerine düştüğünden ses çıkmaz ve canı fazla acımaz. İçeride, sıra sıra atların olduğunu görür. Gözüne iyi bir at kestirir. Sonra başka bir atın sırtından ter keçesini çıkarır, bineceği atın ayaklarına bağlar. Zira, zemin taş olduğu için ses çıkarabileceğini düşünür. Havanın sıcaklığı dolayısıyla çift kapının açık olmasından da istifade ederek, atına atlar ve son sürat oradan uzaklaşır. Gece yarısı Maraşlı'ya gelir.
Mihrali, Maraşlı'da ilk rastladığı evin kapısını vurur. Bu ev, daha önce öldürdüğü Musa Çavuş'un babasının evidir. Mihrali'yi içeri alıp yatırırlar. Mihrali olup bitenleri anlatır. Adam Mihrali'ye ses çıkarmaz. Üstelik su ısıttırır ve bir tekne içinde onu yıkar, yaralarını temizler, merhem çalar. Süt içirttikten sonra, istirahatını temin eder. çocuklarını başına toplar. Evlerinde Mihrali'nin olduğunu, böyle mert birisine ölen kardeşlerinden dolayı kalleşlik etmemelerini söyleyerek onları ikna eder. bu arada Mihrali'nin tavladan çaldığı at damgalı olduğu için çocuklarına bu atı çok uzaklara bırakıp dönmelerini söyler. Sabahleyin altı oğlu ile beraber Mihrali'nin yanına gider; kendilerini tanıtır. Mihrali irkilir. Adam; "Biz seni Musa Çavuş'un yerine koyduk. Sen de bundan böyle bizim oğlumuz sayılırsın." der. Mihrali'ye bir ay bakarlar. Gideceği zaman, iyi bir at ile Musa Çavuş'un kılıcını verirler. Adam, altı oğlunu Mihrali'nin yanına katar ve uğurlar.
omer_ceran
07.01.2009, 21:08
Bu sırada 93 Harbi (1877-1878) patlak verir. Osmanlılar hem kuzeybatıda hem de doğuda Ruslarla savaşır. Doğuda Rus ordusunun başında Loris Melikof, Osmanlı ordusunun başında da Ahmet Muhtar Paşa vardır.
Mihrali, atlılarını yanına alır, 120 kişilik çetesiyle Ruslara yapmadıklarını bırakmaz. Ruslar, bu belâlı Karapapak ile baş edemeyeceklerini anlayınca, "Orduya hizmet" şartıyla bağışlar. Mihrali ise, Kars kumandanı Hüseyin Hami Paşa'ya gizlice haber göndererek affedilirse, Osmanlılar safında mücadele vereceğini bildirir. Mihrali'nun bu teklifi kabul edilir.
Beri taraftan, Dalaverli Mansur (muhtemelen albay) ve Tavşankuloğlu Hüseyin (muhtemelen binbaşı) üst rütbelerdedirler. Maalesef Karapapak olmalarına rağmen Osmanlılara karşı savaşırlar*.
Mihrali, kuvvetleriyle Çıldır'a gelir. Yanına kardeşi Ali Bey'i de almıştır. Kendisine binbaşılık, Ali'ye de mülazımlık rütbesi verilir.
Bir gün, T. Hüseyin'den bir mektup alır. Hüseyin, Mansur'la arasının açıldığını, isterse emrine girebileceğini yazmaktadır. Mihrali, kabul eder. böylece, T. Hüseyin de Osmanlı'ya iltica eder. O'na da binbaşılık rütbesi verilir.
93 Harbi'nin temmuz-ağustos aylarında, muharebe iyice kızışır. Mihrali, Kars'ın Göle cihetinde, kendinden en az on misli fazla bir kuvvetle karşılaşır. Mihrali, tüfek ve kılıçla taarruz emrini verir. Saldırı anında, Mihrali'nin atı, göğsünden bir kurşun alır, yere kapaklanır. Mihrali, üç-dört metre ileriye düşerken perende atıp iki ayağı üstüne kalkar. Aynı anda tüfeğini ateşleyerek atını vuran askeri, alnından vurur. Kendisine yaklaşan bir askeri de kılıcıyla bertaraf ettikten sonra onun atına atlar, düşman saflarına dalar. Askerler bir müddet sonra kaçmaya başlar. Çemberi yaran Mihrali, önüne çıkan düşmanı tepeleyip on dört bakkaliye arabasını alır ve Kars Kalesi'ne döner. Kaleyi dıştan kuşatan askerlerin de çemberini yararak kaleye girer. Haftalardır, aç, susuz kalan askerler, gelen malzemeleri görünce bayram eder.
Haberi alan Anadolu Harp Ordusu Başkumandanı Ahmet Muhtar Paşa; Mihrali'yi tebrik ve taltif eder. Fakat bu kuru erzak, askere kafi gelmez. Aylardır ete hasret olduklarından hepsi de bitkin düşmüştür. Hatta bu yüzden, Ahmet Muhtar Paşa, geri çekilme kararındadır. Bunu duyan Mihrali, Ahmet Muhtar Paşa'nın yanına gider, kararından vazgeçmesini söyler.
Güvendiği adamları yanına alarak, düşman sınırından içeri dalar. Haradan, yüz elli kadar kadana at ile ahırlardan binin üstünde koyun çıkarıp çemberi yararak Ahmet Muhtar Paşa'ya getirir. Paşa'nın sevinçten gözleri yaşarır. Sonuçta, Kars, muhasaradan kurtulur.
Ahmet Muhtar Paşa, bunun üzerine Mihrali'yi çekilen Rus ordusunun üstüne gönderir. Mihrali, Göle Nahiyesi'nin Demirkapı Köyü'nde bir alay düşman süvarisini kaçırır. Karşısına başka bir alay çıkar. Zekası sayesinde bunları da alt eder: Kendisi güya kaçıyormuş gibi yapar. On misli düşman da kovalamaya başlar. Pusudaki seksen askeri, bunlara ateş ederek iki bölüğü dağıtır. Mihrali de aniden dönerek bunlara destek olur. Planın ustalığı sayesinde iki şehit, dört yaralıya karşı yüzden fazla cesedi ile düşmanı bozguna uğratır.
omer_ceran
07.01.2009, 21:08
Paşa'nın sonsuz güvenini kazanan Mihrali, bu sefer Gümrü-Tiflis yolu üzerinde Ağbulak ve Parmaksızköprü'deki askeri mevkilere ait telgraf tellerini kesmeye memur edilir. Mihrali, 130 kadar süvarisiyle sekiz gün boyunca erzak kollarını vurur, telgraf tellerini keser, müfrezeleri tepeler, düşmanı çaresiz ve kımıldamaz bir hale getirir. Düşmanın yetmişe yakın can kaybının yanında, kendisi dört şehit ve sekiz yaralı ile döner.
Ahmet Muhtar Paşa'nın Mihrali'nin bu kahramanlıklarını payitahta bildirmesi sonucu, Mihrali'ye II. Abdülhamit (1876-1909) tarafından ilk Mecidiye Nişanı verilir.
Mihrali, daha sonra Paşa'dan izin alarak, Rus sınırından içeri girer. Köyü Darvas'a gelir. Akrabasını ve diğer Karapapakları toplayarak Osmanlı'ya göç eder. Kafilede kardeşi İsa Bey, karısı Bahar, kardeşi Mehmet Ali'nin oğlu Rüstem, kundaktaki oğlu Rüştü de vardır. Mihrali; "Belki ses çıkarır." diye oğlu Rüştü'yü, bir çalının dibine bırakır. Bahar Hanım, ağlar. Görümcesi Huri Hanım, kara ve soğuğa aldırış etmeyerek hemen atını geri çevirir, çalının dibinden Rüştü'yü alır, kafile sınırı geçmekte iken onlara yetişir.
Mihrali, daha sonra Erzurum Müdafaası'nda yer alır. Aziziye baskınından sonra, düşman, dört alayla Erzurum'u batıdan çevirmek ister. Muhtar Paşa, bunların üstüne üç-dört yüz süvari gönderir. Mihrali, bu cenkte ağır yara alır. 12 Kanunuevvel 1877'de (12 Aralık 1877) A. Muhtar Paşa İstanbul'a çağırılır. O'nun gitmesi üzerine Mihrali de artık orada kalamaz. A. Muhtar Paşa, Mihrali'ye bir kızak hazırlattırır. Kendisi İstanbul yolunu tutarken Mihrali de kafilesiyle Sivas'a doğru yol alır.
Mihrali, Sıvas'ta Ulaş Bucağı'na bağlı bugünkü Acıyurt Köyü toprağına gelir. Karapapaklar da çevrede kendilerine yer bulurlar. Mihrali Bey, bugünkü Konak (Acıyurt'un mezrası)'ta mesken tutar. Acıyurt, halk ağzında; "Büyük Köy, Papaklı Köyü, Mihrali Bey'in Köyü" gibi adlarla anılır. Tavşankuloğlu Hüseyin, Kuşkayası Köyü'ne yerleşir. Bugün Kangal, Uzunyayla civarında 30-40 pare Karapapak köyü vardır. Buralara yerleşmekte, devlet onlara herhangi bir güçlük çıkartmamıştır. Zira, II. Abdülhamit, Mihrali ve ahfadının dilediği yerde yerleşmesini serbest bırakmıştır. Mihrali, Sıvas'ta 40. Hamidiye Süvari Alayı'nı kurar.
Göçten on iki yıl sonra (1899) Kurt İsmail Paşa*, Mihrali Bey'in yanına geldi. Bağdat'ta amansız bir eşkıyanın olduğunu, Arapları Osmanlılar aleyhine kışkırttığını söyler. Mihrali Bey, bunun üzerine atlılarını toplar, Kurt İsmail Paşa ile Bağdat'a gider. Bağdat Valisi Mehmet Fazıl Paşa (?), bunlara izzet ikramda bulunur. Mihrali, eşkıyaya teslim olması için haber gönderir. O da bir şey yapmayacaklarına dair şeref sözü alarak teslim olur. Mihrali Sultan Abdülhamit'e eşkıyanın teslim olduğunu ve bağışlanmasını bildirir ve bağışlanır. Bağdat'ta vali ve eşkıya, Mihrali'ye iyi cins Arap atları hediye ederler. Mihrali, Kurt İsmail Paşa ile geri döner.
Bu olaydan sonra Mihrali'nin ünü daha da yayılır.
Bir gün, beyler ve ağalar Kangal'da sohbet ederken, Kangal Kaymakamı içeri girer. Herkes ayağa kalkar, Mihrali kalkmaz. Kaymakam, hiddetlenir. Mihrali de gazaba gelip, kaymakamı döver. "Sen kim oluyorsun da bana ayağa kalk diyorsun? Seni kalaycı çırağı seni!..." der . Kaymakam bu olayı vali Reşit Paşa'ya anlatır. "Seni kalaycı, beni de çırağın yaptı." der. Buna fazlasıyla içerleyen vali, durumu Sultan Abdülhamit'e bildirir. Sultan da; "Bir adamı bana çok mu gördünüz? O, benim yularsız aslanımdır." diye haber gönderir.
Mihrali ile Vali'nin arasının açılmasına, başka bir olay daha sebep olmuştur: Bir at yarışında, Mihrali'nin Karakütük adlı atı da vardır.* Yalnız bu atın bir özelliği vardır; silah atılmadan, silah sesi duymadan iyi koşamaz. Vali, bunu bildiği için silah atılmasını istemez. İki taraf da anlaşır. Yarış başlar. Karakütük hep geride kalır. Kuşkayası Köyü'nden Karapapak Çopur Ali, buna tahammül edemez. "Mihrali'nin atı olsun da geride kalsın bu ne demektir?" diyerek silahını ateşler. Sonuçta Karakütük birinci olur. Vali, bunu Mihrali'nin planı olarak telakki eder.
Bu sıralarda, Yemen İsyanı baş gösterir. Bilhassa İngilizlerin teşvikiyle Osmanlılara sık sık isyan bayrağı açan Araplar, gün geçtikçe işi azıtırlar. Mihrali'yi çekemeyen Vali Reşit Paşa; "Bu isyanı bastırsa bastırsa, Mihrali bastırır." diye Abdülhamit'e haber gönderir. Niyeti, Mihrali belasından (!) kurtulmaktır. Padişahtan gelen haber; "Dilerse gider, dilerse gitmez. Ben, O'nu her şeyde serbest bıraktım." şeklindedir. Durum Mihrali'ye bildirildiğinde; "Gitmem." demeyi yiğitliğine yediremeyip atlısını toplayarak yola çıkar. Adana'da büyük bir kalabalık Mihrali'yi karşılar. "Oralar sıcaktır, sıcağına dayanamazsınız." diye vazgeçirmeye çalışırlar. Mihrali, geri dönmeyi gururuna yediremez. Yola çıkar ve bir zaman sonra Yemen'e varır. Yanındaki kardeşi bu sırada yüzbaşıdır.
omer_ceran
07.01.2009, 21:09
Kimsenin baş edemediği ve bir zamanlar eşkıya iken sonradan büyük bir vatansever olup vatanına hizmetler yapan bu destan kahramanı Mihrali, Yemen'in sıcağına dayanamaz, hastalanır ve orada ölür (1906). Atlılarından çoğu da telef olur. Ancak, üç-beş kişi geriye döner. Bunlardan bazıları Acıyurt Köyü'nden Yüzbaşı Ahmet, Yetim İsmail, Mahmut Çavuş; Kurdoğlu Köyü'nden Gökçe Çavuş, Kuşkayası Köyü'nden T. Hüseyin'dir. Mihrali'nin kardeşi Ali Bey ise Yemen dönüşü gemide öldürülmüştür. Bir söylentiye göre, Sıvas'taki Karapapakların lideri olmak için Ali Bey'i, Tavşankuloğlu Hüseyin öldürmüştür. Mihrali Bey'in oğlu Rüştü Bey ise 1932'de vefat etmiştir.
Kimsenin baş edemediği ve bir zamanlar eşkıya iken sonradan büyük bir vatansever olup vatanına hizmetler yapan bu destan kahramanı Mihrali, Yemen'in sıcağına dayanamaz, hastalanır ve orada ölür (1906). Atlılarından çoğu da telef olur. Ancak, üç-beş kişi geriye döner. Bunlardan bazıları Acıyurt Köyü'nden Yüzbaşı Ahmet, Yetim İsmail, Mahmut Çavuş; Kurdoğlu Köyü'nden Gökçe Çavuş, Kuşkayası Köyü'nden T. Hüseyin'dir. Mihrali'nin kardeşi Ali Bey ise Yemen dönüşü gemide öldürülmüştür. Bir söylentiye göre, Sıvas'taki Karapapakların lideri olmak için Ali Bey'i, Tavşankuloğlu Hüseyin öldürmüştür. Mihrali Bey'in oğlu Rüştü Bey ise 1932'de vefat etmiştir.
omer_ceran
07.01.2009, 21:11
mihrali konağı sivas ulaş acıyurtta ben ziyaret ettim çok güzel tavsiye ziyaret etmenize değer arkadaşlar bende beypınarlıyım bu arada selam beypınara
Merkez_Alperen
17.01.2009, 00:09
eyvAllah abi sağol paylaşım için.
vBulletin v3.8.3, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.