PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hızır ve Hızır Orucu


...Kangallı...
07.02.2009, 17:42
Ali Kılıç

Alevilik'te Hızır


Hızır, bugün oldukça geniş bir coğrafyada dara düşenlerin, ezilenlerin, karda tipiye tutulanların, denizde boğulmak üzere olanların, işkence görenlerin, hastaların, fakirlerin, “yetiş imdadıma ya Hızır” diyerek çağırdıkları ortak bir isimdir. Ölümsüz olduğu bilinir.

Hızır; Alevilere göre, kimi zaman bir melek, kimi zaman kurtarıcı ve yaratıcıdır. Alevi kızılbaşlar misafiri Hızır’la, Hızır’ı da Hz. Ali ile özdeşleştirmişlerdir. Alevi Kızılbaşlar. Hızır, Nebî’dir, (yani peygamberdir) Hızır, Şâh-ı Merdan Ali’dir. Ya da Hz. Ali’nin insanlara anında yardımcı olması için gönderdiği yanıbaşımızdaki temsilcisidir.

Hızır Kültü’nün izlerini Nuh Tufanı’nda, Tevrat’ta, Kur’an’da, Hz. Ali’ninkabrinin bulunduğu Necef’te, Hz. Hüseyin’in şehid olduğu Kerbelâ’da bulmak mümkündür. Yakın tarihimizde orta Asya’da Ahmet Yesevi’de, Anadolu’da da Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Şah Kulu, Seyyit Battal Gazi, Hamza Baba, Pir Sultan Abdal ve Dersim’deki Düzgün Baba’da olduğu gibi Alevilerin ziyaret yerleri ve önderleri bünyeside yaşatıldığını biliyoruz.

Bu arada Hızır inancının Dersim’den 400 yıl önce göç edenler aracılığıyla Arnavutluk’a oradan da Makedonya’nın Tetova kenti’nde bulunan Harbâti baba’ya kadar taşıdığını, gelenek ve görenekleriyle balkanlar’da yaşatılmakta olduğunu bilmekte fayda vardır. Türkiye’den 1960’lı yıllar’da işgücü olarak başta Almanya olmak üzere, Avrupa ülkelerine gönderilen Aleviler aracılığıyla Hızır’ın Avrupa’ya ve hâttâ Amerika’ya taşındığını da yaşamaktayız. Bugün Avrupa’da doğup büyümekte olan Alevi çocukları Hızır’ı yaşadıkları ülkenin dili ile anlatıyor ve yorumluyorlar. Artık “Hızır bana yardım et” yerine “Hızır hilft mir” demektedirler.

Takdir edilir ki, “Hızır” adı, somuttan soyuta geçildiğinde; koruyucu, kurtarıcı, yaratıcı, yardımcı kimliği nedeniyle; yarı insan, yarı melek, yarı peygamber simgesi olarak karşımıza çıkabiliyor.

Hızır, toplumsal yaşamda adalet ve güvencenin de sembolü olmuştur. Haksızlığa uğrayanları “Hızır belanı - cezanı - versin” dediklerini ve burada haksızlığa uğrayanların Hızır’a sığındıklarını görüyoruz.

Hızır Anadolu insanı için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır – nazır, adaletli, yardımsever, dar günde imdada anında yetişen, Bilge, Ulu, Evliya veya Derviş’tir.

Öte yandan Hızır’ın yaşadığı dönemle ilgili olarak çeşitli düşünceler bulunmaktadır. Ancak, Hızır’ın Hz. İbrahim döneminde yaşadığı Babil’den göç ettiği tezleri ile birlikte, Süleyman peygamber döneminde de yaşadığını iddia edenler bulunmaktadır. Ancak, üzerinde ciddiyetle durulan iddialardan biri de Hızır’ın Hz. Musa’dan çok önce, iran hükümdarı Efridûn döneminde yaşadığı ve Zü’l-Karneyn’in öncü kuvvetlerini yönettiğidir. Bir başka iddia ise, kitabın ileriki sayfalarında değineceğimiz ve Hızır’ın Hz. Musa döneminde yaşadığını anlatan bir görüşmedir.

Hızır’a verilen değeri Fakir Ednâ şu sözlerle dile getirir:

Çok günah işledim senin katında
Eriş Şâh-ı Merdan sen imdad eyle
Kul daralmayınca Hızır yetişmez
Yetiş Hızır Nebî sen imdat eyle

Türkiye’de ki Aleviler tarafından cemlerde seslendirilen beyitlerde, Hızır’ın bir başka adının da Behrûz olarak dile getirildiğigörülmektedir. Yine aynı beyitlerde adı Behrûz olan Hızır’ın Süryanice konuştuğu vurgulanmaktadır. Tanrı tarafından insanlara yardım etmek için görevlendirilmiştir. Kudüs’te oturduğuna inanılan Hızır, istediği anda istediği yerde görülebilir.

Aşağıda Hızır’ hem Şâh-ı Merdan Ali olarak gören, hem de diğer adının Behrûz ve dilinin de Süryanice olduğunu vurgulayan Şükrü Metin Baba’nın beş kıtadan oluşan bir nefesini aktararak, konuya açıklık getirmeye çalışacağız.

Şâh-ı Merdan Ali

Zulmet deryasını nur edip gelen
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Gariban mazlumun halini bilen
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Bir anda cevelan eder cihanı
Kalbi saf olanın dest ü damanı
Bir ismi Behrûz’dur lisanı Süryani
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Merdi meydan eylemektir iyi er
Gafil olma kardeş çerağın söner
Her gördüğün Hızır bilmektir hüner
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Ehl-i iman eyler ikrar sebatı
Kendinde seyr eder sıfatı zatı
Hızır ile içen Ab-ı Hayat’ı
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Şükrü Metin baba bu demden içer
Sâk-i kevser’le Sırât’ı geçer
Hızır’ı ademde arayıp seçer
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir

Şükrü Metin Baba



Alıntıdır

...Kangallı...
07.02.2009, 17:42
Kur'ân-ı Kerim'de Hızır

Hızır veya Hızır-İlyas hakkında sağlam bilgiler edinebilmek için, geçmişe uzanmakta fayda var. Günümüze değin gelen Hızır’ın hangi tarihlerde yaşadığı ve geçtiği yerler hakkında kısaca bilgi edinmek, konuyu anlamak açısından önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki, günümüzde Anadolu’da yaşayan Hızır’ın öncesine yani Kur’ân-ı Kerim’de Hızır ile ilgili ayetlere göz atalım.
El-Kehf Suresi
Bunun için Kur’ân-ı Kerim’de ki “el-Kehf” (Mağara) sûresinin bazı özelliklerini aktarmakta fayda vardır. Bu özellikleri aktardıktan sonra, konumuza dönerek, el-Kehf sûresindeki ayetleri olduğu gibi aktaracağız.
El-Kehf süresi, Kur’an-ı Kerim’de 83 sûreyi içermektedir. Tamamı 110 ayetten oluşan el-Keyf sürelerinin 28. ayeti dışındakilerinin (28. ayet Medine’de yazılmıştır) tamamı Mekke’de yazılmıştır. Bu sûreyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, asırlar boyunca tüm müslümanlar tarafından ilgi gören ve süreli olarak tartışılan üç önemli olayı içermesidir.
Anlatılan her üç olay da tasavvuf çevrelerinde geniş yankı bulmuş ve konularla ilgili olarak çeşitli yorumlara neden olmuştur.

El-Kehf sûresinde anlatılan üç olay şöyle geçmektedir:

a- Ashab-ı Keyf adıyla tanınan kişilerin başından geçenler (9.-26. ayetler)

b- Asıl konumuzla ilgili olarak Hz. Musa ile Hızır’ınbuluşmasını anlatan (60.-82. ayetler)

c- Zü’l-Karneyn ve Ye’cuc Me’cuc olayıdır. (83.-98. ayetler)
İşte bu üç önemli ve ilgi uyandıran konular nedeniyledir ki, el-Keyf sûresi, müslümanlar arasında Yasin sûresinden sonra en çok okunan sûre olmuştur.
İslam tarihi ile ilgili olarak özellikle de Hallac-ı Mansur (857 yılında Tur’da doğmuştur. “Enel Hak” yani “Ben Tanrı’yım” dediği için uzun yıllar hapis yattıktan sonra 922 yılında verilen fetva ile önce kolları ve bacakları ardından kafası kesilerek derisi yüzülen Hallac-ıMansur, Bağdat’ta idam edilerek halka teşhir edilir) –üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan ve 1962 yılında ölen dünyaca ünlü Fransız araştırmacı Louis Massignon, Hallac-ı Mansur ile ilgili ilk kitabını 1914 yılında yayınlar. Massignon, uzun yıllar emek verdiği çalışmasını “Hallac’ın tutkusu; Mistik İslam Şehidi” adı altında 2000 sayfalık eserinde toplamıştır.

Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir:

“Hz. Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: ‘Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir.’ Yorumcular bu kulun Hızır olduğu görüşündeler.

İslam tarihi ile oldukça içli dışlı olan Massignon, Kur’an-ıKerim’de yer alan bu üç olayın çok önemli olduğunun da altını çizmektedir. Massignon’a göre, bu üç olay, islam dinin en önemli ip ucunu vermektedir. Buna göre, birinci olayda, bütün kalpleriyle kendilerini Allah’ın iradesine teslim eden iman sahiplerinin üstünlüğü; ikinci olayda, Hz. Musa’nın karşısına çıkarılan manevi kılavuz durumundaki bilge, dervişin (Hızır’ın) esrarengiz kişiliğidir. Üçüncü olayda ise, buna rağmen, insanın kendini buna karşı koymaya çalışmaktan alıkoyamamasıdır.

El-Kehf sûresinin bu bölümüne kısaca değindikten sonra, Hz. Musa ile, ona kılavuzluk eden esrarengiz (yani Hızır) şâhsiyet arasında geçtiği belirtilen olay ve konuşmaları A. Yaşar Ocak’ın araştırmasından aktarıyoruz. Kur’an-ı Kerim’in 60. ayetinden itibaren 80. ayete kadar olan bölüm şöyledir:

60- Bir zamanlar Musa, genç bir adamına (bazı kaynaklara göre uşağına) şöyle demişti: “Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim, yahut maksadıma erinceye kadar uzun zamanlar geçireceğim.

61- Bunun üzerine onlar, bu iki deniz arasının birleşik yerine ulaşınca balıklarını unuttular. Balık bir denize doğru yolunu tutmuştu.

62- Vaktaki oradan geçip gittiler. Musa genç adamına dedi ki, “Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzda andolsun ki yorgun düştük”

63- Genç adam, “Gördün mü kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Ona söylememmi Şeytan’dan başkası unutturmadı; o, şaşılacak bir suretde denize atıldı, yolunu tutup gitti”.

64- Musa “İşte, dedi, bizim arayacağımız bu idi” Şimdi izlerinin üzerine gerisin geri döndüler.

65- Derken, kullarımızdan öyle bir kul buldularki, biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, nezdimizden has bir ilim öğretmişdik.

66- Musa ona (yani Hızır’a) “Sana öğretilen ilimden banada öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.

67- O (Hızır) da Musa’ya “Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin”.

68- “İç yüzünü kavrayamadığın bir bilgeye nasıl sabredebilirsin?”

69- O (Musa) da: “Allah dilerse beni sabredici bulacaksın, sana hiç bir işte karşı gelmiyeceğim” dedi.

70- O (Hızır) da: “Eğer bu suretle bana tabi olacaksan ben sana kendisini anıp söyleyinceye kadar, bana hiç birşey sorma” dedi.

71- Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet bir gemiye bindikleri zaman o (Hızır), gemiyi deliverdi. Musa dedi ki, “İçindekileri suda boğasın diyemi onu deldin? Andolsunki büyük bir iş yaptın.”

72- O (Hızır) dedi ki: “Sen beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?”

73- Musa: “Unuttuğumuzdan dolayı, dedi. Beni muaheze etme. Şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme.

74- Yine gittiler. Nihayet bir oğlan çocuğuna rast geldileri zaman o, hemen bunu öldürdü. Musa dedi ki: “Tertemiz masum bir canı, diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha! Andolsun ki sen kötü bir iş yaptın!”

75- O (Hızır) dedi: “Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?”

76- Musa, “Eğer, dedi, bundan sonra sana birşey sorarsam benimle arkadaşlık etme!”

O taktirde tarafımdan muhakkak bir özre ulaşmışımdır. Benden ayrılmakta mazur sayılırsın.

77- Yine gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, orada ahalisinden yemek istedikleri halde kendilerini misafir etmekten imtina etmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O (Hızır) bunu hemen doğrultu verdi. Musa dedi ki: “Dileseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın.”

78- O (Hızır) “İşte, bu benimle senin ayrılışımızdır. Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim.

79- “Gemi denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakda olan bir hükümdar vardı.

80- Oğlana gelince, onun anası da babası da iman etmiş kimselerdi. Bunun için onları azgınlık ve kafirlik bürümesinden endişe ettik.

81- “İstedik ki onların Rabb’i bunun yerine temizlikçe daha hayırlısını, merhametce daha yakınını versin.

82- “Duvara gelince, bu o şehirde iki yetim oğlanındı. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları iyi bir adamdı. Binaenaleyh Rabb’in diledi ki, ikiside rüştlerine ersinler. Definelerini çıkarsınlar.

Alıntıdır

...Kangallı...
07.02.2009, 17:43
Bu Rabb’inden bir merhametti. Ben bunları kendi re’yimle yapmadım. İşte üzerine sabredemediğin şeylerin içyüzü”.

Yukarıdaki ayetlerin içeriğini incelediğimizde karşımıza şunlar çıkmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim 60.- 80. ayetlerinde görüşme ile ilgili olarak bahsedilen iki denizin birleştiği yerler hakkında çeşitli rivayetlerde anlatılmaktadır. Bunlara göre;

1- Karadeniz ve Hazar denizi arası (Azerbaycan).
2- Ermenistan’da Kur ve Res (Aras) nehirleri arası.
3- Akdeniz’le Kızıldeniz arası.
4- Ürdün ile Kuzum nehirleri arası.
5- Antakya.
6- Eyle.
7- Atlas Okyanusu kıyısındaki Endülüste bir şehir.
8- Afrika’da Tanca şehri olduğuna dair görüşler de ileri sürülmektedir.

Kaynaklar bize, İsrailoğullarının peygamberi Hz. Musa, bir adamı ile birlikte, kendisiyle buluşması emredilen yere – iki denizin birleştiği yere yani Mecmau’l Bahryn’e – gittiğini göstermektedir. Hz. Musa gideceği yeri tanıyabilmek için, yanına azık olarak aldığı balıktan yararlanacaktır. Çünkü, balığın canlanıp denize kaçması halinde, bu Hz. Musa için buluşma yerine geldiğine dair bir işarettir. Ancak, Hz. Musa’nın genç adamı, deniz sahilinde uğradıkları bir kayanın yanında balığın canlanıp denize kaçtığını ona haber vermeyi unutmuştur. Yolda acıkıp balığı yemek istediklerinde genç adam olayı hatırlar ve Hz. Musa’ya anlatır. Hz. Musa hemen gerisin geri kayalığa geri döner.

Geri döndüğünde aradığı kişinin gerçekten kayalıkta beklediğini görür. Bekleyen kişi kendisine Allah tarafında rahmet, ve ilim verilen bir “kul“dur. Hz. Musa hemen yanında kalmak ister. Bilge Kul, önce bunu kabul etmez. Hz. Musa’nın ısrarı sonrasınada ayetlerde anlatılan olaylar gelişir ve sonunda Bilge Kul, Hz. Musa’dan ayrılmadan önce yaptığı tüm olayların, Allah’ın emri olduğunu, bunları bu nedenle, gerçekleştirdiğini söyler. Ve böylece Hızır olduğu bir çok ilim adamı tarafından kabul edilen Bilge Kul ile Hz. Musa’nın beraberlikleri sona erer.

Bir çok kaynak, Hz. Musa’nın beraberindeki genç adamının uşağı olduğunu yazar. Hz. Musa’nın uşağının adı Yuşa ibn Nün, Bilgin ve Kul olarak ayetlerde ifade edilen kişinin ise Hızır (Arapça telafuzu Hard )’dır.

Hızır’ın peygamberliği ve ebedi yaşadığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Kimilerine göre Hızır, (Al – Hazir yeşillik anlamına gelmektedir) Hz. Âdem’in kendi oğludur. (İslam ve yahudi inançlarına göre ilk insan Adem’dir. Kumlu toprak ve çamurdan yaratıldığı kutsal kitaplarda yazılıdır. İlk Peygamber’dir. İslam yorumcularına göre, tanrı tüm Meleklerine Adem önünde secde etmelerini buyurmuş. Şeytan buna uymamış ve bu olay Adem ile Şeytan’ın cennetten kovulmasına neden olmuştur. Tanrı tarafından kendisine verilen 1000 yıllık ömrünün 40 yılını Hz. Davud’a bağışlaması nedeniyle 960 yıl yaşamış. Ömrünün 200 yılını tövbe ederek geçiren Adem, Cebrail tarafından Arafat’a götürülerek Hava ile buluşturulmuş. Süryani ve Hiristiyan kaynaklarına göre ise, Tufan’dan sonra Kudüs’e gömülmüştür.)

Bazılarına göre de Hızır, Kabil veya El Yasa’nın oğludur. Bazı önemli kaynaklar ise Hızır’ı peygamber mertebesine koyarken, kimileri de; o’nun Velî veya Nebî olduğunu yazarlar.

Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Hızır’a bu adın verilmesinin nedeni, kuru bir yerde post üstünde otururken hemen arkasında yeşil otlar belirmesindendir” Kimi anlatımlara göre ise, Hz. İlyas ile kardeştir. Biri karada diğeride denizde insanların yardımcısı olmaktadır.

Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir:

“Hz.Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir. Yorumcular bu kul’un Hızır olduğu görüşündedirler.

Ünlü bilim adamı Hazin’e göre Hızır diridir. Yine Hazen’i, Delaliu – Hayat Şerhi Kara Davud adlı eserinde Hızır’ın Hz. Muhammed’e biat etmediğinden yola çıkarak öldüğünü iddia etseler de, hak inancında ve efsanelerde yaşatılan Hızır yaşıyor olsaydı, o halde mutlaka Hz. Muhammed’e biat etmesi ve birlikte savaşması gerekiyordu. Hızır Biat etmediğine ve savaşmadığına göre yaşamıyor.

Ne var ki, Hz. Musa ile gezip dolaşan ona deyim yerindeyse akıl veren Hızır, kimi zaman peygamberlik mertebesine yükselerek Nebî olmuş, kimi zabaman da Hz. Ali’nin kendisi olarak kabul görmüş ve nesilden nesile yaşatılarak günümüze kadar gelebilmiştir.

Hızır’ın ebedileştiğini iddia eden bazı kaynakalar ise, Hızır’ın Zu’l –Karneyn’in veziri olduğunu savunarak, şunu ileri sürerler. Zu’l - Karneyn Ab-ı Hayatı bulmak için yola düştükten sonra, Ab-ı Hayatı ilk bulan, ilk içen ve onunla ilk yıkanan Hızır olduğunu savunurlar. Hâttâ bu arada Zu’l – Karneyn’in yolunu kaybederek geri döndüğü de iddialar arasında yer almaktadır. Hızır’ın yaşadığını iddia eden kaynaklar, Ab-ı Hayat suyunu ilk içenin Hızır olduğundan yola çıkarak, Hızır’ın ebedileştiğini savunmaktadırlar.

Ab-ı Hayatı içtiği anlatılan Hızır’ın Mürşid-i Kâmil olduğunu Şah Hatayi’nin bir kaç nefesinden aktaralım:

Azattır fenadan geçen
Ab-ı Hayat’tan içen
Zulmetin kapısun açan
Hızır sıfat veli gerek
Hayati sözünün manisin verdi
Yar ile ettiği ahdinde durdu
Cebrail Musa’ya Hızır’a var dedi
Mürşid-i Kâmile varmadan olamaz

Öte yandan 17.yy.’da yaşamış olan Teslim Abdal şöyle söyler:

Bülbüller gülşende efgana durdu
Hüseyin Hakk’ içün serini verdi
Doldurdu doldurdu bir dolu verdi
Ol Hızır’ın yeşil eli sabakan

Yine 17.yy.’da yaşamış olan Bektaşi şairlerinden Miskini şöyle yakarır:

Alçaklı yüksekli gaip erenler
Alıver gönlümü zalim elinden
Hızır Nebî isen gerçek er isen
Alıver gönlümü zalim elinden

19.yy.’da yaşamış olan Harabi ise, Hz. Musa ile Hızır’ın görüşmesine şöyle atıfta bulunmaktadır:

Mecmau’l – Bahreyn’e vardığım zaman
Hızır’ı Buldum candan gulam oldum
Ledün ilmin bana eyledi ihsan

Sırr-ı sırru’llah’ın tamamı oldum
Ne var ki, bu iddiaların dışında gözden ırak tutulmaması gereken en önemi bir konu da, Hızır’ın bir koruyucu ve iyilik meleği olduğudur. Bunun için bazı kaynakların “neden savaşa katılmadı” şeklindeki söylemleri, barış, dostluk ve sevgiden yana olan bilge Hızır için doğal karşılanabilir

...Kangallı...
07.02.2009, 17:43
Hızır, Hazır ve Nazırdır

İslam dünyasında peygamberin hikayelerini anlatmakta tanınan Kassasu’l-enbîya diye tabir edilen eser çok rağbet görmüştür. Bunların en çok tanınan ve okunanlarından; Ebû İshak Ahmed Es-Sa’lebî (öl.1037)’nin el-Arâis adlı eserinde Hızır ve Hızır-İlyas konusunda oldukça zengin bilgilerde bulunmaktadır.

Hızır kimilerine göre ölmüş bile olsa günümüze dek, dara düşenlerin, zorda kalanların, hasta olanların, yola çıkanların hep yanında olagelmiştir.

Hz. Musa ile arkadaşlık yapan, Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye dua öğreten, Bozat’ına binip mucizeler yaratan, Hızır’dır. Önemli olan Hızır’ın yerde mi gökte mi, yaşıyor mu, öldü mü sorusu yerine, Orta Asya, Türkiye ve Balkan Alevilerinin hâlâ günün yirmi dört saati onunla yaşıyor olmasıdır. Bir başka nefeste Hızır’ın Alevi inancındaki üstün yeri çok iyi belirtilmiştir. Hz. Ali – Hızır birliği düşüncesinden hareketle Aleviler nefeslerde, Hızır’ın Oniki İmam’la ilişkisini de dile getirirler.

Hintliler günümüzde de Hâce Hızır adında bir dervişi kutsamaktadırlar. Dereler ilahı ya da akarsular cini olduğu inancı vardır. Anadolu’da olduğu gibi Hintlilerde de Hâce Hızır’ın ak sakallı, yeşiller giymiş bir ihtiyar bilge olduğuna inanırlar. Detaylara indiğimizde Hintlilerin anlattığı Hâce Hızır ile –bazı farklılıklar taşısa da – Alevilerin gönüllerinde yaşattığı Hızır aynıdır.

Halk ozanlarımızdan Pir Sultan Abdal ise Hızır’ı Şöyle anlatıyor bir şiirinde:

Bismillâh dedim de girdim helâle
Gözüm açıb baktım bir hûb cemâle
Sıdk ile çağırdım ceddim Celâl’e
Eriş Hızır Nebî cânı gözlerim

Hızır, Anadolu insanın anlatımında değişik kıyafet ve görünümlerle zaman zaman, Bozat sırtında, kimi zaman da yaya olarak insanların karşısına çıkmıştır. Kimi zaman fakir kılığında zenginlerin evine konuk olarak, fakirlere yaklaşmını yani yardımcı olup olmadıklarını yaşamıştır. Kimi zamanda ak sakallı Derviş olup, dar zamalarda insanaların imdadına yetişmiştir. Yani Hızır, ummetini gözetler, denetler, vicdani değerleri ölçerek, gönüllere konuk olup, sevdalılara yardımcı olan elle tutulmaz, gözle görülmez Nebî’dir, Şah-ı Merdan Ali’dir, Evliya’dır, İnsan-ı Kâmil’dir (Bâtının inançlarında peygamber ve imamlar için kullanılan bir deyimdir tasavvuf dilinde de, Tanrı’da yok olan insan anlamındadır. Tanrı’da yok olmak, Tanrı bilgisi veya aşkıyla dolarak kendinden geçmek ermişliğe ulaşmak demektir. Arapça’da insan kelimesinin karşılığı olan ins sözcüğü İbrani ve Hint dillerinde ilk insan anlamını dile getiren adama kelimesinin çevirisidir. Adem’de bu anlamın ürünüdür)… Anadolu’da herşeyin sahibi Hızır’dır.

Anlatımlara göre Bağin fırınına kapatılıp yakılmak istenen kureyş efsanesinde ise, Hızır’ın kartal donunda fırına girip kanat çırparak alevleri söndürdüğü ve ateşi küllere, fırını buzlara kestirerek Kureyşi kurtardığı aktarılır.

Halk inaçlarına göre, Hızır gittiği ve gezdiği yerlerde herkesin imdadına yetişmiş olup, uğradığı yerlere bereket saçmıştır. Yine bir başka anlatıma göre Hızır Orucu sırasında genç kızlar ve erkekler oruç akşamları su içmeden yatarlar. Rüyalarında kendisine kim su ikram ediyorsa, ilerde onunla evlenileceğine inanılır.

Görüldüğü gibi Hızır’a yakıştırılan misyon çok Tanrı’lıktan tek Tanrı’lığa kadar, bütün inanç sürecinde ortaya çıkan yarı Tanrı, peygamber kılavuz, Tanrı ve Tanrı’laşmış kişi pozisyonunda bütün bu inançsal tiplemelerin ve suretin izlerini görebiliyoruz.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:44
Hızır Portresi

Nebî Hızır

Yalvarması boynumuza farzoldu
Edeb erkân mü’minler arzoldu
Mü’minin secdesi Hak niyaz oldu
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Kim kaildir mahşere kalan davaya
Şah Hasan’a ağu vedi Muaviye
İ. Hüseyin mürrüvvet eyle canıma
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Musa Kazım ile salayı veren
İmam Rıza ile mescide giren
Takî ile Nakî canıma gelen
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Askeri’nin askerine katılan
Kul olup Belh Buhara’da satılan
Çöl Kufe şehrinde nara atılan
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Kırklar’ın cemine beraber gelen
Servet Muhammed’in bacını alan
Sancağını çekip Zülfikâr çalan
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Fakir Ednâ’m der ki bu sırra eren
Üstadım Hatayi darına duran
Tamuda yanar mı nurunu gören
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle

Görüldüğü gibi Alevi insanı Hızır’ı her yerde yanında görmek istemiştir. Yaradanın temsilcisi olarak kabul etmiştir. “Yetiş Ya Ali, Ya Nazır” dır diyerek, Hz. Ali ile Hızır’ı bütünleştirmiştir. “Hızır, Hazır ve Nazır”dır diyerek, insanların yanlış yapmaları önünde dikilmiştir. Yine, Orta ve özellikle Doğu Anadolu’da insanlarımızın avlanmasının günah olarak kabul ettikleri, dağ keçisine avcılar tüfeklerinin namlusunu çevirdiklerinde karşısında ak sakalı ile dimdik duran, hiç konuşmadan asasını sallayarak “dur” diyen bilge/dervişin de Hızır olduğu anlatılır.

Bu bölgemizde söylenen ve kulaktan kulağa aktarılarak günümüze gelen bir şiirde şöyle denir.

Yetiş Ya Hızır
Hızır sen dert ve gamların melhemisin
Denizlerin deryaların
Keleklerin gemilerin
Göllerin ırmakların
Köprü ve çetin geçitlerin başısın, kılavuzusun
Hızır beklenmedik anın misafiridir
Dumanlı-tufanlı günün kavuşanıdır
Hızır çığırını/izini kapatma tez yetiş, sakın geç kalma

Yola çıkanlara “Hızır Yoldaşın ola” denilerek, Hızır’a elçilik, rehberlik ve kollama misyonlarıda yüklenmiştir. Hâttâ, kore savaşına katılan bazı Dersim askerlerin savaş sırasında karşı askeri güçler tarafından kuşatma altına alındıklarında, “Yetiş Hızır” dediklerinde ak sakallı, asalı. Bembeyaz giysiler içerisinde en önde koşanın, karşı güçleri bozguna uğratan komutanın, kendilerine yardımcı olan bilgenin veya dervişin de Hızır olduğunu iddia ederler.

Hâttâ bu bölgemizde yani Dersim, Varto, Bingöl, Erzincan, Elazığ ve Sivas’ta Zazaca konuşan Aleviler, zaman zaman “Bizim Dilimiz Hızır Dilidir” derler. Hızır için niyaz-lokma (Hızır niyazı) pişirip dağıtırlar. Hızır yeni doğan bebeğin, can çekişen hastanın başucundadır. Yola çıkan yolcu ona emanettir. Hızır emanetlerin bekçisidir. İnsanlarımız birine geçici olarak bir şey teslim ettiklerinde “Bu Hızır Emanetidir“ derler. Yine Doğu Anadolu’da en ağır bedduaların başında “Hızır kökünü kazıya” şeklindeki bedduadır.

Hızır, Anadolu insanımız için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır, adaletli bir bilge, Derviş, Ulu ve Evliya’dır. Örneğin insanların darda olduğu zaman imdada yetişmediğinde ise, yine insanlarımızın tepkisi ve sitemiyle de karşılaşabilmiştir.

1937-38 Dersim olayları sırasında zor koşullarda kalan insanlarımız. anında tavır takınmayan, kendilerine yardım etmeyen Hızır’a ve Düzgün Baba’ya (Tunceli/Dersim’in Nazimiye bölgesinde her yıl ziyaret edilen ve kutsal olduğuna inanılan bir dağdır) tepki göstermişlerdir.

Aşağıdaki mısralarda görüldüğü gibi, kimi Alevi insanı olaylar karşısında Hızır’ın sessiz kalmasına, tavır takınmamasına hemen tepki göstermiştir. Haksızlığa Hızır’ın seyirci kalmasını hazmedemeyen Alevi insanı, tepkisini en sert biçimde açığa vuruyor. Hızır’ın hep mazlumun yanında yer almasını istemiştir. Hızır’a her yerde koruyucu ve kollayıcı bir misyon yüklemiştir.
Bu tepkilerini aşağıda aktarıyoruz.

Neredesiniz

Hey gidi ulu Hızır, Baba Düzgün
Bu ne hal, bu ne vaziyettir?
Hızır, Hızır, Düzgün, Düzgün
Neredeydiniz ?
Hani Sizler Ulu kişilerdiniz ?
Ayağınıza gelirdi niyazlarımız kurbanlarımız
Kızıl Elma lokmalarımız
Niçin düşman sırtınızda at oynattı?
Çocuklarımızın, kadınlarımızın kanını akıttı
Derler di ki; Hızır ve Düzgün
Dar günde yetişirler
Hani nerde kaldınız, niye gelmediniz?

Aleviler Hızır’ı her zaman gönüllerinde yaşatmışlardır. Bununla birlikte Hızır’ı misafirleriyle bütünleştirmiş olup, misafire “Hızır misafiri” diyerek hürmette kusur etmez. Misafir- Hızır ilişkisini konu eden Şah Hatayi’nin bir nefesini olduğu gibi aktarıyoruz.

Aleviler misafirlerini Hızır’la, Hızır’ıda Hz. Ali ile özdeştirmişlerdir. Konağa (eve) gelen misafir Hızır veya Hz. Ali gelmiş gibi itibar ve hizmet görür. Hâttâ Bektaşi babalarına verilen icatnamelerde “ayende ve revendeye it’am-ı-taam” (gelip gidenlere yemek yedirme) şartı konulmaktadır. Eskiden dergâh ve tekkelerde misafirler için özel olarak ayrılmış bir miktar yiyecek bulundurulurdu. Anadolu Alevi köylerinde kırsal alanda yaşamakta olan, tarımla uğraşan Aleviler, evlerine miman (misafir) götürmek için birbirleriyle yarışırlardı. Bir eve misafir gitmediği zaman uğursuzluk sayılırdı. İnsanlarımız arasındaki inanca göre, güneşin aydınlatmadığı, misafirin uğramadığı evde dirlik ve birlik olmazdı.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:44
Mihman Hızır’dır
Misafir aşk kapusunun dilidir
Hızır’ı sev kim sahibinin gülüdür
Tanrı misafiri pirim Ali’dir
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Bir eve kahrola misafir gelmez
Çalınsa çırpınsa ektiği bitmez
Çağırsa bağırsa bir yere yetmez
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Hizmet eyle sen ki daima gele
Yavan yaşık bizim yüzümüze güle
Büyük küçük onu hep Hızır bile
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Misafir gelir ki kısmeti bile
Misafir Hızır’dır özrünü dile
Hatayi’m uğruyu tut ver gele ele
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz

Hızır inancının oldukça yoğun olarak yaşatılığı Tunceli (Dersim)’de Hızır adı oldukça sık kullanılır. Hızır Gölü (Golê Xızırı), Hızır Köprüsü (Pırde Xızıri), Hızır geçiti (Gavanê Xızıri), (Lıngâ Xızıri) ve Hızır Evi veya mekânı (Bone Xızıri) vardır. Hâttâ her ilçenin bile Hızır’ı vardır. Hozat Hızır’ı (Xızırê Xozati) veya Kırmızı Köprü Hızır’ı (Xızıre Pırdê Suri) gibi.

Alevi insanı kendi inançsal ihtiyaçlarını yine kendi karşılamıştır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, her köyün, her mezranın, hâttâ her aşiretin kendi Hızır’ı vardır. Hızır’a verilen değer, biçilen misyon araştırıldıkça daha net ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öyleki, Aleviler Allah veya Hz. Muhammet adından çok Hızır adını kullanmaktadır.

Anadolu halk inançlarına göre, Hızır genellikle dilenci ve fakir derviş kılığında ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar kılığında dolaşmaktadır. Genel inanca göre Hızır’ı kolay kolay tanımak mükün değildir. Ancak orta parmağıyla şehadet parmağının aynı boyda olduğu söylenmektedir. Hâttâ parmaklarından birinin kemiksiz olduğu da idda edilmektedir. Hızır, karşılaştığı her kimseye “Dile benden ne dilersen” dediğinden, bu sözü nedeniyle gittiği yerlerde teşhis edilmektedir. Hızır sık sık görülmüş değildir. Görüldüğünde de genellikle bozatının üzerindedir. Buna göre, Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde Hızır’ın Hacı Bektaş Veli’nin cenazesine geldiği anlatılırken bir tarifi yapılmaktadır. Buna görer: “Yüzünde yeşil peçe, altında boz bir at, elinde bir mızrak bulunmaktadır.

Yine bu örneğe benzer Otman Baba Velayetnemesi’nde ise zara’da bir çiftçi, çift sürerken aniden karşıda boz atlı yeşil cidalı, yüzü nikaplı bir server belirir.

Dede Korkut hikayeleri’nde ise Dirse Han oğlu Buğaç’ı bozatlı Hızır ölümden kurtarır.

Karacaoğlan ise Hızır’ı şöyle tarif eder:

inancının oldukça yoğun olarak yaşatılığı Tunceli (Dersim)’de adı oldukça sık kullanılır. (Golê Xızırı), (Pırde Xızıri), (Gavanê Xızıri), (Lıngâ Xızıri) ve veya (Bone Xızıri) vardır. Hâttâ her ilçenin bile ’ı vardır. ’ı (Xızırê Xozati) veya ’ı (Xızıre Pırdê Suri) gibi. Alevi insanı kendi inançsal ihtiyaçlarını yine kendi karşılamıştır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, her köyün, her mezranın, hâttâ her aşiretin kendi ’ı vardır. ’a verilen değer, biçilen misyon araştırıldıkça daha net ve çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Öyleki, Aleviler veya adından çok adını kullanmaktadır. Anadolu halk inançlarına göre, genellikle dilenci ve fakir derviş kılığında ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar kılığında dolaşmaktadır. Genel inanca göre ’ı kolay kolay tanımak mükün değildir. Ancak orta parmağıyla şehadet parmağının aynı boyda olduğu söylenmektedir. Hâttâ parmaklarından birinin kemiksiz olduğu da idda edilmektedir. , karşılaştığı her kimseye dediğinden, bu sözü nedeniyle gittiği yerlerde teşhis edilmektedir. sık sık görülmüş değildir. Görüldüğünde de genellikle bozatının üzerindedir. Buna göre, ’nde ’ın ’nin cenazesine geldiği anlatılırken bir tarifi yapılmaktadır. Buna görer:

Deryalar üstünde Bozatlı Hızır
Benli Boz’a binmiş o da geliyor

Halk inançlarına göre Hızır, çok geniş bir coğrafyada görülmüştür. Bu nedenledir ki, görüldüğü her yerde: “Hızır Evi”, “Hızır çeşmesi” adı verilmiştir.

İran: Şirvan bölgesinde Bacervan şehri yakınlarında Hızır evi bulunmaktadır.
Suriye: Şam’da Ümeyye Camisi’nde Hızır makamı vardır.
Lübnan: Cebel eteklerinde Hz. Hızır Aleyhisselâm makamı olduğu biliniyor.
Kudüs: Mescit’i Aksâ’da bir Hızır kapısı vardır.
Fas: Fes şehrinde sidi Harazem’de Hızriyye tarikatı bulunmaktadır. Burada da Hızır makamı vardır.
Cezayir: Hz. Musa ile birlikteliği yıkılmak üzereyken düzelttiği duvarın telemsen’de olduğu anlatılmaktadır.
Irak: Bağdat’ta Hızır makamı vardır.
Türkmenistan: Semerkand’da Hızır makamı vardır.
Mısır: İskenderiye kalesinin sahil kapısının adı Hızır kapısıdır.
Azerbaycan: Şirvanlılar Hızır’ı Zinde adında ki bir türbeyi bugün de ziyaret etmektedirler. Söylenceye göre Hızır bu türbede yatmaktadır.

Ayrıca Evliya Çelebi Kudüs yakınlarında Hızır-İlyas makamı olduğunu yazar. Ona göre, İlyas Peygamber burada bir kaya üzerinde ibadet etmiş olup başlarının ve dizlerinin izi çıkmıştır. Evliya Çelebi Ayrıca Çelik üzerinde Mührü İlyas adı ile bir mühürde bulunduğunu yazmaktadır.

Öte yandan Türkiye’de de Edirne, Kütahya, Sivas, Afyonkarahisar, Afyon, Merzifon, Samsun, Çorum, Denizli, Erzincan, İzmir Foça, Amasya ve Tunceli’de Hızır’a ait mekânlar bulunmaktadır. Adını Bingöl’den alan Bingöl şehrinde ki bir gölün Hızır’a ait olduğu biliniyor. İstanbul’da başta Ayasofya camisi olmak üzere bir çok camide Hızır makamı vardır. Hatay’da ise oldukça çok sayıda Hızır mekânı vardır. Asi nehrinin Kızıldağ, Musadağı ve Harbiye’den dökülen kolları arasında kubbeli, kapılı ziyaret yerleri bulunmaktadır.

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi Hızır, bir değil bir çok yerde farklı dillerde, farklı ülkelerde yaşamış/yaşatılmıştır.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:45
Hıdrellez
Anadolu halk folklorunda Hızır veya Hızır-İlyas kültürü çok iyi bir şekilde yansıtılmaktadır. Hıdrellez ve Nebî (Hızır-Nebî) bayramıdır. Hıdrellez büyük bir çoğunlukla Anadolu ve Balkan’larda yaşamakta olan Aleviler arasında biliniyor. Eskiden Roze Xızır (Hızır günü) de denilen Hıdrellez, halk arasındaki yaygın inanca göre, Hızır ile İlyas’ın bir araya ya da buluştukları gündür. Hızır ile İlyas’ın buluştukları günün anısına iki ismin birleşmesinden doğan Hıdrellez kavramıda böylece ortaya çıkmıştır.

Hıdrellez 6 Mayıs günü kutlanmaktadır. Bu tarihin bir başka özelliği ise, Anadolu’da 6 Mayıs’ta yaz mevsiminin başlaması olarak kabul edilmesidir. Buna göre halk arasındaki inanca göre, 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar süren 186 gün Hızır günleri 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadarı ise Kasım günleri yani kış günleri olarak kabul görmektedir. Yine 6 Mayıs’ta bülbülün güle kavuştuğuna inanılır.

Hıdrellez’le ilgili inançlara göre:
Hıdrellez günü ve gecesi havada hiç bulut bulunmaz.
Hıdrellez günü güneş doğmadan yataktan kalkmayanın işleri ters gider, veya hastalanır.
Hıdrellez günü işe gidilmez, uğursuzluk olur.
Hıdrellez günü salıncakta sallanmayanın beli ağrır.
Hıdrellez günü demir tutmak uğursuzluk getirir.
Hıdrellez’de meyve vermeyen ağaçlar balta ile korkutulursa meyve verir.
Hıdrellez’de ev işi gören hamile kadınların çocukları sakat doğar.
Yukarıda belittiğimiz konular Anadolu’da geniş halk kitleleri tarafından kabul görmüştür.

Bir çok araştırmacı ve etnograf Hızır ve Hıdrellez’in kökenlerini eski Mezopotamya ile Anadolu kültür ve inançlarına bağlarlar. Bugün bile Orta Asya, Suriye, Balkanlar, Irak, Mısır ve İran gibi geniş bir coğrafyada Hızır veya Hıdrellez etkinlikleri bölgenin gelenek ve görenek zenginliği olarak düzenlenen etkinliklerde kutlanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Hızır veya Hıdrellez etkinlikleri yaygın bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Kırım Türkleri 6 Mayıs’ı dini bayram olarak kutlarlar. Makedonya’da ki Alevi- Bektaşi Ederlez olarak, Kosova’da yaşayan Aleviler ise, Hedirles adı altında 6 Mayıs’ı kutlarlar. Aynı gün tekke ve dergâhlarda kurbanlar kesilir. Burada ilginç olan noktalardan bir tanesi de, örneğin Hıdrellez etkinliklerinin süreç içerisinde Balkanlar’da ki Hırıstiyanların da katılımıyla ortak bir şenliğe, etkinliğe dönüştüğüdür.

Hızır ile ilgili olarak İran’da da çeşitli gelenekler vardır. Hızır’ın eve uğraması ve uğur getirmesi için İran’daki Aleviler, Kırk gün önceden sabah gün ağarmadan kalkarak evin önünü süpürürler. (Bu gelenek Doğu Anadolu’da ki Alevi köylerinde de Hâlâ devam etmektedir.) Yirmi gün boyunca yine erken saatlarda ibadet ederler. Kırk gün sonra evin yakınlarında, yolda, çeşme başında, tarlada veya işte derviş kılığında yaşlı, ak sakallı herhangi birini gördüklerinde Hızır’ı gördüklerine ve dileklirinin yerine geleceğine inanırlar.

Ünlü Fransız araştırmacısı, L. Massignon bu geleneğin Irak’ta ki Şiiler arasında da uygulandığına dikkati çeker. Irak’ta da Türkiye ve İran’da olduğu gibi Hızır’a adaklar adandığını, evin baştan başta süpürülüp temizlendikten sonra zerde ve sütle pişirilen yemekler dağıtılmaktadır. Hâttâ Irak’taki halk inançlarına göre Hızır’ın konuk geldiği evde hazır bulundurulan kınayı ak sakalına sürdüğüne inanılır.

Azerbaycan’da dile getirilen bir şiirde Hızır şöyle anlatılır:

Men Hızır’ın Guluyam

Hızır Hızır hız getir
Var dereden od getir
Men Hızır’ın neyiyem
Birce bele dayıyam

Ayağının nalıyam
Başının torbasıyam
Hızır’a Hızır deyerler
Hızıra çırağ koyarlar
Hızır Nebî Hızır-İlyas
Bitdi çiçek oldu yaz
Men Hızır’ın guluyam
Boz atının çuluyam

Türkiye’de geleneksel hale gelen Hıdrellez ateşi, bugün ülkemizin bir çok bölgesinde yakılmaktadır. Uğur getirdiğine inanılarak ateşin üzerinden atlayanlar vardır.

Batı Anodolu’da yaşamakta olan Tahtacılar, Çebniler, Orta ve Doğu Anadolu’da Kızılbaşlar, Hıdrellez’i kutladıkları gibi, Hızır orucu tutar ve Hızır kurbanı keserler.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:45
Hızır Orucu

Hızır Orucu Anadolu’da bölgelere göre farklı olarak tutulmaktadır. Örneğin Tunceli (Dersim)’de yaşamakta olanlar, ocak ayının son haftası oruç tutmaya başlarlar. Ve üç hafta üst üste üç gün (salı-çarşamba-perşembe günleri) tutarlar. Perşembe günü aynı zamanda Alevilerde kutsal ibadet günü olarak bilinir. Perşembe günü oruç açıldıktan sonra eğer, Pir gelmiş ise, aynı gün akşamı evde cem tutulur ve dualar edilir.

Hz. Ali divanında günlerle ilgili yapılan değerlendirmelerde perşembe günü ibadet günü olarak kabul edilmiş olup şunlar yazılmaktadır:

Penç-şenbîdir kazâ-yi hâcete
Kim o günde etti Hak emr-i duâ

“Perşembe gününde ihtiyaç sahiplerinin isteği yerine getirilir. Duâları işiten Cenâb-ı Hakk o günde arzu ve temennileri kabul ederek cevap verir.’’

Cuma günü içinde şunlar yazılmaktadır:

Cum’ ada hoş ola tezvic-i arûs
Dâhi lezzât-i ricâl ile nisâ’

“Evlilik, düğün yemekleri ve erkeklerle kadınların gerdeğe girmeleri cuma gününde olmaktadır. Bu tür işlerin böyle bir günde olması daha uygundur.”

Görüldüğü gibi perşembe günü bizzat Hz. Ali tarafından dua ve ibadet edilmesi için kutsal bir gün olarak kabul edilmiştir. Cuma günü ise, düğün ve eğlence günü olarak uygun görülmüştür.
Hızır orucu; köy köy, aşiret aşiret değişmektedir. Bunun iki ana nedeni/sebebi bulunmaktadır.

Birincisi; inanca göre Hızır’ın yaşlı olması nedeniyle yorulmaması içindir. Çünkü Hızır köy köy, ev ev dolaşarak küskünleri barıştırıyor. Zorda kalanların yardımına koşuyor.

İkincisi; Anadolu’da eskiden dedeler, pirler, rehberler, tüm taliplerini genellikle yürüyerek dolaşmak zorunda kaldıklarından tüm köylere, aşiretlere aynı gün veya hafta (oruç tutulan üç gün) ulaşmaları mümkün olmadığı içindir ki, Hızır Orucu yörelere göre değişmiştir. Çünkü, Hızır hangi köye, hangi eve giderse o köye uğur getirdiğine inanırlar.

Aleviler, kış günü olmasına rağmen Hızır Gölü’ne giderler. Bozat’ın ak köpükler arasında gölden çıkacağına inanırlar. Hızır Orucu boyunca Aleviler niyaz ve kurban keserek dua ederler. Cemler tutarlar. HızırGölü’nden getirilen su, evlere, insanlara, hayvanlara serpilerek uğur ve bereket getirmesi için dua ederler.

Anadoluda yaşayan Aleviler, sabah güneşi doğar doğmaz yakındaki taşa veya ağaca “Ya Hızır” diyerek niyaz ederler. Bunun anlamı, Hz. Ali şehit edildiğinde güneşe dönerek göğe yükselmiştir. Dersim / Tunceli bölgesinde Hak-Muhammed-Ali üçlemesi birlikte ifade edilir. Dua edilirken “Hak-Muhammed-Ali yardımcın olsun” derler. Burada Hakk’ın yerini Hızır almaktadır. Yani bir başka deyimle Hızır Tanrı’laştırılmaktadır.

Hızır Orucu gece yarısından itibaren hiç yememek üzere tutulur ve akşam güneş batıp gün kararmaya başlayıncaya kadar devam eder.

Hızır Orucu; Diyanet işleri bakanlığı tarafından ön görüldüğü gibi, saat ve dakikalara bağlı olarak tutulmaz.

Hızır, Aleviler arasında çok özel bir yere sahiptir. Çünkü o, fakirin yanında zalimin karşısındadır. Darda kalanların yanındadır. Ak sakallı, bembeyaz elbiseleriyle Bozat’ına binip diyar diyar dolaşarak insanları koruyan, kollayan, kurtaran ve hoşgörü ile sevgiyi harmanlayan Pir’dir. Bilge, ulu, evliya ve derviş gibi bir değil birden fazla kişiliğiyle insanlara doğru yolu gösteren manevi güçtür.

Buna göre Hızır orucu üç gün (salı-çarşamba-perşembe) tutulduktan sonra, yani perşembeyi cumaya bağlayan gece evin hatunu (hanımı) tarafından (en yaşlısı-kâmili) genişçe bir tepsi içerisinde dibekte iyice kavrulmuş olan Orta Anadolu’da Köme veya Kömme, Doğu Anadolu’da ise Qawute veya Qawut (Kavut) olarak ifade edilen lokmanın üstü kapatılarak bir odaya konulur. İnanca göre perşembeyi cumaya bağlayan gece Hızır gelerek Qawute’ye bir iz veya işaret koyar. Daha sonra Qawute eğer kesilmişse kurban ile birlikte lokma olarak dağıtılır.

Hızır kurbanı, sıradan kurbanlar gibi değildir. Kurban edilecek hayvan en az iki üç ay öncesinden belirlenir. Bu süre içerisinde iyi beslenir. Tuzu, suyu ve yemi eksik edilmez. Kurban önce temizlenir. Kurban kesilirken, kanına kimsenin basmamasına dikkat edilir. Akan kan ya bir çukura akıtılır üst kapanır veya suyla kan yıkanarak, kan izi ortada bırakılmaz. Kesilen kurban etinden bir kısmı pişirilerek ev halkına paylaştırılır. Kalan büyük bir kısmıda kapı komşuya dağıtılır. Kurban kemikleri gelişi güzel çöpe atılmaz. Kurban kemikleri açılan bir çukura özenle yerleştirilerek üstü kapatılır. Bu işlemler bittikten sonra hazır bulunanlar bir birlerine niyaz olurlar.

Hakk’tır Allahım,
Muhammed mâhım
Ali’dir Şahım
Allah eyvallah!

Olfahr-ün nisâ,
Hatîce Kübrâ
Nûr-u Kibriyâ
Allah eyvallah!

Sepper-ü Şüpper,
Abidin server,
Bâkır-u Ca’fer
Allah eyvallah!

Mûsâ-yî Kâzım,
Rızâ İmâmın,
Takii’dir dâim
Allah eyvallah!

Nakii’dir İman,
Askerî’dir cân
Mehdî-i devrân
Allah eyvallah!

Çardeh-i ma’sûm,
Şehîd-i mazlûm,
Cümlesi ma’lum
Allah eyvallah!

Aşka bir cânım,
Sırr-ı Rahmânım,
Derde dermânım,
Allah eyvallah!

Kanber-ü Selmân,
Pir Balım Sultan,
Bunlara İhsan,
Allah eyvallah!

Yüzümüz yerde,
Elimiz erde,
Huzûr-u pîrde
Allah eyvallah!

Münîre kemter
Sizden ey server
İstediği Kevser
Allah eyvallah!

Münîre Bacı

...Kangallı...
07.02.2009, 17:46
YARARLANILAN KAYNAKLAR

1- İslam Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültürü,
A. Yaşar Ocak, Ankara 1990

2- Şah İsmail Hayati, Hayati Divanı,
S. Nüzhet Ergun, İstanbul 1961

3- Yunus Emre, Divan,
A. Gölpınarlı, İstanbul 1965

4- Kul Himmet Üstadım,
İbrahim Aslanoğlu, Sivas 1976

5- Hacı Bektaş-ı Veli, Makâlât,
Esat Coşan, 1986

6- Bektaşiliğin içyüzü,
M. Tevfik Oytan, İstanbul, 1979, 7. Baskı

7- Sırrı Baba Menkıbesi,
Mehmed Yardımcı, 1934

8- Hazreti-i Ali Divanı,
Müstakimzade Süleyman Saadettin Efendi

9- Kur’an-ı Kerim Tesfiri
Prof. Dr. Süleyman Ateş

10- Hacı Bektaş Veli Dergisi,
Geleneksel Türk Süsleme Sanatı
Lâlifer Balibeyoğlu, 1998

11- Thema-Larousse Anseklopedisi
Tarih-Polotika-Felsefe ve Dinler

12- Bektaşilik-Alevilik Nedir?
Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba


AVRUPA ALEVİ AKADEMİSİ YAYINLARI

YOL VE ERKÂN DİZİSİ 1

...Kangallı...
07.02.2009, 17:47
Hızır kimdir ve Hıdrellez ne anlama geliyor?





Hızır kimdir ve Hıdrellez ne anlama geliyor?

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

“Yetiş ya Hızır” deyimi asırladır darda kalanın, zorda olanın umut çığlığı olarak söylenmektedir. Hızır, zor durumda kalanların, son çareleri tükenenlerin çağırdıkları, medet diledikleri erendir.

Bilinenlerin aksine Hızır, sadece Anadolu’da değil bir çok coğrafyada aynı anlamda anılmaktadır. Aleviler Hızır’ı bir peygamber olarak kabûl ederler. Ondan Hızır Peygamber, Hızır Aleyhisselam ya da Hızır Nebi olarak söz edilir. İnanca göre Hızır Peygamber ölümsüzlük suyu (Abı hayat) içmişti. Zaman zaman dünyaya gelerek, darda olanların yardımına koşar ve doğaya yeniden can verir. Hızır Nebi halk arasında şöyle tarif (tasavvur) edilir: üzerinde çiçeklerden yapılmış bir cübbesi bulunan, ak sakallı, nur yüzlü yaşlı biri olarak betimlenir. Bastığı yerde güller açar, ekinler yeşerir. Elini sürdüğü kişi dertlerden, uğursuzluklardan, hastalıklardan arınır, ömür boyu huzurlu yaşar.

Hızır üzerine gerçek mi yoksa hayali biri mi olduğu yönündeki tartışmalar devam etmektedir. Bazı kaynaklar Kuran-ı Kerim’de Kehf sûresinde geçen ve Hz. Musa ile beraber olan ama ismi zikredilmeyen kişinin Hızır olduğu yönündedir. Bütün bu tartışmalar bir yana, Alevilerin algıladığı, andığı Hızır’ı biraz daha somutlaştıralım.

5 mayısı 6 mayısa bağlayan gece Hızır ile İlyas’ın yeryüzünü gezdiği ve buluştukları gecedir. Buna Hıdrellez denilir. Bu Hıdrellez bayramını bir çok topluluk kendine göre kutluyor. Ayrıca yöreden yöreye tarihi değişen ama genelde birinci ve ikinci ayda olan üç günlük Hızır Orucu tutulmaktadır.

Sonuç olarak; Hacı Bektaşı Veli’nin Vilayetnamesinde anılan Hızır, Aleviler için zor günün, dar günün dostudur. Hızıra Şükran manasında 3 günlük oruç tutuluyor. İnanan kalpler için Hızır her yerde ve her zaman için hazır-nazırdır.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:48
Hızır Aleyhisselam'daki Ab-ı Hayat Sırrı






Hünkâr'a bir ikindi üzeri, güzel yüzlü, tatlı sözlü, Alev saçlı, yeşil giysili bir aziz geldi. Boz donlu bir ata binmişti; Saru İsmail karşıladı, atını tuttu. O kişi teklifsizce doğru Kızılcahalvet'e yöneldi ve içeri girdi.Saru İsmail, "acaba bu atını ...


"Hızır aleyhisselam'daki abı hayat sırrı"

Yüce Allah tarafından Zülkarneyn Aleyhisselam'a nebilik verilmişti. Allahü Teala bulutları onu emrine vermiş, iki de sancak ihsan etmişti. Bu sancaklardan biri nur sancağı idi. Nur sancağı kaldırınca, her taraf aydınlık olur ve zafer kazanılıyordu. Diğer sancak ise zulmet sancağı idi, zulmet sancağını havaya kaldırınca inanmayan kafir kavimler ya teslim olurlar, teslim olmazlarsa, karanlıklar ve perişanlık içerisinde yok oluyorlardı.
Bir rivayette Zülkarneyn Aleyhisselam'ın, Hızır Aleyhisselam ile akrabalığı vardı. Onların teyze çocukları oldukları kaynaklarda bildirilmiştir. Zülkarneyn Aleyhisselam, Hızır Aleyhisselam'ı yanına çağırtıp ona bu kutsal ordunun başkumandanlığını teklif etti.
Hızır Aleyhisselam da bu teklif karşısında tefekküre daldı. Daha önce sarayda iken babası da Nemrut'un veziri olduğu halde o bu zulme ve küfre tabi olmamış, babasının yerine geçme ihtimali varken "Zulmün başına taç olacağıma Rabbime ibadet ederek sadece ona muhtaç olurum diyerek saraydan ve tahtdan uzaklaşmıştı." Şimdi ise Hak Teala ona kendi dinini yayması ve bir peygambere yardımcı kılıp onu vezir eylemişti, bu düşünceler içinde:
"Ey Allah'ım sen çok yücesin, dilersen bir anda vezir, dilersen bizleri bir anda zelil edersin sen herşeye kadirsin" dedi ve bu görevi kabul etti. Zülkarneyn Aleyhisselam ve Hızır Aleyhisselam bir çok beldeye tevhid dinini yaydılar. Yine bir gün Hızır Aleyhisselam göğe bakıp tefekküre dalıp gitmişti. Yaptığı uzlet ve ibadetler neticesi ve Rabbinin yardımı ile keşfi açılmıştı. Diğer insanların görmediği şeyleri görüyordu. Birinci kat gökte bir anda yedi kat gök açıldı ve bir yazı gördü. Hızır Aleyhisselam'ın gördüğü bu yazı onu çok etkilemişti. Arşı alada gördüğü yazı Fatihayı şerifdi.
"Yarabbi bu nasıl bir süredir ki etrafı pırıp pınl bir aydınlık, bunu okudukça hem imanım artıyor hem de şevkim."
Bu yedi ayet olan duayı her okuyuşunda sanki başka bir aleme geçiyor başka başka manalar öğreniyordu. İlk okuyuşunda kelami manayı anladı. İkinci okuyuşunda mecazi manayı anladı. Üçüncü de edebi manayı anladı. Dördüncü de tefsiri manayı anladı. Fakat diğer manalara lafızlar kelimeler ifade etmekten acizdi şaşırıp kalmıştı.
"Ya Rabbi bana bu süreyi indir bununla amel edeyim dua edeyim" dedi.
Ancak Hızır Aleyhisselam'a şöyle ilham oldu ki "bu süre Alemlere rahmet olarak gönderilecek olan Hz. Muhammed ve ona inanlara ahir zamanda inzal olacaktır. Bunu isteme bu sana verilmeyecektir". Hızır Aleyhisselam, bu duruma çok üzüldü. Günlerce, aylarca yıllarca ağladı yemedi içmedi halvet eyledi, yalvardı yakardı Rabbisine sonra yine ilham oldu ki "eğer dua ederse, Muhammed'ın ümmetinden olabilirsin." Hazreti Hızır Aleyhisselam da çok büyük dua ile dua etti, ismi azam ile dua etti. Rivayet edildiğine göre yaptığı dua şu idi.
(BİSMİLLAH! MAŞAALLAH
LA KUVVETE İLLA BİLLAH,
MAŞAALLAH KÜLLİ NİYME
TİN MİNALLAH MAŞAALLAH
ELHAYRÜ KÜLLİHİ BİYEDİL
LAHİ MAŞAALLAH LA YUS
RİFÜSUUE İLLALLAH)
Allah'ın ismiyle başlarım, Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah'ındır. Allah neyi dilerse o olur. Her nimet Allah'tandır. Allah neyi dilerse o olur. Hayrın tamamı Allah'ın kendi kudretindendir. Allah neyi dilerse o olur. Fenalıkları insanlardan defeden ancak Allahü Teala'dır.
Hızır Aleyhisselam yaptığı bu duanın neticesi ile kendisine Abı hayat suyunun yeri gösterildi ve bu sudan içince kıyamete kadar ömrü uzatılmış oldu. Böylece Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın ümmetinden olma şerefine nail oldu. Sanki Hızır Aleyhisselam Abı hayatı içerken şöyle demişti.
İÇİRDİLER ABI HAYATI
DEŞTİLER YARAMI
ARARIM MEVLAMI
BULURUM VARAMAM
O GEL DEMEYİNCE
YANAŞAMAM
Zülkarneyn Aleyhisselam ile Hızır Aleyhisselam beraberce yeni fetih ve savaşlara çıktılar. Bir gün bir beldeye geldiklerinde bir baktılar ki çok temiz, güzel, fakat sessiz bir şehir. Çok merak ettiler kimseler etrafta gözükmüyordu. Memleketin Kralını çağırdılar ve ona durumu sordular; "niçin kimseler gözükmüyor, halk nerede sen tek başına nasıl krallık yapıyorsun" gibi sorular yönelttiler.
Kral ise ben yanımda silah ve asker taşımam çünkü ben halkıma güveniyorum. Bizim millete yalvarıyorum, gelin saltanatı vereyim, tacımı vereyim diyorum yinede istemiyorlar. Çünkü bunun sebebi kalplerimizde mal, mülk, makam sevgisi yok. Hiç kimse birbirine hased etmiyor, kin gütmüyor, biz tek bir Allah'a ve onun nebilerine inanmaktayız. Halkım ise şu anda kabirlerindeler. Biz dünyadayken kabirlerimizi yapar içerisinde ibadet ve halvet ederiz. Her gün kabirlerimize gider orasını temizler ve kendimizi dünya meşgalesinden soyutlarız. Bu nedenle halkımızı şuanda göremezsiniz, ibadetlerini yapıp evlerine geri döneceklerdir.
Hızır Aleyhisselam ve etrafındakiler bu hadiseden çok etkilenmişlerdi. Bu kraldan dua isteyip o şehirden ayrıldılar. Hızır Aleyhisselam sık sık insanların arasından ayrılır halvet eder kendi nefsi ile mücahade eder. Bir gün beni İsrail sokaklarında dolaşırken bir köle yaklaşıp ondan Allah için bir sadaka ver dedi.
Hızır Aleyhisselam verecek bir malı olmadığından, benim sana verecek hiçbir şeyim yok ki dedi. Ama köle ısrarla bana Allah için ver, zira sen nurlu ve merhametli bir insansın deyince daha fazla dayanamaz peki öyleyse mademki Allah aşkına dedin. Beni yanında pazarda götür bir köle gibi sat parası senin olsun der.
Adam, Hızır Aleyhisselam'ı pazarda 400 dirheme satar. Hızır Aleyhisselam köle olarak alan adam ona fazla bir iş vermek istemese de, o:
"Ben yaşlıyım ama bir genç gibi çalışır size hizmet ederim" der. Hızır Aleyhisselam satın alan adam inançsız bir kimse olmasına rağmen merhametli birisidir. Nitekim adamın büyük bir hurmalık bahçe duvarı örülecektir, altı kişinin yapacağı işi Hızır Aleyhisselam verir, kendiside bir saatliğine evden ayrılır. Birde gelir bakar ki bir saat içinde koca bahçe duvarı örülmüş:
"Bunu sen tek başına mı yaptın?
"Evet" cevabını verir.
KİMİLERİNİN RÜYASINA
KİMİLERİNİN MEKANINA
KİMİLERİNİN YARDIMINA
KİMİLERİNİN İMDADINA
KOŞAN HIZIR
Adam duruma şaşırır ve ona derki:
"Bu oturduğumuz ev bize yetmiyor bahçenin bir tarafına bir ev inşaa etmek istiyorum bana yardım et." Hızır Aleyhisselam ise ben tek başıma bu işi yaparım deyip işin başına geçer. Bir gün gibi kısa bir zaman diliminde bunu yaptığını gören adam:
"Sende bir sır var, sen kimsin? Melek misin, cin misin" der. Hızır Aleyhisselam:
"Ben Allah'ın yarattığı aciz ve garip bir kulum, sırf Allah adına köle oldum," der. Sonra da başından geçen hadiseyi anlatır adama. Adam bu olay üzerine:
"Sen Allah için köle oldun satıldın, şu dini bana bir anlat", der. Hızır Aleyhisselam'ı dinleyen adam:
"Benden bir isteğin var mı?" diye sorar ve Hızır Aleyhisselam:
"Beni serbest bırakın Rabbime ibadet edeyim, ama yinede siz bilirsiniz" der.
Bu söz üzerine adam ağlamaya başlar:
"Mademki sen Allah için köle oldun satıldın, bende hem senin söylediklerine iman ettim hem de seni Allah için serbest bıraktım" der. Hızır Aleyhisselam Yüce Rabbisine secde eder ve şükürler olsun der.

şimdiye değin bunun gibi nurlu, güzel yüzlü ve heybetli bir er görmedim", diye düşüncelere dalmıştı. O sırada halifelerden biri geldi; İsmail'e, "tut şu atı", dedi ve kızılcahalvet'in kapısına vardı. O aziz kişinin, Hünkar'ın karşısında oturmakta olduğunu gördü. Tam bu anda Hünkar, "ne yapalım Hızır'ım Ulu Tanrı seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şu anda Karadeniz'de bir gemi batmak üzere, seni çağırıyorlar; sohbetine can atıyoruz ama ne çare; tez imdatlarına yetiş; Tanrı izin verirse yine şerefleniriz", diyordu.

Hızır Peygamber hemen kalktı. Saru İsmail dışarıda atı tuttu. Hızır dışarı çıkınca İsmail Hızır'ın üzengesini öptü. Hızır, atını

sıçrattığı gibi at, bir adımını Sulucakarahöyük'ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle birlikte dolunay oldu ve gözden yitti; yalnızca karşıdan nalının parıltısı göründü.

Saru İsmail, huzura varıp gördügünü anlatarak, "Erenler Şahı, bu giden aziz kimdir?", diye sorunca Hünkâr, "kardeşimiz Hızır Peygamberdir. Karadenizde bir gemi batmak üzereydi, oraya imdada koştu; onun yürüyüşü böyledir", dedi.

Saru İsmail Hızır'ı gördüğüne çok sevindi.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:55
Çok hata işledik senin katında

Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle
Kul daralmayınca Hızır yetişmez
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle



Yalvarması boynumuza farz oldu
Edep erkân müminlere arz oldu
Müminin sedası Hakka niyaz oldu
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle


Kim kaildir mahşere kalan davaya
Şah imam hasana ağu verdi maviye
Ya İmam Hüseyin sen mürvet eyle
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle


Zeyneli zindana atan o soydur
Muhammet Bakıra verilen paydır
Caferi Sadık ın erkânı kadim yoldur
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle


Musa-i Kâzım la selayı veren
İmam Rıza ile mescide giren
Taki ile Naki nin carına yeten
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle

Askerinin askerine katılan
Kul olupta ara yerde satılan
Ol küfe şehrinde narayı atan

Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle


Kırkların Cemine beraber gelen
Server Muhammedin tacını alan
Sancağını çekip zülfikar çalan
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle


ŞAH HATAYİ'm der bu ne dava
Etme kulunu günahta koyma
El aman dedim sığındım sana
Yetiş boz atlı Hızır sen imdat eyle

...Kangallı...
07.02.2009, 17:56
Hızır yoldaşın ola, Yetiş Ya Hızır, Kul bunalmayınca Hızır yetişmez.

Halk arasında kullanılan bu deyimlerden de anlaşılacağı gibi Hızır yardıma muhtaçların, darda kalanların yardımına koşan bir kurtarıcıdır. Halk inançlarına göre ölmezlik sırrına ulaşmış bir ermiş kişidir.

Aleviler'de her yıl Şubat ayının 13-14-15. günlerinde Hızır Orucu tutulur. Hızır lokması pişirilip, Hızır kurbanı kesilip komşularla paylaşılır. Hızır halk arasında ak sakallı nur yüzlü bir yaşlı bilge ve kurtarıcıdır. O, kendisinin yardıma çağıran herkese boz atıyla uçarak, koşarak yetişir. Bastığı yerlerde, güller, çiçekler açar. Ekinler yeşerir, bülbüller ötmeye başlar. Elini sürdüğü kişi dertlerden, hastalıklardan, uğursuzluklardan arınır, ömür boyu sürecek mutluluk sırrına ulaşır. Bir Söylence Göre: Nuh peygamberin gemisi fırtınaya tutulmuş, halk, " Ya Hızır, bizi kurtar!" diye yalvarıp yakarmış. Allah halkın duasını kabul edince fırtına da dinmiş. İşte o zaman Allah'a, kurtarıldıkları için üç gün oruç adamışlar. Bu oruç, o günden bu güne değin aralıksız tutulmuştur. İnsanlar bu orucu darda kaldıklarında, Hızır'ın yardımcıları olması için tutarlar. Hızır orucu Alevilik'te yaygın olarak tutulan bir oruçtur.

DİLEK TUTMA TÖRENLERİ 6 Mayıs "Hıdrellez", tüm yurtta şenliklerle kutlandı. Tutulan dileklerin gerçekleştiğine inanılan "Hıdrellez" geleneği, Anadolu dışında Orta Asya ve Türk Cumhuriyetlerle Balkanlar,2da da sürdürülüyor. Hıdrellez tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutlandı. Hatay'ın İskenderun İlçesi'nde Hıristiyan ve Müslümanlar kilisede biraraya gelerek Hıdrellez kutlayıp, " barış dileği" tuttular. İskenderun'da her yıl St. George Kilisesi'nde kutlanan bahar bayramında, bir araya gelen çeşitli din ve mezheplerden insanlar tutup dualar okudu. Kilisenin içindeki sandalyelere, masalara, duvarlara, ve kağıtların üzerine dileklerini yazan yüzlerce insan, geleneklere uyup kibrit çöpleri kullanarak isteklerini yerde şekillerle ifade etmek içim birbirleriyle yarıştı. Kutlamaya katılan herkes barış için dua ederken, mutlu bir yuva kurmak, üniversiteyi kazanmak ve ev, araba temennilerinde de bulundu. Dualar ve dileklerden sonra Hıristiyan cemaatinin katılımıyla ayin düzenlendi. Ortodoks Kilisesi ruhani lideri Papaz Dimitri Yıldırım, 300. yılda yaşayan, kendisini Allah'a adayıp daha sonra putperestler tarafından öldürülen ve adı kiliseye verilen St. George'un her yıl Mayısın ilk haftasında anıldığını, hıdrellez bayramının da aynı günlere denk geldiğini söyledi. Yıldırım, "Müslüman, Alevi, Sünni, Hıristiyan tüm insanlar dilek tutarlar ve dileklerinin kabul olduğuna inanılır" dedi.

ATEŞTEN ATLAMA GELENEĞİ HIZIR-İlyas olarak da bilinen ve halk arasında Hıdrellez olarak anılan geleneksel "Bahar Şenliği"nedeniyle , çocuklar ve gençler sokaklarda yakılan ateşin üzerinden atladılar. İnanışa göre, halk arasında ölümsüz sayılan Hızır ile İlyas'ın 6 Mayıs'ta biraraya geldiği :Hıdrellez günü, bahar bayramı niteliği taşımakla birlikte aynı zamanda Hızır'ın olağanüstü özelliklerinden yardım sağlama inanışıyla birleşti. Hıdrellez geleneği, Anadolu'nun dışında Azerbaycan, Kırım, Balkanlar, ve Orta Asya'da da yaşatılıyor.

Karacaahmet Sultan Kültürünü Yaşatma Derneği

goramaz
07.02.2009, 17:56
paylaşımın için teşekkürler ama İslam inancıyla uyuşmayan bazı konular var.

...Kangallı...
07.02.2009, 17:59
paylaşımın için teşekkürler ama İslam inancıyla uyuşmayan bazı konular var.

Uyuşmayan derken, açıklarsanız yardımcı olabilirim elimden geldiğince .

goramaz
09.02.2009, 11:28
mesela dua ederken niçin yetiş ya Ali yetiş ya Hızır deniliyor.oysa ki Allah duaları aracısız kabul edendir

...Kangallı...
09.02.2009, 19:46
mesela dua ederken niçin yetiş ya Ali yetiş ya Hızır deniliyor.oysa ki Allah duaları aracısız kabul edendir

Hani insan kötü durumdayken, o anda en sevdiği insanın yanında bulunmasını ister ya, buda öyle birşey.

Hani deriz ya ALLAH ' ım MUHAMMED MUSTAFA ' NIN AŞKINA BAĞIŞLA BİZİ, yani onun iyiliklerinin yüzü suyu hürmetine denmek istenmektedir.

madımak_58
10.02.2009, 00:09
paylaşım için teşekkürler Kangallı.gerçekten çok güzel ve faydalı olacak bir konu.

emeğine sağlık...

goramaz
10.02.2009, 15:28
peki su orucu nedir onu da duymuştum hızır orucundan farklı değil mi yoksa aynı mı

madımak_58
10.02.2009, 15:46
su orucu dediğiniz,muharrem ayında tutulan orucu soruyorsunuz yanlış anlamadıysam.

goramaz
10.02.2009, 15:54
hayır hayır muharrem ayında tutulan on iki imam orucu değil mi on muharrem de biter.su orucu ayrı sanırım

madımak_58
10.02.2009, 16:31
tamam anladım :)
bazı kişiler muharrem ayında su içmediğimizden dolayı kullanıyorlar o terimi,o yüzden sordum...

sizin dediğinizde,hızır orucunun son günü,orucunuzu açtıktan sonra tuzlu yiyecekler yiyip,hiç su içmiyorsunuz.yatarkende baş ucunuza 1 bardak su koyuyorsunuz ve rüyanızda evleneceğiniz insanı görüyorsunuz.bu süregelen bir gelenektir.bekar kişiler yapar...

...Kangallı...
10.02.2009, 20:44
tamam anladım :)
bazı kişiler muharrem ayında su içmediğimizden dolayı kullanıyorlar o terimi,o yüzden sordum...

sizin dediğinizde,hızır orucunun son günü,orucunuzu açtıktan sonra tuzlu yiyecekler yiyip,hiç su içmiyorsunuz.yatarkende baş ucunuza 1 bardak su koyuyorsunuz ve rüyanızda evleneceğiniz insanı görüyorsunuz.bu süregelen bir gelenektir.bekar kişiler yapar...

Arkadaşımın dedikleri doğrudur.

goramaz
11.02.2009, 15:53
evet anladım.teşekkür
yani şu günlerde oruç tutuluyor

madımak_58
11.02.2009, 16:13
şubat ayının 13-14 ve 15. günlerine denk gelir.yani hızır orucumuz cuma günü başlıyor...

sivaslıgenç
11.02.2009, 17:15
Yanlış anlasınlamasın soracagım soru.
Allahın emrettiği oruç belli bir zamanda tutlur ama neden Aleviler Yüce Allahın emrettiği zamanın dışında dinimizin emrettiği gibi tutmuyorlar orucu?

madımak_58
11.02.2009, 18:03
öncelikle teşekkür ederiyorum...

oruç ne zaman tutulursa tutulsun Allah için tutulur değil mi? bunda sanıyorum ki hem fikiriz...

uzun uzun olunca konular farkındayımki kimse okuma gereği duymuyor,istese bile sıkılıyor.ben kısaca Hızır Orucunun nasıl ortaya çıktığını anlatmak istiyorum,umarım sıkılmadan okursunuz...

en temel kaynak Kuran’dır. (Bakara suresi, 203 ayeti)

Sayılı günlerde Allah’ı zikredin.

Kuran’ın tevilini yapanlar bu sayılı günlerin zilhicce ayı olduğu ve o ayın da Şubat ayının 13-14-15’inci günlerine tekabül ettiğini belirtir. İşte biz Aleviler olarak bu sayılı günlerde yani Şubatın 13-14-15 günlerinde oruç tutarız. Diğer ayetlerde; İnsan suresi 7-8-9 ayetleridir.

Bu ayetler şöyledir:

Ayet 7: onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar.

Ayet 8: yoksula yetime ve esire, yemeği severek yedirirler.

Ayet 9: Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz der.





Bu ayetlerin Hz. Ali Cenab-ı Murtaza’nın şanına geldiğini belirtirler.İmam Hasan ile İmam Hüseyin hastalanır. Ateşler içinde bir şey yiyip içmeyip baygın olarak yatarlar. Hz. Fatıma çocukların bu haline çok üzülür. Babası Hz. Muhammed’e gider. Ya babam, ya Allah’ın resulü Hasan ile Hüseyin çok hasta ateşler içinde yanıyorlar, acılarına dayanamıyorum, ne yapacağım ben, der.

Hz. Resul bunun üzerine, kızım git niyet edin, 3 gün nezir orucu tutun der. Hz. Fatıma eve gelir, Hz. Ali’ye anlatır. Hz. Ali’de niyet ederek Hz. Fatıma ile birlikte 3 günlük oruca başlarlar. Birinci gün akşam olur, sofrayı kurarlar herkesin önünde birer parça arpa ekmeği vardır, tam yemeğe başlarlar ki kapı vurulur. Kapıyı açarlar. Karşılarına biri çıkar “ya Ali ben yoksulum ve kaç günden beri açım der, yiyeceklerinizi bana verir misiniz” der. O gün ucundan birer parça kopardıkları ekmeklerini yemeyip o yoksula verirler.

İkinci gün; yine oruç tutarlar akşam olduğunda aynı şey olur, sofrayı kurarlar birer lokma yedikten sonra yine kapı çalınır. Kapıyı açarlar karşılarına biri çıkar “ya Ali ben yetimim kaç günden beri açım” der, o günde yiyeceklerini o yetime verirler.


Üçüncü gün de aynı şey olur, bu defa gelen esir olduğunda, sahibinin kendisine yiyecek vermediğini söyler ve o da Hz. Ali’den yiyecek ister. Hz. Ali o günde yiyeceklerini esire verir.

Esir gittikten sonra tekrar kapı çalınır ve kapıyı açarlar. Bu defa gelen Hz. Resuldür, Hz. Resul eve girer, oturur, Hasan ve Hüseyin’i dizleri üstüne alır ve şöyle söyler “Ya Ali bu yavruların hastalığı beni de üzdü” der ve sorar. “Orucunuz nasıl geçti ya Ali” der. “Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” Allah’ın rızası için 3 gün oruç tuttum, orucumuzu açarken, bir yoksul, bir yetim, birde esir geldi. Yiyeceklerimizden her gün birine verdik der. Hz. Resullullah “o gelenler kimdi? Tanıdın mı? ya Ali” der. “Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” der. Hz. Peygamber gelenlerin Hızır olduğunu söyler ve “sizlerin sabrını ölçtü Ya Ali” der

sivaslıgenç
11.02.2009, 18:27
Allah için tutuluyor ama Allahın emrettiği belli bir zaman var o zamanda belli nedenler dışında tutmamak günah diye biliyoreum.Sen nasılsa Allah için tutuyorum zamanında değilde sonra tutayım dersen biraz anormal kaçmazmı?

madımak_58
11.02.2009, 18:52
ben burada düşüncelerimi açıklamaya kalkınca,yine fetva veriyor denmeye başlanıyor...

yanlış bilinen o kadar şey var ki.ama bunların doğrusunun açıklanmasından korkuyor bazı insanlar...

zamanında değilde sonra tutayım diye birşey yok.Kur'an da sadece Ramazan Orucu adı mı geçiyor? normal bir günden bahsetmiyoruz,Hızır Orucu ya da Muharrem Orucu.bunlarda Kur'an da adı geçen oruçlardır...

sivaslıgenç
11.02.2009, 19:00
Tamamda normal orucuda tutun Muhareem orucunuda tutun.

madımak_58
11.02.2009, 19:53
Tamamda normal orucuda tutun Muhareem orucunuda tutun.


ne de güzel yazmışsın :)

bakma güldüğüme,dalga geçtiğimide sanma.biz kimsenin ibadetiyle dalga geçmiyor ve karışmıyoruz.herkesin ibadeti kendinedir.kimse kimseye zorla,baskıyla birşey yaptıramaz,yaptırmamalı.neydi, dinde zorlama yoktu değil mi...

Hz. Muhammed'de Bakara/184-185 ayetleri inmeden önce Muharrem Orucunu tutardı.sonra her ikisinide tutmaya başlamıştır.şimdi,Ramazan Orucunu tutmayıp,Muharrem Orucunu tutuyor diye kimse o kişileri dinsiz ilan edemez.neyin günah neyin sevap olduğuna ancak Yüce Allah karar verir,kimse bilemez...

Ramazan Orucunu tutan alevilerde vardır illaki...

sivaslıgenç
11.02.2009, 23:15
Tamam sende diyorsun güzel kardeşim ikisinide tutmaya başlamış.Ama siz şuan birisini tutuyorsunuz.Ramazan orucu öncedende dediğim gibi belli nedenler dışında tutulmalı Peygamberimize ayetler indikten sonra oda tutmuş ikisinide.

madımak_58
11.02.2009, 23:44
peki güzel kardeşim,Ramazan Orucu gerçekten 30 gün müdür,yoksa öyle mi inanılmıştır?

sivaslıgenç
11.02.2009, 23:59
Bildiğim kadarıyla bazı yıllar 30 bazı yıllarda 29 gündür.

madımak_58
12.02.2009, 00:03
bak,konuşmayı ve dinlemeyi bilen insanlar ne kadar düzgün konuşuyor değil mi? :)

peki nereden bildiğiniz kadarıyla diye sorsam?

sivaslıgenç
12.02.2009, 00:05
Aynen medenice:)Hep böle devam inşallah:)

Bilmiyorum duydum ya tvde dini proğramdan yada dini bir kitaptan okumuşumdur neden?

madımak_58
12.02.2009, 00:11
inşallah,karşımdaki insan hakaret pozisyonuna geçmeden ben asla ve asla kalp kırıcı,aşağılayıcı şeyler söylemem.her insan düşüncesizce ağzına geleni söyler ama dinlemeyi beceremez... neyse ben senden öğrenmeye devam edeyim.Ramazan Ayı'nın anlamı nedir?

konuyu bir yere bağlayacağım ama kafam dağıldı biraz,çaktırma ;)

sivaslıgenç
12.02.2009, 00:17
inşallah,karşımdaki insan hakaret pozisyonuna geçmeden ben asla ve asla kalp kırıcı,aşağılayıcı şeyler söylemem.her insan düşüncesizce ağzına geleni söyler ama dinlemeyi beceremez... neyse ben senden öğrenmeye devam edeyim.Ramazan Ayı'nın anlamı nedir?

konuyu bir yere bağlayacağım ama kafam dağıldı biraz,çaktırma ;)

Ramazan ayı sabretmek , sabırlı olmak ,aç olan insanların halini anlamak , ve Allaha karşı olan dini görevimiz olan oruçun tutulduğu ayın genel adı.Ne zaman bağlayaksın bu işi bir yere:)

madımak_58
12.02.2009, 00:36
Ramazan ayı sabretmek , sabırlı olmak ,aç olan insanların halini anlamak , ve Allaha karşı olan dini görevimiz olan oruçun tutulduğu ayın genel adı.Ne zaman bağlayaksın bu işi bir yere:)

ne oldu,sıkıldın mı? :)

Ramazan Ayı Kur'an'ın inmiş olduğu aydır.ancak Kur'an da oruç 30 gün tutulacak diye gün belirtilmemiştir.sayılı gün denmiştir.bu sebepten dolayıdır ki aleviler Ramazan Ayında 3 gün tutarlar orucu.ya da asıl tutulması gereken gün,Kadir Gecesi yani Ramazanın 27. gününe denk gelen günde...

sivaslıgenç
12.02.2009, 00:38
Ya ben çıkıorum yarın okul var yarın devam ederis inş. iyi gecerl . kb:)

seva
16.02.2009, 15:19
.Alevilerde Hızırın yeri çok önemlidir..
Dualarımızda hep onun adı vardır.
Aleviler Hızır geldiğinde Niyaz/Kömbe yapıp tüm komşulara dağıtır..
Hızır aşkına Semahlar okunur, dönülür...
benim duyduklarım tabi :D

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])

...Kangallı...
16.02.2009, 20:16
.Alevilerde Hızırın yeri çok önemlidir..
Dualarımızda hep onun adı vardır.
Aleviler Hızır geldiğinde Niyaz/Kömbe yapıp tüm komşulara dağıtır..
Hızır aşkına Semahlar okunur, dönülür...
benim duyduklarım tabi :D

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])

Dedikleriniz doğru olmakla beraber,

Semah okunmaz, dönülür.

ofgurleyuk78
16.02.2009, 21:06
Arkadaşlar elinize geçen bir kitaptan buraya aktarıyorsunuz. Başımıza Diyanet İşleri Başkanı kesildiniz. Bizlerin sadece görüşlerini yazarsak birbirimizi aydınlatmış oluruz. Hiç değilse kendi görüşümüz olduğu için yalan yanlış der mantığımıza uyanları kabulleniriz. Saygılar.

ofgurleyuk78
16.02.2009, 21:07
Hızır Aleyisselam diğer mezheplerde önemli değil midir?

Ertugrul
16.02.2009, 21:24
Hızır Aleyisselam diğer mezheplerde önemli değil midir?

Hızır aleyhisselam rivayetlere göre ya peygamber yada Allah'ın velii kullarından biridir. Yani mezhep gözetmeksizin Müslümanlar için önemli bir Allah dostudur.

Merkez_Alperen
16.02.2009, 21:38
. . . . . . . . . . . . . . . Hz. HIZIR (a.s). .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .


Hz. Mûsâ döneminde yasamis ve peygamber olmasi kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir sahsiyet.

Kur'ân-i Kerîm'de, Hizir (a.s.)'in isminden açikça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kissadan "Katimizdan kendisine bir rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen sahsin Hizir (a.s.) oldugu anlasilmaktadir. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu sahsin Hizir oldugu açikça belirtilmistir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174).

Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil ogullari arasinda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadigi sorulmustu. Hz. Musâ: "Hayir, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavusum yerinde) kullarindan salih bir kul olan el-Hadir (Hizir)'in kendisinden daha âlim oldugunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanli ile Hizir'i bulmak üzere uzun bir yolculuga çikti. ikisi, iki denizin birlestigi yere ulasinca, yolculukta yemek üzere azik olarak yanlarina aldiklari baliklarini unutmuslardi ve balik bir delikten kayip denizi boylamisti. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklastiktan sonra yemek için delikanlidan baligi çikarmasini istedigi zaman baligin denize dalip kayboldugunu fârkettiler. Hz. Mûsâ'nin Hizir'i bulmasinin alâmeti, bu baligin kaybolmasi oldugundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hizir (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Mûsâ'nin Hizir ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatilan yolculugu basladi.

Hz. Mûsâ'nin yolculugunda azik olarak tasidigi baligin Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalip kaybolmasi, bazi rivayetlerde ve çesitli islâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat oldugu, ölüleri bile canlandiran, içenleri ölümsüzlestiren bir hayat iksiri oldugu seklinde izah olunmus, burada baligin canlanip denize dalmasi meselesinde bir peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'in kudretinin söz konusu oldugu unutulmustur. Buna bagli olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yasayan birisi olarak Hizir (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmis ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmistir.

Hizir aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculugunu Kur'ân-i Kerîm kisaca söyle anlatir: Hizir (a.s.), yolculukta karsilasacaklari olaylara Musa peygamberin sabredemeyecegini kendisine hatirlatmis ve O'ndan sabir için söz almistir (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmislerdi. Hizir (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmistir. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demistir: "Gemiyi, yolcularini bogmak için mi deldin? Dogrusu çok kötü bir is yaptin" (el-Kehf; 18/71). Yolculugun sonunda, ilk bakista görünmeyen ve perde arkasi bilgi niteligindeki sebebi Hizir (a.s.) söyle belirtir: "O, deldigim gemi, denizde çalisan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuga devam ederse, ileride her saglam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlari) vardir" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sirasinda, diger çocuklarla oynamakta olan bir çocugu öldürdü. Musa (a.s.): "Kisas olmadan, masum bir cana nasil kiyarsin? Dogrusu çok kötü bir is yaptim, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocugun bu erken yasta vefat ettirilme sebebi Hizir (a.s.) tarafindan söyle açiklandi: "Öldürdügüm erkek çocuga gelince; onun anne ve babasi mü'min kimselerdi. ileride onlari isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbi Hak'kin, anne-babanin hayirli kimseler olmasi sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sikintilara sokacak bir çocugu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayirli bir evladin verilmesinin, gerçekte o aile için " hayir" olduguna isaret ediliyor.

Yolculugun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatilir: "Musa ve salih kul yollarina devam ettiler. Sonunda bir köye varip, halkindan yiyecek istediler. Halk ise onlari misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yikilmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu dogrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karsilik bir ücret alirdin, dedi. Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramizin ayrilmasi demektir. Sabredemedigin seylerin içyüzünü sana anlatacagim" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hizir) söyle açiklar: "Bu ev, sehirde iki yetim çocugun idi. Duvarin altinda kendilerine ait bir hazine vardi. Bunlarin babalari salih bir kimseydi. Rabbin, onlarin rüstlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çikarmalarini istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunlari kendiligimden degil, Allâh'in emriyle yaptim. iste, sabredemedigin seylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarin günlük hayatta karsilastiklari bir takim olaylarin, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasinin bulundugu anlasilmaktadir. Bazan ser olarak görülen olaylarin arkasindan büyük hayirlarin ortaya çiktigi görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hosumuza gitmedigi halde, savasmak size farz kilindi. Belki de hosumuza gitmeyen bir sey sizin için daha hayirlidir. belki hosunuza giden bir sey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eger karilarinizdan hoslanmiyorsaniz. olabilir ki, hosunuza gitmeyen bir seyde Allah, sizin için çok hayir takdir etmistir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hizir (a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu sirasindaki bir konusmayi söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasiyla su alip, gemiye konmustu. Hizir (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'in ilmi yaninda, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttigi su kadar bir seydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, istanbul 1985, V,172-185).

Ahmet ÖNKAL
Hamdi DÖNDÜREN
Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

altuntas58
16.02.2009, 22:08
Hızır Anadolu insanı için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır – nazır, adaletli, yardımsever, dar günde imdada anında yetişen, Bilge, Ulu, Evliya veya Derviş’tir.

...Kangallı...
16.02.2009, 22:44
Arkadaşlar elinize geçen bir kitaptan buraya aktarıyorsunuz. Başımıza Diyanet İşleri Başkanı kesildiniz. Bizlerin sadece görüşlerini yazarsak birbirimizi aydınlatmış oluruz. Hiç değilse kendi görüşümüz olduğu için yalan yanlış der mantığımıza uyanları kabulleniriz. Saygılar.

Diyanet İşleri Başkanı

Güzel meslek :)

seva
18.02.2009, 12:31
Arkadaşlar elinize geçen bir kitaptan buraya aktarıyorsunuz. Başımıza Diyanet İşleri Başkanı kesildiniz. Bizlerin sadece görüşlerini yazarsak birbirimizi aydınlatmış oluruz. Hiç değilse kendi görüşümüz olduğu için yalan yanlış der mantığımıza uyanları kabulleniriz. Saygılar.

Yanlış bilgi varsa diyanet bakarsın aktarırsın...