PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hz Vahşi için inen 3 ayet


MeLody58
16.03.2009, 18:55
HEPİNİZ "Vahşi"yi bilirsiniz. Adını duymuşsunuzdur veya en azından belleklerden silinmeyen ve müthiş bir yapım olan "Çağrı" filminde onu izlemişsinizdir. O bir köledir ve iyi mızrak atar. Siyah renkli olan bu köle "Uhud" harbinde Hz. Hamza’yı sinsice takip eder. Görevi bu. Aslında kölelikten kurtulma yolunda bu. Hz. Hamza’yı şehit ederse hürriyetine kavuşacak.

Vahşi, Uhud meydanında saatlerce Hz. Hamza’yı kollar. Mızrağı atacağı ortamı bekler. Nihayet karşısına çıkamadığı Hz. Hamza’yı uzaktan attığı mızrakla şehit eder. Hz. Hamza, Hz. Peygamber’in hem amcası hem de sütkardeşiydi.

Hz. Hamza’yı şehit eden "Vahşi", ismine uygun bir şekilde Hz. Hamza’nın karnını ve göğsünü bıçakla parçalar ve iç organlarını Uhud’un kumlarına döker. Daha kötü ve iğrendiren şeyler de yapar. Ama kalem bu kadarını yazabiliyor. Ötesini yazamıyor.

* * *

Uhud sonunda Hz. Peygamber, şehitleri ve yaralıları dolaşır. Kendisi de yaralıdır. O gün çok ağlar. Hele Hz. Hamza’nın başındayken belki ilk kez hıçkırıkları yükseldi. Sadece Hz. Hamza’yı kaybedişine değil, tek başına kaplan avına çıkabilecek kadar yürekli olan bu insana yapılana tahammül edemez. Hatta orada yemin eder, ben de yetmiş kişiye misliyle karşılık vermeye müsaade edeceğim, diye. Ama hemen akabinde inen ayetler bu karşılığı yasaklar (İbni Sa’d, et-Tabakat 3, 5, 13, 14).

İnen ayetler, aşırı gitmeyi yasaklayan ayetlerdir (Neml, 126). Hz. Peygamber bundan dolayı sabretmiş, daha sonra kefaret ödemiştir (İbni Sa’d, et-Tabakat, el Kübra’e, 3, 5, 11). Aslında sadece bu olay Kuran-ı Kerim’in vahiy ürünü olduğunun en açık belgesidir. "Allah’ın Aslanı" olarak anılan Hz. Hamza ve benzerleri hakkında "Allah’ın yolunda öldürülenleri ölü sanmayın" (Ali İmran, 169) ayeti iner.

Aslında bu yazıda anlatacağım konu, bu ayrıntıdan sonraki satırlardır. Ama sanıyorum baştaki satırlar olmasaydı şimdi yazacaklarım tam anlaşılamayabilirdi. Hz. Hamza’nın katili olan "Vahşi", sonradan Müslüman olmak istediğini fakat "şirk yapanların, katillerin ve zinakárların" azaba uğrayacağı şeklindeki ayetlerden korktuğunu iletir. Vahşi’nin hakkında üç ayet arka arkaya iner (Belli bir zaman içinde).

Olay şöyle gelişir: Uhud harbinde Peygamber Efendimizin amcası Hz. Hamza’yı (RA) şehit eden Vahşi, Resulullah Efendimize, "Ben Müslüman olmak istiyorum. Ama Kuran’da ’Ve onlar ki Allah’ın beraberinde diğer bir ilaha dua etmezler, Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız katleylemezler ve zina yapmazlar. Her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar’ (Furkan, 6) ayeti beni İslam’dan men ediyor. Zira ben sayılan bu üç günahın hepsini yaptım. Benim için bir tövbe imkánı var mı?" diye Mekke’den bir mektup yazdı.

Bunun üzerine Furkan Suresi’nin, "Ve her kim tövbe edip de salih amel işlerse o muhakkak Allah’a makbul olarak döner" mealindeki 71. ayeti kerimesi nazil oldu. Peygamber Efendimiz (SAV) bu ayeti kerimeyi Vahşi’ye yazıp gönderdi.

Vahşi, "Bu ayette iyi amel yapma şartı var. Ben iyi işleri, amelleri belki yapamayabilirim. Başarılı olabilir miyim bilmiyorum" diye bir mektup daha yazdı.

Bunun üzerine, "Doğrusu, Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret etmez, ondan berisini dilediğine mağfiret buyurur" (Nisa Suresi, ayet 4) mealindeki ayeti kerime nazil oldu. Peygamber Efendimiz, bu ayeti kerimeyi de Vahşi’ye yazdı.

Vahşi tekrar, "Bu ayeti kerimede de Allahu Teala dilediğine mağfiret eder şartı var. Allah (CC) beni bağışlamayı diler mi, dilemez mi bilmiyorum" diye yazınca, "Ey nefisleri üzerinde israfta bulunmuş kullarım! Allah’ın rahmetinden ye’se (ümitsizliğe) düşmeyiniz. Şüphe yok ki, Allah günahların hepsini mağfiret eder. Muhakkak ki o çok gafur ve rahimdir" (Zümer Suresi, ayet 53) mealindeki ayeti kerime nazil oldu.

Resulullah Efendimiz, bu ayeti kerimeyi de Vahşi’ye bildirdi. Vahşi bu ayeti kerimede hiçbir şart bulamadı ve Medine-i Münevvere’ye gelip Müslüman oldu.

* * *

Hz. Hamza (RA) gibi bir insanı şehit eden bir köleye, insan olduğu için verilen değer. Bu kişi hakkında tam üç ayet iniyor ve Hz. Peygamber, Vahşi’ye engel olmuyor, olamıyor. Çünkü vahiy inince, aradan perdeler, aracılar ve talepler kalkar. Yüce Allah konuşur, emreder. Bu olaydan sonra Vahşi, bizim için Hz. Vahşi’dir. Sahabidir. Saygıyla anılır. İşte bu kadar, ötesi yok.

Bu olay insanlık için başlı başına bir ibret vesikasıdır.

MeLody58
16.03.2009, 19:10
Bize bu imkanı veren Yüce Allah(cc)'a hamd, Alemlerin efendisi
Hz.Muhammed (sav)'e, onun aile ve ashabına salat ve selam olsun !
Bütün peygamberlere ve Allah dostlarına da selam olsun !
Bütün mü'min kardeşlerimizede selam olsun !

MeLody58
16.03.2009, 19:59
--------------------------------------------------------------------------------

Gaflet içinde geçen hayatının dönüm noktası olmuştu Tövbe-i Nasuh.
Sofi henüz yeni tarikat almış günahlarından arındığını,kaderinde temiz bir sayfa açıldığını hissediyordu sanki....

Elini uzattığı vekilin aslında kimin eli olduğunu düşünüyordu. Söylerken ürpermişti o cümleyi...
".....Seyda Hz.'ni kendime Mürşid kabul ettim."
Merak ediyordu kendisinin elinden tuttuğu Mürşidini, Suretini,Cemalini...
Gün geçtikçe bu merak tarifi imkansız bir hal almaya başladı. İçinde birşeyler değiştiğinin farkındaydı Sofi. O'nu görmek arzusu kaplamıştı tüm bedenini. Sanki biri " Hadi" dese kuş gibi
uçup konacaktı O Gül'ün bahçesine. Dua...Dua....

Ve birgün tövbe aldığı Vekilden haber geldi. Vuslat vakti gelmişti..Müthiş bir heyecan kaplamıştı Sofiiyi..Sanki bedenini ateşlere atmışlar da o da haberin sarhoşluğuyla hiçbirşey hissetmiyor gibi.Sanki kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu....Ağladı..Titredi... Şükretti.
Zor olmuştu birkaç gün beklemek ama nihayet Sevgili'ye kavuşma vakti gelmişti.
Sofi sünnet üzere evden çıkmadan gusül abdesti alıp iki rekat namaz kıldı.
Niyetim allah rızası için,Allah'ın dostunu görmeye gitmektir. Rabbim sen utandırma diye dua etti..Yola koyuldular.

Otobüs Sofilerle dolmuş adeta bir bayram havası vardı otobüste... Sofi şaşkın ama halinden memnundu...Daha önce hiç böyle bir yolculuk yapmamıştı...İlahiler....Sohbe tler....Namaz molaları...Muhabbetten yada sevinçten ağlayanlar...Söylenen ilahilerden etkilenip cezbelenenler...Rabıtaya girib kendinden geçenler....
Yolculuk devam ederken görevli vekil ilk defa gidecek olanlara ziyaret adabını anlatıyor.
Sofi pür dikkat olmuş vekili dinliyor...İyice anlamıştı...
Ama yollar bitmiyor...Uzadıkça uzuyor.....Yol kısaldıkça Sofinin sabrı kısalıyor...
Ah bitmiyor yol sanki otobüs geri geri gidiyordu.Sofi hep düşüncede..Yola çıktık ama acaba oraya varabilecekmiyim...Ya gidemeden başımıza bir kaza gelirde O'nu görmeden ölürsem..
Yada gittik farzedelim..Ya oraya varınca Sultanım bana himmet etmezde herkes nazarla yanarken ben sönmüş mum gibi olursam..Bir ara boşluğa düştü sofi...Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşaldı..Öyle ağlıyordu ki Sofi, onun bu ağlayışını gören yolcu kafilesi kendilerini tutamayıp onlarda ağladı...Otobüsten hasret ve yanık kokuları yükseliyordu sanki....
Sofi yolculuk bitene kadar bu hal üzere sebat etti...

Nihayet yol Adıyaman il sınırına vardı. Tabelayı gören Sofinin kalp atışları da hızlanmıştı..
Durak durak ilerliyorlardı Menzil'e....Yol uzadı, uzadıkça uzadı...Kahta'ya vardıklarında artık Sofide derman kalmamıştı. Ağlamaktan şişmiş gözleri her durağa acaba burası Menzil'mi diye bakmaktan yorgun düşmüştü.

Veeeeeeeee...
Beklenen an gelmiş sonunda Sultanın köyü görünmüştü. CAminin minaresi, beyaz kubbeler....Markadın parlayan ve sanki bir elması andıran işlemelri...Sofiyi cezbetmişti bu görüntüler. Otobüs iyice yaklaştı herkeste bir telaş, kavuşmanın vermiş olduğu bir heyecan vardı.Sofiler kendini kaçırırcasına atıyorlardı otobüsten Sofi köyün güzelliğinin sarhoşluğundan kurtulamamıştı daha...Şaşkın şaşkın bakıyordu telaşlanan sofilere biraz da acemiliğin vermiş olduğu bir hava vardı üzerinde.
En son O indi otobüsten önce bir şöylece baktı etrafını iyice süzdü çok beğenmişti Menzil köyünü.her taşını selamladı kalb dili ile.
Kapının önünde iki görevli karşılıyordu gelen kafileleri....Sofinin şişmiş gözlerini gören görevliler hemen sarılıp hoşgeldiniz dediler...Nerelerdesiniz biz de sizi bekliyorduk....
Sofi bir anlam verememişti...Sadece bakmakla yetindi görevlilere...

İçeri girdiğinde kalabalık başını döndürdü...Hemen görmek istiyordu Sultanını....O güzeller güzelini...Ama kafileyi kaybetmemek için onların peşinden gitti...Hemen şükür namazı kılıp şükretti Allah 'a (c.c.)

İkindi ezanı henüz okunuyordu...

Daha sonra görevli sofilerin sesi duyuldu...

" Sofileeeeeerrr. Seyda Hz. camiye teşrif edecekler.Herkes yerini alsın kurbanlar .Haydiiiiiiiii"

Sofi birdenbire toparlanıp adeta bir yıldırım gibi fırladı. Abdestini tazeledi kafileyi unutmuştu bile...herkes gibi O da görmek için sabırsızlanıyordu Sultanını...En iyi görebileceği biryerden yer tutmuştu kendine.....Ezan bitmişti....
Ve sofiler pür-adab.... Herkes 25 Estağfirullah çekip kalbini bağlamıştı Rabıta-ı Şerif'e kimbilir ne sesler yükseliyordu o gönüllerden ve hepsini duyuyordu Allah'ın izniyle Sultan..
Sofi de diğerleri gibi Rabıta da idi.
Sesler kesildi....Kocaman bir sessizlik....Adeta herkes birbirinin nefes alıp- verişini duyuyor.....
Adeta kalbler yerinden çıkacak gibi atıyor...Sofi kalbten yalvarıyor....

Gel artık Gel......Gel artık Ey Gönlümün Sultanı.....Gel de bitir hasreti....
Nazarını esirgeme bu günahkardan...

Ve....

Sultan görünür kapıdan....O an bütün yürekler durmuş...O an hiçbirşey akılda yok...
O an aşığın yandığı andır.
Allah'ım O ne güzelliktir....O ne nurdur akan yüzünden....O ne emsalsiz endamdır Ya Rabbi..
Yürekler uçtu..Gönüller sarhoş oldu...Gelen Asrın evliyası...GElen Gönüller Sultanı...
Gelen Allah 'ın Dostu Sultan Abdulbaki hazretleri....

Yürürken Gül-i Muhammedi, okudu kalblerden geçeni tek tek...Kimine nazar lutfeyledi..Kimini imtihana sevk etti...Bizim sofi bakalmıştı Sultana aaaaahhhhhhhh dedi. Biliyordum ama şimdi daha iyi anladımki O hakikaten Allah (c.c.) dostudur.
Peygamber s.a.v.'in dediği gibi " gerçek Allah dostları o insanlardırki baktıkları zaman size Allah'ı hatırlatırlar"
Sofi de öyle olmuştu önünden geçerken Sultanlar Sultanı...Derinden Aşk ile Allah demeyi bilmişti kalbi.Namaz bitmişti...Sofi de bitttiiiiii.
Giderken Seyda Hz. evine arkadan masumane bakışı vardı...Gözyaşlarıyla arkadaş olmuştu sanki...Daha sonra hatme, Tövbe-i Nasuh, akşam namazı, rabıta, adab derken sofi iyice yorulmuştu.
Ama uyku ne gezeeeeeeeeerr...Gece olmasını bekledi o vakte kadar Kur'an okudu...namaz kıldı...Sonra dayanamayıp attı kendisini Sultanın kapısına....ağladı ağladı...Görevlilere yalvardı açın ne olur kurban...Ne olur açın Sultanımı göreyim...Ne olur izin verin...
Görevli olmaz kurban dedi..Buna izin yoktur...
Sofi artık öyle olmuş ki...SAnki biri dese Seyda için ölürmüsün? Sofi oracıkta canını verecek gibi..
Yalvarışlar....Yakarışlar....S ultan'ın defalarca kapanan kapısı...Reddetmekten vazgeçmeyen görevli Sofiler....
Sofi dayanamayıp başını yaslıyor Sultanın kapısına...Herkes yerinde...adablar yapılmış...
Kimsecikler yok görünürde...Bir Sofi bir de karanlık gökyüzü...
Kalbten çekti tek tek 25 kere Estağfirullah.....Bağladı kalbini Sultan'ın kalbine...
Yalvardı hal diliyle gönüller Sevgilisine...
"Sultanım...beni bana bırakma...Ne olur acı bu garib Sofinin haline...Ne olur lutfet huzuruna kabulü..Şu gecenin karanlığından daha da çok benim içimdeki karanlık...Lutfet de Nur'unla aydınlansın bu kararmış gönül...." Yalvardı....Yalvardı...Yalvard ı...Bu hal üzere ne kadar kaldı bilinmez...Bir zaman sonra Sultan'ın kapısı aralandı...
Görevli Sofi gülümseyerek Gel dedi..Bu akşam Sultanın kapısında uyuyacaksın...
Sofi bir ara kendinden geçer gibi oldu...Sonra kendini toparladı..Bismillah deyip adımını attı içeri...
Daha girmeden Gül kokusu sardı her yerini...
Ağlayan Sofiye baktı görevli...Eline bir yastık birde battaniye tutuşturdu ve onu..Sultan'ın kaldığı odanın önüne getirdi.
Dedi ki; Sofi ne mutlu sana sen bu gece burada uyuyacaksın...Ama sakın adabsızlık etme..Sultanın kapısına dokunma...
Sofi başını öne eğerek peki dedi...Görevli gitti...Sofi ne yapacağını şaşırmıştı..
Evet içeri girdi ama Sultanı göremiyordu ki..Şükür deyip serdi battaniyesini yere yastığına koydu başını çekiniyordu Sofi iki büklüm olmuştu adeta...Bir ara dalmıştı Sofi....
Uyku ile uyanıklk arasında bir halde bir ses duydu...
"Ya Rabbiiiiiii Affet....."
Sofi aldırmadı önce...Başını koydu tekrar yastığa tam dalacaktı ki; yine O ses
"Allah 'ım affet...affet Allah 'ım...."
Sofi birden irkildi...Hemen toparlanıp doğruldu...İyice kulak verip dinledi...

" Ya Rabbiiiiiii. Affet affet Sofilerimi Allah'ım....Onları bağışla..Sen affedicisin Sofilerimi affet Allah 'ım"

Evet...
Bu ses Sultan'a aitti...Ağlayan O'ydu...Gecenin bir yarışı aşk ile yandığını sanan Sofi bile uyumuşken uyumayan Allah Dostu idi....
Ya Rabbiii. Sofilerimin günahlarını bağışla...Onları affet Allah'ım...

Bunu duyan Sofi hemen ayağa kalktı. Kapıyı açıp Sultan'ın eteğine yapışmak istedi..Amaaa ne yüzle.....
Gözyaşları oluk oluk akıyordu...Hıçkırıklar boğazına düğümlendi....
Bu hale daha fazla dayanamayan Sofi kendini menzilin yanlız ve sessiz avlusuna attı...
Kimsecikler yoktu etrafta...SAnki taş, yer,, Gök , Menzilin esen rüzgarı bile Affet diye ağlıyordu...
Sofi küçüldü, küçüldü, Bir taş olmak istedi....Toprak olmak istedi...
Çaresiz dizleri üstüne çöküp kaldırdı başını gökyüzüne...
Açtı ellerini Kainat'ın sahibine...
Yalvardı hıçkıra hıçkıra....
Söyledi tekrar Tövbe-i Nasuh'un sözlerini..

Ya Rabbiiiiiii...
Ben pişmanımmm...
Bütün yapmış olduğum günahlardan ben pişmanımmmmmm...
Keşke yapmasaydııımmm...
İnşAllah bir daha yapmayacağım...
Allah'ım sen beni ve bütün sofileri affet...
Gecenin bir yarısı herkes gaflet içinde uyurken, bizim affedilmemiz için ağlayan Dost'unun kapısına bizi layık et...
Bizi affet Dost'unu ağlattığımız içinn..Biz onun gözünden dökülen bir damla yaşa değmeyiz...
Bizi affet Allah 'ım...Sultanımızı başımızdan eksik etme....

Dedi ve yığılıverdi yere...
Kendine geldiğinde Görevli bir sofi ona bakıyordu.
hayırdır kurban iyimisin ne oldu böyle sana...
Sofi cevap verdi...
Elhamdulillaaaaaaahhh. Yaşadığım süre içinde hiç bu kadar iyi olduğumu hatırlamıyorum...

Sultanımın dediği gibi Allah c.c. bizi affetsin....

Alıntı




Allah bu yazıyı yazan kardeşimizden razı olsun
gerçekten RABBİM O KAPIYA LAYIK EYLESİN bütün sofileri inş Amiinnn

barikat58
16.03.2009, 21:47
hz vahşi daha sonra peygamberimizin karşısına gelerek müslüman olur peygamberimiz onu affeder ama vahşiye bir rica da bulunur daha bana gözükme der.çünkü çok sevdigi amcasını hatırlar hep

baran_07
16.03.2009, 22:27
Vahşî, Hz. Hamza'nın Bedir savaşında öldürdüğü Tuayme'nin kardeşinin oğlu olan Cübeyr bin Mutim'in kölesi idi. Habeşli olduğu için, el ile ok ve mızrak atmakta usta idi. Uhud savaşında, Cübeyr buna demişti ki:
- Hamza'yı öldürürsen seni azat ederim!

Daha o zamanlar müslüman olmakla şereflenmemiş olan Ebu Süfyan'ın hanımı Hind de, babasının ve amcasının intikamı için, Vahşî'ye mükâfat vâd etmişti.

Niçin lanet etmiyorsunuz?

Vahşî, Uhud'da taş arkasına pusuya girip, yalnız Hz. Hamza'yı gözetirdi. Hz. Hamza sekiz kâfiri öldürüp, saldırırken, Vahşî mızrağını atarak, onu şehit etti. Sonra, gidip durumu Hind'e haber verdi. Hind sevinip üzerindeki zinetlerin hepsini Vahşî'ye verdi. Daha da vereceğini söyledi.

Uhud savaşında Peygamberimiz birkaç kâfire bedduâ etmişti. ''Vahşî'ye niçin lanet etmiyorsun'' dediklerinde, buyurdu ki:

- Miracda, Hamza ile Vahşî'yi kolkola, birlikte cennete girerlerken görmüştüm!

Hicretin sekizinci yılında, Mekke fethedildiği gün, Vahşî, Mekke'den kaçtı. Bir zaman uzak yerlerde kaldı. Sonra pişman olup, Medine'de mescide gelip, selam verdi. Resulullah efendimiz selamını aldı. Vahşî dedi ki:

- Ya Resulallah! Bir kimse Allaha ve Resulüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup temiz iman etse, Resulullahı canından çok seven biri olarak, huzuruna gelse, bunun cezası nedir?

Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- İman eden, pişman olan affolur. Bizim kardeşimiz olur.

- Ya Resulallah! Ben iman ettim. Pişman oldum. Allahü teâlâyı ve Onun Resulünü herşeyden çok seviyorum. Ben Vahşî'yim.

Resulullah efendimiz, Vahşî adını işitince, Hz. Hamza'nın şehit edilmiş hâli gözünün önüne geldi. Ağlamaya başladı.

Niçin affetmiyorsun?

Vahşî, öldürüleceğini anlayarak kapıya yürüdü. Eshab-ı kiram kılıçlarına sarılmış, işaret bekliyordu. Vahşî, ''Son nefesimi alıyorum'' derken, Cebrail aleyhisselam geldi. Allahü teâlâ buyurdu ki:

- Ey sevgili Peygamberim! Bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana düşman etmeye uğraşmakla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu affediyorum. Sen, amcanı öldürdü diye Vahşî'yi niçin affetmiyorsun? O pişman oldu. Şimdi sana inandı. Ben affettim. Sen de affet!

Herkes, ''Öldürün!'' emrini beklerken, Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Kardeşinizi çağırınız!

Kardeş sözünü işitince, saygı ile çağırdılar. Peygamber efendimiz Vahşî'ye, ''affolunduğunu'' müjdeleyerek buyurdu ki:

- Fakat, seni görünce dayanamıyorum, elimde olmadan üzülüyorum.

Hz. Vahşî, Resulullahı üzmemek için, bir daha yanına gelmedi. Mahcup, başı önünde yaşadı. Aynı mızrak ve okla yalancı peygamber Müseyleme'yi öldürdü ve büyük hizmet etti. Hz. Osman zamanında vefat etti.

baran_07
16.03.2009, 22:29
selamun aleyküm;
Allah c.c. razı olsun..çok etkileyiciydi gerçekten...Hz. Hamza (r.a)'ın şehit edilmesiyle ilgili Celaleddin Ada'nın "Uhud" adlı ilahisi de konuyu çok güzel anlatıyor..Dinlemediyseniz tavsiye ederim acizane..Selametle kalın..Allah'a emanet olun..



UHUD..

Uhud dağına sancak dikilmis
Cümle Sahabe saf saf dizilmis
Allah bir deyu kilic çekilmiş
Yanar yüreğim gülmezem gayrı
Rabbimin emri böyle yazilmis
Yanar ciğerim gülmezem gayrı



Kızgın çöllerde bir fidan kopmuş
En önde Hamzam cenge tutuşmuş
Şehid olmuş da kumlara düşmüş
Yanar yüreğim gülmezem gayrı
Tam yetmiş aslan, toprağa düşmüş
Yanar ciğerim gülmezem gayrı



Ebu Bekirin, Habeş Bilalin
Gözleri yaşlı tüm Sahabenin
Hamzasiz kalmiş Gül Peygamberim
Yanar ciğerim gülmezem gayrı
Gülleri solmus Can Peygamberin
Yanar cigerim gülmezem gayrı



Kızgın çöllerde bir fidan kopmuş
En önde Hamzam cenge tutuşmuş
Şehid olmuş da kumlara düşmüş
Yanar yüregim gülmezem gayri
Tam yetmiş aslan topraga düşmüş
Yanar ciğerim gülmezem gayrı



Can Hamzalar can
Can Mushabim can
Can Hamza kurban gülmezem gayri

Celalettin Ada

baran_07
16.03.2009, 22:31
HAMZA İBN ABDULMUTTALİB (r.a)

(Hz. HAMZA)



Hz. Peygamber'in amcası, Şehidlerin efendisi.

Künyesi; Ebn Ya'la veya Ebû Ammâre; Lakabı; Esedullah (Allah'ın Aslanı)dır. Babası Abdulmuttalib, annesi Hâle'dir.

Hz. Hamza, Peygamberimizin amcalarının en küçüğüdür. Doğumdan bir kaç gün sonra, Peygamberimizi emziren Ebû Lebeb'in câriyesi Süveybe daha önceleri Hz. Hamza'yı da emzirmiş olduğundan, Hamza Peygamberimizin süt kardeşi idi.

Hz. Hamza, orta boylu, güçlü kuvvetli, heybetli, onurlu bir sahabîdir. Hz. Hamza (r.a) iyi bir avcı, keskin nişancı, Kureyş'in en şereflilerindendir. Mazlumlara yardım etmeyi seven cesur bir savaşçıydı. Av dönüşü evine gitmeden Ka'be'yi tavaf edecek kadar kutsal kabul ettiği değerlere saygılı, karşılaştığı şahıslara selâm verip sohbet etmesini seven mürüvvetli bir insandı. Onun gençlik dönemine ait bilgilerimiz yok denecek kadar azdır (İbnu'l-Esîr, İsdit'l-Gâbe, II, 52).

Peygamberimiz yakınlarına İslâm'ı tebliğ etmiş olmasına rağmen, Hz. Hamza henüz müslüman olmamıştı. Ebû Cehil'in Peygamberimize yaptığı bir hakaret sonucunda müslüman olmuştur. Peygamberimiz bir gün Safâ tepesinde iken Ebû Cehil ve arkadaşları onun yanına gelirler. Ebû Cehil Peygamberimize hakaret eder. Abdullah b. Cüdâ'nın câriyesi bu olayı seyredin av dönüşü Kabe'ye uğramayı âdet edinen Hz. Hamza'ya anlatır. Hz. Hamza, eve gitmeden Ebû Cehil'in yanına uğrayarak elindeki yayı Ebû Cehil'in kafasına çalar, başını yaralar ve hakaret eder. Bir gün sonra da Allah Rasûlünün yanına giderek (Bi'set'ten iki yol sonra) müslüman olur.

Hz. Hamza'nın müslüman olması Peygamberimizi çok sevindirmiştir. Onun İslâm'a girmesiyle müslümanlar güçlendi. Müşrikler rahatsız oldular.

Mekke müşrikleri, hicretten sonra da rahat durmadılar. Peygamberimizin ve müslümanların Medine'den çıkarılması için Abdullah b. Übeyy, Hazreç ve Evs kabilesi müşrikleriyle ilişki kurdular. Müslümanların hac yollarını da kapadılar.

Müşriklerin gözlerini korkutmak, Şam ticaret yollarını keserek onları sıkıntıya düşürmek gerekiyordu. Peygamberimiz bu amaçla Hz. Hamza'yı Sifu'l-Bahr'a gönderdi. Otuz kişilik bir kuvvetle Hz. Hamza belirtilen yere vardı. Müşriklerin kervam Sifu'l-Bahra gelmişti. Kervanda Ebû Cehil de bulunuyordu. Üçyüz kişilik bir kuvvetleri vardı.

Hz. Hamza, müşriklerle çarpışmak istiyordu. Yanında bulunan müslümanlar da aynı duyguyu yaşıyorlardı.

Henüz müşrik olan Mecdi b. Amr b. Cühenî bu iki grubun arasına girdi. Hem müslümanlarla hem de müşriklerle görüştü. Sonunda iki tarafı çarpışmaktan vazgeçirdi.

Bundan Sonra Hz. Hamza'yı Bedir savaşında görüyoruz. Bedir savaşında Utbe, Vefid, Şeybe meydana çıktılar. Çarpışmak için er dilediler. Hz. Hamza, Şeybe ile çarpıştı. Bir hamlede Şeybe'yi öldürdü. Daha sonra Utbe'yi ve Tuayma b. Adiyy'i öldürdü.

Hz. Hamza, Bedir savaşında kahramanca savaştı. Allah ve Rasûlünün hoşnutluğunu kazandı.

Bedir savaşında Hz. Hamza (r.a)'nın etkinliği ileri boyutlara ulaştı ve müşriklere karşı amansız bir savaş verdi. Hârisû't-Temîmî, HzHamza'nın Bedir'deki durumunu anlatan bir rivayetinde şöyle diyor: "Hamza b. Apdülmuttalib(r.a)'in, Bedir savaşında üzerinde, deve kuşu olan kim" diye sordu. "Hamza b. Abdulmuttalib" diye cevap verildi. O müşrik: "Ne yaptıysa O bize yaptı" diye mırıldandı" (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle müslümanlık, ll, 553).

Hz. Hamza, Bedir Savaşını mütekaib Kaynukoğulları gazvesine katıldı.

Peygamber Medine'ye geldiğinde Yahudilerle anlaşma yapmıştı. Yahudiler, Bedir savaşını müslümanların kazanmasını hazmedemediler.

"Siz savaşın ne demek olduğunu bilmeyen adamlarla çarpıştınız" dediler. Savaş için fırsat kollamaya başladılar.

Kaynuka gazvesi'nin genel sebebi bir kadına karşı yapılan terbiyesizliktir. Kadıncağız bazı eşyalarını Kaynuka pazarında sattıktan sonra bir kuyumcuya giriyor. Kuyumcu yahudi kadının eteğinin alt kısmını üst kısmına bir dikenle iğneliyor. Kadıncağız ayağa kalktığında üzeri açılıyor. Utanıyor, sıkılıyor, feryat ediyor, çevresinden yardım istiyor. Kadının yardımına koşan müslümanlar Yahudiyi öldürüyor. Yahudiler de müslümanın başına üşüşüyorlar ve onu şehid ediyorlar.

Öldürülen müslümanın akrabaları Peygamberimizden yardım istiyorlar. Bunun üzerine-Peygamberimiz Yahudilerden antlaşmanın yenilenmesini istedi. Yahudiler Peygamberimizin bu isteğini reddettiler.

Bu olay üzerine Peygamberimiz beyaz sancağım Hz. Hamza'nın eline verip Kaynukaoğullarının üzerine gönderdi. Kaynukaoğulları Yahudileri bekledikleri yardıma kavuşamayınca teslim olmak zorunda kaldılar.

Bedir savaşı'nın acısını unutmayan Kureyşliler yeniden savaş için hazırlığa başladılar. Bir yıl önceki kervanın gelirini savaş için harcamaya karar verdiler. Savaş için değişik müşrik kabilelerden yardım isteyerek büyük bir kuvvet oluşturdular.

Bu kez de Kureyş'in kadınları da katılacaktı. Bedir Savaşı'nın bozgunla bitmesi sebebiyle müşrik kadınlar erkeklerini suçluyorlardı. Bedir'in matemini tutarak erkekleri savaşa teşvik ediyorlardı.

Cübeyr b. Mut'i'nin Vahşi adında Habeşli bir kölesi vardı. Bu köle harbe (Habeşlilere özgü bir mızrak) atmakta oldukça maharetli idi. Hz. Hamza, Cübeyr b. Mut'im'in amcası Tuayma b. Adiyy'i Bedir savaşında öldürmüştü. Cübeyr, amcasının acısını unutmamıştı. Kölesi Vahşi ile konuştu. Hz. Hamza'yı öldürmesi şartıyla kendisini serbest bırakacağını bildirdi.

Peygamberimiz, Medine'nin içinde kalmayı, savunma savaşı yapmayı düşünüyordu. Bedir Savaşı'na katılmayanlar düşmanla yüz yüze gelmek, Medine dışında savaşmak istiyorlardı. Peygamberimiz Ashabın bu tavrı karşısında Medine dışında savaşılmasına karar verdi.

Hz. Hamza'da Medine dışında savaşılmasına taraftardı. Hattâ Peygamberimize "sana, kitabı indirmiş olan Allah'a yemine eder, and içerim ki, bu kılıcıma Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça yemek yemeyeceğim" demişti.

Hz. Hamza Cuma günü oruçlu idi. Cumartesi müşriklerle karşılaştığı zaman da oruçlu bulunuyordu.

Peygamberimiz, sabahleyin "Rüyada, meleklerin, Hamza'yı yıkadıklarını gördüm" diye buyurdu. Uhut bölgesine varıldı, orduya savaş düzeni verildi. Kureyş'in birinci bayraktarı Talha b. Ebî Talha, Hz. Ali tarafından, ikinci bayraktarı Osman b: Ebî Talha da Hz. Hamza tarafından öldürüldü. Sancaktarların ölmesi Kureyş'i şaşkına çevirdi. Sarsıldılar, sendelediler. Halid b. Velid'in saldırıları da sonuç vermedi: Müşrikler, kaçışmaya başladılar. Hz. Hamza Uhud günü "ben Allah'ın Arslanıyım" diyerek kıhç salladı. Sâfvân, Hz. Hamza'yı savaşırken görüyor, "Ben, bugüne kadar kavmini öldürmeye onun kadar hırslı bir kimse daha görmedim" buyuruyor. Uhud savaşında müşriklerin çoğunu Hz. Hamza öldürmüştür.

Kureyşliler bozguna uğrayıp kaçmaya başlayınca Peygamberimiz tarafından görevlendirilen okçular yerlerini bırakmaya başladılar. Birbirlerine "ne duruyorsunuz? Allah, düşmanı bozguna uğrattı. Siz de, müşriklerin ordugahına giriniz. Kardeşlerinizle birlikte ganimet toplayınız" dediler. Diğer bir kısmı bu teklife itiraz ettiler. "Siz Rasûlullah'ın: Bizi arkamızdan koruyunuz! Sakın yerinizden ayrılmayınız! Bizim öldürüldüğümüzü görürseniz de yardımımıza koşmayınız! Ganimet topladığımızı görürseniz de, bize katılmayınız! Bizi arkamızdan koruyunuz" buyurduğunu bilmiyor musunuz?" dediler.

Okçular, komutanları Abdullah b. Cübeyr'i dinlemediler; "ganimetten nasibimizi alacağız" diyerek yerlerini terkettiler. Abdullah b. Cübeyr'in yanında çok az bir kuvvetin kaldığını gören Halid b. Velid bu fırsatı değerlendirmek istedi. Kuvvetlerini bir araya topladı, okçuların üzerine yürüdü. Abdullah b. Cübeyr, kendilerine doğru bir kuvvetin geldiğini görünce arkadaşlarına dağılmamalarını söyledi. Müslüman okçular, üzerlerine gelen Kureyş müşriklerini ok yağmuruna tuttular. Okları bitinceye kadar kahramanca savaştılar. Abdullah b. Cübeyr, okları bitince mızrağı ile savaştı. daha sonra kılıcını kınından sıyırdı. Şehid düşünceye kadar çarpıştı. Diğerleri de aynı şekilde savaştılar. Kureyş'in süvarileri insanlığa yakışmayan bir davranışla Abdullah b. Cübeyr'in karnını deştiler, barsaklarını döktüler.

Okçuların yerlerini bırakması, kalan kısmının şehid edilmesiyle müslümanlar gâfil avlandılar. Hem arkadan, hem önden kuşatıldılar. Müslümanlar şaşkınlıkla birbirlerine kılıç sallamaya başladılar.

Hâris b. Amr kızı ile Utbe'nin kızı Hind de Hz. Hamza'yı öldürmesi için Vahşi'yi. teşvik ediyorlardı. Vahşi, açık dövüşmekten korkuyor, gizli dövüşmeyi tercih ediyordu.

Vahşi, Uhud Savaşındaki durumu şöyle açıklıyor: "Halk arasında Ali'yi aradım. Çok uyanık, girişken, çevik, çekingen ve etrafına çok bakınan bir adamdı. Kendi kendime:"benim aradığım adam bu değildir" dedim. O sırada Hamza'yı gördüm. Halkı kasıp kavuruyor, kesip biçiyordu. Fırsat kollamak için kayanın arkasına gizlendim. Bir ara Şiba'b. Ümmü Emmâr "var mı benle çarpışacak bir yiğit' diyerek meydan okuyordu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan' dedi. Göz açtırmadan, bacaklarından vurdu yere serdi. Sel suları arkalarına eriştiği sırada ayağı kayıp düşünce mızrağımı fırlatıp attım; böğründen vurdum."

Hz. Hamza'yı Şehid eden Vahşi daha sonra bir kenara çekilir. Hind üzerindeki takılarını çıkarır Vahşi'ye verir. Hz. Hamza'nın yanına gelen Hind, onun burnunu, kulaklarını keser, cesedine işkence yapar, hatta ciğerini bile çiğneyerek parçalar.

Vahşi müslüman oluşunu anlatırken: "Mekke'nin fethinden sonra Mekke'ye gelerek Rasûl-i Ekremi gördüm. Bana dedi ki: "Sen Vahşi misin?" Ben cevap verdim: "Evet" Hamza'yı sen mi öldürdün? buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü buyururdular ki: "bana yüzünü göstermemen mümkün mü? Ben de çıkıp gittim. Rasûlullah'ın vefatından sonra yalancı peygamber Müseyleme ortaya çıktı. Belki bu herifi öldürürüm de günahımı öderim, diye düşündüm. Müslûmanlarla birlikte Yemâme'ye gittim ve bildiğiniz gibi Mûseyleme'yi öldürdüm (Sahihi Buharî, V, 36, 37).

Allah Rasûlünün Hz. Hamza'ya derin bir sevgisi vardı. Bu sevgiden dolayı elinde olmayarak "Vahşi"ye karşı olumsuz bir tutum içinde olmaktan da çekiniyordu. Bu sebeple de Vahşi'yi görmek istememişti.

Peygamberimiz, Hz. Hamza'nın şehit olduğunu öğrenince onun başı ucuna gelir ve dua eder. Hz. Hamza, kız kardeşi Safiyye'nin getirdiği bir hırka ile kefenlendi. Peygamberimiz, amcası Hamzâ'nın cenaze namazını kıldırdı. Hz. Hamza, Uhud'a defnedildi.

Hz. Peygamber'den iki veya dört yaş büyük olan Hamza, öldürüldüğünde elli yedi yaşında idi. Hz. Peygamber (s.a.s) öldürülen her şehid ile beraber Hamza'nın namazını tekrarlamış; o gün yetmiş iki defa onun cenaze namazını kıldırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ilk cenaze namazı kıldığı şehidin de Hz. Hamza olduğu söylenmiştir. Hz. Hamza'nın eşi, çocukları Medine'de olmadığı için şehâdetine ağlanmamış bunu gören Hz. Peygamber "Hamza'nın niye ağlayanları yok" buyurmuştur. Bunu duyan Ensâr önce Hamza için sonra kendi şehidleri için ağlamaya başlıyorlar. Tarihçi Vâkıdî (V. 207/223) benim zamanıma kadar bu adet devam etmekteydi diye naklediyor (İbnü'l-Esir, Usdü'l-Gâbe, II, 51, 55).

Hz. Hamza, bir gün Peygamber Efendimize gelerek Cebraîl (a.s)'ı asli yapısıyla görmek istediğini bildirdi. Peygamberimiz, Hz. Hamza'ya "O'nu görmeye dayanabilir misin?" diye sordu. Hz. Hamza, "Evet, dayanabilirim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "otur, öyleyse" buyurdular. Cebrail (a.s.) müşriklerin Kâbe'yi tavaf edecekleri zaman elbiselerini üzerine koymakta oldukları kütüğe indi. Peygamberimiz Hz. Hamza'ya "Kaldır gözünü, bak" dedi. Hz. Hamza'ya bakıp, Cebrail'in zebercede yeşil cevhere benzeyen ayaklarını görünce bayıldı. Arkasının üzerine düştü. Bu olayı İbn Sa'd Tabakat'ında anlatmaktadır.

Hz. Hamza Peygamber (s.a.s)'den şu hadisi rivâyet etmiştir: "Şu duayı hiç bırakmayın; "Allahümme inni es'eluke bismike'l-a'zam ve rıdvânıke'lekber" (İbn Esîr, Usdü'l-Gâbe, II, 55).[/b]

seva
17.03.2009, 10:38
gerçekten RABBİM O KAPIYA LAYIK EYLESİN bütün sofileri inş Amiinnn



Bu kapıda öğrendiğim en önemli şeylerden bir tanesi "Hiç bir şeye talip olmamak" oldu. Senin için hayırlı olan sen "istemeden verilen" dir

allah razı olsun
Allahım bizleri bu büyük kapıdan ayırmasın, bu kapıya layık olanlardan eylesin...



SULTANA_KURBAN...


Menzil yolu Allah (cc) yolu
Menzil’e gelin sofiler
Çatmadan hayatın sonu
Menzil’e gelin sofiler . . .

Kurtuluş burda Kur’an’la
Kalpler aklanır İmanla
Yollar açılır duâyla
Menzil’e gelin sofiler . . .

Üç minareli camiye
Koşun namaza 1 Hutbeye
İkindi vakti hatmeye
Menzil’e gelin sofiler . . .

Bir tabak çorba içmeye
Küçük kabe’de gezmeye
İslamlığıu öğrenmeye
Menzil’e gelin sofiler . . .

Burda gölge eder bulut
Burda şaha kalkar umut
Burda insanlık çok mazbut
Menzil’e gelin sofiler . . .

Seyyid Saki’nin yüzüne
Ehl-i Beyt’lerin özüne
Resulallah’ın sözüne
Menzil’e gelin sofiler . . .

Lokman HAMİTOĞLU

seva
17.03.2009, 10:50
Allah razı olsun Rabbım veripde azdıranlardan etmesın bızı alan el degılde veren elden olmamız dilegı ıle

MeLody58
17.03.2009, 11:23
Bu Kadar Bilinçli gençlerimizin olması ne kadar güzel bişey degilmi hepinizden ayrı şeyler ögreniyoruz Allah Razı olsun Bizleride Hz Vahşiyi Affettigi Gibi affettin Yüce Mevla...

Kardelencicegi
18.03.2009, 10:12
Vatanını Seviyosan Oku İbret Al..

Bir Gün 10 Yaşında Türk Çocuğuna İngiliz Sormuş...

İngiliz
-Hey Sen Hişt Çocuk Buraya Bakarmısın.?

Çocuk
-Buyrun...

İngiliz
-Sana Bişey Soracagim zamanın Var mı.?

Çocuk
-Tabi Buyurun

İngiliz
-Bir Gün Türkiyede Bir Savaş Çıksa Ne Yaparsın.?

Çocuk
-Canla Başla Kanımın Son Damlasına Kadar Vatanımı,
Milletimi Analarımı Bacılarımı Ve Namuslarını Sonuna Kadar Müdafa Ederim...

İngiliz
-Peki Sana Çok Para Verseler O Savaşa Katılma Deseler Hayatın Değişecek Gel Bizle Ol Deseler??

Çocuk
-Oldu Vatanım Bana Baksın Anam Beni Büyütsün,
ve Ben Bunlara İhanet Edeyim.
Sen Ne Diyosun Ağa Ben Bir Türk Çocuğuyum.
Türk Çocuğu Demek Kanın Son Damlasına Kadar Savaşmak Demek.
Cesaret Namus Şeref Demek Senin O Dediğini Ancak O Biçim Çocuklar Yapar Yani Sizler Gibi...

Ve Yabancı Gazetelerde Bir Manşet

ÇILGIN TÜRKLER

Türkler Kadar Cesaretlisini Vede Şereflisini Bu Dünyada Görmedim.
O Ne Kutsal Milletirki 10 Yaşındaki Çocuğun Verdigi Cevaplar
Yukarda Artık Gerisini Siz Düşünün...

Ya Biz O 10 Yaşındaki Çocuk Ola Biliyormuyuz??

Kardelencicegi
18.03.2009, 10:24
İtiraf Ediyorum Suçluyum !

Hakim yerine oturdu. Salondakiler ayakta. Duruşma başladı


Sanık kim mi?. Tabiki Türk... Suçları ne mi? Saymakla bitmez...

Hakim dedi ki:

Hey Türk ayağa kalk.

Türk cevap verdi:

Türk zaten ayakta.

Hakim sinirlendi:

Suçlusun..

Türk haykırdı:

Neymiş suçum?

Hakim sırıtarak!:

Türk olman yeterli suç zaten..

Türk dayanamadı:

Evet suçluyum.
.Dünya savaşı yıllarında Ermeni çetelerce öldürüldüm ama yine de suçlu benim.
Bu da bir şey mi?. Almanya'da diri diri yakıldım ama suçlu benim.
Kıbrıs'ta küvette öldürülen yine benim ama suçlu da benim.

Hakim şaşkın:

Demek itiraf ediyorsun?

Türk dediki:

Evet itiraf ediyorum. -30 derecede vatanımı savundum.
Suçluyum. Gece yarısı arabamı yaktılar, suçluyum.
Kaçak elektrik kullanan ********lerin faturalarınıda ben ödedim,
ama yine ben suçluyum.
Çanakkale'yi geçilmez yapan benim, ama onda da suçluyum.

Hakim:

Bak sen. Neler de bilirmiş?.

Türk:

Oda bir şey mi.
Yunanı İzmir'de denize döken var ya.
Vallahi o da benim. Bilir misiniz 1453 ü? İşte o tarihte gemileri karadan yürütüp İstanbul'u alan var ya?.
İşte o benim hakim bey.
Almakla da kalmadım. Konstantini İstanbul yapan da benim.

Hakim:

Küstah herif....... Sus..

Türk:

Türk susmaz hakim bey. Hele bir eylemim var ki?

Hakim:

Neymiş

Türk:

1071 deki eylemimi dünya unutmadı.
Hani Romen Diyojen i yenip Anadoluyu Türk yurdu yapmıştım.

Hakim:

Demek sen yaptın

Türk:

Bu da birşey mi...
Hani Kudüs'ü Haçlılardan alan biri var ya. Selehaddin Eyyubi.
İşte o aslında benim.

Hakim:

Say bakalım. Daha neler diyecesin?

Türk:

Hani Asala diye bir örgüt var ya?.
İşte onun kökünü kazıyan da benim.
Ama onda da suçluyum.
Bir de unutmadan söyleyeyim.
İngilizler'e karşı Mekke ve Medine'yi müdafa eden.
Aç ve susuz ama teslim olmayan.. İ
şte o da benim...
Bulgaristan'dan sürülen, Yunanistan'da öldürülen..
Bosna'da diri diri yakılan..
İşte onlar da benim. Ve ben olduğum için suçluyum.

Ben Türküm.. Kocatepe'de, Dumlupınar'da, İnönü'de size karşı savaşan.
Sizi bu topraklardan kovan benim.

Hakim:

Yaz kızım yaz. kaçırma..

Türk:

Başka suçlarımda var. 80 senedir kör gibi uyuyan, kulaklarını tıkayan, oduna, kömüre tavlanıp satın alınan, milli ve dini kimliğini unutup size benzeyen benim.
Selamün Aleyküm yerine !hello!, hoşça kalın yerine,
! Bayyyy! diyen o da benim.
Onlarca şarkı ezberleyip buna rağmen 1 ayet 1 hadis ezberleyemeyen de benim. Çılgınlar gibi dans edip sarhoş olan ama 2 rekat namazı kılmayı beceremeyen de benim..

Suçluyum.....



Not önceden verilmisse affola.
Ins yanlis yere eklemedim.:)

sivaslıgenç
18.03.2009, 10:26
Güzel paylaşım sağol.
Biz böyle milletiz ve dünyanın en şerefli , cesur ,namuslu insanların torunlarıyız kıymetini iyi bilmek lazım.İnşallah biz onların bu yolundan hiç ayrılmayız.

HaZaN
18.03.2009, 10:28
Maalesef olamıyoruz :(:(
T.C vatandaşıyız ama içten içe parçalanıyoruz, yok uluyoruz, Rabbim düşmana fırsat vermesin.Emeğine sağlık bacım.

Kaptan-58
18.03.2009, 10:37
Türk oğluyum Türk olarak ölürüm
Kanım Türktür dilim Türkçe sözüm Türk
Türk olmayı en mukaddes bilirim
Dinim islam içim Türktür özüm Türk

Türk’e karşı kim olursa karşım var
Arş ileri arş ileri marşım var
Bu ülkede Türk İstiklal Marşım var
AYYILDIZ’lı bayrağım Türk tezim Türk

Türkçe yürür her kıtada gezerim
Şiirim Türk,bağlamam Türk,yazım Türk
Türklüğüme zarar görsem ezerim
Avrupa’da iz bıraktım izim Türk

Türk’e karşı kim olursa karşım var
Arş ileri arş ileri marşım var
Bu ülkede Türk İstiklal Marşım var
AYYILDIZ’lı bayrağım Türk tezim Türk

HaZaN
18.03.2009, 10:40
TÜRK ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN

"Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek."

Mustafa Kemal Atatürk

İMRANLII
18.03.2009, 10:43
Bugün 18 mart TÜRK'ün destan nasıl yazılır dünyaya gösterdiği gün. Bakıyorum şimdi çevreme, kendime bırakın bu destanı yazmayı okumaktan aciziz . inşallah bir gün hepimiz hrant olmaktan vazgeçip yeniden TÜRK olmayı hatırlarız

altuntas58
18.03.2009, 10:56
Bu kutsal topraklar uğruna canımı malımı seve seve vermeye hazırım

İMRANLII
18.03.2009, 11:11
öncelikle kronoloji için teşekkürler. Umarım bir gün sadece atalarımızın yaptıklarıyla değilde kendi yaptıklarımızla da övünebilecek duruma geliriz.

Kardelencicegi
18.03.2009, 16:54
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım.

>Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum. Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı.


>Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen,bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım.
Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm.
Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi.Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim.
Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi
>
>üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı.
Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken,hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu.
Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
>
> --''Doktor bey,'' dedi. ''Bensize...dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.--
"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı,ölümü,ahireti anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
>
>--"Doktora ulaşmak kolaydır''dedim.
''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun.
Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın...
"Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum"
manasında başını salladı.

>
>Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmalı
>
>öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman haki katlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:
>
>--"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?
"--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O anıfarkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."O,haliyle tebessüm ederek yine başını salladı.

>
>Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

>

>--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi.
"Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor.
Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum.
Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum.
"Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. İşte Serap, böyle bir hanımdı.

>
>Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti.
Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na:
>
>--"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin.Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:

>
>--"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?
" --"Kızım,"dedim. "O bir melek değil mi?
Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."

>
>Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.
Ancak vefatına yetişememiştim.Ailesi tam manasıyla perişandı.
Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası
>
>ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!
" dedi ve devam etti:--

Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı. Bütün ev

halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şahadet getirerek vefat etmeden biraz öncede:

--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!...

ErdalGüler
18.03.2009, 17:05
Ameller niyetlere göredir. Çok güzeldi teşekkürler...

barikat58
19.03.2009, 00:24
azrail kimine korkunç gözükür kimine nurlu gözükür...Allah nurlu gözükenlerden eylesin

memet24
19.03.2009, 01:41
paylaşım için teşekürler .cenabı allah bizlerede serap gibi ölmeyi nasip etsin.....

Dilsad Hatun
19.03.2009, 12:56
Vatan Namus Sereftir Varmi ötesi !Malesef bu zamanda boyle bir cocuk görmedim , çok yazik !

Paylasim icin tesekkurler , ibret alinacak bir hikaye anlayana tabi . . .

barikat58
19.03.2009, 12:57
Canla Başla Kanımın Son Damlasına Kadar Vatanımı,
Milletimi Analarımı Bacılarımı Ve Namuslarını Sonuna Kadar Müdafa Ederim...

ofgurleyuk78
19.03.2009, 13:09
İngiliz 10 yaşındaki çocukla türkçe mi konuşmuş. Hem böyle bir soruya niye ihtiyaç duymuş. Anlamadım vesselam. Aynı soruları birde siz sorun bakalım 10 yaşındaki karşınıza ilk çıkan çocuğa bakalım ne cevap verecek.

sibelYILMAZ
19.03.2009, 13:11
Hiyyyy yüreğine sağlık canım benim ya daha 10 yaşında olmasını rağmen yüreğe bak ya ....Ah birde bu işi yapması gerekenler birazcık düşünse bu ibretli cevabı.....

Dilsad Hatun
19.03.2009, 13:16
" milli ve dini kimliğini unutup size benzeyen benim.Selamün Aleyküm yerine !hello!, hoşça kalın yerine,
! Bayyyy! diyen o da benim.
Onlarca şarkı ezberleyip buna rağmen 1 ayet 1 hadis ezberleyemeyen de benim. Çılgınlar gibi dans edip sarhoş olan ama 2 rekat namazı kılmayı beceremeyen de benim..
"
Hersey burda baslamiyor mu zaten , Dilini unutan Dininide unuttur !
Rabbim Türk gençligini islah etsin , özenti almis basini gidiyor ...

gezgin_58
19.03.2009, 13:52
ıtıraf edıyorum yaşamayı seviyorum hemde dıledıgım gıbı yasamak

seva
23.03.2009, 16:15
vatanımıza sahip çıkmalıyız gerçektende anlamlı..

seva
23.03.2009, 16:20
ıtıraf edıyorum yaşamayı seviyorum hemde dıledıgım gıbı yasamak

Allah sonunu hayır etsin :D

Cley
23.03.2009, 16:23
Bu diyalog geçmişse kurtuluş savaşı yıllarında olmuştur. Günümüzde böyle bir cevabı verecek küçük büyük kim varsa % 5 ancak çıkar. Yazı da geçen çocuklar Çanakkalede şehit oldu.

seva
23.03.2009, 16:28
Allah hayırlı ölümler nasip eylesin...

MİKAİLOGLU
16.11.2009, 00:26
azrail kimine korkunç gözükür kimine nurlu gözükür...Allah nurlu gözükenlerden eylesin
AMİNNNNNNN.TŞK.

MİKAİLOGLU
16.11.2009, 00:34
Hakkıdır ALLAH'A tapan milletimin istiklal!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! tşk.

MİKAİLOGLU
16.11.2009, 00:43
" milli ve dini kimliğini unutup size benzeyen benim.Selamün Aleyküm yerine !hello!, hoşça kalın yerine,
! Bayyyy! diyen o da benim.
Onlarca şarkı ezberleyip buna rağmen 1 ayet 1 hadis ezberleyemeyen de benim. Çılgınlar gibi dans edip sarhoş olan ama 2 rekat namazı kılmayı beceremeyen de benim..
"
Hersey burda baslamiyor mu zaten , Dilini unutan Dininide unuttur !
Rabbim Türk gençligini islah etsin , özenti almis basini gidiyor ...
paylaşım için tşk.emegine saglık.

MİKAİLOGLU
16.11.2009, 01:05
PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN AYRI AYRI TEŞEKKÜR EDERİM.ALLAH RAZI OLSUN.

MİKAİLOGLU
16.11.2009, 01:27
ÇOK GÜZEL Bİ PAYLAŞIMDI.EMEGİNE YÜREGİNE SAGLIK.TŞK.