Dilsad Hatun
24.07.2009, 15:26
“ Ağla Mamak!...Sızla Mamak!...
Mümkün değil mümkün değil
Ağlamamak... Sızlamamak...”
“Gül diktiğin bahçede
Sana tuzak kurdular.
Şerbet sunduğun tasta
Geri zehir verdiler... “
“Sustum artık
Zakilere bu yeter.
Çok bağırdım
Dinleyen varsa eğer:
Gül bahçelerimi gör de
Baharımı anla...
“Bir elime güneş’ i
Bir elime ay’ ı verseler;
İşte sana bu dünya
Sonsuz nimet deseler...
Vallahi vazgeçmem
Bana verilen şu Hak Dava’ dan
Ya bu yolda can verip
Ya ‘Hedef’e varmadan...”
“Hazinenin anahtarını sana verdim
Belki sen ulaşırsın biz ulaşamasak da ...”
SORULAR
Geçmişten geleceğe uzanan
Bir yolun neresindeyim ?
Daha hangi dağ ve engelli yollardan
Çıplak ayaklarla gideceğim ?
Bu gün bir son yoksa bir başlangıç mı ?
Daha kaderin hangi çilesini öreceğim ?
Uzak uzak yollar çizgi çizgi önümde
Tercihi kader mi yapacak ben mi vereceğim ?
Kanımı göz yaşımı istikbalimi yıllarımı
Ben kimden isteyeceğim ?
Maznun mu masum muyum ?
Hesabını Allah’a Allah’a Allah’a vereceğim.
ZİNDAN VE HAYALLER
Zindanmış bu karanlık oda
Ne gam !
Bana imanımın ışığı yeter...
Ellerim mi kelepçelenmiş arkasından ?
Tutsak edilemez ya düşünceler !
Paslı kilit ve demirlerle çevrili
Olsa da odam
Sınır tanımaz hayaller...
BENZERLİK
Bahar gelmiş ak topraklar yeşermiş
Ak gönülde doğan ümitler gibi.
Yükseklerde donan karlar erimiş
Sabrın karşısında zulümler gibi.
Çağıl çağıl sular akar dağında
Türlü çiçek açmış yurdun bağında
Kuzular meleşir yayla çağında
Güzel yarınları müjdeler gibi.
Meyveye dönüştü nar çiçekleri
Bahara işaret kar çiçekleri
Ufukta boy verir nur çiçekleri
Ülkümün güneşi doğuyor gibi.
Tomurcuklar patlamanın çağında
Bülbül gonca bekler gönül bağında
Bahardan habersiz yurt ocağında
Mahkum bahar bekler bülbüller gibi.
GÜL VE SABIR
Gül gül açmış tabanlar
Güller suya hasret
Güle tuz suya ateş
Direnmek hayata eş
Kurumuş dudaklar
Bir damla suya hasret
Su vücutta buz
Karar ver ve sus
Karanlık bak ufuklar
Gözler ışığa hasret
Gözde kırmızı tülbent
Düşün diren ve sabret
Bağlı tavanda kollar
Vücut sıcağa hasret
Titre ceryan gereği
Direnç gelin çiçeği
Bitti beden direnci
Bir baygın ana hasret
Ruh bedenin gerçeği
Direnç iman ölçeği
“Gençliğim?” dedim
“Ver!” dediler.
“İstikbalim?” dedim
“Yok!” dediler.
“Kanım?” dedim
“Dök!” dediler.
“Canım?” dedim
“Milletin” dediler.
Sevdim !...
“Suçtur !” dediler.
Ve
Çığlıkla yarıldı karanlık
Sevgimi
Çarmıha gerdiler...
GÜZEL ÇOCUK
Cemal ve Muhsin’e /10 Şubat 1986
Bir tomurcuk nasıl açar
Sen de öyle açıyorsun.
Allı morlu güller gibi
Etrafa renk saçıyorsun.
Hele dik durmayı başar
Başlayacak bir koşucuk
Değişiyorsun Güzel Çocuk...
Bilmediğin bu dünyaya
Bilmem nasıl bakıyorsun.
Yumuk yumuk gözlerinle
Gülücükler döküyorsun.
Hele biraz tanı şöyle
Dağıtmazsın mavi boncuk
Değişirsin Güzel Çocuk...
Ömürler de mevsim gibi
Yeşillenir solar bir gün.
Ana baba kardeş nine
Kucak kucak dolar bir gün.
Bu mevsim de çabuk geçer
Şurda kaldı bir oyuncuk
Değişiyorsun güzel çocuk...
Billur bardakta su gibi
Saf ve temiz duruyorsun.
Renklerle dolu alemi
Kendin gibi görüyorsun.
Gece doğan ay gibi
Dağıt etrafa mutluluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Bakarsın ki alem başka
Seyredersin şaşa şaşa.
Hayatta ne çirkinlikler
Yolun keser koşa koşa.
Çağır sende güzel aşka
Duyma kimseye burukluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Sen bilmezsin bu dünyada
İhtiraslar kinler de var.
Aman düşmesinler yana
Sevgiye açılan kollar.
Gönüllere giden yolda
Sevgi topla soluk soluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Vatanbayrak aşkıyla yan
Allah için olsun sevdan
Halk içinde Hakk’ı ara
Daima sen Hakk’a dayan.
Bahar geldi renkli rüyan
Solmasınlar uçuk uçuk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Ağlarsın vatan bağında
Gülbelki gülmez yüzüne.
Aç diye yüz sürersin de
Diken batırır özüne.
Çile çekümitle bekle
Bir gün açar o tomurcuk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Her şeyi var eden Allah’tan
En güzel bir numunesin.
Unutma ki sen ruhunla
Meleklerin üstündesin.
Bizi bize hatırlatan
Tanrı’dan armağan çok
Değişme kal aman Çocuk!
Değişme kal aman Çocuk!
BIRAK ve BAK
“Ne olurdu”ları bırak
Sil banda yazdıklarını doğru yanlış.
Örseleme alın yazılarını
Olan olmuş...
Dönme geri ileri bak
Giden gitmiş !
Bak ufukta bir güvercin
Dalış yapıyor boşluğa.
Coşsun içinde sevincin
Kavuşuyor sonsuzluğa...
AZİZ OL
Haziran 1985
(Aziz Amca’nın vefatı)
Sağnak sağnak rahmet iner
Yağmur aziz su azizdir.
Duyduk ki Hakk’a yolcu var
Giden yolcu Can Aziz’ dir...
Boyun büktük kalktı eller
Dua aziz söz azizdir.
Rahman’ dan rahmet umulur
Yüce Mevla çok azizdir.
Erenler Hakk’ a çağırır
Bu yol azizler yoludur
Mahşerde divan kurulur
Aziz olanlar kurtulur...
GÖRSÜNLER
Yalnızlığınıza aldanmayın
Bu çileli yolda
Göz yaşlarınızı sevgi pınarı yapın
Akıtın göklerinize
Karşılık beklemeden sevin
Sevin birbirinizi
Ta ki ayrık otları kavrulsun
Yansın sevgi ateşinizde
Her gün biraz daha yeşersin
Kırılan dallarınız
Gönül gölgesinde
Durmadan dallarınızı koparsalar da
Siz çınar olun sarılan gövdelerinizle
Artık ulaşamasınlar
Yeni filizler verin yükseklerde
Gölge olsun pençe pençe yapraklarınız
Dipten sürecek yeni sürgünlere
Dökülsün kabuklarınız bakmayın
Tırnaklayan hoyrat ellere
Özsuyunu akıtın siz kesilen dallarınızın
Karışıp yeni bir toprak yayılsın yere
Aşı yapın yeni sürgünlerden
Birbirinizin kesik gövdesine
Karışsın özünüz özünüze
Bir renk çeşnisi kaplasın
Ufukları güneşin aydınlığında
İlahi Nizam’ ın ormanını görsünler
Yarınları yansıtan dallarınızda
Köklerinizle öyle sarın ki arz kabuğunu
Bu ormanda
Bir tek ulu çınarı
Ülkü çınarını görsünler
ÇAĞRI
/Bulgaristan Türklerine İthaf/
Nisan 1985
Sen gittin ayrılık rüzgarı içimi dağlar
Bahar dolu kırlarda şimdi bir hazan ağlar.
Bahçemde güller soldu açmıyor tomurcuklar
Bu öyle bir sonbahar ve gözümde yaşlar var.
Papatyalar buruşmuş artık sen yoksun diye
Kara dumanlar çökmüş o yemyeşil vadiye.
Sensizliğin engeli bağladı tüm hayatı
Koşmuyor yele karşı yarışan gönül atı.
Bize göz kırpan mehtap şimdi artık bir kaçak
Kara yel döndürüyor her şeyi salkım saçak...
Kubbe-i elvan’ımı kaplamış kızıl örtü
Ne çağlayanlarda var ne göklerde gürültü.
Camiler boş ezansız semalarsa matemli
Rahmete hasret kaldım sen buradan gideli.
Yeter artık sevdiğim çektirdiğin bu cefa
Beklemek kader mi ki yoldan gelmedin hala?
Aldığım nefesimdin hayatımdın canımdın
Kalmadı güzelliklergüzellik sultanımdın.
Ay’ım gün’üm doğmuyor ardından gitti gider
Sensiz dünya zindan suna boylum gel yeter...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Taç yapayım başına peygamber çiçeğinden.
Gel artık mor sümbülle dolsun karlı dağlarım
Açılsın meydan yeri çekilsin halaylarım.
Kopuzlarda destanım söylesin dilden dile
Kavim - kardaş kavuşsun tel örgüsüz bir il’e.
Yıllardır bağrımın sıcağında sakladığım
Benim gibi aşkından yanan solan bayrağım
Dalgalansın yurdumun üstünde dileğince
Nur içinde parlasın hilalim gündüz gece...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Rodop’ta ve Kafkas’ta Tibet’te ve her yerde
Parçalansın ufkumda gerili kızıl perde.
Dirilsin steplerde ezan sesi yeniden
Gel benim Hürriyetim! Ayrı yaşanmaz senden...
“GÜN” DUYGULARI
Şehadetinden 5 yıl sonra
Rahmetli Gün SAZAK’ ın ardından
1985 Mamak
O gün gün batarken akşamın kızıllığında
Gündüzde gün aradık güne giden yollarda.
Herkese rahmet gibi ışıklar saçan “GÜN”e
Bir kızıl namlu çevirdi kıpkızıl eller yine.
Kapandı Ayrancı Yokuşu’nda yollarımız
Gün battı Gün’le birlikte karardı dünyamız.
Kan düştü Mayıs’ın şiirsel sessizliğine
Dudaklar kıpırtılı koştuk hastanelere.
Teselli aradık nafile koridorlarda
Ve gerçeği zorladık sorduk sorduk bir daha.
Yana düştü bahara açılan bileğimiz
Ateş düştü acıyla burkuldu yüreğimiz.
Yükselen tekbirlerle sanki birer yürektik
Vakar ve sessizlikte senden güzel örnektik...
Omuzlarda bir bayrak gibiydin temiz ve saf
Binlerce ülküdaşın ardında dizildi saf saf
İmamın sorusuna ta yürekten bağırdık
Senin iyiliğini biz nasıl sayacaktık !
Duayla yıkadık kefenledik o güzel bedeni
Müşfik bir sıcaklıkta ak toprak sardı seni.
Çelebi halinle gönüllerde “Gün Ağabey”din
Gün gibi aydınlık ve gün gibi abideydin.
İnsanlık idealin ne kadar da büyüktü
Sevgi dolu kalbine bir damlacık kin yüktü.
Canım Gün Ağabey’im! Ardınca yaslar tuttuk
Ağladık yeminler ettik ve çabucak unuttuk...
Çünkü seni anlamayacak kadar küçüktük
Has bahçede gülistan viranede göçüktük.
Anlamamak... Seni kaybetmekten daha acı
Anla Mamak! Kalbimiz “Gün”ümüzün muhtacı...
“GÜN” DUYGULARI
Şehadetinden 5 yıl sonra
Rahmetli Gün SAZAK’ ın ardından
1985 Mamak
O gün gün batarken akşamın kızıllığında
Gündüzde gün aradık güne giden yollarda.
Herkese rahmet gibi ışıklar saçan “GÜN”e
Bir kızıl namlu çevirdi kıpkızıl eller yine.
Kapandı Ayrancı Yokuşu’nda yollarımız
Gün battı Gün’le birlikte karardı dünyamız.
Kan düştü Mayıs’ın şiirsel sessizliğine
Dudaklar kıpırtılı koştuk hastanelere.
Teselli aradık nafile koridorlarda
Ve gerçeği zorladık sorduk sorduk bir daha.
Yana düştü bahara açılan bileğimiz
Ateş düştü acıyla burkuldu yüreğimiz.
Yükselen tekbirlerle sanki birer yürektik
Vakar ve sessizlikte senden güzel örnektik...
Omuzlarda bir bayrak gibiydin temiz ve saf
Binlerce ülküdaşın ardında dizildi saf saf
İmamın sorusuna ta yürekten bağırdık
Senin iyiliğini biz nasıl sayacaktık !
Duayla yıkadık kefenledik o güzel bedeni
Müşfik bir sıcaklıkta ak toprak sardı seni.
Çelebi halinle gönüllerde “Gün Ağabey”din
Gün gibi aydınlık ve gün gibi abideydin.
İnsanlık idealin ne kadar da büyüktü
Sevgi dolu kalbine bir damlacık kin yüktü.
Canım Gün Ağabey’im! Ardınca yaslar tuttuk
Ağladık yeminler ettik ve çabucak unuttuk...
Çünkü seni anlamayacak kadar küçüktük
Has bahçede gülistan viranede göçüktük.
Anlamamak... Seni kaybetmekten daha acı
Anla Mamak! Kalbimiz “Gün”ümüzün muhtacı...
DOST DEDİĞİN
“Diyorlar ki: Dostun sana
Ya faydası ya zararı olmalı...”
Bilmeli: Dost dediğin akıp giden hayata
Renk çeşnisi verecek hoş bir nefes katmalı.
Bazen meçhul bir sevda ya bir gaye uğruna
Fırtınalı boralı bir şeyler yaşatmalı.
Bazen de çekip seni o kendi dünyasına
Başını kapısından içeri uzatmalı...
Dost denir mi seninle gülene ağlayana
Ağlayınca güldürüp gülünce ağlatmalı.
Gün gelir de gidersen gelmezler diyarına
Aramalı sormalı... Ayrılığı tatmalı.
Kaderiniz fırlatsa ikinizi bir yana
Yokluğunda anmalı yanmalı sızlatmalı...
Çöllere düşmüş ise gönül verip Leyla’ya
Seni yanında bulup ellerini tutmalı...
Eğer muhtaç olursan bir lokma bir hırkaya
Sofranda kuru ekmek tuzu katık olmalı.
Yahut içten gelerek dertle pişmiş aşına
Alnının teri ile birkaç tas su salmalı.
Söz gelimi yılanlar akıtsa zehri sana
Dost dediğin hemence bir panzehir bulmalı...
Kaderin düşürmüşse seni kara zindana
Yaşadığın hayatı o da zindan bilmeli.
Cellatlar takar olsa yağlı ipi boynuna
Geride kalanlara bir arka dağ kalmalı.
Atılırsa cesedin kimsesiz mezarına
Taşını doğrultacak bir vefası olmalı...
Birileri bir cephe bir harp açmışsa sana
Sadece Allah için yalın kılıç dalmalı...
Çıkmışsanız birlikte bir istikbal yoluna
Seni yaya bırakıp o bir ata çıkmalı.
Bir gün ortak ederek kendi acılarına
Belalara sokmalı ve başını yakmalı.
Dayanmalı her daim sabır gerek nazına
Bazen iltifat edip bazen başa kakmalı...
Dost denir mi efendim öyle kupkurusuna !
Birazcık bulaşmalı ve birazcık kokmalı.
Hakkı hukuku vardır bir dostun bir dostuna
Dost kalpler birbirine dostça dostça akmalı.
Göçerse birden bire erişip de o ana
Ödenecek senetler bonolar bırakmalı...
Dost dediğin kişinin anlayacağın sana
Ya faydası olmalı ya zarara sokmalı...
SEVGİLİ ÜLKÜM
Geçmişi bıraktım geleceğe bakıyorum
Sabit ve kararlı...
Dökülmüş tavandaki her çizgiden
Uzun uzun yollara gidiyorum.
Gözlerim ufuklarda kaybolmuş
Saatlerce ranzamda uzanıyorum...
Ne fazla ne eksik iki metrekareden
Hücrem
Dar mı geniş mi anlamıyorum.
Gezsem de iki adım yatsam da
Ben burada kalıyorum.
Ne geçmişin muhasebesi ne haldeki zulüm
Ben ümit dolu geleceği düşünüyorum...
Benim ülküm madde mi ki!
Taş demir ve duvarlarla çevriliyorum;
Zulmün en koyu karanlığında
Maverada yaşıyorum...
Bakıyor bir sonsuzluğa gözlerim
Karanlığı yırtarcasına
Ümitlerim yol yol açılıyor
Birleşiyor bir mercekte;
Ufkumdaki sevgiliyi resm ediyor
Kalbimdeki şekil ve renkleriyle
Benimle bütünleşiyor...
Sensiz her karanlık
Aydınlık sensin.
Seninle görüyorum her şeyi
Senden ayrı düşünemiyorum...
Ümidim hayalim sevgili ülküm
Sen bensin ben senim
Seni varlığım sayıyorum.
Seni sevmek suç olsa da
Aşkımı dünyaya haykırıyorum...
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] 3.jpg
Mümkün değil mümkün değil
Ağlamamak... Sızlamamak...”
“Gül diktiğin bahçede
Sana tuzak kurdular.
Şerbet sunduğun tasta
Geri zehir verdiler... “
“Sustum artık
Zakilere bu yeter.
Çok bağırdım
Dinleyen varsa eğer:
Gül bahçelerimi gör de
Baharımı anla...
“Bir elime güneş’ i
Bir elime ay’ ı verseler;
İşte sana bu dünya
Sonsuz nimet deseler...
Vallahi vazgeçmem
Bana verilen şu Hak Dava’ dan
Ya bu yolda can verip
Ya ‘Hedef’e varmadan...”
“Hazinenin anahtarını sana verdim
Belki sen ulaşırsın biz ulaşamasak da ...”
SORULAR
Geçmişten geleceğe uzanan
Bir yolun neresindeyim ?
Daha hangi dağ ve engelli yollardan
Çıplak ayaklarla gideceğim ?
Bu gün bir son yoksa bir başlangıç mı ?
Daha kaderin hangi çilesini öreceğim ?
Uzak uzak yollar çizgi çizgi önümde
Tercihi kader mi yapacak ben mi vereceğim ?
Kanımı göz yaşımı istikbalimi yıllarımı
Ben kimden isteyeceğim ?
Maznun mu masum muyum ?
Hesabını Allah’a Allah’a Allah’a vereceğim.
ZİNDAN VE HAYALLER
Zindanmış bu karanlık oda
Ne gam !
Bana imanımın ışığı yeter...
Ellerim mi kelepçelenmiş arkasından ?
Tutsak edilemez ya düşünceler !
Paslı kilit ve demirlerle çevrili
Olsa da odam
Sınır tanımaz hayaller...
BENZERLİK
Bahar gelmiş ak topraklar yeşermiş
Ak gönülde doğan ümitler gibi.
Yükseklerde donan karlar erimiş
Sabrın karşısında zulümler gibi.
Çağıl çağıl sular akar dağında
Türlü çiçek açmış yurdun bağında
Kuzular meleşir yayla çağında
Güzel yarınları müjdeler gibi.
Meyveye dönüştü nar çiçekleri
Bahara işaret kar çiçekleri
Ufukta boy verir nur çiçekleri
Ülkümün güneşi doğuyor gibi.
Tomurcuklar patlamanın çağında
Bülbül gonca bekler gönül bağında
Bahardan habersiz yurt ocağında
Mahkum bahar bekler bülbüller gibi.
GÜL VE SABIR
Gül gül açmış tabanlar
Güller suya hasret
Güle tuz suya ateş
Direnmek hayata eş
Kurumuş dudaklar
Bir damla suya hasret
Su vücutta buz
Karar ver ve sus
Karanlık bak ufuklar
Gözler ışığa hasret
Gözde kırmızı tülbent
Düşün diren ve sabret
Bağlı tavanda kollar
Vücut sıcağa hasret
Titre ceryan gereği
Direnç gelin çiçeği
Bitti beden direnci
Bir baygın ana hasret
Ruh bedenin gerçeği
Direnç iman ölçeği
“Gençliğim?” dedim
“Ver!” dediler.
“İstikbalim?” dedim
“Yok!” dediler.
“Kanım?” dedim
“Dök!” dediler.
“Canım?” dedim
“Milletin” dediler.
Sevdim !...
“Suçtur !” dediler.
Ve
Çığlıkla yarıldı karanlık
Sevgimi
Çarmıha gerdiler...
GÜZEL ÇOCUK
Cemal ve Muhsin’e /10 Şubat 1986
Bir tomurcuk nasıl açar
Sen de öyle açıyorsun.
Allı morlu güller gibi
Etrafa renk saçıyorsun.
Hele dik durmayı başar
Başlayacak bir koşucuk
Değişiyorsun Güzel Çocuk...
Bilmediğin bu dünyaya
Bilmem nasıl bakıyorsun.
Yumuk yumuk gözlerinle
Gülücükler döküyorsun.
Hele biraz tanı şöyle
Dağıtmazsın mavi boncuk
Değişirsin Güzel Çocuk...
Ömürler de mevsim gibi
Yeşillenir solar bir gün.
Ana baba kardeş nine
Kucak kucak dolar bir gün.
Bu mevsim de çabuk geçer
Şurda kaldı bir oyuncuk
Değişiyorsun güzel çocuk...
Billur bardakta su gibi
Saf ve temiz duruyorsun.
Renklerle dolu alemi
Kendin gibi görüyorsun.
Gece doğan ay gibi
Dağıt etrafa mutluluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Bakarsın ki alem başka
Seyredersin şaşa şaşa.
Hayatta ne çirkinlikler
Yolun keser koşa koşa.
Çağır sende güzel aşka
Duyma kimseye burukluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Sen bilmezsin bu dünyada
İhtiraslar kinler de var.
Aman düşmesinler yana
Sevgiye açılan kollar.
Gönüllere giden yolda
Sevgi topla soluk soluk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Vatanbayrak aşkıyla yan
Allah için olsun sevdan
Halk içinde Hakk’ı ara
Daima sen Hakk’a dayan.
Bahar geldi renkli rüyan
Solmasınlar uçuk uçuk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Ağlarsın vatan bağında
Gülbelki gülmez yüzüne.
Aç diye yüz sürersin de
Diken batırır özüne.
Çile çekümitle bekle
Bir gün açar o tomurcuk
Değişme sen Güzel Çocuk...
Her şeyi var eden Allah’tan
En güzel bir numunesin.
Unutma ki sen ruhunla
Meleklerin üstündesin.
Bizi bize hatırlatan
Tanrı’dan armağan çok
Değişme kal aman Çocuk!
Değişme kal aman Çocuk!
BIRAK ve BAK
“Ne olurdu”ları bırak
Sil banda yazdıklarını doğru yanlış.
Örseleme alın yazılarını
Olan olmuş...
Dönme geri ileri bak
Giden gitmiş !
Bak ufukta bir güvercin
Dalış yapıyor boşluğa.
Coşsun içinde sevincin
Kavuşuyor sonsuzluğa...
AZİZ OL
Haziran 1985
(Aziz Amca’nın vefatı)
Sağnak sağnak rahmet iner
Yağmur aziz su azizdir.
Duyduk ki Hakk’a yolcu var
Giden yolcu Can Aziz’ dir...
Boyun büktük kalktı eller
Dua aziz söz azizdir.
Rahman’ dan rahmet umulur
Yüce Mevla çok azizdir.
Erenler Hakk’ a çağırır
Bu yol azizler yoludur
Mahşerde divan kurulur
Aziz olanlar kurtulur...
GÖRSÜNLER
Yalnızlığınıza aldanmayın
Bu çileli yolda
Göz yaşlarınızı sevgi pınarı yapın
Akıtın göklerinize
Karşılık beklemeden sevin
Sevin birbirinizi
Ta ki ayrık otları kavrulsun
Yansın sevgi ateşinizde
Her gün biraz daha yeşersin
Kırılan dallarınız
Gönül gölgesinde
Durmadan dallarınızı koparsalar da
Siz çınar olun sarılan gövdelerinizle
Artık ulaşamasınlar
Yeni filizler verin yükseklerde
Gölge olsun pençe pençe yapraklarınız
Dipten sürecek yeni sürgünlere
Dökülsün kabuklarınız bakmayın
Tırnaklayan hoyrat ellere
Özsuyunu akıtın siz kesilen dallarınızın
Karışıp yeni bir toprak yayılsın yere
Aşı yapın yeni sürgünlerden
Birbirinizin kesik gövdesine
Karışsın özünüz özünüze
Bir renk çeşnisi kaplasın
Ufukları güneşin aydınlığında
İlahi Nizam’ ın ormanını görsünler
Yarınları yansıtan dallarınızda
Köklerinizle öyle sarın ki arz kabuğunu
Bu ormanda
Bir tek ulu çınarı
Ülkü çınarını görsünler
ÇAĞRI
/Bulgaristan Türklerine İthaf/
Nisan 1985
Sen gittin ayrılık rüzgarı içimi dağlar
Bahar dolu kırlarda şimdi bir hazan ağlar.
Bahçemde güller soldu açmıyor tomurcuklar
Bu öyle bir sonbahar ve gözümde yaşlar var.
Papatyalar buruşmuş artık sen yoksun diye
Kara dumanlar çökmüş o yemyeşil vadiye.
Sensizliğin engeli bağladı tüm hayatı
Koşmuyor yele karşı yarışan gönül atı.
Bize göz kırpan mehtap şimdi artık bir kaçak
Kara yel döndürüyor her şeyi salkım saçak...
Kubbe-i elvan’ımı kaplamış kızıl örtü
Ne çağlayanlarda var ne göklerde gürültü.
Camiler boş ezansız semalarsa matemli
Rahmete hasret kaldım sen buradan gideli.
Yeter artık sevdiğim çektirdiğin bu cefa
Beklemek kader mi ki yoldan gelmedin hala?
Aldığım nefesimdin hayatımdın canımdın
Kalmadı güzelliklergüzellik sultanımdın.
Ay’ım gün’üm doğmuyor ardından gitti gider
Sensiz dünya zindan suna boylum gel yeter...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Taç yapayım başına peygamber çiçeğinden.
Gel artık mor sümbülle dolsun karlı dağlarım
Açılsın meydan yeri çekilsin halaylarım.
Kopuzlarda destanım söylesin dilden dile
Kavim - kardaş kavuşsun tel örgüsüz bir il’e.
Yıllardır bağrımın sıcağında sakladığım
Benim gibi aşkından yanan solan bayrağım
Dalgalansın yurdumun üstünde dileğince
Nur içinde parlasın hilalim gündüz gece...
Bir şafak müjdesi ol gel gülelim yeniden
Rodop’ta ve Kafkas’ta Tibet’te ve her yerde
Parçalansın ufkumda gerili kızıl perde.
Dirilsin steplerde ezan sesi yeniden
Gel benim Hürriyetim! Ayrı yaşanmaz senden...
“GÜN” DUYGULARI
Şehadetinden 5 yıl sonra
Rahmetli Gün SAZAK’ ın ardından
1985 Mamak
O gün gün batarken akşamın kızıllığında
Gündüzde gün aradık güne giden yollarda.
Herkese rahmet gibi ışıklar saçan “GÜN”e
Bir kızıl namlu çevirdi kıpkızıl eller yine.
Kapandı Ayrancı Yokuşu’nda yollarımız
Gün battı Gün’le birlikte karardı dünyamız.
Kan düştü Mayıs’ın şiirsel sessizliğine
Dudaklar kıpırtılı koştuk hastanelere.
Teselli aradık nafile koridorlarda
Ve gerçeği zorladık sorduk sorduk bir daha.
Yana düştü bahara açılan bileğimiz
Ateş düştü acıyla burkuldu yüreğimiz.
Yükselen tekbirlerle sanki birer yürektik
Vakar ve sessizlikte senden güzel örnektik...
Omuzlarda bir bayrak gibiydin temiz ve saf
Binlerce ülküdaşın ardında dizildi saf saf
İmamın sorusuna ta yürekten bağırdık
Senin iyiliğini biz nasıl sayacaktık !
Duayla yıkadık kefenledik o güzel bedeni
Müşfik bir sıcaklıkta ak toprak sardı seni.
Çelebi halinle gönüllerde “Gün Ağabey”din
Gün gibi aydınlık ve gün gibi abideydin.
İnsanlık idealin ne kadar da büyüktü
Sevgi dolu kalbine bir damlacık kin yüktü.
Canım Gün Ağabey’im! Ardınca yaslar tuttuk
Ağladık yeminler ettik ve çabucak unuttuk...
Çünkü seni anlamayacak kadar küçüktük
Has bahçede gülistan viranede göçüktük.
Anlamamak... Seni kaybetmekten daha acı
Anla Mamak! Kalbimiz “Gün”ümüzün muhtacı...
“GÜN” DUYGULARI
Şehadetinden 5 yıl sonra
Rahmetli Gün SAZAK’ ın ardından
1985 Mamak
O gün gün batarken akşamın kızıllığında
Gündüzde gün aradık güne giden yollarda.
Herkese rahmet gibi ışıklar saçan “GÜN”e
Bir kızıl namlu çevirdi kıpkızıl eller yine.
Kapandı Ayrancı Yokuşu’nda yollarımız
Gün battı Gün’le birlikte karardı dünyamız.
Kan düştü Mayıs’ın şiirsel sessizliğine
Dudaklar kıpırtılı koştuk hastanelere.
Teselli aradık nafile koridorlarda
Ve gerçeği zorladık sorduk sorduk bir daha.
Yana düştü bahara açılan bileğimiz
Ateş düştü acıyla burkuldu yüreğimiz.
Yükselen tekbirlerle sanki birer yürektik
Vakar ve sessizlikte senden güzel örnektik...
Omuzlarda bir bayrak gibiydin temiz ve saf
Binlerce ülküdaşın ardında dizildi saf saf
İmamın sorusuna ta yürekten bağırdık
Senin iyiliğini biz nasıl sayacaktık !
Duayla yıkadık kefenledik o güzel bedeni
Müşfik bir sıcaklıkta ak toprak sardı seni.
Çelebi halinle gönüllerde “Gün Ağabey”din
Gün gibi aydınlık ve gün gibi abideydin.
İnsanlık idealin ne kadar da büyüktü
Sevgi dolu kalbine bir damlacık kin yüktü.
Canım Gün Ağabey’im! Ardınca yaslar tuttuk
Ağladık yeminler ettik ve çabucak unuttuk...
Çünkü seni anlamayacak kadar küçüktük
Has bahçede gülistan viranede göçüktük.
Anlamamak... Seni kaybetmekten daha acı
Anla Mamak! Kalbimiz “Gün”ümüzün muhtacı...
DOST DEDİĞİN
“Diyorlar ki: Dostun sana
Ya faydası ya zararı olmalı...”
Bilmeli: Dost dediğin akıp giden hayata
Renk çeşnisi verecek hoş bir nefes katmalı.
Bazen meçhul bir sevda ya bir gaye uğruna
Fırtınalı boralı bir şeyler yaşatmalı.
Bazen de çekip seni o kendi dünyasına
Başını kapısından içeri uzatmalı...
Dost denir mi seninle gülene ağlayana
Ağlayınca güldürüp gülünce ağlatmalı.
Gün gelir de gidersen gelmezler diyarına
Aramalı sormalı... Ayrılığı tatmalı.
Kaderiniz fırlatsa ikinizi bir yana
Yokluğunda anmalı yanmalı sızlatmalı...
Çöllere düşmüş ise gönül verip Leyla’ya
Seni yanında bulup ellerini tutmalı...
Eğer muhtaç olursan bir lokma bir hırkaya
Sofranda kuru ekmek tuzu katık olmalı.
Yahut içten gelerek dertle pişmiş aşına
Alnının teri ile birkaç tas su salmalı.
Söz gelimi yılanlar akıtsa zehri sana
Dost dediğin hemence bir panzehir bulmalı...
Kaderin düşürmüşse seni kara zindana
Yaşadığın hayatı o da zindan bilmeli.
Cellatlar takar olsa yağlı ipi boynuna
Geride kalanlara bir arka dağ kalmalı.
Atılırsa cesedin kimsesiz mezarına
Taşını doğrultacak bir vefası olmalı...
Birileri bir cephe bir harp açmışsa sana
Sadece Allah için yalın kılıç dalmalı...
Çıkmışsanız birlikte bir istikbal yoluna
Seni yaya bırakıp o bir ata çıkmalı.
Bir gün ortak ederek kendi acılarına
Belalara sokmalı ve başını yakmalı.
Dayanmalı her daim sabır gerek nazına
Bazen iltifat edip bazen başa kakmalı...
Dost denir mi efendim öyle kupkurusuna !
Birazcık bulaşmalı ve birazcık kokmalı.
Hakkı hukuku vardır bir dostun bir dostuna
Dost kalpler birbirine dostça dostça akmalı.
Göçerse birden bire erişip de o ana
Ödenecek senetler bonolar bırakmalı...
Dost dediğin kişinin anlayacağın sana
Ya faydası olmalı ya zarara sokmalı...
SEVGİLİ ÜLKÜM
Geçmişi bıraktım geleceğe bakıyorum
Sabit ve kararlı...
Dökülmüş tavandaki her çizgiden
Uzun uzun yollara gidiyorum.
Gözlerim ufuklarda kaybolmuş
Saatlerce ranzamda uzanıyorum...
Ne fazla ne eksik iki metrekareden
Hücrem
Dar mı geniş mi anlamıyorum.
Gezsem de iki adım yatsam da
Ben burada kalıyorum.
Ne geçmişin muhasebesi ne haldeki zulüm
Ben ümit dolu geleceği düşünüyorum...
Benim ülküm madde mi ki!
Taş demir ve duvarlarla çevriliyorum;
Zulmün en koyu karanlığında
Maverada yaşıyorum...
Bakıyor bir sonsuzluğa gözlerim
Karanlığı yırtarcasına
Ümitlerim yol yol açılıyor
Birleşiyor bir mercekte;
Ufkumdaki sevgiliyi resm ediyor
Kalbimdeki şekil ve renkleriyle
Benimle bütünleşiyor...
Sensiz her karanlık
Aydınlık sensin.
Seninle görüyorum her şeyi
Senden ayrı düşünemiyorum...
Ümidim hayalim sevgili ülküm
Sen bensin ben senim
Seni varlığım sayıyorum.
Seni sevmek suç olsa da
Aşkımı dünyaya haykırıyorum...
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] 3.jpg