Orijinalini görmek için tıklayınız : Hakan ALBAYRAK
Yok mu İsrail'e dur diyecek bir Kudüs Konsolosu?
Bir diplomat arkadaşım, Mescid-i Aksa İmamı ve Türkiye'nin Kudüs Konsolosluğu'ndaki görevlilerden naklen anlatmıştı:
İsrailliler 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal ettiklerinde hemen Harem-i Şerif'e girip Kubbet-us Sahra'nın tepesine İsrail bayrağını dikmişler.
Türkiye'nin Kudüs Konsolosu bunu görünce dayanamayıp Harem-i Şerif'e koşmuş ve oradaki İsrail askerlerine “Siz Ürdün'ü yendiniz, İslam'ı yenmediniz. Burası Ürdün'e değil bütün Müslümanlara aittir. O bayrağı derhal indirin, aksi takdirde karşınızda Türkiye'yi bulursunuz” demiş.
İsrail askerleri bunun üzerine bayrağı indirmişler.
***
Mescid-i Aksa ve Kubbetussahra'yı yıkıp Harem-i Şerif üzerinde “Süleyman Mabedi”ni inşa etmek isteyen İsrailliler, bu amaçla yıllardır sürdüre geldikleri “arkeolojik kazı çalışmaları”nın bir adım ötesine geçmiş bulunuyorlar.
Binlerce İsrailli militan, “bu işi artık bitirmek” için Harem-i Şerif'e akın ediyor.
İşgal ve yıkımın önüne geçmek için Harem-i Şerif'in çevresinde ve içinde nöbet tutan Filistinliler, hem bu “sivil eylemciler”le hem de onları kollayan İsrail askerleriyle çatışarak, Ümmet-i Muhammed'in namusunu korumaya çalışıyorlar.
Şeyh Raid Salah liderliğindeki mukaddesat fedailerinin ellerinde sadece taş var.
İsrailliler ise –hem asker hem 'sivil'- dişlerine kadar silahlı.
Harem-i Şerif'te ateş ediliyor, orada bulunmaktan başka suçu(!) olmayan Filistinliler vuruluyor.
Mescid-i Aksa'nın etrafına yerleştirilen keskin nişancılar, içeride namaz kılan Filistinlileri 'avlamak' için emir bekliyorlar.
İslam Dünyası olup bitenlere böyle seyirci kalmaya devam ederse, İsrail Terör Rejimi'nin Mescid-i Aksa'yı kan deryasında boğduğunu da göreceğiz!
Türkiye'nin liderliğinde yükselişe geçtiği söylenen İslam Konferansı Teşkilatı nerede?
“Kudüs'ün tapusu bizde” diyen Türkiye nerede?
Yok mu Harem-i Şerif'e koşup “Durun!” diyecek bir Kudüs Konsolosu?
Hakan Albayrak - Yeni Şafak
Siyahnur
07.10.2009, 21:55
Kalk ey Mescid-i Aksa…
Bize masum masum bakıp durma…
Kalbimiz zaten paramparça…
Akıttığımız gözyaşlarımız var ya…
Hepsi aslında palavra…
Çaresiziz, anlasana…
Mahsunuz....Mahkumuz....Kalbim izde hançer acısı....Alnımızda gül....
Yine de gülüşümüz gümrah....Sakalımızda bembeyaz bir seher....
Dağların dorukları ağarmış....Düşman mevzilerine düşüyor çığlıklarımız....Tecil edilmiş ölümlerden geliyoruz....Yarılmış kuşatmalardan....Yarıda kalmış sevinçlerden....
Dağ dağ yankılanıyor kefensiz kahramanlar....Gözlerimizde ilkbahar pusuda....Namlular güneşe batsada Uhud dağının gamzesinde Gerilmiş bir ok gibi Şafağı bekleyeceğiz....Yetim,çıplak,y alın ayak....Ama mağrur ve dimdik
Ey Filistinli kahramanlar!!!!
Düşman karşısında omuzlarını küçültmeyen kenetlenmiş saflar....
Ey kanı kılıca galip getiren yiğitler....
Selam olsun size.....
Ve selam olsun katil israil'ın fil ordusunu
Yenik ekin yaprağı kılan Ebabil onurunuza....
Zalim Yarsensizliği içime atıyorum
sanma ki vurdumduymazım
sanma ki gülüp eğleniyorum
içimde bir binler var ki
o binlerin içinde ben
yine birler oynuyorum
sana susadığım günleri
nerden bileceksin
sen hiç susuzluk çekmedin ki
günler ayları
aylar yılları kovalarken
kovalanan kimdi
hiç merak edip sormadın
şimdiyse geçmiş karşıma
sen hiç sevmedin ki beni
diyebilecek cesarettesin
sana cevap vermeyeceğim
verirsem eğer namerdim
sana gizli denizimde
neler sakladım bir bilsen
bilmezsin bilemiyceksin
cevap verirsem namerdim
her koşturmamda yıkıldım
belki yıkan ayaklarım değildi
kaderine terkedilmiş
yıkık bedenimin yüreğiydi
insan birkez olsun sormaz mı
sevgi denen şey bu kadar mı
sevdiğine yanıldın
yaktığınla küs kaldın
darağaçlarını kurdun bana
utanmadan tekme attın
hani unutmazdın başkası olmazdı
sevgini ruhunu kime sattın
kimler kandırdı ey zalim
sen kanacak adam mıydın
yaktın yıktın hercümerç
ardına bile bakmadın gittin
bunu sana değil
o sevdiğim kıza yakıştıramadım
çünkü artık sen o değilsin
o kimdi neydi hiç bilemedim
bilseydim zaten zalim yar
seni delicesine severmiydim...
Hakan Albayrak
Yok mu İsrail'e dur diyecek bir Kudüs Konsolosu?
Bir diplomat arkadaşım, Mescid-i Aksa İmamı ve Türkiye'nin Kudüs Konsolosluğu'ndaki görevlilerden naklen anlatmıştı:
İsrailliler 1967'de Doğu Kudüs'ü işgal ettiklerinde hemen Harem-i Şerif'e girip Kubbet-us Sahra'nın tepesine İsrail bayrağını dikmişler.
Türkiye'nin Kudüs Konsolosu bunu görünce dayanamayıp Harem-i Şerif'e koşmuş ve oradaki İsrail askerlerine “Siz Ürdün'ü yendiniz, İslam'ı yenmediniz. Burası Ürdün'e değil bütün Müslümanlara aittir. O bayrağı derhal indirin, aksi takdirde karşınızda Türkiye'yi bulursunuz” demiş.
İsrail askerleri bunun üzerine bayrağı indirmişler.
***
Mescid-i Aksa ve Kubbetussahra'yı yıkıp Harem-i Şerif üzerinde “Süleyman Mabedi”ni inşa etmek isteyen İsrailliler, bu amaçla yıllardır sürdüre geldikleri “arkeolojik kazı çalışmaları”nın bir adım ötesine geçmiş bulunuyorlar.
Binlerce İsrailli militan, “bu işi artık bitirmek” için Harem-i Şerif'e akın ediyor.
İşgal ve yıkımın önüne geçmek için Harem-i Şerif'in çevresinde ve içinde nöbet tutan Filistinliler, hem bu “sivil eylemciler”le hem de onları kollayan İsrail askerleriyle çatışarak, Ümmet-i Muhammed'in namusunu korumaya çalışıyorlar.
Şeyh Raid Salah liderliğindeki mukaddesat fedailerinin ellerinde sadece taş var.
İsrailliler ise –hem asker hem 'sivil'- dişlerine kadar silahlı.
Harem-i Şerif'te ateş ediliyor, orada bulunmaktan başka suçu(!) olmayan Filistinliler vuruluyor.
Mescid-i Aksa'nın etrafına yerleştirilen keskin nişancılar, içeride namaz kılan Filistinlileri 'avlamak' için emir bekliyorlar.
İslam Dünyası olup bitenlere böyle seyirci kalmaya devam ederse, İsrail Terör Rejimi'nin Mescid-i Aksa'yı kan deryasında boğduğunu da göreceğiz!
Türkiye'nin liderliğinde yükselişe geçtiği söylenen İslam Konferansı Teşkilatı nerede?
“Kudüs'ün tapusu bizde” diyen Türkiye nerede?
Yok mu Harem-i Şerif'e koşup “Durun!” diyecek bir Kudüs Konsolosu?
***
İHH Başkanı Bülent Yıldırım, Taksim Meydanı'ndan sesleniyor:
“Bu dava sadece Filistinlilerin davası değildir. Aksa'nın savunması bir buçuk milyarlık İslam Dünyası'na ve vicdan sahibi insanlığa aittir. Türkiye kendi topraklarına yapılan saldırılara nasıl karşılık veriyorsa burada da aynı refleksi göstermelidir. Türkiye, bu konuda, işgal gerçekleşmeden, Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa yıkılmadan, elindeki bütün kartları zamanında kullanabilmelidir. İslam Konferansı Teşkilatı acilen toplanmalı ve gerekirse İslam Dünyası'nın İsrail ile olan diplomatik ilişkilerini kesme de dahil olmak üzere çeşitli kararlar almalıdır. İsrail'in saldırıları dünyanın tepkilerine göre şekillenecektir. Kanla sulanmış bir Mescid-i Aksa hiçbir zaman temizlenemez.”
***
İsrail, İslam Dünyası'nın ve bilhassa Türkiye'nin tepkisini ölçüyor.
Tepki zayıf kaldığı takdirde sonuna kadar gidecek.
Ses ver Ankara!
Siyahnur
13.10.2009, 01:13
Kalk ey Mescid-i Aksa…
Bize masum masum bakıp durma…
Kalbimiz zaten paramparça…
Akıttığımız gözyaşlarımız var ya…
Hepsi aslında palavra…
Çaresiziz, anlasana…
Yazi "Murat Karahan" isimli bi agbi´ nin, hakkini helal eder ins.
Cihan Haber Ajansı'nın 11 Ekim 2009 tarihli bir haberi: “Bu hafta (Konya'da) yapılması planlanan ortak hava tatbikatına İsrail'in neden katılmadığı ortaya çıktı. / Türkiye'nin İsrail'in bu tatbikata katılımını reddetmesinden dolayı iptal ettiği bildirildi. / İsrail ordusundan yapılan açıklamada Türkiye'nin tatbikatı süresiz olarak ertelediği kaydedildi. Açıklamada buna gerekçe olarak ise Türkiye'nin 'katılımcıların içeriğini değiştirmek ve İsrail güçlerinin yer almasını istememesini' gösterdiği aktarıldı. / Bu yıl altıncısı gerçekleştirilecek olan söz konusu tatbikata, ABD, İtalya ve NATO güçlerinin katılması öngörülüyordu. İsrail savunma yetkilileri de Ankara'nın, Türkiye'nin İsrail'i engellemeye yönelik kararının ardından ABD'nin çekilmesi üzerine böyle bir karar aldığını belirtti.”
CİHAN'ın bu haberini okuyunca mutluluktan uçtum, ama uçarken “Acaba doğru mu?” diye sormaktan da kendimi alamadım.
İnanılamayacak kadar güzel bir haberdi.
İsrail'e mutlaka doğrulatmak gerekiyordu.
Hemen Siyonist İşgal Rejimi'nin yarı resmi yayın organı The Jerusalem Post'un internet sitesine girdim.
Ve…
Evet!...
“Türkiye ortak tatbikatı İsrail yüzünden iptal etti” başlıklı bir haber…
Şöyle:
“Jerusalem Post'un aldığı habere göre Türkiye ordusu İsrail Hava Kuvvetleri'nin de katılımıyla bu hafta yapılması planlanan ortak bir tatbikatı iptal ederek, Ankara ile Kudüs arasındaki gerginliğin yeni bir işaretini verdi. / Türkiye'nin İsrail'i ABD, İtalya ve NATO birliklerinin de katılacağı Anadolu Kartalı tatbikatının iptalinden geçen hafta haberdar ettiğini açıklayan savunma yetkilileri, meselenin, İsrail'in göndereceği uçakların bu yıl Gazze Şeridi'nde düzenlenen Kurşun Dökme Harekâtı'nda HAMAS hedeflerini bombalamış olmasından kaynaklandığını bildirdiler. / İsrail Ordusu Sözcülüğü'nden yapılan bir açıklamada şöyle denildi: 'Tatbikat, katılımcı ülkeler listesinin değiştirilmesi ve İsrail Hava Kuvvetleri'nin katılmasının engellenmesi yönündeki Türk kararı yüzünden ertelendi. Biz bu karardan daha birkaç gün önce haberdar olduk.' / İsrail savunma yetkilileri, iptalin, Kurşun Dökme Harekâtı sırasında Kudüs ve Ankara arasında başlayan gerginlikten kaynaklandığını teyit ettiler./…/ 'İki ülke arasındaki ilişkiler hâlâ gergin' diyen bir savunma yetkilisi, iptal açıklamasının 'ani ve beklenmedik' oluşuna dikkat çekti.”
“Konya semalarında İsrail savaş uçakları görmek istemiyoruz” diyen millete nihayet kulak veren askeri yetkililere teşekkürler.
Bu, tabii ki, Türkiye ile İsrail arasındaki iplerin koptuğu anlamına gelmiyor.
Türkiye'nin bir daha İsrail'le ortak tatbikat yapmayacağı anlamına da gelmiyor.
Ama, hükümetten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de İsrail'i sorun olarak görmeye başladığını ortaya koyması bakımından fevkalade önemli ve istikbal için ümit verici bir gelişme.
Kutlu olsun.Hakan ALBAYRAK
Herkesin ama gerçekten herkesin nazarında "emîn" bir insan. İnsanlığın ölmediğini gösteren bir insan. Onun için CHP'li komşum da benimle beraber ağlıyor.
Bir mucize bekledik; iki gün önce helikopterleri düşen, karla kaplı dağlarda kaybolan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının sağ salim bulunacaklarını umduk.
Bu satırlar yazılırken gelen son haber, kaza yerine ulaşıldığı, beş cesedin bulunduğu, sağ kaldığına ihtimal verilmeyen altıncı kişiye ait cesedi arama çalışmalarının ise devam ettiği yönünde.
Yüce Allah'ın sonsuz rahmeti hepsinin üzerine olsun.
Büyük Birlik Partisi'nden bir yetkili, "Bulunan cesetlerden birinin başkanımıza ait olduğu kesinleşmeden onu ölmüş kabul etmeyeceğiz, umutlu bekleyişimi sürdüreceğiz" diyor.
Ben de "bir umut" demeye devam ediyorum, devam etmeye çalışıyorum.
Keşke oradan sağ çıksa da boynuna sarılıp hüngür hüngür ağlasam…
"Başkanım, hakkınızı daima teslim etmeye çalıştım, ama bunu yapamadığım veya yapmadığım zamanlar da olmuştur. Ne olur hakkınızı helâl edin" diye yalvarsam…
O da "Helâl olsun gardaş" dese…
* * *
Gençliğini komünizmle mücadeleye adadı; fakat Mamak zindanında, dünyanın işkencesini görmek pahasına, mazlum komünistlere sahip çıktı…
Erbakan'la siyasi rakipti; fakat 28 Şubat sürecinde, "millete çevrilen namluya selam durmam" diyerek, milli iradenin temsilcisi konumundaki Erbakan hükümetine siper oldu...
AK Parti iktidarına muhalifti; fakat bu iktidar aleyhindeki askeri müdahale girişimine en sert tepkiyi göstererek bir kere daha milli irade fedaisi olarak öne çıktı…
"Milliyetçiyim" dedi, "Ülkücüyüm" dedi, fakat "Her şey Türk'e göre, Türk tarafından, Türk için" demedi; Boşnakların kurtuluş savaşına destek vererek, Makedonya dağlarında Arnavut UÇK savaşçılarıyla kucaklaşarak, ABD tehdidi altındaki Suriye'ye ve oradaki Filistin mülteci kamplarına dayanışma ziyaretinde bulunarak İslam kardeşliğinin ihyası için çalıştı...
PKK'ya buğzetti; fakat adıyla sanıyla Kürt diye anmaktan çekinmediği Kürt kardeşlerine onun bin misli muhabbet gösterdi…
Sadece din kardeşlerini değil, bu toprakların gayri Müslim çocuklarını da bağrına bastı; menfur bir cinayete kurban giden Hrant Dink'in ardından "Bağrımdaki bütün Mehmetler ağlıyor" diye şiir yazdı…
Daima mertlik, yiğitlik, delikanlılık timsali oldu.
Daima dürüstlük, kadirşinaslık, merhamet timsali oldu.
Daima izzet, şeref, haysiyet timsali oldu.
Ahlâk timsali, fazilet timsali…
Öyle ki, onunla karşıt cephelerde yer alanlar bile ona daima hürmet ve itimat beslediler; "bu adam bizi arkadan vurmaz", hatta "başımız derde girdiğinde bu adama iltica edebiliriz" diye düşündüler.
Adam gibi adam olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu bir adamdı.
"Muhammed el-Emîn"in bu çağa ve bu topraklara yanıysan ışığı gibiydi.
Herkesin ama gerçekten herkesin nazarında "emîn" bir insan.
İnsanlığın ölmediğini gösteren bir insan.
Onun için CHP'li komşum da benimle beraber ağlıyor.
* * *
Her şeye rağmen bir umut…
Ve her hâlukârda rahmet dileği…
Hakan Albayrak -
duruşumuzu belli etmek zamanı geldi..kudüs bizimdir bizim kalacak...
Ayrılık dizisi İsrail i rahatsız etmiş.Gerçeğini canlı canlı yaşatıyorsunuz gerçeği rahatsız etmiyor dizisi rahatsız ediyor..
Az kaldı kıydığınız el kadar bebelerin intikamı alınacaktır sizden aşağılık varlıklar... o kanda boğulup gideceksiniz ...
Katıldığı canlı yayında çok güzel konuştu Hakan Albayrak. Kendisini tekrar tebrik ediyorum.
Siyahnur
19.10.2009, 23:19
Umarim dizi yayindan kaldirilmamistir da inadina yarin izlenme rekoru kirar...:rolleyes:
Siyahnur
19.10.2009, 23:24
(Trt nin yayin akisinda hala var, cok sükür...)
Kaldirmazlar. İsrail lehinde bir açıklama gelmedi hiçkimseden
TRT1'de yayınlanan “Ayrılık – Aşkta ve Savaşta Filistin” dizisinin danışmanlarından biriyim, ama bu satırları TRT veya yapımcı şirket adına değil kendi adıma yazıyorum.
Kısa keseceğim:
“Ayrılık dizisi yüzünden travma yaşıyoruz”, “Ordumuzu çocuk katili gibi gösteriyorlar”, “Bize iftira atıyorlar” diyen İsrail, TRT'yi bıraksın da, aynaya baksın. Baktığında görecek ki gerçek yüzü bu dizide gösterilenden bile daha çirkin. Hele, Türkiye'ye protesto notası vermeye hazırlanan Dışişleri Bakanı Liebermann!
Deyr Yasin, Kana, Cenin, Gazze katliamlarıyla anılan İsrail ordusunun aslında Polyanna ordusu olduğuna inanmamızı bekleyen bu zat, Dökme Kurşun Katliam Harekâtı'ndaki mezalimi yeterli bulmayıp Gazze'ye atom bombası atılmasını istemiş ve Filistinlilerin Lut Gölü kenarında inşa edilecek toplama kamplarına tıkılmasını önermiş bir SİYONAZİ'dir. Bu yüzsüz SİYONAZİ'nin protestosu Ankara'ya vız gelip tırs gitmelidir.
Liebermann'ın elemanı ya; İsrail İstanbul Konsolosu Moşe Kamhi de “İsrail ordusu savaş ahlâkına en çok riayet eden ordudur” gibi akla ziyan laflar ederek hepimizi salak yerine koyuyor. Neymiş? Gazze'de bombardımanlardan önce ahaliyi telefonla uyarma nezaketini göstermişler. Aman ne güzel! Peki uyarılan Gazeliler nereye sığınacaklardı? Bombalanmayan bir yer mi vardı Gazze'de? Camileri, hastaneleri, okulları bile bombalamadılar mı?
Savaş ahlâkıymış! Eğitimlerini tamamlayan İsrail askerlerine dağıtılan tişörtlerin üzerindeki resimler ve yazılar çok güzel anlatıyor o “savaş ahlâkı”nı: Atış menzilinde Filistinli bir çocuk resmi ve altında “Kafasına sıkmadan gevşeme!” yazısı… İsrail askerinin Filistinli kıza tecavüz resmi ve altında “Bâkire kalmayacak!” yazısı… Gazze'de 'görev yapan' İsrail askerlerine dağıtılan bildiriler de birer ahlâk manifestosu(!!!). Mesela, askerlerin uluslar arası savaş hukukunu hiçe saymaya çağrıldığı şu bildiri: “Ey İsrail askerleri! Bizi kuşatan ve canımızı acıtan o ahaliye acımayın; kendinizi ve arkadaşlarınızı korumaya bakın. O ahali masum değil. Düşmana karşı layıkıyla savaşmayı engelleyen bütün o tuhaf doktrinleri ve emirleri yok sayın!” (Kaynak: HAARETZ)
Hakan ALBAYRAK
Ezanın hoparlörle okunması yasaklandı”, “Türkiye menşeli cemaatler aleyhinde kampanya başlatıldı”, “Okullarda başörtüsünün yasaklanması gündemde”, “İktidar partisinin genel başkan vekili İslam'a hakaret etti” vs, vs, vs…
Azerbaycan'da bir İslam düşmanlığı furyasının baş gösterdiği intibaını uyandıran haberlerin ardı arkası kesilmeyince, dayanamadım, uçağa atlayıp Bakü'ye gittim.
Üstad Sezai Karakoç'u baş tacı eden edebiyat dergisi Dokuz İklim'in genel yayın yönetmeni aziz dostum Hanemir Nezerli, beni Azatlık Meydanı'na bakan bir otele yerleştirdi.
Azatlık Meydanı…
Ebulfez Elçibey ve arkadaşlarının Sovyet kılıklı Rus İmparatorluğu'na karşı istiklal bayrağını yükselttikleri ve bugünkü bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin temelini attıkları ER MEYDANI.
Haydar Aliyev o meydanda yoktu.
Bunu bildiğim için, otelin lobisinden aldığım bir gazetenin birinci sayfasındaki şu ifadeleri fena halde yadırgadım:
“Muasır Azerbaycan devletinin mimarı ve kurucusu, dünya şöhretli siyasi hadim, Türk dünyasının büyük oğlu, halkımızın umum milli lideri Haydar Aliyev… Ulu önderimiz…”
Baktım, iktidardaki Yeni Azerbaycan Partisi'nin yayın organı mahiyetindeki bütün gazeteler böyle ifadelerle dolu.
Televizyonlar da “Muasır Azerbaycan devletinin mimarı ve kurucusu ulu önder Haydar Aliyev”den dem vuruyor (Duyduğuma göre, Mehmet Emin Resulzade ve arkadaşlarının 1918'de kurduğu Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin kuruluş yıldönümlerinde bile televizyon ekranlarının sağ üst köşesine -yoksa sol üst köşe miydi?- Haydar Aliyev'in resmi konduruluyormuş).
Ne ayıp şey.
Haydar Aliyev'i çok seviyor olabilirler, Ebulfez Elçibey'den hiç hazzetmiyor olabilirler; ne olursa olsun, tarihe böyle zulmedilmez ki!
Sene 1990; Ebulfez Elçibey liderliğindeki Halk Cephesi, Kızılordu tanklarının karşısına dikilerek, ölüm pahasına İSTİKLAL diyor…
Sene 1991; Azerbaycan'ın Sovyet artığı cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov, Halk Cephesi'nin dayanılmaz baskıları üzerine bağımsızlık ilan etmek zorunda kalıyor…
Sene 1992; Muttalibov Halk Cephesi tarafından istifaya zorlanıyor, Sovyet artıklarının işgali altındaki parlamento Halk Cephesi tarafından basılıyor, Halk Cephesi ülkeyi demokratik seçimlere götürüyor, seçimleri kazanan Halk Cephesi lideri Elçibey yeni Azerbaycan'ın ilk meşru cumhurbaşkanı oluyor…
Elçibey, Elçibey, Elçibey…
Halk Cephesi, Halk Cephesi, Halk Cephesi…
“Muasır Azerbaycan”ın kuruluşunda sadece Elçibey ve Halk Cephesi var.
Haydar Aliyev yok, Rusların 1993 senesinde Elçibey'i devirmesi sayesinde iktidara gelen Yeni Azerbaycan Partisi yok.
Gel gör ki, “Yeni Azerbaycan Partisi'nin tarihi Azerbaycan'ın tarihidir” diye saçma sapan bir slogan kullanıyor bu parti.
Neyse…
Biz asıl konumuza dönelim.
Azerbaycan yönetiminin ezanla, başörtüsüyle, dindar Müslümanlarla derdi ne?
Bu meseleyi Bakü'de Musavat Partisi Genel Başkanı İsa Kamber ve Halk Partisi Genel Başkanı Penah Hüseynov ile uzun uzun konuşma imkânı buldum.
İstiklal davasına daha Halk Cephesi kurulmadan atılan ve Halk Cephesi'nin kurucuları arasında yer alan İsa Kamber, Elçibey döneminde Meclis Başkanı idi (Muttalibov'un istifası ile Elçibey'in işbaşına gelişi arasındaki bir aylık süre boyunca Cumhurbaşkanı Vekili olarak da görev yaptı).
Penah Hüseynov ise aynı dönemde Başbakan idi.
Bu iki istiklal kahramanı ile tokalaşırken tarihe dokunduğumu hissettim.
hakan albayrak
ayrılık dizisi yeni bölümüyle yarın trt de...
abdulvahid
02.11.2009, 13:55
Hakan bey sanırım filmle bağlantısını tamamen kesti.
haksız da değil.
israil antipropagandasını yiyince,film yetkilileri bu sefer filistinlileri zalim yapmışlar.
hakan bey kardeşimi tebrik ediyorum.
O kendine yakışanı yaptı.
ben izlemedim ama hakan beye teşekkür ediyorum gerekeni yaptığından dolayı iykide izlememişim isabet olmuş
diziden israili karalayan kareler kesilmiş. zannedersem bu yüzden hakan albayrak dizi danışmanlığı da bırakmış.
abdulvahid
02.11.2009, 14:16
Ortadoğunun şımarık çocuğu laf dinlemiyor.
Boyuna posuna bakmadan büyüklerine kafa tutuyor.
Yuh olsun,yazıklar olsun ki"yakasına yapışıp"hesap soracak bir büyük yok.
Tayyip Bey biraz silkeledi ama,o da kifayetsiz.
Dilsad Hatun
02.11.2009, 14:30
ayrılık dizisi yeni bölümüyle yarın trt de...
Devam edicek mi yanii? Israili karalayan kareler mi...Dogrulari gostermekde karalamak oluyorsa bu dizinin anlami kalmamistir.
Devam edicek mi yanii? Israili karalayan kareler mi...Dogrulari gostermekde karalamak oluyorsa bu dizinin anlami kalmamistir.
doğru her zaman ''ak'' demek mi oluyor ki akı karalasın yapımcılar?kara karadır bu karayı göstermek de haktır.. lütfen dilşad ne demek istediğimi anladın..bu başlık yeri değil..
Dilsad Hatun
02.11.2009, 14:43
doğru her zaman ''ak'' demek mi oluyor ki akı karalasın yapımcılar?kara karadır bu karayı göstermek de haktır.. lütfen dilşad ne demek istediğimi anladın..bu başlık yeri değil..
Tamam göstermek lazim iste bende onu diyorum yoksa bu diziyi seyretmemizin bir anlami kalmiyor dimii . Vallahi birsey demedim ,,,tartisma yok :)
Bıktım, Usandım,Gına getirdim
Bahçeli, MHP Kongresi'ndeki konuşmasının "Demokratik Açılım"la alakalı kısmında açılımın "a"sına dahi geçit vermemeye kararlı olduklarını vurguladı. Konuşmanın sonlarına doğru sabırlarının taşmak üzere olduğunu söyleyip "Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır" dedi. Ardından, kardeşlik ve birliği kendilerinin ihya edeceğini ileri sürdü ve konuşmasının final cümlesinde bunun formülünü açıkladı: "Ne mutlu Türküm diyene"!
Silbaştan yapacaksan işte böyle yapacaksın. Tam yapacaksın. 1920'lere-30'lara döneceksin. Oradan 1960'lara-80'lere geçeceksin. İsmet Paşa'ların yaptığı gibi "Türklüğe hevesli olan Kürtler"den gayrısının canına okuyacaksın, Dersim'i yerle bir edeceksin. Cemal Gürsel'lerin yaptığı gibi Kürtlere "Size Kürt diyenin yüzüne tükürün" diye sesleneceksin, "kendilerini Kürt zannedenler"e aslında "Dağ Türkleri" olduklarını telkin edecek "misyonerler" yetiştirmeye kalkacaksın. Kenan Evren'lerin yaptığı gibi Kürtçe'yi sokaklarda bile yasaklayacaksın, Türkçe bilmeyen ve dili Türkçe'ye dönmeyen bir çobana İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını işkence marifetiyle ezberletmeyi bir halt sanacaksın. Sonra da "Atatürk 'Ne mutlu Türk olana' dememiş 'Ne mutlu Türküm diyene' demiş, yani ırk esasına değil vatandaşlık esasına dayanmış" edebiyatıyla kardeşlik ve birliğin ihya olmasını bekleyeceksin. Çok beklersin. Sen beklerken "kendilerini Kürt zannedenler" silahlanıp dağa çıkar; Eruh'a, Şemdinli'ye, Dağlıca'ya baskın yapar. Kan gövdeyi götürür, anaların gözyaşları sel olur, senin oyların artar. Bir gün dağdakiler silah bırakıp ovaya inecek olsalar bile, onlar için çalınan davul- zurnayı da kan-kin-intikam retoriğine alet edip biraz daha arttırırsın oylarını. Döner de döner kanlı çarkın senin.
Ey şu davul-zurna meselesini büyüttükçe büyütüp "Açılıma Hayır" mitinglerine koşan vatandaş! Bahçeli'nin çocuğu yok, senin var mı? Küçük bir oğlun, delikanlılık çağında bir oğlun var mı? Bu savaş davul-zurna meselesi yüzünden böyle devam etse ve yaşı geldiğinde askere uğurladığın oğlun bir çatışmada can verip tabut içinde geri dönse "Keşke o PKK'lılar için çalınan davul-zurnayı sineye çekseydik, sürecin devam etmesine izin verseydik, bu savaşın o sayede biteceği var idiyse bitmesine imkân tanısaydık da benim yavrum yanmasaydı" demeyecek misin?
Ve ey şu son anketlere göre AK Parti'nin oyları düşüşe geçti diye hükümeti dağdan inişlere dur demeye sevk eden profesyonel particiler! 'Örgüt liderinin çağrısına uyup geleceklerse hiç gelmesinler, silah patlatmaya devam etsinler' deyip duran aklı evveller! Bir gün siyaset sahnesinden silinip gittiğinizde elinizi vicdanınıza koyup –vicdanınız varsa tabii- "Dağdan inişler milletin menfaatineydi, PKK'lıların geliş ve karşılanış şekillerine tepkinin abartılması doğru değildi, bunu biliyorduk, bunu görüyorduk, ama anket sonuçları basiret ve ferasetimizin önüne geçmişti, ölümlerin devam etmesi pahasına oy derdine düştük" diye -kendi kendinize olsun- itirafta bulunmayacak mısınız? Mesele oy ise, anketlerin gösterdiği yüzde 30'ların nesini beğenmiyorsunuz? O sekiz PKK'lının dağdan inişinin üzerinden geçen şu birkaç hafta içinde yüzlerce ve belki de binlerce PKK'lı daha dağdan inmiş olabilirdi, PKK şu günlerde silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklamaya hazırlanıyor olabilirdi, çoktan açıklamış da olabilirdi; birkaç hafta sıkamadınız mı dişinizi? Tamam, bu birkaç hafta içinde AK Parti'ye destek belki yüzde 20'lere düşerdi, ama seçimlere daha birbuçuk sene yok mu be kardeşim? Bu zaman zarfında işleri yoluna koyup oylarınızı arttırabileceğinize, bir anlık öfkeyle size sırt çeviren seçmenleri barış ve huzur ortamında yeniden ve ziyadesiyle yanınıza çekebileceğinize hiç mi ihtimal vermediniz?
Ve elbette ey PKK'lılar, ey DTP'li şahinler! "Size Kürt diyenin yüzüne tükürün" mazi oldu, Kürtçe yasağı mazi oldu, Diyarbakır Cezaevi mazi oldu, ERGENEKON da mazi oluyor; Kürt'ün adıyla sanıyla Kürt diye anıldığı ve adıyla sanıyla Kürt kimlikli siyaset yapabildiği bir Türkiye var artık. Devletin bile TRT vasıtasıyla her gün 24 saat Kürtçe konuştuğu ve özel televizyonlara da sınırsız Kürtçe yayın izni verilmesinin an meselesi olduğu bir Türkiye var. Cumhurbaşkanı'nın "Güroymak" değil "Norşin" demeyi tercih ettiği bir Türkiye var. Kürtlerin bütün meselelerinin özgürce tartışılabildiği –bu özgürlüğün üzerinde sizin silahınızdan başka gölgenin kalmadığı- bir Türkiye… "Silahlı mücadele bitmiştir" demek için daha neyi bekliyorsunuz? Bağımsızlık demiyorsunuz, federasyon bile demiyorsunuz, DTP'nin Meclis'te serbestçe söylediklerinden başka bir şey söylemiyorsunuz, öyleyse neden ve ne adına sürdürüyorsunuz bu savaşı? O sekiz PKK'lının geliş ve karşılanış şekillerini eleştirip süreci askıya alanların bahanelerini bahane ederek 'Madem öyle gel böyle' demek iş mi yani? "Örgüt ve önder vasıta değil gayedir. Bu gayeden vazgeçtiğimiz takdirde Kürtlerin ihya olacağını bilsek bile davadan dönmeyiz. İcabında Kürt'ün de canı cehenneme!" demiş olmuyor musunuz?
Akıl, izan, adalet ve asalet süzgecinden geçmemiş vatan-millet edebiyatından da, hakikatsiz siyasi hassasiyetlerden de, örgüt ve önder fetişizminden de bıktım, usandım, gına getirdim.
Hakan ALBAYRAK - Yenişafak Gazetesi
Klimasuyu
10.11.2009, 19:55
Herşey bu millet için, herşey bu devlet için..:)
Hatasız kul olmaz; Mustafa Kemal dahil
İmam-Hatip Lisesi'nde bize peygamberlerin “zelle” denilen küçük hatalar yapabildikleri öğretilmişti.
CHP'li Onur Öymen, Dersim katliamıyla ilgili sözlerini eleştirenlere cevap verirken 'Atatürk hata yapmaz!' dediğine göre, Mustafa Kemal'i peygamberlerden bile üstün görüyor.
Dogmatistlerle de tartışırız, ama dogmatizmin bu kadarına söylenecek tek şey “pes” olsa gerek.
“Cesareti olan Atatürk'e itiraz etsin, Atatürk hata yaptı desin” diye meydan okuyor Onur Öymen…
Tabii ki itiraz ederiz, tabii ki hata yaptı deriz, ne var ki bunda?
Buyurun; Mustafa Kemal'in “asil kan” vurgusu, milleti zorla Batılılaştırma siyaseti, ayaklanmaları bastırma tarzı, ezanı Türkçeleştirmesi, Türk müziğinin radyolarda çalınmasını bir dönem yasaklaması, kendi heykelini diktirmesi (veya buna göz yumması), din hakkındaki mülahazalarını okullarda ders olarak okutturması, Kazım Karabekir'i dışlaması vs, vs, vs, yanlıştı diyorum.
İsteyen aksini savunabilir, benim yanıldığımı ileri sürebilir, oturur tartışırız; ama “Atatürk'e hata yakıştırmak mı? Tövbe haşa!” diyen bir adamla neyi, nasıl tartışacaksın?
“Bilimin rehberliği”ni öngördüğü ileri sürülen “Atatürkçülük” yahut “Kemalizm”in bir din gibi algılanıp dayatılması ve kutsal tanımayan “Aydınlanma Devrimi”nin Türkiye'deki bayraktarı olduğu ileri sürülen Mustafa Kemal'e kutsallık atfedilmesi -hatta ilah nazarıyla bakılması- ne büyük çelişki.
Hakan ALBAYRAK-Yenişafak Gazetesi
Yaşasın Konfederasyon Yaşasın kamçılar ve köleler
çünkü siyahları sevsem de
LINCOLN'in bir yalancı olduğunu biliyorum
dengeler adına vuruldu kim vurulduysa
çiftçiler, Marlyn Monreo, Bağdat
dengeler adına bırakıldım kendimle başbaşa
burada, şehremini'de
ve bir hallaç pamuğuna dönüşmüş olarak
kimim ben
nereden gelip nereye gidiyorum
bunun ne önemi var
Mossad besliyor kafka'yı
ZEN'i Amerika finanse ediyor
çünkü hepimizi uyuşturup
ortadoğu'yu ateşe vermek istiyorlar
ikilem,
üçlem ve dörtlemler
alternatif çöplüğüne döndü
üçüncü dünyanın beyinleri
"Hiç Akletmez misiniz?"
"Hayır etmeyiz..."
felsefenin soysuz çarkına teslim ederiz ayetleri
öyle büyüttük öyle büyüttük ki felsefeyi
eylemide aldı içine
ve ateşler içinde,Bağdat'ın orta yerinde
çırılçıplak kaldık işte
dengeler adına silahsız
dengeler adına şahsiyetsiz
miskin, geveze, entellektüel
dengeler adına vurmadı bizi
kim vuramadıysa
dengeler adına şair yaptılar bizi............Hakan ALBAYRAK
Siyahnur
08.12.2009, 16:36
Kürt Ergenekonu iş başında
DTP'li Selahattin Demirtaş, "Öcalan'ın yeni hücresi eskisinden küçük" diyor. DTP'li Emine Ayna ise "Sorun odanın küçüklüğü-büyüklüğü değil, Öcalan'ın muhatap alınmaması" diyor. Ben de "Odanın küçüklüğü-büyüklüğü bir yana, Öcalan'ın muhatap alınmaması da bir yana, devletin Kürt siyasetinin müsbet yönde radikal bir değişime uğradığı ve en çok Kürtlere zarar veren 'derin devlet'e karşı esaslı bir mücadelenin yürütüldüğü şu konjonktürde sokakların PKK sempatizanları tarafından ateşe verilmesini ve DTP'nin bu ateşi beslemesini mazur göstermek için söylenen her şey fasa fisodur" diyorum.
Demokratik açılımla ilgili Meclis oturumunun 10 Kasım'da (Cumhuriyetin kurucusunun ölüm yıldönümünde) yapılmasını devletin ve toplumun hassasiyetleri gözetilmediği gerekçesiyle eleştiren DTP'liler, bu olağanüstü inceliklerini Kürt açılımı ve derin devletle hesaplaşma konusundaki hassasiyetler söz konusu olunca niye göstermiyorlar? Bu süreci baltalamak -mesela DTP'yi kapatmak- için fırsat kollayanların eline niçin koz veriyorlar? Yoksa bu sürecin başarılı olması ihtimali onların da mı ödünü patlatıyor? Öyle olsa gerek.
Gerçek Hayat dergisi ve Bursa Olay gazetesi yazarı Nihat Nasır'a göre, "DTP'liler başta bu açılım işini ciddiye almamışlardı. Başbakan Erdoğan 2005 yılında olduğu gibi bir şeyler söyleyip geçer, işin arkası gelmez diye düşünüyorlardı. Onun için açılımı destekler gibi yaptılar. İşin ciddiye bindiğini gördükleri yerde ise tornistan ettiler. 'Ergenekon' düzeninin yıkılması işlerine gelmiyor."
Kaideyi bozmayan istisnaları ayrı tutarak söylüyorum; PKK ve DTP kadrolarının Ergenekon Davası'na nasıl mesafeli durduklarını, faili meçhul 'derin devlet' cinayetlerini aydınlatma çabalarına ve darbecilerin yargı önüne çıkarılmasına nasıl ilgisiz kaldıklarını, bu konularda hiçbir sevinç ve heyecan emaresi göstermediklerini, tam tersine bunlardan rahatsız oldukları yönünde işaretler verdiklerini fark edip de Nihat Nasır'a katılmamak mümkün değil. Kirli savaş düzeni değişecek diye ödleri koptu ve şimdi bu düzenin değişmemesi ihtimalini kutluyorlar.
Emine Ayna'ya bakar mısınız? "Açılım bitti arkadaşlar" derken ne kadar da sevinçli. İzmir'de DTP konvoyuna saldırı ve PKK sempatizanı gençlerin polisle girdikleri çatışmalardan mütevellit yeni atmosferde (daha doğrusu eski atmosferde) ne kadar da mutlu. Büyük bir felaketin eşiğinden dönmüş gibi, kâbus dolu günleri geride bırakmış gibi, kudurmuş dalgalardan kurtulup salim bir limana yanaşmış gibi, mutlu ve huzurlu. 'Eski güzel günler'e dönmüş olmanın sevinci gözlerinden okunuyor.
Neymiş? Hükümetin İmralı'ya yaklaşımı ve İzmir hadisesi açılımı bitirmişmiş! Ne yani; İmralı konusunda DTP'nin istediği noktaya gelinmedi diye, Kürtlerin birçok maddi ve manevi yarasını sarmaya dönük adımlar -ve bu adımların vaat ettiği yeni adımlar- kıymetsiz mi sayılmalı? İzmir'de bazı densizler DTP konvoyuna saldırdılar diye savaş tamtamları mı çalınmalı? En ufak bir provokasyonda / sabotajda "Açılım bitti" diye zil takıp oynamak da ne oluyor? Nihat Nasır'ın dediği şey değilse ne?
Önceki gün, gösterilerde bir üniversite öğrencisi polis tarafından öldürüldü. Yangının üstüne körük. Tam da Emine Ayna'nın ağzına layık bir trajedi. "DTP'yi de kapattırdık mı iş tamam" diye düşündüğüne eminim.
Neyse ki hükümet, gelişmeleri doğru okuyor. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, dün düzenlediği basın toplantısında, provokasyona gelmeyeceklerini, açılımı sabote etmeye çalışanların dümen suyunda gitmeyeceklerini, gösteride ölen genç için inceleme başlattıklarını, demokrasiyi teröre feda etmeyeceklerini ifade etti ve sözlerini "Durmak yok, yola devam" diye bitirdi. Kürt Ergenekonu için kötü haber. İnşaallah Anayasa Mahkemesi bu 'kötü haber'i DTP'nin kapatılması yönünde karar vererek telafi etmez!
Gazze'ye deniz yolu açık
Mısırlı yöneticiler “Filistin'e Özgürlük Konvoyu”na gösterdikleri 'yakınlık' için kendilerine teşekkür edilmesini istemişler, iyi mi?
Arkadaşlarımızı kurşuna dizmediğiniz için teşekkür ederiz, Sayın Mübarek!
Yapmadığınız bir o kaldı.
* * *
İHH İnsani Yardım Vakfı'nın İstanbul'daki genel merkezinde 'Ariş Kahramanları'nı karşılıyoruz…
Kiminin başı yarılmış, kiminin kolu kırılmış, kiminin boğazında ve sırtında işkence izleri var…
Bu işin böyle devam edemeyeceğinin resmi.
Gazzeliler ve onlara yardım etmek isteyenler, İsrail'in insafına terk edilemeyecekleri gibi, Mısır yönetiminin de insafına terk edilemezler.
Mersin yahut İskenderun'la Gazze arasında bir deniz köprüsü kurulmalı.
Gazze açıkları ne İsrail'e ait ne de Mısır'a.
Kendilerinin de böyle bir iddiası yok zaten.
Yardım gemileri uluslararası sulardan geçip Gazze/Filistin sularına girebilir ve Gazze limanına yanaşabilirler.
Bunun önünde hiçbir hukuki engel yok.
Türkiye devleti yardım gemilerinin garantörlüğünü üstlenir veya -tercihan- gemileri bizzat kendisi gönderir ise, askerî engel de olmaz.
Bölgede devriye gezen İsrail deniz kuvvetleri, adıyla sanıyla TÜRKİYE'ye ateş açacak değil herhalde.
* * *
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım, Gazze'ye deniz yoluyla yardım ulaştırmak için hazırlıklara başladıklarını duyurdu.
Şimdi devlet bu projenin arkasında olduğunu duyurmalı, hatta bu projeyi bizzat kendisi ele almalı.
Birleşmiş Milletler'e demeli ki:
“Gazze'deki insanlık dramına seyirci kalmamız mümkün olmadığı ve İsrail yahut Mısır üzerinden Gazze'ye ağlıklı bir şekilde yardım göndermek de mümkün görünmediği için, yardımlarımızı Gazze'ye deniz yoluyla ve direkt olarak göndermeye karar verdik. Uluslararası topluluk, sadece yardım malzemeleri taşıdığımızdan emin olmak için, gemilerimizin yüklerini kontrol edebilir. Amacımız tamamen ve sadece insani. Buna rağmen gemilerimize bir taciz sözkonusu olursa, bunu Türkiye Cumhuriyeti'ne saldırı kabul ederiz.”
Bunları daha önce de yazmıştım.
Ve eklemiştim:
Gazze'ye gidecek yardım gemilerindeki heyetlerde başbakan ve bakanlar da -her ihtimale karşı- yer alabilirler.
İnsanlık namına, rest!
* * *
Türkiye devleti böyle bir işe soyunduğunu ilan eder ve ciddi olduğunu en ufak bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyarsa, daha gemiler yola çıkmadan Erez ve Refah sınır kapılarının ardına kadar açıldığına şahit olabiliriz.
İsrail ve Mısır yönetimi, Türkiye'yi insanlığın tartışmasız kahramanı mertebesine yükseltecek olan böyle bir inisiyatifin önüne geçmek için, ambargoyu feda edebilir.
Her halükarda kazanan Gazze, Türkiye, genel olarak İslam Dünyası ve daha da genel olarak insanlık olacaktır.
* * *
Haydi, yapalım bu işi!
Hakan ALBAYRAK - Yenişafak Gazetesi
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
kokakolanın yıllık kazancının yarısını israil ordusuna aktardığını biliyor muyduk?
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
kokakolanın yıllık kazancının yarısını israil ordusuna aktardığını biliyor muyduk?
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
fazla söze gerek yok.
Siyahnur
26.03.2010, 13:39
Dayatma mı dediniz?
Askeri diktatörlük, kafasına göre kurduğu "Danışma Meclisi"ne bir anayasa hazırlattı ve o anayasayı aleyhte görüş bildirmenin yasak olduğu şaibeli bir referandumla halka kabul ettirdi...
Türkiye 28 yıldır bu dayatmadan mustarip.
Gelin görün ki, malum zevat bu dayatmaya isyan etmiyor da, AK Parti'nin anayasa değişikliği önerisine isyan ediyor.
Cuntadan kalma anayasayı değil, o anayasanın bazı maddelerini demokratik yollarla değiştirme çabasını "dayatma" olarak görüyor.
"Meclis'te uzlaşma ararız, olmazsa referanduma gidip halka sorarız" demek, "dayatma"ymış!
"Herkesin kabul edeceği bir anayasa değişikliği" yapmak lazımmış.
Ne alâka?
Kel alâka!
Mevcut anayasanın her maddesini herkes kabul ediyor mu?
Anayasada yapılacak şu veya bu değişikliğin şu veya bu şeklini herkese beğendirmek mümkün olabilir mi?
Var mı öyle bir şey?
- Ama efendim, iktidar partisi böyle bir konuda kendi arzusu doğrultusunda hareket edemez ki...
- Niye edemez? Ayıp mı, günah mı?
- Demokratik terbiyeye aykırı.
- Nedir demokratik terbiye?
- Demokrasinin bir uzlaşma rejimi olduğu gerçeğini göz ardı etmemek.
- Demokrasilerde uzlaşılmayan konular olamaz mı? Öyleyse ne anladım ben demokrasiden?
- Ne yani, demokrasi uzlaşma rejimi değil de çatışma rejimi mi?
- Hayır, uzlaşma sağlanamayan konularda çatışma çıkmasını -daha doğrusu fikir çatışmalarının fiiliyata dökülmesini- önleme rejimdir demokrasi. Bu konuda bir uzlaşmanın olduğu rejimdir. Dolayısıyla, evet, uzlaşma rejimi diyebiliriz. Uzlaşma sağlanamayan konularda raconun seçimler veya referandumlar yoluyla kesilmesi konusundaki uzlaşmaya dayanan rejim. Bu rejimde siyasetçiler ülkeleri için ne arzu ettiklerini beyan ederler ve seçmenler de bu arzulara göre değerlendirmelerini yapıp onlara oy verir veya vermezler. İktidara gelmiş bir parti -hele tek başına iktidara gelmiş bir parti- tabii ki kendi arzuları doğrultusunda hareket edecektir. Bunu tuhaf karşılamanız çok tuhaf. Bir parti zaten arzularını gerçekleştirmek için iktidar olmak ister. Demokrasi, bunun barışçı yollarla gerçekleşebilmesi için var. 'Partilerin ayrı ayrı arzuları olamaz, olsa bile arzularını gerçekleştiremezler, arzularını feda edip aralarında uzlaşmaları gerekir, hepsi aynı potada erimelidir' diyorsanız, seçimlere de karşı çıkmalısınız...
- Hülasa?
- Hülasası şu: Demokratik bir anayasa arzu ettiğini öteden beri söyleyen ve bu konuda büyük bir beklenti oluşturan AK Parti'nin, bir anaysa değişikliği paketi hazırlaması ve bu paketi gerekirse halk oyuna sunacağını açıklaması demokratik terbiyenin gereğidir. Nokta.
- Ama o anayasa sadece AK Parti'nin değil bütün Türkiye'nin anayasası olacak...
- Sağlık, eğitim, tarım vs, vs, vs ile ilgili yasalar da bütün Türkiye'nin yasaları.
- Anayasa diğer yasalardan farklı.
- Mukaddes bir metinden bahsetmiyoruz. İleride başka bir Meclis aritmetiği olur ve gerekirse AK Parti'nin yaptığı değişiklikler değiştirilir. Allah kelamı değil ya bu... Ha, unutmadan: "Anayasa diğer yasalardan farklı" diyorsunuz, ama siz AK Parti oylarıyla Meclis'ten geçen diğer yasalara da "dayatma" damgası vurmuştunuz, En sıradan demokratik muameleleri bile "dayatma" olarak görmeniz ve "sivil vesayet" edebiyatı yapmanız, "Cumhursuz cumhuriyet tezgâhımız parçalanıyor" endişesinden kaynaklanıyor olmasın? Tek parti döneminde bir gazetenin şöyle bir başlık attığı söylenir: "Halk plajları doldurdu, vatandaş denize giremiyor". Vatandaştan kasıt tabii ki halkın ensesinde boza pişiren oligarşi. Anladığım kadarıyla sizin söylemeye çalıştığınız da öyle bir şey.
- Alakası yok.
- Var.
-Seviyoruz bu agbi´yi...:)
Süslü kelimelerle oyalanmak, uzaktan yumruk sıkıp diş gıcırdatmalarda neyin nesi? Bir avuç dediğimiz israil, deterjan piyasandan beyaz eşya piyasanı, tohum piyasandan perakende gıda sektörüne kadar hepsini ele geçirmiş. Her sektörde varlar. Her dönem iktidarın arkasındaki temel güçte israildir.
En son geçen gün Tv de röportaj veriyordu. Sağ mı yaralı ne halde bilmiyoruz..
Son gelen bilgi Hakan Albayrak'ın sağlık durumu iyiymiş.
aysima58
31.05.2010, 23:19
rabbim hepsinikorusun yaralılara acil şifalar şehitlerimizede allahtan rahmet diliyorum yakınlarının başı sağolsun allah sabırlar versin.
Siyahnur
01.06.2010, 00:52
fondaki şarkı bitti yavrum
pilotun apandisiti patladı
uçak düşüyor
ve birlikte ölmek kulağa hoş gelse de
ben atlamayı tercih ediyorum
olur ya denize düşerim
bir gemi geçer..
hakan albayrak ´91
Son gelen bilgi Hakan Albayrak'ın sağlık durumu iyiymiş.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
Gazeteci Albayrak tutuklandı mı?
Mavi Marmara gemisi ile Gazze'ye yardım götüren konvoyun içinde bulunan gazeteci Hakan Albayrak'ın tutuklandığı ileri sürüldü.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Hakan Albayrak'ın İsrail tarafından tutuklandığı ileri sürüldü.
Twitter'da Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur'un yazdığı mesaja göre "hakan albayrak ve bülent yıldırımın tutuklandığı söyleniyor".
Yeni Şafak yazarı Hakan Albayrak için Ahmet Hakan bugün köşesinde şöyle yazmıştı:
Buradan hem hükümete, hem de uluslararası basın kuruluşlarına çağrıda bulunmak istiyorum:
Hakan Albayrak'ı İsrail'in elinden kurtarmak için ayrıcalıklı ve özenli bir ilgi lütfen...
Albayrak dün Türkiye'den bazı isimler ile telefon görüşmesi yapmış ve durumlarının iyi olduğunu açıklamıştı.
İddialara göre Hakan Albayrak dün yapılan telefon görüşmesinde İsrail güçleri tarafından tutuldukları yerin neresi olduğunu bilmediklerini de belirterek, "Biz şu an iyi durumdayız. Ben ve diğer gazeteci arkadaşlarımla birlikte iyiyiz, bizi merak etmeyin" demişti.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]
Dilsad Hatun
01.06.2010, 14:10
Allah yar ve yardimcilari Olsun !
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
İsrail'e giden Mavi Marmara gemisindeki gazeteciler arasında yer alan Yeni Şafak Gazetesi yazarı Hakan Albayrak ve sinema sanatçısı kardeşi Sinan Albayrak İsrail tarafından tutuklanarak cezaevine konuldu.
Eşinin tutuklanma haberini öğrenen Emira Albayrak; Çok şükür eşimin yaşadığını öğrendim dedi.
Vakit Gazetesi’nin Türkiye’nin önde gelen Ortadoğu uzmanlarından olan yazarı Mustafa Öczan da tutuklanan gazeteciler arasında.
"YAŞADIĞINI ÖĞRENDİM"
Haber 7’nin ulaştığı Hakan Albayrak’ın eşi Emira Albayrak, “Hakan ile Sinan'ın İsrail tarafından tutuklu olduğunu öğrendim. Allah’ıma şükürler olsun, en azından yaşadıklarını öğrenmiş oldum” diye konuştu.
öldürmek bir tarafa Türk vatandaşlarının tutuklanması Türkiyeye yapılan bir aşağılanmadır. Mutlaka hesabı sorulmalıdır.
HAKAN ALBAYRAK
Yarın ve sonraki günlerde başımıza nelerin geleceğini bilmiyorum. Ama yeni bir ...dünyanın şekillenmekte olduğunu ve "Gazze'ye Özgürlük Filosu"nun bu sürece önemli bir katkı teşkil ettiğini, Cenâb-ı Hakk'ın bizi büyük bir devrimde enstrüman olarak kullandığını iliklerime kadar hissediyorum.
Filistin'in meşru başbakanı İsmail Heniye'nin dediği gibi:
"Gemiler Gazze limanına ulaşsa da ulaşmasa da kazandık."
ben denize hâlâ inaniyorum
fondaki şarkı bitti yavrum
pilotun apandisiti patladı
uçak düşüyor
ve birlikte ölmek kulağa hoş gelse de
ben atlamayı tercih ediyorum
olur ya denize düşerim
bir gemi geçer
hakan albayrak
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez])
Ankara'da " Filistine Özgürlük Mitingi" nden
HAYIR hikâyeleri
İsmi bende kalsın, çok sevdiğim bir ablam geçenlerde bir iş için PTT'ye gitmiş. Orada yaşlı bir kadın, ablamın sırasını kapmaya çalışmış.
Ablam, "Pardon hanımefendi, sıra benim" demiş.
Bunun üzerine yaşlı kadın, avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış.
Şöyle:
"Maymun suratlı çarşaflı! 12 Eylül'de size gününüzü göstereceğiz!"
***
Üç arkadaş, Akman Bozacısı'nda sohbet ediyorduk.
"Evet oyları yüzde 60'ı geçse ne güzel olur" filan diye konuşurken, yan masada oturan ve sohbetimize kulak misafiri olduğu anlaşılan bir kadının bize ters ters bakarak homurdandığını fark ettik.
Bir süre sonra hesabı ödeyip masadan kalktı ve yanımızdan geçerken dişlerini gıcırdatarak PTT'deki yaşlı kadının dediğini dedi: "Göstereceğiz size gününüzü!"
***
Referandumda kullanacakları oy neyse de, bu trajikomik asabiyetlerine bir anlam veremedim.
Dincilere (!) kızarsın edersin, "EVET"çilere kıl olabilir ve hatta onlardan nefret de edebilirsin, ama medeniyet diye bir şey var kardeşim, cemiyet hayatının ortasında sergilenecek tavırlar mı bunlar?
Ne bu şiddet bu celal?
Neymiş bize gösterecekleri günümüz?
Bugün PTT'de, pastanede HAYIR nöbeti geçirerek önlerine gelene laf çakanlar, 12 Eylül'de sandıktan HAYIR çıksa (Allah muhafaza eylesin) herhalde zafer sarhoşluğuna kapılıp önlerine gelenin kafasında şişe kırarlar.
***
Biraz da gülelim...
Bir aile dostumuz, komşusu olan HAYIR'cı hanıma "Niçin HAYIR?" diye sormuş.
Aldığı cevap: "Çünkü EVET çıkarsa erkekler dört kadınla evlenebilecek."
Hakan ALBAYRAK - Yenişafak Gazetesi
yazılarımın silinmesi manasız cley gardaş, sen ne kadar anti siyonist anti emperyalistsen bende o kadar anti siyonistim ve anti emperyalistim
bende deniz gezmiş amerikan 6ç filoya karşı dolmabahçede giriştiği mücadeleye güveniyorum, ki o zaman senin dinciler onları denize döküyorlardı amerikalılar o zamanda dostlarıydı ve o deniz gezmişin solcu arkadaşları 70 li yıllarda abd ve siyonist işgalcilerine karşı ortadoğuda halkların kardeşliği adına filistinle dayanışma adına israile karşı silah sıkıyorlardı
sen bunları görebilirmisin bilemiyorum, okuyup anlayıp idrak edermisin bilemem, eğer önyargılarını kırarsan belki
O zaman silinmeyecek yazılar yazacaksın abi. Eleştirmek başka hakaret etmek başka. Bu ayrımı bilebilecek yaştasın.
Üstteki yazının bir kısmını tekrar kopyalayım.
Referandumda kullanacakları oy neyse de, bu trajikomik asabiyetlerine bir anlam veremedim.
Dincilere (!) kızarsın edersin, "EVET"çilere kıl olabilir ve hatta onlardan nefret de edebilirsin, ama medeniyet diye bir şey var kardeşim, cemiyet hayatının ortasında sergilenecek tavırlar mı bunlar?
Arif Coşkun
07.09.2010, 12:53
O GEMİDE ASLINDA KİMLER VARDI?
Belli oldu ki; AKP yakıp yıkarak, Türkiye’yi iç-dış savaşa sokarak gidecek.
Hamas’ın, Hizbullah’ın, El Kaide’nin avukatları, Türkiye’yiArap-İslam eksenine zoraki zincirleyip de gidecek.
Belli oldu ki; AKP pirincin içine beyaz taşı karıştırıp da gidecek. Arkalarından Kemal Kılıçdaroğlu değil Mustafa Kemal gelse, ayıklayamayacak.
Belli oldu ki; AKP, tüm provokatif gösterilerinde, türbanlı kadınları ve çocukları ön cepheye sürmekten asla vazgeçmeyecek.
Bir kez daha belli oldu ki; AKP, Türk Ordusu’na tuzak üzerine tuzak kurmaktan son nefesine kadar vazgeçmeyecek. Seçimleri biraz daha geciktirebilmek uğruna, Meclis’ten ‘savaş kararı’ çıkartma riskini dahi göze alarak gidecek.
Şimdi kınadılar, kınattılar, kınalar yaktılar. Her ‘çuvalladıklarında’ yaptıkları gibi patlattılar bir Ergenekon dalgası daha, maksat kafalar alkolsüz harman yerine dönsün...
---
Bir kere şu bilinmeli: Gazze’de Filistinlileri esir alan, İsrail’den ziyade Hamas’tır. Çatışmalar da, İsrail’den ziyade El Fetih’le Hamas arasındadır.
Filistin halkı; roketatar yuvalarını, karargahlarını , çok çocuklu Filistinli ailelerin oturduğu apartmanların ara katlarına kuran, sonra da “İsrail çocukları vuruyor” diye ‘mazluma yatan’Hamas’ın zulmü altında inlemektedir.
Gazze’ye Mısır üzerinden her türlü malzemenin sokulduğu 40 kadar tünel Hamas’ın kontrolündedir. Tünellerden giren gıda, tüketim mallarını halkına karaborsa satan Hamas’tır. İsrail’in ördüğü duvarın çimentosunu İsrail’e satan şirket Filistin Meclis Başkanı’nındır.
Kendi halkına karşı Hamaslaşan, kendi halkını rehin alan, zulmeden, tüccar zihniyetli AKP hükümeti, kendisini Hamas’a, Hizbullah’a ve hatta El Kaide’ye yakın hissettiğini açıkça ifade etmiştir. İslami ‘Error (erör) örgütü’ AKP ile, islami terör örgütleri arasındaki bu yanak yanağalık doğaldır.
Kâbem insan olduğundan ölenlere üzülürüm elbet. Ama şunu da bilirim ki;
O gemide, Van’da bir gün içinde asılmış bulunan dört kadını ‘namus temizlemek’ için öldüren zihniyet de vardır.
O gemide; Yahudi – içki içen – şort giyen komşu istemeyen, ama şeriat özlemi uğruna AB’ye girmek istiyormuş gibi takiye yapan zihniyet de vardır.
O gemide, müslümanın parasını “Bosna’ya, Pakistan’a yardım göndereceğiz” diye toplayıp cebellezi eden, siyasi parti güçlendiren, tv kanalı kuran zihniyet de vardır.
O gemide, Pakistan’da Taliban – Amerikan işgali altında yerlerinden edilmiş 3 milyon müslüman mülteciyi, Taliban’a ve Amerika’ya b.k sürmemek için bir türlü göremeyen zihniyet de vardır.
O gemide, zina eden kadını taşlarken cennet hayalleriyle orgazm olan zihniyet de vardır.
O gemide, ‘Şehit olacak çocuklar doğuracağım’ diyecek kadar gözü dönmüş, gelecek kuşaklardan ‘ahirette şefaat’ vaadiyle vazgeçmiş, din uğruna analık hormonlarını kurutmuş zihniyet de vardır.
O gemide, kendi halkına zulmeden Hamas zihniyetinin İsrail’i provoke etmek amacıyla kışkırttığı, kandırdığı ‘niyazi’ler de vardır,
O gemide, TSK’nın onurunu kıran komploların aktörleri, bugün “Ordu göreve” diye manşet atıp, TSK’yı savaş tuzağının içine çekmeye çalışan zihniyet de vardır.
O gemide, TSK’nın kozmik odaları talan edilip, seferberlik planları Amerikan beslemesi medyaya servis edilirken badem bıyığı kıs kıs sırıtan zihniyet de vardır.
O gemide, İsrail’in icraatlarına ‘devlet terörü’ deyip de, AKP’nin devlet terörünü, siyah jeep, villa, dolar karşılığı destekleyen zihniyet de vardır.
O gemide en çok da, ‘yeşil’ inşaat şirketlerine Gazze’de iş alanı açmak için debelenen ‘tüccar’ zihniyet vardır.
Şubat ayında Doha’da (ABD-İslam Forumu) hisli bir konuşması vardı Recep Bey’in.
“Ey insanlık neredesin! Gazze’ye niçin inşaat malzemeleri giremez, niçin inşaatlar yapılamaz!” diye hem ‘nefsine-şahsına’ hem ‘tüm insanlığa’ sormuştu. Bu konuşmayı yaparken, aklında yakın ilişkide olduğu hangi inşaat şirketinin (Y. mi? yoksa İ. mi, TOKİ mi?) menfaatlerini koruma arzusu vardı, ben bilmem beyim bilir. Ne de olsa vatanı ‘arsa’, kendisini pazarlama müdürü zanneden bir zihniyetle karşı karşıyayız.
---
Tüm terör örgütleri gibi, günün birinde legal zeminde partileşip siyaset kulvarına dalan Hamas, 2006 Ocak ayında ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştır. Çünkü, Recep Bey, tüm dünyanın ‘terör örgütü’ listesindeki Hamas’a destek vermektedir.
Recep Bey’in eylemleri Türkiye’yi bağladığından, Hamas-El Fetih çatışmasında Türkiye’nin Hamas’ı desteklediği görüntüsü verilmektedir.
Recep Bey, Türkiye’yi de ‘PKK’yı tanıma’ gibi bir dayatmaya sürüklediğini idrak edemeden, AKP ile Hamas arasında “Seçimle iktidara geldi. Millet iradesidir” bağlamında parallelik kurmaktadır.
Ocak 2009’da Recep Bey İsrail Başbakanı Olmert’e yalvarıyordu: “Aman Lübnan’da Hizbullah’la bir gerilim yaşanmasın.”
Velev ki Yahudi Cesaret Nişanı alabilmiş tek müslümandır, bir zamanlar Yasin el Kadı’nın dizinin dibinde mutlu, ona da kefil olmuş Recep Bey, radikal islamcı terör örgütleriyle yanak yanağa durmaktan vazgeçecek gibi değildir. Çünkü Recep Bey ve partisinin, ‘demokratik güç’le ‘terör örgütü’nün tanımı konusunda kafaları karışıktır.
---
Gemidekilerden Mazlum-Der Başkanı Ahmet Faruk Ünsal eski AKP Adıyaman milletvekili. Gemideki Türklerin hepsi AKP gibi Milli Görüş’ün elemanları. İHH dedikleri, “Yeniden Ümmet Seferi” diye seferler düzenleyen, nitelikli dolandırıcılık çetesi Deniz Feneri’nin uzantısı. AKP Kadın Kolları Başkanı Havva Girgin “Yayınlanan görüntülerde eşimi sağ olarak gördüm” diyor.
İşler bekledikleri gibi gelişmeyince Bülent Ar-hınç tvlere çıkıp utanmadan “Sivil inisiyatiftir, hükümetle alâkalı değildir. Hükümetin demesiyle gitmiyorlar” diyerek Hamas sempatizanları yla aralarına mesafe koymaya çalışıyor.
DTP, BDP ne kadar PKK’lı değilse, bu gemi yolcusu da o kadar AKP’li değildir.
O gemide AKP, o gemide Milli Görüş zihniyeti vardı. Gemi Türkiye değil Komor Adaları bandıralıydı. Ha! Gemideki yabancılar mı? O kadarı PKK kamplarında da var.
“Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü hedef alan” İsrail saldırısı değil, bizzat “iyot gibi açığa çıkan” Recep Bey’in kendisi, partisi ve nitelikli dolandırıcılık tarikatlarıdır.
Bakmayın kınamaya, kınalamaya...
İsrail kurşunu “...ille dostun gülü”dür AKP için. Fena yaralamıştır. AKP ihalelerde İsrail’in ticari çıkarlarını bunca koruyup kollarken, İsrail’in inşaat malzemesine (sonra da şirketlerine herhalde) yol vermemesi üzmüştür civanım delikanlıyı.
Bu işler böyledir. Sen PKK’lı çapulcunun bile bitini kanlandırıp TSK’ya meydan okutursan,
Türkiye’nin görüntüsünü ‘şaşkın-sarsak-yalpalaya n’ ülke olarak dünyaya yansıtırsan,
Gemiye provokasyon için bindirdiğin vatandaşının canının önemi yoksa, İsrail ki gaddarlığı tescillidir, gelir sana meydan okur. Olan da her zamanki gibi, gaza getirdiğin türbanlı kadına olur.
Sen de Meclis savaş kararı almış da, seferberlik ilan edecekmiş havalarda ("Son kararımızın hayırlı olmasını diliyorum”) kürsülere çıkıp, hık mık sumak, lamba kümbe der inersin.
Bu hükümetin alacağı en ‘hayırlı’ son karar, derhal TOPLUCA İSTİFA ETMEKTİR.
Kıymet Nadir Bindebir
odatv.com
o gemide kimler var bilemem ama geride 9 can 26 yetim öksüz dul var
kanıma dokunan asıl bir ülkenin bayrağının onuru sarsıldı salına salına indiler vurdular kırdılar dövdüler öldürdüler açık sularda yaptılar bunu, ve bu sahte one mınute ciler ne bir nota verdiler ne hesap sordular nede bir kuru özür bile diletemediler,
adamlar dalga geçer gibi soruşturma komisyonu kurdular ve başınada türk islam düşmanı birini getirdi israilliler
davutoğlu hani uçuyor kaçıyor du ne var ortada, kanı alınmış 9 türk vatandaşı
Bir daha olsa yine gideriz
“İnsanlar bana geçmiş olsun diyor. Oysa ortada ‘geçmiş olsun’ denilecek bir durum yok. Bir daha olsa yine gideriz”
İsrail’in saldırısına maruz kalan Mavi Marmara gemisinde bulunan Recep Göker, İsrail’in yardım gemilerine saldırması ile yeni bir sürecin başlamış olduğunu ve Filistin davasında önemli bir yere gelindiğini söyleyerek; kendisinin de bu süreçte bir payı olmasından mutluluk duyduğunu ifade etti.
Evli ve 4 çocuk 2 torun sahibi olan Recep Göker, yaptığı açıklamada: “Uluslararası sulardayken İsrail’in saldırısına maruz kaldık. Sapanlarla karşı koymaya çalışıyorduk. Silah diye, sapanlarımızı ve mutfaktan aldıkları bıçakları gösterdiler. 10 tane kardeşimi kaybettik ve İsrail hapishanelerinde zor günler geçirdik. İsrail’in bir korku devleti olduğuna şahit oldum. Ama tüm bunlara değdi. İsrail, tüm dünyanın nefretini kazandı. Kendi halkı bile hükümetini kınıyor” dedi.
Daha önceden de birçok yardım kampanyasında yer alan ve Filistin’e yapılan kara yardımında da yer alan Göker, Filistin davasında yeni bir dönemin başladığını, İsrail’in tüm dünya halklarını karşısına aldığını ifade etti. Yardım gemilerine saldıran İsrail’in çöküş sürecinin başladığını kaydeden Göker açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Saldırı her yerde protesto ediliyor. Protestolarda insanlar Filistin bayraklarının yanında Türk bayrakları da dalgalandırıyor. Bunlar çok önemli. İnsanların bu konudaki duyarlılığı ciddi oranda arttı. Burada bir payım olduğu içi şükrediyorum”
Fırat ÇALIŞKAN
Biz bu "tehlike"yi çok seviyoruz Sayın Elekdağ!
Duyduğumda kulaklarıma inanamadım. CHP'li Şükrü Elekdağ, Cüneyt Özdemir'in CNN Türk'teki programında, hiç utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan,
'ABD gibi önemli bir müttefikimizin tehlikeli bulduğu bir Dışişleri Bakanı görevde kalamaz' diyordu. ABD Ankara Büyükelçisi'nin onu "tehlikeli" olarak nitelemesi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun görevden alınmasını gerektiriyormuş!
"Herhalde öyle demek istememiştir, maksadını aşmıştır, şimdi hatasını düzeltir" diye düşündüm, ama Şükrü Eelekdağ aynı şeyi tekrar söyledi. Sonra tekrar, tekrar...
WikiLeaks'in yayınladığı gizli Amerikan hariciyesi belgelerindeki bütün rezilliklerden daha büyük bir rezillikle karşı karşıyayız. Türkiye'yi ABD'nin uydusu olarak gören ve bu uyduluğun gereğinin yapılmasını ısrarla isteyen bir ana muhalefet siyasetçisi, üst düzey bir diplomat emeklisi... Vay canına!
Türkiye hariciyesinin "duayen"leri arasında sayılan emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ, sıradan bir sömürge diplomatının mantalitesine sahipmiş meğer: 'Biz bilmeyiz, merkez bilir. Merkez: Washington.' Demek Türkiye'yi yıllarca bu kafayla temsil etmiş Amerika'da, Avrupa'da. Türkiye'nin bağımsızlığına inanmadan... Amerikalıların ağızlarının içine bakarak... Yazıklar olsun!
Ahmet Davutoğlu işte bu mantalitenin canına okuyarak Türkiye'nin dış siyasetini gerçekten TÜRKİYE'nin dış siyaseti haline getirdiği için korkutuyor Amerikalıları. ABD merkezli değil Türkiye ve bölge merkezli düşündüğü için "tehlikeli" buluyorlar onu. Ordadoğu'da kurdukları "Böl, parçala, yönet" tezgâhını "Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon" siyasetiyle parçalayabileceğinden endişe ediyorlar. Türkiye ve komşularının birlik içinde esenliğe kavuşması onlar için büyük tehlike.
Şükrü Elekdağ kusura bakmasın ama biz bu "tehlike"yi çok seviyoruz
Hakan ALBAYRAK- Yenişafak Gazetesi
Arif Coşkun
03.12.2010, 21:51
Yav başbakan olmadan daha ABD' lere gidip geldikten sonra başbakanlık görevini alan bir ülkede yaşıyoruz, Elekdağ'ın sözlerinin bu manzaranın karşısında ne önemi olabilirki.
Kaddafi ve Haçlılar
Kaddafi, El Kaide terörüne karşı savaştığını, bu savaşta Batı'dan destek beklediğini, zira savaşı kaybetmesi halinde Akdeniz'in İslami bir cihatla sarsılacağını ve Osmanlı korsanlarının Avrupa gemilerine fidye ödettiği zamanlara geri dönüleceğini söylüyordu.
'Ben burada Haçlıların bekçisiyim' diyordu adeta.
Şimdi, Batılılar insan haklarını bahane ederek petrol için Libya'ya füze yağdırmaya başlayınca, 'Haçlıların saldırısı altınayız' deyip Libya halkını cihada çağırıyor!
* * *
Evet, Libya Haçlıların saldırısı altında.
Evet, Neo-kolonyalistler Libya'nın servetini yağmalamak için harekete geçtiler.
Evet, 17 Şubat Devrim Hareketi emperyalist emellere alet ediliyor.
Evet, bu komployu boşa çıkarmak için mücadele etmek lazım.
Ama, hayır, zulümde Haçlıları aratmayan ve Libya'yı Haçlılardan evvel yakıp yıkan Kaddafi'nin komutasında bir cihad –hele Kaddafi için cihad- olacak şey değil.
İnşaallah bu işin sonunda hem Kaddafi devrilir hem de Haçlılar geri püskürtülür.
* * *
Ah Kaddafi!
Yaptığın "Halk Devrimi"ni halka armağan etseydin, halka saygılı olsaydın, halkın sesine kulak verseydin, halkı aşağılamasaydın, 'Benden akıllısı, benden yeteneklisi, benden yakışıklısı yok' deyip durmasaydın, Libya'yı kendi çiftliğin gibi görmeseydin, oğullarınla beraber halkın ensesinde boza pişirmeseydin, halkla arana "Muhaberat" duvarını örmeseydin, zindanları siyasi tutuklularla doldurmasaydın, onları işkence ve katliamdan geçirmeseydin, barışçı muhalefete geçit verseydin, icraatlarının ve iktidarının sorgulanmasına olgunlukla karşılasaydın, dünyanın en aşağılık polis devletlerinden birini dünyanın en demokratik devleti olarak pazarlamaya senin parlak zekânın bile yetmeyeceğini idrak edebilseydin, girdiğin yanlış yoldan vakitlice dönseydin, halkın sabrını taşırmasaydın, hiç değilse 17 Şubat Devrim Hareketi karşısında aklını başına devşirip kendine çekidüzen verseydin, korku duvarını aşıp ölümüne ayaklanan halkı ölümle korkutamayacağını anlasaydın ve 'Hepinizi gebertirim' diye meydan okumak yerine alttan alsaydın, "Hata ettim, af diliyorum, kendimi ve devleti düzelteceğime söz veriyorum, bana bir şans daha tanıyın" deseydin, ayaklanma devam ettiğinde de liderliği bıraktığını açıklasaydın, seçim sandığını kurdursaydın ve icabında şansını bir de serbest seçimlerde deneseydin, diktatörlüğün uğruna Libya'yı yakıp yıkmaya kalkmasaydın, hümanist kılıklı Batılı vampirlere gün doğurmasaydın... ne olurdu sanki?
Libya'nın düştüğü şu hale bak.
Mutlu musun şimdi?
Değilsen, bari şimdi çekil Libya'nın başından.
Bingazi'deki devrim hükümetiyle görüş, "Petrolü bu ********lere peşkeş çekmeyeceğinize söz verin" de, o sözü al ve git artık.
Ters köşeye yatsın emperyalistler.
* * *
Allah, Libya halkının yâr ve yardımcısı olsun.
Hakan ALBAYRAK - Yenişafak Gazetesi
NECMEDDİN ÖZBEK
22.03.2011, 10:49
şükrü elek dağın bir televizyon proğramında amerika gibi önemli mütefikimiz demesi bir arkadaşımızı bayağı etkilemiş ve utandırmış bağımsızlık benim karekterimdir diyen ATATÜRK'ün kurduğu chp.sinde siyaset yapan bir millet vekilinin sömürgecilerden yana tavır koyması benide üzer ve utandırır ama ben büyük ortadoğu procesinin eş başkanlarından biriyim diyerek orta doğunun müslüman halklarına yapılan bu katliamlara katkı sunan amerkan askerlerinin sağ salım evlerine dönmeleri için dua ediyorum diyen başbakan kürt açılmı adı altında sebahat tunceli hapishaneden meclise taşıyan ve daha dün türk polisine binlerce insanın gözü önünde tokat atılmasına aracı olan içişleri bakanı bu adamı çöpe atmayın kullanın diye amerikaya yalvaran baş bakanlık baş danışmanı cüneyt zapsu tavuk gribi safsatasını ortaya atıp binlerce tavuğu telef ettirip pastörüze yumurta satarak servetine servet katan maliye bakanı domuz gribi vakası var diye milyonlarca dolarlık aşıyı çöpe attıran sağlık bakanı karşıyaka halkının en doğal yaşam ve ulaşım hakkını göz ardı edip ben hayvanların geçmesi için köprü yaptırıyorum diyen çevre ve orman bakanı bütün türk milletinin gözü önünde ulusal kanalların tamamının önünde şeyini şey ettiğimin şeyi diyerel tüm ulusa hakaret eden devlet bakanı ve daha onlarcası tüm bunlardanda utanılması gerekmiyormu çünkü türk ulusunun bir üyesi olarak ben utanıyorumda
Siyahnur
22.03.2011, 23:39
Kaddafi ve Haçlılar
* * *
Allah, Libya halkının yâr ve yardımcısı olsun.[/I][/B]
Hakan ALBAYRAK - Yenişafak Gazetesi
Amin... tek disi kalmis canavar bi kez daha müslümanlarin izzetini cignemeye yelteniyor, ve birileri hala kisir politikalar hayali senaryolar pesinde...yazik diyoruz ama anlayabileceklerini sanmam.
NECMEDDİN ÖZBEK
23.03.2011, 23:07
hirıstiyan aleminin bile libyaya saldırıyı haçlı seferi olarak değerendirdiği büyük. orta doğu procesinin bir parçası olan işgal planına maalesef nato çerçevesinde türkiyeninde 5 savaş gemisi ve bir deniz altı ile katkı vereceği gün boyu haberlerde yer alıyor.bu konuda yarın meclise bir tezkere getirileceği söyleniyor hatta tezkereyi bile beklemeden iki savaş gemisinin şu anda libya açıklarında olduğu iki savaş gemisininde yola çıktığı haber veriliyor eğer bu geçilen haberler doğru çıkarsa haçlı ordularıyla birlikte bir müslüman ülkeye saldırmanın ve o ülkede müslüman kanının akıtılmasına katkıda bulunmanın vebalını kulun sormaya gücü yetmezse allah mutlaka sorar
Sevinç ve şükür
12 Haziran 2011, saat 19:49.
Oyların yaklaşık yüzde 70'i sayılmış.
AK Parti oyları yüzde 50, CHP oyları yüzde 25 civarında gözüküyor.
Belki gecenin sonuında yüzde 48'e yüzde 26 filan olur.
Öte yandan MHP'nin barajı aşacağı, BDP'nin de umduğunu büyük ölçüde bulacağı anlaşılıyor.
AK Parti'nin, anayasayı tek başına değiştirmek için ihtiyaç duyduğu milletvekili sayısına ulaşması ise maalesef mümkün değil gibi.
Yine de, AK Parti oylarının önlenemeyen yükselişine deli gibi seviniyorum.
Türkiye'de şeytanın bacağının kırılışına işaret ettiği için...
İsrail'i çıldırttığı için...
Baasçı çocuk katillerini korkuttuğu için...
Filistin kamplarına, Suriye sokaklarına, bütün Müslüman halklara ümit ve cesaret telkin ettiği için...
Daha pek çok şey için...
AK parti hükümetinin önümüzdeki süreçte yeni anayasa meselesine ve bu çerçevede muhalefetle işbirliği arayışına yoğunlaşması gerektiği muhakkak; bununla beraber, aynı zamanda, Suriye meselesine yoğunlaşması gerektiği de muıhakkak.
Başbakan Erdoğan seçimden önceki son televizyon programında "Seçimden sonra duruma göre Esad'la daha farklı konuşacağız" demişti...
Seçim tamam ve durum her zamankinden daha iyi.
Allah'a şükürler olsun.
Hakan ALBAYRAK
Siyahnur
28.07.2011, 19:05
Geçen sene kaleme aldığım bazı Afrika notlarını gecikmeli olarak Yeni Şafak okuyucularıyla paylaşmak istiyorum.
***
Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da nefis bir Türk lokantası var.
E bizde de nefis olunca, para da olunca, üç gün boyunca sabah-öğle-akşam o lokantada mükellef sofralar kurdurup önümüze ne geldiyse silip süpürdük.
Çorbalar, ön soğuklar, arka sıcaklar, salatalar, tatlılar, gazozlar, çaylar, kahveler...
Yarım saat sırf siparişle uğraşıyorduk.
Sonra da bir müddet siparişlerimizi tashih ediyorduk.
Bir müddet diyorum ama aslında siparişler hiç bitmiyordu.
"Bu tas kebabı harika olmuş, bir tabak daha alayım", "Künefe kesmedi, dondurma da yiyeceğim" falan filan.
Bize hep aynı garson bakıyordu.
İnce, zayıf bir Afrikalı.
Bir keresinde adamın bize hayretle baktığını hissettim.
Hatta acıyarak baktığını.
Belki tiksinerek bakmıştır da itiraf edemiyorumdur.
Bir gün Nijer'de beş-altı tane çocuğun mangal partisine şahit olmuştum.
Bir balık tutmuşlar, onu güle-oynaya pişirip afiyetle yediler.
Sonra da tozu dumana katarak oynamaya başladılar.
Yine bir gün Mali'de bir otele yerleşmiştik.
Yerleşir yerleşmez ilk işimiz "Yemek var mı?" diye sormak olmuştu.
"Var" dedi Afrikalı bir eleman.
Pirinç pilavı mıydı neydi, yağsız-mağsız, tuzsuz-muzsuz, yanında da hiçbir şey yok, onu gösterdi.
Beğenmedik tabii.
Gittik bakkaldan dünya kadar nevale aldık, iki saat onları pişirmekle uğraştık, otel çalışanları neye uğradıklarını şaşırdılar.
Yine bir gün Gana'da Afrikalı devrimci ağabeyim Dhoruba Bin Wahad'ın evine misafir olmuştum.
"Sana geleneksel Afrika mutfağının en güzide yemeğini ikram edeceğiz" demişti gururla.
Gele gele lapa bir pirinç pilavı gelmişti, o da yağsız-mağsız, tuzsuz-muzsuz, yanında hiçbir şey olmadan.
Afrikalılar işte böyle az yiyor, öz yiyor, sade yiyor ve bununla yetiniyor.
Yemeyi abartmıyor, başlı başına bir uğraş haline getirmiyor.
Neyse işte; o çocukların balık sefasını, o oteldeki basit menüyü, Dhoruba Bin Wahad'ın ikramını hatırlayınca, Addis Ababa'daki lokantada masamıza bakan garsondan ve genel olarak Afrikalılardan acayip utandım.
Şöyle dedim kendi kendime:
"Afrikalılar mı aç, yoksa biz mi hayvan gibi yiyoruz?"
***
Dikkat buyurun:
Nijer'deki o beş altı çocuğun o balığı GÜLE OYNAYA pişirdiklerini ve yedikten sonra TOZU DUMANA KATARAK oynadıklarını söyledim.
Bu "güle oynaya" ve "tozu dumana katarak" çok önemli.
"Niye beşimize-altımıza bir tek balık düşüyor? Niye birer tane balık düşmüyor?" diye ağlayabilirlerdi, kadere demediklerini bırakmadan pişirebilirlerdi o balığı, ama güle oynaya pişirdiler ve bu çok dinamik bir şükür halidir.
Boğazlarından geçen şey mini minnacık bir şey olduğu halde, o yemeğe yemek demek bizim modern dünya ölçülerimize göre bin şahit istediği halde, yemekten sonra müthiş bir coşkuyla tozu dumana katarak oyun oynamaları, hani "hayatın tadını çıkarmak" derler ya işte onu yapmaları da çok dinamik bir şükür halidir.
Timbuktu'da bir kum tepesinden yuvarlanıp duran çocuklar görmüştüm; giysileri yırtık-pırtıktı, bizim modern dünya ölçülerimize gör fakru zaruret içinde kıvranıyorlardı, çocuklarımızın onlar gibi olmasını hiç istemezdik, çok acınası bir haldeydiler, yazık yazık çok yazık, ama Sahra çölünü adeta yeşerten o bereketli kahkahalar neydi peki?
"Ulan" dedim, "bu çocukların bir günlük neşesi herhalde benim çocuklarımın bir ömürlük neşesine bedeldir. Nasıl gülüyorlar öyle? Ne güzel ve ne çok gülüyorlar..."
Zaten Afrikalılar genellikle gülüyor.
Ben dünyada bu kadar güleryüzlü, bu kadar neşeli bir halk görmedim.
Hani şu "Günde 1 doların altında kazanan Afrikalı"nın dillere destan yoksulluğu hikâyesi var ya...
Harbiden hikâye!
Yoksulluk görecedir ve bizim nazarımızda yoksul olan ortalama Afrikalı bizim hiç olamadığımız ve belki de hiç olamayacağımız kadar mutludur, mesuttur.
Tamam, derme-çatma evlerde yaşarlar, hatta çadır gibi şeylerde yaşarlar, üç-beş metrekarede 10-15 kişi yaşarlar, ama havalar hep güneşli olduğu için zaten gün boyu dışarıdadırlar, hatta sıcak geceleri de açık havada geçirirler ve dolayısıyla kâinat kadar geniştir aslında evleri.
Bu muhteşem sadeliğe ve basitliğe acayip özendim.
Hakan Albayrak
vBulletin v3.8.3, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.