PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Yılmaz Özdil yazıları


KAOS
07.06.2012, 16:15
E peki bakalım, yöneticilerin isteği üzerine, ki bence de uygundur, ben başlığı açmış olayım.
Bundan sonra Yılmaz Özdil Yazıları bu başlık altında toplanmış olsun..

Ev hanımları dikkat... İçten yanmalı motorlara hava filtresi almak için uygun bi mevsim değil

Enflasyon eksi çıktı.

Tek haneye düştü.

*

TÜİK’in resmi verilerine göre...

*

Şemsiye mesela.
Ucuzlamış.
Hemen alın bence.
Plajda açarsınız.
Mayo yerine...
Çizme giyin.
Battaniye fiyatı da cazip.
Ağustosta sarınırsınız.

*

Dondurma, ocak-şubat aylarında uygundu, bugünlerde hem pahalı, hem de çabuk eriyor, kışın yalayın... Limon yüzde 30 zamlanmış, pas geçin, ucuzlayana yönelin, salataya lokum koyun.
Sıkın, lokumata yapın.

*

Kitap kazık, boşverin.
Tuvalet kağıdı ehven.
Onunla idare ediverin.

*

Diş hekimi tarifesi yanına yaklaşılacak gibi değil... Allah’tan veteriner makul.

*

Türban her mevsim ucuz.
Takın.
Etek her mevsim pahalı.
Sakın.

*

Tayyare bileti yükselmiş.
Vapurla uçun Van’a.
Hazır, yurtdışı turları yarı fiyatına inmişken, çekin emekli maaşınızı, New York’a gidin, ordan Milano’ya geçin, ver elini Barcelona, çocukları da Amsterdam’a gönderin.

*

Senin ev sahibi Londralıysa, orasını bilemem, burdaki ev kiraları zamlanmamış, ev kiraları!

*

Mezara mı götürücen bu kadar parayı... Bak, TÜİK’e göre, inanılmaz gerilemiş mücevher fiyatları... Yengeye al şöööle, kuru soğan büyüklüğünde bi pırlanta, yakışır parmağına.

*

Yumurta da acayip ucuzlamış, ki... Ucuzladığı, cep harçlığı bile olmayan gençlerimizin teşekkür mahiyetinde bakanlarımızın kafasına atmasından belli.

*

Ev hanımlarını mutfak ihtiyaçları konusunda özellikle uyarıyorum, içten yanmalı motorlar için hava filtresi
yüzde iki zamlanmış, almayın. Çok zaruriyse tülbentle halledin.

*

Alüminyum levhaların endeksi de çökmüş adeta... Bu fiyata bulmuşken, kaçmaz, oturma odasına sağa dönülmez levhası taktırdım, tuvalete de taşıt giremez’i astım, misafirler pek memnun.

*

Benzin ucuzlamış iyi mi!
Kuruş muruş değil ha...
Yüzde yedi.
Hâlâ utanmadan, dünyanın en pahalısı filan diye yazıyor bazı ********ler... Gözleri var görmezler diyeceğim ama, gözüne gözlük zamlanmış maalesef.

*

Halbuki, dün bizim gazetede manşetti. Gördüğünü iki katı büyüten, iki lokma yiyince, iki tabak yemişsin gibi hissettiren, büyüteçli gözlük icat etmiş Japonlar... Avanta kömür yerine bu gözlükten verdin miydi, sen asıl o zaman gör ahalimizdeki ziyafeti, afiyeti.

LaEdri
07.06.2012, 16:27
Yılmaz Özdil 27 Nisan e-muhtırasında askere yavşamak yerine,okşamak yerine dik dursaydı halkını düşünen bir yazar olduğunu düşünebilirdim.Yazıları tirbüne oynamaktan öteye geçmiyor benim için genellikle..

besyo_cu
07.06.2012, 23:18
Yılmaz Özdil yazılarını beğeni ile takip ediyorum, Köşe yazılarından oluşan 'İsim Şehir Hayvan ' adlı kitabını zevkle çok kısa bir sürede bitirmiştim ama bazen çok abartı yazıyor ve özellikle şu aralarda sanattan, siyasete, spora gibi her konuda yazılar yazmasını şahsım adına hoş karşılamıyorum.

sivaslınet
08.06.2012, 06:33
Yılmaz Özdil 27 Nisan e-muhtırasında askere yavşamak yerine,okşamak yerine dik dursaydı halkını düşünen bir yazar olduğunu düşünebilirdim.[/B]

Bence sen halkını düşünen yazar değil de, cemaati düşünen yazar arıyorsun.

Bu yavşamak, okşamak konusunda, cemaate yavşayan, okşayan yazarlar hakkında düşüncelerin nedir?

Yani dini kendi ve Allah arasında yaşayanlar değil siyasi dinciler. Onlar halkını düşünen yazarlardır değil mi?

KAOS
08.06.2012, 09:46
Kobe’yi pilot Wozniacki’yi de hostes yaptın mıydı teyk of poziyşın hayırlısıyla...

Ball bearings...

Absord axial loads
Roller bearings...
Absord radial loads
2 sumps
Fan frame and...
Turbine rear frame
1 fan stage
3 or 4 booster stages
High pressure compressor
9 rotor stages
4 variable stages
5 fixed stator stages
High pressure turbine
Single-stage turbine nozzle
Single-stage turbine rotor
Single annular combustor
Dual annular combustor
Low pressure turbine
3 gearbox arrangements
24 fan blades, 61 inch
38 fan blades, 60 inch
6 stage booster
Hydromechanical unit
Main engine control
WF, VBV, VSV, HPTCCV
Aynı zamanda PMC filan...
Power management control
Electronic unit yani.

*

Hani şu, insan gibi çalışıp, insan gibi maaş isteyen Türk Hava Yolları personeli, haklarını alabilmek için iş yavaşlatma eylemi yapıyor ve “teknik ekip” de eyleme destek veriyor ya...

*

İşte o “teknik ekip”in baktığı motorlardan birinin “teknik” özellikleri bu... CFM56’nın.

*

Gerçi, oto sanayi’de tamponu kaldırtıp, çift egzost taksak daha şık durur ama... Kabaca 900 küsur sayfa. Detaya girersen, 10 bin sayfayı buluyor. Tadımlık verdim. Kullanım kılavuzunun Türkçesi yok.

*

E diyebilirsiniz ki...
Nasıl anlıycaz?

*

E “defolup gitsinler, onlar olmadan da uçarız biz” diyen arkadaşlara sorun birader... Anlatsınlar.

LaEdri
08.06.2012, 15:41
Bence sen halkını düşünen yazar değil de, cemaati düşünen yazar arıyorsun.

Bu yavşamak, okşamak konusunda, cemaate yavşayan, okşayan yazarlar hakkında düşüncelerin nedir?

Yani dini kendi ve Allah arasında yaşayanlar değil siyasi dinciler. Onlar halkını düşünen yazarlardır değil mi?

Gerçek hayatta cemaat ile irtibatım sıfır.Çok da sevmem.Açıkca söyliyeyim.
Bir yazar,cemaatçi olabilir,AKP ya da CHP yanlısı da olabilir.Saygı duyarım..Ama bir yazar darbe yanlısı olamaz.Darbeye çanak tutmaz..Tutarsan da çıkıp ben halkımı seviyorum demeyeceksin.

sivaslınet
08.06.2012, 16:19
Gerçek hayatta cemaat ile irtibatım sıfır.Çok da sevmem.Açıkca söyliyeyim.
Bir yazar,cemaatçi olabilir,AKP ya da CHP yanlısı da olabilir.Saygı duyarım..

Yanlış ideolojide olup ta pratiğini(eylem) yapan insana saygı duymam. Duyulmaz da. Saygı duymak hürmet edip benimsemek demektir. Yaptıklarına saygı duyulmayacak sayabileceğim bir çok isim var.

Mesela darbe yanlısı bir isme da saygı duyar mısın?

Çok komik bir örnek; diğer forumlarda çok rastlarım. Birbirine olmayacak hakaret, küfür eden durumlarda, kalkıp yazı altına birbirlerine "saygılarımla" diyorlar. :)

Ama bir yazar darbe yanlısı olamaz.Darbeye çanak tutmaz..Tutarsan da çıkıp ben halkımı seviyorum demeyeceksin.

Göreceli bunlar. Baktığın açıya bağlı. Şimdiki gelişmelere siyasi veya yargı darbesi diyenler de var.

Not: LaEdri, sende sevdiğim bir tarafın, hep fikir konuşuyorsun. Kişisel konuşmaların pek yok. Ya da ben rastlamadım. :)

LaEdri
08.06.2012, 19:23
Yanlış ideolojide olup ta pratiğini(eylem) yapan insana saygı duymam. Duyulmaz da. Saygı duymak hürmet edip benimsemek demektir. Yaptıklarına saygı duyulmayacak sayabileceğim bir çok isim var.

Mesela darbe yanlısı bir isme da saygı duyar mısın?

Çok komik bir örnek; diğer forumlarda çok rastlarım. Birbirine olmayacak hakaret, küfür eden durumlarda, kalkıp yazı altına birbirlerine "saygılarımla" diyorlar. :)



Göreceli bunlar. Baktığın açıya bağlı. Şimdiki gelişmelere siyasi veya yargı darbesi diyenler de var.

Not: LaEdri, sende sevdiğim bir tarafın, hep fikir konuşuyorsun. Kişisel konuşmaların pek yok. Ya da ben rastlamadım. :)

Diyenlerin var olması o şeyin kesin olduğunu kanıtlamaz.Ancak 1980'te yapılan şey darbe midir sorusuna yüz kişinin yüzü de evet der..
Darbeyi de savunsun hadi o da kabulum..Ancak ondan sonra çıkıp ben halkımı seviyorum,düşünüyorum demek gibi bir hakkın olamaz..

Not:Kişisel tartışmalara girmeyi hiç sevmem.Ancak sitede bazı üyeler yazacak cevap bulamadığında aramızdaki tartışmayı kişisel sataşmaya çevirdi.Bu hoşuma giden bir durum değil.
Not 2:Benim gözümde sadece "insan gözlüğü" var..karşımdaki insanın neyi nasıl düşündüğü,hangi mezhebe,inanca bağlı olduğunu umursamam.O yüzdendir ki dostlarım arasında alevi,sunni,koyu chpli,koyu akpli hepsinden vardır.

sivaslınet
09.06.2012, 05:43
Diyenlerin var olması o şeyin kesin olduğunu kanıtlamaz.
Bu doğru.. Gerçek için kanıt gerekli. Bu, felsefede de, bilimde de böyledir.

Ancak 1980'te yapılan şey darbe midir sorusuna yüz kişinin yüzü de evet der.. Darbeyi de savunsun hadi o da kabulum..Ancak ondan sonra çıkıp ben halkımı seviyorum,düşünüyorum demek gibi bir hakkın olamaz..

LaEdri, Darbe kavramını daha açık bir dille tanımlamazsak, iddialarımız yine kişisel veya ideolojik olacak.

Darbe, darp kelimesinden türemiştir. Yani, şiddet kullanarak ya da kullanma tehdidi ile, insanı ya da insanları temel haklarından yoksun bırakmak. Tanımın özünde "insan hakları" söz konusu olduğunda, demokratik düzenlerin askıya alınması şeklinde de açıklanabiliyor.

Demokratik düzene yapılan darbe silahlı güç olan askerler tarafından yapıldığı gibi, silahlı güçleri elinde tutan sivil güçler tarafından da yapılabilmektedir. Tarihte bunun örnekleri vardır.

Sivil güçler tarafından yapılan darbe de açılarak ayrıntıları ayrıca tartışılabilir.

Son tahlilde, kavranması gereken darbe, her hangi bir güçlünün insan haklarına yani demokrasiye uyguladığı kısıtlamadır. Karşı çıkılması gereken de budur. Doğru mu?

Not:Kişisel tartışmalara girmeyi hiç sevmem.Ancak sitede bazı üyeler yazacak cevap bulamadığında aramızdaki tartışmayı kişisel sataşmaya çevirdi.Bu hoşuma giden bir durum değil.

Zaman zaman az da olsa herkesin(benim de), düştüğümüz bu kişisel vurgu(bel altı) polemiğe girmemek en doğru olanı. Kişinin hatası, edinimleri olan fikirlerden gelir. Esasen fikirlerin yanlışlığı kanıtlanmalıdır. Binlerce farkılı fikir ve ona inanmış insan ve guruplar vardır.

Not 2:Benim gözümde sadece "insan gözlüğü" var..karşımdaki insanın neyi nasıl düşündüğü,hangi mezhebe,inanca bağlı olduğunu umursamam.O yüzdendir ki dostlarım arasında alevi,sunni,koyu chpli,koyu akpli hepsinden vardır.

Dostum, "Benim gözümde sadece "insan gözlüğü" var" deyimini, "Benim gözümde sadece "insan hakları gözlüğü" var" şeklinde düşünmek daha doğru. Diğerisinde, karşı tarafın, "ben de insan gözüyle bakıyorum" deme hakkı doğuyor. "İnsan gözlüğü" kişisel, "insan hakları"(bilimsel olan) gözlüğü evrenseldir. :)

amazon10
09.06.2012, 09:06
Partili daha iyi...

Başbakanımız “Cumhurbaşkanı dediğin, partili olmalı” dedi.


* * *

İsmet İnönü’nün arkasında partisi vardı.
Hatta, ordusu da vardı.
Celal Bayar’ın partisi vardı.
Cemal Gürsel’in ordusu vardı.
Cevdet Sunay, genelkurmay başkanı.
Fahri Korutürk, kuvvet komutanı.
Kenan Evren’in ordusu vardı.
Turgut Özal’ın partisi vardı.
Süleyman Demirel’in partisi vardı.
Abdullah Gül’ün partisi var.

* * *

Ahmet Necdet Sezer?
Türkiye’nin ilk ve tek “partisiz”, gerçek manada “sivil” cumhurbaşkanıydı.

* * *

Var mı çocuklarının ismini bilen mesela? “Kızı Hülya” diye başlayan bi cümle kursam, kaçınız itiraz edebilir, Hülya değil de, Gülay diye? “Oğlu Hakan” desem... Var mı nerede çalıştıklarını bilen? Babaları Çankaya’dayken VIP’e girdiklerini gören? Elalemin yatında, otelinde rastlayan?
First lady desen... Cebinden giyiniyordu, hâlâ cebinden giyiniyor. İnsan bi Atıl Kutoğlu, Sevan Bıçakçı filan ayarlamaz mı? Yani, affedersiniz ama, ne biçim öğretmensiniz hanımefendi... Bu şekilde mi örnek olmalıydınız öğrencilere?

* * *

Hayali ihracatçı yeğenini duydunuz mu hiç? Devlet kredisiyle ihale kapan kuzen, alışveriş merkezinde mısır tezgahı açan kayınço? Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye rüzgar yapan müteahhit kanka, oraya buraya müdür olarak sokuşturduğu komşu? Hamili kart yakinimdir diyen damat? Nerde kardeşim, parmağında kuru soğan büyüklüğünde pırlantalarla şatafatlı pozlar veren gelin?

* * *

Mücevher, saat, tablo, heykel... Kendisine hediye edilen 1243 parça’nın 1243’ünü de bıraktı köşkte! İnsanın içi gidiyor, al götür evine di mi... Götürmedi.

* * *

Avantaları bıraktığı gibi, papelleri de bıraktı. Kafana göre savur denilen ödeneği harcamadı. 46 trilyon liracık. Yetim hakkı dedi, babalar gibi satan Maliye’ye iade etti.
Ye, yemedi, gez, gezmedi...
Bırak biz yiyelim, ona da izin vermedi.
Zaten, kırmızı’da durmasından belliydi. Kaymakam bile durmuyor, İsveç mi burası, koskoca devletin başı... Niye duruyorsun? Normalde, vatandaşı çiğneyip geçmeliydi.
14 makam aracını geri verdi. Halbuki, oturma odasına Mercedes’le, mutfağa jip’le gitmeli; uçağına bavul olarak bile almadığı gazetecileri bahçede limuzinle gezdirmeliydi. Yazları, Okluk’a geçmedi.

* * *

Oğlu evlendi, elektrik faturasına kadar kendi kesesinden ödedi. Eşi bileğini kırdı, röntgen kuyruğuna girdi. Annesi vefat etti, sivil plakayla gitti, camide flap flap fors yapmadı, taziye ilanı vermeyenlerin defterini dürmek için, kenara not etmedi.
Aşçıyı, garsonu azalttı. Yerli ürün kullandırttı. Partisiz olduğu için... Resmi davetler hariç, eşe dosta parti vermedi.

* * *

Yalaka basınımız yazmadı ama, aslında “neyi korumaya çalıştığını” tarih yazacak elbette... Vizyon denilen kavramın, Beyaz Saray’a koşup, akıl danışmaktan ibaret olmadığını kanıtladı.
Yeminine sadık kaldı.
Hukuku üstün kıldı.

* * *

E sevilmedi haliyle...
Uymadı bize.
Partili olsun.

Yılmaz ÖZDİL

KAOS
30.06.2012, 14:56
Bu yazıyı bir başka başlık altında hariçten gazel okuyanlara atf ediyorum..

Peri masalının en güzel perisi

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

Neslihan...

Naz, Nilay, Eda

Ergül, Esra, Gözde

Güldeniz, Neriman

Selime, Polen, Gülden

Gizem, Büşra, Özge

Ve, Türk Bahar’ı...

*

Filenin Sultanları.

Tarihimizde ilk kez, takım halinde, olimpiyat’a katılacak olan Türk kızları.

*

Nevriye, Nilay

Yasemin, Esmeral

Birsel, Işıl, Tuğçe

Tuğba, Quanitra

Begüm, Şaziye

Ve, Türk Bahar’ı...

*

Potanın Perileri.

Kendi branşlarında...

Tarihimizde ilk kez, olimpiyat’a katılma fırsatı yaratan Türk kızları.

*

(Bugün, Ankara’da, saat 19’da, Arjantin’le karşılaşacaklar, ntv’de canlı yayın var. Yenerlerse, olimpiyattalar.)

*

Periler.

Sultanlar.

Güzel günlerin müjdecisi gibi...

İkisinde de “Bahar” var.

*

Çünkü, Arap özentiliğine...

Elâlemin baharına, hurmasına

ihtiyacı yok Atatürk Türkiye’sinin!

En zor anlarımızda açan...

Geleceğe umutla bakmamızı sağlayan rengarenk çiçeklerimiz var bizim.

*

Ve, yukardaki fotoğrafa...

Geleneksel başörtümüzü siyasi araç olarak kullanmaya çalışan bademlerle...

Bademleri araç olarak kullanan coni’lerin, iyi bakmasını öneririm.

*

Burası Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti... Ay-yıldızlı milli formamızı taşıyan kızımız, ABD’de dünyaya gelen, “ne mutlu Türküm diyene”yi tercih ederek, Türk vatandaşlığına geçen, kısaca “Q” diye çağırılan, Quanita...

İnsan anca öz anasına bakar böyle.

*

Geleneksel başörtüsü, kurban olduğum basma entarisi, öpülesi yorgun elleriyle, şefkatle okşayan ise, Hatice teyze... Forvetimiz Şaziye’nin, kuzeninin, kayınvalidesi.

*

Spor yapıyor, şort giyiyor diye, magandaların belediye otobüsünde kızlarımızı yumruklayarak çirkinleştirdiği ülkemin, güzel yüzü, güzel kadını...

Gelmiş oraya, tribüne, alkışlamış, sarılıyor, gururla bağrına basıyor...

İnsan anca öz evladına bakar böyle.

*

Peri masalı kahramanıdır...

13’üncü peridir Hatice teyze.

*

Ve, Türkiye budur kardeşim.

Türkiye’nin “öz”ü budur.

*

Elâlemin baharına, hurmasına ihtiyacı yok Atatürk Türkiyesi’nin...

En zor anlarımızda, Hatice teyzelerimizin başörtüsünde, entarisinde açan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan çiçeklerimiz var bizim.

LaEdri
30.06.2012, 16:51
İnsanalrı belli kıyafet kalıplarına sokmaya ya da çıkartmaya çalışan,zorlayan yobazlar utanmalı..

sivaslınet
01.07.2012, 06:16
İnsanalrı belli kıyafet kalıplarına sokmaya ya da çıkartmaya çalışan,zorlayan yobazlar utanmalı..

Sadece inaçlarmı hariç?

LaEdri
01.07.2012, 11:09
Anlamadım...Açsanız iyi..

KAOS
04.07.2012, 16:44
Kız verirken...

Kocaya varırken...

Otomobil alırken...
“Doktor civanım.”
Muayene ücretine gelince...
“Hepsi ********!”


Deniyor ki:
“Başbakan kadar maaş alacaklar.”

*

Safra kesesi ameliyatı yapabilir mi başbakan? Böbrek nakli? Pansuman bile yapamaz... Ama, çok sıradan bademcik ameliyatını yapabilen bir hekim, gayet güzel başbakanlık yapabilir.
Refik Saydam mesela, hekimdi...
O halde, hekimlerin maaşını siyasilerin maaşıyla niye kıyaslayalım ki?

*

Komada geliyorsun, bacağını kesiyor, damar çıkarıp, kalbine bağlıyor, gebermekten kurtuluyorsun. Sonra da “Çok para aldı” diyorsun. Kaç para ki senin hayat? O kadar etmez mi?

*

Gece yarısı ateşi 40’a vuran evladını Azrail’in elinden almanın, hızara kaptırdığın parmağını yerine dikmenin, görmeyen gözünü gördürmenin, kanserini erken yakalamanın fiyatı nedir?

*

12 sene üniversite okuyor. Boru değil. 18 yaşında girdi, geldi 30’una, hâlâ kafa patlatıyor. İki kapılı handa, yolun yarısı eder... Lütfedip, müsaade edelim de,
biraz para kazansın bu ülkede.

*

Karaktersiz hekim yok mu? Var elbette... Ne kadar karaktersiz gazeteci, ne kadar karaktersiz avukat, ne kadar karaktersiz esnaf varsa, o kadar karaktersiz hekim var... Ama, Rabbim herkese “Cleveland” demiyor... Parası olmayana bakan vicdanlı hekim de var bu ülkede.

*

Tahmininizden çok.

*

Üstelik, silah zoruyla ameliyata alınan hastayı hiç duymadım ben... Yeşil kartlı bile olsan, seçme şansın var. Paragöze gitme, öbürüne git. Diyeceksiniz ki, “Kuyruk oluyor, yeterli hastane yok...” Müteahhit midir hekim?

*

Peki nedir? Aslanı kediye, eğitimliyi cahile kırdırma projesidir bu...

*

Hakkını alamayanlar kendisinden hesap sormasın diye, “Bak şunlar senden fazla alıyor” diye hedef göstermektir. “Sen az kazandığına itiraz etme, onunkini de indirelim” demektir. Refahı paylaştıracağına, yoksulluğu paylaşmayı doğruymuş gibi göstermektir.

*

Kendi suçunu örtbas etmek için, suçlu yaratma projesidir... Hekimlerin durup dururken başına gelen budur.

LaEdri
04.07.2012, 19:28
Bir doktor kolay yetişmiyor..Kim ne derse desin aldıkları para sonuna kadar helaldir,hak ediyorlar..Her meslek grubunda olduğu gibi vicdandan yoksunlları da var..Onlar kaideyi bozmaz..Başbakanımız tüm meslek grupları için aynı saat,zaman mefhumunu kullandığı için doktorların aldığı parayı da çok görüyor,bu da toplumdaki doktor algısını değiştiriyor.

LaEdri
26.08.2012, 21:10
Yılmaz Özdil, trene bakan öküzlerimiz yerli diyerek,kalitesini,karekterini birkez daha sergilemiş oldu!

amet_58
27.08.2012, 00:48
Yılmaz Özdil, trene bakan öküzlerimiz yerli diyerek,kalitesini,karekterini birkez daha sergilemiş oldu!

DEMİRYOLLARI CEVABINI İYİ VERMİŞ TABİ ANLAYANA

YILMAZ ÖZDİL HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI

SAYIN YILMAZ ÖZDİL İN 25 AĞUSTOS TARİHLİ YAZISINA
CEVAP25.08.2012
Sayın Yılmaz ÖZDİL,
Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı

Sayın ÖZDİL,

25 Ağustos tarihli “Ne ördün filan…” başlıklı yazınızı üzülerek okuduk.

Yanlış ve eksik bilgilerle dolu…

İlk demiryolu imtiyazı İngilizlere verildi. İzmir-Aydın demiryolu; 1856…

Bunu yine İngilizlere, Almanlara, Fransızlara, Belçikalılara, Ruslara verilen demiryolu imtiyazları izledi.

Askeri demiryolu hariç, demiryolu işletmeciliği Türklere kapalıydı.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, 22 Nisan 1924 tarihli yasa ile Anadolu-Bağdat demiryolunun satın alınarak millileştirilmesine karar verildi. 1933 yılında Paris Mukavelesi ile Türkiye’nin yabancı “imtiyazlı” şirketlere borcu tespit edildi. O günün parası ile 8 Milyon 600 bin TL… Bu borcun taksitlerin ödenmesi çeyrek asır sürdü.

Evet, demiryolları millileştirildi. Eş zamanlı olarak devam eden demiryolu yapım seferberliği, yerli endüstrinin de lokomotifi oldu.

Türkiye’nin demiryolu yapım istatistiğine göz atarsak;

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden demiryolu; 4.136 kilometre…

1923–1950 arası yapılan 3.764 kilometre; yılda ortalama 134 kilometreye tekabül ediyor.

1951–2004 arası yapılan 945 kilometre; yılda ortalama 18 kilometre yapılmış…

2004–2011 tarihleri arası yapılan 1076 kilometre; yılda ortalama 135 kilometre…

2011 itibariyle inşası devam eden hatların uzunluğu; 2078 kilometre…

2023 yılına kadar 10 bin kilometre yüksek hızlı tren, 4 bin kilometre konvansiyonel hat yapımı planlandı; bu hatların fizibilite etütleri ve uygulama projelerinin yapım süreçleri devam ediyor.


Sayın ÖZDİL;

Cumhuriyetten sonra yapılan ve bugün yapımı devam eden hatların hiç birisi imtiyaz değil… Yapım ihalesine çıkıyorsunuz, yerli firmalara %15 avantaj sağlıyorsunuz, yapım ihalesine uygun teklifi veren kazanıyor. Siz imtiyazla, müteahhitliği “çok başarılı” mezcediyorsunuz. Sizin “yabancılar” dediğiniz yüklenicilerin büyük ortakları Türk… Bu yolları Türkler yapıyor Sayın Özdil… Yollar da Türkiye Cumhuriyetinin yolları…


Sayın ÖZDİL,

Demiryolları maalesef yarım asırdan fazla ihmale uğradı. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki demiryolu hamlesi tersine döndü. Demiryolları bırakın rayı, bağlantı malzemesi temin edemiyordu.. Mevcut hatlar yapıldığı günden bu yana yenilemedi. İşletmecilik yapılamaz hale geldi.

2003’ten itibaren tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi demiryolları yeniden devlet politikası oldu.

Marmaray ve Baku Tiflis Kars projeleriyle Pekinden Londra’ya İpek Demiryolu projesi yeniden hayata geçiriliyor.

Yüksek Hızlı Tren çekirdek ağı oluşturuluyor. Türkiye’nin ikinci yüksek hızlı tren hattı olan Ankara-Konya yerli iş gücünün, yerli yüklenicilerin, yerli mühendislerin emeğiyle inşa edildi.

Yerli bir demiryolu endüstrisi için Adapazarı’na tren fabrikası, Erzincan’a bağlantı elemanları fabrikası, Çankırı’ya hızı tren makasları fabrikası kuruldu. 12 ayrı yerde yüksek hızlı tren travers fabrikaları kuruldu.

KARDEMİR’e yatırım yapılarak sadece normal raylar değil, yüksek hızlı tren rayları da Türkiye’de üretilmeye başlandı. Burada üretilen raylarla yapıldığı günden bu yana yenilenmeyen yolların %70’i yenilendi. Demiryolları kurulduğu günden bu yana rayı yurt dışından alıyordu. Fransa, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Güney Afrika, Sovyetler Birliği, İspanya, Avusturya başta olmak üzere, demiryollarının 2002 yılına kadar ray ihtiyacı ithalatla gideriliyordu. 2002 yılından itibaren durum yerli sanayi lehine döndü. Şu anda ray ihtiyacı %70 oranında yerli karşılanıyor.

Türkiye’de yüksek hızlı tren traverslerini üreten fabrikalar açıldı. Bunların tamamı Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar ithal ediliyordu.


Sayın Özdil,

Son on yılda demiryollarında nasıl bir dönüşüm yaşandığını anlatarak vaktinizi almak istemiyoruz.

Yazınızla ilgili son birkaç yanlışı daha düzeltmek istiyoruz:

Türkiye’de yük vagon fabrikası 1953 yılında, yolcu vagon fabrikası 1962 yılında kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında vagon üretemiyordu.

Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren yolunu Türk-Çinli konsorsiyum inşa ediyor. Parasal pay dağılımı %25 Çinli, %75 Türk…

İspanya’dan lokomotif alınmadı.

Makinistlerin eğitimi Türkiye’de yapıldı. Staj için yüksek hızlı tren işletmecisi olan ülkelere gönderildi.

Köprü asfaltında Almanya dünyada tek üretici…

Deniz otobüsleri önce ithal ediliyordu, şimdi yerli yapılıyor.

Sivas-Erzincan hattının yapımına başlanmadı, kimin yapacağını bilmiyoruz!


Sayın ÖZDİL,

Özetle yazınız eksik ve yanlış bilgilerle dolu. Hürriyet Gazetesi’nin kağıdı hangi ülkeden, foto muhabirleri hangi ülkenin fotoğraf makinelerini kullanıyor, baskı makineleri hangi ülkenin markasını taşıyor, gazetenin internet altyapısı programları hangi ülkenin programları… Hürriyet Gazetesi nasıl Türkiye’nin gazetesiyse, TCDD de bu ülkenin ve bu milletin değeridir. İmtiyaz filan yok. Yoksa siz hala “imtiyazlı” olduğumuzu/olduğunuzu mu sanıyorsunuz.

Açıklamamızı basın ilkelerine yürekten bağlı Yılmaz ÖZDİL’in köşesinde görmek isteriz.

Saygılarımızla.

T.C DEVLET DEMİRYOLLARI

35gürün58
27.08.2012, 08:51
ARSLAN BULUT - Yeniçağ - 27.08.2012



TÜRKİYE'nin SINIRLARI ORTADAN KALDIRILDI!
Vatan Gazetesi’nden Kenan Butakın, Suriye’den kaçarak Hatay’a sığındığını iddia eden bir aile ile görüştü.
Butakın’ın haberine göre, “Resmi olarak gelenlerin dışında gayri resmi olarak Türkiye’ye giren ve Hatay, Gaziantep ile Kilis gibi illerde kiraladıkları evlerde yaşayan Suriyeliler var. Pasaportu, hatta kimliği dahi olmadan Hatay’a gelen Suriyeliler kentte giriyor ve özgürce dolaşabiliyor. Bu kişiler arasında Suriye’deki iç karışıklıkta kaçanlar olduğu gibi Özgür Suriye Ordusu saflarında savaşan silahlı güçler de var.
75 yaşındaki Mustafa Şeyh’in ailesi 8 kişiden oluşuyor. 2 oğlu aktif olarak savaşa katılıyor, Özgür Suriye Ordusu’nun askerlerinden.. Hatay’da yaşıyorlar. Hatay merkezde Emek mahallesinde kentteki yakınları aracılığı ile 600 TL’ye bir ev kiralamış.”
Ailenin küçük oğlu Ali Şeyh, Butakın’a şunları söylüyor:
“2 ay önce Hatay’a geldik. Pasaportumuz olmadığı için ailecek Yayladağı’na yakın bir yerden kaçak olarak geldik. Lazkiye’ye bağlı Cebilakra köyünde oturuyorduk. Kaçak olarak Suriye’ye gidip geliyorum. Bazen akşamları gidip savaşıyorum. Sabah da gelip bütün gün Hatay’da evimde dinleniyorum. Bazen Türkiye’ye kaçak olarak girerken Türk askerleri görüyor. Ancak ya geri dön ülkene ya da kampa götürelim seni diyorlar. Ben de ülkeme geri dönmeyi tercih ediyorum. Tekrar ülkeme girip bir saat sonra başka bir yerden tekrar Türkiye’ye geçiyorum..”
Anlatımdan da anlaşıldığı gibi Türkiye-Suriye arasında sınır kalmamış.. Sınır boyundaki Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa gibi illerimize isteyen herkes elini kolunu sallaya sallaya gelebiliyor. Sonra geri dönebiliyor..

***

Tayyip Erdoğan, geçen Mart ayında Suriye’den 100 bin göçmen geleceğini tahmin ettiğini bildirmişti. Yine Mart ayında bana gelen bilgilere göre Afet İşleri Genel Müdürlüğü adına 1.5 milyon çadır siparişi verilmişti. Belki de milyonlarca insanın Türkiye topraklarına akın edeceği varsayılıyordu.. İşte bugün resmi yollarla gelenlerin sayısı 80 bine ulaştı.
2011’in Eylül ayında ise Foreign Polisy Dergisi, Suriye’den Türkiye’ye geçen muhaliflerin Türkiye’de eğitildiğini videolar ile göstermişti. Bu yönde bir haber, AKP gençlik kolları kaynaklarından bana da gelmişti; duyum olarak yazmıştım ama elimde somut veri yoktu. Bana gelen iddia, Türkiye’nin 30 şehrinde Suriyeli muhalifler için kamplar kurulmakta olduğu şeklindeydi. Her kampta 10 bin kişinin eğitileceği, toplam 300 bin Suriyelinin silahlı eğitimden geçirileceği söyleniyordu. İnanılır gibi değildi ama bugün, Suriyeli muhalif askerlerin Türkiye’de eğitildiğini bütün dünya basını yazıyor.. Bu iddialardan biri de ana eğitimin İncirlik’teki Amerikan üssünde verildiği yolunda..

***

Peki Suriye’yi Amerikan projesi için iç savaşa sürükleyen AKP iktidarı, yine aynı devletin kontrolündeki PKK terörü ile mücadele edebilir mi? ABD’de iki ay önce senaryoyu yazanlar, taşeron örgüt PKK’ya Gaziantep saldırısını niçin düzenlettirdi?
Daha önce bir Türk keşif uçağı düşürüldü. Gerçi Genelkurmay açıklamalarında “Suriye’nin düşürdüğünü iddia ettiği” gibi bir ifade vardı. Yani Genelkurmay da uçağı Suriye’nin düşürdüğüne inanmıyordu. Rusya, “Uçağın düşürülmesi ile ilgili bilgilerimizi paylaşmaya hazırız” dedi ama bu konuda hiçbir açıklama yapılmadı.. Şimdi de iki ay önce senaryosu Amerika’da çizildiği gibi Gaziantep saldırısını Türkiye’nin Suriye’ye müdahale gerekçesi yapmak için medyadaki Amerikancılar, hiçbir delil olmadan suçu Suriye’ye yıkıyor.
Senaryo Amerika’dan, PKK’nın elindeki C-4 patlayıcılar Amerikan Ordusu’ndan ama bu kadar somut delile rağmen, satılmış kalemler, Suriye’yi suçluyor!
Bu ihtimal de elbette araştırılmalıdır ama Türkiye’nin komşularıyla savaştırılması demek, Türkiye’nin sınırlarının da yeniden çizilmesi demektir? Kim tarafından mı? Tabii ki senaryoyu yazanlar tarafından..

***

Terörle mücadele eden subayları büyük ölçüde tasfiye eden böyle bir iktidar terörü önleyecekmiş de bütün milliyetçiler arkasında duracakmış da.. Milliyetçilere hakarettir bu ama görüyorum ki aptal yerine konulduklarını bile anlamayanlar var hala..
Bir hatırlatma daha? Sahi, Tayyip Erdoğan, daha 2008 yılında Türkiye-Suriye sınırındaki mayın temizleme işini niçin bir İsrail firmasına vermek istemişti acaba?

LaEdri
27.08.2012, 10:29
DEMİRYOLLARI CEVABINI İYİ VERMİŞ TABİ ANLAYANA

YILMAZ ÖZDİL HÜRRİYET GAZETESİ YAZARI

SAYIN YILMAZ ÖZDİL İN 25 AĞUSTOS TARİHLİ YAZISINA
CEVAP25.08.2012
Sayın Yılmaz ÖZDİL,
Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı

Sayın ÖZDİL,

25 Ağustos tarihli “Ne ördün filan…” başlıklı yazınızı üzülerek okuduk.

Yanlış ve eksik bilgilerle dolu…

İlk demiryolu imtiyazı İngilizlere verildi. İzmir-Aydın demiryolu; 1856…

Bunu yine İngilizlere, Almanlara, Fransızlara, Belçikalılara, Ruslara verilen demiryolu imtiyazları izledi.

Askeri demiryolu hariç, demiryolu işletmeciliği Türklere kapalıydı.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, 22 Nisan 1924 tarihli yasa ile Anadolu-Bağdat demiryolunun satın alınarak millileştirilmesine karar verildi. 1933 yılında Paris Mukavelesi ile Türkiye’nin yabancı “imtiyazlı” şirketlere borcu tespit edildi. O günün parası ile 8 Milyon 600 bin TL… Bu borcun taksitlerin ödenmesi çeyrek asır sürdü.

Evet, demiryolları millileştirildi. Eş zamanlı olarak devam eden demiryolu yapım seferberliği, yerli endüstrinin de lokomotifi oldu.

Türkiye’nin demiryolu yapım istatistiğine göz atarsak;

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden demiryolu; 4.136 kilometre…

1923–1950 arası yapılan 3.764 kilometre; yılda ortalama 134 kilometreye tekabül ediyor.

1951–2004 arası yapılan 945 kilometre; yılda ortalama 18 kilometre yapılmış…

2004–2011 tarihleri arası yapılan 1076 kilometre; yılda ortalama 135 kilometre…

2011 itibariyle inşası devam eden hatların uzunluğu; 2078 kilometre…

2023 yılına kadar 10 bin kilometre yüksek hızlı tren, 4 bin kilometre konvansiyonel hat yapımı planlandı; bu hatların fizibilite etütleri ve uygulama projelerinin yapım süreçleri devam ediyor.


Sayın ÖZDİL;

Cumhuriyetten sonra yapılan ve bugün yapımı devam eden hatların hiç birisi imtiyaz değil… Yapım ihalesine çıkıyorsunuz, yerli firmalara %15 avantaj sağlıyorsunuz, yapım ihalesine uygun teklifi veren kazanıyor. Siz imtiyazla, müteahhitliği “çok başarılı” mezcediyorsunuz. Sizin “yabancılar” dediğiniz yüklenicilerin büyük ortakları Türk… Bu yolları Türkler yapıyor Sayın Özdil… Yollar da Türkiye Cumhuriyetinin yolları…


Sayın ÖZDİL,

Demiryolları maalesef yarım asırdan fazla ihmale uğradı. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki demiryolu hamlesi tersine döndü. Demiryolları bırakın rayı, bağlantı malzemesi temin edemiyordu.. Mevcut hatlar yapıldığı günden bu yana yenilemedi. İşletmecilik yapılamaz hale geldi.

2003’ten itibaren tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi demiryolları yeniden devlet politikası oldu.

Marmaray ve Baku Tiflis Kars projeleriyle Pekinden Londra’ya İpek Demiryolu projesi yeniden hayata geçiriliyor.

Yüksek Hızlı Tren çekirdek ağı oluşturuluyor. Türkiye’nin ikinci yüksek hızlı tren hattı olan Ankara-Konya yerli iş gücünün, yerli yüklenicilerin, yerli mühendislerin emeğiyle inşa edildi.

Yerli bir demiryolu endüstrisi için Adapazarı’na tren fabrikası, Erzincan’a bağlantı elemanları fabrikası, Çankırı’ya hızı tren makasları fabrikası kuruldu. 12 ayrı yerde yüksek hızlı tren travers fabrikaları kuruldu.

KARDEMİR’e yatırım yapılarak sadece normal raylar değil, yüksek hızlı tren rayları da Türkiye’de üretilmeye başlandı. Burada üretilen raylarla yapıldığı günden bu yana yenilenmeyen yolların %70’i yenilendi. Demiryolları kurulduğu günden bu yana rayı yurt dışından alıyordu. Fransa, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Güney Afrika, Sovyetler Birliği, İspanya, Avusturya başta olmak üzere, demiryollarının 2002 yılına kadar ray ihtiyacı ithalatla gideriliyordu. 2002 yılından itibaren durum yerli sanayi lehine döndü. Şu anda ray ihtiyacı %70 oranında yerli karşılanıyor.

Türkiye’de yüksek hızlı tren traverslerini üreten fabrikalar açıldı. Bunların tamamı Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar ithal ediliyordu.


Sayın Özdil,

Son on yılda demiryollarında nasıl bir dönüşüm yaşandığını anlatarak vaktinizi almak istemiyoruz.

Yazınızla ilgili son birkaç yanlışı daha düzeltmek istiyoruz:

Türkiye’de yük vagon fabrikası 1953 yılında, yolcu vagon fabrikası 1962 yılında kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında vagon üretemiyordu.

Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren yolunu Türk-Çinli konsorsiyum inşa ediyor. Parasal pay dağılımı %25 Çinli, %75 Türk…

İspanya’dan lokomotif alınmadı.

Makinistlerin eğitimi Türkiye’de yapıldı. Staj için yüksek hızlı tren işletmecisi olan ülkelere gönderildi.

Köprü asfaltında Almanya dünyada tek üretici…

Deniz otobüsleri önce ithal ediliyordu, şimdi yerli yapılıyor.

Sivas-Erzincan hattının yapımına başlanmadı, kimin yapacağını bilmiyoruz!


Sayın ÖZDİL,

Özetle yazınız eksik ve yanlış bilgilerle dolu. Hürriyet Gazetesi’nin kağıdı hangi ülkeden, foto muhabirleri hangi ülkenin fotoğraf makinelerini kullanıyor, baskı makineleri hangi ülkenin markasını taşıyor, gazetenin internet altyapısı programları hangi ülkenin programları… Hürriyet Gazetesi nasıl Türkiye’nin gazetesiyse, TCDD de bu ülkenin ve bu milletin değeridir. İmtiyaz filan yok. Yoksa siz hala “imtiyazlı” olduğumuzu/olduğunuzu mu sanıyorsunuz.

Açıklamamızı basın ilkelerine yürekten bağlı Yılmaz ÖZDİL’in köşesinde görmek isteriz.

Saygılarımızla.

T.C DEVLET DEMİRYOLLARI

Cevap verilmiş..Özdil'in yazılarını koşulsuz,okumadan beğenenler olduğu için,o çirkin ifadesine alışkın olsa gerek..

35gürün58
27.08.2012, 11:30
MÜFTÜYE KILIÇDAROĞLU'yla İFTAR SÜRGÜNÜ !



Bakırköy Müftüsü Zakir Uzun, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Ağustos’ta din adamlarına verdiği iftara katılmasının ardından Kütahya’ya tayin edildi.

27.8.2012 - 08:51


İSTANBUL - Daha önce 3 kez daha sürgüne gönderilen ve MHP’li, Ulusalcı, son olarak da CHP’li diye yaftalanan müftünün yaşadıkları, eşi Hülya Ayşe Uzun’u isyan ettirdi. Hülya Ayşe Uzun, 2002’de başlayan sürgünler serisini şöyle anlattı: “Eşim 2000’de Malkara’dan Bakırköy’e tayin edildi. 2002’de dönemin ilçe başkanı, Ak Parti Konya Milletvekili aday adayı Halil Ürun’ün direktifi doğrultusunda bir camiye imam tayin edilmek istedi. Eşim de geri çevirdi. Bu olayın ardından yakışıksız ve gayri ahlaki suçlamalarla Çorlu’ya gönderildik. Eşim 3,5 yıllık hukuk mücadelesinin ardından Danıştay kararıyla beraat etti ve 2007’de Bakırköy’deki görevine geri döndü. Ancak Aralık 2009’da, Tokat’ın Reşadiye ilçesinde meydana gelen saldırıda şehit düşen Jandarma Onbaşı Cengiz Sarıbaş’ın Ataköy 5’inci Kısım Camisi’nde düzenlenen cenaze töreninde yaptığı konuşma başına dert oldu. Törende galeyana gelen kalabalığı teskin etmek için İstiklal Marşı’ndan bölümler okuyup, sözlerini “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sözleriyle bitirdi. Ak Parti İstanbul Milletvekili Feyzullah Kıyıklık kendisini arayıp “Sen ne yapmak istiyorsun?” diye çıkıştı. Eşimi Mersin’in Mut ilçesine müftü yardımcısı olarak atadılar. Eşim Bakırköy’deki 9 yıllık görev süresinin dolmadığı ve tayin kararının usulsüz olduğu gerekçesiyle konuyu yargıya taşıdı. İstanbul 7’nci İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararıyla görevine devam etti. Bu kez Diyanet İşleri Başkanlığı kararı temyize taşıdı.

CHP iftara 2 yıldır gidiyor
Eşim, 2 yıldır Kemal Kılıçdaroğlu’nun iftar davetine katılıyor. Ancak bayram bile gelmeden, apar topar tenzili rütbe ile 3’üncü sınıf makam olan Kütahya Müftü Yardımcılığı’na gönderildi. Eşime MHP’li dediler, CHP’li de Ulusalcı da. AK Partili Bakırköy Ak Parti Kadın Kolları mahalle yönetiminde görevliyim ama burnumdan getirdiler. Hak hukuk tanımıyorlar. Güneş gözlüklerimiz bile gözlerine battı. Marka gözlük takıyormuşuz diye laf ettiler. Kılık kıyafetimize bile karıştılar. Bu ülke bizim de ülkemiz. Psikolojimiz bozuldu. O iftar yemeğinde eski ve yeni İstanbul il müftüleri de vardı. Başbakanımız Putin’le görüşünce Rus mu olur? Obama ile görüşüyor, Amerikalı mı oluyor? CHP’linin iftarına gitmekle CHP’li mi olunuyor? Ayrıca da suç mu? Bir müftü CHP’li olamaz mı? Ak Parti’den önce müftüler Amerikalı mıydı. İlk Diyanet işleri Başkanı Rıfat Börekçi CHP’li değil miydi? Kaldı ki eşim liderlerden en çok da Tayyip Erdoğan’ı seviyor. İftiralarla, karalamalarla her sene tayinimizi çıkaran Diyanet, bizi hiç kendi mensubu gibi görmedi. Eşimin en zoruna giden de bu.

Kızkardeşimi sevgilisi yaptılar
Birlikte yürürken beni tanımadılar ve kızkardeşimi sevgilisi yaptılar. Emekli maaşımı eşimin mahkeme paralarına ödüyoruz. Bir kulp bulamayınca eşime iftira attılar. ‘Kadınlarla geziyor’ dediler, ‘Para yedi’ dediler, olmadı. Bakırköy’e geldiğimizde cami sayısı 20 idi, 24’e çıktı. Kuran Kursu 2 idi, 15 oldu. Müftülük binasını modernize etti. ‘Çalışmıyor’ dediler, tutmadı.”

35gürün58
27.08.2012, 11:40
Darbeye karşıyız diyen takiyecilere ithaf olunur ..



12 EYLÜL İŞGENCECİLERİ AKP'de

Devrimci 78’liler, 12 Eylül’deki işkencecileri açıkladı. Listede Aksu ve Gönül de var.

Devrimci 78’liler Federasyonu, işkencecilerin peşini bırakmıyor. Federasyon, şikayet dosyalarını tarayarak işkence yaptığı, işkencelerden sorumlu oldduğu iddia edilen bin 656 kişilik listeyi açıkladı ve işkence suçunda zamanaşımı işlemediğini söyleyerek bu isimlerin yargılanmasını istedi. Yargılanması istenen isimler arasında AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ile eski Milli Savunma Bakanı ve AKP İzmir Milletvekili Vecdi Gönül de bulunuyor.

Milliyet’ten Türker Karapınar’ın haberine göre; Devrimci 78’liler Federasyonu, dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı 12 Eylül davasına gönderilen belgeleri tasnif ederek, işkence iddialarında isimleri geçen bin 650 kamu görevlisinin ismini açıkladı. Mülkiyeliler Birliği’nde dün düzenlenen basın toplantısında açıklanan listede, Aksu ve Gönül’ün yanı sıra İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ile eski İçişleri Bakanı, Susurluk hükümlüsü Mehmet Ağar’ın adı da yer aldı.

İŞKENCEYE ORTAK OLAN DOKTORLAR

Açıklamada Diyarbakır, Van, Muş, Hakkari, Adana, Manisa, Uşak’ta köylülere işkence yapan askerlerin isimlerinin bu notlarda yer almadığı vurgulandı. Belgelere göre şikayetçilere ise “böyle bir olay varit değildir” şeklinde rapor verildi. İşkence sonucu ölenler hakkında ise “intihar”, “kalp yetmezliği”, “dolaşım bozukluğu” veya “doğal ölüm” raporları düzenlendi.

Açıklamada, “Hazırlanan doktor raporlarında işkence görmesinde, hücreye atılmasında bir sakınca olmadığı belirtilmektedir. Bazı doktorlarla işkenceciler ortak çalışmıştır. Dava bu belgelere dayanarak sürerse darbecileri aklamanın zemini yaratmış olurlar” denildi.

Listelerde “Bazı MİT görevlileri ve muhbirleri”, “Emniyet Genel Müdürleri, Emniyet Müdürleri, Şube Müdürleri, İşkenceci Polisler ve Ordu Mensupları”, “İzmir, İstanbul, Kars, Bingöl, Şebinkarahisar, Muş, Adana, Trabzon, Gaziantep, Bursa, Rize Çamlıhemşin, emniyet müdürlüklerindeki işkenceciler”, “Kahramanmaraş Emniyetinden İşkenceci Polis Sedat Caner’in İtiraf Ettiği İşkenceciler” ile “Haklarında İşkence Yapmaktan Dava Açılan Ancak Cezalandırılmayan İşkencecilerden Bazıları” başlıklı bölümlerde de isimlere yer verildi. Listede 12 Eylül’ün destekçisi sermayedarlar, büyük toprak sahipleri, idamları onaylayan Danışma Meclisi üyeleri, 12 Eylül hükümeti ve üyelerinin isimleri yer aldı.

"ZAMANAŞIMI BU SUÇLARA İŞLEMEZ"

“İşkencenin zamanaşımı olmaz” denilen açıklamada şöyle sürdü:

“Bugün bir ilimizde emniyet müdürü olan, bir ilimizde vali olan, milletvekili olan, bakan olan, general olan ya da evinde iyi bir aile babası olan, ya da tonton bir dede olan kişinin dün binlerce kişiyi vahşi işkencelerden geçiren bir işkenceci olduğunu haykırmak bizim görevimizdir”

İŞKENCE YAPTIĞI İDDİA EDİLEN İSİMLER

Federasyon tarafından açıklanan bin 656 kişilik listede dikkat çeken isimler şöyle:

* AKPi İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu,

* AKP İzmir Milletvekili Vecdi Gönül,

* İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın,

* Eski emniyet müdürü ve bakan Necdet Menzir,

* Eski emniyet müdürü, eski Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu,

* Eski Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu,

* Eski emniyet müdürü, birçok ilde valilik yapan Saffet Arıkan Bedük,

* Eski İstanbul ve İzmir Valisi Nevzat Ayaz,

* Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar,

* Eski İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu,

* Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz,

* Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı,

* Eski valiler Kenan Güven, Cengiz Bulut, Reşat Akkaya, Tevfik Başakar.

'Nazi kamplarından farksız'

Devrimci 78’liler, 12 Eylül’de tutuklananların ailelerinin mektuplarını ‘Çile Mektupları’ adıyla derledi. Tutuklu annesi Gülsen Erpek, dönemin Adalet Bakanı Necat Eldem’e yazdığı mektupta Metris Cezaevi’ni Nazi kampına benzeterek yardım istiyor.

Devrimci 78’liler Federasyonu, 12 Eylül davası dosyasına giren tutuklu ve hükümlülerin anne ve babalarının yazdıkları mektupları ‘Çile Mektupları’ başlığı altında derledi. Mahkum ailelerinden M. Ali Kavak’ın dönemin Adalet Bakanı Necat Eldem’e yazdığı mektup, Diyarbakır cezaevindeki işkence ve kötü muamelenin boyutlarını gözler önüne serdi. Mahkum annesi Gülsen Erpek ise Adalet Bakanı Edldem’e gönderdiği mektupta Metris Cezaevi’ni Nazi toplama kampına benzetti.

Dönemin Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı 12 Eylül davasına gönderilen belgelerden, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin isim listesini açıklayan federasyon, bu listeyle birlikte, çocuklarının izini bulmak, yaşadığından emin olmak, cezaevinde görüş yapmak amacıyla yetkili mercilere başvuran ailelerin mektuplarını derledi. Anne ve babaların mektuplarını ‘Çile Mektupları’ adı altında biraraya getirildi.

‘Elinizi vicdanınıza koyun’

Mahkum ailesi M.Ali Kavak’ın, 12 Eylül döneminin Adalet Bakanı Necat Eldem’e yazdığı mektup şöyle:

“Aziz hemşerimiz elinizi vicdanınıza koyup Diyarbakır Askeri Cezaevinde mahkumların Allah rızası için durumlarını hiç olmazsa Türkiye’nin diğer bölgelerindeki ve aynı statüdeki cezaevlerinde yatan siyasi mahkumlarınkinin yarısı kadar insani muameleye tabi tutulmasını sağlamanızı diliyoruz. Konuda hiçbir açıklamaya lüzum yoktur. Zaten her şey malumunuzdur. Allah için konuya eğiliniz. Baki selam, saygılar sizlere mahkum ailelerinden. Saygıyla ellerinizden öperim.”

‘Suçlu oldukları belli değil’

Diğer bir mahkum ailesi olan Gülsen Erpek ise Eldem’e gönderdiği mektubunda şunları yazdı:
“Metris Tutuk ve Cezaevinde uzun süreden beri yatmakta olan tutuklu ailesiyim. Benim tutuklum 3 yıldır yargılanmakta ve henüz dosya karar aşamasına gelmemiştir. Adaletin bu ağır ritminde biz ve tutuklular mağdur olmaktayız. Üstelik varsayıma dayanan nedenlerle bu kadar yıl bir tutuklu bekletilemez, bir kişinin suçunu belirleyici kanıt olmalıdır. Ayrıca Metris Cezaevi’ndeki yaşam koşulları da çok ağırdır. Nazi kamplarından farksız bir uygulama sürmektedir. Tutuklulara özel işkence edilmekte! Bizler 6 ayı aşkın bir süredir tutuklularla görüşememekteyiz, kendilerini ancak mahkeme salonlarında uzaktan uzağa görmekte ve hiç konuşamamaktayız. Bugün Metris Cezaevi’nde yatanların hiçbirisi hükümlü değil hepsi tutukludur.

Bunların suçlu olup olmadıkları bile henüz belli değil iken kendilerine binlerce kişiyi öldürmüş canavar gözüyle bakılmakta ve muamele görmektedirler. Son olarak tutuklulara cezaevi elbisesi giydirilmek istenmekte ve tutukluların bunu giymek istememeleri üzerine tüm elbiseleri alınarak sadece iç çamaşırları ile oturmaları ve kaloriferi yakmama gibi cezalarla cezaevi yönetimi tarafından hepsinin hayatıyla oynanmaktadır. Mahkemelere de bu kıyafetle yani çıplak olarak zorla getirilmektedirler. Çıplak olduklarından vücutlarındaki yara bere izleri görülmektedir. İstanbul Metris Ceza ve Tutuk evindeki bu haksız insanlık dışı tutum ve davranışın, işkencelerin önlenmesini saygılarımla makamınıza arz ederim.”

TÜRKER KARAPINAR - Milliyet

sivaslınet
28.08.2012, 08:14
DEMİRYOLLARI CEVABINI İYİ VERMİŞ TABİ ANLAYANA


Yılmaz ÖZDİL cevap vermiş. Anlayan fakat anlamak istemeyenlere
Anlamayana bir şekilde anlatmak kolay, ama anlamak itemeyenin durumu kangrendir. :)


------------------------------------

Yılmaz Özdil'den TCDD'ye zehir zemberek cevap..

Sayın TCDD...

“Ne ördün filan” başlıklı yazımın “yanlış” olduğunu belirterek, düzeltme göndermişsiniz.
Adında “TC” bulunan kuruma saygı göstermek boynumuzun borcudur, düzelteyim.

*
Yılmaz Özdil
kimdir? için tıklayın

Ben, Mustafa Kemal
dönemini yazdım... Siz ise, “1923-1950 arasında 3764 kilometre demiryolu yapıldı, yılda 134 kilometreye tekabül eder, 2004-2011 arasında 1076 kilometre demiryolu yapıldı, yılda 135 kilometreye tekabül eder” diyorsunuz. Yok öyle! Tartışmanın kaynağı 10’uncu yıl marşı... 1923-1933 arasını esas alacaksınız. Hadi 5 sene de avans vereyim, 1938’e kadar hesaplamanız gerekir. 1940’dan 1950’den Mustafa Kemal’e ne?

*
Ayrıca... Niye 2004’ten başlıyorsunuz? 2003’te İsmet İnönü mü iktidardaydı? Mustafa Kemal’e ait olmayan dönemi Mustafa Kemal’e ekle, AKP’ye ait olan dönemi AKP’den çıkar, öyle mi? Tüik gibisiniz vallahi, işinize gelince azaltıyorsunuz, işinize gelince çoğaltıyorsunuz.

*
Üstelik, o dönemin imkânlarıyla bu dönemin imkânlarını kıyaslarsanız, Toki’nin Mimar Sinan’dan büyük olduğunu da söyleyebilirsiniz. Daha çok bina yapıyor. Kaldı ki, Atatürk’ün demirağ soyadını verdiği Nuri Demirağ bile, tek başına, sizden fazla demiryolu yaptı. İnanmıyorsanız, AKP mebusu Nursuna Memecan’a sorabilirsiniz, torunudur.

*
Ve 1076 kilometre yaptınız ama... Bazı münafık uzmanlar, aynı yöne giden çift hatlar’ı
çift çift sayarak, rakamı şişirdiğinizi söylüyor. Bu mantığa göre... 6 şeritli 100 kilometre otoyol yaptığımızda, 600 kilometre otoyol yaptık mı dememiz gerekiyor?

*
“Bu yolları Türkler yapıyor sayın Özdil” demişsiniz... Halbuki, Çinlilerin yaptığını Başbakanımız söylüyor. “Bildiğiniz gibi Eskişehir-İstanbul hızlı tren hattını Çin’le birlikte yapıyoruz. Aynı şekilde, Ankara-Sivas hattı Çin’le yürüyor. Bundan sonraki süreçte 5 bin kilometrelik demiryolu ağımızı Çin’le yapmayı hedefliyoruz” diyor. Sabah Gazetesi “Demir ağları Çinlilerle örecek” başlığını atmıştı... Çünkü, 35 milyar dolarlık Edirne-Ardahan hattı için Çinlilerle masaya oturduğunu söyleyen, ben değilim, bizzat Ulaştırma Bakanımız.

*
“Ankara-Konya hattı, yerli yüklenicilerin emeğiyle inşa edildi” diyorsunuz. En büyük yükü, ray taşır... O hat’a, İskenderun’dan gemiyle getirilen İtalyan malı ray döşenmedi mi?

*
“İspanya’dan lokomotif alınmadı” diyorsunuz. TCDD’nin resmi internet sitesinde yayınlandı: “Ankara-Eskişehir hattında sefer yapacak son teknoloji ürünü ilk hızlı tren seti, İspanya’nın Beasain kasabasında genel müdürümüz Süleyman Karaman’ın katıldığı
törenle teslim alındı.”

*
Vikipedi’nin “hızlı tren” maddesinde yazıyor:
“Ankara-Eskişehir hattındaki HT65000 modelleri İspanyol Construcciones y Auxiliar de Ferrocarriles şirketi tarafından üretilmiştir.”

*
“Güney Kore’den vagon alındı” dedim, itiraz etmemişsiniz. “Yerli demiryolu endüstrisi
için Adapazarı’nda tren fabrikası kuruldu”
demişsiniz. Kuruldu da...
Ortağı Güney Kore değil mi?

*
“Makinistler Almanya’da eğitildi” dedim, itiraz etmişsiniz. “Türkiye’de eğitildi, staj için yabancı ülkelere gönderildi” demişsiniz... Allah da
sizi güldürsün, e mi.

*
“Balıkesir-Eskişehir Fransız, Köseköy-Gebze İtalyan, Gebze-Halkalı İspanyol, Ankara-Sivas çekik gözlü, Sivas-Erzincan İtalyan” dedim. Öbürlerini teğet geçip, “Sivas-Erzincan hattının yapımına başlanmadı, kimin yapacağını bilmiyoruz” deyip, cümlenin sonuna ünlem koymuşsunuz... O hat’tın etüt, proje, mühendislik, danışmanlık hizmetleri ihalesi sonuçlandı, SWS Engineering SpA firması kazandı. Nereli bu firma? İtalyan!

*
“Testleri, Çek Cumhuriyeti’nde yapılıyor, Almanya’ya Fransa’ya gönderiliyor” dedim, çıt çıkarmamışsınız... Zaten, bunu diyen ben değilim, Hacettepe Teknokent AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Profesör Murat Karaşen... “Türkiye’de kullanılan bütün vagonlar, raylı sistem araçları ithal ediliyor. Sadece ithalle kalmıyor, test için ya Çek Cumhuriyeti, ya Almanya, ya da Fransa’ya gönderiliyor. Yüz binlerce avro döviz yurt dışına gidiyor” diyor.

*
“Marmaray Japon” dedim, bi şey dememişsiniz. “Ankara ve İstanbul metrosunda Alman, İtalyan, Fransız, Çin, Güney Kore imzası var” dedim, hiç bahsetmemişsiniz. Buna mukabil, köprü asfaltının yurtdışından getirildiğini, deniz otobüslerinin ithal edildiğini kabul etmişsiniz. Teşekkürler. Ancak... Metrobüslerin Hollandalı olduğunu yazdım, tek satır bile söz etmemişsiniz, teessüf ederim. Şoför yokmuş gibi, şoförleri bile Hollanda’dan
getirilmemiş miydi?

*
Son olarak...

*
“Hürriyet Gazetesi kağıdını hangi ülkeden alıyor, baskı makineleri hangi ülkenin markasını taşıyor?” demişsiniz. Hürriyet adına konuşmak bana düşmez ama... Resmi Gazete haricindeki gazeteler “şahıs”lara aittir, patronlarını ilgilendirir, para onların, ister Kanada’dan alırlar, ister Norveç’ten... Bizler de, ister okuruz, ister okumayız, tekel değildir. Üstelik, Seka’yı, gazete patronları mı kapatıp sattı? TCDD ise, adı üstünde “devlet”indir, kimsenin babasının malı değildir, oralarda ödenen paralar da, sokaktan toplanmıyor, milletin vergileridir. Vergilerimizin takibini yapmak devletin, hesabını sormak yurttaşların görevidir.

*
Amacım, elbette
rencide etmek, ithal de olsa, çabaları küçümsemek değil, asla... Mustafa Kemal vizyonuyla, ülkemin kılcal damarlarında bile hızlı
trenlerin dolaşmasını isterim.

*
Ha diyebilirsiniz ki, o halde neden kafayı taktın trene?

*
İsmi lazım değil, şu anda Hatay’da faaliyet gösteren Amerikalı arkadaşlardan biriyle, seneler evvel sohbet ediyorduk... “Tren yolcuları, vagonda seyahat ederken, farkında olmadan ideolojik karakterini ortaya koyar. Trenin gidiş yönünde oturmayı tercih ediyorsa, devrimcidir. Pencereden bakar, manzara çok hızlı akar, sürekli yeni, sürekli değişkendir. Eğer, trenin gidiş yönünün aksine oturuyorsa, muhafazakârdır. Pencereden bakar, manzara aheste aheste akar, sindire sindire seyahat eder” demişti... “Peki, sen hangi yönde oturuyorsun?”
diye sormuştum. Gülümseyerek şu cevabı vermişti: “Ben
rayları döşerim!”

*
Hayırlı yolculuklar dilerim.

Yılmaz ÖZDİL

35gürün58
28.08.2012, 09:38
ARSLAN BULUT - Yeniçağ - 28.08.2012



TÜRKİYE'yi İMHA ETME MUTABAKATI!

Amerikalı tarihçi Webster Tarpley, “ABD ve İngiltere, biliyorlar ki, Suriye ile çatışmanın geri tepkisi, modern Türkiye’yi imha edebilir. Türkiye tepki göstermeli, kazanacağı bir şey yok, kaybedebileceği çok şey var. Erdoğan ve Davutoğlu’nun psikolojisinden korkuyorum, özünde, Obama tarafından oyuna getirildiler” dedi.
Tarpley’in “Suriye’ye müdahale modern Türkiye’yi imha edebilir” değerlendirmesi doğru ama burada oyuna getirilme diye bir durum yok. Zira Tayyip Erdoğan, Beyoğlu İlçe Başkanlığı’ndan itibaren ABD ile anlaşmıştır. AKP iktidar olduktan sonra da milletvekili olabilmesi, ABD Büyükelçisi’nin ilgili devlet kurumlarını ve CHP’yi ziyaret etmesi ile sağlanmıştır. Yine seçimlerdeki seçmen kayıtları ve bilgisayar hilelerinde ABD’nin teknolojik desteği vardır. Zaten AKP’nin programı bile belgesini yayınladığım gibi ABD’den gönderilmiştir.

***

AKP hükümetinin Suriyeli isyancılara askeri eğitim verdiği de dünya medyasının gündeminde.. Guardian, “Türkiye, isyancılara eğitim üssü kurdu” derken Bild am Sonntag, “Alman ve İngiliz ajanlar, Suriye’deki isyancılara yardımcı olmak ve eğitmek amacıyla Akdeniz’de konuşlandırıldı” iddiasında bulundu.
The Times’a göre “Suriyeli muhaliflerin üssü Adana’da, İncirlik Üssü yakınlarında.” BBC ise “Suriyeli isyancıları Türkiye eğitiyor. Ordu tarafından yönetilen gizli kamplarda özel bir eğitim programı yürütülüyor” diyor..
Bu haberler, geçen yıl bana AKP Gençlik Kolları kaynaklarından gelen “Türkiye’nin 30 şehrinde Suriyeli muhalifler için kamplar kurulacak. Her kampta 10 bin kişi eğitilecek, toplam 300 bin Suriyeli, silahlı eğitimden geçirilecek” haberini teyit ediyor!
Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisine mensup vekillerin, Hatay’da sığınmacı Suriyeli subayların kaldığı kampa sokulmamasını “terörist mi eğitiliyor” diye eleştirerek “Niye giremiyoruz, orası Amerikan üssü mü, Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları mı? ‘Giremezsiniz’ dediğiniz zaman, orada gayrimeşru işler dönüyor demektir” dedi.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da “Türkiye Cumhuriyeti sınırlarındaki bu kampların CIA ve MOSSAD kontrolünde olduğunu düşünüyorum. ABD, bu kamplar için bir takım paralar veriyor. Bu paraları verirken tabii kontrolü de sağlıyor” diye görüş bildirdi.

***

Böyle bir gündemle paralel olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in terör sorunu ile ilgili “ulusal mutabakat metni” yayınlaması ilginçtir. Çiçek metinde, “Yurttaşlarımızın bireysel hak ve özgürlüklerini çoğulculuk anlayışı çerçevesinde ve daha geniş bir bakış açısıyla güvence altına alacak yeni bir anayasa, toplumun tüm kesimlerinin katılımı ve mutabakatı da sağlanmak suretiyle süratle hazırlanacaktır.
Güneydoğu Anadolu bölgesi ile ilgili tedbirlerin uygulanmasında üniter ve ulus devlet yapısına, idarenin bütünlüğüne ve idari vesayet ilkelerine zarar vermeyecek şekilde, yerel yönetimlerin daha güçlü bir idari ve mali yapıya kavuşturulması yaklaşımı benimsenecektir” diyerek hedeflerini özetledi.
AKP’nin gerçekte ne yapmak istediğini ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın açıkladı. Günaydın, AKP’nin Yerel Yönetimler Reformu Paketi’ni oldu bittiye getirmek istediğini belirterek “Belediye sınırı ile mülki idare sınırını çakıştırmak demek ’Büyükşehir Belediye Başkanı o ilin tüm sınırlarının Belediye Başkanı’dır’ anlamına geliyor ve tüm iktisadi yetkiler Büyükşehir Belediye Başkanı’na ve Büyükşehir Belediye Meclisi’ne geçiyor. Valinin elindeki tüm yetkiler sınırlandırılıyor. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bunun üniter yapı içerisinde olması gerekiyor” dedi ve illerdeki bütün devlet yetkilerinin Belediye Başkanı’na bırakılmasının Türkiye’yi kaosa ve bölünmeye götürebileceği uyarısında bulundu.
Mesela Güneydoğu, BDP’li belediye başkanlarının, yani PKK’nın emri altına girer.
Peki bütün bunlar kimin dayatmasıdır?
ABD ve Avrupa’nın değil mi? Evet AKP’nin bir mutabakatı var ama milletle değil ABD ve AB ile.. Hem de Türk kimliğini ve modern Türkiye’yi imha etmek için...

KAOS
31.08.2012, 11:41
Mustafa Kemal, gizlice Akşehir’e gelmiş, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’la buluşup, büyük taarruz’un ayrıntılarını gözden geçirmiş, Yakup Şevki ve Nurettin paşalara harita üzerinde planını anlatmış; Şuhut yakınındaki Kocatepe’ye başkomutanlık çadırını kurdurmuştu.

*

Afyon’un güneyinden Dumlupınar yönüne baskın şeklinde başlayacak, cephe gerisini süvarilerle salam gibi dilim dilim keserek, göğüs göğüse, meydan savaşına zorlayacaktı.

*

Yunan ordusu, Afyon’u müstahkem hale getirmiş, tel örgüler, topçu mevzileri ve makineli tüfek yuvalarıyla takviye etmişti. İzmir-Eskişehir demiryolu, Mudanya iskelesi elindeydi, keşif uçaklarıyla istihbarat, 4 binden fazla kamyonla lojistik üstünlüğü vardı. Piyade sayısı katbekat fazlaydı, açık araziden gelecek taarruzu rahatlıkla def edebileceğini düşünüyordu.

*

Oysa... Vaziyet hesapladıkları gibi değildi. Nurettin paşa komutasındaki 1’inci Ordu, yarma harekâtı yapacaktı. İzzettin Çalışlar ve Kemalettin Sami Gökçen komutasındaki kolordular, nispeten zayıf görülen Çiğiltepe, Tınaztepe, Belentepe’ye taarruz edip, Afyon’a yüklenirken... Fahrettin Altay’ın süvari tümenleri, sarp olduğu için Yunanların savunmaya gerek görmediği Ahır Dağı üzerinden arkalarına sızıp, İzmir istikametini kesecekti.

*

Plan yürek istiyordu ama, dâhiceydi... Çünkü, yarma bölgesinde, 30 bin Yunan askerine karşılık, 100 bin Türk bulunacak, haliyle, 1’e 3, darmadağın olacaklardı. Cephe hattında bulunan 230 bin Yunan, karşıdan saldıran Yakup Şevki paşa komutasındaki 80 bin kişilik 2’nci Ordu’ya kıyasla, çok daha büyüktü ama, hem cephe gerisiyle irtibatları kesildiği için paniğe kapılacak, hem de, önden 80 bin, arkadan 100 bin’le mengeneye alınacaktı.

*

Kader ağlarını örüyor.
Türk milleti kurtuluşunu...
Topçu, ateş emrini bekliyordu.

*

Mustafa Kemal, uzuuun uzun incelediği haritadan başını kaldırdı, o keskin gözleriyle kurmaylarına bakarak... Beyler, benim kulağım ağrıyor, galiba yıkanırken su kaçtı, doktor tavsiyesiyle üç-beş gün hastanede yatayım da, memleketi sonra kurtarırız dedi!

*

Zaten kulak’tan mustarip olan İsmet İnönü, ha yaşa be paşa diyerek fırladı yerinden, üzerinize afiyet ben de biraz üşütmüşüm, kupa çektirip, iki-üç gün battaniyeye sarılarak dinleneyim bari... Fevzi Çakmak, ayıptır söylemesi, bağırsaklarını bozduğunu, Nurettin paşa, sinüzit yüzünden başının zonkladığını, Yakup Şevki paşa ise, bu mevsimde alerjisinin azdığını, hapşırmaktan dürbüne bile bakamadığını söyledi. Fahrettin Altay at’a binmekten basurlarının kanadığını, İzzettin Çalışlar bileğini burktuğunu, Sami Gökçen dizinde kıl döndüğünü anlattı. O sırada çadıra giren, 3’üncü Kafkas tümeni komutanı Kazım Orbay, fazla aspirin’i olan var mı diye sorarken... Kâğıt mendil olmadığı için mecburen haritaya hınkıran 61’nci tümen komutanı Salih Omurtak, tıkalı burnuyla genizden genizden konuşarak, benim 3’üncü taburda bi onbaşı var, şahane adaçayı kaynatıyor tavsiyesinde bulundu.

*

Neticede, son noktayı Mustafa Kemal koydu, canımızdan kıymetli mi birader, ölümlü dünya, çekin bütün mevzilere telgrafı, eylülde filan taarruz ederiz, bilemedin ekim yani... Valla öyle dedi İsmet, tutturmuşlar bi 30 Ağustos diye, Allah’ın günleri torbaya mı girdi.

KAOS
20.09.2012, 18:00
Şu yazıyı ön yargısızca okuyacak yiğit var mıdır?
Birilerine kapak olsun..
Olur mu ki?

<*><*><*><*><*><*>
<*><*><*><*><*><*>

Yanlış görmedizin... Bu şekilleri bir hata sonucu koymadık sayfamıza. Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil'in köşesinden bu şekiller. "Şehitleri niye yazmıyorsun?" şeklindeki okur eleştirisi üzerine başlığa kilim motifi koyan Yılmaz Özdil, bir yandan da Genelkurmay Başkanından Bakanlara, Cumhurbaşkanından Ana muhalefet Partisi başkanına kadar herkese ayrı ayrı yüklendi.

İşte Özdil'in bugün köşesinin başlığında kilim deseni yayınlamasına neden olan o yazı:


Deniyor ki... Şehitleri niye yazmıyorsun?

<*><*><*><*><*><*>
<*><*><*><*><*><*>
Bak sırf senin güzel hatırın için kilim motifi bile koydum başlığa...
Daha ne yapayım?
*
fantom’u savaş bölgesine fotoğraf makinesiyle, silahsız göndermelerine şaşmadın da, askerlerimizi terör bölgesine silahsız göndermelerine mi şaşıyorsun... Bandajlar içindeki gazi’yi yolcu otobüsüyle gönderiyorlarsa, polislerimizi yolcu otobüsüyle göndermelerine niye hayret ediyorsun mu diyeyim?
*
Şehit cenazesinde “teröristleri Habur’da karşılayanlar nerde” diye bağıran kadın, vay sen bizim hükümetimize nasıl laf söylersin ulannn diye, şehit yakınları tarafından bayıltana kadar dövülüyorsa... Gaziler Cemiyeti, Başbakanımıza teşekkür mahiyetinde kalpak hediye ediyorsa... Nesini yazayım?
*
Karargâh’tan yapılan açıklamada, Necdet bey’in ayakkabısının altının delik olmadığı, delik sanılanın, zift lekesi olduğu izah ediliyor ve teessüf ediliyorsa... Magazin servisini acilen toplayıp, güvenlik zirvesi mi yapayım?
*
Sekiz polis şehit, ertesi gün aynı yerde dokuz asker şehit, çok ani oldu reaksiyon gösteremedim, o nedenle yazamadım, okurları refüze etmek istemedim mi diyeyim? Yoksa, ben de devlet büyüklerimiz gibi terörü kınıyorum diyeyim de, belki terörü kınayarak bitiren tarihteki ilk ülke oluruz mu diyeyim?
*
Oslo’da james bond’un hakemliğinde pkk’yla masaya oturan mit’çimiz “gözünüzü seveyim” diyorsa... Uyarıda bulunan emekli generaller, seviyesizse, ihanet içindeyse... Diyarbakır AKP teşkilatı “demokrasi mahkemesi” kurup, başbakanımızın posterleri altında, şeref madalyalı şehit binbaşıyı ömür boyu hapis cezasına çarptırıyorsa... Başkomutan’ımız gibi “güzel şeyler olacak” mı diyeyim?
*
Modifiye edilmiş chp’nin mebusu, kendisini kaçıran terörişko’lara “kardeşim” diyorsa, Gandi bey de “arkasındayım” diyorsa... Kalaşnikof heyetiyle kucaklaşan bdp’nin beceremediğini, yeni chp becerdi, Mustafa Kemal’in kurduğu partide alenen “özerk bölge” ilan edildi mi diyeyim?
*
Suriye’ye burnumuzu soktuğumuzdan beri, fantom’dan itibaren, 60 günde 149 şehidimiz varken... Bi kaç Mehmet mi diyeyim, Hindistan’da Pakistan’da olur böyle şeyler mi diyeyim, çok iyi gidiyor mu diyeyim, şehitlik de gazilik de nasip işi mi diyeyim, güzel öldüler mi diyeyim, anormallik görmüyorum, lokum dağıtın mı diyeyim? Veya, şehit mehit yok, takmayın kafanıza, psikolojik’tir mi diyeyim?
*
Tanıtım potansiyeli olan popüler kişi’ye sucuk ikram edin, hazır amerikan paşası gelmişken yumurta kırıp yesinler... İki kangal da sarıverin, obama beyaz saray’da mangal yapsın mı diyeyim?
*
Şehidin babasına haciz gönderilirken, myanmar’a bağış yapılıyorsa... Sevindiğini göstermek için takla atıyorsun, üzüldüğünü göstermek için parende at mı diyeyim?
*
Sayın ahalimiz, alt tarafı çiti geçti, kabak tarlasına komşunun ineği girdi diye, çifteyi kapıp, çoluk çocuk ayırmadan, birbirine ateş ederken... Sınırımızın kalbura dönmesine, memleket topraklarına girilmesi yasak kampların kondurulmasına ses çıkarılmıyorsa... Türkiye ancelina’yla gurur duyuyor, bıret pit enişteyi de bekleriz mi diyeyim?
*
Hatay’da vatandaşın üstüne plastik mermiyle ateş açıldığını Çin basını bile yazarken, bizim ana haber bültenleri künefe tarifi veriyorsa... Çok meraklıysan git Çin gazetelerini oku mu diyeyim?
*
“Öğrenmek hakkımız falan, kimin hakkı nedir, nereye kadardır, onun ölçüsünü sen belirlemeyeceksin, sen işine bak” diye fırçalayıp... Avanta kömürünü bulgurunu al, gerisine karışma mı diyeyim?
*
Varlığıyla onur duyduğum İlker Başbuğ “Türkiye Cumhuriyeti’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurup, yönetmekten tutuklandı, takdir yüce Türk milletinindir” diyorsa...
Ben sana daha ne diyeyim?
*
İyisi mi...
Bi kilim daha koyayım bari.
//=//=//=//=//=//
//=//=//=//=//=//
*
Evlatlarımızı...
Onurumuzu yerlere seriyorlar.
Sen de birini oturma odana...
Birini mutfağa serersin gari.

LaEdri
20.09.2012, 18:12
Yılmaz Özdil'in takip ettiğim yazılarından beğendiğim 2. yazısı..Katılmadığım nokta tutuklu generallerin masummuş gibi gösterilmesi.

nene-hatun
20.09.2012, 22:10
Yılmaz Özdil'in takip ettiğim yazılarından beğendiğim 2. yazısı..Katılmadığım nokta tutuklu generallerin masummuş gibi gösterilmesi.

Tutuklu generallerin suçsuzmuş gibi gösterilmesi mi?

Suçlu olduklarından nasıl bu kadar eminsiniz.? Üstelik bir çok belgenin düzmece olduğu ortaya çıkmışken ve halen davaları devam ediyorken .Ama tabi pardon sizin okuduğunuz kaynaklar bunları yazmaz.

Pusula_58
20.09.2012, 22:38
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez]

sivaslınet
21.09.2012, 04:42
Yandaş medyanın tek ve önemsiz bir cümleyle geçiştirdiği Emine Ülker TARHAN'ın konuşması:

***

Emine Ülker Tarhan, AK Parti artık alabildiğince kirlendiğini ve ”rengi atmış bir parti” olduğunu belirterek, ”AKP’nin eline şehit kanı bulaşmıştır” dedi.

Emine Ülker Tarhan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ”her gün nefret suçu işlediğini” savunarak, ”En son sadece kendisinin ve yandaşlarının tekelindeymiş gibi ’bunlar Kuran’dan acayip kaçarlar’ dedi. Bunu söylerken ayrıştırdı ve kamplaştırdı. Yine nefret etti birilerinden ve yine hedef gösterdi” görüşünü ifade etti.

Erdoğan’ın ”halkı kin düşmanlığa sevk etme suçundan sabıkalı olduğunu” kendilerine hatırlattığını ifade eden Tarhan, şöyle konuştu:

”Başbakan sürekli birilerini kastediyor ve ’aslında kendisi Alevi’dir, Alevi’ye abdest dersi veririz’ derken de ’Affedersiniz bizi Rum gibi gösteriyorlar’ derken de muhalifleri, tinerci, namert ve şeref-siz olmakla suçlarken, gramla, çapla ölçerken de aslında bunu yapıyor Başbakan. Nefret pompalıyor, dışlıyor, ayrıştırıyor. Sezon açılışını da ’imam hatipler terörist yetiştirmez, diğer okullar terörist ve anarşist yetiştirir’ diyerek açtı. Bu kez küçücük genç kalpleri ayrıştırdı ve kırdı ve 2012 sonbahar-kız sezonu nefret açılışını yaptı. Öfkenin benliğini ele geçirdiği anlaşılıyor sayın Başbakan’ın, sürekli öfkeyle, gazapla, hışımla hareket ediyor. Bu yaptıkları saldırganlığının boyutlarını gösterdiği gibi yönetim becerisiyle ilgili sorunlarını da ortaya koyuyor. Çünkü sorunlarıyla baş edemeyen siyasi aktörler ancak öfkeyle oynamayı ve nefret pompalamayı becerebilirler. Sayın Başbakan da bunu yapıyor.

Bütün bu yaptıklarına karşı kendisini hala apak zannediyor. Hep başkaları suçlu, muhalefet kötü....Nedense yaptıklarında hiçbir kötülük yok ve yaptığı yanlışlıklar, kötülükler hiç üzerine sıçramıyor sanki. Oysa hatırlatırım, bütün renkler aynı hızla kirlenirken birinciliği ak’a vermişlerdi. AK Parti artık alabildiğince kirlenmiş ve rengi atmış bir parti...Totaliter yapıların ortak noktası olan tek tip insan yetiştirme ve buna ilişkin aceleciliğiyle, nefreti egemen kılan anlayışıyla, teröre verdiği destekle, kirli Oslo anlaşmasıyla, Habur’la, PKK ile dar alandaki samimi dansıyla, aslında AKP alabildiğince kirlenmiştir. Hangi halıyı kaldırırsak altında AKP’nin kiriyle karşılaşıyoruz.” dedi.

Tarhan, ”şehitler üzerinden siyaset yapıyorsunuz” diyerek toplumsal muhalefeti susturmaya çalıştığını ileri sürerek, olup bitenler karşısında susanların şehitler ve bu haberlerden rahatsızlık duymayanlar olduğunu söyledi.

''SEÇİMDEN ÖNCE ANLAŞARAK PKK'NIN DESTEĞİNİN ALDILAR''

''Teröristle ilişkilerinde ’hazmettire hazmettire ilerleyeceğiz’ demişlerdi. PKK ne istediyse verdiler. PKK’yı kanla kazanmaya alıştırdılar” diyen Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

”PKK, onların sayesinde bugün eskisinden daha güçlü konuma geldi. Seçim öncesi anlaşarak PKK’nın desteğini aldılar. Kardeş kardeş seçime girip gizli anlaşmanını meyvelerini de birlikte paylaştılar. Kendi siyesi ikballeri için ülke güvenliğinden vazgeçip bizi bugünlere getirdiler. Şimdi kimi kime şikayet ediyorlar? Biz Oslo’yu hazmetmedik ve hazmetmeyeceğiz. Hazmedenler düşünsün, gece yatmadan önce başlarını ellerinin arasına alsınlar ve ’biz nerede yanlış yaptık’ diye düşünsüler. Yanlış politikaları bizi neredeyse OHAL’e taşıdı. Teröre güvercin, onunla mücadele edenlere şahin olanlar, neden bunca cenaze ve neden bunca şehit diye düşünsünler.

Sokaklarda 300 koruma olmadan dolaşamayanlar, bu ülkeyi ve çocuklarımızı savunmasız kılanlar, zırhlı araç pahalı diye çocuklarımızı silahsız savunmasız yollara salanlar, kendileri zırhlı araç olmadan dolaşamayorlar. ’Bu ülkeyi nasıl bu hale getirdik’ diye düşünsünler. Demokrasi düşmanı teröristle yaptıkları anlaşmalarla onlara reverans yaparken, masum insanlara korku yedirirlerken, ’bu demokrasi bozuntusunu nasıl yarattık’ diye oturup bir düşünsünler. Türk halkı bu yönetime layık değil. AKP’nin eline şehitlerin kanı bulaşmıştır.” Tarhan, ”Oslo belgelerinin açıklanmasında, MYK’da bazı isimlerin bilgilendirilmediği için rahatsız oldukları doğru mu? Yapılan açıklamayla CHP’nin yeni politikası çelişiyor mu?” sorusuna, ”Terör ve teröristin en zayıf olduğu, silahları bıraktığı, diz çöktüğü dönemde bir müzakerenin söz konusu solabileceği düşünülebilir. Ama dünyanın hiçbir yerinde terörle mücadele edildiğinde terörün en güçlü olduğu dönemlerde müzakere edildiğinin tartışıldığını görmedim. Terör ve terörist silahlarını bıraktığı takdirde müzakereyi hak eder.

KAOS
21.09.2012, 14:51
Arkadaşlar, fikirlerinizi yazın ama başlığa bağlı kalalım lütfen...
Bu başlık Yılmaz Özdil yazıları...

KAOS
21.09.2012, 15:02
Bu günki yazısının tamamını kopyala yapıştır yapmayacağım...
Resim var çünki.
Ancak şu linkten ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] rfeed&utm_medium=facebook) okuyabilirsiniz. Çok üzgünüm ve Yılmaz Özdil'e kalbimi bu kadar dağladığı için de hem nefretimi hem minnetimi gönderiyorum..

Fakat bu yazıyı gece okuduğumu söylemek istiyorum ve okur okumaz iki oğlumun ( 14 ve 4 yaşlarında)
yataklarına gittiğimi saçlarını okşayıp, baş uçlarında saatlerce ağladığımı, o anaların babaların acılarını taa kalbimde hissettiğimi, şu an bu yazıyı yazarkende göz yaşları içinde ellerimin tir tir titrediğini sizinle paylaşmak istiyorum.

Allah o ana babalara sabır versin, allah şu başımızdakilere akıl insaf azcık izan versin...

LaEdri
21.09.2012, 15:34
Tutuklu generallerin suçsuzmuş gibi gösterilmesi mi?

Suçlu olduklarından nasıl bu kadar eminsiniz.? Üstelik bir çok belgenin düzmece olduğu ortaya çıkmışken ve halen davaları devam ediyorken .Ama tabi pardon sizin okuduğunuz kaynaklar bunları yazmaz.

Suçlu generaller demedim..Tutuklu generaller dedim.

nene-hatun
21.09.2012, 17:21
Suçlu generaller demedim..Tutuklu generaller dedim.

Adamların suçsuz gibi gösterilmelerine kızıyorsanız. İfadeniz şu olmalıydı.
"devam eden bir dava da yanlı yazı yazmamalıydı. Daha tutukluların suçlu ya da suçsuz oldukları bilinmiyor"
Sizin kullandığınız ifade de direk sanki adamlar suçlu da suçsuz gösteriliyor ve sizde buna kızıyorsunuz anlamı çıkyor.
Bu tarafı olduğunuz görüşün tavrından farklı değil. Tüm cumhuriyetçiler ulusalcılar suçludur tıkın içeriye. Üstelik düzmece olan belgeler teker teker dökülüyor ve bunları görmezden gelmekte ayrı bir acınacak durum.

nene-hatun
21.09.2012, 17:53
Bu günki yazısının tamamını kopyala yapıştır yapmayacağım...
Resim var çünki.
Ancak şu linkten ([Üye Olmayanlar Linkleri Göremez] rfeed&utm_medium=facebook) okuyabilirsiniz. Çok üzgünüm ve Yılmaz Özdil'e kalbimi bu kadar dağladığı için de hem nefretimi hem minnetimi gönderiyorum..

Fakat bu yazıyı gece okuduğumu söylemek istiyorum ve okur okumaz iki oğlumun ( 14 ve 4 yaşlarında)
yataklarına gittiğimi saçlarını okşayıp, baş uçlarında saatlerce ağladığımı, o anaların babaların acılarını taa kalbimde hissettiğimi, şu an bu yazıyı yazarkende göz yaşları içinde ellerimin tir tir titrediğini sizinle paylaşmak istiyorum.

Allah o ana babalara sabır versin, allah şu başımızdakilere akıl insaf azcık izan versin...

Sn kaos ben de bu sabah okudum bu yazıyı. Bu yazıyı okumadan önce de köşe yazıları başlığında Suriye ile ilgili bir yazı paylaşmıştım. Szin oğullarınız küçük .Onların zamanına kadar belki bir çok şey değişir , düzelir. Ben de gözyaşlarımı tutamadım Zira benim oğlum 2 ay sonra askere gidiyor:(

nene-hatun
25.09.2012, 10:22
Zam’biya
Açıklamalar munta’zam...
Benzine okkalı zam yapılıyor.
“Azıcık” diyorlar.
Mazota kocaman zam yapılıyor.
“Ufacık” diyorlar.
Köprüye yüklü zam yapılıyor.
“Minicik” diyorlar.
Sigaraya kalın kalın zam yapılıyor.
“İncecik” diyorlar.
İçkiye irikıyım zam yapılıyor.
“Küçücük” diyorlar.
Elektriğe sert zam yapılıyor.
“Yumuşacık” diyorlar.
Doğalgaza ağır zam yapılıyor.
“Hafifçecik” diyorlar.
Suya büyük zam yapılıyor.
“Minnacık” diyorlar.
Otobüse vapura zam yapılıyor.“Birazcık” diyorlar. E benden günah gitti...
Memura zamcık yapıldı.
Emekliye hüz’zam.

(Adam, patronun odasına hışımla dalmış, “Maaşıma zam istiyorum” demiş... Patron “Neden sana durup dururken zam yapayım ki?” diye sorunca, “Valla siz bilirsiniz,
peşimde üç büyük şirket var” demiş, “TEDAŞ, İSKİ, İGDAŞ!”)
Bu ni’zam inti’zamla bakarsak...
Muaz’zam bi yıl olacak.
Muaz’zam.

YILMAZ ÖZDİL - HÜRRİYET

Alibaba58
27.09.2012, 14:47
Yılmaz ÖZDİL - Çiçekdağı

Neşet Ertaş, Kırşehirliydi.
Bi ara Yozgatlı oldu.

Çünkü, Osman Bölükbaşı 1954 seçimlerinde Kırşehir’den tulum çıkarıp, mebus olunca... Ahaliye demokrasi feriştahı olarak kakalanan Demokrat Parti pek sinirlendi, Kırşehir’i zart diye ilçe yaptı, zurt diye Nevşehir’e bağladı. Diyeceksiniz ki, Yozgat bunun neresinde? Neşet Ertaş, Kırşehir’e bağlı Çiçekdağı ilçesinde dünyaya gelmişti. Kırşehir’i Nevşehir’e bağlarken, Çiçekdağı’nı Yozgat’a bağladılar.


Üç sene sonra...
Kırşehir’i hallettik sandılar, gene il yaptılar, her ihtimale karşılık Osman Bölükbaşı’nı tutukladılar. Osman Bölükbaşı’nın doğduğu Hasanlar Köyü’nü Nevşehir’e bağlı bırakırken, Neşet Ertaş’ın doğduğu Çiçekdağı’nı gene Kırşehir’e bağladılar. Gel gör ki, hapiste bulunan Osman Bölükbaşı, gene Kırşehir’den aday oldu, gene mebus seçildi, iyi mi! Milli irade, milli irade diyorlardı, aha sana milli irade... Koğuşta, inadına pijamasıyla mebus yemini etti, çıktı, TBMM’ye gitti.


Komplolarla tasfiye edilmeye çalışılan Osman Bölükbaşı’nın... Seneler sonra mebus seçilen oğlu Deniz Bölükbaşı, gene bi seçim arifesinde, faili meçhul kaset komplosuyla tasfiye edildi.


“Senden-benden” kavgası yüzünden, bi ara mecburen Yozgatlı olan Neşet Ertaş’ın, yakınlarıyla akrabaları arasında “senden-benden” kavgası yapılıp, cenaze töreni cemevinde mi olsun, camide mi olsun tartışması yaşanırken... Neticede, Ahi Evran Camisi’nde karar kılındı. Ahi Evran, kendisi gibi Kırşehir’de yaşayan Hacı Bektaş Veli’nin tavsiyesiyle Ahilik sistemini kurmuştu. Ancak, Ahi Evran’ın türbesi Kırşehir’deyken, Hacı Bektaş Veli’nin Kırşehir’deki kabri, Nevşehir’de.


Nası yahu dersen?


Osman Bölükbaşı’nın doğduğu Hasanlar Köyü’nü Kırşehir’den Nevşehir’e bağlamışlardı ya... İşte o Hasanlar Köyü, Hacıbektaş ilçesine bağlı... Kırşehir’i ilçe yapıp, Hacıbektaş’ı Nevşehir’e bağlamışlar, Kırşehir’i yeniden il yaparken, Osman Bölükbaşı’na kıllık olsun diye, Hacıbektaş’ı Nevşehir’de bırakmışlardı.


Neyse...
Yaşarken devlet sanatçısı unvanını reddeden Neşet Ertaş’a, metazori devlet töreni yapıldı. Minareli-süngülü şiiriyle ünlü olan ve her mitingte “biliyorsunuz, Kılıçdaroğlu alevidir” diyerek yuhlatan başbakanımızla, Adnan Menderes açılımı yapan Kılıçdaroğlu katıldı. Kültür bakanımız da oradaydı. Ki, AKP’li kültür bakanımız, “cibilliyetini biliyoruz” dedikleri CHP kültüründendi.


Tıpkı, Kırşehirli Osman Bölükbaşı gibi, hapisteyken aday olup seçilen mebuslarımız, Demokrat Parti dönemini bile mumla aratıp, serbest bırakılmazlarken... Liseleri zorla imam hatip’e çevirip, sonra da, liselerde yer kalmadı diye, çocuklarımızı zorla imam hatip’e kaydettikleri ortaya çıktı.


Ve, sanırım bu tür ayak oyunları nedeniyle, şöyle sesleniyordu Kırşehir’den Yozgat’a Yozgat’tan Kırşehir’e kaydedilen “Çiçekdağı” türküsünde Neşet Ertaş...


Vardım zilin sesine
Sarfetsem cilvesine
Seni gidi oyunbaz
Cilvesine doyulmaz!



YILMAZ ÖZDİL / HÜRRİYET

Alibaba58
28.09.2012, 12:57
Yılmaz Özdil: Yol haritası
“Güzel şeyler olacak...”

Hayırdır inşallah?
“Analar ağlamasın.”
İnşallah.
“Açılım başlatıyoruz.”
Bismillah.
“Bedeli ne olursa olsunnn!”
Ya Allah!
“Habur.”
Allahh Allahh Allahh...
“Değerli kardeşlerim, hayır cephesinde kimler var, cehape var, mehape var, Kandil var, Kandil!”
Allah Allah?
“Yetmez ama evet.”
Maaşallah.
“Genelkurmay başkanı terörist.”
Elhamdüllillah.
“Her kürtaj Uludere’dir.”
Hafazanallah.
“Zana: Bu işi başbakan çözer.”
Evelallah.
“Bi Obama’ya danışıp geleyim.”
Eyvallah.
“Ramazana hürmeten sabrediyoruz, bıçak kemiğe dayandı, kükremiş sel olur, bendimizi çiğner aşarız.”
Alimallah.
“Gazabımız şiddetli ve kahredicidir.”
Maazallah.
“Reaksiyon gösteremedim.”
Hasbinallah.
“Hindistan’da Pakistan’da olur böyle şeyler, tanıtım potansiyeli olan popüler kişi’ye kilim hediye edilmesi, sucuk ikram edilmesi normaldir, lokum bile dağıtılır, halay çekseydi yadırgardık.”
Fesuphanallah.
“Şehitlik nasip işidir.”
İllallah.


“Biz, terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman da masaya oturmayacağız, biz buyuz.”
Vallah billah.
“Bunlarla masaya oturduğumuzu söyleyenler, bu alçakça iftirada bulunanlar, müfteridir, ********dir.”
Estağfurullah.
“Evet, görüştük, gene görüşeceğiz.”
Hay Allah!


E güzergâhı öğrendiğinize göre...
Beraber yürüyün bu yollarda.
Yallah.


"Yılmaz Özdil" zekasına hayran olduğum ender insanlardansın...

Alibaba58
16.11.2012, 13:33
İdam cezasına değil, adalete ihtiyaç var


İdam cezası için referandum yapmaya kalksalar, evet çıkar mı?

...Banko çıkar.


Çünkü...
Sayın Apo.
Apo’ya vapur tahsis edildi.
Apo’ya check-up yapıldı.
Apo’nun tansiyonu iyi.
Apo villaya taşınsın.
Apo paşa olsun.
Apo’nun heykelini dikeceğiz.


Ahali görüyor ki...
Değil 4 tavuğun, 40 bin insanın bile kanına girsen, yanına kalıyor.


Yargısız infaz’dan şikâyet ediliyor.
İnfazsız yargı var aslında.


Ve, mesele sırf Apo değil...
Ozanları, şairleri diri diri yakanları, zamanaşımı ayaklarıyla affettiler. Domuz bağıyla öldürüp, bahçeye gömenleri salıverdiler, adamlar davul zurnayla halay çekti. Mehmet Ali Ağca’yı kaşla göz arasında bıraktılar, yuh be kardeşim denince, pardon dediler, hatır için biraz daha yattı. Özal’ı mezarından çıkarıp haşere ilacı arıyorlar, aynı Özal’ı herkesin ortasında tabancayla vurana soru bile sormuyorlar.


Avrupa’yı örnek gösteriyorlar.
İdam yok. Doğru.
Ama o Avrupa’da, kırmızı ışıkta geç, ocağına incir ağacı dikerler.


Gazeteciliğe yeni başladığımda mesela... Kadın-çocuk bi aileyi komple katleden manyağın duruşmalarını takip etmiştim, güya dört kez idam cezası istendi. Sadece 8 sene sonra, Buca Hipodromu’nun tuvaletinde yanımdaki pisuvarda işerken gördüm onu... Baktım etrafıma, ondan daha “talihli” kimse göremedim. “Birader, bu koşuda kim gelir?” dedim. “Şu beygir” dedi. Oynadım. Açık ara!


“Adi suç” diyorlar. Bebek tecavüzü dahil, en adi’sini işle, en fazla bi’kaç sene sonra dışardasın. Beş kişinin gırtlağını kesip, “bi saniye izah edeyim hâkim bey” diyen bile var bu memlekette...


Katiller bu kadar yüzsüz, siyasiler bu kadar ikiyüzlü olunca, toplumda “adalet duygusu” kayboluyor.


(İlave et bunlara, sahte bilgisayar disketlerinin kanıt, teröristin tanık, şeref madalyalı kahramanların sanık, hukuk’un guguk olduğu “dakka dukka” sistemini... Adalet duygusu hepten kayboluyor.)


Adalet duygusu kaybolunca ne oluyor? Yap referandumu da, yetmez ama evet’in feriştahını gör.

Alibaba58
17.11.2012, 09:29
YILMAZ ÖZDİL - HAYIRLARA VESİLE

Almanya’da hayırlara vesile derneği kurarak, dini bütün vatandaşlarımızı dolandıran üç Cumhuriyet savcısı, resmi evrakta sahtecilik yapılarak, beraat ettirildi.

Halbuki...
Bu savcıların, hayırsever paralarını cukkalayarak, kendilerine taksi filosu kurduğu, villalar aldığı, bavullarla kuryelik yaparak,

Türkiye’deki yandaşlarını da gemi sahibi yaptığı ortaya çıkmıştı.

Yoksullara yardım edicez ayaklarıyla milyonlarca euro’yu toplayan savcıların, davul tozu minare gölgesi limited şirketleri kurduğu, metreslerini bu şirketlere kâğıt üzerinde ortak ettiği...

Okuyup üfledikleri kadınlar itiraz etmeye kalkınca, sen de bu şirkete ortaksın, ona göre diyerek, şantaj yaptıkları... Umre’ye gittik dümeniyle, Las Vegas’a kumara gittikleri...

Dünyadan haberi olmayan garibanların imzalarını taklit ederek, maddi yardım yapılmış gibi gösterdikleri...

Noter ayarladıkları...
Alt tarafı 20 lira verip duasını aldıkları insanlara, iki bin lira vermiş gibi makbuz düzenlettikleri, aradaki farkı ceplerine attıkları...

Bu alengirli işleri çevirirken, Alman parlamentosundaki bazı mebuslar tarafından korunup, kollandıkları tespit edilmişti.

Rezaletin bunca daniskasına rağmen, beraat ettiler.

Adalet bakanı da isyan etti haliyle, “şeref madalyalı subaylar, saygın profesörler, gazeteciler sahte siidi’lerle içeri tıkılırken, hayırlara vesile derneği’nin üstü örtülüyor, ayıptır” dedi.

Başbakan yardımcısı da, “kirli eller bu derneği aklamaya çalışıyor, vicdanlar sızlıyor, halkımıza yazık” diye ağladı.


Sonra, bi uyandım sıçrayarak...
Kan ter içinde kalmışım.
Hayırlara vesile olsun.

Alibaba58
20.11.2012, 18:36
Yılmaz Özdil: Türkiye sayın’la gurur duyuyor!
Televizyon kameraları eşliğinde trafik kontrolü yapan polis, hiç sebep yokken, içinde aile bulunan bi otomobili durdurmuş, evrak mevrak, çekme halatı takoz filan, komple tamam çıkmış, e niye durdurdun denilecek tabii, ilk yardım çantasını açtırmış, yara bandı’nın tarihi eski diye cezayı yapıştırmış…


Polis keyfine göre ceza yazıyor haberleri yapılınc...a, halkla ilişkileri tamir etmek için, gene televizyon kameraları çağırılmış, yeniden trafik kontrolü yapılmış, ilk gelen otomobil durdurulmuş, “sizi tebrik ederiz beyefendi, farlarınız bozuk, lastikleriniz kabak, kırmızı ışıkta geçtiniz, hatalı sollama yaptınız, aşırı hızla radara yakalandınız ama, emniyet kemeriniz takılı… Topluma örnek teşkil eden bu güvenlik hassasiyetiniz nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğümüzden bin liralık ödül kazandınız” denilmiş.

Muhabirler derhal mikrofon uzatmış, “bu para ödülüyle ne yapacaksınız?” diye sormuş. Direksiyonda oturan arkadaş, “ilk fırsatta ehliyet alıcam” demiş… Şoförün yan koltuğunda oturan kadın telaşlanıp, durumu düzeltmek için “kusura bakmayın, sarhoşken ağzından çıkanı kulağı duymaz, ne dediğini bilmez” deyince, arka koltukta oturan lafa karışmış, “söylemiştim ben size çalıntı arabayla yola çıkmayalım diye, enselendik işte” demiş… Canlı yayınlar apar topar kesilip, kamera kayıtlarına polis tarafından el konurken, bagajdan bi ses duyulmuş: “Darlandık burda, geçmedik mi şu sınır kapısını hâlâ?”

Uzuuun uzun sıkıldıysanız…
Bu fıkranın daha kısası var.

Esir gazeteciyi CHP getirdi.
Manidar.
Açlık grevini Apo bitirdi.
Vatan adeta minnettar!

35gürün58
22.11.2012, 09:57
Yılmaz Özdil'in köşesine bir misafir yazar ....


Ahmet TAKAN - Yeniçağ - 22.11.2012



HELAL OLSUN LEYLA ZANA'ya!..

Açlık grevlerinin bitirilmesinin ardından PKKsever Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile BDP kökenli Bağımsız Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana’nın Meclis kulisinde nasıl kucaklaştığını ve birbirlerine iltifat edip kutlama yaptıklarını dünkü YENİÇAĞ’da okudunuz. Habere imza atan Ankara Haber Müdürümüz Necdet Pekmezci bu kutlamaya canlı şahitlik yapan gazeteci. Bülent Arınç, genel kuruldan çıkıp yalnız başına muhalefet kulisine geçmiş. Tesadüf o ya!.. O sırada genel kuruldan çıkan Leyla Zana da Bülent Arınç’la karşılaşıp karşılıklı teşekkürleşmişler. Taraflar Necdet Pekmezci’ye böyle anlatmışlar.
Bu bal gibi, planlanmış bir buluşma. Eğer bizim müdüre yakalanmasalardı sohbet daha da derinleşecek ve belki de gözlerden uzak başka bir mekana geçeceklerdi.
Bunun adı; “Öcalan’ın taleplerinin başarı ile yerine getirilmesi kutlamasıdır” ...
“El ele verdik hedefe tam gaz gidiyoruz” kutlamasıdır..
“Beraber yürüdük ve yürürüz bu yollarda” kutlamasıdır.
Artık Türkiye’yi Abdullah Öcalan yönetiyor. Onun Bakan ve Milletvekilleri de verilen ev ödevlerini yaptıktan sonra “çak” yapıyorlar.
Bazı şeyleri tekrar ve tekrar hatırlatmakta fayda var..
Ne demişti Leyla Zana seçim çalışmaları yaptığı Mayıs 2011’de;
“Bu süreç artık kendi kaymakamımızı, valimizi, kendi içimizde seçme sürecidir. Süreç artık önderliğimizin (Abdullah Öcalan) aramızda olması sürecidir. Gerillalarımızı artık aramızda, kendi içimizde görme sürecidir. Biz hükümete ortak olmak istiyoruz. Kabul ediyorlarsa birlikte yaşamaya varız. Kabul etmiyorlarsa kendimiz bunları yaratacağız. Gün gelecek Öcalan kendi halkının arasında, bu halkın çocuklarına öğretmen olacak, o günlerin yakın olacağına inanıyorum. Bu hükümet ya Öcalan’ın uzattığı barış elini tutup barışacak, veya biz halk olarak bu sistemin her şeyini reddedeceğiz.”
Satırları takip edin!..
Federasyon için Büyükşehir yasası: Tamam.
“Gerilla” artık halkın arasında. Basının önünde bayramda milletvekilleri ile kucaklaştılar. Kimsenin gıkı bile çıkamadı. O da tamam.
Sözde açlık grevleri ile Öcalan’ın kanlı elini tutmayı bırakın,
adeta yapıştılar.
Geriye ne kaldı?.. Öcalan’ın salıverilmesi.. Onun da eli kulağında sayılır. Adalet Bakanlığı’nın paketlediği yasa tasarısında “sağlık koşullarının” alt yapısı hazır hale getirilir. Bir gün, bir de duyarsınız ki; Öcalan canisi İmralı’daki dinlenme ve hobi evinde çok ama çok hastalanmış. Birilerinin de bakımına muhtaç olduğu için yasa gereği bırakılıvermiş!..
“Olmaz” demeyin..
Olur... Olur!..
Siz ağzı açık; sahte kabadayının İsrail’e sahte efelenmelerini seyrederken, hisseli harikalar kumpanyasının, “12 Eylül yargılaması” versiyonuna alkış tutarken, her gün onlarca şehide bir gram göz yaşı dökmeyen Ahmet Davutoğlu’nun Gazze’deki timsah gözyaşlarına aldanırken...
Daha da alası olur!..
Leyla Zana ile Bülent Arınç da daha çok “çaak” yapar!..
Hani ne oldu?.. İdam cezasının geri getirilmesi ile ilgili sahte kabadayılıklara. Öcalan, “barış” elini uzatınca yapışıp kaldılar ve aniden gündemden de kalkıverdi.
İdam cezasının geri getirilmesi ve Öcalan canisinin darağacına yollanması için 2011 yılının başından beri samimi bir şekilde çalışma yapan, milyonlarca imza toplayan, anketler yaptıran Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici ile konuştum. “Ne oldu sizin konuyla ilgili anayasa değişikliği ve uyum yasası teklifinize. Hükümet ne yaptı?” diye sordum.
Mustafa Destici, yasa değişikliği tekliflerini Meclis Dilekçe Komisyonu’na ilettiklerini oradan da “Bizim yetkimiz yok, tekliflerinizi anayasa komisyonu ve Başbakanlığa gönderdik” yanıtı aldıklarını hatırlattı.
İdam söylemleri üzerine Başbakanla da görüştüklerini, Tayyip Erdoğan’dan “idam cezasından yana olduğu” izlenimini aldığını anlattı Mustafa Destici. BBP Genel Başkanına şu soruyu sordum;
“Tek başına iktidar olan Başbakan ve bir parti, kamuoyunun da geniş desteğini aldığı bir konuda neden harekete geçemez?” ..
Mustafa Destici; “Tayyip Erdoğan’dan MHP de tam destek verirse bu işin olacağı izlenimini aldım” diyince, “Daha ne bekliyorlar o zaman getirsinler Meclis’e” şeklinde karşılık verdim. Destici de, “Mahalli seçimler için yapılan anayasa değişikliği oylamasında fireleri görmedik mi? Hem AKP içinde de idam cezasının geri getirilmesine karşı olan grubun sayısını gözden kaçırma” diye ekledi.
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ile konuşmamın en önemli ayrıntısı da şuydu;
“Yasa değişikliğinin Meclis gündemine getirilmesi için MHP’ye partimden bir heyet gönderdim. Yapılan görüşmede; ’Hükümetin teklifini bekliyoruz. AKP’den gelirse bakarız’cevabını aldım.”
Kendi partisi içinde “fitne-fesat” söylemleri ile kelle avcılığına tüm enerjisini ayıran Devlet Bahçeli acaba gerçek ihanet odakları ile -yazılı açıklamalar dışında- gerçek mücadeleye ne zaman başlayacak?..
Memleket bu kadar karanlık bir tabloya mahkum olurken; acaba bu neyin bekleyişi!..
Ülke üzerinde hain emelleri olan bölücülerin her kazandıkları başarıda milletin gözünün içine bakarak “çaak” yaptıkları ortamda işi sadece samimi Ülkücülere çakmak olan Devlet Bahçeli’nin sırtında yumurta küfesi mi var?...
Getirin şu idam cezasını da, fitne ve fesatın gerçek odaklarının nerede olduğuna bir bakalım!..

35gürün58
22.11.2012, 10:10
Yılmaz ÖZDİL ' e bir misafir daha ...

ARSLAN BULUT - YENİÇAĞ 22.11.2012

2000'li YILLARIN BAŞBAKANINI NASIL HAZIRLADILAR?

Türk-Amerikan dostluk derneklerinden birinde görev yapmış bir Türk ile tanıştım. Bir anısını anlattı:
“ADL (Anti Defamation League), İstanbul’dan Tayyip Erdoğan adlı bir siyasetçiyi davet etti. Amerikan Türk Dernekleri, karşılamada bulunmak için çeşitli eyalet ve şehirlerdeki dernek başkanlarına bildiri geçerek karşılamada bulunmak isteyenleri çağırdı.
Biz hafta içi olduğundan gelemeyeceğimizi bildirdik. Geliş tarihini hafta sonuna aldılar ve biz de katıldık. O zamanki başkan, ’Bir misafir gelecek, ADL’de dokuz günlük bir beyin fırtınası yapılacak ve geleceğe yönelik kararlar alınacak. Bu yüzden, misafiri çok düzenli bir biçimde havaalanından alıp ADL’ye teslim edeceğiz sonra da yurda dönerken havaalanına götüreceğiz’dedi. Başkana misafirin adını sordum.. ’Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı’dedi. ’Peki, Yahudi örgütüyle işi ne?’diye sorunca, ’2000’li yılların başbakanını hazırlıyorlar’cevabını verdi.. Kanım dondu..
O toplantıya Egemen Bağış’ın da katıldığını hatırlıyorum..”


***


1994 yılında daha yeni belediye başkanı seçilmiş bir kişi, Yahudilerin örgütü tarafından ABD’ye davet ediliyor ve Türk-Amerikan derneklerinin başkanı, “2000’li yılların başbakanını hazırlıyorlar” diyor.. İşte Türkiye’nin nasıl yönetilmekte olduğunun fotoğrafı budur..
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, sanki ABD’nin adaylarıymış gibi, hep Amerikan merkezlerine gittiler. Görüştükleri kişilerin geçmişinde mutlaka CIA damgası vardı. Dünyayı küreselleştirdiklerini iddia edenler, bütün ulus devletleri, etnik ve dini farklılıklarına göre parçalayarak eski Yunan siteleri gibi şehir devletlerine bölmeyi ve tek merkezden yönetmeyi plana programa bağlamış durumdaydı. Erdoğan, kendisine bir memorandumla bildirilen bu küresel planı kabul ettiğini, parti programında ortaya koyuyordu. Dünyayı yönetmeye soyunmuş İslam düşmanı Neocon tarikatı, Kuzey Irak ve Güneydoğu Türkiye’de bir kukla devlet kurmak için önce Türkiye’de kukla hükümet oluşturmak planını uygulamaya çabalıyordu. Kurmak istedikleri kukla hükümetin birinci vazifesi, AB dayatmalarının hepsini kabul etmekti!
Tansu Çiller’in, “ABD, Irak’a girdiğinde benim başbakan olmam lazım” demesi durumun vahametini gösteriyordu. AB ve ABD, Türkiye’de kukla hükümet istiyor, Türkiye’deki siyasiler de sıraya girmiş, “Ben olayım, ben olayım” diyordu. Türkiye bir yol ayrımına gelmişti.


***


Erdoğan, Başbakan olduktan sonra da her ABD gezisinde Yahudi lobisinin misafiri oldu.
Tayyip Erdoğan, 2009 yılındaki bir ziyaretinde ABD’ye iner inmez New York’ta kaldığı The Plaza Oteli’nde, aralarında Abraham Foxman’ın başkanlığını yaptığı ADL kuruluşunun da bulunduğu New York ve Washington merkezli önemli Yahudi kuruluşlarının temsilcileriyle görüşmüştü.
Foxman, yaptığı açıklamada “Bizim açımızdan en önemlisi, Başbakan Erdoğan’ın New York’a gelir gelmez ilk önce bizi kabul etmesidir. Bizim için en önemli olan nokta bu, çünkü Başbakan Erdoğan bize verdiği önemi göstermiştir. Erdoğan’ın, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilere ne kadar önem verdiğinin bir göstergesidir” demişti.
Tabii Erdoğan için de asıl önemli olan nokta “New York’a gelir gelmez Yahudi lobisi temsilcileriyle görüşmek” tir. Şimdi aynı Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i terörist devlet ilan etmesi, bana bu sebeplerle pek inandırıcı gelmiyor..


***


5 Kasım 2001 tarihinde, The New York Times gazetesinde, Yahudi asıllı gazeteci William Safire önemli bir yazı yazmıştı
Safire, “Nasıl ki Sovyetlere karşı Çin kozunu kullanarak Komünist Bloku böldük, onları da aynı şekilde böleceğiz. Kozumuz, güçlü ordusuyla laik Müslüman ülke olan Türkiye! Türkiye, kendi Kürt problemini, kendi payına düşen dilimde Kürdistan diye adlandırılan bir özerk bölge oluşturarak çözecektir” diyordu.
İşte Arap Baharı adı altında Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun karıştırılması Türkiye üzerinden gerçekleştirildi. Bu politikayı uygulayan ve İsrail’i korumak için, Malatya’ya füze kalkanı yerleştiren Tayyip Erdoğan’ın İsrail’i lafzen eleştirmesi sizi ikna ediyor mu?

Alibaba58
11.12.2012, 16:25
Yılmaz Özdil: Kadınsan… En fazla ölürsün

Hiç düşündünüz mü…
Neden “imdaaat adam öldürüyorlar” diye çığlık atılır?
Veya neden “yetişiiin adam öldürüyorlar” diye bağırılır?

...Çünkü…
Kadın’sa kimseyi ırgalamaz.
Adam’sa yardıma koşulur!

O nedenle, filmlerimizde asla “imdaaat kadın öldürüyorlar” diye bi replik duyamazsınız.

Bakın, Gülşah öğretmen mesela… Peşine takılan manyaktan kurtulmak için çırpınmış, savcı’ya gitmiş, polis’e gitmiş, son çare valilik’ten medet ummuş, takma kafana en fazla ölürsün demişler. E öldü tabii.

Halbuki, önlem almazsanız, ben bu “adam”ı öldüreceğim deseydi, seferberlik ilan ederler, manyağa yakın koruma verirler, Gülşah da o manyağa verilen yakın koruma sayesinde şu anda yaşıyor olurdu.

Uydurmuyorum, örneği var.
Baltayla tehdit edilen, yalvar yakar koruma isteyen, verilmeyen, neticede delik deşik edilerek öldürülen kadıncağızın, göğsünden girip sırtından çıkan 26 santimlik bıçağa “sapı uzun gösteriyor, yoksa öldürücü değil” diye rapor verilirken… Kırk yılda bir “adam”ın biri, eşim beni ısırıyor diye 155’i aradı, kadını gözaltına alana kadar, başına bi şey gelmesin diye “adam”ı karakolda tuttular.

Son 10 yılda İstanbul’da şiddetten kurtarılan sadece bi kadın var.
Teyit etmek istiyorsanız, girin internete okuyun… Geçen haziran ayında, çelik yelekli özel harekât polislerinin düzenlediği operasyonla Mecidiyeköy’de bi kadını kurtardılar.
Cama çıkıp “imdaaat adam öldürüyorlar” diye bağırmıştı!
Kuru kuruya “imdaaat” deseydi, zabıta bile dönüp bakmazdı.

Bu memlekette…
Kadın’lar adam değildir.

Binlerce defa, kadın’ı doğradılar, kadın’ı yaktılar, kadın’ın gırtlağını kestiler şeklindeki nafile manşetleri yazmış biri olarak, iddia ediyorum ki… “Kadın”a şiddet kampanyalarının öznesi yanlıştır. Dövülmüş, ağzı burnu dağılmış kadın fotoğraflarıyla bir yere varılamaz, toplumun ilgisi çekilemez.

Eğer gerçekten hassasiyet yaratılmak isteniyorsa… “Koç gibi yiğit”in karısını öldürdüler, “aslan gibi delikanlı”nın annesini kestiler, “adam gibi adam”ın kızını katlettiler sloganlarını kullanmak lazımdır!

KAOS
12.12.2012, 11:36
Hani şu günlerde cari açıkla ilgili allengirli laflar ediliyorya 13 aydır düşüyormuş diye, işte size neden düştüğünün açıklaması: Yılmaz Özdil yazmış, ağzına sağlık..
-------------------------------------------------------------------------------------
Bütçe görüşmeleri başladı.

Can kulağıyla dinledim.
“Kamu borç stokunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının, cari işlemler açığındaki küresel rekabet endeksinin makroekonomik konsolidasyon deflatör tahminlerindeki reel sürdürülebilir” filan deniyor.

*

Benim anladığım şu...

*

Bu sene bol bol pırlanta alın.
Kadeve’si sıfır.
Tencere-tava almayın.
Kadeve’si yüzde 18.
Elmas alın.
Emzik almayın.
Yakut alın.
Bilgisayar almayın.
Zümrüt alın.
Kereste almayın.

*

Et, sebze-meyve yiyeceğinize...
Havyar yiyin.
Yüzde 8.
Tezek yüzde 18.

*

Ayağınızı yorganınıza göre uzatın.
Hermes çanta alın mesela.
Yüzde 8.
Odun-kömür almayın.
Yüzde 18.
Prada alın.
Chanel alın.
Gucci alın.
Christian Dior alın.
Louis Vuitton alın.
Aman diim, gübre almayın.
Yüzde 18.

*

(Bütçe görüşmelerini seyreden tilki, şöyle derin bi ohhh çekmiş... Kaplumbağa görmüş, hayrola? Sorma demiş tilki, bende kürk, hanımda kürk, çocuklarda kürk, ormanın açığını kapatmak için vergi koysalardı yanmıştık yani... Valla öyle diye tasdiklemiş kaplumbağa, bende ev, hanımda ev, çocuklarda ev, başımıza büyük iş açılırdı... Maymun bakmış bunlara, ee-eeh bana ne demiş, benim kıçım açık, hanımın kıçı açık, çocukların kıçı açık...)

*

Şaka bir yana, başbakanımız bütçe’yi izah ederken Orhan Veli’nin “neler yapmadık şu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik” şiirine atıfta bulundu ya...
Nedendir bilmem, Orhan Veli’nin bir başka şiiri geliverdi aklıma:
Cep delik, cepken delik
kol delik, mintan delik
kevgir misin be kardeşlik!

sivaslınet
21.12.2012, 08:26
Maya takvimi

Başbakan:

“Maya”mız tertemizdir.
*

Başbakan: Bu milletin “maya”sı kardeşlik hamuruyla yoğrulmuştur.

*

Van Polisevi’ndeki kahvaltıda Başbakan’a yedirilen ekmeğin “maya”sı bozuk çıktı, Tarım İl Müdürlüğü, Emniyet’e ceza kesti.

*

İçişleri Bakanı:
Polisimizin “maya”sı millettir.

*

Genelkurmay Başkanı:
TSK’nın “maya”sı sağlamdır.

*

Savunma Bakanı:
“Maya”mızı bozamazlar.

*

Kalkınma Bakanı:
Gelişmek için hepimizin göle “maya” çalması lazım.

*

Başbakan: O göl “maya” tutmaz.

*

Dışişleri Bakanı, temsili Nasreddin Hoca’yla birlikte göle “maya” çaldı.

*

Başbakan: Nasreddin Hoca’nın söylediği gibi göle “maya” çalıyorlar, ya tutarsa diyorlar, sakın ha!

*

Kılıçdaroğlu:
Bu toprakların “maya”sı aşktır.

*

Başbakan: Cehape’ye gönül veren kardeşlerime sesleniyorum, inanıyorum ki “maya”nız sağlam.

*

Bülent Arınç: Diyarbakır’ın “maya”sında Müslümanlık var.

*

Kılıçdaroğlu:
Anzaklarda Anadolu “maya”sı var.

*

Bülent Arınç: “Maya”mızı Ertuğrul Gaziler, Sultan Fatihler, Şeyh Edebaliler, Yunuslar, Pir Sultan Abdallar, Hacı Bektaş Veliler kardı.

*

Kılıçdaroğlu: Adnan Menderesler, Celal Bayarlar, İsmet İnönüler, Süleyman Demireller, Turgut Özallar “maya”mızın parçalarıdır.

*

Adalet Bakanı:
Toplumun ayrı bir “maya”sı var.

*

Sanayi Bakanı:
İhracatın “maya”sı tuttu.

*

Tarım Bakanı:
Yerli “maya”mızı bile satıyoruz.

*

Başbakan: Bu millettin birlik beraberlik “maya”sını oluşturacak olanlar, din bilginleridir.

*

NASA: Maya hurafedir, inanmayın.

sivaslınet
04.01.2013, 08:44
Fareler ve İnsanlar...


İnsanların telefonlarının dinlendiği, yatak odalarına gizli kameraların yerleştirildiği, profesörlerin-gazetecilerin evlerinin basıldığı, şeref madalyalı subayların terörist ilan edildiği, Nutuk’un suç delili, Garfield’ın şüpheli şahıs olduğu, Hürrem’in savcılığa şikâyet edildiği, Yunus Emre’nin sansürlendiği, Şeker Portakalı’nın erotik, Fareler ve İnsanlar’ın sakıncalı bulunduğu “özgürlükler” ülkesinde... *
Minik bi fare varmış.
*
Duvardaki çatlaktan mutfağa bakarken, çiftçi ve eşinin paket açtıklarını görmüş... Kendi kendine, sanırım akşama ziyafet çekeceğim, kim bilir ne güzel yiyecekler vardır içinde demiş. Ancak, ambalajı bi yırtmışlar ki, çıka çıka kapan çıkmış! Eyvah... Fırlamış telaşla bahçeye, ilk gördüğü tavuğa, evde kapan var demiş. Tavuk omzunu silkmiş, bana ne birader demiş, senin sorunun, seni kümese alırsam başıma iş alırım, başını sokacak başka yer bul... Fare, anlamış ki tavuktan fayda yok, panikle ağıla koşmuş, koyuna yalvarmış, evde kapan var... Koyun oralı bile olmamış, el âlemin derdiyle huzurumuzu kaçıramayız, kusura bakma... Son çare ahıra dalmış fare, çırpınmış adeta, evde kapan var... İnek bön bön bakmış, çevirmiş kafasını öte tarafa, cevap bile vermediği gibi, duymamak için yalağa yürümüş.
*
Farecik yapayalnız kalakalmış. Bükmüş boynunu, kurda kuşa yem olmamak için mecburen evin yolunu tutmuş, yüreği ağzında, parmak uçlarına basa basa sığınmış duvardaki daracık çatlağa... Gün dönmüş, zifiri karanlık, tam uykuya dalıyormuş ki, çıtonnnkkk, ölüm sessizliği, peşinden çığlık... Hayırdır inşallah diye zıplamış yerinden, bi de ne görsün, mutfağa süzülen yılan kuyruğu kaptırmış iyi mi... Üstelik, kör karanlıkta yatağından fırlayıp uyku sersemi kapana uzanan çiftçiyi sokuvermiş elinden, can havliyle.
*
Çiftçinin eşi de uyanmış tabii, apar topar doktora... Sarıp sarmalatıp eve dönmüşler ama, adam resmen yanıyor, ateşi fırlamış 40 dereceye... E hastaya çorba lazım. Tavuk suyu ideal... Kadın bıçağı kapmış, doooğru kümese.
*
Ertesi gün, konu komşu duymuş, geçmiş olsuna gelmişler, ikram ister... Kadın gene bıçağı kapmış, bu sefer doooğru ağıla, pilav üstü tandır.
*
Gel gör ki, ateş 40, 42 derken...
Maalesef, çiftçi sizlere ömür.
Bütün köy doluşmuş cenaze evine, taziyeye, ikramın büyüğünü ister haliyle, kadın gene bıçağı kapmış, ahıra dalmış, büyükbaş da sizlere ömür.
*
Kadın çocuklarına taşınmış.
Ocak sönmüş, ev harabe.
Kümes-ağıl mezbele.
Ahır çökmüş.
*
Diyeceksiniz ki...
Fare n’oolmuş?
*
“Kardeşim... İş işten geçip herkesin hayatı kaydıktan sonra, benim akıbetimi anca merak etmeniz de enteresan yani” demiş!

Yılmaz ÖZDİL

nene-hatun
21.01.2013, 10:33
“Ya Allah, bismillah...”

*
“Bunlar Zerdüşt.”

“İblisin yolunda yürüyenler.”

“Silahlı efendileriniz ipinizi gevşetmediği sürece tuvalete bile gidemezsiniz, tuvalete...”

“Vampirler.”

“Nekrofiller, ölüseviciler.”

*

Sivas katliamı zamanaşımına uğradı... “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun, yıllar yılı içerde olan vatandaş vardı.”

*

“Utanmadan kalkacaksın, Genelkurmay Başkanım için hükümete yalakalık yapıyor diyeceksin, ********liktir.”

“ÖSYM’nin başındaki değerli bir bilimadamı, kalkıp da yalakalık yapıyor diyemezsin.”

“Öğrenmek hakkımızdır falan, kimin hakkı nedir, nereye kadardır, onun ölçüsünü Ümit Boyner belirlemeyecek, o işine baksın.”

“Belediyeden maaşını alacaksın, sonra yönetime verip veriştireceksin, böyle tiyatroculuk olmaz.”

“Ben Kasımpaşalı Tayyip olmaktan şeref duyarım, herhalde yüzde 50’den daha akıllı değilsin.”

*

“Yargıya gerekenleri söyledik, yargı da gereğini yapıyor.”

“Kuvvetler ayrılığı var ya, geliyor önümüze engel olarak dikiliyor.”

*

“Bahtsız bedevi.”

“Edep yahu.”

*

“Hedef 2023...”

“MHP 2023’ü sahipleniyor, mülkiyet iddiasında bulunuyor, patenti size aitse bedeli nedir söyleyin, ödeyelim.”

“Hedef 2071...”

“Benim twitter hesabım yok, hakara makara yaparlar.”

*

“Bak belge konuşuyor... Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış!”

“10’uncu Yıl Marşı’nda geçer, demir ağlarla ördük falan, neyi ördün, hiçbir şey örmüş değilsin.”

“19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse bize mürebbiye gibi parmağını sallamasın.”

“Ulus’ta hangi zihniyet varsa, Sinan Erdem Salonu’nda da aynı zihniyet vardı, terörist holiganlar.”

*

“Dindar gençlik yetiştiriyoruz.”

“Dindar olmasınlar da...

Tinerci mi olsunlar?”

“Bizden ateist nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir.”

“Dininin...

Kininin davacısı bir gençlik.”

“İmam hatip okullarını niye kapattınız? Oralardan terörist yetişmediği için mi kapattınız?”

*

“Ortadoğu’da ne işiniz var diyorlar, Kayserili Mimar Sinan’ın gittiği yere gitmek boynumuzun borcudur.”

“Biz, Hint Okyanusu’na donanma gönderen Osmanlı’nın torunuyuz, bunlar cüce, cüce...”

“Sultan Kılıçarslan, bana ne Kudüs’ten demediyse, biz de şimdi bize ne Gazze’den diyemeyiz.”

“Sultan Alparslan gibi beyaz kefenimizi giyerek yola çıktık.”

“Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz.”

“Kanuni’nin ömrünün 30 yılı at sırtında geçti, sarayda o dizilerdeki gibi geçmedi.”

“Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i kapıda karşılarken, başımızda kardinal külahı görmektense, Osmanlı sarığını görmeyi tercih ederiz demişlerdir.”

*

“Büyük devletiz... Kükremiş sel oluruz, bendimizi çiğner aşarız, haddini bildiririz.”

“Dostluğumuz ne kadar değerliyse, gazabımız da o kadar kahredicidir.”

“Yakıcı azap olmaya devam edeceğiz.”

“Nato’dan Patriot talebimiz olmadı, iddialar tamamen asılsız, bu füzeyi alma noktasında karar verici biziz, benim bundan haberimin olması lazım, benim böyle bir
şeyden haberim yok, savunma sanayi icra konseyi var, icra konseyinin başkanı benim, herhalde sağır duymaz uydurur cinsinden bir haber.”

Bir hafta sonra...

“Türkiye’nin toprakları aynı zamanda Nato toprağıdır.”

Bir hafta sonra...

“Patriotlar, Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş’a yerleştirilecek.”

*

“Herkesin yaşam tarzına saygılıyız, karışmayız.”

“Kürtaj cinayettir.”

“Her kürtaj Uludere’dir.”

“Sezaryenle olursa, ikiden fazla olmaz, niye iki çocuktan fazla olmasın, ben bu ülkede her meselenin sorumlusuyum.”

“Bayanların küfrettiğini görünce nevrim dönüyor.”

*

“5 buçuk yaşındaki çocuk eğitim görebilir mi deniyor... Halbuki, her canlı, anne karnında eğitim almaya başlıyor, nasıl emebileceğini biliyor.”

“66 ay meselesinde gidip doktor raporu alanları, evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum, benim evladım geri zekâlıdır diyor.”

*

“Medyada akbabalar var.”

“Eskiden emirle köşe yazısı yazıyorlardı, bunları tasmalarından biz kurtardık.”

“Tünel açılışı yapıyoruz, gazetelere bakın, doğru dürüst göremezsiniz, bir teşekkürünüz yok mu? Koy onu bir yere, ver onu manşetten, koyamaz... Niye?

Cibiliyetinin gereği budur.”

“Yazılı basın propagandaya alet olmamalı, yok saymalı, tek sütun dahi görmemek lazım.”

“Öyle kitaplar vardır ki...

Bombadan tesirlidir.”

*

“O gazete mert değil, namert yayın yapıyor, Sayın Obama’ya karşı takınılan bir tavır var.”

“Eeyyy Obama, duy bunları duy!”

*

“Benim hocamın güzel bir ifadesi vardı, oğlum derdi, siyasette tekkeye derviş aramayacaksın... Hocamın dediği istikametteyiz.”

“Bu hocalara yazıklar olsun!”

“Öğrencilerine böyle akıl veren hocalar bize lazım değil.”

“Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa, bu ülke batmış...”

“O profesörler, doçentler veya şu bu... Mesleği bıraksınlar.”

*

“Biz de öğrencilik yaptık ama, böyle öğrencilik yapmadık.”

“Sevgili anacığım, anarşinin yoğun olduğu o günlerde, balkonlarda bizi beklerdi.

O bizi beklerdi...

Biz ise, geceleri duvarlara afişler asmaktan dönerdik!”

*

“Dak edene duk edilir...”

“Ofisimde böcek bulundu.”

*

“Bu bir veda değil, es’tir, bitmeyen şarkının notaları arasında moladır.”

“Durmak yoook...

Yola devammm...”
Best of 2012 (part one) - Yılmaz ÖZDİL - Hürriyet

nene-hatun
21.01.2013, 10:34
Best of 2012 (part two)

İlker Başbuğ: Türkiye Cumhuriyeti’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmaktan ve yönetmekten tutuklandı, takdir yüce Türk milletinindir.

Hakan Şükür: Beyefendi’ye sorulmuş... Gerisi lafügüzaf.
*
25 şehit... Orman Bakanı: Hindistan’da Pakistan’da olur böyle şeyler.
Afyon Valisi: Tanıtım potansiyeli olan popüler kişilere lokum-sucuk hediye ediyoruz, Genelkurmay Başkanı gibi popüler biri gelmiş, kilim tutuşturmuşuz eline, hayat devam ediyor, ara mı verelim?
Necdet bey: Ani gelişen davranış karşısında reaksiyon gösteremedim.
Hüseyin Çelik: Taziyede lokum bile dağıtılır, anormal değildir, mesela kahkahalarla gülünseydi, Genelkurmay Başkanı halay çekseydi, yadırgardım.
*
Selahattin Demirtaş:
Öcalan’ın heykelini dikeceğiz.
Leyla Zana:
Bu işi Tayyip Erdoğan çözer.
Bekir Bozdağ:
Tayyip Erdoğan’lar kolay yetişmiyor, bir Tayyip Erdoğan bulabildik, bundan sonra ne zaman buluruz, bilemiyoruz.
Hasip Kaplan:
Savunma Bakanı burda olmadığı için Hayvancılık Bakanı’na soralım, Uludere’de vur emrini hangi hayvan verdi?
Hüseyin Aygün:
Beni dağa kaçıran arkadaşlar, beni uğurladılar, sarıldılar, öptüler, burdaki kardeşlerini unutma abi dediler, ben de onlara destek vereceğime söz verdim.
Hüseyin Çelik: Birkaç Mehmet...
Bülent Arınç:
Aklıma gelse, ben de dağa çıkardım.
Bülent Arınç:
Abdullah Öcalan, arkadaşlarıyla namaz kılar, oruç tutar, iftar açar, sahura kalkardı.
Milli Savunma Bakanı:
Terörle mücadele çok iyi gidiyor.
*
Şike savcısı: Ben Balyoz davasında da çalıştım, şike davasını açtığımız zaman, bunun da Balyoz davası gibi üç-dört ay konuşulup biteceğini sandık.
Orgeneral Ergin Saygun: Emniyet’teki sorgumda, sinagog ve banka bombalamasını benim yapıp yapmadığımı sordular, önce şaka sandım...
Danıştay Başkanı: Sizin için, bizim için, hak için, adalet için, hukuk devletinin devamı için olmazsa olmazım, ahh Danıştay’ım, sevdalım, kapından hiç kimse gözyaşıyla ayrılmasın, hiç kimse hak ettiğinden ne az ne çok almasın.
Burhan Kuzu: Bana ne ulan, git savcıya söyle, atsın içeri!
*
Hüseyin Çelik:
Gençliğe hitabe ayet mi?
Milli Eğitim Bakanı: Çocuklarımız Arap harfleriyle Türkçe gibi okuyacaklar ama, anlamayacaklar, zaten Türkiye’de Kuran-ı Kerim’i okuyanların çoğunluğu anlamaz, Türkçe olduğunu varsayarlar.
Bekir Bozdağ: 29 Ekim yürüyüşüne katılanlar Ergenekoncu marjinaller.
Milli Eğitim Bakanı:
Laikçi kesim rahatsız.
Hüseyin Çelik:
Protesto edenler iflah olmaz ulusalcılar.
Kemal Kılıçdaroğlu: ODTÜ’de okuyan her genç Yörük Ali Efe’dir.
AB Bakanı: İnsanlar birbirine yumurta atarsa, ülkemiz kadınbudu köfteye döner.
*
Milli Eğitim Bakanı: Zehirlenme gibi değil, süte karşı hassasiyet olabilir.
Bülent Arınç: Çocuklar ilk kez süt içtiği için, aşırı doz’dan rahatsızlanmış olabilir.
Diyarbakır Valisi:
Sütten değil, psikolojik.
Sivas Valisi:
Zehirlenme değil, süt biraz bozuk.
Konya Valisi:
Zehirlenmediler, etkilendiler.
Edirne Valisi:
Açlıktan mideleri bulanmıştır.
*
Sağlık Bakanı: Annenin başına tecavüz gibi kötü bir şey gelmişse ne olacak vesaire deniyor... Bebeğe devlet bakar.
Bursa emniyet müdürü: Her ağacın altında çiftler görüyorum, her çalının dibi yatak odası gibi, kanıma dokunuyor.
Yozgat müftü yardımcısı: Senin kızın, eşin düğünlerde eğlencelerde oynarken bakacaksın, seyredeceksin, susacaksın, bunun adı deyyusluktur.
Erzurum’da ilkokul müdürü: Suçluların gen haritasını çıkarsınlar, çocuk doğar doğmaz analizi yapılsın, vatana millete zararlıysa, yürümeden yok edilsin.
*
Kadir Topbaş: Trafiğe çözüm olarak getirdiğimiz metrobüs’lerdeki yoğunluğu azaltmak için yan yollara sefer koyuyoruz, vatandaşlarımız metrobüs’e girmeden yan yol otobüsleriyle seyahat edebilecek.
Karayolları Genel Müdürü: Tatil imkânı olanlar İstanbul’u terk ederse, İstanbullular rahat eder.
*
Bülent Arınç: Memleketi soyanlar, satanist olanlar, imam hatipten yetişmedi.
Deniz Feneri savcısı: Zekât hırsızlarını koruma altına alan bir güç var, ben bu güce, hırsızların imparatoru diyorum... Hem altındaki figüranları koruyor, hem kendisine ulaşılmasını engelliyor.
*
Bülent Arınç:
Ben mahcup bir insanım.
Bülent Arınç:
Yüzüm kıpkırmızı oldu, evli bir bayan, çocuğu olan bir milletvekili, kendisiyle ilgili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir?
Bülent Arınç:
Üç seferdir iktidara geliyoruz, boru değil!
Bülent Arınç:
Mesir macunu viagra değil.
*
Kemal Kılıçdaroğlu: Dön aynaya bak, bahtsız bedevi’yi göreceksin... Ama, kutup ayılarına dikkat et! Horoza sormuşlar, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan diye, ben söyler geçerim demiş.
*
Maliye Bakanı: Türkiye, çalışma dönemine aldığı maaşa oranla, OECD ülkeleri arasında en yüksek emeklilik maaşını veren ülkedir.
Maliye Bakanı: Emekli maaşı yüksektir demedim, Ergenekoncu medya çarpıtıyor.
Ekonomi Bakanı: Maalesef suratımızda sivilcemiz var, biraz apse yapmış durumda, o da bizim cari açığımız, e ne yapalım, her güzelin bir kusuru olur.
*
Başbakan:
Cinsel tacizcilere, darbe destekçilerine gazeteci denilerek kampanya yürütülüyor.
Soner Yalçın: Zindanda kalmayı Namık Kemal’den öğrendik, vatana hasret içinde yaşamayı Nâzım Hikmet’ten öğrendik, ölmeyi öğrendik, yenilgiyi öğretemeyeceksiniz, inadına yazacağız.
Best of 2012 (part two) - Yılmaz ÖZDİL - Hürriyet

KAOS
22.01.2013, 11:30
Kusura bakmayın

Profesörlere, doçentlere...

“Kusura bakmayın, kınıyorum. bıraksınlar bu mesleği.”
Doktorlara...
“Kusura bakmayın, istediğiniz
yere çeker gidersiniz.”
Eczacılara...
“Kusura bakma, ya oturur anlaşırsın ya da gereken adımı atarız.”
Şehit ailesine...
“Kusura bakmayın, askerlik yan gelip yatma yeri değildir.”
İşsiz babasına...
“Kusura bakma, senin oğlun da
işsiz kalsın.”
Gazeteciye...
“Vatandaşlıktan çık.”
Çiftçiye...
“Ananı da al git.”
Yargıya...
“Önümüze engel.”
Velilere...
“Kusura bakmasınlar, gidip rapor alanları evlatlarına ihanetle vasıflıyorum, benim evladım geri
zekâlı diyorlar.”
Tüsiad’a...
“Kusura bakma, senin arzun olmayacak, sen işine bak.”
Çalışan Tekel işçilerine...
“İstediği ne? Aynı koşullarla başka yerde çalıştır... Kusura bakma!”
Kovulan Tekel işçilerine...
“Kusura bakmayın, biz sizi şu an istihdam edemeyiz.”
Memura...
“Kusura bakmasınlar, grev yapılırsa, neticesine katlanırlar.”
Sanatçılara...
“Maaşını belediyeden
alacaksın, sonra yönetime verip veriştireceksin, kusura bakmasınlar, böyle tiyatroculuk olmaz.”
Milletvekillerine...
“Sine-i milletle tehdit ediyorlar, kusura bakmayın, gitmek istediğiniz yere kadar yolunuz var.”
Benzin zammı...
“Kusura bakmayın, bizim petrol kuyumuz yok.”
Doğalgaz zammı...
“Kusura bakmayın, fiyatını biz belirlemiyoruz.”
Borç mağdurlarına...
“Kusura bakmasınlar, kredi
kartının mağduru olmaz, kredi
kartıyla borçlananlara dürüst
gözüyle bakmam.”
Çevrecilere...
“Nükleer santral riskli diyorlar, o zaman evinize Aygaz tüpü de koymayın, kusura bakmasınlar, kozmetik dünyada böyle.”
Kadınlara...
“Kusura bakmasınlar, bazı bayanlar kadın-erkek eşitliği diyor, çok hayret ediyorum, eşit haklara eyvallah ama, diğeri yaradılışa ters.”

*

Öğretmene...
“Kusura bakmayın, ne söylediysek
o olur, başkası olmaz, o oy senin olsun, al onu kendine sakla, bize
kimin oy vereceği belli.”

*

Diyeceksiniz ki...
Böyle demokrasi olur mu?

*

E, kusura bakmayın ama, o kadar kusur kadı kızında da olur!

KAOS
22.01.2013, 11:34
Aslında bu başlık Yılmaz Özdil yazıları ancak bu gün bir başka yazar daha (ki kendisinden hiç haz etmem ama okurum) Yılmaz Özdil'in parmak bastığı Başbakanın pervasız tavına aynı gün işaret etmiş.

O yazıdan ilgili bölümü de buraya alıyor ve Başbakana ve ona oy verenlere buyurun ülkedeki demokrasinin hali diyorum:

Nasıl oluyor da ‘O oy senin olsun’ diyebiliyor

MEYDANDAKİ vatandaş, Başbakan’a bağırıyor:

“Şubatta öğretmen ataması yoksa oy da yok.”

Belli ki Başbakan’a oy vermiş.
Belli ki yine oy verecek.
Ama bu kez bir şartı var: Şubatta atama...
“Olmazsa oy vermem” diyor.

Başbakan cevap veriyor:
“Sağ ol. O oy senin olsun. Biz öyle spekülasyonlara girmeyiz. Al onu kendine sakla. Tamam, kendine sakla... Sen vermen gereken yere ver. Bize kimin oy vereceği belli, bak burada görüyorsun. Sen kendine sakla.”

Nasıl oluyor da Başbakan, “O işi halletmezsen sana oy yok” diyen vatandaşa “Oy vermezsen verme” tavrı koyabiliyor?

Nasıl oluyor da bu denli tok satıcı olabiliyor?
Sorunun cevabı şu ALTI maddede:

BİR: Çünkü Başbakan, verdiği cevabın gayet azınlıkta kalan bir kısım seçkin zümre tarafından yadırganacağını, geriye kalan büyük kalabalığın, “Helal olsun adama, lafını sakınmıyor arkadaş” diyeceğini gayet iyi biliyor.

İKİ: Çünkü Başbakan, yüzde 54’ü cebinde keklik olarak görüyor ve miting meydanında vatandaş azarlamanın yüzde 54’ten dirhem bile götüremeyeceğinden adı gibi emin.

ÜÇ: Çünkü Başbakan, o vatandaşı azarlayarak, “Biz oy tehdidiyle iş yapmayız” mesajını verdiğini düşünüyor ve bu mesajın da toplum üzerinde olumlu etki yaratacağı görüşünde.

DÖRT: Çünkü Başbakan, meydanda bağıran o vatandaşın “iyi niyetli” olmadığını, “iyi niyetli” olsa öyle bağırmayacağını, öyle bağırmasının “kötü niyet” göstergesinden başka bir şey olmadığını düşünüyor.

BEŞ: Çünkü Başbakan, meydanda kendisi konuşurken vatandaşın tekinin sesini yükseltmesini “ifade özgürlüğü” kapsamında görmüyor, “sözünün üstüne söz söylemeye kalkışmak” kapsamında değerlendiriyor.

ALTI: Çünkü Başbakan, bir atamaya kendisine oy verecek olan seçmenden doğacak kaybı, başka tür menfaatlerle kendisine oy verecek seçmenler eliyle kapatacağını gayet iyi biliyor.

Ahmet Hakan...

Alibaba58
22.01.2013, 16:26
Evet size kimin oy vereceği belli. Suriye'den getirttiğin çapulcuları yerleştireceksin istediğin yerlere birde nüfusa kaydını yaptıracaksın. İzmir gibi oy alamadığın yerlere yerleştirip oy alacaksın. O kadar parayı boşuna harcamadın herhalde. Bir tek sen akıllısın zaten kimsenin kafası çalışmıyor.

LaEdri
22.01.2013, 16:32
Başbakan'ın vatandaşa olan tavrı yanlış ve hoş değil onu zaten yazar sebepleriyle belirtmiş bir daha söylemeye gerek yok.
Ben o atanmış öğretmen arkadaşa söyleyeceğim.Öğretmen olmuşun,devlet işini,terbiyesini kapmış olman gerekir.Karşında,sev ya da sevme,oy vermiş ol ya da olma koskoca bir devletin Başbakan'ı var.Ahbabınla konuşur gibi sana oy yok falan,ne bu böyle!

nene-hatun
22.01.2013, 19:40
Kendisine oy veren vatandaşlarına hiç bir devlet adabıyla bağdaşmayacak şekilde kasımpaşa kabadayısı gibi konuşursan alacağın cevapta öyle olur.Anlayacağınız at sahibine göre kişner

nene-hatun
23.01.2013, 09:12
Milli Hap

Hacettepe Üniversitesi Embriyoloji Profesörü, trenlere mescit açılmasını istedi, virajlarda kıble denk gelmiyor diye kabul edilmedi.

*

İstanbul Teknik Üniversitesi Zemin Mekaniği Profesörü, rüyasında tarikat şeyhi gördü, şeyh YÖK’ün yanlış yaptığını söyleyince, şeyhin bu uyarısını dilekçeyle başbakanlığa gönderdi, başbakanlık dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için milli eğitim bakanlığına havale etti, bakanlık dilekçeyi inceledi, gereğinin yapılması için YÖK’e gönderdi.

*

Dumlupınar Üniversitesi Biyoloji doçenti’nin, evini dergâha çevirdiği, eşinin kendisini peygamber ilan ettiği, kafasına taç takıp, müritlerine ayaklarını öptürdüğü, ayaklarını güzel öpenle seviştiği ortaya çıktı.

*

Selçuk Üniversitesi Profesörü, dekolte giyinen kadınların tecavüzü göze alması gerektiğini söyledi, tahrik edilince sürpriz olmadığını izah etti.

*

Açık öğretimi bile bitirmeyen adamın
Kastamonu Üniversitesi’nde bölüm başkanı olduğu,
mis gibi dekan olmak varken,

Mustafa Kemal Üniversitesi’nde profesör olmaya niyetlenince enselendiği anlaşıldı.

*

Profesör Yusuf Ziya Özcan, ki, YÖK başkanımızdı, domatesin içine öyle bi mekanizma yerleştirirler, milletimiz yok olabilir dedi.

*

Selçuk Üniversitesi
Meram Tıp Fakültesi Profesörü, kalçaya takılan platinleri sanayi sitesinde tornacıya yaptırdı; çok şükür Konya’da yedek parça sanayimiz gelişmiş, yoksa, marangoza da yaptırabilirdi.

*

Sakarya Üniversitesi’nde rektör adayı olan elektrik-elektronik profesörü, kendisine oy veren akademisyenlere toki’den ev vaat etti.

*

Yıldız Teknik Üniversitesi Profesörü, Allah rızasını gözeterek İslami bisiklet üretilmesinin insanlara
faydalı olacağını anlattı.

*

Profesör Recep Akdağ, pantolon paçalarını çoraba sokmayı önerdi.

*

Profesör Burhan Kuzu, bana ne ulan, git savcıya
söyle atsın içeri dedi.

*

Profesör Mehmet Haberal, Profesör Fatih Hilmioğlu, Profesör Kemal Gürüz, vatana-millete zararlı bulundukları için, hapiste...

Profesör Türkan Saylan, Profesör Uçkun Geray, şüpheli şahıs olarak öldüler. Profesör Erol Manisalı, Profesör Kemal Alemdaroğlu, Profesör Mustafa Yurtkuran, Profesör Ferit Bernay, Profesör Osman Metin Öztürk, sanık...

Şizofreni tedavisinde çığır açan, geliştirdiği ilaç formülüne patent alan, milyar dolarla ölçülen formülü
“milli” kalsın diye yabancı şirketlerin astronomik tekliflerini reddeden, Tübitak’la sözleşme imzalayan, GATA Profesörü Eczacı Albay,
casus diye içerde.

*

Ve, başbakanımızın talimatıyla “milli hap” üreteceğimiz açıklandı...
Ki, bana sorarsanız, o hapı zaten çoktan yuttu Türkiye.

Alibaba58
25.01.2013, 12:42
Yılmaz Özdil: Casuslarımızı tanıyalım!

Profesör Albay…
Tübitak Tıp Kurulu, Sağlık Bakanlığı Bilim Komisyonu, Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu üyesi… Roche Araştırma Ödülü, Eczacılık Akademisi Ödülü, Popüler Bilim Ödülü sahibi… 7 kitabı var. Teksas Üniversitesi’nde, Cagliari Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. Şizofreni tedavisinde çığır açtı, geliştirdiği ilaca patent aldı, milyar dolarla ölç...ülen formülü “milli” kalsın diye, yabancı şirketlerin astronomik tekliflerini reddetti, parayı Türkiye kazansın diye Tübitak’la sözleşme imzaladı. GATA Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı’ydı, general olmasına kesin gözüyle bakılıyordu, casus oluverdi!

“Milli ilacı” bulduğundan beri başı dertten kurtulmuyor, Ergenekon’a, Balyoz’a sokuşturmaya çalıştılar, kısmet casusluğaymış… İstese, zaten patent kendisinin, istifa eder, ABD’ye yerleşir, dolar mültimilyoneri olurdu, hangi bilgiyi sızdıracak da, kaç para alacak?

İçeri tıkıldı, Tübitak’ın “milli ilaç projesi” durduruldu. O olmazsa, neyi, nasıl geliştireceksin? Amerikalılar gel demiş, gitmemiş. Her ay uluslararası konferansa gitmiş, laboratuvarına dönmüş, bu neyin kaçma şüphesi? En önce onunla, sonra diğer subaylarla görüştüm, arkada, ayakta bekledi. Meğer, en kıdemlileri olarak uğurlama görevini üstlenmiş. Kelimeler benim işim, her şeyi anlatabilirim ama…
O an, bu ülkenin yurttaşı olarak ne kadar utandığımı tarif edemem.

F-16 filo komutanı.
Kurmay albay.
Devrelerinden 5 sene önde gidiyor, yaşıtları henüz binbaşı, o ise, kurmay albay… Boğaziçi Üniversitesi elektrik-elektronik mezunu, Georgetown Üniversitesi’nden masterli… ABD’deki topgun kursunu Amerikalı pilotların önünde birinci bitirdi. NATO’nun Kosova harekâtına katıldı, Balkan harbinden bu yana o topraklara ilk bombayı atan Türk subayı oldu. Terörle mücadelede sınır ötesinde vurdu. Uçuş süresi, rekor seviyede… Gecesini gündüzüne kattı, kızı 10 yaşında, toplasan 2 sene bile görmedi. NATO ülkeleri arasında birinci seçilen birlik komutanı oldu. Amerikalılar istifa et gel dedi, bu devlet beni okuttu, aynaya bakamam dedi. Özel havayolu şirketleri 25 bin Euro maaş teklif etti, kabul etmedi. Batı’dan yaklaşacak tehlikeye karşı ilk havalanacak filonun komutanıydı. Göğsü takdir şeridi dolu. Hava kuvvetleri komutanlığına yürüdüğü açıktı… “Şehit olmak her zaman aklımızdaydı ama, bu casusluk işi nerden çıktı” diyor!

Hakem albay var.
Mesleğe astsubay olarak başlamış, zirve rütbeye çıkmış, subay olmuş, gene zirve rütbeye çıkmış, albay olmuş… Tırnaklarıyla kazıya kazıya, kariyerin böylesini, dünyanın hangi ordusunda kaç asker başarabilir? Bu arada, bir değil, iki üniversite bitirmiş iyi mi… Üstüne, Süperlig’de hakemlik yapıyordu. Şike davasında ıskaladılar herhalde!

Milgem, milli gemi projesinin komuta kademesi orada, Milgem tersane komutanı orada, burda olmayanlar Hasdal’da… Maaşının 5 katıyla özel tersaneye transfer teklifini kabul etmeyen subay orada.

İskenderun, Aksaz, Foça…
Akdeniz’i, Ege’yi savunan deniz üssü komutanlarımız orada.

Savarona’da fuhuş yapanları basan komutan, orada… Atatürk’ün yatını kerhaneye çevirenlere beyefendi, yakalayana casus diyorlar!

Maltepe’deki arkadaşlarım gibi, askeri ataşe olanlar var. İrticaya bulaşmış personeli yargılayıp ordudan uzaklaştıran hâkim subay var.

8 Mayıs’ta tutuklanan var.
Belge, 18 Mayıs tarihli.
Kanıttan önce suç işlemiş yani!

1995 tarihli olayla suçlanan var,
o tarihte henüz öğrenci.

Hemen hepsi, subay-astsubay çocuğu… Babaları bile bu devletin peygamber ocağına hizmet etmiş…
Kılı kırk yaran ordu istihbarat var, milli istihbarat var, şecerelerinde yamuk olsa, elli defa ortaya çıkmaz mıydı?

Çürük elma yok mudur?
Elbette vardır.
Ancak…
2010 senesinde söz konusu siidi bulunana kadar, cumhuriyet tarihi boyunca, sadece 1 rütbeli subay casusluktan hüküm giymişken…
Nasıl olur da, 2010’da aniden
3 bin subay casus olabilir?

Diyeceksiniz ki, 3 bin subayı nerden çıkardın, yargılanan subay sayısı 300 küsur… Size öyle geliyor! Savcının bizzat tutuklu subaylara söylediğine göre, söz konusu siidi’de 3 bin subayın ismi var!

Aileleri perişan… Eşi yabancı uyruklu olanlar var, iki kere perişan… Çünkü, yandaş medyada, Rus eşleri aracılığıyla Rusya’ya bilgi verdikleri iddia ediliyor. İngiliz vatandaşı Maliye Bakanı olmasında sakınca yok, Amerikan vatandaşı milletvekili olmasında sakınca yok, Belçika vatandaşı, Amerikan vatandaşı gazeteci olmasında sakınca yok, Genelkurmay’ın izniyle Rus’la evlenmek sakıncalı, öyle mi?

Casusluk bu, zurna değil, yaz yaz sığmıyor… Esrarengiz “karakutu”da ne var? Vaziyeti kavramanız için hangi kitabı okumanızı istiyorlar? Foça’daki patlama ve Suriye’nin düşürdüğü Fantom’un sırrı… Yarın!

Alibaba58
01.02.2013, 08:47
Yılmaz Özdil: İddia kuponu için sağlam tüyolar…

İzmir Eskişehir Antalya
Önümüzdeki haftanın iddia kuponlarında Mersin Büyükşehir Belediyesi’ni ihmal etmemenizi öneririm, basılması bankodur… Polisin arama yapması 1.3 veriyor, başkanın savcıya çağrılması 1.4 veriyor.

İstanbul’da AKP’nin bırak gol atmayı, gol pozisyonuna bile giremediği Kadıköy Belediyesi’yle Beşiktaş Belediyesi arasında kıran kırana bi mücadele bekliyorum; polisin de işi zor, hangisini önce gözaltına alacaklar, hakikaten sürpriz… Birini basarlarsa 1.2 veriyor, ikisini birden basarlarsa 1.5 veriyor. Sağlamcı oynayayım diyorsanız, Bakırköy Belediyesi’ni de mutlaka kupona ekleyin. Yok biraz risk alayım diyorsanız, Sarıyer Belediyesi’nin 1.7’lik oranıyla Adalar Belediyesi’nin 1.8’lik oranı cazip görünüyor.

Şişli Belediyesi’nin tahmini maçın gidişatına göre değişir. Kendi kalesinin önünde defansif oynarsa, ceza sahasına girmezler, ofansif oynayıp büyükşehir deplasmanına çıkmaya kalkarsa, ceza sahasına sokarlar!

Ege derbisi üç ihtimalli…
İlk yarı Aydın Belediyesi’nin basılması, ikinci yarı Muğla Belediyesi’nin basılması, beraberlik halinde, MHP’li Manisa Belediyesi’nin basılması gayet normal sonuçtur.
AKP’li Denizli Belediyesi’ni kupona yazıp da haybeye para harcamayın.
Çünkü, satürn’ün dünyaya çarpması bile daha büyük ihtimaldir.

Plaj liginde…
Bodrum, Ayvalık, Alaçatı, Urla, Edremit, Didim’in AKP’li olmayan belediye başkanları zaten içeri alınmıştı; Çeşme, Marmaris, Kuşadası belediyeleri arasında “plaj-off” oynanır; üçü de üç puana yakın.

Trakya kupasında…
“Adalet”li davranıp, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ belediyelerinin üçüne birden kupa vereceklerini tahmin ediyorum; üçünü de yazın.
Marmara kupasında, Balıkesir favori, Çanakkale belediyesi plase.

Karadeniz?
Tek maçlı eleminasyon sistemine göre, Artvin, Giresun, Ordu, Sinop, Zonguldak tek tek elenir. Soruşturma 1.2, baskın 1.3, gözaltı 1.4, tutuklama 1.5, belaltı siidi bulunması 2.7 veriyor.

İzmir’de malum, AKP korner bile atamıyor, hezimet üstüne hezimet yaşadığı Karşıyaka Belediyesi’yle Konak Belediyesi’nin sahasının kapatılması an meselesi… Bornova, Buca, Karabağlar, Balçova, Seferihisar, Selçuk, Bergama, Foça, Çiğli, Güzelbahçe başa çıkacak gibi değil…
En temizi, İzmirli seçmenlerin topluca şike soruşturmasına dahil edilip, vatandaşlıktan çıkarılmasına oynayın, kesin tutturursunuz.
NOT:
İmralı üzerinden gelen sağanak müzakere yağışı nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu’daki müsabakalar bir dahaki sezona kadar ertelenmiştir.
Sahada oynanmayacağı için, masada iyi oynayan kazansın.

Alibaba58
01.02.2013, 09:15
Yılmaz ÖZDİL - Dicle - Fırat

Başbakanımız dün valilerimize dedi ki...
“Dicle’nin kenarında bir koyunu kurt kapsa,
bunun hesabı bizim üzerimizdedir.”

Süleyman Demirel başbakanken ne derdi?
“Fırat’ın kıyısında bir kuzu kaybolsa, gelin
bunun hesabını bana sorun.”

Fırat’ın kıyısı...
Dicle’nin kenarı olmuş.
Kuzu büyümüş...
Koyun olmuş.
Demokratik ilerleme diye buna derim ben.

(Süleyman Demirel...
Adnan Menderes’in genel müdürüydü.
Necmettin Erbakan...
Süleyman Demirel’in hükümet ortağıydı.
Turgut Özal...
Demirel’in müsteşarı.
Necmettin Erbakan’ın milletvekili adayı.
Kenan Evren’in başbakan yardımcısıydı.
Abdullah Gül...
Necmettin Erbakan’ın yardımcısı, bakanıydı.
Tayyip Erdoğan...
Necmettin Erbakan’ın belediye başkanı.
Turgut Özal’ın özel kalem müdürü adayıydı.)

(Aynı dağın yeli... Peş peşe dizilen, aynı
tespihin taneleri gibi.)

Demirel, “bırak koyunu, kaz versen
güdemezler” derdi.
Başbakanımız, “bırak davarı, keçi güdemezler”
diyor.

Kazdan keçiye...
Koyundan davara...
Demokratik ilerleme diye buna derim ben.

Alibaba58
02.02.2013, 09:24
Yılmaz Özdil: Ulusa serzeniş

AKP deme, ak de.
Apo deme, İmralı de.
Türk deme, Türkiyeli de.
Ulus deme, millet de.

“Ulusa Sesleniş”in adı durup dururken değiştirildi. “Millete Hizmet Yolunda” oluverdi.

Okuyoruz gazetelerimizi…
“Başbakanların her ay sonunda televizyonlarda yayınlanan bilgilendirme konuşmaları, Özal zamanında İcraatın İçinden adıyla başladı, Bülent Ecevit zamanında Ulusa Sesleniş adını aldı” deniyor.

Fotokopi gibi.

Halbuki…
“İcraatın İçinden” adı, Ecevit’in başbakanlığı zamanında “Ulusa Sesleniş” olmadı, daha önce oldu.

Üstelik…
Rahmetli Ecevit başbakanken, bir kez bile “Ulusa Sesleniş” konuşması yapmadı. Hiç yok.

Peki, satır arasında küçücük görünen bu koskoca yalan niye?

Birincisi… Gençlerimizin çoğu henüz doğmamıştı, bilmiyor.
İkincisi… Sanki suçmuş gibi göstermeye çalıştıkları “ulus” kavramını, sadece solcuların değil, bizzat, yurtsever
sağcıların kullandığını unutturmaya çalışıyorlar.
Üçüncüsü… “Ulus” patentinin Bülent Ecevit’e ait olduğunu yazarak, bugünkü CHP’ye yapıştırmaya çalıştıkları ırkçı, faşist yaftasını onun zamanına da etiketlemiş oluyorlar.

Oldu olacak…
İcraatın İçinden, aslında İsmet İnönü zamanında Ulusa Sesleniş olmuştu diye yazın, daha şık olsun.
Hatta, yeni adı da…
“İcraatın içine” olsun!

Alibaba58
03.02.2013, 09:35
Yılmaz ÖZDİL / Hiçişleri

Fantomumuz kayboldu...

Düşürüldüğünü “Suriye”den öğrendik, nerede düşürüldüğünü “Amerikan gazetesi”nden öğrendik, nasıl düşürüldüğünü “Rusya Dışişleri Bakanı”ndan öğrendik, şehitlerimizi de zaten “Amerikan gemisi”nin robotu bulup çıkardı.

Uludere’de kendi insanlarımızı bombaladık...
İstihbaratı “İsrail Heronları”ndan mı aldık diye kafa yorarken, meğer istihbaratı “Amerikan Predatorları”nın verdiğini “Amerikan gazetesi”nden öğrendik.

Hangi profesörümüzün, hangi gazetecimizin gönüllü casusluk yaptığını, Amerikan gölge istihbarat kuruluşu “Stratfor”un belgelerinden öğrendik... Ki, o belgelerin varlığını “WikiLeaks”ten öğrendik.

Aşırı dinci militanları Libya’dan Afganistan’dan uçaklarla taşıdığımızı, oldubittiye getirip, Suriye’ye dalacağımızı, tampon bölge oluşturmaya çalışacağımızı “İngiliz gazeteleri”nden öğrendik.

Kürecik’e radarcık kurulduğunu, “Rusya”dan ve “İran”dan öğrendik.

Başbakanımız yok öyle şey, olsa önce benim haberim olur derken... Patriotların geleceğini “Nato Genel Sekreteri”nden öğrendik. Bi Patriot’un “Almanya”dan,
bi Patriot’un “Hollanda”dan, bi Patriot’un “ABD”den geleceğini “Almanya Başbakanı”ndan öğrendik.

Bize döşenen Patriotların komutanının “Yunan asıllı komutan” olduğunu, bizzat “Yunan asıllı komutan”ın açıklamasından öğrendik.

Suriye yolcu uçağını indirdik, istihbaratı CIA’in verdiğini “Amerikan gazetesi”nden öğrendik.

Türkiye doğumlu PKK’lı kadınlar Paris’te öldürüldü, Türkiye doğumlu adam gözaltında, “Fransa”nın bu meseleyi aydınlatmasını bekliyoruz, perde arkasını öğrenmek için “Fransız gazeteleri”ni okuyoruz.

Amerikalı kadın İstanbul’da kayboldu, bulmak için “FBI” geldi... Bin Ladin’in damadını yakalamışız, sahte Suudi pasaportuyla İran’dan girip, Ankara’da
otelde kaldığını “CIA”den öğrenmişiz.

ABD Ankara Büyükelçiliği’nde canlı bomba patladı. Valiye, tam olarak nerde patladı diye sordular, “ABD Büyükelçiliği’nin kendi alanı içinde patladı” yanıtını verdi...
Resmen “ABD toprakları”nda yani.

E bizimle herhangi bi alakası olmadığına göre, kimin yaptığını, neden yakalanmadığını bulmak da, Amerikalıların sorunu demek ki...
Yakında öğreniriz Wall Street Journal’dan veya Washington Post’tan filan.

Ha unutmadan...
“İçişleri”ne Muammer Güler misin ağlar mısın’ın atanması iyi oldu hakikaten!

nene-hatun
05.02.2013, 08:58
Vurun Kahpeye
Amerikalı kadın öldürüldü.
Deniyor ki...
Tek başına ne geziyordu?
*
Kadın dediğin...
Tek başına sokağa çıkmaz çünkü!
*
Hatırlayın...
Rus kızı, ahtapot gibi uzanan ellerden
kurtulmak için Taksim’de otobüs durağının
üstüne tırmanmıştı, ayakkabısı çıkmıştı,
çorabını çekiştiriyorlardı aşağıdan, külotunu
cep telefonuna kaydediyorlardı.
Alman kız taksicilere, Litvanyalı kız eczaneye,
Hırvat kız benim kameramana sığınmıştı,
kazağı duruyordu ama, sutyeni yırtılmıştı,
sutyeni...
Bacaklarını açıp göstermek istedi, rtük var
dedik, kollarını sıyırıp gösterdi, mosmordu.
Salyalarını akıta akıta sırıtanlar, 50’şer lira
filan ödeyip, çıktılar.
*
Aramıza döndüler.
Otobüse, vapura, tenhaya.
*
Tecavüz ederken suçüstü yakalanan adam,
henüz tecavüz gerçekleşmediği için “yarım
kaldı” indirimi aldı bu memlekette...
Tecavüzünü kameraya kaydeden sapık “eski
sevgilisiymiş” indirimi aldı. “Tecavüzde
bağırmıyorsa, rıza göstermiş sayılır”
indiriminden faydalanan var.
Üvey kızına tecavüz edip, “kızın ruh sağlığı
bozulmadı raporu”yla indirim alan var.
Ormanda saldıran, döve döve çırılçıplak
soyan, ancak, astım krizi geçirerek bayılıp
yakalanınca, “orası ıssız bi yer, isteseydim
yapabilirdim” indirimi alan var.
Tecavüz edip, hamile bırakan, sonra da “zaten
bakire değildi” indirimi alan var.
Tanımadığı birine saati soran eşini delik deşik
ederek öldürüp “cilve yaptı” indirimi alan var.
Eşini katledip, “kot giyiyordu, piercing
takıyordu, çantasında doğum kontrol hapı
buldum” indirimi alan var.
Kadın programında, “babam bana tecavüz
etti” diyen kızını öldürüp, “babasını
kamuoyunda mahcup etti” indirimi alan var.
Mahkemeye takım elbiseyle geldi diye “iyi
hal” indirimi alan seri tecavüzcü var.
*
Bakın, daha bu hafta...
Denetimli serbestlik yasası çıkarıp, bismillah,
ilk kimleri bıraktılar?
Kadın dövenleri.
*
Hırt cumhuriyetidir.
*
Amerikalı kadının öldürülmesinden daha
vahimi... Kadının öldürülmesine hiç kimsenin
şaşmamasıdır !

Alibaba58
08.02.2013, 09:10
YILMAZ ÖZDİL - ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA..

Yeni anayasa hazırlıyorlar.
“Özgürlükçü” olacakmış.


Halkı din ve ırk farkı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçundan hapis yatan ve siyaset yasağı konulan kişi, mevcut anayasa’ya göre başbakan olabiliyor mu? Olabiliyor.


Milletvekili ve genel başkan yardımcısı olduğu parti, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan…

Sonradan milletvekili olduğu parti, Anayasa Mahkemesi tarafından bi daha kapatılan kişi…

Mevcut anayasa’ya göre cumhurbaşkanı olabiliyor mu? Olabiliyor.


Anayasa Mahkemesi tarafından, laiklik karşıtı eylemlerin odağı ilan edilen ve hazine yardımı kesilen parti…

Mevcut anayasa’ya göre iktidara gelebiliyor mu? Gelebiliyor.


Anayasa Mahkemesi tarafından, bölücülük suçlamasıyla bir defa, iki defa, üç defa kapatılan parti…

Aynı kadrolarla, başka tabelalarla tekrar tekrar açılıp, meclise girebiliyor mu? Girebiliyor.


Atatürk ilkeleri üzerine şeref ve namus yemini edip, Atatürk ilkelerini anayasa’dan çıkarmak lazım diyen milletvekili var mı? Var.
Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri değiştirilsin diyen? O da var.


İstendiği zaman…

Hapiste bulunan kişinin, milletvekili seçildi diye, hapisten çıkarılıp, meclis’e girmesine izin veriliyor mu? Veriliyor.


İstendiği zaman…

Hapiste bulunan kişilerin, milletvekili seçilseler bile, hapiste tutulup, meclis’e girmeleri engelleniyor mu? Engelleniyor.


Nitelikli dolandırıcılık, kalpazanlık, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, evrakta sahtecilik, zimmet, kaçakçılık gibi suçlardan yargılanması gerekenler, mevcut anayasa’ya göre dokunulmaz mı?
Dokunulmaz.
Yargılanmayı boş ver, kendileri için af yasası çıkarabiliyorlar mı? Çıkarabiliyorlar.


Var mı dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle özgürlük? Yok.

İyi de canım kardeşim…

Daha nasıl “özgürlükçü” olabilir ki anayasa?


Hürriyet

Alibaba58
05.03.2013, 16:24
Yılmaz Özdil: Para’mparça

Müslüm Gürses de gitti.
Mekânı cennet olsun.
Güzel adamdı.

600 bin liralık hastane masrafının başbakan tarafından sildirildiği açıklandı. Bilahare, başbakana gerek kalmadığı, sanatçıya vefa kapsamında, hastane yönetiminin zaten sildiği ifade edildi.

105 gece, 600 bin lira.
Geceliği 5 bin küsur lira.

E iyi ki silinmiş yani…
Çünkü, geceliği bu kadar paraya hastane odasında kalacağına, Çırağan Sarayı’nın boğaz’a sıfır kral dairesinde kalsaydı, çok daha az öderdi.

Boğaz manzarasını boşvereyim, son günlerimi Kâbe manzarasına karşı geçireyim deseydi… Mekke’de Kabe’ye sıfır Swissotel’de Hilton’da, Zemzem’de, 10’da 1’ine kalması mümkündü.

Ha diyebilirsiniz ki…
Hastaneyle oteli nasıl kıyaslarsın, doktorlara ayıp etmiş olmuyor musun?

Hastane odasının…
Geceliği 5 bin lira.
Devlette çalışan doktorun…
Aylık maaşı 5 bin lira.
Sen o doktoru, bir gecelik oda parasına 30 gün çalıştırınca ayıp olmuyor da, ben yazınca mı ayıp oluyor?

Bakın, geçenlerde elektrik-su borçları yüzünden böbreğini satan vatandaş, rayiç bedeli anlatıyordu… 20 bin liradan açmış kapıyı, alıcılarla kıran kırana pazarlık etmişler, neticede 15 bin liraya bırakmış.

Böbreğini bile satsan, o hastane odasında anca üç gece kalabiliyorsun.
Karaciğeri de ver…
Belki, bir hafta.

Bizim gazete iki gündür yazıyor.
Parası yetmeyen garibana, et yerine tavuk ibiği konulan üç liralık sucuklar gibi, ucuza, dandik görüntü veren emar’cılar türemiş… Vesikalık fotoğraftan teşhis koy, daha sağlam.

Uzun lafın kısası… “İstediğim doktora muayene oluyorum, istediğim hastanede ameliyat oluyorum, istediğim eczaneden ilacımı alıyorum, üstelik hepsi bedava, vesile olanlara Allah razı olsun” denilen sağlık reformu, budur.

By-pass’tan filan vazgeçtik…
Git tırnağını kestir bakayım da, gör vesile olanların reformunu!

Alibaba58
10.03.2013, 09:33
Yılmaz Özdil: Sen Türkiye’sin büyük düşün

Ne demişlerdi?
Sen İstanbul’sun büyük düşün!
Sen Ankara’sın büyük düşün!
Sen İzmir’sin büyük düşün!
Sen Adana’sın büyük düşün!
Sen Bursa’sın büyük düşün!
Sen Antalya’sın büyük düşün!
Sen Patnos’sun…
Sen Borçka’sın…
Sen Şuhut’sun…
Sen Kızılcahamam’sın…
Sen Keçiborlu’sun…
Sen Lapseki’sin büyük düşün!
Sen Balıkesir’sin…
Sen Çorum’sun…
Sen Konya’sın…
Sen Artvin’sin…
Sen Denizli’sin…
Sen Erzurum’sun…
Sen Tekirdağ’sın…
Sen Türkiye’sin büyük düşün!
Şimdi ne diyor Çalışma Bakanı?
Asgari ücretle geçinilmez diye bi şey yok, tabii geçinirsiniz, niye geçinemeyeceksiniz? Netice itibariyle, peynirin fiyatı belli, ekmeğin fiyatı belli, zeytinin fiyatı belli… 800 lira “büyük” paradır, diyor.
E sana söylemişlerdi…
Düşünürken, küçümseme yani.

Alibaba58
12.03.2013, 14:43
Yılmaz Özdil: Metin Serezli

Yıldız kaydı…
Dilek tut hemen.
Aman kimseye söyleme ha!
Dileğin olmaz sonra.
Yanılsamadır oysa.
Alt tarafı göktaşıdır.
Atmosfere girerken yanar, yalandan iz bırakır ardında.
Niye’sini düşünmezsin ama…
O yüzden tutmaz dileklerin.
Çünkü, yıldız dediğin…
Yeryüzünde kayar aslında.
Sahici izler bırakarak…
Yüreğimizde, hafızamızda.
Bak, Metin Serezli mesela.
Şahane bir adam.
Şahane bir yaşam.
Göz açıp kapayana kadar gitti.
Sen tırışkadan televizyon soytarılıklarını seyredip… Parlamasıyla sönmesi bir göktaşlarına yıldız muamelesi yaparken, farkında bile değilsin, uzay kadar devasa boşluklar oluşuyor hayatımızda.
Ve, farkında bile değilsin…
Bankaların satılır, limanların satılır, yarın öbür gün, geri alırsın. Fabrikaların, telefonların, madenlerin elden çıkar, devran döner, yerine koyarsın. Toprak bile kaybedebilirsin, gün gelir, geri kazanırsın. Ancak… Giden sanatçının yeri dolmuyorsa, o millet, ilelebet kazanacağı ne varsa, kaybetmiş demektir.
Başımıza gelen maalesef budur.
Bir dönem kapanıyor.
“Sanatçı”larımız gidiyor.
“Ünlü”ler kalıyor geriye!

Alibaba58
14.03.2013, 16:03
Yılmaz Özdil: Barış dili

Müzakere deme.
Görüşme de.
Hükümet görüşmüyor…
Devlet görüşüyor de.
Apo deme, İmralı de.
PKK deme, Kandil de.
Pazarlık deme.
Çözüm süreci de.

Bak dün n’ooldu mesela?

“Kamu görevlileri” bırakıldı.
“Kamu görevlileri” serbest.
“Kamu görevlileri” teslim edildi.
“Kamu görevlileri” Habur’da.
“Kamu görevlileri” ailelerine böyle kavuştu, işte kucaklaşma anları.
“Kamu görevlileri” konuştu.

Asker deme sakın.
Polis deme.
Sanki askerlerimiz kaçırılmış da, polisimiz esirmiş gibi zannedilir.
Devlet görevlisi de deme.
Devlet esirmiş gibi anlaşılır.
Barış dili kullan.
Sürece zarar verme.
Hepimize şapşal muamelesi yap.
Kamu görevlisi de.
Haberi de fazla büyütme.
Hamit ne gol attı be.

Alibaba58
17.03.2013, 13:28
Yılmaz Özdil: Çanakkale geçilir
Yarın 18 Mart. Deniz Zaferi.

Deniz kuvvetleri komutanları, oramiraller içerde… Deniz kuvvetleri kurmay başkanlarından birini fuhuşçu-casus diye tutukladılar, birini suikastçı diye tutukladılar. Donanma komutanı istifa etti. Donanma kurmay başkanına 18 sene giydirdiler.
Kuzey deniz saha komutanı.
Hasdal’dan Silivri’ye.
Güney deniz saha komutanı.
Şimdilik Hasdal’da.
Muharip gemilerin bağlı olduğu…
Kuzey görev grup komutanı.
Güney görev grup komutanı.
Batı görev grup komutanı.
Harp filo komutanı, hapiste.
Denizaltı filo komutanı?
E tabii.
Bir savaş gemisi 3 senede inşa ediliyor; buna kumanda edecek subay 15 sene, komodor 20, amiral 25 senede yetişiyor. Donanmanın gözbebekleri, Oruçreis, Gelibolu, Yıldırım, Gökova, Gemlik, Yavuz, Gediz, Salihreis firkateynlerinin komutanları, benim değerli arkadaşlarım, Maltepe’de yatıyor.
Milli gemi Milgem’i Milgem yapan en seçkin mühendis-subaylar, tersane komutanlarıyla beraber içerde.
Gölcük, Aksaz, Foça, İskenderun deniz üssü komutanları içerde… Boğaz komutanı, içerde… Çıkarma gemileri komutanı da içerde, mayın gemilerinin komutanları da içerde.
Sat’ları nerelerinden tutuklayacaklarını şaşırdılar… Kimisini casusluktan, kimisini suikastçılıktan, kimisini darbecilikten, kimisini fuhuşçuluktan içeri attılar. Kardeşim, kimdir bu başıboş zodyağın sahibi diye seslensen… Ya Hasdal’dadır, ya Hadımköy’de ya da Buca’da.
Deniz harp okulu komutanı istifa etti, deniz lisesi komutanı tutuklu.
Hukuk, karaya oturdu!
Deniz Zaferi diye buna derim.
Cümleten hayırlı zaferler dilerim.

Alibaba58
24.03.2013, 20:54
Yılmaz Özdil: Ne mutlu Gazzeliyim diyene…

İsrail dize geldi. Özür diledi.
Vallahi kıskandım; hep böyle altı okka başbakanım olsun isterdim.

Evlatlarımız şakır şakır şehit edilirken, açsın telefonu Barzani’ye “van münüts” desin mesela… “Kuzey Irak’ın yaptığı devlet terörüdür, korsanlıktır, haydutluktur, affetmeyeceğiz, yalnızlaştıracağız” desin. İsterdim.

Kafamıza çuval geçirdiklerinde, isterdim ki, acilen kabineyi toplasın “İncirlik’e kilit vurdum” desin… Çağırsın ABD Büyükelçisi’ni “bak arkadaş, ya çıkıp özür dileyeceksiniz, ya da topla tası tarağı güle güle, ilişkilerimizi ikinci kâtip düzeyine indirdim, askeri anlaşmaları, Kürecik’i askıya aldım” desin. İsterdim.

Annan Planı’nı burnumuza dayadıklarında, çıksın Kıbrıs’a “KKTC’ye abluka kalkana kadar, Doğu Akdeniz’de Rumlar istediği gibi at koşturamayacak, firkateynlerimiz oralarda olacak, bu böyle biline” desin… İsterdim.

Bize turistik vize verirken bile bin dereden su getiren… Buna mukabil, soykırımcıları bağrına basıp, bölücülere cirit attıran AB’ye gitsin, elinin tersiyle dönem başkanının elini ittirsin, “benim için bitmiştir, daha da gelmem Brüksel’e” desin, kalksın gitsin. İsterdim.

Uzatmayayım… Kıskandım.
Ömrüm boyunca özlemini çektim.
Gazze’ye nasip oldu.
Ne mutlu Gazzeliyim diyene.

Pusula_58
24.03.2013, 22:09
Yılmaz Özdil: Ne mutlu Gazzeliyim diyene…

İsrail dize geldi. Özür diledi.
Vallahi kıskandım; hep böyle altı okka başbakanım olsun isterdim.

Evlatlarımız şakır şakır şehit edilirken, açsın telefonu Barzani’ye “van münüts” desin mesela… “Kuzey Irak’ın yaptığı devlet terörüdür, korsanlıktır, haydutluktur, affetmeyeceğiz, yalnızlaştıracağız” desin. İsterdim.

Kafamıza çuval geçirdiklerinde, isterdim ki, acilen kabineyi toplasın “İncirlik’e kilit vurdum” desin… Çağırsın ABD Büyükelçisi’ni “bak arkadaş, ya çıkıp özür dileyeceksiniz, ya da topla tası tarağı güle güle, ilişkilerimizi ikinci kâtip düzeyine indirdim, askeri anlaşmaları, Kürecik’i askıya aldım” desin. İsterdim.

Annan Planı’nı burnumuza dayadıklarında, çıksın Kıbrıs’a “KKTC’ye abluka kalkana kadar, Doğu Akdeniz’de Rumlar istediği gibi at koşturamayacak, firkateynlerimiz oralarda olacak, bu böyle biline” desin… İsterdim.

Bize turistik vize verirken bile bin dereden su getiren… Buna mukabil, soykırımcıları bağrına basıp, bölücülere cirit attıran AB’ye gitsin, elinin tersiyle dönem başkanının elini ittirsin, “benim için bitmiştir, daha da gelmem Brüksel’e” desin, kalksın gitsin. İsterdim.

Uzatmayayım… Kıskandım.
Ömrüm boyunca özlemini çektim.
Gazze’ye nasip oldu.
Ne mutlu Gazzeliyim diyene.

Tarihi bir yazı kapak olabilcek bir yazı olmuş tabiki anlayana. Büyük gazeteci Yılmaz Özdil kaleminize sağlık paylaşım için de teşekürler.

KAOS
26.03.2013, 13:15
Tarihi bir yazı kapak olabilcek bir yazı olmuş tabiki anlayana. Büyük gazeteci Yılmaz Özdil kaleminize sağlık paylaşım için de teşekürler.

Nereye kapak olacak ki?

O kadar çok kapak oldu ki...

Ve o kadar sağır ve dilsizleştik ki...

Alibaba58
26.03.2013, 16:30
Yılmaz Özdil: Allah akil fikir versin

Akil adam adayım…
Recep İvedik.

Samimi görüşüm bu.
Devlette devamlılık esastır.
Açılım’ı kime danıştıysanız…
Akil olan onlardır.

Nihat Doğan’dır mesela.
Ona danıştılar.
Polat Alemdar’dır.
Demet Akalın’dır.
CHP’yle MHP’ye sormadılar.
Safiye’yle Faik’e sordular.

AKP’nin bakanına “muhteşem vizyonunuzla ülkemizin önünü açıyorsunuz, sizin için canımızı bile vermeye hazırız, Allah sizi başımızdan eksik etmesin” demedi mi Ajda… Daha ne akil arıyorsun?

Başbakanımıza “valla çuk yakışıklı adamsın, üstüne tanımam anacım” diyen Kiboş’a ben mi danıştım kardeşim… Kırkpınar cazgırı Pele Mehmet mani okumadı mı? Ahırkapı Roman Orkestrası çalmadı mı? Söylemedi mi Balık Ayhan, sen adamın kralısın, kasım kasım kasımpaşalısın… Göbek atmadın mı?

Dolmabahçe’deki pastırmalı kahvaltıda en önde oturuyordu Şeytan Rıdvan… Bu pozisyon gol olur mu? Ona sorucan. “Ben bilmem büyüklerim bilir” diyen Hakan Şükür’den daha akilini nerede bulucan?

Arıyorlar haber kanallarından, “akil adamlar hakkında ne söylemek istersiniz” diye soruyorlar. “Cengiz Kurtoğlu’ndan dostlar tavernasını söyleyeyim” diyorum. “Nası yani?” diyorlar. “Nasılı masılı yok, uymadıysa, Bülent Ersoy’dan ablan kurban olsun sana’yı söyleyeyim” diyorum. Şırrak diye suratıma kapatıyorlar telefonu… Niye kapatıyorsunuz? Açılım’ı onlarla açarken iyiydi de, şimdi mi kötü?

Beğenmeyenlere inat “iki cihanda lekeli komisyonu” olsun adı…
Sezen Aksu başkan olsun.
“Akil” vereni çok olsun.

Alibaba58
27.03.2013, 16:08
Yılmaz Özdil: Papaları olsa İzmir’i aforoz eder bunlar…

Diyanet İşleri Başkanı, “İzmir’in farklı bir dindarlığı var, bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var, öyle olduğu için irfan geleneğinden geçmiş birinin İzmir’e müftü olarak atanması tesadüf değil” demiş.

Türkçe meali…
Gavur İzmir diyememiş.
Böyle demiş.

Muhterem İzmirliler… Allah, fikri hür vicdanı hür irfanı hür İzmir’i, bunların irfanından korusun.
Aminnnn!
Gavur İzmir zihniyeti bizim için hakaret değil, iltifattır; gavur İzmir kadar Müslüman olsunlar yeter.
Aminnnn!
Allah bu memlekete politikayı camiye sokmayan, dini siyasete alet etmeyen din adamları nasip etsin.
Aminnnn!
Bu coğrafyada Allah ile kul’un arasına giremedikleri her şehir, aslında biraz İzmir’dir… Kerameti kendinden menkul ruhbanların, İzmir’de Allah ile kul’un arasına girmesine müsaade etme yarabbim.
Aminnnn!
Milletvekilimizi hapseder.
Başkanımıza 400 sene ister.
Ulaşamadığı ciğere murdar der.
Durmak yok, anca gider.
Aminnnn!

Alibaba58
28.03.2013, 17:28
Yılmaz ÖZDİL - Tazminat

İsrail basınına göre... Türkiye, 1’er milyon dolar tazminat istiyormuş, İsrail 100’er bin dolar teklif ediyormuş.

Yok öyle!

Sene 1991...
PKK, Bingöl’de yol kesti.
Amerikalı İngiliz Avustralyalı, beş arkeolog kaçırıldı.

Bunlardan ikisi, Nuh’un gemisini aramak için Türkiye’ye gelen Amerikalı arkeologlar Ronald Wyatt ve Marvin Wilson’dı.

21 gün rehin tutuldular. Neticede, bir mağarada oldukları tespit edildi, operasyon yapıldı, PKK’lılar kaçtı, arkeologlar sağ salim kurtarıldı. O günkü tarihli gazetelerimiz yazmadı ama, orada iki şehit verdik.


Gel zaman git zaman...
Amerikalı arkeolog Ronald Wyatt, 1999’da kanserden öldü. Öbür arkeolog Marvin Wilson, rahmetli Ronald’ın dul eşiyle beraber mahkemeye başvurdu, “PKK’lılar bizi yağmurun altında 18 saat yürüttü, hastalandık, mağaralarda kaldık, çok korktuk, Ronald bu stresler kanser olup öldü, benim de sinir sistemim mahvoldu, ailelerimiz perişan oldu, bunların sorumlusu kimse, tazminat ödesin kardeşim” dedi.


Dava, 2001’de açıldı.
Üç ay önce sonuçlandı.

Columbia Federal Bölge Mahkemesi şu kararı verdi: “PKK örgütü, ABD ve Türkiye’ye göre resmen terörist örgüttür.

Bu terörist örgüt, kaçırılma olayı sırasında, Suriye tarafından himaye ediliyordu.

PKK lideri Abdullah Öcalan, Suriye’de barınıyordu. Dolayısıyla, Suriye devleti bu işin sorumlusudur.”


Ve, Suriye hükümeti 338 milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm edildi!
Yanlış okumadınız...

338 milyon dolar!

Arkeologların eşleri ve çocuklarıyla birlikte, torunlarına bile ayrı ayrı tazminat verilmesine hükmedildi.

Şimdiiii...

Gelelim zurnanın zırt dediği yere.


Arkeologları temsil eden avukatlar kimdi? İnsan hakları konusunda hukuk mücadelesi veren sivil toplum kuruluşu, Shurat HaDin Law Center... Nereli bu arkadaşlar? İsrailli. Merkezi Tel Aviv’de.

Özetle...

“Olanları unutun, helalleşin” diyerek, bizi PKK’yla masaya oturtan ABD...

Aynı PKK iki vatandaşını rehin tuttu diye Suriye’den 338 milyon dolar isteyecek...

İki Amerikalı korktu diye 338 milyon dolar isteyen İsrail... Silahsız insanlarımızı takır takır katledip, 100’er bin dolarla helalleşecek öyle mi?


Sen de zafer kazanmışsın gibi, 1’er milyon dolara fit olacaksın öyle mi?

E hani van münüts demezler mi ?

Alibaba58
16.04.2013, 14:26
Yılmaz Özdil: Cüzdan

Çok güzel adamdı.
Güler yüzlü, babacan.
Ölene kadar cüzdanında küçücük bir kâğıt parçası taşıdı, muska gibi.
Gazete kupürüydü.
Sadece dokuz satırdan oluşuyordu.
Tek sütun bir haber.
Başlığı “müjde”ydi.
Yakalandığı kanser türünün çok yakında tarih olacağını, mucize ilacın en geç altı ay içinde piyasaya çıkacağını “müjde”liyordu o haber.
Kesmiş, cüzdanına koymuştu.
Her görüştüğümüzde çıkarıp gösteriyor, artık ezbere bildiğimiz halde tekrar tekrar okuyordu.
Yavaş yavaş sararmaya yüz tutan gazete kâğıdı parçası… Özenle katlıyor, yerine yerleştiriyordu.
Umutla bekledi.
Cüzdanında taşıdı umudunu.
Altı ay geçti. Yok.
Bir altı daha geçti.
Verdi son nefesini.

Palavraydı o haber elbette.
Sayfada yer doldursun diye oraya buraya sokuşturulan tek sütunluk “müjde”lerin, kim bilir ne yalancı umutlar yarattığını, hangi yürekleri hangi duygusal fırtınalara sürüklediğini idrak edemeyen… Sorumsuz gazetenin sorumsuzluğuydu.

Ve, dün seyrediyorum televizyonu… Kanser tedavisi gören üniversiteli kız “ilaçları bulamıyoruz” diyerek yardım istiyor. Bakan da başımın gözümün sadakası olsun der gibi, cüzdanından papelleri çıkarıp, kızın cebine sokuşturuyor, düşürmesin sakın diye de tembihliyor; namaza duruyor.
Allah kabul etsin!
Namazdan sonra anlaşılıyor ki, bu onurlu kızın talebi, para mara değil. İlaç yok, ilaç… AKP’nin yanlış politikası sonucu bulunamıyor. Üstelik, bugünün işi değil… Bu sıkıntı 1.5 senedir devam ediyor. Çaresiz insanlarımız, kokain satın alır gibi kaçakçıların, karaborsacıların eline düşmüş vaziyette… Eczacılar aylardır çırpınıyor, meseleyi anlatmaya çalışıyor, sansürleniyor.

Çünkü…

Sırf kendi cüzdanını düşündüğü için AKP politikalarını “müjde” diye manşet yapan yalaka basınımız… Ve, aman düşürme sakın diye tembihleyen o bakan… Cüzdanlarda sadece para taşınıyor zannediyor.

Alibaba58
07.06.2013, 09:42
Günün yazısı

Yılmaz ÖZDİL - Çapulcu

İki tane ağacı yıkamadın birader... Cumhuriyet’i nasıl yıkacaksın?

Gezi budur.

Ve ısrarla yazarım; sağcı-solcu, Alevi-Sünni falan değildir mesele...

Gençliğini yaşamamış insanlar tarafından yönetiliyor Türkiye... Sıkıntı budur.


Hani, okul yıllarında aynı sıraları paylaşmanıza rağmen, suratını hayal meyal hatırladığınız, varlığıyla yokluğu bir, hafızanızı zorlasanız bile ismini çıkaramadığınız tipler vardır ya... İşte onlar yönetiyor.


Direnişi... Gündüz Clark Kent, akşam Superman’leri anlamamaları ondan.


Elbette onlar da 18 yaşında, 25 yaşında oldular ama, hiç genç olamadılar. Vazgeçtik okulu kırıp kafelerde yan yana, el ele oturmayı, otobüs duraklarında bile kızlı-erkekli duramadılar.

Doğa yürüyüşünde gitarın tınısı, plajda yakılan romantik ateşin etrafı, ne kadar uzak onlara...

Kantinde şamata, şenlikte dans, mezuniyet gecesinde mırıldanan aşk şarkıları, alt tarafı bi bira. Ne kadar uzak.


“Mahalle baskıları”nın, dar çevrelerinin bilinçaltlarına ördüğü Çin Seddi gibi duvarlara esir büyüdüler maalesef...

Kanları kaynamıştır, aşmak istemişlerdir mutlaka; aşamadılar. O duvarları aşanlara öfkelenmeleri ondan...

Halbuki, ömründe bi kere olsun dağıtmadan, nasıl toparlanır ki insan?

Hangi sınırdan bahsedebilirsin, özgürlüğü tatmadan, ruhun rüzgâr almadan?


Açın özgeçmişlerini...

Hayat baharının en güzel yılları, şu okulları bitirdi diye geçiştirilen kupkuru üç-beş kelimeden ibarettir.

Sonra zart diye atlar, siyaset sahnesindeki binlerce fotoğraf... Arası boştur. Gençlik yıllarına dair hatıra fotoğrafları olabilmesi için, yaşanmış hatıralar lazım öncelikle... Yoktur.


Bana sorsalar, king çevirmeyeni mebus bile yapmam, ki, briç’i kumar zannedip, zekâ sporu olduğunu kavrayamadan mezun oldular.

Spor ayakkabı, şort giymeden emekli oldu çoğu...

Mayoyu zaten boşverdik ama, Allah’ın bize lütfu bu memlekette, şezlonga uzanıp güneşlenemediler, şezlonga.


İyi yönetilen devlet, iyi yönetilen üniversite, iyi yönetilen holding, iyi yönetilen banka, iyi yönetilen gazete, hepsini inceleyin...

Hepsinin başında, gençliğinin hakkını vermiş yöneticiler görürsünüz. Efsane siyo’ların ortak özelliği, telefon rehberi gibi kalın akademik kariyerleri değildir, “çapulcu” olmalarıdır.

Memleketi gururlandıran kadınlarımızın tamamı ise, fikri hür vicdanı hür babaların, özgür kızlarıdır.


Gençlik, insanın başına hayatta bi kere gelir.

En vahim gençlik hatası, gençliğini yaşamamaktır.

Hayat okulunda

sınıfta kalmış tipler,

hayata gülümseyerek bakan çocuklarımıza ders veremez.

Deneme-yanılma’yla olmasa bile, deneme-yamulma’yla öğrenilecektir.


Kafayı ağaca taktın ya...

Ordan izah edeyim.


Dut gibidir iktidar.

İstediği kadar tutunmaya çalışsın.

İlla ki düşer.

Silkeliyoruz...

Düşeceksin.

Cley
07.06.2013, 15:12
Gençlikteki en büyük görmemişlik, alnın secde görmemesidir. Sayın Özdil.

sivaslınet
07.06.2013, 18:07
Cley,

Allah adına iyi/kötü değerlendirmesinde bulunanlara ne derler?

Allah Bakara suresinde de söyleyeceğini söylemiş sen karışamazsın. Ona, değerlendirmesine karışmak en büyük günah.

Bakara 112 : Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.

LaEdri
07.06.2013, 18:44
Sen kimsin de halkın oyları ile gelmiş iktidarı silkeleyip düşüreceğini sanıyorsun?

sivaslınet
07.06.2013, 18:49
Sen kimsin de halkın oyları ile gelmiş iktidarı silkeleyip düşüreceğini sanıyorsun?

Algın yanlış.

Ben demiyor biz diyor. Yani kalan %50 nin istemediğini söylüyor.

Tarihinde hiç yapmadığını yapıyor, kurucular meclisini topluyor. Demek ki silkeleniyor. Doğru söylemiş yazar.

LaEdri
07.06.2013, 19:15
Algın yanlış.

Ben demiyor biz diyor. Yani kalan %50 nin istemediğini söylüyor.

Tarihinde hiç yapmadığını yapıyor, kurucular meclisini topluyor. Demek ki silkeleniyor. Doğru söylemiş yazar.

İktidarı başkaldırı ile,zorla,anti-deokratik yollarla silkeleyip devirmeye çalışmak,ve bu işin öncülüğünü yapmak Özdil gibi çığırtkanlara düşerdi..Ama öyle kolay değil..

Alibaba58
07.06.2013, 20:20
HALKIN OYUYLA GELMİŞ İKTİDARMIŞ BUNLAR MEZARDAKİ ÖLÜLERE BİLE OY KULLANDIRTTILAR. ŞİMDİ İSE SURİYE'DEN GETİRTTİĞİ DENYOLARA GÜVENİYOR. ZERRE KADAR GÜVENİM YOK BUNLARA.

sivaslınet
07.06.2013, 22:56
İktidarı başkaldırı ile,zorla,anti-deokratik yollarla silkeleyip devirmeye çalışmak,ve bu işin öncülüğünü yapmak Özdil gibi çığırtkanlara düşerdi..Ama öyle kolay değil..

Hoca yaparsa cemaat ne yamaz ki.. İktidarın tüm yaptıkları anti demokratik hatta hukuk dışı. Bunu bağımsız kurumlar defaatle belirledi.

İçlerine katılan bir kaç şiddet yanlısı hariç diğerlerinin ki tam da demokratik direniş. Kitap okuyanlar, temizlik yapanlar, kandil kutlayıp namaz kılanlar.. Daha ne olsun?

sivaslınet
08.06.2013, 08:25
Gençlik ayıldı imam bayıldı

Çapulcular gazete çıkardı. Duvar gazetesi. Sansürsüz. Bağdat Caddesi’nde.


Makalelerini kâğıda yazıp, özgürce manşete koyuyorlar. Kimdir bu gençler, ne istiyorlar diye merak ediyorsanız, buyrun örneklerini okuyun... Karınlarından konuşmuyorlar, gayet net anlatıyorlar.



*

TC’yi kaldırdılar ama...
Ayağa!

*

Sinirlenince çok güzel
oluyorsun Türkiyem

Bıraksan, o ağaç sadece
gölge yapacaktı,
sayende meyve verdi!

Odun olma, ağaç ol

Bizim ağaç sevdamız
zamanında asılan
fidanlardan

Türk Gençliği...
Birinci vazifesini
yerine getiriyor

Mustafa Kemal’in
askerleriyiz

Erdo-gone

Bizim gibi en az üç çocuk
istediğinden emin misin?

İktidar bu kadar gaz
çıkardığına göre...
Mıçması yakındır
Rabbime sordum
diren dedi

Merak etme anne
önden gitmiyorum
hep beraber yürüyoruz

Gençlik ayıldı
imam bayıldı

Evlat olsan, gene de sevilmezsin!

Hangi gezegenden geldin ki...
İnsanlığa bu kadar uzaksın

İmdaaaat polis var!

Yeter artık
polis çağırcam

Biber gazını sık bakalım
kaskı çıkar, copu bırak
delikanlı kim bakalım

Kavunlu sık
rakıyla gelelim

Bizler çocukken sinek
ilacı arabasının peşinden koşmuş milletiz biber
gazından mı korkacağız

Gaz kaçırıyor mu diye tüpü
çakmakla kontrol edene
biber gazı havagazı

Sen o biber gazını
kebabıma sık
şalgamıma sık
Adanalıyık.

Red Hot Chili Tayyip

Justin Biber

Gözümüzü yaşartmak için biber gazı sıkmanıza gerek yok, yeterince duygusal çocuklarız

Bas gaza yavrum

Zengin eylemcilerin kaliteli
maskesi var, kıskanıyoruz

Haber kanallarında
yayınlanmayan ilk devrim

Basın halkı kışkırtıyor...
CNN Türk’ün
penguen belgeseli
beni acayip kışkırttı

CNN Türk’ten
müthiş belgesel:
Antarktika direniyor!

NTV’nin hakkını
yemeyin lütfen
Hitler belgeseli yayınladı
daha ne yapsın?

Bugün doğacak bebek
çapulculara isim önerisi:
Kız olursa Tazyik
erkek olursa Toma

11 senedir konuşuyorsun
Dinleyen yok
Atam 75 senedir
konuşmuyor
Herkes onu dinliyor

Tencerem var, tavam var
çapulcuyum, havam var
Atamızdan yadigâr
her gün bi duble
rakımız var

Alkolü yasakladılar
millet ayıldı!

İktidar sarhoşluğu, rant
ayyaşlığından tehlikelidir

Ayranma gönül ayranma

Ampul ampul olalı
böyle aydınlık görmedi

Şerefsiz Edison!

Hükümet yıkılsın, yerine
alışveriş merkezi yapılsın

Biz Gezi’den çık dedik
O geziye çık anladı
Afrika’ya filan gitti

Diren Afrika... Tayyip
Erdoğan oraya geliyor

1 milyon kişi toplarsın tabii
Suriye’den gelen çok
Silivri’nin Hasdal’ın
Maltepe’nin Buca’nın
hesabı sorulacak

Seçimle gelen
seçimle gider
hileyle gelen
devrimle gider

Çapulcu olduk
provokatör olduk
marjinal olduk
ayyaş olduk
hiç sorun değil
koyun olmayalım da

5 ağaç için dik dur
5 kilo kömür için eğilme

*

İstanbul gündüz
çok gazlı 27 derece
Ankara sağanak
tazyikli 23 derece
İzmir sopayla
karışık 28 derece

Yılmaz ÖZDİL

Cley
08.06.2013, 08:49
İmam bayılmışmış. Sen beni güldürdün Allah da seni güldürsün Özdil.

LaEdri
08.06.2013, 12:20
Hoca yaparsa cemaat ne yamaz ki.. İktidarın tüm yaptıkları anti demokratik hatta hukuk dışı. Bunu bağımsız kurumlar defaatle belirledi.

İçlerine katılan bir kaç şiddet yanlısı hariç diğerlerinin ki tam da demokratik direniş. Kitap okuyanlar, temizlik yapanlar, kandil kutlayıp namaz kılanlar.. Daha ne olsun?

Deviriyorsan sandıkta devirirsin..
Onun dışındaki pis yöntemlerin karşısında demokrasiye inanan insanalr olarak biz de çıkarız sokağa!

LaEdri
08.06.2013, 12:21
Yılaz Özdil güzel demiş..Evlat olsa sevilmez..Özdil de benim için öyle..Evladım olsa sevmem!

Alibaba58
09.06.2013, 12:40
Behzat Ç’apulcu


25 senelik polis. AKP’li başbakan yardımcısı dahil... Yedi bakan’ın korumalığını yaptı.

Emniyet müdürlerini korudu.
Şu anda hâlâ aktif görevde.
Sicili tertemiz.
Oğlu var, 22 yaşında.
Gazi Üniversitesi’nde okuyor.
Kamu Yönetimi’nde.
Pırıl pırıl, aslan gibi delikanlı.
Üç gün önce gözaltına alındı.
Çapulcu.
Sırt çantasına bakıldı.
Türk bayrağı... Limon ve su çıktı.
İfadesi alındı, serbest bırakıldı.
Polis babasına teslim edildi.
Çanta, bayrak, limon iade edildi.
Polis baba tutanağa baktı.
Suç unsuru olarak Türk
bayrağı, limon ve “taş”
ele geçirildiği yazıyordu.
Türk bayrağının suç unsuru olması kepazeliğini bir kenara bırakalım...
Hayatını devlete adamış kanun adamının, bayrak taşıyan yurtsever oğluna “taş” monte edilmişti.
Oğluna “suç unsuru” sokuşturan meslektaşlarına isyan etti, “madem taş yakaladınız, Türk bayrağı ve limonu nasıl iade ettiyseniz taşı da iade edin” dedi.
Veremediler tabii...
Tutanakta vardı.
Ortada yoktu.
Çapulcunun babasının polis olduğunu bilmiyorlardı. İş işten geçmişti. Ayıklasın artık polis
baba, pirincin taş’ını!


“Evlat” sahibi olan polislerin bu hazin örneği utanarak okuduğunu tahmin ediyorum... Evladı “polis” olanlar da, şu örneği okusun.


İzmir...
Eli sopalı tipler, çocuklara saldırdı.
Vali çıktı, hemen reddetti.
Onlar polis değil dedi.
Emniyet müdürü çıktı, hayret...
İtiraf etti, onlar polis dedi.
Peki siz hiç bugüne kadar, emri altındaki memurları örtbas etmektense, basının önüne atan emniyet müdürü görmüş müydünüz?
İlk defa gördük.
Çünkü...
Bizzat vali “onlar polis değil” deyince, eli sopalı tiplerin
“AKP’li” olduğu yazılmaya başlanmıştı. İşte tam bu noktada, emniyet müdürü çıktı, AKP’yi
ak’lamak için derhal itiraf etti.
Yani?
AKP için çocuklarımızı dövdüler.
AKP için kurban edildiler.
Başta İzmir Barosu, bütün İzmir peşlerinde, yanlarına bırakılmayacak...
AKP için polislikten atılacaklar.
En iyi ihtimal sürülecekler.


Demem o ki...
Devletin emir kulu olmanızı anlarız.
Padişahın kapıkulu olmayın kardeşim.

KAOS
03.07.2013, 12:41
Mersin Akdeniz Oyunları vardıya, Başbakanımızın hava atarak açtığı, bakın neler olmuş neler:

Ev sahibi Mersin’di.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li olduğu için, açılış töreninde konuşturulmadı.
*
Başbakanımız yuhalanmasın diye, yandaş tribün oluşturulduğu… Açılış töreni biletlerinin el altından AKP teşkilatlarına dağıtıldığı iddia edildi. Güya internetten satılacaktı, satışa çıkmadan tükendi. Mersin halkı bilet bulamazken, başka şehirlerden otobüslerle seyirci taşındı.
*
Başbakanımız açılış töreni konuşmasını iki lisanda yaptı, İngilizce-Türkçe hitap etti. “Akdeniz, beyaz deniz, White Sea olarak adlandırılır” dedi. Böylece, hem Akdeniz oyunları, hem olimpiyat, hem de dünya “gaf rekoru”nu kırmış oldu. Çünkü White Sea, maalesef, Rusya’nın kuzeydoğusundaydı.
*
Gezi Parkı direnişçileri hakkında “yaptığınız eylemi si..yim vatan hainleri” diyen, “Ermenilere bıraktınız meydanı, Allah belanızı versin eylemci çapulcular” diyen yandaş güreşçi Rıza Kayaalp, onurlandırıldı, milli takım kafilemizin bayrağı taşıtıldı. Dünyanın ırkçılıkla mücadele ettiği bir dönemde, Türkiye’nin olimpiyata talip olduğu bir dönemde… Ne kadar gurur duysak azdı.
*
Akdeniz Oyunları’nın resmi logosunu taşıyan servis aracıyla “genelev”e gidenler oldu!
*
Binicilik müsabakaları için 3.5 milyon lira harcanarak, muhteşem konkurhipik tesisleri yapıldı. Küçük bi pürüz vardı… Bizim oralar, at hastalıkları konusunda dünya şampiyonuydu. Avrupa Birliği’ne göre “karantina bölgesi”ydi. Akdeniz Oyunları’na katılan yabancı ülkeler “kusura bakmayın, biz atlarımızı oraya getirmeyiz” dediler. Bizimkiler çok zeki ya, hemen çözüm buldular, “binicilik müsabakalarını İstanbul’da yapalım” dediler. Adamlar da “kardeşim, adı üstünde Mersin Akdeniz Oyunları bu, İstanbul’da ne işi var” dediler. Bunun üzerine, bizimkiler daha şahane çözüm buldu: Binicilik iptal edildi… Bizim Akdeniz Oyunları’nda binicilik branşı yoktu iyi mi!
*
Tekvando’da dereceye giren sporcuların madalyasını bir hanımefendi verdi. Yabancı basın sordu, bu hanımefendi Tekvando Federasyonu Başkanınız mı? Değildi. Olimpiyat Komitesi Başkanınız mı? O da
değildi. Ya kimdi? Spor Bakanımızın eşiydi.
*
Bismillah ilk gün…
Sekiz haltercimizde doping çıktı.
62 kilo sporcumuz
69 kilo sporcumuz
77 kilo sporcumuz
105 kilo sporcumuz dopingliydi.
Silkme ve koparmada 56 kilocularımız rekor kırdı, 56 kiloda dört sporcumuz birden dopingli yakalandı.
*
Erkek çekiç atmacımız dopingli çıktı.
Kadın çekiç atmacımız dopingli çıktı.
Uzun atlamacımız
Yüksek atlamacımız
Sırıkla atlamacımız
100 metre engellicimiz
400 metrecimiz
Diskçimiz dopingli çıktı.
Güllecimiz dopingli çıktı.
Yarı maratoncumuz dopingli çıktı.
*
Akdeniz Oyunları başladığından beri dopingli olduğu tespit edilen sporcu sayımız, 16… Numune testleri devam ediyor, bu akşamki kapanış törenlerine kadar kısmetse 30’u filan bulması bekleniyor.
*
Zoraki başarı için veriyorlar Cumhuriyet altınları ödülünü, veriyorlar para ödülünü…
Avanta kömür dağıtır gibi.
*
Neticesi?
Türk spor tarihinde böyle rezalet görülmedi.

Pusula_58
03.07.2013, 15:33
YILMAZ ÖZDİL'DEN OLAY OLACAK 5 SORU

Çapulcu uymadı diyaspora verelim

Yahudi diyasporasından “üstün cesaret madalyası” alan, hem de iki defa alan, diyaspora kahramanı kimdir?
a, Memet Ali Alabora
b, duran adam
c, Ethem Sarısülük
d, kırmızılı kadın

*

Mayınları temizleticez ayağıyla, Suriye sınırını boydan boya Yahudi diyasporasına hibe etmeye kalkan kimdir?
a, iki ayyaş
b, Dolmabahçe müezzini
c, Divan Otel’in aşçısı
d, faiz lobisi

*

Galataport’u göz göre göre, Tüpraş hisselerini kimseye çaktırmadan Yahudi diyasporasına veren kimdir?
a, İsmet İnönü
b, Çarşı tribünü
c, RedHack
d, Antarktika penguenleri

*

Yahudi diyasporasını korumak için Lübnan’a asker gönderen, Kürecik’e füze radarı kurduran kimdir?
a, erasmus öğrencileri
b, antikapitalist Müslüman gençler
c, zello örgütü
d, Alman piyanist

*

Milyonlarca kadını organize edip, her akşam balkondan pencereden tencere tava çaldırtan kimdir?
a, Tefal diyasporası
b, Emsan diyasporası
c, Ar- Yıldız diyasporası
d, Yahudi diyasporası

KAOS
04.07.2013, 11:02
Camide içki içtiler mi diye soruldu.
Müezzin “görmedim” dedi.
Müftülük tarafından sorgulandı.
Müezzin “görmedim” dedi.
MHP heyeti tarafından sorgulandı.
Müezzin “görmedim” dedi.
Polis tarafından sorgulandı.
Müezzin “görmedim” dedi.
Dün... Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sorgulandı.
Müezzin “görmedim” dedi.

*

İslam Konferansı Örgütü tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Avrupa Birliği Parlamentosu tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. OECD tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Interpol tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. NATO tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. OPEC tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Şanghay Beşlisi tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Eurovision tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. IMF tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. Dünya Sağlık Örgütü tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. NASA tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. UNICEF tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi. UEFA tarafından sorgulanan müezzin, görmedim dedi.

*

Çünkü, anlamıyorlar bi türlü...

*

İçmek-içmemek değildir mesele.
Helal süt emdin mi?
Sen ondan haber ver.

amazon10
25.03.2014, 13:42
Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazayla ölmediğini, resmen öldürüldüğünü kanıtlayan suikast tapeleri çıkabilir.
Evdeki paralar sıfırla’nırken kaydedilmiş görüntüler yayınlanabilir.
Malezya’ya kaçırmak için uçağın kargosuna altın külçeleri yüklenirken çekilmiş fotoğraflar yayınlanabilir.
Apo’yla telefon konuşması…
Apo’yla buluşma olabilir.
Dolmabahçe’de baş başa neler yaşandı, nihayet açıklanabilir.
Uludere’de vur emrini kim verdi, kendi sesinden duyabiliriz.
Muta nikâhı servis edilebilir.
Bakan bey mesela, durup dururken çıktı ekrana, porno’dan bahsetti.
Evli kuma’dan bahsediliyor.
Gayrimeşru çocuktan bahsediliyor.
*
Hepsi ihtimal dahilinde.
Hepsi akla yatıyor.
Hiçbirine “imkânsız” denemiyor.
“Yapmaz öyle şey” denemiyor.
“O kadar da olmaz” denemiyor.
Hatta, tek tek değil, hepsini birden yapmış olması bile mümkün.
*
Terzi işi takım elbise gibi, hiç pot yapmadan omuzlarına oturuyor.
*
25 Mart, aslında budur.
*
En ağır suçların, en adi rezaletlerin bile, artık şaşırtıcı bulunmaması, toplum nazarında sürpriz olmamasıdır. “Eksiği yoktur, fazlası vardır, Allah bilir daha neler yapmıştır bunlar” duygusunun hâkim olmasıdır. Asrın memleketiyiz filan derken, memleketi ve milleti getirdikleri yerdir, 25 Mart.

Yılmaz ÖZDİL

Sılam_58
25.03.2014, 14:26
Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazayla ölmediğini, resmen öldürüldüğünü kanıtlayan suikast tapeleri çıkabilir.
Evdeki paralar sıfırla’nırken kaydedilmiş görüntüler yayınlanabilir.
Malezya’ya kaçırmak için uçağın kargosuna altın külçeleri yüklenirken çekilmiş fotoğraflar yayınlanabilir.
Apo’yla telefon konuşması…
Apo’yla buluşma olabilir.
Dolmabahçe’de baş başa neler yaşandı, nihayet açıklanabilir.
Uludere’de vur emrini kim verdi, kendi sesinden duyabiliriz.
Muta nikâhı servis edilebilir.
Bakan bey mesela, durup dururken çıktı ekrana, porno’dan bahsetti.
Evli kuma’dan bahsediliyor.
Gayrimeşru çocuktan bahsediliyor.
*
Hepsi ihtimal dahilinde.
Hepsi akla yatıyor.
Hiçbirine “imkânsız” denemiyor.
“Yapmaz öyle şey” denemiyor.
“O kadar da olmaz” denemiyor.
Hatta, tek tek değil, hepsini birden yapmış olması bile mümkün.
*
Terzi işi takım elbise gibi, hiç pot yapmadan omuzlarına oturuyor.
*
25 Mart, aslında budur.
*
En ağır suçların, en adi rezaletlerin bile, artık şaşırtıcı bulunmaması, toplum nazarında sürpriz olmamasıdır. “Eksiği yoktur, fazlası vardır, Allah bilir daha neler yapmıştır bunlar” duygusunun hâkim olmasıdır. Asrın memleketiyiz filan derken, memleketi ve milleti getirdikleri yerdir, 25 Mart.

Yılmaz ÖZDİL

"Çalmışsa mutlaka bir nedeni vardır" diyenlerin olduğu memlekette aynı ortamlarda yaşamak çok acı verici. Bu kadar vurdum duymaz, bakar kör, duyar işitmez, işitir inanmaz bir dönem daha olmuş mudur acaba?

amazon10
25.03.2014, 15:20
birde bu adamı hala dine yakın görüyorlar ya off ki off.

BekirBayrak
26.03.2014, 11:30
"Çalmışsa mutlaka bir nedeni vardır" diyenlerin olduğu memlekette aynı ortamlarda yaşamak çok acı verici. Bu kadar vurdum duymaz, bakar kör, duyar işitmez, işitir inanmaz bir dönem daha olmuş mudur acaba?

Acıyla yaşamak zor geliyorsa çaresine bakın.Sizi tutan yok

BekirBayrak
26.03.2014, 11:31
birde bu adamı hala dine yakın görüyorlar ya off ki off.

Dinle alakası olmayanların yorum yapmasıda bana garip geliyor nedense

BekirBayrak
26.03.2014, 11:32
Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazayla ölmediğini, resmen öldürüldüğünü kanıtlayan suikast tapeleri çıkabilir.
Evdeki paralar sıfırla’nırken kaydedilmiş görüntüler yayınlanabilir.
Malezya’ya kaçırmak için uçağın kargosuna altın külçeleri yüklenirken çekilmiş fotoğraflar yayınlanabilir.
Apo’yla telefon konuşması…
Apo’yla buluşma olabilir.
Dolmabahçe’de baş başa neler yaşandı, nihayet açıklanabilir.
Uludere’de vur emrini kim verdi, kendi sesinden duyabiliriz.
Muta nikâhı servis edilebilir.
Bakan bey mesela, durup dururken çıktı ekrana, porno’dan bahsetti.
Evli kuma’dan bahsediliyor.
Gayrimeşru çocuktan bahsediliyor.
*
Hepsi ihtimal dahilinde.
Hepsi akla yatıyor.
Hiçbirine “imkânsız” denemiyor.
“Yapmaz öyle şey” denemiyor.
“O kadar da olmaz” denemiyor.
Hatta, tek tek değil, hepsini birden yapmış olması bile mümkün.
*
Terzi işi takım elbise gibi, hiç pot yapmadan omuzlarına oturuyor.
*
25 Mart, aslında budur.
*
En ağır suçların, en adi rezaletlerin bile, artık şaşırtıcı bulunmaması, toplum nazarında sürpriz olmamasıdır. “Eksiği yoktur, fazlası vardır, Allah bilir daha neler yapmıştır bunlar” duygusunun hâkim olmasıdır. Asrın memleketiyiz filan derken, memleketi ve milleti getirdikleri yerdir, 25 Mart.

Yılmaz ÖZDİL


Bu kendini bilmez adama sadece bli bliiiii denir

amazon10
26.03.2014, 12:33
Dinle alakası olmayanların yorum yapmasıda bana garip geliyor nedense

onlar işte senin kadar dindar insanlar kim bilir sende kimlerin haklarını yiyerek dolanıyorsun.

ha sizin din dediğiniz bunların dini ise haklısın benim bi alakam yok. :)

BekirBayrak
26.03.2014, 19:56
onlar işte senin kadar dindar insanlar kim bilir sende kimlerin haklarını yiyerek dolanıyorsun.

ha sizin din dediğiniz bunların dini ise haklısın benim bi alakam yok. :)

ALLAH a şükürler olsun abdest almayı namaz kılmayı biliyorum,Kul hakkı nedir biliyorum
Senin gibi dinle alakası olmayan ki (itiraf ediyorsun ) konuşmaya da hakkı yok,Ve daha fazla küçülme istersen (Klavuzu karga olanın (k.mal.k...oğlu) burnu pohtan kurtulmaz)

amazon10
26.03.2014, 22:37
Akp diniyle alâkam yok dedim lafları arkasından toplayarak gelme.
Kemal kılıçdaroglu ile benim işim olmaz bu ülkede iki seçenek yok bunu olan ama kullanamadığın beynine ilave et.
Ayrıca namaz kılmayı çocuklar bile biliyor bunları aş artık, önemli olan doğruyu analiz etmekte siz partizan olduğunuz için takım tutar gibi parti tuttuğunuz için doğru ile yanlışı seçemez olmuşsunuz.

BekirBayrak
26.03.2014, 22:45
AKP dini ne demek oluyor ya sen ne biçim bir insansın AKP yeni bir din icad ettide bizim mi haberimiz yok.Asıl sen laflarını nereden çıkarıyorsun.Gerçi size laf anlatmak deveye hendek anlatmaktan daha zor sen bildiğini yaşa başkalarına da karışma en iyisi bu.Ne dersin _????

Sılam_58
27.03.2014, 00:36
Acıyla yaşamak zor geliyorsa çaresine bakın.Sizi tutan yok

Yine çenen açılmış maşaallah laf yetiştireyim diye bir tarafın yırtılacak. Hani bir laf vardır "Ağzı olan konuşuyor" diye, aynı o hesap. Laf yetiştireyim diye saçmalamış ne dediğinin lafın nereye gittiğini de bilmeden lak lak etmişin sadece.

Çaresine ben bakmayacağım mevcut iktidarın başı bakacak, göremezlikten, duymazlıktan gelmeyecek. Sırf onu eleştirdi diye pek çok şeyler biliyordu diye susmayacak ucu bana dokunur diyede çekinmeyecek. Bugün olmazsa yarın er geç her şey ortaya çıkar hesabı sorulur.

BekirBayrak
27.03.2014, 07:47
Yine çenen açılmış maşaallah laf yetiştireyim diye bir tarafın yırtılacak. Hani bir laf vardır "Ağzı olan konuşuyor" diye, aynı o hesap. Laf yetiştireyim diye saçmalamış ne dediğinin lafın nereye gittiğini de bilmeden lak lak etmişin sadece.

Çaresine ben bakmayacağım mevcut iktidarın başı bakacak, göremezlikten, duymazlıktan gelmeyecek. Sırf onu eleştirdi diye pek çok şeyler biliyordu diye susmayacak ucu bana dokunur diyede çekinmeyecek. Bugün olmazsa yarın er geç her şey ortaya çıkar hesabı sorulur.

Bide bellemişsiniz lafın nereye gittiğini bilmeden.
Yahu sizde nereye gideceğini anlatmaktan acizseniz biz ne yapalım.O hesabı sen ve senin gibi düşüncedekilerin veremeyecekleri belli bir yerinizi yırtmayın boşuna.Çünkü kapasite yok sizde hepinizi toplasak (MHP-CHP-BDP Ve diğerleri) cürüm etmiyorsunuz ki yazık.....

amazon10
27.03.2014, 09:06
AKP dini ne demek oluyor ya sen ne biçim bir insansın AKP yeni bir din icad ettide bizim mi haberimiz yok.Asıl sen laflarını nereden çıkarıyorsun.Gerçi size laf anlatmak deveye hendek anlatmaktan daha zor sen bildiğini yaşa başkalarına da karışma en iyisi bu.Ne dersin _????


adamlar çalıyor çırpıyor hala din din diyorsunuz benim dinimde bunlar yok. bunlar akp nin dininde var. onlar yaparsa sevap alem yaparsa günah sizde maşallah iyice kör olmuşsunuz. ama devam edin hepsi tek tek çıkıyor, çıkmaya da devam edecek. o zaman bunları aç oku demişlerdi de anlayamadım diye. ama sende haklısın çünkü sendeki beyni kuşa taksalar ters uçar anlamaman normal:)

BekirBayrak
27.03.2014, 10:36
adamlar çalıyor çırpıyor hala din din diyorsunuz benim dinimde bunlar yok. bunlar akp nin dininde var. onlar yaparsa sevap alem yaparsa günah sizde maşallah iyice kör olmuşsunuz. ama devam edin hepsi tek tek çıkıyor, çıkmaya da devam edecek. o zaman bunları aç oku demişlerdi de anlayamadım diye. ama sende haklısın çünkü sendeki beyni kuşa taksalar ters uçar anlamaman normal:)

Sizin kafanıza 6 ok sokmuşlar nasıl düşüneceğinizi bile onlar sölüyorlar. bu arada yeni bir din mi çıktı ki_?
Amma kalın kafalısınız hiç laftan sözden anlamıyorsunuz.Size bir laf belletmişler karga gibi sadece gakkk gakkk acıyorum size
Son Söz ALLAH bildiği gibi yapsın sizi......

amazon10
27.03.2014, 13:35
Sizin kafanıza 6 ok sokmuşlar nasıl düşüneceğinizi bile onlar sölüyorlar. bu arada yeni bir din mi çıktı ki_?
Amma kalın kafalısınız hiç laftan sözden anlamıyorsunuz.Size bir laf belletmişler karga gibi sadece gakkk gakkk acıyorum size
Son Söz ALLAH bildiği gibi yapsın sizi......

Allah sizin belanızı vermiş zaten bu kıt beyinin başka bir açıklaması olamaz.
Bizim içimizde rahat Allah bizi bildiği gibi yapabilir :-)

Sılam_58
27.03.2014, 14:21
Bide bellemişsiniz lafın nereye gittiğini bilmeden.
Yahu sizde nereye gideceğini anlatmaktan acizseniz biz ne yapalım.O hesabı sen ve senin gibi düşüncedekilerin veremeyecekleri belli bir yerinizi yırtmayın boşuna.Çünkü kapasite yok sizde hepinizi toplasak (MHP-CHP-BDP Ve diğerleri) cürüm etmiyorsunuz ki yazık.....

Bu kadar sağır bu kadar kör olamazsınız..! Ya sırf sinir etmek için yazıyorsunuz yada öğrenme kabiliyetiniz eksik.
Bir uyduruk Ergenekon hikayesi çıkarıp TSK yi bitirdiler, yargı görevini yapıyor dediniz ses çıkarmadınız ne oldu ? Bizim dediğimize geldiniz fos çıktı herkesi saldılar.. 28 şubat dediniz yargı görevini yapıyor dediniz balon çıktı herkesi saldılar.. Şu anlaşıldı ki düzmece hikayelerle kumpas kurup bir takım engeller kaldırıldı. O zaman hükümetin başı "canım yargıya güvenmek lazım yargı görevini yapıyor" diyordu.
Ne oldu yargı kendi hırsızlıklarını ortaya çıkarınca "bu yargıya güvenilmez ayar yapmak lazım" deyip polisten savcısına, hakimine kadar dosyaları elinden alıp sürgüne yolladı.. Madem dürsüt madem suçsuz yargıya güvenecek, yargıyı engellemkle yargının görevine karışmakla olmaz bunlar.. Bu yaşananlar bir Avrupa ülkesin de olsun bir gün bile görevde kalamazlar, yalanla dolanla "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali ne kadar ikdidarda kalırsam kardır mantığı bu ama er geç yargıdan kaçamazlar..
Bu mu sizin ileri demokrasiniz? Demokrasi diye demokrasi katili oldunuz..
Tamam CHP+MHP çizgisi son yaşanan ülke vatan birliği için yakınlaştı birbirine ama BDP+AKP daha iyi kankalar Terörist başıyla gizli pazarlık yapıp her dediğini yapan, ayağına hastane bile yaptıran bir akp iktidarı var. Terörist başı bile diyor ki itiraf ediyor Tayyip beni ülkenin 3.Adamı yaptı.Güneydoğuda neden akp nize oy çok çıkıyor, düşünme kabiliyetin varsa bir düşün kardeş.
Kardeş bakan bakan çocukları elleri yorulmasın diye yatak odalarında para sayma makineleri ile dolarları sayıyorlar, dört tane bakan sırf spor olsun diye istifa etmedi herhalde.. Daha dün hayırlı iş adamlarının burs parasıyla Amerikalarda okuyan çocuklar bugün 30 milyon dolar sıfırlıyor sa, ve siz hala kafanızı kuma sokmuş yok böyle bir şey deyip hırsızın peşine takılıyorsanız şu anlaşılıyor sizde ortaksınız. Başka bir izah tarzı olamaz..!

sivaslınet
28.03.2014, 04:53
Sizin kafanıza 6 ok sokmuşlar nasıl düşüneceğinizi bile onlar sölüyorlar.

Amma kalın kafalısınız hiç laftan sözden anlamıyorsunuz.

Bekir bey,

Şu iki cümle üzerinde durmak istiyorum.

Kendi adıma konuşup önce CHP li olmadığımı, kafama da altı okun girmediğini belirteyim. Bu konuda seni temin ederim.

İşin ilginç yanı iki tarafta birbirini kalın kafalı görüyor ve suçluyor. Şimdi burada kalın kafalılığın ne olduğunu tahlil edelim.

Kalın kafalılığın ilk özelliklerinden birisi başkasına biat edip onun söylediklerini tekrarlamaktır.

Senin de dediğin gibi kafaya altı okun veya ampulün girip o insanı duruş olarak esir almasıdır. Böyle bir insan yapacağı bir şey yoktur. Kendi olup kendisi gibi düşünemez. İlkesi belli olmuştur. Ya okçular ya da ampulcüler gibi düşünüp konuşacaktır.

Peki kendin olmak için, başkasının güdümünde düşünüp hareket etmemek için ne yapılmalıdır.

İlkeler bellidir.

1- Önce biatçı değil kendin gibi olup, kendin gibi düşünmek gerekir. Kendi beynini kullanıp başkasının beyninin esiri olmamak gereklidir.
2- Karar verirken evrensel doğrulardan referans almak gerekir.
(Evrensel doğrulara bir kaç örnek: Adam öldürMemek, can yakmak, diğer insanların bir şekilde özgürlüğünü kısıtlaMAmak, diğer insanların kültürlerine saygı vs.)
3- Bu evrensel doğrulardan referansla, sürekli okuyarak karşıt fikirlerin karşılaştırılması, sorgulanması ve eleştirisini yapmak gerekir.

Bunları yapapabilen bir insanın kafası kalın değildir. Herkes kendine buradan pay çıkarabilir.

KAOS
28.03.2014, 15:18
AKP dini ne demek oluyor ya sen ne biçim bir insansın AKP yeni bir din icad ettide bizim mi haberimiz yok.Asıl sen laflarını nereden çıkarıyorsun.Gerçi size laf anlatmak deveye hendek anlatmaktan daha zor sen bildiğini yaşa başkalarına da karışma en iyisi bu.Ne dersin _????

Bak Bekir sana AKP nin dinini anlatayım..Tabi anlarsan...

1. AKP Düzce Milletvekili Fevai Aslan: "Başbakan Allah'ın tüm vasıflarını üzerinde toplamış bir lider..." Kendi partisinin bir milletvekili başbakanı (hâşâ) Allah yerine koymuş ve şirk koşmuştu.

2.AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin: "Başbakanımıza dokunmak bile ibadettir."
İbadet ancak ve ancak Allaha yapılır, Allah rızası için yapılır.

3. Gölcük AKP Kadın Kolları Başkanı: "AK Parti li olmak, Başbakanımıza nikâhla bağlı olmaktır. dedi.

4. Egemen Bağış: "Bakara makara... Her cuma Google'dan bir ayet sallama..." dedi.. Aynı Egemen Bağış AB Bakanı'yken, "Başbakanımızın doğduğu şehirler de mübarektir"

5. Başbakan: "Kibir ve gurur, mutlak yaratıcı olan Allah'a aittir." Oysa "kibir" sıfatı, Allaha değil şeytana delalet eder. Şeytana yakışan bir sıfattır kibir.

6.Başbakan Başbakan: "Rahmetimiz gazabımızı aşacak." dedi. Oysa rahme Allahındır.

Bunlar "güyya" abdestli namazlı olduğun için anlayacağını sandığım şeyler, yoksa ortalıktaki rezaletleri, muta nikahlarını, yeme içmeyi, çalmayı çırpmayı anlatmıyorum,