PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : MUSTAFA MUTLU YAZILARI


sivaslınet
18.12.2012, 08:26
CHP, “asker partisi” imajını yıkmak için bir adım daha atıyormuş... Partinin düzenlediği mitinglerde bundan böyle, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının yerine, “Mustafa Kemal’in yurttaşlarıyız” sloganı atılacakmış!

Yeni sloganın mimarı da Parti Meclisi‘nin 25 yaşındaki en genç üyesi Umut Akdoğan‘mış...

Umut kardeşimiz aynen şöyle diyormuş:

“Atatürk yaşasa ve biri ona ‘Biz senin askeriniz’ dese, ‘Savaş bitti çocuk’ derdi...”

Umut Akdoğan‘ın bu önerisini Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da çok beğenmiş ve böylece eski slogan tarih olmuş!


***


CHP‘nin bu yaklaşımı bile; bugünkü yöneticilerin “cumhuriyet”i de Atatürk‘ü de anlamadıklarını kanıtlamaya yetiyor...

Biri Atatürk‘e, “Biz senin askeriniz” dese; o asla senin söylediğin yanıtı vermezdi Sevgili Umut...

Sadece, “Aferin çocuk” derdi!

Neden mi?

Bak o zaman, iyi oku:


***


Tarih 9 Eylül 1922...

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı‘nı zaferle bitirmiş, İzmir‘de...

Çevresindekiler ona, “Çok yoruldunuz Paşam, herhlde çiftliğinize çekilir dinlenirsiniz” diyor...

Onun yanıtı aynen şöyle oluyor:

“Hayır asıl savaş şimdi başlayacak. Bu savaş, cahilliğe ve gericiliğe karşı yapılacaktır...”

Sonra da bu savaşın detaylarını verir:

“En mühim, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı yüksek bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder... Bazı şeyler vardır ki bir kanunla, bir emirle, bir düdük çalarak düzeltilebilir. Ama bazı şeyler vardır ki, kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğumuz halde düzelmezler. Fesi atar şapkayı giyer adam, ama alnında fesin izi vardır. Siz sarıkla gezmeyi yasaklarsınız. Kimse sarıkla dolaşmaz. Ama bazı insanların başındaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet, binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz; boğuşursunuz onunla sadece... Yeni bir zihniyet, yeni bir etik yerleştirinceye kadar boğuşursunuz onunla ve sonunda muvaffak olursunuz.”


***


Silahla yapılan savaş, 9 Eylül 1922‘de İzmir‘de bitti umut!

Ama Atatürk‘ün “asıl savaş” dediği “cahilliğe ve gericiliğe karşı” verilen savaş asla bitmedi!

Çünkü cahillik, bugün en az 1922‘deki kadar tehlikeli...

Gericilik dersen; en gösterişli günlerini yaşıyor!

Senin bu genç yaşta Atatürk‘ün “asıl savaş” dediği bu savaşı bilmemen, onun dünya görüşünü sağlıklı olarak kavrayamaman son derece doğal...

Doğal olmayan; bugünkü koltuklarını 1922‘den beri “cahilliğe ve gericiliğe karşı verilen savaş”a borçlu olan yöneticilerinin hâli!

Sen bu öneriyi getirdiğinde, “yanlış düşünüyorsun çocuk” diyememeleri ve sana yukarıdaki bilgileri verememeleri...


***


Neymiş, Atatürk yaşasa, “Savaş bitti çocuk” dermiş... O yüzden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yerine, “Mustafa Kemal’in yurttaşlarıyız” demeliymişiz!

Bugün hâlâ savaştığımız gericiler ve cahiller de Mustafa Kemal‘in yurttaşları çocuk!

Ama biz, bu büyük savaşın hâlâ “askerleriyiz!”

Bu ülke gerçek anlamda aydınlığa kavuşuncaya kadar da hepimiz Mustafa Kemal’in askerleri olarak kalmaya devam edeceğiz!

Sen iyisi mi bir daha düşün!

Mal bulmuş Mağribi gibi senin bu yeni sloganının üzerine balıklama atlayan “yöneticilerine” de selam söyle!

Onlar çoktan “ruhsuz” hâle gelmiş olsalar bile, bu savaş bitene kadar o üniforma hep bizim üzerimizde kalacak!

sivaslınet
19.12.2012, 09:25
Beyaz bayrak! (Teslim)

Dün bütün gün haber bekledim... Gelmedi!
Peki; geleceğine inanıyor muydum beklediğim haberin?

Hayır...

Yine de bekledim...

İçlerinde birazcık olsun bir şeyler kalmış olabileceğini düşünmek istedim.


***


Kimden mi haber bekledim?

Anayasa Mahkemesi Başkanı’ndan ve üyelerinden...

Yargıtay Başkanı’ndan ve üyelerinden...

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’ndan...

Danıştay Başkanı’ndan ve üyelerinden...

Danıştay Başsavcısı’ndan...

Sayıştay Başkanı’ndan ve üyelerinden...

Başta İstanbul ve Ankara üniversiteleri olmak üzere; tüm hukuk fakültelerin dekanlarından, bölüm başkanlarından, öğretim üyelerinden...

Öyle bir-iki değil, üç bin kişiden fazlaydı haber beklediklerimin sayısı...

“Bağımsız yargı”yı savunacaklarına...

“Hukukun üstünlüğü”nü koruyacaklarına...

“Verdikleri kararlar”da direneceklerine...

“Kuvvetler ayrılığı”ndan vazgeçmeyeceklerine inanmak istedim...

Ama onlardan ses seda çıkmadı!

Koltuklarını kaybetmemek, başlarını belaya sokmamak, durup dururken hedefe oturmamak için sindiler...

Hadi; daha açık söyleyeyim:

Masalarının altına girdiler ve kayboldular!

Otuzar, kırkar yıllık hukuk adamı kimliklerini yırtıp attılar!

“Tek adam”ın kayıtsız şartsız egemenliğini kabul edip, beyaz bayrak salladılar!

Halkımız nasıl didinip uğraşmadan, Atatürk tarafından “hediye edilen” ulusal bağımsızlığın, yurttaş olmanın, seçmenin, seçilmenin, insanca yönetilmenin ve yaşamanın değerini bilmediyse ve kendi iradesiyle tüm bunlardan vazgeçmeye hazır olduğunu gösterdiyse...

Sözüm ona bu “hukukçular” da yine hiçbir mücadele vermeden elde ettikleri “üç kuvvetten biri olma”nın değerini bilemediler!

Ona yönelen oklara göğüslerini siper edemediler...

Kişisel ikbalden vazgeçemediler...


***


Başbakan önceki gün çıktı ve demokrasilerin olmazsa olmazı “kuvvetler ayrılığı” ilkesini ezip geçti!

Yargıya en sert eleştirileri sıraladı.

Dün bekledim ki; yukarıda sıraladığım “saygın” yargı insanları, bugün yeri göğü birbirine katacak!

“Yürütme organı yargıyı yok saymak istiyor ve tek adam rejimine özlem duyuyor” diye demeçler verecek, yeri göğü inletecek...

Peki; inanarak mı bekledim bunların olmasını?

Hayır...

Sadece içlerinde birazcık olsun bir şeyler kalmış olabileceğini düşünmek istedim!


MUSTAFA MUTLU / VATAN

58MUAMMER58
19.12.2012, 12:53
iyice saçmalamış mustafa mutlu kurulduğu günden beri halkın tüm değerlerinden uzak durup hatta hakaret ederek ötekileştirerek horlayarak ezerek yeri geldiğinde yok ederek varlığını sürdüren kendi kafalarındaki ucube fikirleri bu millete atatürkçülük diye yutturmaya laikliği bu millete kelime anlamına göre dinsizlik olarak uygulamış onun için seçimle asla büyük başarılar kazanamamış ya ordu marifetiyle ya hortumcu hırsız medya ve devlet içindeki uzantılarının yardımıyla ancak iktidar olabilmiş bir zihniyet kabuk değiştirmek söylemlerini sloganlarını yumuşatmaya çalışan yıllarca uzak durduğu millete daha fazla yaklaşmak için adım atan kişileri alkışlaman gerekirken eleştirmek hangi akla hizmettir anayasa başkanı yok danıştay yok sayıştay yok bilmemne başkanından medet ummak hangi demokratlığa yakışır ogünler geçti mutlu bey o günler geçti bu halk artık kendisine zorla elbise giydirilmesini kabullenmiyor o suratsız meymenetsiz adamların millete küfrettiği tehdit ettiği aba altından sopa gösterdiği dönemler bitti ancak senin gibi antidemokrat ne idüğü bellisizler böylelerinden medet umar onların söyleyeceğii hakaret dolu 1 2 sözden mutlu olurlar tabii yürekleri yeterse söyleyebilirlerse

sivaslınet
19.12.2012, 14:40
anayasa başkanı yok danıştay yok sayıştay yok bilmem ne başkanından medet ummak hangi demokratlığa yakışır

Demokratlık diyorsun ama demokratlığı, demokrasiyi bildiğinden emin değilim. Zira demokrasilerde siyasetçiler de dahil tüm kurumları denetleyecek kurum yargıdır. Demokratik cumhuriyetler hukuk devletleridirler. Gerçek hukuku temsil eden bağımsız yargıdır.

Sizlerin, yani hilafet yanlılarının, asıl karşı çıktıkları demokrasidir. Açık ve dürüst olalım.

58MUAMMER58
19.12.2012, 16:10
Demokratlık diyorsun ama demokratlığı, demokrasiyi bildiğinden emin değilim. Zira demokrasilerde siyasetçiler de dahil tüm kurumları denetleyecek kurum yargıdır. Demokratik cumhuriyetler hukuk devletleridirler. Gerçek hukuku temsil eden bağımsız yargıdır.

Sizlerin, yani hilafet yanlılarının, asıl karşı çıktıkları demokrasidir. Açık ve dürüst olalım.

sizlerin derken beni hilafet yanlısı ilan etmişin ya okuduğunu anlama yeteneğin kısıtlı yada ben yanlış yazmışım kimse kimseden hesap sormasın tüm yargı organları lav edilsin devleti son kuruşuna kadar soysunlar hortumculara hizmet edilsin diye birşey yazmadım benim tepkim halkın büyük çoğunluğu tarafından it kadar değeri olmayan seçimle asla buülkede muhtar bile olamıyacak kişilerin halkı aşşağılayıcı horlayan kendi karanlık fikirlerini atatürkçülük adı altında lanse edip cart curt konuşanlaradır onları savunanlaradır herkes görevini yapmalıdır demokrasi dışındaki kişi ve kurumlardan medet beklenmemelidir bunu demeye çalışmıştım açık ve dürüstüm demoktatlığıda demokrasiyide herkese ders verecek kadar iyi bilirim nasıl hilafet yanlısı edildim gözünüzde hayret ettim ne kadar hilafet yanlısı ve yandaşı varsa hepsinin canı cehenneme olsun kula kulluk etmedim ömrüm boyunca bundan sonrada etmeyede niyetim yok hilafet yanlısı ilan ettiğin kişi sizin demokrat bildiğiniz zihniyetin desteklediği meclise soktuğu destek verdiği terör örgütü tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş kişidir en güzel yıllarını cudide gabarda devlete vermiş karşılığında hiçbir iyiliğini görmemiş biridir atatürkün askeri olmak terör örgütü yandaşlarıyla gösteri yapmak 2 3 bin eroyla askerlik yapmak değil demokrasi dışı kurumlardan kişilerden darbelerden askerden medet uman zihniyete mensup kişilerle ne atatürkçülüğü nede demokrasiyi ve demokratlığı tartışırım

sivaslınet
19.12.2012, 16:35
anayasa başkanı yok danıştay yok sayıştay yok bilmem ne başkanından medet ummak hangi demokratlığa yakışır

Bu sözün gayet net: Özneyi başa korsak aynen şöyle anlaşılıyor. Demokrat insana yargıdan medet ummak yakışmaz.

Sen de ben de Konuyu fazla uzatmayalım. Madem samimi yazdın, bana şu yukardaki sözüne ilişkin yine samimice cevap ver.

Demokrat bir insan, yukarda saydığın yargı organlarından medet umar mı ummaz mı?

Hukuk siyasetin üstünde midir değilmidir?

sizlerin derken beni hilafet yanlısı ilan etmişin

Madem öyle hilafet yanlısı sözümü geri alıyorum. Ama yukardaki cümle her hangi bir demokratik düzen yanlısının görüşü olamaz.

sivaslınet
19.12.2012, 16:40
Bir de Atatürk'cülük derken sen ne anlıyorsun? Ben Atatürk'çüyüm mesela. Savunduğum ise; demokratik, laik, hukuk devleti. Siyasilerin de buna mecburen uyması olmazsa olmazdır. Bu görüşe mi karşısın?

Not: Bu başlık Mustafa Mutlu köşe yazılarına aittir. Tartışmayı fazla da uzatmak istemiyorum. Eğer istersen başka bir başlıkta demokrasinin nasıl olması gerektiğini tartışırız.

58MUAMMER58
19.12.2012, 18:34
Bu sözün gayet net: Özneyi başa korsak aynen şöyle anlaşılıyor. Demokrat insana yargıdan medet ummak yakışmaz.

Sen de ben de Konuyu fazla uzatmayalım. Madem samimi yazdın, bana şu yukardaki sözüne ilişkin yine samimice cevap ver.

Demokrat bir insan, yukarda saydığın yargı organlarından medet umar mı ummaz mı?DEMOKRAT İNSAN HİÇBİR KURUMDAN MEDET UMMAZ SADECE KENDİ HALKINDAN UMAR KENDİ YANDAŞI OLDUĞU ZİHNİYET İKTİDARA GELEMEDİĞİ İÇİN ORDU GÖREve DARBECİLER GÖREVE DİYE BAŞKA KURUMLARDAN MEDET UMANLARIN DEMOKRATLIĞI BENİ İLGİLENDİRMEZ AYRICA SAYDIĞIM KURUMLAR ASLA BAĞIMSIZ OLAMADILAR OLACAKLARINIDA SANMIYORUM BİR PİYESİ BAHANE EDİP LAİK DÜZENİ YIKMAYA ÇALIŞMAKLA SUÇLADIĞI PARTİYİ KAPATAN ÜLKEYİ SİYASAL VE EKONOMİK AÇIDAN ZORDA BIRAKAN ELELE İKTİDARA GETİRDİKLERİ PARTİLERE ÜLKEYİ HORTUMLATAN BUNA KARŞIN BU ÜLKEDE TERÖRİSTLERİ HABURDA ÇİÇEKLERLE KARŞILAYAN KAMERALAR EŞLİĞİNDE TERÖSTLERLE KUCAKLAŞIP ÖPÜŞEN YALAŞAN MİLLETVEKİLLERİ TERÖRİST ÜNİFORMALARIYLA ASKERE POLİSE TAŞ MOLOTOF ATIP BEDDUA EDEN BUNA KARŞIN BU PARTİYİ KAPATMAYAN ANAYASA MAHKEMESİNDEN :mad:BAŞBAĞLARDA İNSANLARI CAMİ ÖNÜNDE TOPLAYIP KURŞUNLAYIP YAKAN SUÇLARINI İTİRAF ETTİKLERİ HALDE SERBEST BIRAKAN BUNA KARŞIN MASUM İNSANLARI BİNLERCE YIL HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRAN YARGITAYDAN :mad:KENDİNİ HALKTAN ÜSTÜNGÖREN SİYASETÇİLERDEN ÜSTÜN GÖREN GÖREV SINIRLARINI AŞAN DARBECİLERDEN MEDET UMMAK BENİM DEMOKRATLIK ANLAYIŞIMA TERSTİR BAŞKASINI BİLMEM

Hukuk siyasetin üstünde midir değilmidir?
ŞUANDA HUKUK SİYASETE GÖRE İŞLİYOR SİYASET HUKUKUN ÜSTÜNDE

Madem öyle hilafet yanlısı sözümü geri alıyorum. Ama yukardaki cümle her hangi bir demokratik düzen yanlısının görüşü olamaz.

Bir de Atatürk'cülük derken sen ne anlıyorsun? Ben Atatürk'çüyüm mesela. Savunduğum ise; demokratik, laik, hukuk devleti. Siyasilerin de buna mecburen uyması olmazsa olmazdır. Bu görüşe mi karşısın?
[/b]SİZİN SAVUNDUĞUNUZ ATATÜRKÇÜLÜKLE SORUNUM YOK BENİM BAHSETTİĞİM ELEŞTİRDİĞİM ATATÜRKÇÜLÜK ADI ALTINDA BU MİLLETİN DEGERLERİNE KÜFREDEN NE KADAR HAİN KALLEŞ HIRSIZ HORTUMCU VARSA ONLARLA İŞBİRLİĞİ YAPAN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE YANDAŞLARIYLA HAREKET EDEN MECLİSE SOKAN BU ÜLKEDE ÇEKİÇ GÜÇ ASKERLERİNE KAYMAKAM TOKATLATTIRIP BOMBALAYACAKLARI IRAKA ATACAKLARI BOMBALARI TÜRK ASKERİNE TAŞITTIRAN SAHTE ATATÜRKÇÜLÜKTÜR BU SAYDIĞIM ÖZELLİKLERE SAHİP KİŞİ VE KİMSELER ATATÜRKÜ AĞZINA ALMAMALIDIR DEMEK İSTEDİĞİM BUYDU [/b]

sivaslınet
20.12.2012, 06:54
DEMOKRAT İNSAN HİÇBİR KURUMDAN MEDET UMMAZ SADECE KENDİ HALKINDAN UMAR.

Bu yanlış. Halkın hepsi doğruluğu, dürüstlüğü bilmeyebilir. Yanlış yönlendirilmiş olabilir. Farklı düşünceler olabilir. Bu yüzden adaletli olmayı gerektirecek bir ölçü lazımdır. Bu ölçü de, herkesin üzerinde uzlaştığı bir hukuk olmalıdır. Buna da evrensel hukuk diyoruz. Evrensel hukuka uyuluyor uyulmuyor onun tartışması başka.

KENDİ YANDAŞI OLDUĞU ZİHNİYET İKTİDARA GELEMEDİĞİ İÇİN ORDU GÖREve DARBECİLER GÖREVE DİYE BAŞKA KURUMLARDAN MEDET UMANLARIN DEMOKRATLIĞI BENİ İLGİLENDİRMEZ AYRICA SAYDIĞIM KURUMLAR ASLA BAĞIMSIZ OLAMADILAR OLACAKLARINIDA SANMIYORUM

Beni de ilgilendirmez. Ancak kişiler de, kurumlar da gerçek demokratlığını korumalı. Bunu sağlayan yine bağımsız yargıdır. Bağımsızlık demokratlıkla, demokratlık ise demokratik kültürel eğitimle mümkündür.

BİR PİYESİ BAHANE EDİP LAİK DÜZENİ YIKMAYA ÇALIŞMAKLA SUÇLADIĞI PARTİYİ KAPATAN ÜLKEYİ SİYASAL VE EKONOMİK AÇIDAN ZORDA BIRAKAN ELELE İKTİDARA GETİRDİKLERİ PARTİLERE ÜLKEYİ HORTUMLATAN BUNA KARŞIN BU ÜLKEDE TERÖRİSTLERİ HABURDA ÇİÇEKLERLE KARŞILAYAN KAMERALAR EŞLİĞİNDE TERÖSTLERLE KUCAKLAŞIP ÖPÜŞEN YALAŞAN MİLLETVEKİLLERİ TERÖRİST ÜNİFORMALARIYLA ASKERE POLİSE TAŞ MOLOTOF ATIP BEDDUA EDEN BUNA KARŞIN BU PARTİYİ KAPATMAYAN ANAYASA MAHKEMESİNDEN BAŞBAĞLARDA İNSANLARI CAMİ ÖNÜNDE TOPLAYIP KURŞUNLAYIP YAKAN SUÇLARINI İTİRAF ETTİKLERİ HALDE SERBEST BIRAKAN BUNA KARŞIN MASUM İNSANLARI BİNLERCE YIL HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRAN YARGITAYDAN KENDİNİ HALKTAN ÜSTÜNGÖREN SİYASETÇİLERDEN ÜSTÜN GÖREN GÖREV SINIRLARINI AŞAN DARBECİLERDEN MEDET UMMAK BENİM DEMOKRATLIK ANLAYIŞIMA TERSTİR BAŞKASINI BİLMEM.

"Başkasını bilmem" deyip kurtulamazsın. Başkasını da bileceksin. Farklı görüşler de bilinmeli. Görüş sadece senin görüşlerin değildir. Doğrular da sadece senin doğruların değil. Demokrat olmalısın. Bu nedenle şu söylediklerimi iyicene dinlayip kafana kazımalısın.

Laik demokratik cumhuriyetler üniter yapıda olabilir. Bu yüzden halkların değerleri farklı, kültürleri farklı olabilir. Birisi kendi dinini, diğerisi kendi ırk üstünlüğünü, diğerisi törelerini dayatmaya kalkabilir. İşte bu yüzden üniter devletin demokratikliğini korumak BAĞIMSIZ yargıya düşer. Bu kaçınılmaz ve kesindir. Senin dediğin gibi bunu halk oylarıyla halledemez.

Bir de şu gerçeği kabullenmelisin. Halk diyorsun ama, halkın oy çoğunluğu demokratik laik cumhuriyetlerin ilkelerini değiştiremez. Bir kişinin dahi demokratik haklarının korunması devlete ve onun BAĞIMSIZ yargısına aittir.

ŞUANDA HUKUK SİYASETE GÖRE İŞLİYOR SİYASET HUKUKUN ÜSTÜNDE

Evet burada hem fikiriz. Çok sakıncalı ve tehlikeli. Mazallah ülkeyi dikta rejime götürür.

SİZİN SAVUNDUĞUNUZ ATATÜRKÇÜLÜKLE SORUNUM YOK BENİM BAHSETTİĞİM ELEŞTİRDİĞİM ATATÜRKÇÜLÜK ADI ALTINDA BU MİLLETİN DEGERLERİNE KÜFREDEN NE KADAR HAİN KALLEŞ HIRSIZ HORTUMCU VARSA ONLARLA İŞBİRLİĞİ YAPAN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE YANDAŞLARIYLA HAREKET EDEN MECLİSE SOKAN BU ÜLKEDE ÇEKİÇ GÜÇ ASKERLERİNE KAYMAKAM TOKATLATTIRIP BOMBALAYACAKLARI IRAKA ATACAKLARI BOMBALARI TÜRK ASKERİNE TAŞITTIRAN SAHTE ATATÜRKÇÜLÜKTÜR BU SAYDIĞIM ÖZELLİKLERE SAHİP KİŞİ VE KİMSELER ATATÜRKÜ AĞZINA ALMAMALIDIR DEMEK İSTEDİĞİM BUYDU

Bunda da hem fikiriz. Atatürk'e sahip çıkmayan siyaset ve ideoloji mi kaldı ki? Bence asıl sahip çıkılması gereken Atatürk'ün de işaret ettiği gerçek demokrasidir.(ilerisi değil)

Dostum eğer karşı olduğun fikir varsa cevap ver. Uzlaştığımızı sanıyorum. Mustafa Mutlu da farklı şeyler söylemiyor. Onu da, beni de bir kaç kez daha oku lütfen. İtiraz etmek için çaba sarf etmeden..

Selamlar.

58MUAMMER58
20.12.2012, 12:43
Başkasını bilmem" deyip kurtulamazsın. Başkasını da bileceksin. Farklı görüşler de bilinmeli. Görüş sadece senin görüşlerin değildir. Doğrular da sadece senin doğruların değil. Demokrat olmalısın. Bu nedenle şu söylediklerimi iyicene dinlayip kafana kazımalısın.
ben kendi fikirlerimi kimseye böyle kafana kazımalısın flan diye dayatmadım böyle hitap şekliyle kimseye hitap etmedim demokrat olmalısın diyorsunda kendi doğrularını böyle dayatmaya çalışıyorsun yazılarım sana karşıda değil mustafa mutlu denen hortumcu gazetesinde yazarlık yapan şahısa hitabendi

sivaslınet
20.12.2012, 14:36
ben kendi fikirlerimi kimseye böyle kafana kazımalısın flan diye dayatmadım böyle hitap şekliyle kimseye hitap etmedim demokrat olmalısın diyorsunda kendi doğrularını böyle dayatmaya çalışıyorsun yazılarım sana karşıda değil mustafa mutlu denen hortumcu gazetesinde yazarlık yapan şahısa hitabendi

Valla dostum, bizler insan yararına olan demokratik bilgileri kafamıza kazıdık. Kazımak ta gerekli bu bir insanlık borcudur. İnsan olabilmenin kurallarıdır bunlar. Kaldı ki, demokratik ilkeler bana ait bir bilgi de değildir ki dayatayım. Evrensel bilgilerdir.

Sen bilirsin kazımasan da olur. İlgilendiğin için söylemiştim. Geri alıyorum.

nene-hatun
24.01.2013, 10:08
AKP’nin Osmanlı sevdası ve yanan Osmanlı mirası!
24 Ocak 2013 Perşembe 10:30

Tarihe çok meraklı AKP yönetimindeki İstanbul’da, çoğu Osmanlı’dan miras kalan ve her birini gözümüz gibi korumamız gereken tarihi binalar tek tek yanıyor!


İstanbul’un AKP yönetimine girmesinden sonra ilk büyük yangın, Karaköy İskelesi’nde çıktı. Gerçi bu iskele sonradan yanan diğer yapılar gibi “Osmanlı mirası” değildi ama; İstanbulluların hayatında çok önemli anılara ev sahipliği yapmış bir mekândı... İstanbullular on yılı aşkın bir süredir bu iskelenin yerine, sözüm ona “geçici” olarak yapılan uyduruk bir iskeleyle idare ediyor. Yeni iskele projesi ise, Şehir Hatları İşletmesi’nin özelleştirilmesiyle rafa kalktı.


***


Sonra ahşap mimarinin en güzel örneklerinin bulunduğu Süleymaniye’de 50’ye yakın tarihi eser yakılarak otopark yapıldı.

Beş yüz yıllık Helvai Baba Tekkesi’nin misafirhanesi kimliği belirsiz kişilerce kundaklandı.

Dünya Mirası Listesi’ndeki bölge, harabeye dönüştü. İşin ilginci yakılan ve daha sonra yerlerine otopark yapılan tarihi evlerin tamamı, bu yapıları yasal olarak korunmakla görevli Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun hemen yanındaydı...


***


AKP yönetimindeki İstanbul’da önemli yangınlardan biri de Ortaköy’deki Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu’nun bulunduğu tarihi yalıda çıktı. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit tarafından kızı Naime Sultan için yaptırılan o binanın yerinde bugün serin Boğaz yelleri esiyor!

Yarın ise ne olacağı hâlâ belli değil...


***


Ardından 2010’da tarihi Haydarpaşa Garı’nda yangın çıktı... Binanın çatısı tamamen yandı. Yangının ardından binanın akıbetiyle ilgili bir sürü proje geldi...

Kimi otele dönüştürüleceğini söyledi, kimi alışveriş merkezi olacağını...

Sonuçta iki yılda 50 katlı gökdelen dikilen bir dönemde, Haydarpaşa Garı’nın yanan çatısı hâlâ onarılamadı.


***


Geçen yılın son günlerinde ise İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Cağaloğlu’ndaki 150 yıllık binası yandı.

Yangının elektrik kontağından çıktığı söylendi ama buna söyleyenler dâhil kimse inanmadı!


***


Ve önceki gece de Galatasaray Üniversitesi’nin tarihi Rektörlük Binası kül oldu...

Onunla birlikte binlerce tarihi eser ve kitap!

Yangın sürerken Galatasaray Üniversitesi Rektörü’nün televizyonlara verdiği demeci dinledim; dehşete düştüm!

Yanan, Osmanlı’nın mirası ve on binlerce ‘Mekteb-i Sultanili çocuğun anıları değildi de sanki derme çatma bir kulübeden ibaretti...

Beyefendi o kadar sakin, o kadar umursamaz ve o kadar soğukkanlıydı!


***


Düşünüyorum da AKP iyi ki tarihi seviyor; iyi ki Osmanlı’ya hayran!

Baksanıza yere göğe sığdıramadığı o padişahların mirasını ne güzel (!) koruyup, kolluyor!

Yoksa hâlimiz nice olurdu?


MUSTAFA MUTLU / VATAN

sivaslınet
16.04.2013, 07:49
İsmi Dilek Özçelik... Trakya Üniversitesi’nde öğrenci... Üç hafta önce lenf kanseri teşhisi kondu. Kanser ilaçları pahalı; onun ise maddi durumu elverişli değil!

Her insan gibi o da yaşamak istiyor...

Kemoterapiye başladığı için saçları döküldü; artık aynaya her baktığında gözleri doluyor.

Yaşadığı kentte karşısına tesadüfen bir bakan çıkınca, “Gidip durumumu anlatayım. Elbette ilgisiz kalmaz” diye düşündü.

Hem kaybedecek neyi vardı ki!

Dilenci muamelesi!

Edirne’ye gelen bakan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dı...

Dilek, belediye binasının önünde Bakan Bey’in yanına yaklaştı. Kanser tedavisi gördüğünü anlattı, yurt dışından gelmesi gereken ilaçların temini için yardım istedi.

Bakan Bey, elini cebine götürdü, birkaç banknot çıkarıp genç kızın eline sıkıştırdı:

“Al işte bu parayı... Başka ne yapacağım?”

Sonra da uyardı:

“Cebinden düşürme haa...”

Sonra arkasını dönüp, yanındaki lacivert takım elbiseli adamlarla birlikte namaz kılmak için Selimiye Camii’ne gitti.

Donup kaldı Zeynep...

Bir elindeki paralara baktı; sonra bir de kendisine bakan çevresindeki kalabalığa...

“Dilenci” gibi hissetti kendisini... O anda ip gibi yaşlar süzüldü gözlerinden...

Koşarak Bakan Bey’in arkasından camiye gitti, namazın bitmesini bekledi.

Hayal kırıklığı!

Bakan Bayraktar’ın camiden çıktığını görünce, “Bakanım bir şey diyeceğim” diye seslendi. Bu sırada korumalar genç kızı engellemeye çalıştı ancak bakanın talimatı ile bıraktı. Bayraktar’ın yanına giden genç kız, cebine konulan parayı iade ettikten sonra ağlayarak, “Sadece yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız” dedi.

Genç kızın parayı iade etmesine ve sözlerine anlam veremeyen Bakan, yanından koşarak ayrılmak isteyen kızı kolundan tutarak, “Yardım edeyim, ne istiyorsun?” diye sordu.

Ancak, ağlayan genç kız, koşarak caminin bahçesinden ayrıldı. Bu kez donup kalan, vatandaşının talebine yeterince kulak vermediği için onu dilenci yerine koymuş olan Bakan Bey’di...

Vali devrede!

Bu olay siyasi bir krize dönüşebilirdi. Hemen önlem alınmalıydı. Olay basına yansıyınca bir açıklama yapıldı ve genç kızın alıngan davrandığı belirtildi.

Edirne Valisi’ne talimat verildi ve kızın mutlaka bulunması istendi. Polisler, dün kolundan tutup valilik binasına götürdü Dilek’i...

Vali Bey, basın mensuplarını çoktan çağırmıştı bile... Kameralar hazırdı!

Boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı:

“Ben Sayın Bakanımızın yanlış anladığı kanaatindeyim. Biz devlet olarak kimsesizlerin kimsesi, çaresizlerin çaresiyiz. Biz devlet olarak her konuda Dilek’in yanındayız ve yardım edeceğiz.”

Eliniz vicdana gitsin

Sonra Dilek konuşmaya başladı:

“Kanserim. Bazı ilaçların ücreti devlet tarafından karşılanmıyor ve yurt dışından gelmesi gerekiyor. Benim zaman kaybına lüksüm yok... Ailece çok zor günler geçiriyoruz. Hâliyle bazı şeylere çok kolay ulaşamıyoruz. Ben Bakan Bey’e ‘İlaç’ dedim, o ‘para’ dedi. Dün sadece kendim için yardım istemiştim ama bugün anladım ki birçok kanser hastasının bu ilaçlara ihtiyacı var. Ben insanım. Benim de değer yargılarım var. Sayın Bayraktar’ın yardımını istemiyorum. Tüm mevki ve statü sahibi olanlara şunu söylüyorum: İnsanlar çaresiz oldukları için yardım istiyorlar. Boyun eğiyorlar. Yanınıza yardım amaçlı bir insan geldiğinde eliniz, cebinize değil de vicdanınıza gitsin.”

Ah be Dilek...

Ve bu olay basına yansımasaydı; sen o Edirne Valisi’nin yüzünü zor görürdün!

Önceki gün Bakan Bey’in sadakasını reddettin ve bu ülkede herkesin dilenci olmadığını gösterdin...

Dualarımız seninle güzel kız...

Sakın ağlama!

Mustafa MUTLU

sivaslınet
27.04.2013, 13:17
Kırk dilde soruyorum ‘Neden?’

Terör örgütü şefi, gazetecileri Kandil’de toplayıp “savaşan iki ülkeden birinin devlet başkanı” edasıyla “barış koşulları”nı ve bunların yerine getirilmesi durumunda çekilme planını anlattı; AKP’li Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı Meclis’te takla attı:

“Bu ülkede artık bayram var, bayram.”

Sonra da CHP’li ve MHP’li vekillere kapıyı gösterdi:

“Bu ülkede size artık yer yok.”

Anladınız mı şimdi 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u ve 29 Ekim’i önemsizleştirmelerinin nedeni?

Onların hiçbiri “bayram” değil, bayram bundan sonra 25 Nisan!

Peki neden?

Terör örgütü çekilme kararını açıkladı da ondan...

Enişte neden öptü?

Kutuplardaki buzulların iki yüzü vardır:

Görünen yüz...

Su altında kalan yüz...

Herkes görünen yüzle ilgilidir ama onu taşıyan su altındaki yüzdür aslında...

Bu “barış süreci”nin (!) de iki yüzü var:

Görünen yüz; İmralı (!), Kandil (!), Avrupa, ABD, MİT, MİT Başkanı, BDP, İmralı-Kandil arasında mekik dokuyan BDP heyetleri, Sırrı Süreyya Önder, mesajlar, Newroz (!), suskunluk, gizlilik, ak(g)il insanlar...

Su altındaki yüz ise... Bir o kadar karanlık!

Aydınlatmak için aylardır aynı soruyu soruyoruz ama yanıt veren yok:

“Devlet hangi ödünleri verdi ki terör örgütü birdenbire barış kumkuması oluverdi...”

Herkes seviniyor, göbek atıyor, bayram yapıyor ama iş basit bir “Neden” sorusunu yanıtlamaya gelince, sorana etiketi yapıştırıyorlar:

“Irkçısın, faşistsin, barış sürecini baltalıyorsun... Artık sana bu ülkede yer yok!”

Kan dökülmemesini herkesten çok benim gibi düşünenler istiyor...

Tek istediğimiz şu tek kelimelik sorumuzun yanıtlanması:

Neden?

Ne oldu da terör örgütü silah bırakmayı, topraklarımızdan çekilmeyi kabul etti?

Katil enişte, bizi niye öptü?

Kandil’deki terör örgütü şefinin “Devletle mutabakata vardık” dediği konular neler?

Çima?

Türkçe soruyoruz; yanıt gelmiyor...

Otuz sekiz dilde daha soralım bakalım, ses veren çıkacak mı?

Hoekom? Warum? Waarom? Pse? Ne üçün? Zergatik? Yamy? Proc? Hvorfor? Mengapa? Kial? Miks? Bakit, Miski? Pourquoi? Por que? Per gue? Pam? Poukisa? Zasto? Cen fath? Why? Varför? Perche? Preco? Kwa nini? Hvers vegna? Cur? Dlaczego? Kapec? Kodel? Miert? Mengapa? Ghalieks? De ce? Noyemy? Zakac? Yıati?

“Canım devir Kürtçe devri, keşke bir de Kürtçe sorsaydın” diyorsanız; onu da yapayım:

Çima?

Etti mi otuz dokuz?

Bir de Türkçesini tekrarlayayım kırk etsin:

Neden?

Nerede kutlayacak?

Biliyorum; değil kırk, yüz kırk dilde sorsam, “buzdağının altı” konusunda tek satır açıklama yapılmayacak!

Ne zaman ki o dağ eriyip suya gömüleceğiz; işte o zaman başımıza gelenleri anlayacağız...

Ve ben işte asıl o zaman Ayşenur Bahçekapılı’yı görmek istiyorum:

Bizim göbeğimiz burada kesilmiş; ölsek de başka yere gitmeyiz ama... Bakalım o, bayramını hangi ülkede kutlamaya devam edecek?

Mustafa MUTLU

BOUN
27.04.2013, 16:00
Demogoji yolunda Yılmaz Özdil yalnız değilmiş, bunu anladık. Hala hikaye okuyor.

PKK'nın neden barış istediğini ve devletin ne verdiğini merak ediyormuş! Bu ülkenin çocukları artık birbirini daha fazla öldürmek istemiyor. Dört aydır şehit cenazesi gelmiyor, dört aydır kolu bacağı kopan asker yok. Dört aydır ölen, öldürülen insan yok. Yeterli bir neden değil mi bu?

Korkuyorlar, terör son bulduğunda Türkiye'nin eski Türkiye olmayacağını, tam demokrasinin hakim olacağını, ekonomik patlamanın yaşanacağını, refahın yükselmesi ile birlikte özgürlüklerin artacağını, askeri vesayet düzeninin bir daha gelmemek üzere cehennemin dibine gideceğini, Türkiye'nin bölgesel bir güç olmaktan çıkıp, küresel bir güce evrileceğini görüyorlar.

Ve bütün bunların "Müslümanların" iktidarında gerçekleşecek olması ürkütüyor malum kesimi. Abdullah Öcalan gördü, Barzani gördü, herkes gördü ama Bahçeli'nin Mhp'si ile Chp içerisindeki faşist bir gurup bunu görmek istemiyor. İşlerine gelmiyor. Ama kervan yürüyor merak etmeyin.

sivaslınet
28.04.2013, 16:55
Mustafa Mutlu'nun sapığı :) :) :)



Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun Başkanlar Konseyi toplantısı geçtiğimiz hafta Bursa’da gerçekleşti. Anadolu Spor Gazetecileri Derneği Genel Başkanı İbrahim Erdoğan ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Yüksel Baysal'ın ev sahipliğinde Anadolu Bursa’da buluştu. Bu toplantının en güzel yanı paneller ve toplantılar zinciriydi.

Vatan Gazetesi Yazarı Mustafa Mutlu Kastamonu’ya konferansa gidecekti. Onu yolundan ettim. Israrım ve kararlılığım karşısında dayanamadı, soluğu Bursa’da aldı. Mustafa Mutlu Bursa'da anlattı. Dinleyicileri meslektaşlarıydı. Mutlu, meslektaşlarına sordu:

- Bir gazeteci için en önemli silah nedir?

Gazeteciler hep bir ağızdan bağırdı:

- Kalemmmm...

Mustafa sağ avuç içini kalbinin üzerine dayandıktan sonra yanıtladı:

- Yürek… En önemli silahı yürektir, yürek!..

Sonra da ekledi:

- Her gazetecinin elinde kalem var. Ama günümüzde her gazetecide yürek yok! Yürekli olun. Korkmayın. Bir gazeteci arkadaşımla konuşuyoruz geçen gün. Bana, "Söylediklerinde haklısın, ancak benim çoluk çocuğum var" dedi. Gözlerinin içine baktım, haykırdım:

- Ulan bizim ki de evlat, bizim ki eşek sıpası mı?

Mustafa Mutlu yürekli gazetecilerden... Çalıştığı gazetede en çok okunan bir kaç yazardan biri. Yazıları olumlu olumsuz en çok tepki alanlardan. Mustafa'ya sorduk, "Tehdit alıyor musun?" diye. Anlattı:

"Hem tehdit alıyorum. Hem de bir gazeteci tarafından her hafta bir gün hedefe çekiliyorum. Her hafta aynı yazar benimle ilgili, yazılarımla ilgili yazıyor. Kendi açısından görev görüyor. Beni hem belli çevrelere hedef gösteriyor hem de iktidara yaranırken bu arkadaş ile ilgili gereğini yapın diyor.”

Mustafa Mutlu bir tehdit olayını anlatıyor ki, akıllara zarar. Bir yandan gülüyorsun, öte yandan üzülüyorsun ve ister istemez ürperiyorsun.

Mustafa Mutlu'ya bundan tam beş yıl önce bir internet sapığı dadanmış. Yazdığı her yazının ardından ağız dolusu küfürlerle hakaret eden bir tip. Mustafa Mutlu'nun yazısı her gece saat 04.00'te Vatan Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanıyor. Saat 4.07'de ya da 04.10'da ilk e-mail Mustafa’nın posta kutusuna düşüyor:

- Mustafa... Senin yazacağın yazının, senin, ananın, avradının...

Böyle başlayan ve sonunda hesabının sorulacağını vurgulayan tehdit mektupları. Mustafa Mutlu tedirgin oluyor. Savcılığa tehdit içeren mektup çıktılarını ve gönderilen e-mail adresini veriyor. Bu internet sapığının bulunmasını istiyor.

Bekliyor ki bulunsun...

Aradan iki ay geçiyor. Savcılıktan bir çağrı geliyor. Mustafa, "Tamam bizim sapık yakalandı" diye adliyeye koşturuyor. Savcının sorusuyla karşılaşıyor:

- Şikayetiniz de ısrarlı mısınız?

Mustafa şaşkın ama kararlı, "Evet" diyor, "Evet, ısrarlıyım"...

Dönüyor evine, Mustafa ısrarlı ve kararlı. Savcılık bir ay kadar sonra bir kez daha arıyor, soruyor:

- Mustafa Bey şikayetiniz sürüyor mu?

Mustafa “Evet” diyor sabırla, “Evet gerçekten şikayetim sürüyor” diyor. Mustafa Mutlu IP numarasından bilgisayarın sahibine kolaylıkla ulaşılabileceğini anlatıyor savcıya. Savcı, "Bakalım" diyor ve yalnızca bakıyor!..

Mustafa kararlı. Hemen her gün kendisine, ailesine küfür eden kişiyi bulacak. Gazetenin bilgisayar uzmanları kendisine yardımcı oluyor. IP numarasından kimlik tespitine gidiliyor. Mutlu anlatıyor:

"Adamı tespit ettik, oturduğu yeri bulduk. Adamın adı Yusuf. Biri nikahlı üç eşi var. İsmail Ağa tarikatından... Adını, soyadını verdik savcılığa. Bekledik bir işlem yapılsın, yapılmadı. Her gün düzenli küfürler geliyor. Ben artık geceleri Yusuf'un küfürlerini okuyorum öyle giriyorum yatağa. Derken bir gün mektubu gelmedi. Merak ettim doğrusu. Ertesi gün, daha ertesi gün mektup yok Yusuf'tan. Bir hafta on gün oldu dayanamadım bir mektup yazdım Yusuf'a. Sonunu da şöyle bağladım. Bir süredir yazmıyorsun. Hayrola ne oldu, başına bir hal mi geldi, merak ettim."

10 dakika sonra Yusuf'tan bir e-mail geldi:

"Beni merak ettiğin için teşekkür ederim Mustafa abi. Sağlığım çok bozuldu. Ağır bir ameliyat geçirdim. Bir kaç haftadır kendi derdimle uğraşıyorum. Yeni yeni toparlanıyorum. Bu arada bugünkü yazını okudum. Senin ananı, avradını..."

Mustafa Mutlu hala aynı kişiden ve başka kişilerden değişik mektuplar alıyor. Ama en istikrarlısı Yusuf'muş. Mutlu anlatırken gülüyor:

"Yazılarımı ilk okuyan kişi Yusuf... Yayınlandığı dakikada okuyor ve hemen yorumunu gönderiyor. Tek okurum kalsa onun da adı Yusuf olur, çünkü o görevlendirilmiş bir okurum. Artık küfürlerini okumadan siliyorum çünkü kendini yenilemiyor ve aynı küfürleri kopyalayıp postalıyor."

Atilla SERTEL -Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı-

58MUAMMER58
03.05.2013, 06:51
:mad:A.K.P zihniyeti iktidara geldiklerinden beri ,yüzlerce şehit verdik bu topraklarda,eskidende veriyorduk,fakat öyle 30 40 tane birden toplu vermiyorduk,10 şehit veriyorsak enaz 100 eşkiya leşi dizilip gösteriliyordu,ne olduysa kürt milleti bupkklı leşleri görünce pskolojileri bozuluyor ,türklerden intikam alma içgüdüsü oluşuyor diye göstermeme kararı alındı,şimdi 40 şehit veriyoruz enaz 150 pkk etkisiz hale getirildi deniliyor,şehitlerin acılı cenaze görüntüsü ortada var eşkiyalarınki yok,sonunda hükümet pes etti tek askerime polisime dokunmayında ne haliniz varsa görün bu ülkede dedi:mad:haklı taleplerini dile getirmeye çalışan türkler coptan, basınçlı sudan,gaz bombalarından geçirilirken güpe gündüz eşkiya yol kesmeye ,haraç toplamaya başladı ,propaganda yaparken tek polis ,tek asker müdehale etmiyor,edemiyor,ettirilmiyor, nevruz şenliği adı altında diyarbakırda 500 bin kişi toplanıyor güvenliği dağdan inen pkklılar sağlıyor ,bülent arınç teşekkür ediyor :mad:,türk milletinin vergisiyle maaşını alan eşkiya vekiller kameralar karşısında şow yapıyor,eşkiyayla öpüşüyor yalaşıyor,kamera olmasa ihtiyacı vardır diye başka işlerde yapar bu kesin:mad:koskoca türk devleti apo denen caniyi ,meclisteki pkklıları,kandildeki kara yılanı ,sarı çiyanı ,yeşil kestenkeleyi kürtlerin temsilcisi gibi muatap alıyor pazarlık yapıyor bu pazarlığın içinde neler var neler yok tarafların haricinde kimse bilmiyor,türk insanlarını susmaya iten tek sebep ocakların sönmemesi ,kimsenin evine ateş düşmemesi,tüm bu rezilliklere sırf bu yüzden herkes sessiz kalıyor bunu kabul etmek lazım, devlet pkkya ve yandaşlarına boyun eğdi ,eğiyor,ateşkes ,geriçekilme,ülkeyi terketme ,gibi ayak oyunlarıyla türk devletini tüm dünyaya rezil kepaze ettiriyor :mad:,bu BOP projesinin bir ayağıdıdır sayın başbakanda bu bop eşgüdüm başkanıdır ,şimdi korkarımki diğer ayaklara sıra gelecektir ,kürtlere ayrıcalıklı statü tanınması,belli şehirlerin federasyon olarak kürtlere tahsis edilmesi,türkçenin o bölgelerde yasak dil olarak kullanılması,okullardan istiklal marşı ve ATATÜRK ün resimlerinin kaldırılması,nemutlu türküm diyene yazılarının yasaklanması ,türkiye cumhuriyetinin adının insan cumhuriyeti olarak değiştirilmesi türk bayrağının üstünde biköşede sarı kırmızı yeşil paçavrada eklenmesi ,kürtlerin özel tarihlerinin milli bayram ilan edilmesi,pkknın ilk eylem tarihi,aponun yakalanma tarihleri vs vs.bunun ilk adımları atılmaya başlandı bile,19 mayıslar ,23 nisanlar,29 ekimler sönük geçirilmeye özem gösteriliyor ,atatürk heykeline çelenk bırakmak isteyenlere copla gazla müdehale ediliyor,türk milletinin milli reflexleri adım adım yok edilmeye çalışılıyor :mad:bende şimdi soruyorum NEDEN?

35gürün58
04.05.2013, 11:45
İBRETLİK BİR YAZI - İnsan olduğumuzdan utanır olduk



Mustafa MUTLU - 04.05.2013


AKTÜTÜN GAZİSİNE BÜYÜK AYIP

Başbakan, Kayseri’de “akil adamlar”ı protesto eden “gazi”lerimiz için “Çapulcu” dedi.

Baran Timuçin de o “çapulcu”lardan biri...

3 Ekim 2008’de Hakkari’deki Aktütün Karakolu’nda PKK’nın saldırısına uğradı. On yedi silah arkadaşı o saldırıda şehit oldu. O ise yirmi bir arkadaşı ile birlikte ağır yaralandı ve “gazilik mertebesi”ne ulaştı. Otuz beş kez ameliyat masasına yattı; önünde en az beş ameliyat daha var!

Bu arada iki bacağını kaybetti.

2011’de AKP’li Esenyurt Belediyesi’nde “gazi” kontenjanından işe girdi. Bu yıl 5 Şubat’ta müdüründen izin aldı ve periyodik kontrollerini yaptırmak için tedavi olduğu hastaneye gitti. 23 Şubat’ta hastaneden taburcu oldu ve rapor verilerek evine gönderildi. Bu arada diğer gazi arkadaşlarıyla buluştu ve şehit aileleriyle gazilerin sorunlarını anlatmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giden heyette yer aldı.


Meclis’te grubu bulunan AKP, CHP ve MHP’nin grup yöneticileriyle görüştüler.

Özellikle gazilerin protez ihtiyaçlarının karşılanması için destek istediler. Önceki yıllarda tüm gazilere sağlanan birinci sınıf protez ve orteze, yeni çıkarılan Sağlık Uygulama Tebliği ile sınır getirilmesinin sakıncalarını anlattılar.

Sonra hep birlikte kameraların karşısına geçip basın açıklaması yaptılar.

Baran, bir süre sonra İstanbul’a döndü ve iş yerine gitti. Ancak AKP’li Esenyurt Belediye Başkanı’nın talimatıyla işten atıldığını öğrendi.

Gerekçe olarak “iş yerine izinsiz gelmemesi” gösterildi.

Baran, 5 Nisan’da binbir engeli aşarak Esenyurt Belediye Başkanı’na ulaşmayı başardı. Başkan Bey’in ilk sözü, “Şimdi git seni Kılıçdaroğlu kurtarsın” oldu!

Sözü uzatacak değilim:

Teröristleri affedip sonra da topluma kazandırma projesi adı altında iş vermeye hazırlananların, gazilerimizi siyasi nedenlerle işten çıkarmaya başlamasını takdirlerinize bırakıyorum!

Bir ayıp daha!

Gazilerimize yaptığımız saygısızlığın haddi hesabı yok... Bir örnek daha vereyim:

19 Haziran 2012’de Hakkari Dağlıca’daki Yeşiltaş Karakolu, teröristler tarafından basıldı.

Saldırı sırasında 8 askerimiz şehit oldu, 16’sı yaralandı. Ağır yaralananlardan biri de Sezer Kartal adlı erimizdi.

Bugün her biri “barış ve özgürlük kahramanı” ilan edilen alçak teröristler Sezer’in vücuduna tam on bir kurşun birden sıktı. Bunların biri boynundan girip ağzından çıktı. Bu arada çenesi ve dişleri parçalandı.

Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu, Sezer’in dişlerini yaptıramayacağını bildirdi. Bunun üzerine genç gazimiz, parasını cebinden ödeyerek diş yaptırmak zorunda kaldı.

Çok merak ediyorum:

Acaba İmralı’daki Apo’nun bakımsızlıktan çürüyen dişleri nasıl tedavi ettiriliyor?


GÜNÜN SORUSU

Başbakan önce şiddetle eleştirip sonra hayata geçirdiği “bedelli askerlik” paralarının şehit ailelerine ve gazilere dağıtılacağını açıklamıştı. Sorum tüm şehit ailelerine ve gazilere:

Aranızda bu paradan 1 lira olsun nasiplenen var mı?


Ve bir ayıp daha!

Keşke gazilerimize yapılan ayıp Baran’ın başına gelenlerle sınırlı olsaydı... Oysa vefasızlık çok daha büyük!

Vücutlarının yarısını vatan için veren bu gençlere inanılmaz çileler çektiriliyor.

Bunlardan birini anlatayım:

Ankara Mali Şube Müdürlüğü ekipleri Ankara’da yaşayan ve protez kol-bacak ya da akülü sandalye kullanan otuz gazimize tek tek telefon ederek 10 Nisan 2013’te İbni Sina Hastanesi’nin Ağrı Polikliniği’nde hazır olmaları gerektiğini söylemiş...

Sağlığının elvermediğini ve bu davete katılamayacağını belirten gazilerimize ise, “Savcılığın talimatı var, gelmezseniz sizi zorla götürürüz” denilmiş.

Verilen tarihte hastaneye giden gazilerin protezleri tek tek çıkarılarak, seri numaralarının faturadaki bilgilere uyup uymadığı kontrol edilmiş.

Yani İmralı’daki teröristin her türlü konforunu ve hatta televizyonunu bile düşünen bir iktidar döneminde Ankara polisi, bir medikal firmasının yolsuzluk yapıp yapmadığını belirlemek için bedensel engelli gazilerimizi sıraya dizmiş...

Ne diyeyim; bu ayıp da bize yeter!