PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bekir COŞKUN Yazıları


sivaslınet
04.01.2013, 09:42
Son Viraj...

Siyaset otobanı...
AKP Maneviyat Turizm ve Seyahat AŞ’nin Recep Usta’sı, tankların trafiğe çıkmasını, paletleri ve apoletleri sökerek bertaraf ettikten sonra...
2023 terminaline varmak için üç viraj kaldı:
- Anayasa referandumu
- Yerel seçimler...
- Cumhurbaşkanlığı (başkanlık) seçimi...



*



Yeni anayasa; siyaset otobanının bir bakıma trafik düzeni olacak:
Tek şerit...
Tek yön...
Tek araç...
Haliyle tek kaptan...



*



Kuvvetler ayrılığını da halledince...
Hem sürücü...
Hem trafik polisi...
Hem de bizzat otobüsün kendisi oldu mu size?..



*



“Peki böyle yol alıp gidebilecek mi?” derseniz...



*



Daha çok düşük bankete girdiğinde AKP’yi çıkartmaya yarayan MHP çekme ve kurtarma aracını saymayın...
BDP; yol haritası zaten Apo’dan...



*



Geriye sol şeritte CHP körüklü halk otobüsü kalıyor...
Körüklünün önü mü önde olacaktı, arkası mı önde olacaktı belli olmadığı için Kemal Kaptan garajdan çıkamıyor...
Solda otursa gaz sağda, sağa kaysa direksiyon solda kalıyor...
Altı oklu trafik işareti az geldi velhasıl...
Cumhuriyetçi, laik, Atatürkçü, yurtsever yolcuların “Artık yola çıksak da şunu sollasak” nidaları ise boşuna...



*



Böyle olunca bu yolun sonu merak ediliyor haliyle..
Son virajlar artık...
Peş peşe gelecek; anayasa, yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı (başkanlık) seçiminden sonra dönüşü yok bu yolun...
Dinci faşizmin, polis ve dinci kitlelerle birlikte oluşturacağı üstün beygir gücü ile son viraj dönüldüğünde...
İstesen de geri dönemezsin...
Tek yöndür...
Gidişi olur, dönüşü olmaz...



*



O zaman, ileriye doğru gittiklerini sanan AKP Maneviyat Turizm ve Seyahat AŞ yolcuları ters oturtulduklarını anlasalar da çok geçtir...
Ne yapacaksınız?..
Gidiş o gidiş o zaman...
Cümleten hayırlı yolculuklar...

sivaslınet
25.01.2013, 07:54
Aferin Ey Halkım...

Uğur Mumcu’nun katledilişinin yine bir yıldönümü...
Onu yok edenlere teslim ettin Türkiye’yi...
Bedava nohut karşılığında...
Aferin halkım...



*

Cumhuriyet, laiklik, bağımsızlık, özgürlük...
Yoksula aş...
Ekmek...
Emekçinin alın teri diye yumruğunu sıkıp yollara düşen nice genç senin için filiz canını verdi, onları yok edenleri başına taç yaptın...
Bir çuval kömüre...
Bravo yani...



*



Hüzünlü ve uzun bir hikâyedir bu...
Köylüler, yoksul insanlar, bebekler, hastalar geçemiyordu Zap Suyu’nu... Kaç yaşlıyı, hastayı, çocuğu, anneyi, telli duvağı ile gelini alıp götürmüştü su...
Üniversite gençleri okul harçlıklarını biriktirip çimento, demir, tahta aldılar... Köprü yapmak için geldiler su kenarına...
O gece çok heyecanlıydı tümü...
Sabaha kadar şarkılar, marşlar söylediler...
Sana köprü yapmanın unutulmaz mutluluğuydu o...
Sevinçlerinden ağladılar...
Ama sen...
Jandarmaya “Komünistler geldi” diye ihbar ettin...
Alıp götürdüler...
Aferin sana...



*



Kimisini vurdular...
Kimisini astılar...
“Yaşasın özgürlük” diyerek ve gülümseyerek çıktılar idam sehpalarına... Çünkü senin için ölmek dahi mutluluktu onlar için...
Onların türkülerini söylemek için sazını alıp gelenleri de zaten otel odalarına doldurup yaktılar ya...
Yakanları ilk seçimde milletvekili yaptın...
Bravo...



*



Aylardan ocaktı...
Kar yağmıştı Ankara’ya...
Günlerden pazar...
O gece gazetedeki odada, derin acılar içinde, arabasına bomba konularak öldürülen yeni şehidimiz Uğur Mumcu’nun o yazısını arşivden bulmuş okuyorduk:
“Vurulduk ey halkım, unutma bizi...”



*



Ömrü boyunca; insan onuru için, adalet için, bağımsızlık için, yoksullar için, emekçiler için, güçsüzler için, sömürülenler için, halkı için çırpınmış yiğidimiz öyle diyordu, uğruna canını verdiği halkına:
“Unutma bizi...”



*



Sen?..
Unutmamak bir yana, onu öldüren zihniyeti iktidar yaptın... Bak ne hukuk kaldı, ne insan onuru, ne bağımsızlık, ne laiklik, ne çağdaşlık ne de cumhuriyet...
Onu yok edenlere teslim ettin Türkiye’yi...
Nohut, kömür karşılığında...
Aferin sana ey halkım...
Aferin...


BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

nene-hatun
26.01.2013, 08:52
CE HA PES ..

Yani şimdi kiminiz “Kürtçü” oldunuz...

Kiminiz “Türkçü” oldunuz...

Kemal Kılıçdaroğlu da ortada mı duruyor?..


*
Hadi “Tükürdüklerini yalayacaklar” diyen Tayyip Erdoğan’ı haklı çıkarıp, uyduruk bir kâğıt imzalayarak milletvekillerinizin tutuklu kalmasına razı oldunuz...

Diyelim ki hadi “Cumhuriyete ihanet içinde” olduğunu söylediğiniz AKP ile oturup anayasa yapıyorsunuz...

Ya da; Türkiye tarumar edilirken, TBMM’de oturup “demokrasi” denilen soytarılıkta fotoğrafı tamamlıyorsunuz...

Peki; kendi kendinize muhalefet etmeyi nasıl başarıyorsunuz?..


*
İktidar olsaydınız var ya; haftada bir kez kendiliğinizden düşmüştünüz, aşağı yukarı...


*
Cumhuriyeti yıkan partinin sandalye sayısı giderek artıyor...

Türkiye’yi batırdıkça oyları yükseliyor...

Rezillikler çıktıkça güçleniyor...

Bu durumda normal olarak muhalefetin oyları yükselmez mi?..

Yani muhalefetteyken erimeyi nasıl beceriyorsunuz?..


*
Peki ya biz ne yapacağız?..

Her gün bir rejim, çağdaşlık, hatta insanlık suçu işleyen iktidarı bırakıp da ana muhalefeti mi düzeltmeye çalışacağız?..

Kimin kurtulması için dua edeceğiz?..
Yıkılan cumhuriyetin mi?..

Yoksa CHP’nin mi?..


*
Bence yeter artık...

Türkiye kendi misyonunun bilincinde olmayan bir ana muhalefet partisinin saçmalıklarına bırakılamayacak kadar zor günler yaşıyor..

Çıkın bakın sokaklara...

İktidardan yaka silkiyor insanlar...

Biraz aklı olan AKP’den kurtulmak istiyor...

Ama tek dertleri; yerine neyi koyacakları...

O yok...


*
Daha da açıkçası; AKP gidecek, bırakmıyorsunuz...

İktidarın ömrünü uzatan yeryüzünün tek muhalefet partisisiniz yani...


*
Yazıktır...

Cumhuriyeti kuran partinin, cumhuriyeti yıkmaktaki rolü müdür bu?..
Ne bu hal?..

Ce Ha Pes hakikaten...
Pes...

★★★
26 Ocak 2013 - bcoskun@cumhuriyet.com.tr

Pusula_58
01.02.2013, 11:12
KUCAK KUCAĞA

Belli ki, Başbakan arşivden 83 yıllık Cumhuriyet’i toptan satın aldı...
30 bin 295 sayı...
340 bin sayfa ediyor...
*
Arada bir “Buldum...” diye çıkması ondan...
*
Kartona bastırdı bulduğu sayfaları...
Birisi 22 Mayıs 1932 tarihli, öbürü 22 Haziran 1941...
O yıllarda masum ve sıradan olduğu sanılan faşist rejimlerle CHP’nin ilişkisini kanıtlıyor aklınca, karton elinde...
*
Kendine bakmıyor...
*
Yasin el Kadı:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “küresel terörü finanse edenler” listesinde...
Bütün dünyada aranırken, Türkiye, 2002 öncesinde Bakanlar Kurulu kararı ile mal varlığını dondurdu...
Bunlar geldi...
Meğer arkadaşın arkadaşı...
“Kefilim” dedi...
Mal varlığına konulan tedbir, bunların Bakanlar Kurulu kararı ile kaldırıldı...
*
Ömer el Beşir:
Sudan’da 200 bin kişiyi öldürdüğü iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırımla suçlandı...
Kırmızı bültenle her yerde aranırken...
Bu, “Bir Müslüman soykırım yapmaz” dedi, çıktı..
Kırmızı halı sererek karşıladılar Ankara’da...
Arkadaşın arkadaşı yani...
*
Gulbeddin Hikmetyar:
Hizbi İslami’nin lideri...
Afganistan’da her toplu katliamdan sonra adı geçmiş zat, sağa sola canlı bomba gönderenlerden...
Bilirsiniz ünlü fotoğrafı...
Koltuk boş orada, bu dizinin dibine oturdu arkadaşının...
*
Kaddafi...
Mübarek...
Esad...
Değil 1930’lar, daha birkaç sene önce idi...
Arkadaş ile sarmaş dolaş arkadaşlıkları...
*
Ne diyelim...
Bizim Cumhuriyet, en iyi müşterisini kırmamak için belki nazik...
Daha mürekkebi kurumamış kucak kucağa fotoğrafları ile verseydi ya manşetten:
“Sen kendine bak...”


BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

Alibaba58
02.02.2013, 10:35
TÜRKİYE'NİN ADI NE OLSUN?..


“Alt kimlik” üstte olsun...

“Üst kimlik” altta kalmayınca, ters çevirip üstü alta getirdiğinizde, zaten alt üst oluyor...

Ters çevireceksin o zaman...


“Türk” dersen Kürt altta kalıyor...

“Kürt” dersen, Türk üste çıkamıyor...


Arkadaş grup konuşmasında “Milli birlik ve kardeşlik projesinin” parçalarını parmakla saydı kendine göre:

“Tek bayrak, tek toprak, tek devlet, tek millet...”

“O milletin adı ne?” diye sorsanız...

Mikrofonu yersiniz kafanıza...

Çünkü söyleyemiyor...


Peki bu “süreç” nedir, neyi içerir derseniz...

Bilen varsa söylesin...

“Açılım” gibi bir şey...

Bir bakıma “dönüşüm” diyelim...

Unutursanız “oluşum”dan aklınıza gelsin...


İşin içinden çıkamıyorsunuz, söylemek istiyorsunuz söyleyemiyorsunuz, yapmak istiyorsunuz yapamıyorsunuz...

Diyelim ki bölseniz Türkiye’yi...

Bölemezsiniz de...

Dünyanın en büyük Kürt şehridir İstanbul, dört milyon Kürt yaşar...

Bölüp bu yandaki Kürtleri gönderseniz öte yana, yanlarında en az beş milyon Türk de gider, nikâh var ne de olsa...

Hadi bebeleri nasıl böleceksiniz?..


Bölmeyip eşitleyecekseniz...

Peki “Türkiye”nin adı ne olsun?..


Bir arada “Birlikte yaşamanın yolunu bulmalı” deseniz, onu da yapamaz...

Çünkü bölünmez Türkleri dahi böldü...

Bir “millet” var, bir “ulus” var...

Eline geçirip de bölmeden bütün bıraktığı bir şey yok; yargı, eğitim, sermaye, sendika, üniversite, ordu...

Dağda dereyi böldü...

Anaokulunda çocuklar bölündü...

Markette sucuk, salam bölündü, haram gıda, helal gıda...


Türkler ile Kürtler akıllarını başlarına toplayıp el ele vererek iyi bir iş yapsalar ya...

Kurtulsun Türkiye bu beladan...

Alibaba58
03.02.2013, 14:35
Bekir COŞKUN / Saksı Kadınlar...

Af sürecinde önce kadınları dövenleri
saldılar...
En hafif suç ne de olsa...
... Sıradan hadisedir...
Yobaza göre “caiz” bile, hâkim anlamadı...

“Kocanın vurduğu yerde gül biter” derken suç
bile değil kadın dövmek...
Eziyorsun, gül çıkıyor...
Saksı gibi yani...
Ve elinde kürek, tırmık, hortum ile yanaşan
bahçıvan erkekler...

Önce TBMM’de görüşüldü...
Kadın milletvekilleri “Kadın dediğin hakikaten
okşanmalı yani” dediler itiraz olarak...
Yarısı dul, yarısı bekâr...

“Küresel kadın haklarından” söz edildi
mesela...
“Küresel” sözcüğünü duyan bıyıklı ve kırmızı
kravatlı milletvekillerinin aklına ise haliyle
saksı geldi...
Başkan kızdı:
“Rica ederim sayın üye, eve kadar biraz gül
ekip geleyim ne demek?..”
Yasanın Meclis’ten geçtiği gece kaç kadın
dövüldü, kaçı evinden atıldı, kaçı sokakta
kaldı, bilemeyiz...
Ama duyduğumuz, bıçaklanan yedi...
Birisi öldü...
Cumhurbaşkanı kanunu imzaladı...

Ne yapsın kadın?..
Onlar sizlere benzemez...
Devletten umudu kesip Allah’a sığınmaya
gitse, dinci izin vermiyor...
Ne imam olabiliyor kadın, ne cemaat...

Ve yasa yayımlandı neticede, önce kadınları
dövenleri affettiler...
Geceleri sokakları dinlemek vardır...
Merdiven altlarını, kapı eşiklerini, mutfak
köşelerini...
Ömür boyu mahkûm olduğu bulaşık sularına
gözyaşı damlaya damlaya kaç kadın çaresiz
ağlar kim bilir?..

Eminim yine de koşarak, güleç yüzle, sevinçle
karşılamıştır çoğu...
Bahçıvan geldi...

Belki de doğrusunu söylemişler; saksıdır
dayak yiyen kadınlar...
Dar dünyasında, avluda, balkonda, pencere
kenarında...
Nereye koyarsan orada durur, çoğu gün
yüzüne hasret...
Ne kır çiçekleri gibi özgür, ne papatya
tarlasında hür... Kısıtlanmış bir avuç
toprakta, çiçek olamasa da çiçeğini verir
meleğim...

Sessiz sedasız, razıdır saksı kadınlar...
Bir kavgada düşüp parçalanana kadar...

sivaslınet
06.02.2013, 06:11
Ak’koyunlular

Bu gibi şeyler statükoculuk, eski kafa:

- Ulusalcılık...

- Cumhuriyetçilik...

- Devrimler...

- Onuncu Yıl Marşı...

- 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim...

- Bağımsızlık...

- Laiklik...

- Atatürkçülük...

*

Şunlar ise yeni:

- Badem bıyık...

Yenilikçi...

(.......)

- Türban...

Yenilik...

(........)

- Okullarda Kuran kursları, Hazreti Muhammet’in hayatı...

Ne kadar da yeni bir şey...

(........)

IV. Murat döneminin içki yasağı...

Yepyeni...

(........)

- Külah, tespih, umre, haşema...

Yeni...

(........)

- 1400 yıllık şeriat...

Yenilik...

*

- Ortaçağ ümmetçiliği, şeriat, dincilik...

Yeni...

*

Ama “Ulus, Türk, Türklük” eski...

Ağzına alan eski kafa, statükocudur...

*

Bu bakımdan “Türkiye’nin adı ne olsun” sorusuna yanıt geldi:

“Akkoyunlular...”

Anadolu’da ilk Türk devletlerinden birisiydi... Kafkaslar’dan gelip Mardin, Urfa, Bayburt civarına yerleştiler...

1400’ler...

Yeni yani...

Bayraklarının üzerinde koyun resmi vardı...

*

“Ak” zaten var...

“Koyunlar”ı arkasına koyun...

Yepyeni oldu size...


BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

nene-hatun
08.02.2013, 19:19
VE CELLAT AĞLADI...

Her gecenin derin karanlığında o sesi dinleyin, vicdanınız kulak kabartsın...


*

Prof. Dr. Mehmet Haberal soruyor:
“Suçum ne?..”
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ soruyor:
“Suçum ne?..”
Mustafa Balbay soruyor:
“Suçum ne?..”
Tuncay Özkan soruyor:
“Suçum ne?..”
Doğu Perinçek soruyor:
“Suçum ne?..”
Yalçın Küçük soruyor:
“Suçum ne?..”
Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz soruyor:
“Suçum ne?..”
Bilim adamları, yazarlar, ordu komutanları, kuvvet komutanları, yüzlerce subay, muhalif milletvekili, öğrenciler, öğretim görevlileri, avukatlar, bürokratlar, sıradan masum insanlar, kapatıldıkları demirlerin arkasından her biri soruyor çığlık çığlık:
“Suçum ne?..”


*

Eğer bunun yanıtı olsaydı beş senedir verilecekti...
Ama yanıtı yok...


*

Sadece bir kin ve intikam karşısında vicdanın sustuğu yerdir orası...
Her ne kadar bu millet kendisi için canını ateşe atan yiğitlerini unutsa da... Dünyanın uzak ülkelerindeki vicdanlar bile acıyı hissedip soruyorlar her gün:
“Suçları ne?..”


*

Strateji ortakları ABD’nin büyükelçisi dahi dayanamadı, önceki gün medyayı çağırıp “Olanları anlayamıyoruz” dedi...
Kim anlıyor ki?...
“Türkiye’nin işlerine karışma” dediler adama...
ABD’nin bir tek çişe gitmelerine karışmadığı bu ülkede...
Utanmadan...


*

Sonunda...
Cumhurbaşkanı, Başbakan, TBMM Başkanı, bakanlar, iktidarın milletvekilleri, sözcüleri, yüksek yargı başkanları...
Tümü birden yarattıkları canavarın dehşetini ve bir gün verecekleri kaçınılmaz hesabın korkusunu hissedip yakınmaya başladılar...


*

Aslında çocukların uyanıp babalarını aradıkları gecelerin koyu ağırlığı çatlattı hapishane duvarlarını...
Dört yıldır sevgililerin yanak silen avuçları parmaklıkları eğmeye başladı...
Çığlık zorladı demir kapıyı...
Kör vicdan dahi kıpırdadı...

Ve ağladı cellat...

★★★
08 Şubat 2013 - bcoskun@cumhuriyet.com.tr

sivaslınet
09.02.2013, 16:26
Sarai...

Sarai’yi ararken birisini buldular...

19 yaşında...

İnşaatta tecavüz edilmiş, sonra öldürülmüş...

Ama baktılar...

Bangladeşli...

Ee olmadı...

İçeride tek sütuna ancak...

*

Savcı da kızdı zaten...

“Ne işi varmış?” dedi...

*

Sarai belki denize düşmüştür diye dalgıçlar her yere daldılar, o arada bir kadın cesedi buldular denizin dibinde...

Ceset çıkarıldı...

Ajanslar flaş geçmeye, kamera çekmeye, muhabir koşmaya başlayacaktı ki...

Baktılar:

Bu esmer...

*

(İyi ki denize geri atmadılar...)

.

Aynı günlerde İstanbul’da üç kadın öldürüldü...

Evlerine girerek kimisini bıçakladılar, kimisini boğdular... Kadınların üçü de kimsesizdi ve belli ki varlıklarına el koymak için öldürülmüşlerdi...

Ve yaşlıydı üçü de...

Yaştan kaybettiler, belki duymadınız bile...

Bir şey daha söyleyeyim hadi:

Üçü de Ermeni...

İyi mi?..

*

Diyelim ki daha önce öldürülen barış elçisi Pippa Bacca iyi isimdi...

Sarai Sierra keza...

Bir odaya kilitlenip yakılan mülteciler cinayetinde koşup isimlerine baktılar:

“Abdul Hamhuma” mı ne?..

Afrikalılar...

Geri döndü ekip, benzin parasına yazık...

2922 kayıp varmış memlekette, 110’u yabancı ama elle tutulur Amerikalısı, İngilizi yok...

Haliyle aranmıyorlar...

*

Tam sayfa, manşet, çeşitli ebatta 2 bin haber yapıldı Sarai ile ilgili... 3 bin kadar da televizyon haberi...

Türkiye’den yapılacak haber kalmayınca, Amerika’ya dört kişilik ekip gönderdiler gazeteden... Aradılar aradılar, Amerikalı Sarai’nin amcasını mı, dayısını mı ne buldular...

Hiç görmemiş yeğenini...

“Onun yerine büyük teyzemizi anlatsam olur mu?” dedi...

Anlattı...

*

Sarai’ye tabii ki üzüldük...

Ama birisi var ki bu ülkede her gün ölür...

74 milyon katılır cenazesine...

Siyasetçiler, polisler, uzmanlar, yöneticiler, gazeteciler, televizyoncular, erkekler, kadınlar, zenginler, fakirler, irili ufaklı bir millet cenazenin arkasında...

Sorarlar:

“Kim bu ölen?..”

Yanıt verir birisi:

“İnsanlık...”


BEKİR COŞKUN

sivaslınet
12.03.2013, 06:31
Nankör...

Haberi gözüne sokmak isterim ya...
Okuma huyun yok...



*



Finans dergisi Forbes’in en zenginler listesine göre Türkiye “Milyarder” sayısında Avrupa 2’ncisi oldu...
Çok milyarder var...



*



Öte yandan...
Nüfusun tümü ele alındığında ise “yoksulluk” sıralamasında, aynı Avrupa ülkeleri arasında yine 2’nci sırada...
Ve çok yoksul var...



*



Gel çöz...
Yoksullar ülkesi, en çok “milyarder” yetiştirebilmiş...



*



Batılılar salak oldukları içindir...
Az gelirliler; kendileri sefilken, mantar gibi “milyarder” yaratan partilerine oy vermiyorlar...
Dağı taşı çalan, devleti soyan, yoksulun oyu ile iktidara gelip zenginlerini besleyen... Vurguncu, beleşçi, avantacı, hırsız, yalancı politikacılar onlardan oy alamıyor...



*



Yoksulu, açı, çıplağı az olan Batı ülkelerinde arada bir sosyal demokratlar iktidara gelir... Şu anda da çoğunda sosyal demokratlar iktidarda...
Türkiye’de ise yarım asırdan fazladır sosyal demokratları bir kez olsun tek başlarına iktidar yapmadılar...
Onun için zaten; hem “yoksullukta” başta, hem “milyarderlikte” başta olmak gibi tuhaf bir dereceye sahip vatan...



*



Zenginler dahi kimi zaman isyan edip solcu oldular da, yoksullar milyarder yaratan sağ partilerin peşini asla bırakmadılar...



*



Bunun sırrı ise “avantada” yatar...
Yoksulun payına bir yeşil torba kömür, öbürünün payına ormanın altındaki kömür ocağı düştü...
Yoksulun payına çocuk başına yarım altın, öbürünün payına altın ocakları düştü...
Yoksulun payına iki kilo bedava nohut, öbürünün payına TMO siloları düştü...
Yoksulun payına kaçak elektrik, öbürünün payına baraj düştü...
Yoksulun payına kaçak kat, öbürünün payına yeşil alana kule düştü...



*



Sonunda...
En çok “yoksula” sahip ülke, en çok “milyardere” sahip oluverdi...
İtiraz eden gence, önceki gün Başbakan kızdı zaten:
“Nankör olma...”


BEKİR COŞKUN / CUMHURİYET

Arif Coşkun
28.03.2013, 19:48
OBAMA'NIN SESİNİ ÖZLEMİŞ..
“Sesinizi özlemişim...”
“Oh İrdoğan...”
“Benim ben...”
“Hov ar yuuuu...”
“Sizi sormalı...”
“????????”
*
(Şu son ?’li satır, bizimki İngilizce anlamadığı için, kafasından geçenler...)
*
Ben hiç böyle diplomasi görmedim...

Bir devlet adamı, bir başka ülkenin devlet adamı (İsrail) ile konuşurken “Barack Obama oradaymış, ver bi de onu duyayım, sesini nasıl da özlemişim” derse...

Ancak elçilikte ambar memuru yaparlar adamı...
*
O ses mühim...

Mesela şu sırada kazara çavuşun tüfeği patlayıp da bir teröriste değse var ya... Çavuş “Analar ağlamasın”ı engellemekten gitti...
Çünkü devlet adamı bu kez terör örgütüne “güvenli çıkış” arıyor...
Yeryüzünde teröristinin güvenliğini düşünen ilk devlet...

Özlediği sesin söylediği bu çünkü...
*
Düne kadar askerlerin savaştığı teröristlerin yanlarına yakın koruma birer komando verilse yeridir...
Önde de general yürür...
Mayın varsa o uçsun...
Daha iki hafta önce “teröristleri yakalayıp teslim etmiyorsunuz bize” diye Batı ülkelerine kızan devlet adamı, teröristlerin selametle çıkışı için önlem alıyor...
Özlediği sesin talimatıdır...
*
Neler oluyor derseniz...
Hiçbirisi rastlantı değil, büyük projenin “sürecidir” olanlar:
2002’de sıfıra inmiş terörün sistemli ve düzenli tırmanışı...

Kuzey Irak’tan sonra Suriye’de de Kürt bölgesinin çizilmesi...

BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasından ve idamın tekrar gelmesinden söz eden Başbakan’ın bir anda çark ederek BDP ile kucaklaşması...
Arkasından...

“Terör örgütü ile pazarlık eden ********dir” diyen ağızların, bu kez pazarlığa kızanlara “şerefiz” demeleri...

Eşzamanlı televizyonlarda beyin yıkama yayınları...
Bir anda terörden kurtulmanın yol haritasını terörist başından bekleyen bir Türkiye...

Nasıl olduysa teröristleri gördükleri yerde yaylım ateşi açan askere, teröristlerin can güvenliğini sağlama görevinin düşmesi...

Kürtlere devlet kuran “ses” artık ne derse...
*
Sesini özlemiş...
Sanki Zeki Müren bu?..


28 Mart 2013 - bcoskun@cumhuriyet.com.tr

sivaslınet
06.04.2013, 09:50
Sevgi Sana Yakışmaz...

Barış...

Kardeşlik...

Kucaklaşma...

Sevgi...

*

Herkese yakışır...

Sana yakışmıyor...

*

Sadece çıkarın olduğunda, işine geldiğinde ama en çok tiyatro yaptığında, sevgi sözcükleri dilinden düşmüyor...

Ama dön bir bak:

Nefretin hapishanelere sığmaz oldu...

*

İnsanların evlerine girdiniz...

Yatak odalarını dinlediniz...

Sabah karanlıklarında gazetecileri, yazarları, bilim insanlarını, şerefli askerleri, öğrencileri, kim ağzını açmışsa alıp götürdünüz...

Çocuklar babasız büyüdüler...

Sevgililer yıllarca beklediler camların önünde...

Kimisini sedye ile geri verdiniz, kimisini tabutta...

Babalar kahırlarından öldü...

Anneler hâlâ ağlar geceleri...

*

Tuhaf biçimde; iki ay önce “idamlarından” söz ederken şimdi terör örgütü ile “barıştan, kucaklaşmadan, helalleşmeden, sevgiden” söz ediyorsun ya...

Deli oluyorum...

Sen kim, sevgi kim?..

*

Barış...

Kucaklaşma...

Hoşgörü...

Sevgi...

Türk, Kürt, biz hiç düşman olmamıştık ki...

Bunlar özlemlerimizdir...

Kim karşı çıkabilir, nasıl karşı durulabilir?

Ama seninle olmaz...

*

Çünkü birleşik kaplar gibidir bunlar...

Kininiz, nefretiniz, sevgisizliğiniz, tahammülsüzlüğünüz, hukuksuzluğunuz, saygısızlığınız, intikamınız, ihanetiniz bir yanda dibe vururken... Aynı kabın öte yanında barış, sevgi yükselmez...

Olmaz...

*

Hesaplaşmalar...

Öç...

Kin...

Tepeden tırnağa nefretsin...

Sevgi sana yakışmaz...

Bekir COŞKUN

35gürün58
09.04.2013, 11:10
Köşeye bir de misafir yazar olsun..

AHMET TAKAN - 09.04.2013- YENİÇAĞ

AKBİLLER ''GİRİT AÇILIMI''NI BİLİYOR MU?..

Tarihimizde, Girit isyanlarının geniş bir yeri ve adanın elimizden çıkışının da ayrı bir önemi vardır. Peşinen söyleyeyim!..
Uzmanlığının kıyısından bile geçemeyeceğim bir alanda ahkam kesmek haddime bile değil. Ama, bir haberci gözüyle aynen hey’et-i nasiha-akbiller karşılaştırmasında yaptığım gibi, tarihten günümüze ışık tutabilecek çok önemli bir kesiti dikkatlerinize sunmaya çalışacağım.
Balkanlardaki toprak kayıplarımız ve Yunanistan’ın kurulmasının ardından Girit’teki Rum isyanları Osmanlıyı epey uğraştırdı.Türk düşmanı Haçlılar o zamanlar da Osmanlıyı “açılıma” zorladılar. Ve gelelim “Girit açılımı”nın özet hikayesine;
Açılımın birinci aşaması:
Genel af çıkarıldı(1866-1867).
Rumlar, Mihail Korakas liderliğinde ayaklandı. Türk ordusu tam isyanı bastıracakken devreye İngiltere ve Fransa girdi. Teklifleri şuydu: “Girit Yunanlılara verilemezdi, ancak Osmanlı da Girit açılımı yapmalıydı. İlk şart, askeri harekat hemen durdurulmalıydı. Silah bırakacak isyancılar için umumi af çıkarılmalıydı.”
Tanıdık geliyor mu?.. Devam edelim..
Girit yoksuldu; Ada halkı iki yıl vergiden muaf olmalıydı. Padişahın atayacağı Valinin biri Türk, diğeri Rum iki yardımcısı olmalıydı. Ayrıca resmi yazışmalarda Türkçe zorunluluğu kaldırılmalıydı. Osmanlı “açılım”ı kabul etti. Türkler rahatladı; köy ve mezralarına döndü. Müslüman nüfus, “bu açılım ne kadar güzelmiş” demeye başladı.
Açılımın ikinci aşaması:
Jandarma yeniden düzenlendi.
Osmanlı 1878’de Ruslara yenilince, Girit’te ayaklanma oldu. Olan, köylerine dönen açılım kurbanı Türklere oldu; Evleri, tarlaları yakıldı; canlarından oldular. Türk ordusu yine isyancıların peşine düştü. Ve devreye yine Avrupalılar girdi. Girit’e özel imtiyazlar tanındı; Yani yeni bir sözleşme/açılım yapıldı.
25.10.1878’deki Halepa Sözleşmesi:
* Girit Valisi sadece Müslümanlardan seçilmeyecekti, Hıristiyan da olacaktı.
* Vilayet Genel Meclisi’nde Rumlar (49/31) çoğunlukta olacaktı.
* Hıristiyan kaymakamlar Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.
* Vilayet Meclisi ve mahkeme dili Rumca olacak;
* Ancak resmi zabıtlar ve dilekçeler Rumca ve Türkçe olabilecekti.
* Ve en önemlisi asayişi sağlayan jandarma, yerli halktan seçilecekti.
Osmanlı bu açılıma da “evet” dedi. Yeter ki “kardeş kanı dursun” diyordu.
Diyeceksiniz ki, “durdu mu?”
Hayır!..
Açılımın üçüncü aşaması:
Avrupa’ya müdahale hakkı.
En büyük isyan 1896’da oldu. Girit yanıyordu. İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Rusya asayiş amacıyla savaş gemilerini Girit’e gönderdiler. Ve Osmanlıya yine, yeni bir sözleşme “açılım” dayattılar. Girit Valisi kesinlikle Hıristiyan olacaktı. Vali, adada karışıklık çıkması halinde Batı’dan silah ve asker yardımı isteyebilecekti. Hemen genel af ilan edilecekti. Memurların üçte biri Hıristiyan olacaktı. Avrupalı hukukçular adli bir ıslahat reformu hazırlayacaktı. Osmanlı bu açılıma da boyun eğdi.
İstanbul’un Girit’te açılım yapmaktan başı dönmüştü. Elleri silahlı Rumlar artık şehir merkezlerinde bile Türkleri öldürmeye başladı. Girit’te oluk oluk Türk kanı akıyordu. Toplu katliamlar başladı. Türk köyleri yakılıp yıkıldı; Türkler adadan kaçış yolu arıyordu artık. Hanya ve Resmo’da 60 bin Müslüman sığınmacı kurtarılmayı bekliyordu. Sonunda Osmanlı, 18.4.1897’de Yunanistan’a savaş açtı. Beklendiği gibi bir ay gibi kısa sürede Yunan ordusunu perişan etti. Türk ordusu Atina’ya girecekken, Rus Çarı II. Nikolay’ın isteği ve İngiltere’nin baskısıyla II. Abdülhamit Türk ordusunu durdurdu. Osmanlı, bırakın bir avuç toprağı, savaş tazminatı bile alamadı. Aksine Girit’teki nüfuzunu kaybetti...
Açılımın dördüncü aşaması:
Otonom ilan edildi.
Diyeceksiniz ki, “bu yenilgiden Girit’teki Rumlar korkup sinmişlerdir.”
Ne gezer! En acıklısı Girit’te yaşandı. “Türkler, Rumları kesecek” iddiasıyla Avrupalılar adaya asker çıkardı. Asayişi artık onların askeri sağlayacaktı. Türk askerine gerek yoktu. Türk askeri gidince Rumlar bir daha ayaklanmazdı!..
Aynı gerekçeler günümüzde Kıbrıs için de söylenmiyor mu?..
Türk askeri 1898’de Girit’ten çekildi. Ada otonom ilan edildi.
Avrupalılar, Rumların ve Türklerin can ve mal güvenliklerini garanti altına aldıktan sonra adadan ayrılacaklardı. Girit’e böylece barış gelecekti. Girit Valisini seçme hakkı, büyük devletlerin onaylaması şartıyla Osmanlı padişahına bırakıldı. Sonunda Prens Otto, Girit Valisi yapıldı. Kısa bir süre sonra dört devlet adadan çekildi.
Ve sonuç: 1910’da Girit Meclisi, Yunanistan’la birleşme kararı aldı. Girit onca açılıma rağmen 1913’de Osmanlının elinden kuş olup uçtu, gitti! Osmanlı, topraklarının çoğunu diplomasi oyunlarıyla kaybetti.
Abdullah Gül, “İmparatorluk refleksi ile hareket etmeliyiz” derken acaba bunu mu kastediyordu?..
Sizce bir ders alındı mı?..
Yoksa tarih tekerrür mü ediyor?..
Sorulara doğru cevap veren şanslı okurlar “Yetenek Sizsiniz” yarışmasının finaline katılmaya hak kazanacaklar!..

35gürün58
09.04.2013, 11:18
ARSLAN BULUT - YENİÇAĞ - 09.04.2013



ABD, HER AN MAT OLABİLİR !

Silivri Cezaevi’ndeki Ergenekon yargılamaları on binlerce kişi tarafından protesto edildi. Halkın üzerine tazyikli su ve biber gazı sıkıldı. Kullanılan yüzlerce gaz bombasının kutuları üzerinde “Bu bir ABD malıdır” diye yazıyordu..
Amerikan malı olan, sadece gaz bombaları değildi.. Nitekim, davanın savunma avukatlarından Vural Ergül, olaylardan sonra duruşma salonu önünde yapılan basın açıklamaları sırasında, “Bugün burada görülmekte olan dava, Oslo ve İmralı görüşmelerinden bağımsız olarak ele alınamaz” dedi.


***


Bir zamanlar terör örgütünün önde gelenlerinden biri olan Şemdin Sakık’ın da davada gizli tanık olduğu ortaya çıkmıştı. Yani Vural Ergül’ün bahsettiği ilişki, somut olarak da görülmüştür..
Anayasa Uzlaşma Komisyonu, esas olarak, Oslo toplantısını düzenleyen koordinatör ülkenin ve Abdullah Öcalan’ın taleplerini görüşmektedir. BDP, federasyon önerisini sunmuştur. Tayyip Erdoğan da alenen eyalet modelini savunmaktadır. Bugüne kadar AKP de PKK da Anayasa’ya “Türk” yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” yazılmasını istiyordu. Durum, halkın bilgisine sunuldukça, AKP’nin oylarında düşüş başladı. AKP sözcüleri, herkesin gözünün içine baka baka yalan söyleyerek Türk Milleti ifadesini çıkaracakları iddiasının iftira olduğunu ileri sürdü! Ancak kendi getirdikleri öneride, hem değiştirilemez maddelerle oynuyorlar hem de değiştirilemezlik ilkesini tamamen kaldırarak, asıl değişikliği başkanlık seçimleri sonrasına bırakıyorlar..


***


“Yeni Anayasa” nın bir ABD dayatması olduğunu hep söylüyorduk. Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın haberine göre ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’deki son temasları sırasında daha önce hem kendisi, hem de selefi Hillary Clinton tarafından kullanılan “Türk halkı” (Turkish nation/Turkish people) ifadesini “Türkiye vatandaşları” ifadesi ile değiştirdi. Hürriyet’in İnternet sitesi, haberi, “ABD, ’Türk’ü sildi” diye verdi! ABD’nin Türk ile ve özellikle Atatürk ile meselesi var. Çünkü, ABD 1896 yılında, Türkiye’yi İstanbul’un da bir devlet olduğu, Hıristiyan eyaletlere bölerek, kendi atadığı bir Hıristiyan tarafından yönetme kararı almıştı. Atatürk, bu hesapların tamamını bozdu. Üstelik Atatürk, bunu ABD Başkanı Wilson’ın getirdiği “milletlerin kendi kaderini tayin hakkı” nı kullanarak, yani Amerikalıların ayırmak istedikleri Kürtleri, Türk varlığı ile bütünleştirerek yaptı. ABD, şimdi Atatürk’ten ve Türk’ten intikam almaya çalışıyor..


***


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği ikametgahında, Osmanoğlu ailesi mensuplarına yemek vermesi ise projenin bir başka ayağıdır. Fakat, ABD yönetiminden 16 yıl önce BM Genel Sekreteri Butros Gali, İstanbul’da yapılan Habitat toplantısında, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel yanı başındayken, İstanbul’dan “İstanbul Federe devleti” ve Türkiye’den “Türkiye Federal Cumhuriyeti” diye söz etmişti!
Butros Gali, “Dünya 200 devletli yapıdan 2000 devletli, 5000 devletli bir yapıya doğru gidiyor” demişti!
İşte Kerry’nin, Tayyip Erdoğan’ın ve Abdullah Öcalan’ın “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” diyerek, Türk Milleti’ni milliyetsizleştirmek istemesinin arkasında böyle büyük bir proje vardır ve “Orta Doğu acelesi” nin sebebi de Rusya ve Çin engel çıkarmadan, Türkiye-İsrail ortaklığıyla Suriye ve İran’ın işini bitirdikten sonra Orta Asya’da, yani Avrasya satranç tahtasında “şah” diyebilmektir. Yalnız unutmasınlar; satranç, bir İran oyunudur! ABD, Türkiye’deki piyonlarına güvenerek yanlış bir yola girdi; her an mat olabilir..

sivaslınet
25.04.2013, 07:25
Akiller; Unuttuğunuz bir şey var!


"Tamam...

Dolanıp “barış, sevgi, demokrasi” dersiniz...

*

Ama biraz aklı olan, adalet olmadan barışın ve demokrasinin olamayacağını bilir...

*

Ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve silah arkadaşları “Silahlı terör örgütü” kurmaktan hapiste...

Dünya çapındaki bilim adamımız Prof. Mehmet Haberal hapiste...

Gazeteciler hapiste...

Yazarlar, aydınlar hapiste...

Gidip “demokrasiden” söz ettiğiniz insanların seçtikleri milletvekilleri hapiste...

Sendikacılar, öğrenciler, akademisyenler, sivil toplum liderleri hapiste...

Tümü 4-5 yıldır tutuklu...

Yani haklarında hüküm olmadan ceza çekiyorlar...

*

Yetmedi...

Türkiye bir hapishane...

Baskı, tehdit, korku...

*

Eğer iktidarın kullandığı insanlar değilseniz...

Eğer gerçekten ülkede demokrasi, barış, hukuk istiyorsanız...

Eğer BM’nin, AB’nin, dünya basın örgütlerinin, AİHM’nin, elin, âlemin, yabancının duyarlılığının birazı dahi varsa sizde...

Eğer ülkemizin yaşamsal sorunlarını biraz olsun hissediyorsanız...

Eğer gerçekten biraz olsun “akil” iseniz...

(.........)

Durdurmaya çalıştığınız dağdaki terörün, aşağıda iktidar eliyle sürdüğünü görmezlikten gelmeyin...

*

Sizden “barışı, sevgiyi, demokrasiyi, hukuku” insanlara anlatmanızı isteyen o kişiye dönüp isteyin:

Hukuku isteyin...

Adaleti isteyin...

Vicdanı isteyin...

İnsanlığı isteyin...

Kine, intikama, yok edişe karşı çıkarak, önce adam gibi devleti geri isteyin...

*

Aranızda yıllardır sevdiğimiz insanlar var...

İktidara yapışmışlara, çıkarı olanlara, nemalananlara kanmayın...

Akil insanların en çok sahip olmaları gereken hakkaniyet duygusu ve cesaret varsa sizlerde, korkmayın dönüp söyleyin...

*

Yok eğer bir gariban anneyi bulup boynuna sarılarak fotoğraf çektirmekse işiniz... Ve bir büyük, günahı perdelemekse göreviniz...

Ben size söyleyeyim:

Sokağa çıkmayın...

Çıkamazsınız..."

Bekir COŞKUN

Pusula_58
11.06.2013, 12:12
“Şaşırırsın...
Gördün...
Sürprizlerle doludur bu ülke...
Ormanları yok ettin, ses çıkmadı...
Ama bir ağaç dalından gidersin...
*
Genelkurmay Başkanı’nı kapatırsın içeri...
Ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını hapse atarsın...
Kartondan ordu yaparsın...
Tam zafer sarhoşluğundayken sen...
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür, milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine...
Şaşırırsın...
*
Hukuku yıkarsın...
Yargıyı bitirirsin...
Savcı sen olursun...
Yargıcın yerine oturursun...
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur...
Mahkûm olursun...
*
Valin...
Emniyet müdürün...
Tomaların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin...
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış genç kız yumruğunu salladı mı?..
Çuvallarsın...
*
İstediğin kadar gazetelere el koy...
Televizyonlara yalakaları oturt...
Patronu korkut...
Kendi kafana göre bir medya yarat...
Ama 30 milyon muhabiri, 30 milyon yazarı, 30 milyon kameramanı, 30 milyon editörü, 30 milyon genel yayın müdürü olan sosyal medya yayına geçti mi...
Çuvallarsın...
*
İstediğin kadar böl milleti...
Bir anda sarılır birbirine; Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı...
MHP’li, CHP’li, BDP’li, İP’li...
Ülkücü, solcu, sağcı, milli görüşçü, komünist, muhafazakâr
Renklerini, farklılıklarını, kimliklerini bir kenara bırakıp el ele verdiler mi...
Afallarsın...
*
Bak...
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin...
İlkelerine tekme atabilirsin...
Önderlerimizi aşağılayabilirsin...
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki ışığı söküp alamazsın... Yurdun dört bir yanında bir anda başlarını güneşe çevirdiklerinde...
Şaşırırsın.


Bekir Coşkun

BekirBayrak
11.06.2013, 17:54
“Şaşırırsın...
Gördün...
Sürprizlerle doludur bu ülke...
Ormanları yok ettin, ses çıkmadı...
Ama bir ağaç dalından gidersin...
*
Genelkurmay Başkanı’nı kapatırsın içeri...
Ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını hapse atarsın...
Kartondan ordu yaparsın...
Tam zafer sarhoşluğundayken sen...
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür, milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine...
Şaşırırsın...
*
Hukuku yıkarsın...
Yargıyı bitirirsin...
Savcı sen olursun...
Yargıcın yerine oturursun...
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur...
Mahkûm olursun...
*
Valin...
Emniyet müdürün...
Tomaların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin...
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış genç kız yumruğunu salladı mı?..
Çuvallarsın...
*
İstediğin kadar gazetelere el koy...
Televizyonlara yalakaları oturt...
Patronu korkut...
Kendi kafana göre bir medya yarat...
Ama 30 milyon muhabiri, 30 milyon yazarı, 30 milyon kameramanı, 30 milyon editörü, 30 milyon genel yayın müdürü olan sosyal medya yayına geçti mi...
Çuvallarsın...
*
İstediğin kadar böl milleti...
Bir anda sarılır birbirine; Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı...
MHP’li, CHP’li, BDP’li, İP’li...
Ülkücü, solcu, sağcı, milli görüşçü, komünist, muhafazakâr
Renklerini, farklılıklarını, kimliklerini bir kenara bırakıp el ele verdiler mi...
Afallarsın...
*
Bak...
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin...
İlkelerine tekme atabilirsin...
Önderlerimizi aşağılayabilirsin...
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki ışığı söküp alamazsın... Yurdun dört bir yanında bir anda başlarını güneşe çevirdiklerinde...
Şaşırırsın.


Bekir Coşkun

Yazı mı yazmış şiir mi yazmış
Gerçi her ikisinide yazacak ne kapasite nede yetenek olduğunu düşünmüyorum...
Çok güldüm ya valla komedyen mi bu adam _????

Pusula_58
12.06.2013, 01:22
Anlama kapasitesi ve idrak meselesi kardeşim. Sen bu yazıya gülüyorsan sende bir şey var demektir.