![]() |
Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[IMG]http://www.sivaslilar.net/images/stories//politika/tayyip.sivas.jpg [/IMG]
[B]12 Eylül’de yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu çalışmaları kapsamında dün Sivas’a gelen AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,Cumhuriyet Meydanı’nda coşkulu bir kalabalığa hitap etti. [/B] Sivaslılardan 12 Eylül’de destek isteyen Erdoğan, muhalefeti eleştirmeyi de ihmal etmedi. Erdoğan CHP ve MHP’ye oy verenlerden ellerini vicdanlarına koymalarını istedi. Konuşmasına Sivas’ın tarihi geçmişini överek başlayan Başbakan Erdoğan, 91. Yılı kutlanacak olan 4 Eylül Sivas Kongresi’nin tarihinde hata yaptı. Erdoğan Sivaslılara hitabında kongrenin 81. yılını kutlayacaklarını belirtti. Erdoğan, Cumhuriyetin ruhunun bu ilde şekillendiğini ifade ederek, 81 yıl önce, 4 Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan delegelerin tüm dünyaya güçlü bir mesaj verdiğini söyledi. Divriği gezisi ve Sivas’ın tarihi eserleri üzerinde duran Erdoğan, “Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmez yakışmaz. Biz büyük düşünüyoruz. 7,5 yılda 12 bin 200 kilometre bölünmüş yol yaptık, 79 senede yapılanan iki kat fazlası. 150 bin yeni derslik, 78 yeni üniversite kurduk. Türkiye’de ilk milli piyade tüfeği üretimine ve tank üretimine başladık” dedi. Aşık Veysel'in ''gidiyorum gündüz gece'' şiirini hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''erişmek için menzile, gidiyoruz gündüz gece'' diyerek, AK Parti hükümetleri döneminde yapılan icraatları anlattı. Yere sağlam bastıklarını ve muhalefet partileri gibi uçmadıklarını söyleyen Erdoğan, ekonomideki gelişmeler hakkında bilgi verdi. Neler yaşandığının görüldüğünü belirten Erdoğan, dünyanın dev ekonomileri daralırken, Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü dile getirdi. Erdoğan, ''Bakın bugün tüm dünya Türkiye'yi konuşuyor, Türkiye ekonomisini konuşuyor, Türkiye'nin küresel krizden çıkış başarısını konuşuyor. Daha fazlasını da yaparız ve yapacağız. Ben buna inanıyorum. Yeter ki millet arkamızda olsun. Yeter ki millet yanımızda olsun'' dedi. [B]YAZICIOĞLU MİTİNG MEYDANINDA ANILDI[/B] ''Sivas bir yiğidini kaybetti' diyerek, helikopter kazası sonucu hayatını kaybeden eski BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu rahmetle andı. Başbakan Erdoğan, “Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, millet sevdası, memleket sevdası peşinde Hakk'a yürüdü. O gün sadece Sivas değil, Türkiye ağladı. Kendisini burada, memleketi Sivas'ta bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Mekanı Cennet olsun, Allah ondan razı olsun diyorum. Muhsin kardeşim 12 Eylül'ü yaşadı, 12 Eylül'ün zulmünü yaşadı, işkencelerini yaşadı. Zaman zaman bir araya geldiğimizde bunu kendisiyle paylaşırdık ve bize de anlatırdı. Ben inanıyorum ki, bugün hayatta olsa, hiç tereddüt etmeden bu Anayasa değişikliğine 'evet' derdi. Nitekim, onun arkadaşları, onun takipçileri, onun hareketi sağduyunun, aklı selimin yanında yer aldı ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun hatırasına sahip çıktı. Bizi baskı yapmakla, bizi mahalle baskısı yapmakla suçlayanlar; yani CHP, yani MHP, yani BDP, asıl baskıyı millete kendileri yapıyorlar. CHP'nin, MHP'nin, BDP'nin halk oylaması kampanyaları birbirini aratmıyor. Şuraya dikkatinizi çekiyorum; bu Anayasa değişikliğine kim karşı? CHP, MHP, BDP, Türkiye Komünist Partisi, İşçi Partisi, YARSAV, bir kısım medya, çeteler karşı. Bu ittifaktan ülkeye bir hayır gelir mi” şeklinde konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 27 Mayıs ve 12 Eylül'de hukukun siyasallaştığını söylediğini anlatan Erdoğan, ''27 Mayıs zeminini hangi zihniyet hazırladı? CHP zihniyeti. Belli oluyor zaten. Şu andaki CHP Genel Başkanı daha yeni siyasete soyunmuş belli. Zihniyetini konuşmuyor. Kendini konuşuyor'' dedi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun, gençlerin, siyasallaşmış bir hukuk sisteminde idam edildiğini söylediğini belirten Başbakan Erdoğan, “Aynı CHP Genel Başkanı, kadrolaşmak için 3 bin hakim ve savcı alan CHP'nin Adalet Bakanları Mehmet Moğultay'la, Seyfi Oktay'la yüzleşmiyor. Tam aksine onlarla kol kola dolaşıyor. Ne MHP, ne CHP, 'yargıya CHP'lileri değil de, aynen ifade şu; Moğultay'ın ifadesi, ben CHP'lileri almayacaktım da MHP'nin faşistlerini, Refah Partilileri mi alacaktım' diyor. Bu kadrolaşma olmuyor. Bunu hiç eleştirebiliyor musun? Bununla yüzleşebiliyor musun? Sayın Genel Başkan, tereciye tere satma. Bu millet her şeyi çok iyi biliyor. Tereciye tere satılmaz. Benim milletim her şeyi çok iyi biliyor. CHP'nin yargıyı nasıl siyasallaştırdığını çok iyi biliyor. Yargının, CHP'nin nasıl arka bahçesi haline geldiğinden hiç söz etmiyor. Evet, yargının siyasallaşması tehlikelidir. O zaman gel sen de bu Anayasa değişikliğine 'evet' de. Evet, doğru söylüyorsun. Tuzun kokması iyi değildir. Öyleyse gel, sen de 12 Eylül'de 'evet' de” diye konuştu. [B]DİVRİĞİ’DE İNCELEMELERDE BULUNDU[/B] Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, UNESCO'nun ''Dünya Kültür Mirası'' listesinde yer alan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nda incelemede bulundu. Otobüsle konvoy eşliğinde tarihi camiye gelen Erdoğan'ı burada çok sayıda vatandaş, sevgi gösterileri ve alkışlarla karşıladı. Vatandaşları selamlayan Başbakan Erdoğan, daha sonra kızı Sümeyye Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile diğer ilgililerle birlikte eseri gezdi. Başbakan Erdoğan, tarihi yapı ve burada yapılması planlanan çalışmalar hakkında uzmanlardan bilgi aldı. Erdoğan ve beraberindekiler daha sonra caminin bezemeli kapısının önünde basın mensuplarına poz verdi. Erdoğan eseri nasıl buldukları yönündeki soruya, “Maalesef bir ihmali bulduk. Bu arada tabii bazı müdahaleler oldu ama bunlar yeterli değil. Şimdi bunun için bir ihale sürecine gireceğiz. Bu ihaleyle birlikte de tepeden tırnağa inşallah bu eserimizi yeniden kazanmak için bir gayret içerisinde olacağız” dedi. Kamulaştırma çalışmalarının da devam ettiğini ifade eden Erdoğan, Divriği Kalesi ile burayı bütünleştirmenin gerekli olduğuna inandıklarını belirterek, ''Divriği bir çekim merkezi haline gelsin. Aynı zamanda Divriği'nin Erzincan ile Divriği'nin Sivas ile olan ulaşımını da daha da rahatlatacak çalışmaları da Ulaştırma Bakanlığımız ayrıca yapıyor'' diye konuştu. Erdoğan, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nı gezdikten sonra eserin avlu girişi önünde toplanan vatandaşlara hitap etti. Erdoğan, “Biz Sivas'ta şu 7.5 yılı aşkın sürede 100'ü aşkın tarihi eseri aslında yeniledik, restore ettik. Ama Sivas bir medeniyet şehri, Selçukludan al Osmanlı'ya bir medeniyet şehri. Bir tarih şehri. Nereye bakarsan oradan bir şeyler çıkıyor. Tabii Divriği Sivas gibi bir cazibe merkezi haline getirilebilir. Yani Divriği artık gerek dünyada, gerek ülkemizdeki tüm insanların gelip gezdiği, dolaştığı bir yer haline gelebilir ve gelecek. Bunun için adımlarımızı attık, atıyoruz. Artık yüz binlerce insanın gelip geçtiği bir Sivas Havaalanı olduğunu ifade eden Erdoğan, havaalanının adına da Divriğili olan Nuri Demirağ'ın adını verdiklerini söyledi. Bu yolculuklarına kararlılıkla devam edeceklerini ifade eden Erdoğan, Divriği'nin su sorunuyla alakalı da Devlet Su İşleri ile görüşme yapacağını, ilgili bakana da bugün döndükten sonra gerekli talimatı vereceğini ifade etti. Erdoğan, konuşmasını, ''Günümüz kutlu olsun diyorum, Ramazan-ı Şerif'iniz mübarek olsun diyorum, 12 Eylül çifte bayram olsun diyorum, sizleri Allah'a emanet ediyorum'' diyerek tamamladı. |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Sayın başbakan ya tarihi biilmiyor yada birileri yanlış yönlendiriyor.
Dersim'i CHP bombaladı diyen başbakan, oysaki o dönem Celal Bayar ülkenin başındaydı. Eğer bunları laf olsun diye söylüyorsa büyük ayıp demektir. Eğer tarih çarpıtılmak isteniyorsa felaketle karşı karşıyayız demektir. SAYIN BAŞBAKAN Büyük düşünmek sizce: "Biz terör örgütü başıyla asla görüşmeyiz deyip, görüştü diyenleri ********likle itham etmedinizmi? Ve bu olay gün üstüne çıkınca, bu seferde "ben görüşmedim, ama devletin istihbaratı görüşür" dediniz. Ve peşinizede Cumhurbaşkanı Gül açıklama yapıyorki; devlet teröre karşı ehr yönü dener. Devletin istihbaratı nereye bağlı Sayın Başbakan Yunanistanamı? Yeni Zelanda'yamı? Bu ülkenin MİT kurumu hangi birime bağlıdır? Kimin için çalışıyor? Bu kurumun başkanını kim atadı kim göreve getirdi? Saklama kaygınız milleyetçi ve ülkücü kesimden gelecek "evet" oyları içinmiydi acaba? En başta boykot kararı alan örgüt "hayır" kullanacağını açıklayan DTP bu görüşmelerden sonra ne olduda kem küm ve evet kullanacağız açıklamaları yaptılar? Ve bir ağır ithamda daha bulundunuz. Kendi partinizi tek taraf gösterip diğer CHP-MHP-PKK bunlar hayırcı bunlar ruh üçüzleri demedinizmi? Bakın buna DP başkanı Hüsamettin Cindoruk şöyle yanıt veriyor: "Gerçek Ruh Üçüzleri ERDOĞAN+APO+KARAYILAN" "Refarandumda Evet demek Öcalan'a evet demek anlamına gelir" dedi. Tarihten bahsederken işinize geldiği gibi, çarpıtarak değil gerçekleri söyleyin sayın başbakan, tarihler yalan söylemez! |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
kardeşim sor cindoruğu hatırlayan kaç kişi kalmış ....boş ver sen onu bunu bu güne bak büyük düşün HAYALLERİN ÇOK YÜCE OLSUN
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
başbakanım ben büyük düşünüyorum bu referandum konusunda haklısınız ama siz büyüklüğünüzü göstermiyorsunuz.Verdiğiniz sözleri unuttunuz.seçimlerde size oy yok başbakanım.
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=ÖnceVatan_58;574614]Sayın başbakan ya tarihi biilmiyor yada birileri yanlış yönlendiriyor.
Dersim'i CHP bombaladı diyen başbakan, oysaki o dönem Celal Bayar ülkenin başındaydı. Eğer bunları laf olsun diye söylüyorsa büyük ayıp demektir. Eğer tarih çarpıtılmak isteniyorsa felaketle karşı karşıyayız demektir. ![/QUOTE] [B][FONT="Comic Sans MS"][COLOR="DimGray"]Basbakan hakli,siz yaniliyorsunuz... bi ümid cok sevdiginiz Inönü´yü kurtarmak icin Bayar´a atiyorsunuz. Asil büyük operasyon, bombardiman Inönü zamaninda gerceklesmis.Seyyid Riza ele gecirilince geriye sadece Bayar´a "temizleme" isi kalmis. Inönü hatiralarinda büyük isin kendi iktidari döneminde bitirildigini ,sonrasinda fazla önemli seyler olmadigini anlatiyor. Meclis konuslamari bile ortada...Bunada itiraz etmezsiniz herhalde... Neyse hangisi olursa olsun, CHP o dönem iktidardi ve katliamci zihniyet hala devam ediyor arada bi kopukluk yok cünkü hala savunabiliyorlar.:rolleyes: Allah islah etsin.[/COLOR][/FONT][/B] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[I][B]Sayın Başbakanın konuşmasını canlı takip ettim.Sivasın güzelliğinden Sivasın vazgeçilmez olduğundan bahsetti.Sayın Başbakanım Sivas zaten güzel.....
Yatırımlar ve yapılması gerekenler hakkında fazla detaya girmedi, Buda tüm Sivaslılar gibi benide derinden üzdü. Sadece Seçim zamanlarında Sivası hatırlamalarını istemiyorum.Ben Suçu Başbakanda Değil Becerikli Çalışkan Vekillerimizde Buluyorum,Yoksa Yanılıyormuyum.?[/B][/I] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[B]Hangi başbakan seçimler harici şehirleri gezmiş. Etmeyin eylemeyin lütfen. Bakanlar milletvekilleri boşuna mı seçiliyor. Bakanları milletvekilleri şehrimize gelmiyorlar diye eleştirelim ama bir başbakanı cumhurbaşkanını özel günler hariç memleketimizde beklemeyelim. Bir kaç yıl önce 4 Eylülde bakanlar kurulu Sivas'ta toplanmadı mı ? O zaman kaç kişi tebrik etti hükümeti. [/B]
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
İcraat olup çalışmalar başlayıp, sonuçlanmadıkça.
Verilen sözler lafta kaldıkça eminim ki bir şehir uyanacaktır. Kanımca bir ilin milletvekilleri seçilmeme endişesine düşmedikçe sedece söz vermekle yetineceklerdir..... |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Öyle olaylar,öyle gelişmeler yaşıyoruz ki,daha önce defalarca dile getirdiğin konuları yeniden ele almak “ Biz neden bunları yapamıyoruz” demek zorunda kalıyorsun!
Çok defa dile getirdiğim Sivas’a yeni stad projesinde henüz temeli atılacak noktaya gelinmezken,özellikle yanıbaşımızdaki Kayseri’de yapılan sportif faaliyetler ve spor alanları bize kötü örnek(!) oluyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat yeni stad sözü vermesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti,hala bir çivi bile çakılmazken, Türkiye’nin en modern stadı ve spor salonuna sahip Kayseri’de tesis üstüne tesis yapımı devam ediyor. Sakın yanlış anlaşılmasın Kayseri’ye Yatırım yapılmasından rahatsızlık filan duymuyorum,bilakis taktir ediyorum ve onları büyük bir hayranlıkla izliyorum! Tabi bunu yaparken de,Sivas olarak sahipsiz oluşumuzu bir kez daha görüyorum. Kimse çıkıp ta tersi bir şey söylemeye kalkmasın! Böyle konularda particilik yapanda düşünende aciz insandır! Bakın şimdi; Sivas’ta hala yeni stad ve spor alanları için TOKİ ile anlaşmaya varamazken, biraz öncede ifade ettiğim gibi Avrupa’nın en modern saha ve spor salonlarından birine sahip Kayseri’de bu alanda yatırımlar peş peşe devam ediyor. Şu günlerde FİBA 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına ve sahipliği yapmaya hazırlanan Kayseri’de bunun telaşı,heyecanı ve gururu yaşanırken,hemen yeni bir proje daha gündeme getirdiler. Kış turizmine de önem verdiklerini açıklayan Kayserililer,.Erciyes Kış Sporları ve Turizm Merkezi projesinin temelini de geçtiğimiz günlerde attılar. Kayseri’de 5 bin insana yeni iş kapısı sağlayacak bu projenin 275 milyon euroya mal olacağı belirtiliyor.Proje tamamlandığında kışın 16 ayrı etkinlik,yazın ise 15 ayrı etkinlik aynı anda yapılabilecek. Yıldızdağı projesi gündem geleli yıllar oldu. Zaman zaman bazı yetkililerin oraya gidip inceleme yaptıklarını duyuyoruz. Zaten başka bir şeyde yapılmıyor. Bu konuda ne söylesek,ne yazsak az! Onun için fazla detaya girmeden şunu söylemek istiyorum. “ Sivas sahipsiz değil” diyen beyler! İktidar Milletvekili olmanıza rağmen muhalefet görüntüsü içerisinde olan siz vekiller; İşte Kayseri,işte Sivas! Sivas sahipsiz değilse,Kayseri’ye ne denilmesi gerekiyor? Abdullah YİĞİT [B]Sivas'a gelmek birşey ifade etmiyor icraat olmadıktan sonra ve verilen sözler tutulmadıktan sonra neye yatar? [/B] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
sayın abdullah yiğit tam içindeki ifade edemediğim duyguları ifade etmiş kendisini tebrik ediyorum.
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Samimiyetsizlige alisik bir Durum'a geldik ne yazikki. Referandum'da Basbakan "Evet" oyu isterken biz Milletimize verdigin imkanlardan dolayi sizlere destek olacagiz, keske sizde bize verdiginiz Sözleri tutsan sayin Basbakan. Ayak bastigin, yani Miting yaptigin yer Sivas, Yigidin bol oldugu yer. Verilen söz tutulur, ama tutulmayan söz unutulmaz bizde. Ve Allah'a sükür suan biz Sivaslilar olarak AKP'ye muhtac degiliz. Yanlis anlasilmasin, Devlet'e ters düsmüyoruz o nu demek istiyorum. Stadimizi ALLAH'in izniyle yine kendi alin terimiz ile gelecek dönemlerde kurariz diye düsünüyorum. Mâlum Anadolu insani ile büyügüp, Anadolu Töresiyle yetismemis birisi Basbakanlik koltuguna oturuncaya kadar bizim bizden baska kimsemiz yok. Referandum'a gelince, bugüne kadar Cete zihniyetleri Anayasayi silah zoruyla degistirip, yikmaya calisti. Bugüne kadar Sol zihniyet yanlis yollardan Anayasayi devirmeye calisti. Diktatörlük zihniyeti "Cunta" veya "postmodern" Darbeler ile Anayasa'nin altini, üstüne getirecekti. Simdi düsünülen zihniyetde en azindan Millet'in karariyla degisilmesi beklenen bir Anayasa var. Insallah AKP Iktidari bu tutumunda Halkin ve Milletin yüzünü kara cikarmaz ve samimi davranir.
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=Alperenlik58;574924]Samimiyetsizlige alisik bir Durum'a geldik ne yazikki. Referandum'da Basbakan "Evet" oyu isterken biz Milletimize verdigin imkanlardan dolayi sizlere destek olacagiz, keske sizde bize verdiginiz Sözleri tutsan sayin Basbakan. Ayak bastigin, yani Miting yaptigin yer Sivas, Yigidin bol oldugu yer. Verilen söz tutulur, ama tutulmayan söz unutulmaz bizde. Ve Allah'a sükür suan biz Sivaslilar olarak AKP'ye muhtac degiliz. Yanlis anlasilmasin, Devlet'e ters düsmüyoruz o nu demek istiyorum. Stadimizi ALLAH'in izniyle yine kendi alin terimiz ile gelecek dönemlerde kurariz diye düsünüyorum. Mâlum Anadolu insani ile büyügüp, Anadolu Töresiyle yetismemis birisi Basbakanlik koltuguna oturuncaya kadar bizim bizden baska kimsemiz yok. Referandum'a gelince, bugüne kadar Cete zihniyetleri Anayasayi silah zoruyla degistirip, yikmaya calisti. Bugüne kadar Sol zihniyet yanlis yollardan Anayasayi devirmeye calisti. Diktatörlük zihniyeti "Cunta" veya "postmodern" Darbeler ile Anayasa'nin altini, üstüne getirecekti. Simdi düsünülen zihniyetde en azindan Millet'in karariyla degisilmesi beklenen bir Anayasa var. Insallah AKP Iktidari bu tutumunda Halkin ve Milletin yüzünü kara cikarmaz ve samimi davranir.[/QUOTE]
-------------------------------------------------------------------------- Büyük insan rahmetlinin resmini görünce onun düşüncelerine atıfla aşağıda bugünkü Yeniçağ gazetesinden Sebahattin Önkibarın yazısını kopya ediyorum.. SEBAHATTİN ÖNKİBAR AYIP... Üç bakanlığı reddeden nasıl evet der! Tayyip Erdoğan zorda, bunun için de ölüleri bile kullanmak gibi şeylere tevessül ediyor. Başbakan önceki gün Sivas’da yaptığı mitingde bu yörede çok sevilen Muhsin Yazıcıoğlu’nun ismini vererek “Yaşasaydı evet derdi” gibi bir cümle kurdu... Vallahi ayıp, nereden biliyorsun evet diyeceğini... Tersine Muhsin Yazıcıoğlu’nu 1978’den beri tanıyan biri olarak çok çok eminim ki rahmetli değil evet demek, hayır için yollara düşerdi. Zira Muhsin Bey, ABD, Barzani ve Öcalan’la anlaşıp BOP’u ihya etmeye çalışan ve Türklük kavramını 36 ayrı etnik gruptan biri olarak gören birinin değirmenine su taşımazdı.. Yahu O Muhsin Bey değil midir AKP kurulurken Tayyip Bey’in, “Bize katıl, üç bakanlık sizin olsun” teklifini elinin tersiyle iten! Böyle biri nasıl evet der, insaf Tayyip Bey!... GÜNGÖR MENGİ-26.08.2010 Cadı kazanında tombala Türkiye’nin bütün sorunları üst üste yığıldı ve 12 Eylül’deki referandum teferruat katına iniverdi. Çok yanlış bir şey bu. Anayasa düzenlemeleri halktan onay alırsa ülkenin nasıl bir cehenneme döneceğini millete anlatamaz ve referandumu “hayırlı” bir sonuca bağlayamazsak, Cumhuriyet döneminin en büyük talihsizliğini yaşarız. Yargısı yürütme organı tarafından kontrol altına alınmış bir ülkede adalet de olmaz, demokrasi de... Yalanlarla dolu bir kampanya yürütüyor iktidar partisi. Yargı operasyonu dışındaki maddeler için halka gitmeye hiç gerek yoktu. Muhalefet işin başında “Yargıyı vesayet altına sokacak değişiklik taleplerinizi ayırın paketten, sadece yargı ile ilgili maddeleri halka soralım. Bu işi dürüst ve namuslu bir şekilde bitirelim” dedi. Göktaşı gibi düşen sorunlar İktidarın bu öneriyi neden kabul etmediği şimdi daha iyi anlaşılıyor. Çünkü acı ilâcı şekerle kaplamadan yutturmak imkânsız! AKP biliyordu ki referandum sadece yüksek yargıyı zaptetmeye yönelik amacıyla sınırlı kalsa sandıktan EVET çıkarmak asla mümkün olmaz. Herkesin gizli gizli dinlendiği, bütün mahkemelerin Silivri’dekilere benzediği bir ülkede kim yaşamak ister? Bu insanlar mazoşist mi? Gündeme büyük birer göktaşı gibi düşen sorunlar var. İşte Kürt milliyetçiliğine oynayan örgütler, topluluklar yüzlerini İmralı’ya döndüler, “Demokratik Özerlik” başlığı altında açıkladıkları taleplerle bağımsız Kürt devletinin işaret fişeğini attılar. Öcalan ve destekçileri bu cesareti, PKK’nın tek yanlı ateşkesinin uyandırdığını düşündükleri memnuniyetten aldılar. Ateşkesin devletle Öcalan arasında yapılan pazarlığın ürünü olduğuna dair algı, muhalefetin heba edemeyeceği bir “gol şansı”dır. Nitekim DP Genel Başkanı Cindoruk bile “Referandumda evet demek, Öcalan’a evet anlamına gelir” demeye başladı. Anlaşılıyor ki, ateşkesin referandumda iktidara getireceği oyların daha fazlasını AKP iktidarının bu uğurda katlandığı fedakârlığın büyüklüğü alıp götürecektir. Başbakan ve arkadaşları umutsuzca “Biz görüşmedik. Hükümet taraf değildir diyaloğa. Devletin çeşitli kurumları, istihbarat örgütleri var” diye savunma yaparak kurtulmaya çalışıyorlar. Ama insanlar AKP’nin hükümet olarak “milli irade” adına devletin tüm kurumlarını, bağımsız olması gereken yargıyı bile ayırmadan sahiplendiğini unutmuyorlar işte! Hayırlar az farkla önde Bağımsız kamuoyu araştırma şirketlerinin son tespitleri referandumda dengenin “hayır”dan yana kırılmaya başladığını gösteriyor. Şimdi gündeme bir de “Avcı bombası” düştü. Hiç şüphesiz Avcı’nın kitabında yer alan sarsıcı iddialar da iktidarı zora sokacak ve Evet cephesinde hasar yaratacaktır. Çünkü bu ülkenin muhafazakâr insanlarının AKP’ye sempatileri vardır ama bu inançlı kitle cumhuriyetin kurumlarını tarikatlara, cemaatlere teslim eden, değerlerini din simsarlarına çiğneten bir anlayışı desteklemeye devam etmez. Bu tip insanlara demokrasi değerlerinin emanet edilemeyeceğini iyi bilir. Siyasi liderlere, miting meydanlarında sadece referanduma konu olan düzenlemeleri konuşmaları için çağrı yapmak istiyorum ama biliyorum ki hiç faydası olmaz. İster istemez cadı kazanından tombala çekeceğiz. Tanrı aklımızı korusun, hayırlı bir son ihsan etsin. Amin! |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=GurbetsokakLari;574711][B][FONT=Comic Sans MS][COLOR=dimgray]Basbakan hakli,siz yaniliyorsunuz... bi ümid cok sevdiginiz Inönü´yü kurtarmak icin Bayar´a atiyorsunuz.[/COLOR][/FONT][/B]
[B][FONT=Comic Sans MS][COLOR=dimgray]Asil büyük operasyon, bombardiman Inönü zamaninda gerceklesmis.Seyyid Riza ele gecirilince geriye sadece Bayar´a "temizleme" isi kalmis.[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][COLOR=dimgray]Inönü hatiralarinda büyük isin kendi iktidari döneminde bitirildigini ,sonrasinda fazla önemli seyler olmadigini anlatiyor. Meclis konuslamari bile ortada...Bunada itiraz etmezsiniz herhalde...[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][COLOR=dimgray]Neyse hangisi olursa olsun, CHP o dönem iktidardi ve katliamci zihniyet hala devam ediyor arada bi kopukluk yok cünkü hala savunabiliyorlar.:rolleyes:[/COLOR][/FONT][/B] [B][FONT=Comic Sans MS][COLOR=dimgray]Allah islah etsin.[/COLOR][/FONT][/B][/QUOTE] Bakın bu irsi olsa gerek sayın başbakan gibi onun taraftarlarıda hala yanlışta ısrar ediyor, hala ne için evet, ne için hayır dediğini dahi bilmeyenler gibi sizde yanlışta ısrar ediyor ne için evet yada hayır dediğini bilmeyenlerden biri de sizsiniz. Allah sizi islah etsin inşallah:rolleyes: [B]Muharrem İnce'nin sözleri:[/B] “Başbakan dönüyor dolaşıyor 1930’lu yıllara geliyor. Asıl derdi Atatürk’e sataşmak, laf söylemek fakat direkt söylerse olmayacak. İsmet Paşa üzerinden Atatürk’e gönderme yapıyor. İsmet Paşa olmasaydı sen başbakan olabilir miydin, bu ülkede çok partili yaşam olur muydu? Demokrasi olur muydu?” [B]Başbakan Erdoğan'ın “İsmet Paşa Cumhurbaşkanıydı. Dersim'i CHP bombaladı” [/B] “Be insafsız, be vicdansız, be tarih bilmez, be vefasız. Sen bir kayıkçının oğluydun Kasımpaşa’da. Bu ülkeye çok partili yaşamı getirmeseydi İsmet Paşa, sen kürekleri çekiyordun hala. Güneysu’da çayların dibindeki otları topluyordun. Bak başbakan oldun. Kayseri’de tayyare fabrikasında ustabaşının oğlu Cumhurbaşkanı oldu. Elmalık’tan kamyon şoförünün oğlu milletvekili oldu. Atatürk, İsmet Paşa ve cumhuriyetin kuruluş felsefesine bu kadar saldırmalarını anlayamıyorum doğrusu.” [B]Kemal Anadol'un sözleri:[/B] "Dersim olayıyla ilgili aslı astarı olmayan açıklamalar yapmakta. CHP´yi güya sıkıştıracağını sanıyor. Halkımızın özellikle genç kuşakların birtakım gerçekleri öğrenmesi lazım. Erdoğan´ın sözlerini cevapsız bırakırsak tarih karşısında suç işleriz. Bir yanlış anlamaya mahal kalmasın diye söylüyorum. `Dersim´i CHP bombaladı. Cumhurbaşkanı kimdi, İsmet İnönü´ dedi. Bu büyük yalanı size teker teker anlatmak istiyorum. Arkadaşlar, Dersim ayaklanması denilen olay, 21 Mart 1937 tarihinde başladı. Olaylar devam ederken Hükümet oraya asker göndermiş, 20 Eylül 1937 tarihinde Başbakan İnönü´ye Atatürk, onun isteği üzerine 1.5 ay izin vermiş. İnönü izne ayrılmış. Bu izinle birlikte Celal Bayar başbakanlığa vekaleten atanmış. Başbakan vekili olarak idari ve siyasi sorumluluk kendisinde. 22 Ekim 1937´de ayaklanma denetim altına alınmış bir bombalama varsa bu arada olmuş. İnönü 21 Ekim´de başbakanlıktan istifa etti. Aynı gün Bayar asaleten başbakan oldu. 15 Kasım´da Seyid Rıza ve altı arkadaşı idam ediliyor. Başbakan Celal Bayar. 10 Kasım 1938 tarihinde Atatürk vefat ediyor. 11 Kasım 1938´de İnönü cumhurbaşkanı oluyor. Dersim 1937´de oluyor, İnönü bir yıl sonra cumhurbaşkanı oluyor. Başbakan gerçekten bu bilgilerden habersizse İnönü´nün 11 Kasım 1938 tarihinde cumhurbaşkanı olduğunu bilmiyorsa ve bunları cehaletten söylüyorsa büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Böyle bir başbakan yönetiyor Türkiye´yi. Ancak bildiği halde tarihi gerçekleri yalan söyleyerek değiştirmek istiyorsa felaketin ötesinde bir rezaletle karşı karşıyayız. Bunun beraberliği yok. Spor Toto oynamıyoruz ya biliyor ya bilmiyor. CHP olarak biz tek parti dönemi dahil tüm geçmişimizin onurla arkasında duruyoruz. CHP´yi yerden yere vuran, DP´yi kurarak tahkikat komisyonları kuran Celal Bayar´ı o gün dünyada olmayan bizler savunuyoruz. Adnan Menderes´i de savunuyoruz. Menderes, Özal ve Erdoğan´ın demokrat liderler diye afişleri var. Son gülerde `tarihimize yüzleşelim´ kampanyası var. Ben 1941 doğumluyum. 1937 yılının hesabını veriyoruz. Kılıçdaroğlu o tarihte hiç yoktu benden de küçük.'' Bunlar işkembeden sallamakla olmuyor sayın gurbetsokakları biraz kafanızı yorun araştırın öğrenin tek taraf öğrenmek birşeye şartlanmakla da olmuyor, laf ola beri geleylede olmuyor birazcık vicdan mahkemenizide göreve çağırın "haklıya haklı, yanlışa yanlış muamelesi yapın" Saygılar |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Ben şu evet diyormuş bu evet diyormuş diye ortalığı velveleye verenlerden vatan haini Orhan Pamuk'un evet oyunu irdelemelerini rica etsek?
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Emperyalizm ve Tarih
Emperyalizm, Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için Atatürk’ün [B]“bağımsızlık”[/B] ruhunu ve [B]“çağdaşlaşma[/B]” idealini kırmak zorunda olduğunu çok çabuk anlamıştır. Bu nedenle bir taraftan Atatürk’e, diğer taraftan Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne saldırmıştır, saldırmaktadır. Ancak bu saldırıları genelde emperyalistlerin kendileri değil, emperyalistlerin dümen suyuna girmiş olan “[B]yerli işbirlikçiler[/B]” üstlenmiştir. Emperyalizmin en güçlü silahlarından biri “tarih”tir. 19. yüzyılda büyük bir çılgınlıkla doğuyu sömüren emperyalist Avrupa, doğuya yönelik saldırılarına meşruiyet kazandırabilmek için “tarih” ve “arkeoloji” gibi bilimlerden yararlanmıştır. Emperyalist Avrupa, tarih ve arkeolojiyi kullanarak doğudaki eski uygarlıklara (Hititler, Frigler, Etrüskler, Sümerler vb..) sahip çıkmış, böylece bir zamanlar o eski uygarlıkların yaşadığı topraklarda şimdi yaşayan doğuluları (Hintlileri, Türkleri vb.) istilacı olarak adlandırmış, böylece kıyım ve katliamlarını “atalarının eski yurtlarına dönmek” yalanı altında meşrulaştırmaya çalışmıştır. (Sinan Meydan, ATATÜRK VE TÜRKLERİN SAKLI TARİHİ, 2.bs, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2010). Siyasi amaçlarına ulaşmak için tarihi kullanan emperyalizm, 19. yüzyıldan sonra güdümlü tarihçilere “kurgusal tarih tezleri” icat ettirerek bu tezleri tüm dünyaya “tarihsel gerçekler” diye yutturmuştur. İşte Türkiye’yi de kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek isteyen emperyalizm, [B]Atatürk, bağımsızlık[/B] ve [B]çağdaşlaşma[/B] gibi değerlerin altını oymak için öteden beri bir takım güdümlü tarihçilerden, akademisyenlerden ve gazetecilerden yararlanmıştır ve yararlanmaktadır. Bunlar arasında özellikle Atatürk’e ve Atatürk devrimlerine düşmanlık besleyen “yobaz” kesimi kullanmak çok kolay olmuştur. Onlar, adeta emperyalizmin “gönüllü askerleri” olarak Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne saldırmışlardır. Asıl “şaşırtıcı” ve “düşündürücü” olan, ülkeyi yönetme iddiasında olan politikacıların da zaman zaman emperyalizmin bu bilinen oyununa gelmeleridir. [B] BAŞBAKAN CUMHURİYET TARİHİNİ NEDEN ÇARPITIYOR?[/B] Artık çocuklarınıza “tarihi” zayıf diye sakın kızmayın! “[I]Geçmişini bilmeyen geleceği anlayamaz”[/I] türünden sözler de söylemeyin! Hatta elinde tarihle ilgili bir kitap görürseniz derhal elinden alın! Çünkü çocuğunuzun tarih okuyarak zamanını boşa harcamasına hiç gerek yok! Nasıl olsa hiç tarih bilmeden bu ülkede Başbakan bile olunabiliyor! Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a! O da tarih bilmiyor, ama koskoca başbakan olmuş! Bir yerlerden duyduğu tarihi bilgileri, belgesi varmış yokmuş hiç umurunda olmadan işine gelecek biçimde yorumlayıp bağıra çağıra anlatıyor halka! Onu dinleyen halk da “[I]Vay be adama bak, alim gibi, ne güzel de anlatıyor geçmişi…[/I]” diye basıyor alkışı…. O zaman ne gerek var tarihe! AKP iktidar olduğundan beri [B]Başbakan Tayyip Erdoğan[/B], sıkça tarihten yararlanmaya çalışıyor. Evet, başarılı siyasetçilerin tarihten yararlanmaları çok doğaldır. Ama tarihten yararlanabilmek için iyi tarih bilmek, bu da yetmez, bir tarih bilincine sahip olmak gerekir. Bizim tarihimizde bunun en güzel örneğini veren kişi tartışmasız [B]Atatürk[/B]’tür. “[I]Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık olmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır”[/I] diyen Atatürk, adeta bir bilim insanı gibi ilk gençliğinden ölünceye kadar tarih konusunda kitaplar okumuştur. Atatürk’ün okuduğu 5000’e yakın kitabın büyük bir çoğunluğu Türk ve dünya tarihiyle ilgilidir. Atatürk, bu derin tarih bilgisinden ve bilincinden hem Kurtuluş Savaşı sırasında hem de devrimler sürecinde yararlanmıştır. Bu da yetmemiş, 1930’larda bir tarih tezi ve bu tarih tezini destekleyen bir de dil tezi geliştirerek, bu tezlerin araştırılması için Tarih ve Dil Kurumlarını kurdurmuş, Tarih ve Dil Kurultayları düzenletmiştir. Ancak bugün, o Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin başbakanı olan Tayyip Erdoğan, ne iyi bir tarih bilgisine ne de iyi bir tarih bilincine sahiptir. Buna rağmen sıkça tarihi göndermeler yaparak siyasi rakiplerini sıkıştırmaya çalışmaktadır. Başbakanın bu “tarih göndermeleri” içinde ciddi bilgi yanlışları ve çarpıtmalar, hatta yalanlar göze çarpmaktadır. Üstelik bu yanlışlar, çarpıtmalar ve yalanlar sıradan bir lise öğrencisinin bile kolayca yakalayacağı türdendir. 2002’den bugüne Başbakan Tayyip Erdoğan, birçok tarih “yanlışına” ve “çarpıtmasına” imza atmıştır. Burada bunların hepsine girecek değilim, ancak güncel olması açısından Başbakanın en son tarih yanlışlarına ve çarpıtmalarına değineceğim: Başbakan Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2010 cumartesi günü Sakarya mitinginde konuşurken, CHP’yi kötülemek için 1937-38 yıllarındaki Dersim (Tunceli) isyanlarına değindi ve “[I]Vergi vermediler diye Dersim Köylerini CHP bombaladı. O zamanki cumhurbaşkanının emriyle… Kimdi? İsmet İnönü CHP’nin başındaydı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!”[/I] dedi. Bu kısa konuşmada iç içe geçmiş birçok yanlış ve çarpıtma vardır: 1. 1937 yılının 21 Mart’ında Dersim’deki bazı aşiretler isyan için harekete geçtiğinde Türkiye’nin cumhurbaşkanı İsmet İnönü değil Mustafa Kemal Atatürk’tür… 2. Başbakan Tayyip Erdoğan, Dersim isyanı çıktığında CHP’nin başında İsmet İnönü’nün olduğunu söyledi. Bu da kısmen yanlıştır. Çünkü CHP’nin lideri İsmet İnönü olsa da Atatürk; 10 Kasım 1938′de ölünceye kadar CHP’nin doğal lideridir. 3. Dersim’deki Kürtçü/Kürdistancı ayaklanma, Başbakanın iddia ettiği gibi CHP’ye karşı değil Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir ayaklanmadır. Yani isyancıların hedefinde CHP değil, o sıralar devrimlerle Türkiye’yi ağalardan, aşiret reislerinden, şeyhlerden, seyitlerden kurtarmaya çalışan Türk devleti vardır. İki kez patlak veren bu isyanları bastıran da CHP değil, 1937′deki İnönü hükümeti ve 1938′deki Celal Bayar hükümetidir. 4. Dersim’de devlete silah çeken isyancıların tepelenmesine ilişkin karar, 4 Mayıs 1937 tarihli gizli Bakanlar Kurulu toplantısında alınmıştır. Bu toplantıda masanın bir tarafında Atatürk, bir tarafında da dini bütün Mareşal Fevzi Çakmak oturmaktadır. Projenin sert biçimde uygulanmasını isteyen ismin, Atatürk ve İnönü değil, Mareşal Çakmak olduğunu; onun 1930 yılında bu bölge ile ilgili olarak hazırladığı rapor açıkça göstermektedir. 5. Başbakan, Dersim isyanının şiddetli bir şekilde bastırılmasından İsmet İnönü’yü sorumlu tutmaktadır. Oysa ki, Dersim isyanın şiddetli bir biçimde bastırılmasında Celal Bayar’ın rolü çok daha büyüktür. Bu Celal Bayar da bilindiği gibi kısa bir süre sonra CHP’den ayrılarak Başbakanın çok sevdiği DP’nin kurucuları arasında yer almıştır. Yani Dersim de eğer bir şiddet uygulandıysa bunun tek sorumlusu CHP’li İsmet İnönü değildir; DP’li Celal Bayar’ın da en az İsmet İnönü kadar sorumluluğu vardır. Ama Başbakan nedense Celal Bayar ve DP bağlantısını unutmaktadır! 6. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “[I]Vergi vermediler diye Dersim Köylerini CHP bombaladı” [/I]diyerek isyanın nedenini sadece vergi konusuna dayandırmaktadır ki bu tamamen çarpıtmadır[I]. [/I] Bölge Valisi General Abdullah Alpdoğan, aşiret reislerine 1936′da haber yollayıp silahlarını teslim etmelerini istediğinde onlar devlete şu şartları ileri sürmüşlerdir: “[I]İçimize karakollar yapmayacaksınız.[/I][I]Köprü-yol yapmayacaksınız, Yeniden nahiye ve ilçe merkezleri oluşturmayacaksınız.[/I][I]Silahlarımıza dokunmayacaksınız.[/I][I]Vergimizi de pazarlık usulüyle vereceğiz[/I].” Yani operasyonun tek nedeni vergi vermemek değildir. 7. Başbakan Tayyip Erdoğan, Dersim’e yapılan operasyonda ölenlerin sayısını, hiçbir belgeye dayanmadan “[I]20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!” [/I]biçiminde tarih biliminin asla kabul etmeyeceği bir gayri ciddilikte ifade etmiştir. Burada zincirleme birkaç yanlış, çarpıtma, hatta yalan vardır. 1. Öldürülenlerin “[I]yargısız infaz”[/I] edildikleri yargısı, subjektif bir yargıdır; yani yorumdur. Olayın nedenleri, gelişimi ve sonucu etraflıca incelendiğinde Dersim’de ölenlerin tamamının “yargısız infaz edildikleri” gibi bir sonuç çıkarmak imkansızdır.2. Ölenlerin oranı 20 binden başlayıp 50 bine kadar çıkmış… 20 binle 50 bin arasında çok ciddi bir fark vardır. Bu rakamlar bile Başbakanın elinde bu konuda resmi rakamlar olmadığının en açık kanıtıdır. Başbakanın 20 binden başlayıp 50 bine kadar çıkması, olayı abartma eğiliminde olduğunun göstergesidir. 3. Başbakanın cümlesinin sonu “…[I]kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!” [/I]biçiminde bitmektedir[I].[/I] Yani koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, elinde belge olmadan adeta kahve sohbetlerinde duyduklarına dayanarak tarihi bir olay hakkında yorum yapmaktadır. Bu, çok gayri ciddi bir tavırdır. Tabii bu durumda insanın aklına, Başbakanın tarih hocaları kimler? Ya da Başbakanı Cumhuriyet tarihi yalanlarıyla kandıranlar kimler? sorusu geliyor? [B]İŞTE BAŞBAKANI TARİH HOCALARI[/B] Emperyalizmin güdümündeki “yobaz” , “liboş” ve “II. Cumhuriyetçi” tayfa, Türkiye’de “[I]Resmi tarih yalan söylüyor[/I]” diyerek, önce insanları bildiklerinin “yalan” olduğuna inandırmakta, daha sonra da şüphe içindeki insanlara, “[I]Bu yalanları düzeltiyoruz” [/I]diyerek kurgusal bir tarih yazmaktadırlar. Asıl yalan olan, bu yobaz, liboş, II. Cumhuriyetçi tayfanın yazdığı kurgusal tarihtir. Bunlar kelimenin tam anlamıyla Cumhuriyet tarihi yalanlarıdır. Evet! Resmi tarih de zaman zaman yalan söylemiştir. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman emperyalizmin güdümündeki Cumhuriyet tarihi yalancılarının yalanları boyutunda “kuyruklu yalanlar” değildir. [B]Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yakın tarihle ilgili açıklamaları” onun da Cumhuriyet tarihi yalanlarından çok fazla etkilendiğini göstermektedir[/B]. Özellikle Türkiye’nin ABD ve AB emperyalizmi çerçevesinde yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı bu günlerde Cumhuriyet tarihi yalancılarını ve söyledikleri yalanları bilmek hayati önem taşımaktadır. Cumhuriyet tarihi yalancıları, 1930’lardan beri bıkıp usanmadan “yalandan kim ölmüş” misali sürekli yalan üretmektedirler. İşte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da derinden etkiledikleri anlaşılan belli başlı Cumhuriyet tarihi yalancıları: [B]1. [/B][B]Mevlanzade Rıfat:[/B] I. Dünya Savaşı sonrasında Türk ordusuna ağır hakaretler eden ve bu yüzden Atatürk tarafından ağır şekilde eleştirilen Mevlanzade Rıfat, 1929 yılında Halep’te basılan ve 1933 yılında da Türkiye’de yayımlanan “[B][I]Türkiye İnkılabı’nın İç Yüzü”[/I] [/B]adlı kitabında söze “yakın tarih yalan söylüyor!” diye başlayarak Cumhuriyet tarihini alt üst etmiştir! Atatürk’e ve çağdaş cumhuriyete düşmanlıkla kaleme alınmış bu kitapta gerçekler tersine çevrilmiştir. Örneğin, Mevlanzade’ye göre Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk değil Vahdettin başlatmıştır! Bugünkü Cumhuriyet tarihi yalancılarının “ağababası” odur. [B]2. [/B][B]Rıza Nur:[/B] Atatürk’ün 1927 yılında yazdığı Nutuk’ta Arnavutluk isyanından dolayı eleştirdiği Rıza Nur, daha sonra yurt dışındayken kaleme alıp Atatürk’ün ölümünden sonra yayınlanmasını istediği “[B][I]Hayat ve Hatıratım[/I][/B]” adlı kitabında akla hayale gelmeyecek yalanlar ve iftiralarla Atatürk’e saldırmıştır. Örneğin, ona göre Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım bir genelev kadınıdır! Atatürk’ün babası ise belli değildir; “[I]Atatürk[/I], [I]soyu sopu belli olmayan bir Makedonyalıdır!” [/I] Bu kitabı inceleyen uzman psikiyatrisiler, Rıza Nur’un ruh sağlığının çok bozuk olduğu ve akli dengesinin yerinde olmadığı sonucuna varmışlardır. ([I]Bkz. Turgut Özakman, Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1995)[/I]. [B]3. [/B][B]Said-[/B]i [B]Nursi:[/B] 5. Şua'da Atatürk’e “deccal” ve “süfyan” diyen ve Atatürk devrimlerine karşı çıkan Nursi, Kurtuluş Savaşı’nın onurunun Atatürk’e değil Mehmetçiğe ait olduğunu belirterek, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü küçültmek hatta yok etmek için çok şeyler yazıp söylemiştir. [B]4. [/B][B]Kazım Karabekir:[/B] Kurtuluş Savaşı’nın birincil kadrosu içinde yer alan ve özellikle Doğu zaferinin kazanılmasında başrolü oynayan Kazım Karabekir Paşa, daha Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Atatürk’le karşı karşıya gelmiş, özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’le yollarını tamamen ayırmış ve Atatürk’ün 1923’te kurduğu Halk Partisi’ne karşı 1924’te Türkiye’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurmuştur. Atatürk devrimlerinin neredeyse tamamına cephe alan Karabekir, 1925’de Şeyh Sait isyanıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması, ardından İzmir Suikastı’yla ilişkilendirilerek İstiklal Mahkemelerinde yargılanması, daha sonra da 1927 yılında Atatürk’ün Nutuk’unda ağır eleştirilere maruz kalması üzerine kaleme sarılarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki rolünü azaltan, buna karşı kendi rolünü arttıran kitaplar ve yazılar yazmıştır. Karabekir’in, “[B][I]İstiklal Harbimizin Esasları[/I][/B]” ve “[B][I]İstiklal Harbimiz[/I][/B]” adlı kitapları –Cumhuriyet tarihiyle ilgili önemli gerçekleri de barındırmasına rağmen- özellikle Atatürk’ün Cumhuriyet tarihindeki rolünü büyük oranda çarpıtarak verdiğinden, çok dikkatle okunmalıdır. Örneğin, Karabekir Paşa, bu kitaplarında “[I]Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı istemiyordu, onu ben ikna ettim![/I]” ve “[I]Atatürk dinsiz ve namussuz olmamızı istiyordu[/I]!” bile diyebilmiştir. İsmet İnönü’ye ağzına geleni söyleyen Başbakanın hiç Kazım Karabekir’e yönelik bir eleştirisini duydunuz mu? [B]5. [/B][B]Necip Fazıl:[/B] Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek, “[B][I]Vahidüddin[/I][/B]” ve “[B][I]Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin[/I][/B]” adlı kitaplarında, konuşmalarında ve yazılarında, bir taraftan Kurtuluş Savaşı’nı küçültmeye çalışırken, diğer taraftan bu savaşın başlamasında ve kazanılmasında Atatürk’ten çok Vahdettin’in etkili olduğu yalanını söylemiştir. Şair Necip Fazıl, sonradan kazandığı İslami kimliğini güçlendirmek amacıyla olsa gerek, kaçak halife-padişah Vahdettin’e sahip çıkarak, onu aklamaya çalışarak kendince “Bir Müslümanı, bir Halifeyi korumuştur!” Ancak bunu yaparken, bir Müslümana yakışmayacak biçimde belge uydurmaktan ve açık gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir. Başbakanın Necip Fazıl’dan sıkça alıntılar yapması, onun Necip Fazıl’dan fazlaca etkilindekini göstermektedir. [B]6. [/B][B]Kadir Mısıroğlu:[/B] Atatürk devrimlerine karşı olduğundan ara sıra Şapka devrimine tepki olsun diye “fes” giyen Mısıroğlu, “[B][I]Lozan Zafer mi Hezimet mi[/I][/B]?”, “[B][I]Osmanoğullarının Dramı[/I][/B]”, “[B][I]Sarıklı Mücahitler[/I][/B]”, “[B][I]Geçmişi ve Geleceği İle Hilafet[/I][/B]” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na ve Türk Devrimi’ne “küfredercesine” saldırmıştır. Bunu yaparken de bilinen bütün yakın tarihi tersyüz etmiş, örneğin, Kurtuluş Savaşı’nın aslında çok önemsiz bir mücadele olduğunu, I. İnönü ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri’nin aslında olmadığını, Büyük Taarruz sonrasında Mustafa Kemal’in İzmir’e nasıl geldiğini bile bilmediğini, Vahdettin’in bir kahraman, Lozan’ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilmiştir. Onun tarihi belgeleri çarpıtırken ortaya koyduğu soğukkanlılık cidden etkileyicidir! Yakın tarihe hakim olmayan biri, özellikle onu dinlerken kolayca bildiklerini sorgular hale gelebilir. Özetle Mısıroğlu, yaşayan en büyük Cumhuriyet tarihi yalancılarından biridir. [B]7. [/B][B]Fikret Başkaya:[/B] Solcu Cumhuriyet tarihi yalancılarının ekolü Fikret Başkaya’dır. Onun, “[B][I]Paradigmanın İflası[/I][/B]” adlı kitabı, Kemalizmi, “Burjuva devrimi” diye tanımlayan Marksist dönmesi ve faşist Kürt kesimin başucu kitabıdır. Onun en popüler yalanı, “[I]Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist bir mücadele olmadığı; tam tersine Kürtleri ezen emperyalist bir mücadele olduğu[/I]” yalanıdır. Özellikle, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti Kürtlerle kavgalı gösterme modasını başlatan odur. [B]8. [/B][B]Abdurrahman Dilipak: [/B]Daha çok gazeteci kimliğiyle tanınan yazar Abdurrahman Dilipak romantik üslubuyla çok ciddi Cumhuriyet tarihi yalanlarına imza atmıştır. Onun yöntemi diğer Cumhuriyet tarihi yalancılarından biraz daha farklıdır; çünkü o belgeleri çarpıtmaktan çok, hiç belge kullanmamaktan yanadır. “[I]Arşivler kapalı! Dedemden duydum!”[/I] diyerek, mantıksal çıkarımlarla ve dini duygularla yakın tarihi yeniden yazmış, yalanda sınır tanımamıştır. Dilipak’ın, “[B][I]Cumhuriyete Giden Yol” [/I][/B][I]ve[/I]“[B][I]Bir Başka Açıdan Kemalizm[/I][/B]” adlı kitapları Cumhuriyet tarihi yalanları klasiklerindendir. [B]9. [/B][B]Prof. İdris Küçükömer:[/B] iktisatçı kökenli düşünürlerden biridir. Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia ederek ünlenmiştir. 1960 sonrasında Yön'de yazdığı yazılarla tanınmıştır. Ant dergisindeki yazıları tartışma yaratmıştır. Milliyet gazetesindeki açık oturumlarda dönemin yerleşik yargılarını sorgulamıştır. Sonra 1973'de on yıllık bir suskunluğa bürünmüş ve daha sonra Yeni Gündem yazılarıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Küçükömer'in ileri sürdüğü en önemli görüş, Türkiye’de devletin despotik niteliğinin sivil toplumun gelişmesi önündeki en büyük engellerden biri olduğudur. Başta Sencer Divitoğlu ve Selahattin Hilav gibi bazı aydınlarla birlikte Türkiye'nin toplumsal tarihine ilişkin çözümlemelerinde [I]Asya Tip Üretim Tarzı[/I] kuramını gündeme getirmiştir. Türkiye’nin bugünkü sorunlarının kökeninde Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesini görmüştür. Kurtuluş Savaşı’nın antiemperyalist bir mücadele olmadığını ileri sürmüştür. “[B][I]Düzenin Yabancılaşması”, “Batılılaşma[/I][/B]” ve “[B][I]Türkiye Üstüne Tartışmalar[/I][/B]” adlı kitaplarında Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyeti, Türk Devrimi’ni alabildiğince eleştirmiştir. En Önemli Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri “[I]DP’ye oy verenlerin Solun gerçek tabanı olduğudur.[/I]” Küçükömer’in tezlerine cevap vermek için Doğan Avcıoğlu, dört ciltlik “[B][I]Milli Kurtuluş Tarihi”ni[/I][/B] yazmıştır. Sürekli DP’den övgüyle söz eden ve DP’nin “demokrasi yıldızı” olduğunu iddia eden Başbakan Tayyip Erdoğan, Küçükömer’den çok fazla etkilenmişe benzemektedir. [B]10. [/B][B]Prof. Atilla Yayla:[/B] Kendisini “liberal” olarak tanımlayan Atilla Yayla, adeta kafayı Atatürk’e ve Kemalizme takmıştır. “[B][I]Kemalizm, ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir.[/I][/B] ‘[B][I]Kemalizm olmasaydı Türkiye medenileşemezdi’ deniliyor. İlerleyen yıllarda bizlere neden her yerde bu adamın heykelleri ve fotoğrafları var diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz, bu eninde sonunda tartışılacaktır…”[/I][/B] diyen Prof Yayla, Anayasadan da Kemalizmin çıkarılmasını önermiştir. Yayla yazılarında ve “[B][I]İki Cumhuriyet Kavgası[/I][/B]” adlı kitabında Cumhuriyet tarihini ters yüz etmeyi denemiştir. Sürekli AKP’lilerle birlikte boy gösteren Atilla Yayla’nın Başbakanın tarih görüşünü belirleyen isimlerden biri olduğu açıktır. [B](Yeniçağ-16 Eylül 2007)[/B] [B]11. [/B][B]Prof. Mehmet Altan: [/B]Aslında bir İktisat profesörü olan, bütün eğitimini iktisat (ekonomi) üzerine alan Mehmet Altan, ne hikmetse bir tarihçiden çok Cumhuriyet tarihi üzerine kafa yormuş; sadece kafa yormakla da kalmamış, bu konuda kimi çevrelerde çok ciddiye alınan tarih tezleri bile ileri sürmüştür. Örneğin, Atatürk’ün 1923’te kurduğu Cumhuriyete karşı Demokrat Parti’nin 1950’den sonraki uygulamalarıyla başlayan süreci II. Cumhuriyet olarak adlandırmış ve I. Cumhuriyet’in “antidemokratik”, “baskıcı”, “ilerlemeye kapalı”; II. Cumhuriyetin ise “demokratik”, “özgürlükçü” ve “ilerlemeci” olduğunu iddia etmiştir. Yani uyanık Altan, bu millete “karşı devrim” sürecini “demokrasi” diye yutturmaya çalışmıştır. Altan, “[B][I]Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar”, “II. Cumhuriyet, Demokrasi ve Özgürlükler”, “II. Cumhuriyetin Yol Hikayesi[/I][/B]” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk’e ve Atatürk cumhuriyetine adeta kin kusmuştur. İşte iktisat profesörü Mehmet Altan’ın Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimi konusundaki çarpıtmalarına birkaç örnek: “[B][I]Milli kurtuluş savaşı, anti emperyalist bir hareket değildir… Çünkü Türk Yunan Savaşı’ndan bir yıl önce İngiliz Dış işleri Bakanı böyle bir muhtemel savaşta tarafsız kalacağını açıklamıştır ve bunu notayla bildirmiştir[/I][/B].” Başka bir yalan: “[B][I]Kurtuluş Savaşı’nda sanayileşme hareketinin adı vardır ama kendi yoktur. Olsa zaten bugün başka yerlere gelir, sanayi devrimini tamamlamış, köylülüğü bitirmiş, bilgi çağına eklemlenmiş hale gelirdik…O zaman niye Cumhuriyet, Kemalizm bu sanayileşmeyi başaramadı?”[/I][/B] Başka bir yalan daha: “[B][I]Kemalizm, halka güvenmeyen bir elitler, seçkinler hareketidir… Halka güvenmediğin vakit kime güvenirsin, silahlı güçlere güvenirsin. İşte onlar kurmuştur cumhuriyeti. Yani ordu kurmuştur, halk kurmamıştır, ordu halka rağmen kurmuştur.[/I][/B]” Ve bir başkası: “[B][I]Kemalizm ile demokrasinin bir araya gelmesinin hiçbir imkanı yoktur, birbirlerine tamamen zıttırlar… Kemalizm, tek sesliliği, otoriterliği, totaliterliği devletin hukuksal güvencesi altına alan bir rejimdir. Çünkü Kemalizm, tek parti demek, bunun dışında bir düşünce burada yasaktır demek...” [/I][/B]Altan’ın, Cumhuriyet tarihi yalanlarının tamamını buraya sığdırmamız olanaksızdır. Atatürk’ü, Kemalizm’i “antidemokratik”, “tek sesli” olmakla suçlayan Prof. Mehmet Altan’ın bugün Fethullah Cemaati’nin, gazetelerinde yazması, televizyonlarında konuşması, kendisini adeta bu cemaatle özdeşleştirmesi, onun nasıl bir demokrat olduğunun çok iyi bir göstergesidir. Demek ki bir cemaate mensup olmak, o cemaatin sözünden çıkamamak demokratlık oluyor! [B]12. [/B][B]Doç. Dr. Halil Berktay: [/B]Liseyi Robert Kolej'de okuduktan sonra, lisans ve lisansüstü eğitimini 1968'de ekonomi alanında Yale Üniversitesi'nde tamamlamıştır. 1990 yılına kadar Aydınlık hareketinin içinde yer almıştır. Ekonomiden sonra yöneldiği tarih alanındaki doktorasını Birmingham Üniversitesi'nden 1991 yılında almıştır. Harvard, ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı üniversitelerinde görev almıştır. Berktay, üstlendiği projeler için AB ve ABD (Soros Vakfı)’den yüklü miktarlarda bağışlar almıştır. “[B][I]İzmir’in Yakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar[/I][/B]” Projesi için ABD’den 84.000 Avro, “[B][I]Osmanlı İmparatorluğu ve Toplum Dersleri[/I][/B]” Projesi için Avusturya ve İsviçre hükümetlerinden 74.000 Avro, “[B][I]Balkanlardaki Türk Ulusal Hafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi[/I][/B]” Projesi için Almanya Eğitim Bakanlığı’ndan 99.000 Avro bağış almıştır. Berktay, “[B][I]İzmir’in Yakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar[/I][/B]” Projesinde İzmir’i Türklerin yaktığını ima ederek, bu sırada Rumlara etnik temizlik yapıldığını kanıtlamayı amaçlamış; “[B][I]Balkanlardaki Türk Ulusal Hafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi[/I][/B]” Projesiyle de İttihat ve Terakki’nin Balkanlarda nasıl “Milliyetçiliğe” yöneldiğini ve bu yönelim sonunda Ermeni soykırımının gerçekleştiğini kanıtlamayı amaçlamıştır. İşte Doç. Dr. Halil Berktay’ın bazı yalanları: “[B][I]İzmir civarında yarı gizli şekilde Rumlara etnik temizlik yapıldı. Bu olaylar Ermeni katliamının silahsız provasıdır[/I][/B].” (Milliyet, 7 Mart 2005). “İzmir’de Rumlara etnik temizlik yapıldı” yalanını söyleyen Berktay, 15 Mayıs 1919 ve sonrasında İzmir’de Türklere yapılan soykırımı nedense hiç dil getirmemiştir. Başka bir yalan: “[B][I]Tehcir kanunu başlı başına bir etnik temizliktir. Ermeni oldukları için tehcir ediliyorlar. Günümüzde, öldürme unsuru hariç bu kadar dahi ‘jenosit’ tanımına giriyor.[/I][/B]” (Milliyet, 7 Mart 2005). Ve bir başkası: “[B][I]Mustafa Kemal’in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur.[/I][/B]” (Milliyet, 7 Mart 2005). Bütün bu yalanlara burada cevap vermek olanaksız olduğundan sadece sonuncusuna, -[B][I]Mustafa Kemal’in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur-[/I][/B] cevap vereceğim. Bakın ne demiş Mustafa Kemal: “[B][I]Dünya kamuoyu, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.”[/I][/B] (Mustafa Kemal, 26 Şubat 1921). [B]13. [/B][B]Dr. Taner Akçam: [/B]ODTÜ İdari İlimler Fakültesi'ni bitirmiş, 1973'ten sonra ODTÜ-DER, ADYÖD gibi derneklerin kurucuları arasında yer almış, 1975'te yayına başlayan Devrimci Gençlik dergisinin sorumlu yazıişleri müdürü olarak, dergide komünizm ve Kürtçülük propagandası yapıldığı iddiasıyla yargılanmış ve 1976'da tutuklanmıştır. 1977'de 9 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 12 Mart 1977'de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nden kaçmıştır. 1978-1995 yılları arasında Almanya'da siyasi mülteci olarak yaşamıştır. 1988 yılında Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nde çalışmaya başlamıştır. 1995'te Hannover Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde [B][I]"İttihat ve Terakki Yargılamaları ve Ermeni Kırımı"[/I][/B] konulu doktora çalışmasını tamamlamıştır. Akçam, Minnesota Üniversitesi Tarih Bölümü'nde görev yapmaktadır.Akçam, Alman İstihbaratının “Ermeni Soykırımını Araştırma Masası’nın” Hamburg İncelemeleri Enstitüsü görevlilerindendir. “[B][I]Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu[/I][/B]” , “[B][I]Türkiye’yi Yeniden Düşünmek[/I][/B]” adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında hararetle Ermeni olaylarını “soykırım” diye adlandıran, Kurtuluş Savaşı’na ve Cumhuriyete yönelik ağır ithamlarda bulunan Akçam’ın yalanlarından biri şudur: “[B][I]Ermeni soykırımı olmasaydı Ulusal Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmazdı.” [/I][/B](Türkiye’yi Yeniden Düşünmek, s.58). “[B][I]Türkiye’nin haksız bir devlet olduğunu kanıtlayacağım..”[/I][/B] ([url]www.his.online.de/mitarb/akcam.htm[/url]) diyen Akçam’ın patronu Tessa Hafman, Akçam’ı şöyle tebrik etmiştir: “[B][I]Taner Akçam aferin! Türk Kurtuluş Savaşı’nın, Ulusal Devleti kuran savaşın aslında bir soykırım olduğunu bir Türk olarak ispatlamıştır.”[/I][/B] Hasan Yalçın, “[I]Dönekler[/I]” adlı kitabında halkı olarak Dr. Taner Akçam’ın uzmanlık alanını “[I]Türkiye Düşmanlığı[/I]” olarak adlandırmıştır. [B]Başbakan Tayyip Erdoğan eğer Halil Berktay’ı ve Taner Akçam’ı fazla ciddiye almaya başlarsa yakında bir “Ermeni” bir de “Rum” açılımıyla karşılaşabiliriz.[/B] Bunların dışında Cumhuriyet tarihi yalanlarına sıkça başvuran ve Başbakanı etkilediğini düşündüğüm belli başlı yazarlar şunlardır: · Burhan Bozgeyik, “[B][I]Çerkez Ethem[/I][/B]” ve “[B][I]Mustafa Kemal’e Karşı Çıkanlar[/I][/B]”. · Cemal Kutay, “[B][I]Çerkez Ethem Hadisesi[/I][/B]”, · Ahmet Kabaklı, “[B][I]Temellerin Duruşması[/I][/B]” · Hasan Hüseyin Ceylan, “[B][I]Din Devlet İlişkileri[/I][/B]”, (3 cilt). · Mustafa Müftüoğlu, “[B][I]Yalan Söyleyen Tarih Utanasın[/I][/B]” (10 cilt). · Nihal Atsız, “[B][I]Türk Ülküsü[/I][/B]” ve “[B][I]Dalkavuklar Gecesi”[/I][/B] · Vehbi Vakkasoğlu, “[B][I]Son Bozgun[/I][/B]” ve “[B][I]Bu Vatanı Terk Edenler[/I][/B]”. · Mustafa Armağan, “[B][I]Yakın Tarih Küller Altında[/I][/B]” (3 cilt) · Sevan Nişanyan, “[B][I]Yanlış Cumhuriyet[/I][/B]” · Emre Aköz, “[B][I]yazılarında”[/I][/B] · Prof Mümtazer Türköne, “[B][I]yazılarında”[/I][/B] · Ayşe Hür, “[B][I]yazılarında”[/I][/B] · Prof Murat Belge, “[B][I]yazılarında”[/I][/B] · Engin Ardıç, “[B][I]yazılarında”[/I][/B] Ayrıca, [B]Prof Mete Tunçay, Dr. İsmail Beşikçi, Prof Eric Jan Zürcher, Prof Vamık Volkan, Prof Şerif Mardin, Prof. Baskın Oran[/B] gibi akademisyenler de kitaplarında ve yazılarında zaman zaman Cumhuriyet tarihi yalanlarına başvurmuşlardır. Bütün bu isimlere ekleyecek daha çok isim var ama yeter; mesele anlaşılmıştır sanırım…. [B]TARİHLE OYUN OYNAMANIN SONU[/B] “Kitap okumadığını” bizzat itiraf eden Tayyip Erdoğan’ın bu tarihçi/yazarları hangi ara okuyup onlardan etkilendiğini sorabilirsiniz! Haklısınız… Başbakanın bu tarihçi/yazarların birçoğunu ismen bile tanımadığını düşünüyorum, ama bildiğiniz gibi Başbakanın “çok bilen” danışmanları var. Bütün bu tarihçilerden etkilenerek Başbakanı da bu doğrultuda yönlendirenler onlar olsa gerek! Başbakan Tayyip Erdoğan bu “yanlış” ve “çarpıtılmış” tarihi benimsemiştir. Ancak Başbakana er ya da geç, tarihle oyun oynanmayacağını, bizzat tarih gösterecektir. [B]Sinan Meydan[/B] [B]Kaynak: odatv.com[/B] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
25 Ağustos 2010
Altemur KILIÇ 25. KÜRT İSYANI İLAN EDİLDİ! Eşkıya ile pazarlık yapıldığı iddiaları tartışılırken bölücüler, “Büyük Kürdistan” gerçekleştirmek için, 25. Kürt isyanını ilan ettiler! “Pazarlıklar yapıldığını iddia edenler, ********dir” diyen Başbakan Erdoğan gerçekler karşısında kıvırdı; şimdi o da, Cumhurbaşkanı gibi. O da gerekçeleri ileri sürerek; “Siyasi iktidar olarak hiçbir zaman terör örgütü ve temsilcileriyle asla masaya oturup görüşme yapmayız. Devlet (çözüm aramak için) bazı şekillerde, kurumlarıyla bazı temaslar yapar. Mesela istihbarat kurumlarıyla yapar, onların görevi zaten budur” diyor. Çevir kazı yanmasın! Kimse “masaya oturuldu” demedi... AKP iktidarı doğrudan temas etmedi demedi... Doğrudur; bu temasları yapmak, bir yerde istihbarat örgütlerinin görevidir de, bu neden daha önce söylenmedi? Ortada bir gerçek var; şöyle veya böyle bu temaslar yapılmış... İstihbarat örgütleri, kimin emrinde? Erdoğan bu temaslardan haberdar değil mi?.. Maksat sadece APO’dan ve Kandil’den bilgi almak mı? Yoksa en hafif tabiriyle, uzlaşma için, zemin yoklamak mı? Terör örgütüyle “Pazarlık ve uzlaşma”, kan dökülmesini durdurmak için olsa bile, onurlu bir hükümete yaraşır mı? Hele şu “Referandum zemininde” böyle temasların ve olası uzlaşmanın, “Evet” getirisi için olduğu anlaşılmaz mı? “Şerefsiz ve alçak olan kim şimdi?” Bir pazarlık söz konusuysa, bölücülük harekâtında yönetimi ele geçiren, “genişletilmiş” Demokratik Toplum Konseyi eş başkanı Ahmet (neden-nasıl) Türk, Güneydoğu’da AKP ambalajına evet dedirtmek için şartlarını ortaya koydu: “Öcalan çözüm sürecinde rol oynasın... Yeni bir demokratik Anayasa hazırlansın... Kürt tutuklular serbest bırakılsın. Yüzde 10 seçim barajı kaldırılsınTerörle mücadele yasası değişsin”... Baş şart, APO’nun affedilmesi ve baş müzakereci kabul edilmesi. Hatta APO’ya af vaat edildiği söyleniyor... İlke hususunda, zımni bir anlaşma olduğu belli de şimdi şartlar üzerine pazarlık yapılmakta... Doğrudan olmasa da “kurumlar aracılığıyla”! Bu temaslar yapılırken iktidarın bilgisi içinde bazı vaatlerde bulunulduğunu tahmin etmek yanlış mı olur? Bölücülerin “Ilımlı” lideri Ahmet efendi şartlarını ortaya koydu... “Tek anamızın nikâhını istemediği kaldı” diyecektik, ama adam bunu da açıkça istiyor! Demirtaş ve Baydemir, ’Demokratik Özerklik’bayrağını dalgalandırırlarken, Ahmet bunların üzerine tüy dikti... “Özerk Kürdistan’ı” yani “Büyük Kürdistan” devletini ilan etti. “Bu, birlikte yaşama projesidir”. diyor... Hayır. Bu, Türk topraklarından parça kopararak, “Büyük Kürdistan’ı” gerçekleştirmek için başkaldırıdır!.. 25. Kürt isyanıdır... Öyle algılanmalıdır! Bu isyana karşı yapılacak şey, “Neden olmasın” diye tartışmaya açmak değil, “tenkil ve tediptir” ... Tabii Atatürk’ün kurduğu üniter, ulus devletin, ilelebet yaşaması isteniyorsa... Bu “başkaldırı”, Erdoğan ve iktidarının ateşle imtihanı olacak. Pazarlık olmayan “pazarlık sürecinde”, bu isyanın üzerine, sadece lafla değil, bir politikacı olarak değil, Devlet adamı olarak gider, gerekeni, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa gibi yaparsa, Güneydoğu’dan “Evet” almaz, ama Türk halkının övgüsünü kazanır! Farzımuhal, daha doğrusu diyelim ki “Özerk Kürdistan”, “Büyük Kürdistan”, bayrağı ve de ordusuyla, Türkiye topraklarında kuruldu. Türkiye’nin her tarafında “işleri-aşları” olan, Türkiye’den ayrılmak istemeyecek binlerce Kürt vatandaşımız var! Onlar ne olacak? “Kürdistan”a tatile, yakınlarını görmeye, pasaportla mı gidecek ve sonra vize alarak mı dönecekler? Çifte vatandaş mı, olacaklar? Bu ülkede engellenmeden para kazanan Kürt kökenli iş adamları, Boğaz’daki yalılarını bırakacaklar mı? Yoksa Musa Anter’in zamanında dediği gibi, bütün Türkiye “Kürdistan” mı olacak... Neden olmasın!? Kürt kökenli vatandaşlarla yıllardır beraber yaşadık, savaştık umutlarda, iyi günlerde, felaketlerde, beraber olduk... Biri birimize, yanlışlar da yaptık... Her ne olmuşsa olmuş, Kürtlerle de et tırnak gibiyiz. Soylarında çeşitli kökler olan Türkleri nasıl, nerelerinden, böleceksiniz? Tırnağı etten nasıl ayıracaksınız? Lazlardan, Çerkezlerden, Arnavutlardan vb. da kopmamız mümkün olmadığı gibi, Kürt kardeşlerimizden de kopmamız mümkün değil... İşte, şimdi kanlar, “tırnağı” etten koparmak için akıtılıyor! Kanı durdurmak için tek çare “Özerk Kürdistan” filan değil: “Ne Mutlu ki, Türküm” demek!.. ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN İÇERİĞİNİ TAM OLARAK BİLİYOR MUYUZ....? YADA MİLLETİMİZİN VE DEVLETİMİZİN LEHİNE Mİ/ALEYHİNE Mİ....? Lehimize gözüken bir kaç maddeyle neleri kaybedeceğimizi biliyor muyuz...? Mecliste yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) 5510 sayılı bekleyen şu anda. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle: - Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28) - Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000 'den 7,000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9,000 gün prime çıkacak. (Madde 27) - Emekli maaşları% 23 ila% 33 arasında düşürülecek.(Madde 29) -Yıpranma hakkı gasp edilecek -Aylık geliri 1390,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTLGenel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88) - Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'Katılım payı' adı altında bıraktı ÖDENECEK. (Madde 68) - 'Katılım payı' Gerektiğinde beş Katına kadar arttırılacak. (Madde 68) -Bütün Sağlık Hizmetleri Paralı olacak. - Sağlık hizmeti alabilmek için bu Ülkenin VATANDAŞI olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de'ilave ücret'adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5) - Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de "sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter 'mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen altı emzirme yardımı bir aya düşürülecek. - Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80) - Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından10 yıl süreyle % 10 oranında Genel < STRONG>Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88) - Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, Hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89, 90) - Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak.. (Madde 87) Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer Politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar. Fransa ve Yunanistan'da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışılıyor. Şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli Farkındalık yok. Biz de bu yasayı engelleyebiliriz. Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler! [QUOTE=35gürün58;575028]25 Ağustos 2010 Altemur KILIÇ 25. KÜRT İSYANI İLAN EDİLDİ! Eşkıya ile pazarlık yapıldığı iddiaları tartışılırken bölücüler, “Büyük Kürdistan” gerçekleştirmek için, 25. Kürt isyanını ilan ettiler! “Pazarlıklar yapıldığını iddia edenler, ********dir” diyen Başbakan Erdoğan gerçekler karşısında kıvırdı; şimdi o da, Cumhurbaşkanı gibi. O da gerekçeleri ileri sürerek; “Siyasi iktidar olarak hiçbir zaman terör örgütü ve temsilcileriyle asla masaya oturup görüşme yapmayız. Devlet (çözüm aramak için) bazı şekillerde, kurumlarıyla bazı temaslar yapar. Mesela istihbarat kurumlarıyla yapar, onların görevi zaten budur” diyor. Çevir kazı yanmasın! Kimse “masaya oturuldu” demedi... AKP iktidarı doğrudan temas etmedi demedi... Doğrudur; bu temasları yapmak, bir yerde istihbarat örgütlerinin görevidir de, bu neden daha önce söylenmedi? Ortada bir gerçek var; şöyle veya böyle bu temaslar yapılmış... İstihbarat örgütleri, kimin emrinde? Erdoğan bu temaslardan haberdar değil mi?.. Maksat sadece APO’dan ve Kandil’den bilgi almak mı? Yoksa en hafif tabiriyle, uzlaşma için, zemin yoklamak mı? Terör örgütüyle “Pazarlık ve uzlaşma”, kan dökülmesini durdurmak için olsa bile, onurlu bir hükümete yaraşır mı? Hele şu “Referandum zemininde” böyle temasların ve olası uzlaşmanın, “Evet” getirisi için olduğu anlaşılmaz mı? “Şerefsiz ve alçak olan kim şimdi?” Bir pazarlık söz konusuysa, bölücülük harekâtında yönetimi ele geçiren, “genişletilmiş” Demokratik Toplum Konseyi eş başkanı Ahmet (neden-nasıl) Türk, Güneydoğu’da AKP ambalajına evet dedirtmek için şartlarını ortaya koydu: “Öcalan çözüm sürecinde rol oynasın... Yeni bir demokratik Anayasa hazırlansın... Kürt tutuklular serbest bırakılsın. Yüzde 10 seçim barajı kaldırılsınTerörle mücadele yasası değişsin”... Baş şart, APO’nun affedilmesi ve baş müzakereci kabul edilmesi. Hatta APO’ya af vaat edildiği söyleniyor... İlke hususunda, zımni bir anlaşma olduğu belli de şimdi şartlar üzerine pazarlık yapılmakta... Doğrudan olmasa da “kurumlar aracılığıyla”! Bu temaslar yapılırken iktidarın bilgisi içinde bazı vaatlerde bulunulduğunu tahmin etmek yanlış mı olur? Bölücülerin “Ilımlı” lideri Ahmet efendi şartlarını ortaya koydu... “Tek anamızın nikâhını istemediği kaldı” diyecektik, ama adam bunu da açıkça istiyor! Demirtaş ve Baydemir, ’Demokratik Özerklik’bayrağını dalgalandırırlarken, Ahmet bunların üzerine tüy dikti... “Özerk Kürdistan’ı” yani “Büyük Kürdistan” devletini ilan etti. “Bu, birlikte yaşama projesidir”. diyor... Hayır. Bu, Türk topraklarından parça kopararak, “Büyük Kürdistan’ı” gerçekleştirmek için başkaldırıdır!.. 25. Kürt isyanıdır... Öyle algılanmalıdır! Bu isyana karşı yapılacak şey, “Neden olmasın” diye tartışmaya açmak değil, “tenkil ve tediptir” ... Tabii Atatürk’ün kurduğu üniter, ulus devletin, ilelebet yaşaması isteniyorsa... Bu “başkaldırı”, Erdoğan ve iktidarının ateşle imtihanı olacak. Pazarlık olmayan “pazarlık sürecinde”, bu isyanın üzerine, sadece lafla değil, bir politikacı olarak değil, Devlet adamı olarak gider, gerekeni, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa gibi yaparsa, Güneydoğu’dan “Evet” almaz, ama Türk halkının övgüsünü kazanır! Farzımuhal, daha doğrusu diyelim ki “Özerk Kürdistan”, “Büyük Kürdistan”, bayrağı ve de ordusuyla, Türkiye topraklarında kuruldu. Türkiye’nin her tarafında “işleri-aşları” olan, Türkiye’den ayrılmak istemeyecek binlerce Kürt vatandaşımız var! Onlar ne olacak? “Kürdistan”a tatile, yakınlarını görmeye, pasaportla mı gidecek ve sonra vize alarak mı dönecekler? Çifte vatandaş mı, olacaklar? Bu ülkede engellenmeden para kazanan Kürt kökenli iş adamları, Boğaz’daki yalılarını bırakacaklar mı? Yoksa Musa Anter’in zamanında dediği gibi, bütün Türkiye “Kürdistan” mı olacak... Neden olmasın!? Kürt kökenli vatandaşlarla yıllardır beraber yaşadık, savaştık umutlarda, iyi günlerde, felaketlerde, beraber olduk... Biri birimize, yanlışlar da yaptık... Her ne olmuşsa olmuş, Kürtlerle de et tırnak gibiyiz. Soylarında çeşitli kökler olan Türkleri nasıl, nerelerinden, böleceksiniz? Tırnağı etten nasıl ayıracaksınız? Lazlardan, Çerkezlerden, Arnavutlardan vb. da kopmamız mümkün olmadığı gibi, Kürt kardeşlerimizden de kopmamız mümkün değil... İşte, şimdi kanlar, “tırnağı” etten koparmak için akıtılıyor! Kanı durdurmak için tek çare “Özerk Kürdistan” filan değil: “Ne Mutlu ki, Türküm” demek!.. --------------------------------------------------------------------------- ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN İÇERİĞİNİ TAM OLARAK BİLİYOR MUYUZ....? YADA MİLLETİMİZİN VE DEVLETİMİZİN LEHİNE Mİ/ALEYHİNE Mİ....? Lehimize gözüken bir kaç maddeyle neleri kaybedeceğimizi biliyor muyuz...? Mecliste yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) 5510 sayılı bekleyen şu anda. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle: - Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28) - Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000 'den 7,000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9,000 gün prime çıkacak. (Madde 27) - Emekli maaşları% 23 ila% 33 arasında düşürülecek.(Madde 29) -Yıpranma hakkı gasp edilecek -Aylık geliri 1390,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTLGenel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88) - Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'Katılım payı' adı altında bıraktı ÖDENECEK. (Madde 68) - 'Katılım payı' Gerektiğinde beş Katına kadar arttırılacak. (Madde 68) -Bütün Sağlık Hizmetleri Paralı olacak. - Sağlık hizmeti alabilmek için bu Ülkenin VATANDAŞI olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de'ilave ücret'adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5) - Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de "sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter 'mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen altı emzirme yardımı bir aya düşürülecek. - Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80) - Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından10 yıl süreyle % 10 oranında Genel < STRONG>Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88) - Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, Hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89, 90) - Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak.. (Madde 87) Şu anda sadece Türkiye'de değil dünyanın pek çok ülkesinde benzer Politikalar uygulanmaya çalışılıyor. Devletler sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarını azaltma çabasındalar. Fransa ve Yunanistan'da büyük grevler ve yürüyüşlerle bu yasalar engellenmeye çalışılıyor. Şu an yasanın getirecekleri ile ilgili yeterli Farkındalık yok. Biz de bu yasayı engelleyebiliriz. Biz karşı koyarsak bu yasayı geçiremezler![/QUOTE] --------------------------------------------------------------------------- yukardaki metin Altemur kılıç a ait olmayıp hukukçu ve Sendikacılar tarafından yapılan tesbitlerdir. İş yaşamı ve emeklilerimiz yani anne ve Babalarımızı veya bizleri çok zor şartlar bekliyor. Buna göre particilik gözetmeksizin haklarımızın elimizden alınmasına müsade etmeyelim. Onurluca HAYIR diyelim. Şakşakçılık yapan milletler hep kaybetmişlerdir..... Son sözleri '' Biz ne yaptık olmuştur'' ama iş işten geçmiştir. aşağıdaki maddeleri lütfen inceleyelim kabul ediyorsanız doğru yapmışlar diyorsanız tabii ki evet diyebilirsiniz. Ama bu maddeler bizi kölelleştirir diyorsanız HAYIR demeniz gerekmiyormu ? Hazırlanan hapı yutan bir millet değil, Tuzakları gören yutmayan bir milletin evladı olmayı yeğlerim. mükerrer kopya oldu özür diliyorum, sanıyorum başaramadım --------------------------------------------------------------------------- Yalçın DOĞAN AVCI'dan TÜRKİYE'NİN CİĞERİ “HALİÇ’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat” öyle bir kitap ki, okuyup bittiğinde, insan dehşet içinde kalıyor, “Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz” sorusu, her satırda insanı çarpıyor. Örneğin, PKK ile yirmi altı yıldır süren savaş neden bitmiyor? “Antalya’ya sızan PKK’lıların yeri belli idi. Elimizde gurubun sayısı, ellerindeki silahların fotoğrafına kadar tüm detaylı bilgiler vardı, Emniyet Genel Müdürlüğünden ve Jandarma Genel Komutanlığından özel tim istiyorduk, birkaç gün süren tüm görüşmelerimize rağmen, özel harekat timini Ankara’dan Antalya’ya getiremedik. O PKK gurubu turistik tesislere roket attı, ormanları yaktı, oysa özel tim gelseydi, o gurubu o gün imha etmek mümkündü” (s.233, 234). 80’li yıllardan itibaren, PKK ile mücadelede “güvenlik kuvvetleri PKK’yı bilmiyor” (s.93). PKK ile mücadele eden güvenlik güçleri PKK ile ilgili ne istihbaratı, ne teknik donanımı var. Hanefi Avcı bu yönde pek çok ibretlik olay anlattıktan sonra, “ülkenin en önemli problemleri Allah’a emanetti” (s.163) diyor. Aktardıkları, savaşın çeyrek yüzyıldır neden sürdüğünü iyi anlatıyor. CEMAAT HER ŞEYE HAKİM Son yıllarda Türkiye’yi sarsan kaçakçılık, banka soygunları, ihracat yolsuzluklarının perde arkası tek tek anlatılıyor. Cem Uzan’dan Ergenekon’a, Susurluk’tan, Erzincan Savcısı İlhan Cihaner’e, Baykal’ın kaset olayına kadar. Ve eğer, “arka planda cemaat tarafından desteklenen Ergenekon operasyonları dolayısıyla, mahkemelerin Ergenekon örgütü hakkında, Emniyet Genel Müdürlüğüne sorduğu soruya, istenenin aksine, Ergenekon diye bir terör örgütü olmadığını yazanların” (s.473) başına Emniyet Genel Müdürlüğü APK Başkanı bile olsa, neler gelebiliyor. O başkan AKP eğiliminde olsa bile, cemaatin iradesi dışında iş yapınca, ortada ne hukuk kalıyor, ne kural. Cemaat sadece emniyette, yargıda değil, ülkede her şeye hakim. Kimsenin dikkatini çekmiyor. Ama Avcı farkında. “Van Rektörü Yücel Aşkın neden cemaatin hedefiydi bilmiyorum ama o olay cemaatin adli sistemi kullandığı ilk operasyondu” (s.527). Öyle bir düzen ki, kendi çıkarı için cemaat kişi, makam, mevki tanımıyor. Ama bu Kara Kuvvetleri Komutanı, ama Erzincan Savcısı, ama emniyet müdürü, ama siyasi parti lideri, ama işadamı. Kendine engel olan kişilere tuzak kurmak, komplo hazırlamak, ihbarsız mektuplarla insanların hayatlarını karartmak, hukuku unutmak günlük, sıradan olaylar haline geliyor. Ve bunların uzantısı Ankara’ya dayanıyor. “Bütün kurumlarda tüm devlet ihaleleri, ruhsat vs. işleri rüşvetle dönüyor” (s.217, 218). Çürümüş bu düzen demokrasi filan değil. Cemaat üzerinden despot bir yönetim. Hanefi Avcı: Belki bedeli olur, ama sonu iyi olur EMNİYET örgütünün çeşitli kademelerinde bulunuyor. Terörle mücadeleden kaçakçılık ve organize işlerden sorumlu başkanlığa kadar önemli görevlerde, Türkiye’nin son otuz yılına damgasını vuran olayların araştırılmasında yer alıyor. Kısaca, Türkiye’nin ciğerini biliyor. İçinde yaşıyor. Müthiş bir kitap yazıyor. Kitabın yazarı şu anda Eskişehir’de Emniyet Müdürü Hanefi Avcı. Dün Avcı’yı arıyorum: - Kitabınızı bir solukta okudum. Böyle bir kitabı yazmak, hele de halen görevde olan bir emniyet mensubu için cesur bir iş. - Yazılması gerektiğine inandım. Bu gerçekleri yazmanın belki bir bedeli olur, ama sonu iyi olur. Bu kadar ilgi beklemiyordum. - Sizi kitaptan dolayı Ankara’dan arayan oldu mu? - Hayır, kimse aramadı. Zaten bir müfettiş atanmış, kitap inceleniyormuş. - Nasıl bir gelişme bekliyorsunuz? - Basına bilgi vermenin cezası var, belki o kapsamda değerlendirirler, ama bu kitap öyle değil. Yine de, bilgi vermek denirse, belki az bir ceza gelebilir. - Kitapta anlattıklarınız insanın tüylerini diken diken ediyor. - Onlar gerçek. Yazılanlara tepki duyanlar olabilir. Kitap incelendikten sonra, idari olarak kusurlu görürlerse, savcılık beni çağırabilir. |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
hayır diyip dandık kemale yatırım yapacama evet derim tayip e yatırım yaparım.rte zaten adamın kariyeri belli arada bi kıyaslama yaparsak ortaya enterasan kareler çıkıyor bakalım dandik kemal le RTE nin arasında ne gibi bir fark varmış evet aşağıya döküman halinde dökelim şimdi..
[COLOR="Blue"][SIZE="5"]Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK karnesi[/SIZE][/COLOR] [SIZE="4"]Hükümetin ekonomik politikalarına ağır eleştiriler yönelten CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, SSK Genel Müdürlüğü döneminde kurumun kar eden kuruluştan Türkiye’nin en çok zarar eden kurumuna döndüğü ortaya çıktı. Refarandum mitinglerinde ekonomiyi bildiğini iddia eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 128 bin lira kar ile devraldığı kurumu 1 milyar 111 milyon lira zararla devrettiği saptandı. REKOR ZARARLA KAPATTI Kemal Kılıçdaroğlu’nun, SSK Genel Müdürlüğü yaptığı 1992-1999 döneminin ayrıntıları netleşti. SSK’nın verilerine göre, 19991 yılında, yani Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürü olmadan önce kurum 128 bin lira kar açıkladı. SSK’nın başına, 1992 yılında Kılıçdaroğlu atandı. 1992 yılından itibaren de kurum zarar etmeye başladı. Bu çerçevede 1992 yılında kurum 2 milyon 556 bin lira zarar açıkladı. Kılıçdaroğlu, 1999 yılında ise başarısız bulunarak dönemin hükümeti tarafından görevden alındı. Kılıçdaroğlu’nun görevini devrettiği 1999 yılında ise kurumun zararı 1 milyar 111 milyon liraya ulaşarak, Türkiye’nin en çok zarar eden kurumu haline geldi. TAHSİL EDİLMEYEN PRİMLER Yine Kemal Kılıçdaroğu’nun SSK döneminde, tahsil edilemeyen primlerin tutarında da rekor artışlar yaşandı. Buna göre, Kılıçdaroğlu’nun koltuğa oturduğu 1992 yılında SSK’nın 8.7 milyon liralık prim alacağı bulunurken, bu rakam 1999 yılında 220 milyon liraya ulaştı. BASİRETSİZ YÖNETTİ İDDİASI Kemal Kılıçdaroğlu’nun, SSK’ya zarara uğrattığı devletin resim yazışma ve raporlarına da girdi. Kılıçdaroğlu, 1999 yılında görevden alınmasının ardından Danıştay’da dava açtı. Danıştay 5. Dairesi’ne, Çalışma Bakanlığı’ndan gönderilen yazıda Kılıçdaroğlu’nun SSK’yı basiretsiz yönettiği için görevden alındığına ilişkin değerlendirmelere yer verildi. KILIÇDAROĞLU’NUN SSK KARNESİ: (TL) 1991 128.000 KAR ZİYA YALÇIN SAYIN 1992 2.556.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1993 8.084.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1994 19.399.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1995 81.335.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1996 144.383.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1997 336.000.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1998 447.000. 000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU 1999 1.111.000.000 ZARAR KEMAL KILIÇDAROĞLU BAKANLIK RAPORU DA SUÇLADI Çalışma Bakanlığı’ndan Danıştay’a gönderilen yazıda yer alan Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili bazı değerlendirmeler şöyle: SSK’nın gelir-gider durumu artı verirken 1992 yılında SSK Genel Müdürlük görevine Kılıçdaroğlu’nun atanmasıyla, kurumun gelir gider durumu ilk defa kırmızı bakiye verdi. SSK, 1994 yılında 15 milyon lira, 1995 yılında 60 milyon lira, 1996 yılında ise 90 milyon lira Hazine’den yardım almak zorunda kaldı. SSK, Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdürlüğü döneminde ilk defa değeri 5 milyon lirayı aşan gayrimenkullerini satmak zorunda kaldı[/SIZE] [COLOR="Red"][SIZE="6"]Sıra geldi RTE a Bakalım Başbakan Neler Yapmış..[/SIZE][/COLOR] [COLOR="Blue"]Avrupa’nın 6. Büyük Ekonomisi Türkiye! Bir Rüya Gerçek Oldu, Paradan 6 Sıfır Atıldı! Borsa Rekor Üstüne Rekor Kırdı! Devlet Bankalarında Zarardan Kara! Döviz Rezervlerinde Dev Artış! Dünyayı İnşa Ediyoruz! Emeklinin Yüzü Artık Gülüyor! Enflasyon Canavarı Dizginlendi! Esnaf Kredilerinde Rekor Artış! Esnafa Bir Cansuyu Daha! Faizler Düşüyor! İhracat Arttı, Türk Malları Sınırları Aştı! İmf’ye Olan Borcu Azalttık, Sırtımızdaki Yükü Hafiflettik! İşçilerimiz Artık Daha Güçlü! Kamu Borçları Azaldı Kamu İşçilerinin Maaşları Yükseldi! Kişi Başına Milli Gelirde Hedef 10 Bin Dolar! Memurumuzu Enflasyona Ezdirmedik! Özürlü Maaşları Yaklaşık 10 Kat Arttı! Tarım Ve Hayvancılık Çağ Atladı! Türkiye Ekonomisi Uçuşa Geçti! Yaşlılarımıza Tam Destek! Ziraat Bankası Çiftçimizin Yanında! Site içinde ara... 112 Acil Servis Dakikalarla Yarışıyor! Anne Ve Bebek Ölümlerine Son! Artık Hastanelerde Rehin Kalmak, Kapıdan Dönmek Yok! Bütçede Rekor Artış Demir Gibi Sağlam Nesiller! Ene Odası Sayısını Üç Katına Çıkardık! Gezici Sağlık Birimleri Ve Sağlık Ocakları Hayat Veriyor! Hastalanmadan Sağlıklı Kalmak Elimizde! Hastaneler Birleşti, Sağlık İyileşti! Hastanelerimizde Son Teknoloji! Her Aileye Bir Doktor! Herkese Eşit Sağlık! İlaçları Yük Olmaktan Kurtardik! Kanserle Etkin Mücadele! Muayene Odası Sayısını Üç Katına Çıkardık! Nesiller Boyu Sağlık İçin! Önce Vatandaş Memnuniyeti! Sağlığınız İçin Alo 184! Sağlık Herkesin Hakkı! Türkiye Artık Dumansız Hava Sahası! Yoğun Bakım Yatak Sayısı 7,7 Kat Arttı! 1 Ayda Özürlü Maaşı! 18 Yaşına Kadar Ücretsiz Sağlık! 18-29 Yaş Arasına Ve Özürlüye İstihdam Avantaji! 5 Yıl Çalışıp Da Vefat Eden Memurun Ailesine Maaş! Çiftçinin, Esnafın Prim Oranını İndirdik! El Emeğine Sigorta! En Kısa Sürede Sigorta! Esnafa Ve Çiftçiye De Emzirme Yardımı! İhtiyaç Sahibi Anne Ve Babalara Maaş! İsteğe Bağlılar Sigorta Kapsamında! İşbaşı Yaptıktan 30 Gün Sonra Hastane Kapıları Açılıyor! İşvereni Rahatlatan Adımlar Attık! Kimsesizlerin Yanında Olduk! Krediye Prim Borcu Engel Değil! Özürlü Annesine 5 Yıl Erken Emeklilik! Özürlü Ve Yaşlıların Maaşı Evine! Prim Borcu İçin Kapıdan Dönmek Yok! Refakatçinin Yemek Ve Yatak Parası Devletten! Rüya Değil Gerçek, Genel Sağlık Sigortası Başladı! Sağlıkta Sınırları Aştık! Ssk’lı Annelere Doğum Müjdesi! Şehit Ve Gazi Çocuklarına İyi Haber! T.C. Kimlik No Varsa Sorun Yok! Tarım Sigortalılarının Anne Ve Babaları Güvencede! Yatan Hastadan İlaç İstemeye Son! Yurt Dışındaki İnşaat İşçileri Bize Emanet! Ana-Kız Okula! Başvuran Her Üniversite Öğrencisine 200 TL! Eğitim Olmadan Medeniyet Olmaz! Eğitimde Devrim Yaptık! Eğitimde Kaliteyi Arttırdık! Eğitime %100 Destek! En Büyük Bütçe Eğitime! En Düşük Öğretmen Maaşını Yüzde 180 Arttırdık! Gönül Köprüsü İle Türkiye Kucaklaştı! Haydi Kızlar Okula! İmkansızı Başardık, Kitapları Ücretsiz Yaptık! Müfredatı 40 Yıl Aradan Sonra A'dan Z'ye Yeniledik! Okul Öncesinde Zorunlu Eğitim! Özürlü Öğrencilere Ayrıcalık! Paralar Annelerin Hesabına! Üniversitelilere Yepyeni Yurtlar! Üniversitesiz Şehrimiz Kalmadı! Yök ve Üniversite Bütçelerinde Rekor Artış! 3. Nesil Lisanslarıyla Hazine'ye 2 Milyar Dolar! Acil Çağrılar Tek Numarada! Ankara - Konya Arası 1 Saat 10 Dakikaya, Ankara - Sivas Arası 2 Saate İniyor! Bolu Tüneli Açıldı Mesafeler Kısaldı! Çelik Raylar Dahada Hızlandı! Çelik Raylar Sınırları Aşıyor! Denizcilikte Devrim Yaptık! E-Devlet İle Bürokrasiyi Ortadan Kaldırdık! Ekonomiye 2 Milyardan Fazla Katkı! Gemi İnşaasında Dünya 5'inciliğine Yükseldik! Halkalı - Kapıkule Arası 4 Saatten 40 Dakikaya İniyor! Hedef 22 Bin 500 KM! Hızlı Tren Fabrikasını Kurduk! İnternette Devrim! Karadeniz Sahil Yolu'nda Mutlu Son! PTT Gücüne Güç Kattı Sıra İkinci Tüp Geçitte! Tamamlanamayanları Tamamladık! Türkiye Uçuşa Geçti! Türkiye'yi Baştan Başa Duble Yollarla Kuşattık! Vatandaş Konuştukça Telefonu Ucuzlattık! Yolları Böldük, Kazaları %50 Azalttık! Yüzyılın Projesi Marmaray! Afet Mağduru Vatandaşları Yalnız Bırakmadık! Deprem Gözlem Altında! Toki İle 10 Bin Nüfuslu 17 Şehir İnşa Ettik! Toki İle İstihdam Sağladık! Doğu Anadolu Kalkınıyor! Gap’da Geri Sayım Başladı! İç Anadolu Güç Kazanıyor! 2 Adet Keban Barajı! 4.1 Milyar Ton Yeni Kömür Bulduk! 6 Bin Km Yeni Doğalgaz Hattı! Afşin B Ve Çan Termik Santrallerini Tamamladık! Afşin-Elbistan C Ve D Kömür Sahalarını Özel Sektöre Açıyoruz! Bir Büyük Proje Daha: Nabucco! Bor İhracatımız 4 Kat Arttı! Ceyhan Enerji Merkezi! Doğalgazda Tam Yol! Doğalgazı İlk Kez Depoluyoruz! Doğalgazı Olmayan İlimiz Kalmadı! Dsi’den 366 Tesis 26 Milyon Kişiye İçme Suyu! Dünyanin Enerji Koridoru Türkiye! Elektrik Üretimimiz Artıyor! Elektrik Üretimini Ve İstihdamı Artırdık! Güneş Enerjisini Kullanmaya Başladık! Her Yerde Petrol Arıyoruz! Jeotermal Enerji Hızlandı! Komşularımızla Elektrik Alışverişini Güçlendirdik! Küçük Hidro Santral Yatırımları Artıyor! Madencilikte Atağa Kalktık! Nükleer Enerji Dönemi Başlıyor! Petrolde Dev Adım! Rüzgâr Enerjisinde Atağa Kalktık! Şahdeniz Projesi’ni Hayata Geçirdik! Taş Kömürde Üretimi 10 Kattan Fazla Artırdık! Ülkemizi Karanlıkta Bırakmadık! Yeni Elektrik Hatları İnşa Ettik! Yeni Projeler! AB Yolunda Dev Adımlar Atıldı, Müzakereler Başladı! Bölgesinde Lider, Dünyada Söz Sahibi Türkiye! Her Şey Türkiye İçin! Kıbrıs’ta Büyük Yol Katettik! Türkiye Demek Barış Demek! Türkiye Dünya Liginde! Yeniden, 47 Yil Sonra Bm Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi Seçildik! Çocuklarımız Ailelerine Dönüyor! Çocuklarımız Üniversiteli Oldu! Her Çocuğa Bir Yuva! Kadına Karşı Şiddete Son! Kadınlarımız Güvence Altinda! Koruyucu Ailelere Tam Destek! Özürlü Evladına Evinde Bakan Aileye Tam Destek! Mobese'ler Arttı, Suçlar Azaldı! Sokaklar Artık Daha Güvenli! Hedef Cumhuriyetimizin 100. Yılında Dünyada Ekonomisi En Büyük 10 Ülke Arasına Gireceğiz. ANLATILACAK ÇOK ŞEY VAR BITMEZ DAHA DANDIK YANLILARI BIZ BURDA 7 YILLIK BIR DOKUM YAPTIK SIZDE GERI KALAN CUMHURIYET TARIHINI DOKUN BAKALIM.[/COLOR] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[I]Bey efendi öncelikle sizi forum yazma ahlakına davet ediyorum uslup ve yaklaşımınız sokak ağzı önce onu düzeltin.[/I]
[I]Şimdi bana buraya mensubu olduğun partinin yolsuzluk dosyalarını taşıtma, liderinizin suç dosyasının birinin adı kalpazanlık. hepsini buraya taşısam[/I] [I]zaten sayfaya sığmaz, seçimlerde 1 yıl sonra dokunulmazlıkları kaldıracağım diyen ben değildim! 8 yıl bitmek üzere azıcık kafanı çalıştırıp acaba neden kaldırmıyor diye hiç düşünmedinmi? [/I] [I]Eğer suçladığınız kişinin gerçek anlamda suçu varsa dokunulmazlığı vardı daha evvel kanun neden yakasına yapışmamış! Sizinki karşı atak ve çamur at izi kalsın mantığı.[/I] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
29 Ağustos 2010
Arslan BULUT [email]arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr[/email] Millet, neden hâlâ Erdoğan’ın ağzına bakıyor? Tayyip Erdoğan, niçin akı kara karayı ak gösteriyor? Niçin Muaviye’nin erkek deveyi dişi deve diye yutturması gibi CHP ve MHP’yi BDP ile birlikte gösteriyor? Çünkü propagandanın gücünü biliyor. Yalana sığınıyor! Çünkü temel bir doğrusu kalmadı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı unvanı ile Tayyip Erdoğan’ın gündemi birbirine uymuyor. Çünkü o başbakanı olduğu ülkenin kuruluş felsefesini benimsemiyor, rejimi değiştirmeye çalışıyor. Peki, AKP’ye oy veren kitleler veya referandumda evet diyecek olanlar, bu durumu biliyor mu? Aslında bilmemeleri imkânsız. Fakat Muaviye’nin erkek deveyi dişi deve diye gösterince Şamlıların kabul etmesi gibi, AKP’ye gönül verenler de Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarını demokratikleşme diye gösterebiliyor. Bazı ülkücüleri de 12 Eylül’den hesap sorulacağı yalanına inandırabiliyorlar! *** Peki AKP bunları yaparken kimlerle beraber! İşte bugün Yeniçağ bu fotoğrafı sergiliyor! Tayyip Erdoğan, bırakın Türkiye’nin patriğini zangocunu bir tarafa, neredeyse dünyanın bütün papazları, hahamları, patrikleri ile İstanbul’da, Trabzon’da, Akdamar’da omuz omuzadır. Onlarla aynı takımdadır. Türkiye’de ise, Fener Rum Patriği Bartholomeos, “Türkler 1 milyon Ermeni ve 30 milyon Kürt’ü kesti” sözüyle Nobel Ödülü’nü alan Orhan Pamuk, CIA fonlarını yöneten Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’ne destek veren İzak Alaton, Cemil İpekçi gibi isimler artık Tayyip Erdoğan kadrosundadır. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünü hatırlamak gerekiyor. Bu ekiple yol arkadaşı olan bir kişinin, yani Tayyip Erdoğan’ın kim olduğu da böylece belli olmuyor mu? Şimdi Tayyip Erdoğan bu ekibin de İslâma hizmet ettiğini söyleyebilir ve kendisine bağlı kitleleri buna inandırabilir. Çünkü o da tıpkı Muaviye gibi halkı afsunlamanın bir yolunu bulmuş durumda. Aslında İslam tarihi ile ilgilenenler bilir ki Muaviye’nin kadrosu da aynı böyleydi! *** Hasan Pulur’un zaman zaman gündeme getirdiği Muaviye kıssasını bir daha nakledelim: İslamiyeti en geç kabul edenlerden Muaviye Şam’da, Hazreti Ali ise Kufe’de validir, aralarında anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir. Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Kufe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar: “Bu dişi deve benimdir!” Kufeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. Sorun Muaviye’ye kadar yansır; halk bir meydanda toplanır; Muaviye “Bu dişi deve benimdir!” diyen Şamlıya sorar: “Bu dişi deve kimindir?” “Benimdir!” Muaviye de onaylar: “Evet, bu dişi deve Şamlınındır!” Sonra halka sorar: “Bu dişi deve kimindir?” Hep bir ağızdan cevap verirler: “Bu dişi deve Şamlınındır!” Kufeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır: “Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir. Kufe’ye dönüşte Ali’ye de ki, Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese, ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor. Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!” *** Bugün öyle bir ahali var ki, kendi milli kimliğinin ne olduğunu bile Tayyip Erdoğan’ın ağzına bakarak söylüyor! Tayip Erdoğan ise demokratikleşme diye diye özerkliğin yolunu açtı, Muaviye’nin Hz. Ali ordusunu tepelemesi gibi o da Türk Milleti’ni tepelemek üzeredir. Fakat millet hala onun ağzına bakıyor. ------------------------------------------------------------------------------------- --------------------------------------------------------------------------------------ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN İÇERİĞİNİ TAM OLARAK BİLİYOR MUYUZ....? YADA MİLLETİMİZİN VE DEVLETİMİZİN LEHİNE Mİ/ALEYHİNE Mİ....? Lehimize gözüken bir kaç maddeyle neleri kaybedeceğimizi biliyor muyuz...? Mecliste yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) 5510 sayılı bekleyen şu anda. Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle: - Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28) - Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000 'den 7,000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9,000 gün prime çıkacak. (Madde 27) - Emekli maaşları% 23 ila% 33 arasında düşürülecek.(Madde 29) -Yıpranma hakkı gasp edilecek -Aylık geliri 1390,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTLGenel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88) - Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'Katılım payı' adı altında bıraktı ÖDENECEK. (Madde 68) - 'Katılım payı' Gerektiğinde beş Katına kadar arttırılacak. (Madde 68) -Bütün Sağlık Hizmetleri Paralı olacak. - Sağlık hizmeti alabilmek için bu Ülkenin VATANDAŞI olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de'ilave ücret'adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5) - Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de "sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter 'mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen altı emzirme yardımı bir aya düşürülecek. - Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80) - Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından10 yıl süreyle % 10 oranında Genel < STRONG>Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88) - Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, Hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89, 90) - Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak.. (Madde 87) |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Sivaslilar.net acaba neden dünkü MHP mitingi ile ilgili haber yayınlamıyor ??
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
"ÇORUM'DAN ADAM ÇIKMAZ"
29.08.2010 00:09 Başbakanın Çorum mitingini dinleyen oldu mu bilmiyorum. Haberlerde özetini izledim, kanım dondu. Erdoğan diyor ki ; ''Millet olarak Çorum'la, Çorum'un yiğitliğiyle, mertliğiyle, gözü pekliğiyle her zaman gurur duyduk, nasıl ki Çorum bu topraklardan yetişmiş Akşemsettin Hazretleriyle, Ebusuud Efendi'yle, Koyunbaba'yla, İskilipli Atıf Hoca'yla gurur duyuyorsa, bizler de Çorum'la gurur duyuyoruz. Biz sizlerle gurur duyuyoruz.'' Ve bu sözler hiç kimse tarafından gündeme getirilmedi, eleştiri konusu yapılmadı. Peki kim bu Ebu Suud efendi, kim bu İskilipli Atıf hoca ? Çorumlular neden bu hemşehrileriyle gurur duysunlar ki ?Çorum başka adam mı çıkaramamış yüzyıllardır? Ebu Suud Efendi'yi kısaca tanıtayım. Yuvuz Sultan Selim'in Şeyhül İslam'ı. "Alevilerin, canları, malları, namusları size helaldir" diye fetva veren kişi. İster okla, ister mızrakla, ister bıçakla olsun alevilerin kestiği mırdardır, yenilmez diyen yobaz. Bu kişiye sorarlar, elimize geçirdiğimiz alevi kadınlarını ne yapalım diye? Verdiği cevap, ''BELİNİZE KUVVET''. İşte bu şahısla Çorumlular gurur duymalıymış Erdoğan'a göre.. Peki ; İskilipli Atıf Hoca kimdir? İstiklal savaşında "Mustafa Kemal isyankardır, katli vaciptir, Yunan askerleri, padişahımız efendimizin daveti üzerine gelmişlerdir, onlara saygılı olalım diye yazılar yazan biridir." Türk askerlerine yazdığı mesajlarla, Türk askerinin cepheden çekilmelerini istemiş, padişahımın emirlerine karşı gelmeyin, Mustafa Kemal'e karşı gelin mealindeki yazıları Yunan uçakları tarafından cephedeki mevzilere atılmış, askerin dağılması amaçlanmıştır. Zaferden sonra istiklal mahkemelerinde yargılanmış ve asılmıştır. Erdoğan Çorumluların bu kişiyle gurur duymaları gerektiğini haykırmaktadır. Kanım dondu...Nutkum tutuldu.... Ve hiç kimsenin gıkı çıkmadı bu konuda. Erzurumlunun dediği gibi ÖRT Kİ ÖLİM.... Veysel Tunç Odatv.com |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[IMG]http://resimzade.com/Show.html?i=23448&token=25581[/IMG]
Atatürk heykeline 'Evet' flaması! 'Referandumda Evet' yürüyüşünde Ata'ya saygısızlık! Atatürk'e saygızlık yapılırken bir kaç metre ötede yüzlerce polis hiç bir şey olmamış gibi etrafı seyretmesi de ilginçti. Oysa anıta tırmananlar "hayırcı" olsalardı tekme tokat yerlerde sürüklenir kelepçe vurulup götürülürlerdi, İşte binip, indiği akp demokrasisi bu olsa gerek. Bakalım Başbakan'ın tavrı ne olacak bu konuda merakla bekliyoruz. Her türlü saygısızlığa olduğu gibi İşte bu saygısızlığada HAYIR! |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=arifcoskun;574787]Öyle olaylar,öyle gelişmeler yaşıyoruz ki,daha önce defalarca dile getirdiğin konuları yeniden ele almak “ Biz neden bunları yapamıyoruz” demek zorunda kalıyorsun!
Çok defa dile getirdiğim Sivas’a yeni stad projesinde henüz temeli atılacak noktaya gelinmezken,özellikle yanıbaşımızdaki Kayseri’de yapılan sportif faaliyetler ve spor alanları bize kötü örnek(!) oluyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat yeni stad sözü vermesinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti,hala bir çivi bile çakılmazken, Türkiye’nin en modern stadı ve spor salonuna sahip Kayseri’de tesis üstüne tesis yapımı devam ediyor. Sakın yanlış anlaşılmasın Kayseri’ye Yatırım yapılmasından rahatsızlık filan duymuyorum,bilakis taktir ediyorum ve onları büyük bir hayranlıkla izliyorum! Tabi bunu yaparken de,Sivas olarak sahipsiz oluşumuzu bir kez daha görüyorum. Kimse çıkıp ta tersi bir şey söylemeye kalkmasın! Böyle konularda particilik yapanda düşünende aciz insandır! Bakın şimdi; Sivas’ta hala yeni stad ve spor alanları için TOKİ ile anlaşmaya varamazken, biraz öncede ifade ettiğim gibi Avrupa’nın en modern saha ve spor salonlarından birine sahip Kayseri’de bu alanda yatırımlar peş peşe devam ediyor. Şu günlerde FİBA 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasına ve sahipliği yapmaya hazırlanan Kayseri’de bunun telaşı,heyecanı ve gururu yaşanırken,hemen yeni bir proje daha gündeme getirdiler. Kış turizmine de önem verdiklerini açıklayan Kayserililer,.Erciyes Kış Sporları ve Turizm Merkezi projesinin temelini de geçtiğimiz günlerde attılar. Kayseri’de 5 bin insana yeni iş kapısı sağlayacak bu projenin 275 milyon euroya mal olacağı belirtiliyor.Proje tamamlandığında kışın 16 ayrı etkinlik,yazın ise 15 ayrı etkinlik aynı anda yapılabilecek. Yıldızdağı projesi gündem geleli yıllar oldu. Zaman zaman bazı yetkililerin oraya gidip inceleme yaptıklarını duyuyoruz. Zaten başka bir şeyde yapılmıyor. Bu konuda ne söylesek,ne yazsak az! Onun için fazla detaya girmeden şunu söylemek istiyorum. “ Sivas sahipsiz değil” diyen beyler! İktidar Milletvekili olmanıza rağmen muhalefet görüntüsü içerisinde olan siz vekiller; İşte Kayseri,işte Sivas! Sivas sahipsiz değilse,Kayseri’ye ne denilmesi gerekiyor? Abdullah YİĞİT [B]Sivas'a gelmek birşey ifade etmiyor icraat olmadıktan sonra ve verilen sözler tutulmadıktan sonra neye yatar? [/B][/QUOTE] [B]Bu referandumda memura ve memur emeklilerine toplu sözleşme hakkı veren diğer SSK ve bağkur emeklilerini bu referandum maddelerinin dışına atan insanları sınıflandıran tam anlamıyla cifte standart uygulayan ve dışlayan bu iktidara SSk emeklisi olarak kocaman bir HAYIR diyorum [/B] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
30 Ağustos 2010
Ahmet HAKAN Bir hayırcıdan evetçilere 5 soru - SORU BİR: Görüyorum ki “demokratik galeyan” halindesin. “12 Eylül’e büyük darbe” deyip duruyorsun... İyi de sevgili “evetçi” kardeşim, 12 Eylül Anayasası ilk defa değişmiyor ki. 12 Eylül Anayasası’na darbenin feriştahı, 2001-2004’te AB uyum yasaları çerçevesinde vuruldu. Şimdikiler sade suya tirit... Madem 12 Eylül Anayasası’nın virgülünün değişmesi bile seni bu kadar heyecanlandırıyor, neden aynı heyecanı 2001-2004 döneminde göstermedin? - SORU İKİ: Anladık, Kenan Evren ve arkadaşlarının yakasına yapışılacak, 12 Eylül’den hesap sorulacak diye uçuyorsun... İyi ama Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmaları, bu değişiklikle en azından “tartışmalı”. Bu “tartışmalı” durumu sona erdirmek fırsatı doğdu. Meclis’te hem CHP, hem MHP bu konuda önerge verdi. AK Parti ise bunu kabul etmedi. “Yetmez ama” falan diyeceğine neden dönüp de AK Parti’ye “Neden ama” diye sormuyorsun? - SORU ÜÇ: Çocuklara, kadınlara, emekçilere, özürlülere olağanüstü güzellikler geliyor falan diyorsun. İyi ama o maddelere itiraz eden yoktu ki... Eğer üç madde geri çekilseydi, o güzellikler referandumsuz falan yürürlüğe girecekti... Neden üç maddenin geri çekilmemesi konusundaki diretmenin hesabını sormak aklına gelmiyor? - SORU DÖRT: Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’ndan nefret ediyor. Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’nın değişmesini istiyor... Böyle bir ortamda bir iktidar partisinin, 12 Eylül Anayasası’nda yapmak istediği birkaç değişik konusunda uzlaşamaması sana hiç manidar gelmiyor mu? - SORU BEŞ: Anayasa değişiklikleri esas olarak yargı alanındaki değişiklikler için yapılıyor. Ama iktidar partisi, propaganda yaparken yargıdaki değişikliklerden söz etmek yerine üzerinde tartışma olmayan maddelerden söz etmeyi tercih ediyor. Bu durum seni rahatsız etmiyor mu? |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
gürün kardeşim alıntı yapıştırıp durma sen düşünceni yazarsan daha güzel olacak...
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=35gürün58;576220]30 Ağustos 2010
Ahmet HAKAN Bir hayırcıdan evetçilere 5 soru - SORU BİR: Görüyorum ki “demokratik galeyan” halindesin. “12 Eylül’e büyük darbe” deyip duruyorsun... İyi de sevgili “evetçi” kardeşim, 12 Eylül Anayasası ilk defa değişmiyor ki. 12 Eylül Anayasası’na darbenin feriştahı, 2001-2004’te AB uyum yasaları çerçevesinde vuruldu. Şimdikiler sade suya tirit... Madem 12 Eylül Anayasası’nın virgülünün değişmesi bile seni bu kadar heyecanlandırıyor, neden aynı heyecanı 2001-2004 döneminde göstermedin? - SORU İKİ: Anladık, Kenan Evren ve arkadaşlarının yakasına yapışılacak, 12 Eylül’den hesap sorulacak diye uçuyorsun... İyi ama Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmaları, bu değişiklikle en azından “tartışmalı”. Bu “tartışmalı” durumu sona erdirmek fırsatı doğdu. Meclis’te hem CHP, hem MHP bu konuda önerge verdi. AK Parti ise bunu kabul etmedi. “Yetmez ama” falan diyeceğine neden dönüp de AK Parti’ye “Neden ama” diye sormuyorsun? - SORU ÜÇ: Çocuklara, kadınlara, emekçilere, özürlülere olağanüstü güzellikler geliyor falan diyorsun. İyi ama o maddelere itiraz eden yoktu ki... Eğer üç madde geri çekilseydi, o güzellikler referandumsuz falan yürürlüğe girecekti... Neden üç maddenin geri çekilmemesi konusundaki diretmenin hesabını sormak aklına gelmiyor? - SORU DÖRT: Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’ndan nefret ediyor. Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’nın değişmesini istiyor... Böyle bir ortamda bir iktidar partisinin, 12 Eylül Anayasası’nda yapmak istediği birkaç değişik konusunda uzlaşamaması sana hiç manidar gelmiyor mu? - SORU BEŞ: Anayasa değişiklikleri esas olarak yargı alanındaki değişiklikler için yapılıyor. Ama iktidar partisi, propaganda yaparken yargıdaki değişikliklerden söz etmek yerine üzerinde tartışma olmayan maddelerden söz etmeyi tercih ediyor. Bu durum seni rahatsız etmiyor mu?[/QUOTE] [B]Arkadaşım tespitlerinize katılmamak mümkün değil ahmet hakan türkiyeye mal olmuş bir düşünce adamı söyledikleri çok doğru aksini ispat edenler varsa lüfen belgeyle konuşsun dolaysıyla bende Bu referandumda memura ve memur emeklilerine toplu sözleşme hakkı veren diğer SSK ve bağkur emeklilerini bu referandum maddelerinin dışına atan insanları sınıflandıran tam anlamıyla cifte standart uygulayan ve dışlayan bu iktidara SSk emeklisi olarak kocaman bir[COLOR="Red"] HAYIR [/COLOR]diyorum [/B] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
53. MADDE OKUYUN BİR ZAHMET.....hükümetin hazırladığı Anayasa değişiklik teklifi, sendikal haklarla ilgili önemli düzenlemeler içeriyor. Paketin en önemli maddelerinden birisi memurlara toplu sözleşme hakkının verilmesi olarak ön plana çıkıyor. Yıllardır kamu çalışanlarının önemli bir talebi olan toplu sözleşmeli ve grevli sendikal haklara kavuşmalarıyla iş dünyasında adaletsiz olarak görülen sendikal haklar memurlara da sağlanmış olacaktır. Bu nedenle EVET EVET
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=ŞAHBEY;576250]53. MADDE OKUYUN BİR ZAHMET.....hükümetin hazırladığı Anayasa değişiklik teklifi, sendikal haklarla ilgili önemli düzenlemeler içeriyor. Paketin en önemli maddelerinden birisi memurlara toplu sözleşme hakkının verilmesi olarak ön plana çıkıyor. Yıllardır kamu çalışanlarının önemli bir talebi olan toplu sözleşmeli ve grevli sendikal haklara kavuşmalarıyla iş dünyasında adaletsiz olarak görülen sendikal haklar memurlara da sağlanmış olacaktır. Bu nedenle EVET EVET[/QUOTE]
----------------------------------------------------------------------------- Hangi bakış açısıyla evet dediğinizi şimdi daha iyi anlıyorum. Ne diyorsun ''Yıllardır kamu çalışanlarının önemli bir talebi olan toplu sözleşmeli ve GREVLİ sendikal haklara kavuşmalarıyla iş dünyasında adaletsiz olarak görülen sendikal haklar memurlarada sağlanmış olacaktır.'' Ah be arkadaşım eğer sen bu sözleri AKP liderlerinden dinlediğin şekliyle almışsan veya anlamışsan onlar yalanlarına senide alet etmişler demektir. o 53. maddeyi iyi incele kardeşim GREV hakkı kesinlikle yoktur. ve toplu sözleşmede son söz yine hükümetindir ister kabul eder ister reddeder. çalışanların itiraz hakkı yoktur. yani kafasında ne verecekse onu verecek yani bugünkü durumdan farkı yok. Ancak GREV hakkı olsaydı size hak verirdim . ama dinimizde yalanla insan kandırmak Muaviye taktiği olmuştur. Muaviye de Muhammed efendimize (S.A.V) ve Hazreti Ali ye karşı savaşı kazanabilmek için mızrakların ucuna kuranı kerim yaprakları takmışlardı. Yani çok çirkin ve adice bir oyun. Sırf bu yalandan dolayı bile olsa oyum HAYIR olacaktır kardeşim. Ayrıca Emeklilerin ne kadar hak kaybına uğrayacaklarına dair bazı bilgiler verdim açılan diğer konulara bakabilirsin. Ben Bu hapı yutmayacağım. Siz yutmak isteyebilirsiniz ama son pişmanlık fayda vermez. Sevgilerimle |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
sevgili GÜRÜN kardeşim görüşlerini yazdığın için tşkler...benim oyum EVET sanada saygım var
Memura toplu sözleşme hakkı getiriliyor. -Siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılıyor. Siyasi yasaklar 5 yıldan 3 yıla indiriliyor. - Askere sivil yargı yolu açılıyor. - Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değişiyor. Üyeler 12 yıl için seçilecek. Bir üye iki defa seçilemeyecek. Mahkeme, 19 üyeden oluşacak. 3 üye Meclis, 16 üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. - HSYK’nın yapısı değişiyor. Kurulun 21 asıl, 10 yedek üyesi olacak. 4 üye Köşk, 1 üye Anayasa Mahkemesi, 3 üye Yargıtay, 1 üye Danıştay, 7 üye adli, 3 üye idari hakim ve savcılar seçecek. HSYK'nın meslekten ihraç kararına yargı yolu açılıyor. - Geçici 15. madde kaldırılıyor. 12 Eylül'e yargı yolu açılıyor. BUNLAR GÜZEL ŞEYLER....bu nedenle EVET BENCE EVET |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Bu maddede değişen tek şey, sözcüklerin yerinin değişmesi "Toplu görüşmenin" adı "Toplu sözleşme" olmuş. Hakları iyice geriye gidecek olan memurlar, yine hükümetin insafına kalmış son kararı o veriyor.
Kısacası halk dilinde "Ha Ali ha kel Ali" değişen bir şey yok. Bunu büyük bir şeymiş gibi göstermek bilmiyorum çocuk kandırıyorlar desem çocukta değiliz ki :) |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[B]Kelime oyunları yaparak bir şeyler yaptıklarını sanıyorlar ama bunu türk milleti yutmaz[/B]
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=ŞAHBEY;576288]sevgili GÜRÜN kardeşim görüşlerini yazdığın için tşkler...benim oyum EVET sanada saygım var
Memura toplu sözleşme hakkı getiriliyor. -Siyasi partilerin kapatılması zorlaştırılıyor. Siyasi yasaklar 5 yıldan 3 yıla indiriliyor. - Askere sivil yargı yolu açılıyor. - Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değişiyor. Üyeler 12 yıl için seçilecek. Bir üye iki defa seçilemeyecek. Mahkeme, 19 üyeden oluşacak. 3 üye Meclis, 16 üye Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. - HSYK’nın yapısı değişiyor. Kurulun 21 asıl, 10 yedek üyesi olacak. 4 üye Köşk, 1 üye Anayasa Mahkemesi, 3 üye Yargıtay, 1 üye Danıştay, 7 üye adli, 3 üye idari hakim ve savcılar seçecek. HSYK'nın meslekten ihraç kararına yargı yolu açılıyor. - Geçici 15. madde kaldırılıyor. 12 Eylül'e yargı yolu açılıyor. BUNLAR GÜZEL ŞEYLER....bu nedenle EVET BENCE EVET[/QUOTE] =========================================================== Sn. ŞAHBEY, Elbetki herkesin kararına netice itibariyle saygı duymak gerek. Tartışmanında bu çerçevede olması nezaket kurallarının gereğidir. Hakaret etmeden,kırmadan,dökmeden . Öncelikle belirtmeliyimki GREV li olmayan hiçbir toplu sözleşme görüşmesinde istenen haklar elde edilemez yani hükümetin veya işverenin insafına terk edilir. Çağdaş demokrasilerde böyle bir şey yoktur. Hani diyorlarya Avrupadan örnek alıyoruz, Venedik kriterlerinden örnek alıyoruz buda tamamen halkımıza söylenmiş aldatmaya yönelik kocaman bir yalan Çünkü Hiçbir avrupa ülkesinde ve Venedik kriterlerinde Adalet bakanı ve müsteşarı HSYK üyesi değildir. Sebebide HSYK nun bağımsız ve tarafsız olmasının olmazsa olmaz koşuludur. Onların benimsemediği hiçbir karar HSYK dan geçmez ki bunları hep beraber gördük . O zaman HSYK nın bağımsızlığı nerede kaldı ? bu durumda bu kurulun adı olsa olsa ''Hükümetin Savcılar Yüksek Kurulu'' olur ki çağdaş demokraside bu kabul edilemez. Anayasa Mahkemesi nin ele geçirilmesi konusuna gelince çok daha vahim bir durum milletimiz ve vatandaşlarımız için, Şöyleki ; (Yasama-Yürütme-Yargı) güçler ayrılığı ilkesi ile bağımsızlıklarını korurlar tüm avrupada böyledir. Yani Yasama mecliste yürütmenin hazırladığı veya muhalefetle birlikte hazırladığı bir yasa çıkarır bu çıkan yasada eğer ülkenin veya halkın aleyhine bir durum söz konusuysa gidilecek tek bir yer vardır Yargı yani Anayasa veya Danıştay veya Yargıtay çıkan yasanın tekniğine göre bu değişir. Sevgili Şahbay, Tüm sağlıklı demokrasilerde Yargı demokrasinin baş güvencelerinden biridir, eğer o kurumda hükümet gibi davranmaya ,düşünmeye zorlanırsa yani atadıkları hakimler borcunu ödemek durumuyla karşı karşıya kalırsa bu ülke ve milletin aleyhine çıkan bu yasadan kurtulma şansı yoktur. Bir örnek, Güneydoğudaki Mayınlı araziler yasası, 50 yıllığına İsraillilere verilecekti her türlü kullanım hakkıda onlarda olmak koşuluyla Büyük Türkiye ye bu yakışmazdı Üstelik el altından Peşmergeyi eğiten, PKK ya destek veren bir İsraile muhtemeldirki o zaman araziler birer hakurk-Basyan-Zap durumuna düşeceği gibi 50 yıl petrol çıkarma hakkına da sahip olacaklardı ,İsralin dibimizde ne gibi oyunlar oynayacağı cabası , hani şu numaradan Wan minüt dediğimiz israil, gizli anlaşmalar yaptığımız israil ile.. Şimdi düşünebiliyormusun Mayınlı araziler yasasını bir tek hukuki güç durdurabilirdi oda Anayasa Mahkemesi durdurdu da kötümü oldu şimdi kardeşim. eğer AYM de hükümetin istediği gibi şekillense idi kendi getirdikleri adamlarla kendi hazırladıkları yasanın bu adamlarla iptal edileceğine inanıyormusun kardeşim. Dünyada hukukun hakim olduğu ülkelerde Yargı çıkarılan yasaların hukuka uygunluğunu denetlemekle yükümlüdür. Bunlar istiyorki çıkardığımız yasalar ne olursa olsun denetlenmesin istediğimiz gibi kabul edilsin . Sence Hiçbir şey denetlenmesin mi ? doğrumu bu anlayış. Birde Zaman zaman İşçilerle,emeklilerle ilgili veya Galataport örneğinde olduğu gibi Sn. Abdüllatif Şener in bile bakan iken isyan etmesine sebep olan peşkeş çekilmesi gibi olumsuz yasalar çıkıyor peki kardeşim bu durumlarda işçiler emekliler,veya peşkeş çekilen kaynaklarla ilgili olumsuzluklar nasıl düzeltilecek ? bağımsızlığı yok edilen ele geçirilen bir yargı kendisini oraya getiren yürütmenin aksine bir karar verebilir mi ? Yarın bu sen,kardeşin, baban yani milletimizin büyük bölümünü ilgilendiren sıkıntılı yasalarla karşılaşabilirsin ve yapacağın birşey olmadığı gibi elele olan Yürütme yargıdan da bir umudun olamaz. Bak emeklilerle ilgili bu yasada çok olumsuz maddeler var, okumuşsundur tahmin ediyorum madde madde sıraladım bu sizleri ve aileni akrabalarını etkilemeyecekmi ? bunun önüne nasıl geçilecek ancak AYM ile ama bu durumda bu umudunda ortadan kalkıyor. Biraz düşünmeni rica ediyorum. Tuz kokarsa hikayesine dönmek üzereyiz. Sevgili ŞAHBAY, Geçici 15.madde ile 12 Eylül cüler yargılanacak diyorsunya yanılıyorsun kardeşim külliyen yalan bunu yasayı hazırlayan AKP de biliyor çünkü zaman aşımına uğradı maksat 12 eylül istismarcılığı ile temiz vatandaşlarımızı kandırmaya yönelik Şöyleki ; 3-4 ay kadar önce CHP bir yasa teklifi verdi dediki 12 Eylül cülerin yargılanması için Zaman aşımını kaldıralım ve yargılayalım ne oldu biliyormusun bu yasa AKP liler tarafından reddedildi . Hani samimiyet senin vicdanına bırakıyorum. Kaldıki Adalet bakanı Sadullah Ergin bile Zaman aşımınedeniyle yargılanamayacağını söylemek zorunda kaldı. Yani işlevi olmayan vatandaşı avlamaya yönelik bir madde. Kaldıki , okadar uzaklara gitmeye gerek yok madem Millete karşı darbeye karşıyım diyorsun sana 27 nisan muhtırasını veren adam ortada geziniyor ne yapıyorsun mahkemeye mi veriyorsun ?, suçluyormusun ? hayır aksine Üstün hizmet madalyası veriyorsun Darbeye karşı ???? hani Samimiyet ŞAHBAY kardeşim. Birde çağdaş demokraside ve Venedik Kriterlerinde Referandum maddeleri farklı farklı maddeler olduğunda ayrı ayrı oylanır çünkü vatandaş beğendiğine evet der beğenmediği maddelere Hayır der. ama bize özgü Sn. Erdoğan ne dedi hepsini bir hap haline getireceğiz ve bu hap yutulacak. Hayır kardeşim ben bu Hapı yutmayacak bilinçteyim ancak milletimin geleceği içinde endişeliyim, inşallah milletim kendi kendine pranga vurmaz. HAYIR da HAYIR vardır. Sevgi ve Saygılarımla, [QUOTE=ŞAHBEY;576230]gürün kardeşim alıntı yapıştırıp durma sen düşünceni yazarsan daha güzel olacak...[/QUOTE] Sevgili ŞAHBEY, Alıntı yaptığım makaleler yazının içeriğine büyük oranda katıldığım, düşüncelerimi destekleyen saptamalar olduğu ve okumayan vatandaşlarımızında (Bu sitede) okumasında fayda gördüğüm içindir. Kaldıki yazının içeriği ile ilgili düşüncelerini doğrular veya eleştirel şekilde yapsaydın daha sağlıklı olurdu çünkü önemli olan yazının doğruları ifade edip etmediği, vatandaşa ışık tutup tutmadığıdır. Orada bir fikir var çünkü o fikirlere tahammül etmek beğenmiyorsak eleştirmek en tabii durumdur. Sevgilerimle, ============================================================ EVET ÇIKARSA İŞTE 13 EYLÜL’DEKİ TÜRKİYE 31.08.2010 11:04 Karakter boyutu : Geçen yazımızda, AKP’nin anayasa değişiklik paketinin ana amaçlarından birinin, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını ortadan kaldırmak, AKP yanlısı yargıç ve savcılardan oluşan bir yargı düzeni yaratmak, kısaca yargıyı ele geçirip, kendi siyasal yargı sistemini kurmak olduğunu belirtmiş ve bunun nedenlerini ortaya koymuştuk. Bu ve sonraki yazılarımızda da, AKP’nin bunu nasıl sağlayacağını, Anayasa’da bunun için nasıl bir değişiklik yaptığını ele alacağız. Ama daha önce Sayın Başbakan’ın bir söylemine yer vermek istiyoruz. Diyor ki Sn Başbakan; “İnanın ayaklarımızda pranga var… Türkiye’de parlamentonun da yürütmenin de üzerinde yargı gücü var. Seni engelliyor. Atama yapamıyorsun. Ben bir yürütme ve hükümet olarak istediğim müdürü istediğim yere atayamazsam, istediğim valiyi istediğim yere atayamazsam bu ülkede ben nasıl icrayı faaliyet yapacağım?...Onun için bu anayasa değişikliğine evet diyoruz.” (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 30.08.2010) Kısaca Başbakan yargıyı “ayak bağı” olarak görüyor ve bu bağdan kurtulmak için Anayasa değişikliğini yaptığını söylüyor. İşte sorun tam da bu düşüncede. Bir hukuk devletinde, yasama ve yürütmenin gücünü sınırlamak için yargı denetimi vardır. Bir memuru beğenmedim, istediğim yerde görevlendiririm, diyemezsiniz. Bunu yapabileceğiniz rejimin adı demokrasi olmaz. Gerekçesiz yapılan her işlem yargı tarafından denetlenir. Diğer iktidarlar da yargı kararlarından yakınıp, bu kararları eleştirmişlerdir. Ancak, çağdaş demokrasiyi, hukuk devleti ilkesini benimsedikleri ve rejimle sorunları olmadığı için, hiçbiri yargıyı “bertaraf” etmeyi düşünmemiştir. Oysa, bunları benimsemeyen, kurallara göre değil, keyfine göre yönetme yolunu seçenler, hiç çekinmeden bu yolu yeğlemişlerdir. AKP iktidarı da, Başbakan’ın isteğine uygun biçimde yargıyı “bertaraf” etmek, daha doğrusu kendi isterlerine uygun kararlar vermesini sağlamak üzere yargıyı ele geçirebilmek için Anayasa’da iki önemli değişiklik yapmakta; Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye yapısını değiştirmektedir. Anayasa Mahkemesi’yle başlayalım. ANAYASA MAHKEMESİ’NDE NE YAPILMAK İSTENİYOR Değişiklikle Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 15’ten 17’ye çıkarılmakta; yedek üye statüsü kaldırılmakta, mevcut yedek üyeler asıl üye statüsüne geçirilmektedir. Değişikliğe göre 17 üyenin kurumlar itibariyle ve birinci-ikinci seçim yetkilisi yönünden durumu şöyledir: Bu yapıya bakıldığında şu gerçekler görülmektedir. 1) Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinin 3'ü TBMM'ce, 14'ü Cumhurbaşkanı'nca atanacaktır. Çağdaş demokratik ülkelerin hiçbirinde, AYM'nin tüm üyelerinin seçimi, "bir tek siyasal partinin iradesine" bırakılmamıştır. Yapılan değişiklikle, "Ana Muhalefet Mahkemesi" oldu denilen AYM, fiilen ve hukuken "AKP Mahkemesi" niteliğine bürünecektir. 2) Avrupa organları, yüksek yargı üyelerinin eşdüzey yargıçlar tarafından ve kendi aralarından seçilmesi; parlamentoların AYM'ye üye seçmemesi, yasama ve yürütmenin yargıya karışmaması gerektiğini; ileri demokrasilerde sistem gereği yasama organınca seçim yapılacaksa, bunun da uzlaşma ile, muhalefetin de katılması sağlanarak, nitelikli çoğunlukla yapılmasının zorunlu olduğunu söylemektedirler. Bunun için Avrupa ülkelerinde parlamentolar Anayasa Mahkemesi'ne 2/3 çoğunlukla seçim yapmaktadırlar. Oysa, yapılan değişiklikte, AKP'nin tek başına seçim yapmasını sağlayacak bir yöntem getirilmektedir. Bu yönteme göre, ilk tur oylamada sonuç alınmazsa, ikinci tur oylamada bir adayın üye seçilmesi için “salt çoğunluk” yeterli görülmektedir. Bu sayı 276’dır ve AKP’nin tek başına üye seçmesi için yeterlidir. 3) 17 üyenin 7'si sivil ve askeri yüksek yargıçtır. Geri kalan 10 üye, yasama ve yürütme tarafından atanmaktadır. Böylece, yasama ve yürütme, yani AKP, yani Başbakan ve Cumhurbaşkanı AYM'ye egemen olmaktadırlar. 4) Aday seçimlerinin kurumlarca yapılacak olması sonuca etkili değildir. Çünkü yandaş duruma getirilmiş olan bu kurumların yapacakları seçimler, siyasal iktidarın isterleri doğrultusunda sonuçlanacaktır. Ayrıca 3 adayın birinin isterlere uygun olması, o adayın AYM üyeliğine atanması için yeterli olacaktır. 5) Üye sayısı artırılırken, yüksek yargının AYM'deki temsil sayısı 9'dan 7'ye düşürülmektedir. Buna karşılık, Sayıştay, YÖK ve avukatlar gibi, yüksek yargıyla ilişkisi ikincil derecede olan kurumların temsil sayısının artırılması anlamlıdır. 6) Anayasa Mahkemesi’nin aynı zamanda Yüce Divan görevi üstlenmesine ve değişiklikle, “temel hak ve özgürlüklere” ilişkin bireysel başvuruları da inceleyecek olmasına karşın; Yüksek Mahkeme’de hukukçu üye sayısının azınlıkta kalma olasılığı vardır. 7) 1. sınıf yargıç ve savcılar için kontenjan ayrılması ve diğer meslek gruplarında üye seçilebilmek için 20 yıllık hizmet süresi aranırken, raportörlerde bu sürenin 5 yıl olarak belirlenmesi dikkat çekicidir. 8) Cumhurbaşkanı’na, 4 üyeyi doğrudan olmak üzere 14 üyeyi atama yetkisi verilmesi, AYM’yi siyasal iktidar yanlısı üyelerle doldurmanın bir başka yöntemidir. Cumhurbaşkanı Anayasa’ya göre hem devletin (m.104), hem yürütmenin (m.8) başıdır. Anayasa’da böyle bir düzenleme yapılmasının nedeni, siyasal parti (özellikle tek parti) egemenliğinde olan yasama ve yürütmenin, yansız bir Cumhurbaşkanı tarafından denetlenip dengelenerek anayasal düzenin, siyasal iktidar sınırlandırılarak demokrasinin korunmasıdır. Ne var ki, bir Cumhurbaşkanı seçildiği siyasal partinin, gönül, düşünce ve uygulama yönünden etkisinden kurtulamazsa, yani siyaseten yansız olamazsa, o zaman Cumhurbaşkanı tarafından seçilen üyeler de TBMM’nce seçileceklerden farklı olmayacak, AYM, siyasal iktidara yakın, hatta tümüyle onlar gibi düşünen üyelerden oluşacaktır. Bunun en tipik örneği, son Anayasa değişikliğine ilişkin denetim sırasında görülmüştür. Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından seçilen üyelerle, Sayın Turgut Özal ve Sayın Abdullah Gül tarafından seçilen üyelerin farklı oyları tesadüf değildir. HANGİ SONUÇLARI DOĞURARACAK Son söz: Anayasa Mahkemesi’ne üye seçimini “bir siyasal iktidarın iradesine bırakan” değişikliğin yargıyı taraflı duruma getirerek, yargı bağımsızlığını yok edeceğinde kuşku bulunmamaktadır. Peki, bu durum ne gibi sonuçlar yaratacaktır. Bundan sonra, Türkiye Cumhuriyeti’ni daha İslami bir yapıya kavuşturacak, federasyon ve bölünme getirecek, başkanlık sistemini kabul edecek bir anayasa değişikliğine “dur” diyecek bir Anayasa Mahkemesi bulunamayacaktır. Böylece, “ulus devlet”, “üniter devlet”, “laik devlet” yapısına veda etmek, bölünmüş bir ülkede “ılımlı İslam Cumhuriyeti” rejimini yaşamak zorunda kalınacaktır. “Laiklik” ve “bölünmez bütünlük” ilkelerine aykırı eylemlerin odağı olan bir siyasal partiyi kapatacak bir Anayasa Mahkemesi bulunamayacaktır. Kararlarıyla çağdaş, laik, aydınlanmacı Türkiye Cumhuriyeti rejiminin sürmesini sağlayacak bir Anayasa Mahkemesi’nden yoksun kalınacaktır. Ve son olarak, AKP, Başbakan ve bakanların Yüce Divan’da yargılanma olasılığına karşılık “kendi yargıcını” yaratmış olacaktır. Bülent Serim Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
Görüşlerini yazdığın için tşk ederim sağol gardaşım..böylesi daha güzel oluyor birbirimiz anlaya biliyoruz önemli olan kırmadan dökmeden kendimizi anlata bilmektir her birey özgürdür ben EVET derim SİZ İSTEDİĞİNİZİ
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
EVET” PAKETLERİ DAĞITILDI…
12 Eylül’de yapılacak olan “EVET” “HAYIR” için AKP, vatandaşlara “EVET” demeleri için paket yardımında bulundu.. Partinin kadın kolları 58 AK 5.. Plakalı araçla paket dağıtarak destek istedi. Kapı kapı dolaşan kadınların “EVET” istemesi şöyle bir yana dursun, Anayasa’nın siyasete alet edilmesi üzücü… Sivas’ta bir yardım paketine yaptırılmayacak hiçbir iş yok. Yeter ki eline paketi al yanlarına git! Geleceğini bir pakete mahkûm edenlere şaşırıyorum. Yaklaşık 300 bin nüfusu olan Sivas’ın 150 bin kişisi zaten devletin kapısından yardım alır hale getirildi. Yani insanlar yoksulluğa ve tembelliğe terk edildi. Buna söylenecek tek bir söz kalıyor YAZIKLAR OLSUN… |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=ŞAHBEY;576250]53. MADDE OKUYUN BİR ZAHMET.....hükümetin hazırladığı Anayasa değişiklik teklifi, sendikal haklarla ilgili önemli düzenlemeler içeriyor. Paketin en önemli maddelerinden birisi memurlara toplu sözleşme hakkının verilmesi olarak ön plana çıkıyor. Yıllardır kamu çalışanlarının önemli bir talebi olan toplu sözleşmeli ve grevli sendikal haklara kavuşmalarıyla iş dünyasında adaletsiz olarak görülen sendikal haklar memurlara da sağlanmış olacaktır. Bu nedenle EVET EVET[/QUOTE]
yıllarca sendikalara sendikalıya sakıncalı terörist kominist diyen zihniyetin sendikacılığı bu kadar kutsaması pek önemli bir gelişme mi acaba diye soramadan cümleyi tamamlayamıyorum, danıştayippten sayış tayyipten yargıtayyipten sonra anayasasınıda alıp gelecek millet senditayipan mı? olacak artık |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
abirciğim hoş geldin nerelerdeydin gardaşım ...walla sen ne dersen de ben şimdi oyumu EVET vereceğim inşallah seçimdede oturur düşünürüz ana muhalefete bakarız neler vaad ediyor diğerlerinide inceler kararımızı veririz şimdi EVET zamanı...şimdi referandum var gören gözler güzellikleri görür ha eksik varmı var oda zamana kalsın
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[QUOTE=ŞAHBEY;576729]abirciğim hoş geldin nerelerdeydin gardaşım ...walla sen ne dersen de ben şimdi oyumu EVET vereceğim inşallah seçimdede oturur düşünürüz ana muhalefete bakarız neler vaad ediyor diğerlerinide inceler kararımızı veririz şimdi EVET zamanı...şimdi referandum var gören gözler güzellikleri görür ha eksik varmı var oda zamana kalsın[/QUOTE]
Evet'in HAYIRLI OLACAK İnşallah sizde bu kapasite ve meyil var, gönül gözünüz açık size güveniyorum inşallah 13 eylülde hayırlı sonuca hep beraber seviniriz burada |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[COLOR=#2a2a2a][FONT=Tahoma]ÇOK GÜZEL BİR PAYLAŞIM [/FONT][/COLOR]
[COLOR=#2a2a2a][FONT=Tahoma]Okunması tavsiye olur.[/FONT][/COLOR] [COLOR=#2a2a2a][FONT=Tahoma][/FONT][/COLOR] [COLOR=#2a2a2a][FONT=Tahoma]Belli oldu ki; [B]AKP [/B]yakıp yıkarak, Türkiye’yi iç-dış savaşa sokarak gidecek. [B]Hamas[/B]’ın, [B]Hizbullah[/B]’ın, [B]El Kaide[/B]’nin avukatları, [B]Türkiye[/B]’yi[B]Arap-İslam [/B]eksenine zoraki zincirleyip de gidecek. Belli oldu ki; AKP pirincin içine beyaz taşı karıştırıp da gidecek. Arkalarından [B]Kemal Kılıçdaroğlu [/B]değil [B]Mustafa Kemal [/B]gelse, ayıklayamayacak. Belli oldu ki; AKP, tüm provokatif gösterilerinde, türbanlı kadınları ve çocukları ön cepheye sürmekten asla vazgeçmeyecek. Bir kez daha belli oldu ki; AKP, Türk Ordusu’na tuzak üzerine tuzak kurmaktan son nefesine kadar vazgeçmeyecek. Seçimleri biraz daha geciktirebilmek uğruna, Meclis’ten ‘savaş kararı’ çıkartma riskini dahi göze alarak gidecek. Şimdi kınadılar, kınattılar, kınalar yaktılar. Her ‘çuvalladıklarında’ yaptıkları gibi patlattılar bir Ergenekon dalgası daha, maksat kafalar alkolsüz harman yerine dönsün... [B]---[/B] Bir kere şu bilinmeli: [B]Gazze’de Filistinlileri esir alan, İsrail’den ziyade Hamas’tır. Çatışmalar da, İsrail’den ziyade El Fetih’le Hamas arasındadır. [/B] Filistin halkı; roketatar yuvalarını, karargahlarını , çok çocuklu Filistinli ailelerin oturduğu apartmanların ara katlarına kuran, sonra da “[B]İsrail çocukları vuruyor[/B]” diye ‘[B]mazluma yatan’[/B]Hamas’ın zulmü altında inlemektedir. Gazze’ye Mısır üzerinden her türlü malzemenin sokulduğu 40 kadar tünel Hamas’ın kontrolündedir. Tünellerden giren gıda, tüketim mallarını halkına karaborsa satan Hamas’tır. İsrail’in ördüğü duvarın çimentosunu İsrail’e satan şirket Filistin Meclis Başkanı’nındır. Kendi halkına karşı Hamaslaşan, kendi halkını rehin alan, zulmeden, tüccar zihniyetli AKP hükümeti, kendisini Hamas’a, Hizbullah’a ve hatta El Kaide’ye yakın hissettiğini açıkça ifade etmiştir. İslami ‘[B]Error (erör) örgütü[/B]’ AKP ile, islami terör örgütleri arasındaki bu yanak yanağalık doğaldır. Kâbem insan olduğundan ölenlere üzülürüm elbet. Ama şunu da bilirim ki; O gemide, Van’da bir gün içinde asılmış bulunan dört kadını ‘[B]namus temizlemek[/B]’ için öldüren zihniyet de vardır. O gemide; Yahudi – içki içen – şort giyen komşu istemeyen, ama şeriat özlemi uğruna AB’ye girmek istiyormuş gibi takiye yapan zihniyet de vardır. O gemide, müslümanın parasını “[B]Bosna’ya, Pakistan’a yardım göndereceğiz[/B]” diye toplayıp cebellezi eden, siyasi parti güçlendiren, tv kanalı kuran zihniyet de vardır. O gemide, Pakistan’da Taliban – Amerikan işgali altında yerlerinden edilmiş 3 milyon müslüman mülteciyi, Taliban’a ve Amerika’ya b.k sürmemek için bir türlü göremeyen zihniyet de vardır. O gemide, zina eden kadını taşlarken cennet hayalleriyle orgazm olan zihniyet de vardır. O gemide, ‘[B]Şehit olacak çocuklar doğuracağım[/B]’ diyecek kadar gözü dönmüş, gelecek kuşaklardan ‘[B]ahirette şefaat[/B]’ vaadiyle vazgeçmiş, din uğruna analık hormonlarını kurutmuş zihniyet de vardır. O gemide, kendi halkına zulmeden Hamas zihniyetinin İsrail’i provoke etmek amacıyla kışkırttığı, kandırdığı ‘[B]niyazi[/B]’ler de vardır, O gemide, TSK’nın onurunu kıran komploların aktörleri, bugün “[B]Ordu göreve[/B]” diye manşet atıp, TSK’yı savaş tuzağının içine çekmeye çalışan zihniyet de vardır. O gemide, TSK’nın kozmik odaları talan edilip, seferberlik planları Amerikan beslemesi medyaya servis edilirken badem bıyığı kıs kıs sırıtan zihniyet de vardır. O gemide, İsrail’in icraatlarına ‘[B]devlet terörü[/B]’ deyip de, AKP’nin devlet terörünü, siyah jeep, villa, dolar karşılığı destekleyen zihniyet de vardır. O gemide en çok da, ‘[B]yeşil[/B]’ inşaat şirketlerine Gazze’de iş alanı açmak için debelenen ‘[B]tüccar[/B]’ zihniyet vardır. Şubat ayında Doha’da (ABD-İslam Forumu) hisli bir konuşması vardı Recep Bey’in. “[B]Ey insanlık neredesin! Gazze’ye niçin inşaat malzemeleri giremez, niçin inşaatlar yapılamaz![/B]” diye hem ‘nefsine-şahsına’ hem ‘tüm insanlığa’ sormuştu. Bu konuşmayı yaparken, aklında yakın ilişkide olduğu hangi inşaat şirketinin (Y. mi? yoksa İ. mi, TOKİ mi?) menfaatlerini koruma arzusu vardı, ben bilmem beyim bilir. Ne de olsa vatanı ‘arsa’, kendisini pazarlama müdürü zanneden bir zihniyetle karşı karşıyayız. [B]---[/B] Tüm terör örgütleri gibi, günün birinde legal zeminde partileşip siyaset kulvarına dalan Hamas, 2006 Ocak ayında ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştır. Çünkü, Recep Bey, tüm dünyanın ‘terör örgütü’ listesindeki Hamas’a destek vermektedir. Recep Bey’in eylemleri Türkiye’yi bağladığından, Hamas-El Fetih çatışmasında Türkiye’nin Hamas’ı desteklediği görüntüsü verilmektedir. Recep Bey, Türkiye’yi de ‘[B]PKK’yı tanıma[/B]’ gibi bir dayatmaya sürüklediğini idrak edemeden, AKP ile Hamas arasında “[B]Seçimle iktidara geldi. Millet iradesidir[/B]” bağlamında parallelik kurmaktadır. Ocak 2009’da Recep Bey İsrail Başbakanı Olmert’e yalvarıyordu: “Aman [B]Lübnan’da Hizbullah’la bir gerilim yaşanmasın.[/B]” Velev ki Yahudi Cesaret Nişanı alabilmiş tek müslümandır, bir zamanlar Yasin el Kadı’nın dizinin dibinde mutlu, ona da kefil olmuş Recep Bey, radikal islamcı terör örgütleriyle yanak yanağa durmaktan vazgeçecek gibi değildir. Çünkü Recep Bey ve partisinin, ‘[B]demokratik güç[/B]’le ‘[B]terör örgütü[/B]’nün tanımı konusunda kafaları karışıktır. [B]---[/B] Gemidekilerden Mazlum-Der Başkanı Ahmet Faruk Ünsal eski AKP Adıyaman milletvekili. Gemideki Türklerin hepsi AKP gibi Milli Görüş’ün elemanları. İHH dedikleri, “[B]Yeniden Ümmet Seferi[/B]” diye seferler düzenleyen, nitelikli dolandırıcılık çetesi Deniz Feneri’nin uzantısı. AKP Kadın Kolları Başkanı Havva Girgin “[B]Yayınlanan görüntülerde eşimi sağ olarak gördüm[/B]” diyor. İşler bekledikleri gibi gelişmeyince Bülent Ar-hınç tvlere çıkıp utanmadan “[B]Sivil inisiyatiftir, hükümetle alâkalı değildir. Hükümetin demesiyle gitmiyorlar[/B]” diyerek Hamas sempatizanları yla aralarına mesafe koymaya çalışıyor. DTP, BDP ne kadar PKK’lı değilse, bu gemi yolcusu da o kadar AKP’li değildir. O gemide AKP, o gemide Milli Görüş zihniyeti vardı. Gemi Türkiye değil Komor Adaları bandıralıydı. Ha! Gemideki yabancılar mı? O kadarı PKK kamplarında da var. “[B]Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü hedef alan[/B]” İsrail saldırısı değil, bizzat “[B]iyot gibi açığa çıkan[/B]” Recep Bey’in kendisi, partisi ve nitelikli dolandırıcılık tarikatlarıdır. Bakmayın kınamaya, kınalamaya... İsrail kurşunu [B]“...ille dostun gülü”[/B]dür AKP için. Fena yaralamıştır. AKP ihalelerde İsrail’in ticari çıkarlarını bunca koruyup kollarken, İsrail’in inşaat malzemesine (sonra da şirketlerine herhalde) yol vermemesi üzmüştür civanım delikanlıyı. Bu işler böyledir. Sen PKK’lı çapulcunun bile bitini kanlandırıp TSK’ya meydan okutursan, Türkiye’nin görüntüsünü ‘[B]şaşkın-sarsak-yalpalaya n[/B]’ ülke olarak dünyaya yansıtırsan, Gemiye provokasyon için bindirdiğin vatandaşının canının önemi yoksa, İsrail ki gaddarlığı tescillidir, gelir sana meydan okur. Olan da her zamanki gibi, gaza getirdiğin türbanlı kadına olur. Sen de Meclis savaş kararı almış da, seferberlik ilan edecekmiş havalarda ("[B]Son kararımızın hayırlı olmasını diliyorum[/B]”) kürsülere çıkıp, hık mık sumak, lamba kümbe der inersin. Bu hükümetin alacağı en ‘[B]hayırlı’[/B] son karar, derhal [B]TOPLUCA İSTİFA ETMEKTİR.[/B] [B]Kıymet Nadir Bindebir Odatv.com[/B][/FONT][/COLOR] |
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
konu iyice dağılmış durumda....konu neydi sahii
|
Cevap: Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz
[B]Bugun 10 tane Evet paketi de ben dağıttım. AK Parti Genel Merkezi sağolsun varolsun. [/B]
|
WEZ Format +2. ?uan Saat: 15:52. |
Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.