Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar

Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar (http://www.sivaslilar.net/forum/index.php)
-   Serbest Kürsü (http://www.sivaslilar.net/forum/forumdisplay.php?f=175)
-   -   AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1 (http://www.sivaslilar.net/forum/showthread.php?t=40440)

cebe 09.01.2016 10:10

AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ , GİZEMLİ BİR SAYI VARMIŞ:12
[B]SİHİRİLİ SAYI: 12[/B]

► Eski Mısır’da: bir yıl 12 ay

►Günümüzde 1 yıl: 12 ay

► Yahudilik: 12 kabile

►İsrail kuruluşunun 60. yılını kutluyor. Törende, alanlarında önde gelen 12 isim, İsrail’in gelecek nesillerini temsil eden [B]12 çocukla birlikte 12 meşaleyi [/B]yaktı. (Hürriyet, 8 Mayıs 2008.)

► Hıristiyanlık:12 Havari

► Eski Yunan: 12 Tanrı (Önce 9, sonrada 3 ilave. Kim ne zaman ve neden ilave yaptı)

► Çin Takvimi: 12 hayvanlı takvim

► Eski Türkler: [B]Göktürkler 12 hayvanlı takvim[/B]

►İskender [B]12 şehir inşa etti, 12 yıl hüküm sürdü [/B](İskender, Yahudileri aldı ve bunlar onu selamladılar( Bar Hebreaus: Abu-l Farac Tarihi (Kronografya) s: 109.TTK Yayınları) (Bar: İbranice Oğul, Hebrew: Yahudi. Abu-l Faraç'ın gerçek adı bilinmiyor, dünya tarihinde Malatyalı Ahron(Harun)'un oğlu
olarak kayıtlıdır)

► Alevilik: 12 imam, Cem’de 12 hizmet, Aşure çorbasında 12 çeşit besin, Muharrem Orucu 12 gün

► İspanyol Yahudi’si Kristof Kolomb,12 Ekim 1492’de Amerika kıtasına ve yerli halklara soykırma başladı. (Kolomb’un Yeni Dünya’ya ayak bastigi 12 Ekim 1492 tarihi ise, Yahudi takviminin bir baska önemli günüdür: 21 Tisri 5253, yani Sukkot’un son günü, Hoshana Rabba.)

►1[B]2 Mart 1921’de İstiklal Marşı birinci TBMM ‘de kabul edildi. [/B]

►[B]12 Ocak 1942’de Varlık Vergisi Yasası çıktı.[/B]

►1[B]2 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan anlaşması imzalandı.[/B]

►1[B]2 Mart 1947’de Harry Salamon Truman Doktrini ilan edilmişti.[/B]

► Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak, 10 Nisan 1950 tarihinde vefat etti. Cenazesi 12 Nisan 1950’de Eyüp Sultan Camiinden kaldırılırken, cenaze namazında yüz binlerce vatandaş bulundu. Mareşalin tabutu tekbir sesleriyle Eyüp Mezarlığı’na getirildi. Burada Gümüşsuyu denen tepedeki (Üzeyir Garih’in öldürüldüğü kabirde) Küçük Hüseyin Efendi olarak bilinen şeyhin yanına defnedildi. (internet siteleri)

►1[B]2 Mart 1971’de askeri darbe yapıldı[/B]

► [B]12 Eylül 1980’de askeri darbe yapıldı[/B]

►AK parti başkan yardımcı sayısı: 12 ( Ak=Libni)

►Ak (libni) partinin 3. kez iktidar olduğu seçimler 12 Haziran 2011’de yapıldı.

► Amerikan başkanı Kenya Yahudi’si Hüseyin Obama’nın güvenliğini 12 kişilik ekip sağlıyor. (Vatan Gazetesi, 14.04.2012.)

► Said-i Nursi 23 mart 1960’ta Urfa’da vefat etti. İsteği üzerine Halilürrahman Camii haziresine defnedildi. 27 Mayis 1960 askeri müdahalesinden sonra, "Mezarı siyasi bir sembol haline getirililiyor" iddiasiyla, 12 Temmuz’da mezarından çıkarıldı ve bilinmeyen bir yere götürüldü. (Soner Yalçın: Efendi Beyaz Müslümanlar’ın Büyük Sırrı,s: 395)

► PKK terör örgütü tarafından [B]Türkiye eyaletlere bölünmüş ve 12 bölgeye ayrılmış.[/B] (Vatan Gazetesi, 11.10.2012) (PKK’nın bayrağının tam ortasındaki yıldız David Megan mı?)

► Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçisinin öldürülmesini ‘alçakça işlenmiş bir katliam’ olarak tanımlayarak, “Cinayetlerin hesabını mutlak soracağız” dedi. Fransa hükümetinden katliamı aydınlatmasını isteyen CDK, Kürtleri ise katliamı kınamak amacıyla 12 Ocak Cumartesi günü Paris’in Bastille Meydanı’na çağırdı. ([url]www.firat-news.net/kurdbox-cdk-cinayetin-hesabini-mutlaka-soracagiz.htm/[/url])

►Öcalan’ın 12 Nisan 1999’da avukatları ile yaptığı görüşmede hükümetle 8 maddelik pazarlık yürütülmesi için talimat verdiği belirlenmişti. ( Vatan Gazetesi, 22.02.2012)

►Başbakan RTE daha önce Öcalan’ın idamını engelleyen ’Devlet Bahçeli imzalı’ protokolü açıklamıştı. Erdoğan’ın açıkladığı protokol MHP, DSP, ANAP koalisyonunun 12 Ocak 2000’de imzaladığı protokol ile Öcalan’ın idamını ertelediğini gösteriyordu. (Vatan Gazetesi, 22.02.2012)

►Suriyeli muhalifler, ABD, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar arasında 3-11 Kasım tarihlerinde "Yeniden yapılanma" adı altında yapılan toplantıda [B]12 maddelik gizli bir anlaşma [/B]üzerinde uzlaşıldığı iddia edildi. ([url]www.firathaberajansi.org/haber/22405[/url])

►Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, IKYB’nin, Irak anayasasında ’sorunlu bölgeler’ olarak adlandırılan bölgeler için bundan sonra "Kürt bölgesinin dışındaki Kürt toprakları" ismini kullanacağı belirtildi. çıklamada, kararın [B]12.12.2012’de alındığı[/B] ve bugün kamuoyuna duyurulduğu ifade edilerek, Irak hükümetinden üst düzey yetkililerin, anayasada ’sorunlu bölgeler’ olarak adlandırılan bölgeleri anayasaya aykırı...

►RTE, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın [B]12.12.2012[/B] tarihine özel olarak ”12.12.12’de 112 Dev Eser Milletimizin Hizmetinde” adıyla Voleybol Federasyonu Spor Salonu’nda gerçekleştirdiği programda, söz konusu eserlerin
kazandırılmasında başta Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu olmak üzere emeği geçenlere teşekkür etti. (Vatan Gazetesi, 12.12.2012)

►[B]Kızılbaş göçebe aşiret yapısı: 12 oymak[/B]. ([url]www.kizilbasforum.com/atmi-asireti-t10896.html[/url])

► Eurovizyon şarkı yarışmalarında tam puan: 12

►Basket oyunu 5 kişiyle oynanır ama Türkiye Milli Basketbol Takımı: “12 dev adam” olarak adlandırılır. [COLOR="Red"]Neden?[/COLOR]

► Yahudi asılılar (Y. Ata-can-, G.Duran, N. Öz-yılmazel, (12 Nisan).A. Tanrıyar ( 12 Ocak 2008, vb) nikahlarını özellikle ayların 12’sinde kıydırırlarmış.

►’Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde Mahidevran karakterini canlandıran Nur Fettahoğlu ile anılan Necati Şaşmaz, sürpriz bir kararla Ömer Lütfi Mete’nin yeğeni 1992 doğumlu Nagehan Kaşıkçı ile nikah masasına oturdu. Mahidevran sarayda da gercekhayatta da hep ezikleniyor, Necati Şaşmaz onu şutlayip 2 hafta sonra [B]12.12.12 [/B]modasına uyup dunyaevine girdi ! (akşam,1[B]2.12.2012[/B]

►12.12.12 tarihinde evlenmek isteyen yüzlerce çiftin nikahı bugün kıyılıyor. Antalya’da da 12.12.12 tarihi, nikah işlemlerinin zirveye çıkmasına neden oldu. Kentin en büyük ilçesi Muratpaşa’da, 48 çift bugün nikah masasına oturuyor. Çiftlerin arasında en şanslı olan Sinem Palalı- Serkan Kurşan’ın nikahını Muratpaşa Belediye Başkanı CHP’li Süleyman Evcilmen, saat 12.12’de kıydı. (Hürriyet Gazetei, 12.12.2012)

NOTLAR:
Türkiye’de geçen birçok dramatik toplumsal olayların ve bazı devlet uygulamalarının nedenleri tam olarak bilinmez. Örneğin, Batı kültürünü Anadolu’ya yerleştirmek, Anadolu insanına “kul” değil, “birey” olduğu bilincini aşılamak ve teknikle donatmak, başka bir söylemle ilkel insanı uygarlaştırmak için kurulmuş olan ‘Köy Enstitüleri’nin kapatılması ve bunun yerine ‘İmam Hatip Liseleri’nin açılması, 1[B]2 Mart 1947’de Truman Doktrini[/B] (Japonya’ya atom bombalarını attıran Yahudi Harry Salamon Truman’ın adına açıklanan dünya Yahudi egemenliğinin maddeleri) ilan edilmesinden hemen sonra [B]12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan anlaşması yapılması,[/B] 1948’de İsrail’i ilk tanıyan ülke olmamızı, “Milli Şef” ismet İnönü’nün Türkiye’yi yönettiği zaman diliminde gerçekleşen olaylardır.

1. [COLOR="red"]İstiklal Marşı: 12 Mart 1921[/COLOR]

İstiklal Marşı 1921 yılında, Mart ayının 12’sinde birinci TBMM ‘de kabul edildi. Türk Marşı da denilen t[COLOR="red"]am 41 satır olan şiirin tek bir satırında bile Türk” sözcüğü geçmez! Türk adının anılmadığı“Türk Marşı! [/COLOR]

Ayrıca , bu uzun şiirde bir yıldız sahiplenilir ve Tanrı’nın vaat ettiği bir vatandan söz edilir:

[B]O benim milletimin yıldızıdır parlayacak![/B]
O benimdir, [COLOR="red"][B]o benim milletimindir ancak![/B][/COLOR]
…..
[COLOR="red"]Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın,[/COLOR]
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
….
Türklerin kendilerine ait ilk yazlı belgeleri olan Göktürklerin “[B]Orhun Abideleri[/B]”, Uyguların “[B]Sine Uşu[/B]”, Kırgızların “[B]Manas”[/B] ve Oğuzların “[B]Dedekorkut”[/B] destanlarında, Karahan Türklerinin “ Kutadgubiliğ”inde, İran Selçuklularının “[B]Siyasetname[/B]”sinde, “[B]Moğolların Gizli Tarihi”[/B]nde Türklere ait bir yıldızdan söz edilmiyor. Yine, yukarıda adları geçen Türk ve Moğollar orijinal eserlerine ve İbnül esir, Nesevi, Cüveyni, Vassaf, Raşid-ed Din (Reşidettin), Nizamülmülk, İsfizarf gibi İran-Arap-İslam kaynakları ile Marco Polo, Paulo Caprini, Wilhelm von Rubruk gibi Avrupalı tüccar veya misyoner seyyahlar (gezginler) tarafından kaleme alınmış gezi notlarına dayanılarak yazılmış olan Boris Yakovleviç Vladimirtsov’un “Moğolların İçtimai Teşkilatı”, Jean-Paul Roux’un “Moğol İmparatorluğu”, Vasili Viladimiroviç Barthold’un “ Moğol İstilasından Önce Türkistan, “[B]Orta Asya Türk Tarihi Dersleri[/B]”, Claude Cahen’in “[B]Osmanlılardan Önce Anadolu[/B]”, Leon Cahun’un “Asya Tarihine Giriş” adlı eserlerde de Türklerin tanrıları, tapınma ritüelleri, gelenekleri hakkında çok ayrıntılı bilgiler verildiği halde, kendilerine ait, yani sahiplendikleri, ne bir yıldızdan, ne de Hak’ın vaatlerinden söz edilliyor. Kısacası, Türklere(?) özgürlük marşını yazan büyük Türk şairi (!)“yıldız” ve Hak vaadi”ni hangi kavmin tarihinden aldı ? Yıldız , [COLOR="red"]“Davut Yıldızı[/COLOR], Hak vaadi de bugün BOP (BİP) Eşbaşkanı’nın da katkılarıyla şekillenmeye başlayan “[COLOR="red"]Arz-ı Mevut”[/COLOR] olabilir mi?
İbrani Tanrısı Rab, ABRAM (Abraham, Avram=Hz. İbrahim: Ata) çağırarak sadece ona vatan vaat etmişti ve [B]Nil’den Fırat’a kadar bir harita t[/B]akdim etmiştir.
T[B]evrat’ın Tekvin kitabının 15. Bab’ında şöyle yazar:
“O günde Rab, Abraham’la ((Hz. İbrahim) ahdedip(söz verdi) dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.[/B]” Tekvin, Bab: 16, Bölüm: 18, s: 13)

2. V[B]arlık Vergisi : 12 Kasım 1942[/B]
12 Kasım 1942 tarihinde Rumların talan edildiği “Varlık Vergisi Yasası” çıkmıştı.
Prof. Dr. Yalçın Küçük’e göre, “Varlı Vergisi’ni icra eden heyet Sabetayist idi. Bu işten çok kazançlı çıktılar.” (Prof. Dr. Y. Küçük: Gizli Tarih, s:246.)
Prof. Dr. Yalçın Küçük’e göre, 1942 yılında Kasım ayının 12’sinde çıkarılan ‘varlık vergisi yasası’ ile bir yandan Rumlara ve açık Yahudilere ait malların, servetlerin Müslüman Yahudilere (Sabetayistlere) transfer edilirken, diğer yandan Yunanistan’a giren ve böylece İstanbul’a çok yaklaşan Alman ordusundan Yahudileri kurtarmak için vergi vermeyenlerin Nazilerin hiç gitmeyecekleri yere; Türkiyenin en uzak noktasına götürülerek Nazilerden kurtarılmışlardır.
“ Dokuz Kasım 1942 tarihinde ise, Atina gazeteleri, Hitler’in, "international Jewry will disappear from Europe" demecini yayınladılar, enternasyonal Yahudiliğin, Avrupa’da, kökünün kazınacağı ilanını haber yaptılar. Bundan üç gün sonra, [B]12 Kasım 1942 tarihindek[/B]i Ankara’da, Yüce Meclis, Varlık Vergisi yasasını kabul etti, çıktı ve resmi gazetede yayınlandı. Tam bir senkronizasyon buluyoruz; iki yanlı tedbir, tehdit’e karşı hem yaranma ve hem de koruma görüyoruz. Müthiş bir adım, demek, zorundayım.. Acizleri de işte bu zamandan itibaren, Almanlar’ın Selanik’e girişleriyle birlikte, Ankara’nın bir tedbir arayışına girdiğini postüle ediyorum. Selanik ve İstanbul arasında, mükemmel bir senkronizasyon çıkarabiliyorum. Demek ki, bir sonuca ulaştık; bu sözde "facia" ile, Yahudilerimiz’e ve sabetayistlerimize her hangi bir zarar gelmesi imkansızdır. Yahudilerimiz, Alman tehdidi karşısında en uzak noktaya nakledilmişler ve sabetayistlerimiz de, çok karlı çıkmışlardır, başkalarını bilemem, bu sonuç bir masal yazıcısı ve anlatıcı olarak, beni şaşırtıyor.” (Prof. Dr. Y. Küçük: Gizli Tarih, s:242.)

“Yalnız bir mesele daha var, neden Aşkale; eğer iş taş kırmak ve yol yapmak ise, yapılacak yol ve kırılacak taş mı kalmadı, Aşkale çok uzaktadır; üstelik, Aşkale’ye gidenlerin hiç birisinin taş kırıp yol yapmadığını biliyoruz. Evlerde veya otellerde kaldılar, evlerinden uzaktılar, sıkıntı çektiler, ama güven içindeydiler. Her halde taş kırmak bahane, Aşkale Şark hududunda ve Garb hududundan çok uzakta, muhtemelen ve bu sebebe binaen seçildi. Tabii mantıken naklediyorum, nihayet masal dünyasındayız, mantıklı olmak şartıyla istediğimiz muhakemeyi yürütüyoruz.“ (Prof. Dr. Y. Küçük: Gizli Tarih, s:239)

2. 12 mart 1971 ve 12 Eylül 1980[B][/B]
12 Mart 1971 darbesini yapanlar gibi, 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar da İbrani ırkındandır:

“..[B]her iki cunta lideri Orgenerel Memduh Tağmaç ve Orgeneral Kenan Evren, [COLOR="red"]İbrani asıllıdırlar.[/COLOR] Yakında ölen Orgenereal Nurettin Ersin de öyle idi.[/B] Oradan seçiyorlar./…/ N[B]aim Talu , 12 Mart darbesinde Başbakan olmuştu. Darbenin başında Genelkurmaya Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç vardı, İbrani asllıdır. Naim, Naomi , “hoş” demek olup, İbraniler tarafından da taşınıyor. İstanbul’da son Sinegog baskınında ölene Yahudiler arasında Talu adlılar da vardı.[/B]“( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s: 374.)

İbrani asıllı [B][COLOR="red"]OR[/COLOR][/B]-[B]generaller Yahudiliğin 12 kabilesine atfen ayların 12’sinde yapmışlardı ve özünde Türkiye’deki Yahudi egemenliğini güçlendirmek ve Yahudi mitolojinin merkezi Kudüs’e yönelişi hızlandırmaktı. Nitekim, bu askeri darbelerden sonra dinsel yaşam hem eğitim ve hem de yaşam pratikleri olarak gittikçe yayılmıştır[/B].

“ 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonraya rastlıyordu; [B]kuskusuz Darbenin lideri Orgeneral Memduh Tağmac ve daha sonra yerine gecen ve Kıbrıs Savaşı’nda Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Semih Sancar da [COLOR="red"]sabetayisttiler[[/COLOR]/B].( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet 1, s:343.)

“[B]Cunta reisi Memduh Tağmaçı’ın İbrani asıllı olmaları ihtimalini hayli yüksek görüyoruz. [/B]Kaldı ki, “Memduh” ismi “Yeduh” kelimesinin lisanımızdaki mübadillerinden birisi olmakla “övgü” veya “övülmüş” manasını vermektedir.”( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s: 109.)

“12 Mart Darbesi’nin ilk başbakanı, Turan Güneş’in akrabası, Nihat Erim ve üçüncü başbakanı bankacı Naim Talu da sabetayist ailelerden geliyorlardı; ortadaki başbakan Vanlı Ferit Melen ’in bir Kürt-Yahudi kökeni olup olmadığı araştırmaya değer görünmektedir. “(Yalçın Küçük, Tekeliyet 1, s:343.)

Sonuç olarak;
“ [B]İsrael’in kullanması ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyordu, artık geriye de giderek darbelerin (12 Mart 1971, 12 Eylül 1980) realizasyonunda İsrael’i düşünmemiz daha isabetlidir” [/B](Prof. Dr. Y. Küçük: Gizli Tarih, s:285,286.) (Or: İsrail’in kuvveti. Türk ordusu (!)’ndan başka hiçbir orduda “OR” rütbesi yok)
3. Truman doktrini:
[B]12 Mart 1947’de Harry Salamon Truman Doktrini ilan edilmişti.[/B]
“ İsmet Bey’li (İsmet İnönü) yılların pek de karanlık olmadığına işaret etmek istiyordum, kaldı ki,[B] ilahiyat fakültesi ve okullarda tercihli din dersler de bu dönemdedir; bunları Truman Doktrini çerçevesinde mütalaa ediyoruz. [COLOR="red"][B]O[/B]rta Doğu’ya giriş, bir elde ibraniyet ve diğer elde islamiyet tutmayı zorlamaktadır.[/B][/COLOR]”( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:55.)

4. Suriyeli muhalifleri olarak adlandırılan Suriye’deki Mossad ajanları, ABD, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar arasında 3-11 Kasım tarihlerinde "Yeniden yapılanma" adı altında yapılan toplantıda 1[B]2 maddelik gizli bir anlaşma üzerinde uzlaşıldığı iddia edildi.[/B]
Bu maddelerden bazıları şunlardır:

1. Suriye Arap Cumhuriyeti Ordusu’nun sayısı 50 bine düşürülecek ve ordu savunma ordusuna dönüştürülecek.

2. [COLOR="red"]Türkiye’nin Atatürk Barajı’ndan su boru hatlarıyla Suriye üzerinden İsrail’e su ulaştırmasına müsaade edilecek.[/COLOR]

3. İran, Rusya ve Çin’le ilişkiler sınırlandırılacak, Filistin direniş hareketleriyle ilişkiler kesilecek.

4. Suriye Golan’dan sadece siyasi yollarla hak talep edebilir. İsrail’le Suriye arasındaki barış görüşmeleri, Amerika ve Katar’ın gözetiminde gerçekleştirilecek.

5. [B]Rus ve Çin şirketleriyle şimdiye kadar imzalanan tüm silah ve yer altı zenginliklerinin araştırılması anlaşmaları iptal edilecek.[/B]

6. Suriye’de yeni kurulacak rejim, [COLOR="red"]Liberal İslam esaslarına uygun olacak.[/COLOR] ([COLOR="red"][B]Yeni Türkiye gibi Yeni Suriye: Suud-Yeni Suriye-Yeni Türkiye Sünni (Nakşi) eksen![/B][/COLOR])
: [url]www.firathaberajansi.org/haber/22405/gizli-anlasma-pkk-nin-tum-mensuplari-suriye-den-dislanacak.anf#sthash.vqZZ3DiH.dpuf[/url]

7. İbrani Asıllı Yazarlarda 12 sayısı

[B]Dosyoveski: Ölü Evinden Anılar [/B]
“Deri yarmak için kullanılan âleti, sağlık çavuşu fi tarihinde kayıp mı etmiş, bozmuş muydu, yoksa âlet kendiliğinden mi bozulmuştu, her ne hal ise, bu âlet şimdi yoktu, hastanın derisi bunun yerine küçük neşterle yarılıyordu. Her vantuz için [B]on iki yarık açılıyordu[/B]. Bunlar özel âletle yapılırken hasta hiç acı duymazdı. Küçücük on iki bıçak, birden, acı duyurmadan deriyi çiziverirdi. ( s:270)
...
Paskalya aşı için [B]on iki domuz yavrusu [/B]doğuracağına seviniyor. (s: 32)
...
Akim akiviç, siibiryada , kaleden ikinci sıınıf sürügün olarak [B]on iki yıl [/B]kalama cezı verildi. ( s:38)
...
Yahudi İsay Fomiç, [B]on iki yıllık [/B]ceza süresinin bitmesini bekliyordu (s:87)
...
Lomovların köyden uzakta, Sibiryalıların “ Zaimka” dedikleri bi çiftlikleri vardı. Bir sonbahar, oraya , eskiden beri evlerinde çalşışan altı Kırgız yanaşmayı yerleştiremişlerdi. Bir gece bunların altısı da öldürüldü. Dava başladı... ...İhtiyar Lomov öldü. Oğulları mahkum olup sürüldü. Oğullarından biri amcasıyla birlikte [B]on iki yıl[/B] süreyle bizim cezaevimize ağır hizmete geldi. (Dosyoyevski, ölü evden anılalr, s:311)
...
Ama bunların hepsi ruhça hasta, saldırgan, kuruntusu eksf olmayan insanlardı. Bunu da doğal görmek gerekir. Çünkü durumları onlara pek güç, hattâ bizden de daha güç geliyordu, çnkü memleketlerinden şimdi pek uzaklarda idiler. Bazıları, [B]on iki yıl[/B] gibi uzun bir süreyle sürülmüşlerdi.( Dstoyevski, ölü evinde anılar, 358)
...
Bölük komutanı olarak bir üst subay, bundan başka , cezaevinde sırayala nöbet bekleyen dört astsubay geldi. Akdsaçlılar yerini [B]on iki çavuş[/B]la bir böülük emini aldı. (Dostoyevski, ölü evinde anılar, s: 374)

[B]Dosyoveski: Ecinniler, [/B]

“Mektupta: ‘Günde [B]on iki saat[/B] çalışıyrum idyordu. (cvaravara petrovna bu satırları okuyunca on bir saat çalışsa hiç olmazsa diye homurdandı) /.../ Gecelerimi gençler arasında geçititriuotum, güneş doğuncayay kadar söyleşiyoruz. Adeta eski Atina gecelerini yaşıyoruz. /.../ Varvara Petrovna, mektubu katlarken yargısını verdi: “ Eee, bunların hepsi saçma,” dedi. Atina geceleri sabaha dek sürerse günde [B]on iki saat n[/B]asıl çalışıyor?Bunları yazarken sarhoş muydu?” (Dostoyevski :Ecinniler, s: 24-25)
...
“Henüz ona içki ısmarlamadım. Ne olursa olsun uğruna para harcamaya değmez; hem bilmem, onun sırlarının niçin bu kadar önemi var sizce, ben hiç de önem vermiyorum. Tersine, içkiyi bana ısmarlayan ol [B]On iki gün[/B] önce gelip benden elli kapik dilendi. Şimdi parayı savGrûyörTyani ben ona değil, o bana şampanya ısmarlıyor (ecinniler, s-100)
...
“Gelin, çabuk gelin, görüşmeyeli [B]on ik yıl [/B]oluyor, ama gene tanıdım. Oysa o... Nasıl, beni tanımıyor musunuz?” (ecinniler, s 104)
...
“Nerden mektup gelecek size Praskovya Ana, diyordum ona, [B]on iki yıl[/B]dan beri bir tane bile almamışsınız. Bir kızı varmış, kocası alıp Türkiye’ye götürmüş; on iki yıldır öldü mü kaldı mı, haber alamamış, ...” (Ecinniler, s:143)
...
“Bu anda aklıma geldi; Stepan Trofimoviç, bana bir gün bu kızı, [B]on iki yaşında [/B]Petersburg’a götürdükleri zaman kızın bayağı hasta düşüp günlerce iki gözü iki çeşme, Stepan Trofimoviç’i isterim diye sayıkladığını anlatmıştı. (ecinniler s 104)
...
“Tanrım, duvarda benim resmim asılı. Verir misiniz bakayım. Nasılmışım o zamanlar! Ah, anımsıyorum, anımsıyorum!» Liza o[B]n iki yaşındayke[/B]n yapılmış bu suluboya portreyi, hocaya dokuz yıl önce Drozdov’lar Petersburg’tan göndermişlerdi! Bu portre o gün bugün hep duvarda asılı duruyordu.” (ecinniler 107)


Stephen King: Mahşer
Brad, “ hemen [B]on iki kişi [/B]bulurum,” dedi ( 305)
•••
Patrick White : Teyzenin Hikayesi
[B]On ikinci yaş günü[/B]nde bir yıldırımın yere fırlatmasına rağmen yine de ayağa kalkan bir kızı, ateşten nehirler kolay kolay yutamazlar .”(P.White: Teyzenin Hikayesi, s:57. Türkçesi: Gönül Suveren. Altın Kitaplar)

[url]http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=132678[/url]

cebe 01.02.2016 12:54

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]KRİPTO VE “ULU DAVA”YA BAĞLILIK[/B]

[B]Ahmedinejad'la ilgili şok iddia[/B]

[B]İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın Devrim Muhafızları tarafından yedi saat gözaltında tutulduğu iddia edildi[/B]. ABD'li haber sitesi WND.com'un haberine göre Devrim Muhafızları, [B]İslami rejime zarar verecek gizli bilgileri ifşa etmekle suçladığı Ahmedinejad'ısessiz kalmasıkonusunda uyardı.[/B] 26'ncı Uluslararası Kitap Fuarı için Tahran'da bulunan Ahmedinejad'ın konvoyunun önünü kesen [COLOR="red"]Devrim Muhafızları'nın İran Cumhurbaşkanı'nı Dışişleri Bakanlığı'na ait gizli bir binada sorguya çektiği öne sürüldü[/COLOR]. Devrim Muhafızlarının lideri HüseinTaeb'in ofisinin bulunduğu binaya getirilen [B]Ahmedinejad 7 saat boyunca Taeb tarafından sorguya çekildi[/B]. Sorguda Ahmedinejad'la beraber İran'ın dini lideri Ayetullah Hamaney'in istihbarat sorumlusu Asghar Hecazi; Hamney'in oğlu Muctaba Hamaney ve Başsavcı Golam Huseyin Muhsini'nin de bulunduğu iddialar arasında yer alıyor. (Hürriyet Gazetesi, 02.05.2013)
•••
[COLOR="red"][B]İran lideri Ahmedinejad Yahudi kökenli mi?[/B][/COLOR]

[B]İngiliz Daily Telegraph gazetesi, İran lideri Mahmut Ahmedinecad'ın iki ay önce seçim sırasında sandık önünde poz verdiği görüntüdeki [COLOR="red"]kimliğini bir adli tıp[/COLOR] detektifi gibi araştırdı. [/B]Gazete, önce fotoğrafı büyüttü sonra sayfada neler yazdığı belirledi. Daha sonra da bunların peşinden gitti.. [B]Gazete, kimlikte, Mahmut Ahmedinecad'ın daha önceden soyadının [COLOR="red"]Saburjian [/COLOR]olduğu yazılı.[/B] [B]Saburjian, dokumacı anlamına gelen bir [COLOR="red"]İbranice isim[/COLOR].[/B]. [B]Biraz daha araştırıldığında Saburjianların Ahmedinecad'ın doğduğu yer olan Aradan'dan yayıldığı bulundu.. [/B]

[B]Ayrıca İran liderinin kimliğinde, küçük bir notta, ailenin soyadını İslamiyete geçtikten sonra Ahmedinecad'a çevirdiği yazılı.. [/B]

İngiliz Daily Telegraph gazetesi, "[B]şaşırtıcı bir sırrı ortaya çıkardığını"[/B] iddia ederek, Ahmedinejad'ın Mart 2008'deki seçimler sırasında kimlik kartını yukarı kaldırarak poz verdiği fotoğrafın bu sırrın delili olduğunu öne sürdü.İddaya göre, [B]kimlik kartı [COLOR="red"]Ahmedinejad'ın ailesinin Yahudi kökeni olduğunu gösteriyor.[/COLOR] Kimlik kartı yakından incelendiğinde Ahmedinejad'ın önceden 'Sabourjian' olarak bilindiğini belirten gazete, bunun bir Yahudi ismi olduğunu ve 'kumaş dokuyan' anlamına geldiğini yazdı[/B].

[B]Kimlik kartında kargacık burgacık yazılmış olan kısa notun, ailenin Ahmedinejad soyadını, İran liderinin doğumundan sonra, İslam dinine geçmeleriyle değiştirdiğini gösterdiği öne sürülüyor.[/B] Sabourjianlar geleneksel olarak Aradan'dan (Ahmedinejad'ın doğum yeri) geliyor ve isim '[B]Sabourcu[/B], Sabour dokuyan' yani Y[B]ahudilerdeki Tallit şalının İran'daki isminden geliyor.[/B] İsim, İran İçişleri Bakanlığı tarafından derlenmiş İranlı Yahudilerin kullandığı isimler listesinde bile bulunuyor.

[B]Gazeteye göre, uzmanlar da Ahmedinejad'ın İsrail'e yönelik saldırgan söyleminin geçmişi gizlemeye çalışmaktan kaynaklanıyor olabileceğini söylüyor.[/B] Arap ve İran Çalışmaları Merkezi'nden Ali Nurizade, "[COLOR="red"]Ahmedinejad'ın geçmişine dair bu durum onun hakkında çok şeyi açıklıyor. Farklı bir dine dönen her aile eski inançlarını kınayarak yeni bir kimlik edinir.[/COLOR] İsrail karşıtı açıklamalar yaparak Yahudi bağlarıyla ilgili tüm şüpheleri tamamen ortadan kaldırmaya çabalıyor olabilir" diye konuştu.

Londra'dan İranlı Yahudiler konusunda uzman olan bir araştırmacı da "[COLOR="red"]jian" [/COLOR]son ekinin ailenin [COLOR="red"]Yahudi kökenini [/COLOR]gösterdiğini söylüyor. Kendisi de İran doğumlu bir Yahudi olan uzman, "[COLOR="red"]Adını dini nedenlerden dolayı değiştirmiş ya da en azından ailesi öyle yapmış. Sabourjian İran'da çok iyi bilinen bir Yahudi adıdır" [/COLOR]diyor. Londra'da İran elçiliğinden bir sözcü ise, konuyla ilgili yorum yapamayacağını belirtti.
[B] Ahmedinejad, ailesi 1950'lerde Tahran'a yerleştiğinde soyadının değiştiğini inkar etmiyor. Ama bunun din değişikliğinden kaynaklandığını asla dile getirmedi. [/B]Yakınları daha önceden, dini ve ekonomik nedenlerin İran liderinin bir nalbant olan babası Ahmed'iAhmedinejad dört yaşındayken isim değiştirmeye zorladığından söz etmişti. Bu yılki cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi televizyonda yapılan tartışmada Anmedinejad soyadı değişikliğini söylemek zorunda bırakılmış ve bundan rahatsız olduğu gözden kaçmamıştı. Öte yandan bu yaz Ahmedinejad'ın kökenlerinin araştırılmasını talep eden internet yazarı Mehdi Hazali, tutuklandı. (Radikal Gazetesi, 03/10/2009)
(NOT: [B]Ahmedinejad’[/B]ın tüm açıklamları, konuşmaları gözden geçirilirse İran’ın siyasal, ekonomik ve [B]özellikle nükeer enerji çalışmalarını ifşa ettiği[/B] , yani İsrail’e açıktan bilgi aktardığı çok net görülür. O halde İran Cumhurbaşkanı çok aktif bir MOSSAD ajanıdır. )
•••
[SIZE="3"][FONT="Book Antiqua"]“[B]1958 yılında Lübnan’da Müslüman Araplarla Hıristiyan Araplar arasında savaş çıkmıştı. Ben Ankara Etimesgut 12. Hava Üs Komutanlığı’nda Uçucu Seyrüseferci Yüzbaşı olarak görevliydim. Lübnan’a yedi sefer uçtum. Her uçuştan önce uçağımız kapalı sandıklarla yükleniyordu. İlk yüklemelere o zamanki [COLOR="red"]Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu[/COLOR] [COLOR="red"]nezaret ediyordu[/COLOR]. Yükümüzün ne olduğunun biz bile farkında değildik. B[COLOR="red"]ir uçağımız, Beyrut Havaalanı Müslüman Arapların eline geçtiği sırada alana indiğinde enterne edildi. Uçak ekibi tutuklandı.[/COLOR] Rahmetli Bnb. Rıza Kalaycıoğlu ve ekibi, iki ülkenin anlaşması sonucu bir ay sonra ülkeye getirildi. [/B][/FONT][/SIZE]

Bu olaydan sonra [COLOR="red"]Lübnan’da Müslümanlara değil de Hıristiyanlara Türkiye’den 85 uçak dolusu silah ve cephane götürdüğümüzü ve bilmeden iktidarın günahına alet olduğumuzu öğrendik[/COLOR]. [B]Gene yükümüzün ne olduğunu bilmeden Londra’ya iki tondan fazla altın götürdüğümüzü ve uçaklar dışında gemilerle, trenle ve TIR’larla yüz ton kadar altının dış ülkelere rehin gönderildiğini biliyorum[/B]. 27 Mayıs’ta Maliye Bakanı Kemal Kurdaş, takriben doksan altı ton altını geri getirtti. Kurdaş, tasarruf bonoları çıkararak memur ve işçilerden alınan paralarla bu görevi başardı.” [url]http://www.yenicaggazetesi.com.tr/donemin-basbakani-30912yy.htm[/url]
•••
[B]İsrail havadan, karadan ve denizden Gazze'yi bombalarken, Gazze'yi vuran savaş araçlarının yakıtının Türkiye'den gittiği ortaya çıktı.[/B]
İsrail havadan, karadan ve denizden Gazze’yi bombalarken, Gazze’yi vuran savaş araçlarının yakıtının Haziran ayı sonunda Türkiye’den İsrail’in Aşkelon limanına SCFAltai tankeri tarafından taşındığı ortaya çıktı. İsrail dün gece kalıcı ateşkes yapılacağı düşünülürken ani bir kararla Gazze’ye kara harekatı başlattı ve bu karar bütün dünyadan tepki gördü. İsrail’e tepki gösteren ülkelerden biri de Türkiye’ydi. İsrail hava kuvvetlerine ait savaş uçakları mütemadiyen Gazze’yi bombalarken bir yandan da karaden ve denizden kuşatma gerçekleşti.
[url]http://sozcu.com.tr/2014/gundem/israilin-ucaklarinin-yakiti-turkiyeden-559074/[/url]

[COLOR="red"]İSRAİL YAKITI TÜRKİYEDEN[/COLOR]
İsrail havadan, karadan ve denizden Gazze'yi bombalarken, Gazze'yi vuran savaş araçlarının yakıtının Türkiye'den gittiği ortaya çıktı.(SÖZCÜ, 18.07.2014)
İsrail havadan, karadan ve denizden Gazze’yi bombalarken, Gazze’yi vuran savaş araçlarının yakıtının Haziran ayı sonunda Türkiye’den İsrail’in Aşkelon limanına SCFAltai tankeri tarafından taşındığı ortaya çıktı. İsrail dün gece kalıcı ateşkes yapılacağı düşünülürken ani bir kararla Gazze’ye kara harekatı başlattı ve bu karar bütün dünyadan tepki gördü. İsrail’e tepki gösteren ülkelerden biri de Türkiye’ydi. İsrail hava kuvvetlerine ait savaş uçakları mütemadiyen Gazze’yi bombalarken bir yandan da karaden ve denizden kuşatma gerçekleşti.

[B]SAVAŞ ARAÇLARININ YAKITLARI TÜRKİYE ÜZERİNDEN GİDİYOR![/B]
Bu belgelerden bir tanesi de [COLOR="red"][B]Gazze’yi vuran uçakların ve kara hareketına katılan tank ve araçların yakıtlarının Türkiye’den gittiğini ortaya koydu.[/B][/COLOR] Geçtiğimiz Haziran ayının sonunda Kürt petrolünü önce Ceyhan’a oradan da gemiyle İsrail’e taşıyan tankerin İsrail’in Aşkelon limanına yanaştığı ortaya çıktı.

HAZİRAN SONUNDA 81 BİN TON PETROL
Rotahaber’in edindiği bilgiye göre Irak Bölgesel Kürt Yönetimi petrolünü taşıyan SCFAltai tankeri 20 Haziran 2014 sabahı İsrail limanına yanaştı.
Uluslar arası liman denetleme merkezlerinden de teyit edilen bilgiye göre, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından Türkiye`nin Ceyhan limanına pompalanan petrolü taşıyan tankerlerden Liberya bandıralı SCFAltai, [B]İsrail`in Ashkelon limanına yakıt götürdü[/B].SCFAltai tam 81 bin ton petrol taşıma kapasitesine sahip büyük bir gemi.

KÜRT PETROLÜ İSRAİL’E CEYHAN ÜZERİNDEN TAŞINIYOR
Irak Merkezi Yönetimi ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında gerginliğe neden olan [B]Türkiye-Ceyhan üzerinden Kürt petrolünün satışı halen devam ediyor[/B].
İsrail’in yakın müttefiki olan ABD Kürt petrolünün bağımsız olarak satılmasından rahatsız ve petrolün alıcılarını uyarıyor ama Türkiye buna rağmen Kürt petrolünün İsrail’e taşınması işine devam ediyor.

ELDE EDİLEN GELİRLER HALKBANK’TA BİRİKİYOR

Bu taşımadan elde edilen gelirler de Halk Bankası’nda birikiyor. 14 Temmuz 2014’te [B]Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin Ankara ziyaretinin de Halk Bankası’nda biriken petrol parasından Kuzey Irak kısmına düşen miktarın tahsili için gerçekleştiği iddia edilmişt[/B]i. Enerji Bakanı Taner Yıldız bu iddiayı kabul etmedi ama bu ziyaretin, “Geçici olan hesapların, kalıcı hesaplar haline gelmesi ve yetkililerle bu hesapların açılması için gerçekleştiğini” belirtmişti.

HALKBANK İNTERNET SİTESİ PETROL TAŞIMA İŞİNİ DUYURMUŞ
Halkbank’ın internet sitesi de Kürt petrolünü Türkiye üzerinden İsrail’e taşıma işini 20 Haziran’da kendi sitesinden duyurmuştu. Halkbank’ın sitesinde yer alan haberde şu ifadeler kullanılmıştı:

“[B]Foreks’in gemi izleme kayıtlarından aldığı bilgiye göre, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından Türkiye’nin Ceyhan limanına pompalanan petrolü taşıyan tankerlerden Liberya bandıralı SCFAltai, İsrail’in Ashkelon limanına yanaştı[/B]. SCFAltai 81 bin ton petrol taşıma kapasitesine sahip.”

[B]İSRAİL’İN ORTADOĞU’DA ÇIKIŞ NOKTASI OLDUK[/B]

Resmi yetkililere göre, İsrail Kürt Yönetimi ile sıkı ilişkiler geliştirmeyi ve böylece Orta Doğu ile sınırlı olan diplomatik ağını genişleterek enerji tedariki seçeneklerini arttırmak istiyor. [B]Bu noktada ise Türkiye, İsrail ve Kürtler arasında aracılık yapıyor. Elde edilen paralar da HalkBank’ta birikiyor[/B]. Türkiye’nin bu aracılığı sıkışan İsrail’i enerji anlamında rahatlatıyor. Böylece Şu an [COLOR="red"]Gazzelileri bombalayan İsrail’in savaş araçlarında kullanılan yakıtların Haziran ayının sonunda Türkiye üzerinden Aşkelon’daki rafinerilere getirildiği anlaşılıyor[/COLOR].
[url]http://sozcu.com.tr/2014/gundem/israilin-ucaklarinin-yakiti-turkiyeden-559074/[/url]

Özet: Kriptolarne acayip insanlar; kimisi biryandan "Toprağı sıksan şehit kanı fışkıracak" şiirini okuyor, öte yandan -[B]yaşama en çok bağlı oldukları genç yaşlarında toprağa düşen- şehitlerin kurtardıkları vatanı soyup soğana çeviriyor, yani hırsızlık yapıyor[/B]. Bir başkası ise, örneğin bu fotoğraftaki gibi, [B]bireysel dürüstlüğün sembolü olurken ülkesini satıyor.[/B] [COLOR="Red"]Bir başkası da, Müslümanlara ilaç ve giyecek yardımı gönderiyorum diyor ancak aslında Müslümanları öldürenlere silah sevkiyatı yapıyor[/COLOR]. Sonuç olarak, ister adi bir hırsız, ister işportacı kılığında dürüst, isterse tek parti döneminden (diktatörlükten) demokrasiye geçişin sembolü olsunlar hepsi de "ulu dava"ya bağlıdırlar.
•••

cebe 02.02.2016 10:26

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[IMG][URL=http://www.directupload.net/file/d/4252/d6nwbpii_jpg.htm][IMG]http://fs5.directupload.net/images/160202/temp/d6nwbpii.jpg[/IMG][/URL][/IMG]

[B]KİTAP OKUMAK VE DERİNE BAKMAK [/B]

Teyze’nin Hikayesi
(Patrick White: Teyzenin Hikayesi. Türkçesi : Gönül Suveren. Altın kitaplar yayınevi)
(Nobel Ödülü)

Ön Bilgi:
1. Prof.Dr. Yalçın Küçük ve Gazeteci Yazar Soner Yalçın’ın kitaplarını okumamış olanlar bu kitabı anlayamaz diye düşünüyorum; baştan sona “[B]kod”[/B] ve “[B]şifre[/B]”.

2. Kitabı, Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı 1973 yılında, üniversite öğrencisi uzaktan akrabam da olan arkadaşım hediye olarak verdi, ben lisede okuyordum. Belki de kapağındaki erotik bir kadın siluetinin o yaştaki beni gereğinden fazla tahrik etmesiyle hemen okumaya başladım, ama en fazla 10 sayfa okuyabildim; ne erotizm, ne de bişi...kapattım.

3. Bundan 16 yıl önce ÖSYM'nin yaptığı yabancı dil ve bilim sınavlarını kazandım (127 kişi'den 11'i barajı geçti, ben 3. oldum; 100 üzerinden 83 aldım) sözlü mülakat sınavını kaybettim ( 100 üzerinden 15 aldım, jüri başkanı Kızılbaş olduğumu biliyordu; beni jüri önünde öyle bir aşağıladı ki yerin dibine batırdı); dünyam yıkıldı. İşte o günlerde, kitap okuma alışkanlığımın olduğunu bilen biri (sonradan TTB başkanı oldu), benim perişan halimi görünce, [I]“üzülme , sadece sen değilsin, hepimiz ayaklar altındayız[/I],” dedi. Ertesi günü Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün “Şebeke” adlı kitabını bana uzatarak , “[I]Bugüne kadar başka kitaplar okun, bir de bunu oku![/I]” dedi. Y. Küçük’ü “deli” olarak bilirdim, ama ‘şimdi kitabı almasam kabalık olur’ dedim ve aldım ; kitap ertesi günü bitti. Hemen o hafta Y. Küçük’ün Tekeliyet, İsyan-1, İsyan-2, Sırlar, Gizli Tarih, Putları Yıkıyorum, İsimlerin İbranileştirilmesi adlı kitapları ile Soner Yalçın’ın “Efendi-1” ve “Efendi-2” kitaplarını aldım, çok kısa sürede tümünü bitirdim. Bu sürede başka kitaplar, dergiler, internet makaleleri okudum, verilen bilgileri, anlatılan olayları kendi kişisel tarihimle karşılaştırdım: Raskolnikov’un dediği gibi, ”[B]gerçekten bir böcek olduğumu anladım[/B].”

4. İran Devlet Başkanı AhmediNeJad’ın kripto olduğunu, BBC’den tam 1.5 yıl önce işyerimizde 15-20 kişilik gruba söyledim; çok eğlendiler, kahkahalarla güldüler...

5. Kitabı yeniden okudum, 2 günde bitirdim; üstelik özetini de çıkardım.

[B]Kitap Özeti: [/B]

1. [B]Nobel ödülü[/B] verilen ( Nobel edebiyat ödülü alanların belki de tümü İbrani asıllı) “[B]Teyzenin Hikayesi[/B]” adlı roman -baştan sona- [B]I. Siyonist Kongre[/B]’yi toplayan [B]Theodor Herzl’[/B]in çalışmalarını, örgütlülüğünü ve [B]Eski Yahudi vatanı Filistin’e özlemlerini anlatıyor[/B]. Kitapta [B]Filistin [/B]veya [B]Kudüs [/B]adı geçmiyor, “[B]Meroe”[/B] adı verilen hayali bir yerin içinde ve çevresinde geçen olaylar anlatılıyor. Ancak, [B]kitaptaki coğrafi tanımlardan anlatılan yerin Filistin olduğu kolayca anlaşılıyor.[/B] Nitekim, sayfa 26’da, “[B]Ve timsah Nil denilen bir yerde yatıyordu. Bu nehir Meroe’nin yakınlarında akmaktaydı[/B].(s:26) Kitaptan aldığım aşağıdaki birkaç alıntıda –kodlar çözüldüğünde- [B]tanımlanan yerin [COLOR="Red"]Filistin[/COLOR], anlatılan olayların İsrail Devleti’nin kuruluş süreci olduğu çok net anlaşılıyor[/B].

2. Kitap Avustralya’da yazılmış ama olaylar daha çok [B]Ortadoğu [/B]ve Yahudilerin yoğun olduğu [B]Doğu Avrupa[/B]’da geçiyor.

3. Dünya Yahudiliği, İsrail Devleti kurmak için [B]Filistin[/B]’den önce Afrika’da, Mısır’a komşu [B]Habeşistan’[/B]da bir yer arayışına girişmişler, o çalışmalar da konu ediliyor.

4. Roman kahramanları: Theodora, Julya, Jack, Lou, Joe, Leontini, Pavlou, Brawne, Rafferty, Rapollo, Ralph, Stepper, ([B]Tümü Tevratik adlar[/B])

5. Romanın başkahramanın adı TheodoraGoodman ([B]Good=İyi, Man=Adam: İyi adam[/B])

6. TheodoraGoodman’ın bir kripto olduğu, yani İngiliz uyruğunda ve Hıristiyan göründüğünü ama [B]gerçekte Yahudi olduğu [/B]sayfa 198’de net ifade ediliyor: “Matmazel Marthe, “[COLOR="Red"][B]Size Yahudi olduğumuzu söylememiz gereğini duyuyoruz.[/B][/COLOR]” dedi. Matmazel Bloch ve Matmazel Bloch bu gerçeği sanki bu kırılır bir şeymiş gibi sundular. Matmazel Berthe, “İnsan şaşırıyor,” dedi. “Daha gençken bize Komünistlerden korkmamızı söylemişlerdi. Şimdi korkmamız gereken kimselerin Faşistler olduklarını öğreniyoruz. Siz nesiniz? TheodoraGoodman, “Açıkçası, ben hiç bir zaman bunu düşünmedim,” dedi.Matmazel Berthe, “[B]Bu korkunç bir şey!”[/B] dedi. Matmazel Marthe, [COLOR="red"]Bu kripto-bilmem ne olduğunuz anlamına geliyor,[/COLOR]” diye içini çekti.(s:198

7. Kripto olmak, yani [B]çift kimlikli olmak[/B]; örenğin, [COLOR="red"]Türk, Kürt, Alman, Rus, Müslüman ,vb kimliklerle tanınıp ama gerçekte Yahudi olmak.[/COLOR] [B]Yaşamı boyunca sadece ve sadece Yahudi ırkının iyiliği, diğer ırkların kötülüğü için çalışmak.[/B]

8. Kitapta, TheodoraGoodman, kriptoluğuyla övünür: [B]Hristiyan azizler arasında da çift kişilikli (kripto) Yahudiler olduğu ve bunları aziz oldukları için değil, Yahudi oldukları için sevdiğini söylüyor.[/B]” [COLOR="red"]Fakat seni en çok azizlerin arasında çifte kişiliğinle oturduğun zaman seviyorum.[/COLOR]” (s:205)

9. [B]Nitekim, gerek Paplar ve gerekse Osmanlı Şeyülislamları arasında çok sayıda kripto (gizli Yahudi) vardır[/B].

11. Roman, dünyada [B]ilk Siyonist Kongre’yi 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde toplayan Siyonist TheodorHerzl’in yaşamı ve Siyonist çalışmaları, dünya Yahudiliğini örgütleyişi kodlarla, şifrelerel anlatılıyor[/B].

12. [B]Birinci Siyonist Kongre, 29 Ağustos 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde TheodorHerzl adında bir Siyonist Yahudi’nin başkanlığında toplandı[/B]. Kongreye tüm dünyadan yaklaşık 200 delege katılmıştır. Avusturyalı Yahudi bir gazeteci olan TheodorHerzl, 1896'da yazdığı Judenstaat (Yahudi Devleti) isimli bir kitapta Siyonizm'in kuruluşunu anlatmış, 1897'de I. Siyonist Kongre ile Dünya Siyonist Teşkilâtı kurulmuştur. Kongre ile 1897'ye kadar Yahudilerin, Filistin'de toplanması ve Yahudi devleti kurulması bir fikir iken, 1897'de hedef haline getirilmiştir. Kurulan Dünya Siyonist Örgütünün başkanlığı'naTheodorHerzl getirildi. Kongrede hazırlanan Siyonist programı hayata geçirmek için gereken altyapının oluşturulması için finans desteğini sağlamak amacıyla bir fon kurulması kararlaştırıldı. Bu fon Filistin'de toprak satın alınması ve bu topraklarda bir devletin altyapısının oluşturulmasına harcanması kararlaştırıldı. [B]14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin Kuruluş Deklarasyonu,[/B] TheodorHerzl'in1897'de I. Siyonist Kongrede, “[COLOR="red"][B]Ben Basel'de İsrail Devletini kurdum. En geç 50 yıl içinde bu gerçek olacak,[/B][/COLOR]”demesinden 50 yıl sonra ilan edilmiştir (vikipedi)
( [SIZE="2"][FONT="Times New Roman"]Hürriyet Gazetes'si 1 Mayıs 1948'de çıkmaya başladı; İsrail Devleti 14 Mayıs 1948'de ilan edildi; Oysa, T.C 1923'de kurulmuştu ama Hürriyet 1948'de yayınlnadı. O halde, kimin için Hürriyet!? )[/FONT][/SIZE]

[B]Kitaptan Alıntılar[/B]:

“Lou, “Bana bir şey anlat,” dedi. Bu sözleri söylerken soluğu Theodora’nın omuzunu ısıttı.”[B]Bana Meroe’yi anlat.[/B]”... Theodora, “Meroe?” dedi. “Fakat hayatım, sen bu hikâyeyi dinledin. Zaten anlatacak fazla bir şey de yok.”... Meroe’nin hikâyesini anlatmıştı. Meroe, içinde dikkati çekecek hiç bir olay geçmeyen, fakat müzik parçalarının çalındığı, güllerin saplarından koparak düştüğü, insan bedeninin asıl görevi olan aşk ve nefreti başka biçimlere soktuğu [B]eski bir evdi (eski vatan ?).[/B] Fakat Meroe’nin hikâyesini anlatmak, Theodora için kendi kanının sesini dinlemek demekti. ( s:21)
•••
Kırların arasından aşağıya yola şaşkınlıkla bakardı bu renk. Dürüst bir evdi bu. Çünkü yapıcılığın amacının bir ev, duvarlar ve bir dam yapmak olduğu bir dönemde inşa edilmişti. Evi yapanların en belirli nitelikleri de; amaçlarındaki doğruluktu. Bu, uygarlığın üzerini kapayıp, gözden kaybettirdiği bir şeydir. [B]Goodman’lar gelmeden önce biri eve bu Meroe adını takmıştı[/B].(s:22)
•••
Hiç kimse kuru günlük düzyazılarının dudaklarından dökülen Meroe kelimesiyle birdenbire karanlık bir süre dönüşmesinin nedenini tartışmıyordu. Kelimenin için için yanmasına karşılık onlar tepeler kadar açık, kuşku götürmeyen bir nesneden söz etmekteydiler. Yalnızca Meroe’nin çevresindeki tepeler bu adla gizlice anlaşmışlardı. Böylece daha koyulaşmış ya da kara kayalarınm daha derinlere kadar çatlatıp açmış veya daha vahşi bir [COLOR="red"]Habeş [/COLOR]şiddetiyle kaşlarını çatmışlardı. Tepelere Meroe’ydi. Meroe de kara volkanik tepeler./..../ İskelet gibi ağaçlar bir fon görevini yüklenirlerdi. Fakat Meroe’nin ölü ağaçlarının öyle hüzünlü bir görünüşü yoktu. Kökleri Habesistan’da olan bu ağaçlar her şey den çok uzaktılar./.../Sürekli bir kaynaşma, mırıltılar, kuruntular ve belirsiz bir hoşnutsuzluk sızardı bunlardan odalara. Güller, “Theo,” diye seslenirlerdi. “Vakit geldi. Boynunu yıkama zamanı.” (s:23)
•••
[B]Heredotus bunu bir kitapta yazmıştı[/B]. [B]Ve timsah Nil denilen bir yerde yatıyordu. Bu nehir Meroe’nin yakınlarında akmaktaydı.[/B] /.../ Theodora, “Fakat Meroe’de yalnızca bir dere akıyor,” dedi. Babası, “[B]Başka bir Meroe daha var,[/B]”dedi. [COLOR="DarkRed"][B]“Habeşistan denilen kara ülkede, ölü bir yer orası.[/B][/COLOR]..”Kızın, o anlaşılması zor kitapların eski, lekeli sayfalarına dayadığı elleri buz gibi olmuştu. Ç[B]ünkü bu ikinci Meroe’ye inanamıyor, inanmayı istemiyordu.[/B] Kendi sarı taşlarını, [COLOR="darkred"][B]Habeşistan denilen o ülkenin kara çimenleri üzerine yerleştiremezdi([/B][/COLOR]s:26)

Sonra Fanny bir bıçak alarak, tereyağını kesip yardı. B[B]unu, hala kahkasının altında cerhatlanıp acıyan bir duygunun , açıklanamayan bir şeyin etkisiyle yapmıştı.[/B] [COLOR="darkred"]Belki de Habeşitan yüzünden.[/COLOR] ( s:351)
•••
Kız, evin sarı yüzüne, sakin çiçek bozuğu taşlarının arasındaki beyaz kabuklara çekinerek baktı. Meroe’yi saran tepeler, güneşte bile karaydı. Kendi gölgesi kuşku uyandıracak bir paçavra gibiydi. [B]Theodora’ nın gördükleri ve hissettikleri yüzünden o mitolojik görüntü bir gerçek halini aldı, kız gitgide yayılan bir dehşetten kaçıp kurtulamıyordu. [/B]Ancak zamanla ikinci Meroe hayali sönükleşti, kafanın derinliklerinde sessizce yatan kabullenilmiş bir kaygıya dönüştü. Theodora birinci Meroe’yi sevebilirdi. Bu konuda özgürdü. Dokunabileceğiniz bir nesneydi. [B]Kız, yanağını altın taşlara sürdü,[/B] bunlara gömülü yelpaze ve helezon biçimindeki aşina deniz kabuklarının cildine battıklarını duydu. Burası ‘Bizim Yerimiz’di. Sahip olmak insana huzur veren esrarlı bir şeydi. (s:27)
•••
“TheodoraGoodman, boş bir kâğıda, “[COLOR="darkred"][B]Bizim Yerimiz’ [/B][/COLOR]de,” diye yazdı. “Meyva vermeyen yaşlı bir kayısı ağacı var ve inekler hava sıcak olunca sağılmadan önce burada dururlar, ya da kulübenin yıkılmış olduğu o eski bahçedeki armut ağacının altında. Bütün bunları ata binerek, [B]Babamla Bizim Yerimiz’de dolaşırken görüyorum[/B]. Bizim Yerimiz uygun bir büyüklükte, Parrott’ların ya da Trevelyan’ların toprakları kadar büyük değil. Oysa Babam, ‘[B]Bizim Yerimiz’in insan kafasını dinç tutacak kadar geniş olduğunu söylüyor.[/B]” Ata binmiş, Babasıyla ‘[COLOR="red"]Bizim Yerimiz’de[/COLOR] dolaşıyordu. Kız, üzengilerin şıkırtısını, atların burun kanatlarını şişirerek solumalarını, hışırdayarak sallanan kaba telli kuyruklarından dökülen o ağır, yavaş, tembel ses sellerini dinliyordu. [COLOR="red"]Onların olan topraklara bakıyordu Theodora.[/COLOR] Meroe ‘de yeteri kadar kafa huzuru vardı. Bunun ne olduğunu bilmiyordunuz, bu bakımdan pek emin değildiniz. Ama bunu ta kemiklerinizin içinde hissediyordunuz. Ve Theodora buna bağlı olarak ‘[B]Bizim Yerimiz'in bir başlangıç ya da son olmadığını da keşfetti. K[/B]ız ilk defa tarafsız bir bakışla karşılaşıyordu. Parrott,”[B]Meroe mi?[/B]” dedi. “[B]Bir yıkıntı orası[/B].” Theodora bunu duydu. Şehirde, İmperial Oteli’nin uzun balkonunun altında Babasını bekliyordu.” (s:28).
•••
“ Theodora, ellerini birbirine kenetlemiş öylece oturuyordu. Bir keder yükünün altında ezilmekteydi. [B]Kimse bu yükü kaldırıp atamazdı. Çünkü Theodora’nm bunu omuzladığını bilen yoktu. [/B]“ (s:29)
•••
“Yoldaki dönemeçte birdenbire ortaya çıkıyordu. Arabasının tekerlekleri orayı dövüyor, derenin geçit yerindeki kahverengi suları etrafa sıçratıyordu. Oldukça uzaktan arabanın üzerindeki pis tentenin sağa sola sallanıp devrilecekmiş gibi eğildiğini görebiliyordunuz. Diğerlerine haber vermek, “[B]Suriyeli!İşte Suriyeli geliyor!” [/B]diye seslenmek için zaman bulabiliyordunuz. Bu sesle herkes evden fırlıyordu./.../ Gertie, Suriyelinin değersiz birtakım şeyler sattığını söylüyordu. Fakat herkes satın almayı, eşyalara dokunmayı, seçmeyi seviyordu. Şimdi bu gün, konuşmalar, gülüşmeler, Suriyeli’ nin uyuz köpeğinin sızıldanmaları, adam yaşlı sıkıntılı renksiz atının koşum takımının şıngırtısıyla doluyordu. Artık kimse çalışmazdı. [B]Suriyeli [/B]gelmişti çünkü. Suriyeli kupkuru, esmer bir adamdı. Ellerinde mavi dövmeler vardı. Bir deri bir kemik kalmış yüzünde, derine kaçmış gözleri kapkara duruyordu. Ama bu gözler insana pek bir şey söylemiyorlardı. Konuştuğu dilde sesi de öyle. Suriyeli’nin lâfları ancak şilinlerden sözettiği ya da kahverengi elleriyle işaretler yaptığı zaman anlaşılırlık kazanıyordu. Sanki Suriyeli geliyordu. kurgulu bir oyuncakmış gibi kahverengi dişlerini göstererek gülüyordu adam. Bir defasında gümüş işlemeli bir şal gösterdi. Gertie bunun için, “[B]Doğu işi[/B],” dedi. [B]Suriyeli herkesin görebilmesi için şalı şöyle bir attı.[/B] Kış rüzgârında ne güzel uçtu. [B]Sanki Suriyeli’nin elinden gümüş sular akıyordu.[/B] “(s:34)
•••
“1899 (Siyonist kongre 1897’de toplandı). [B]Theodora sönmüş tepeleri ve onların bir zamanlar sürdükleri hayatı biliyordu.[/B] (s:37) Adam, “gelecek yılın Ağustos ayının on yedisinde “ dedi .(s:57)
•••
“[B]Problem hem çok basit, hem de çok güç gözüküyordu[/B]. Theodora oturdu. Kız, violetin birşey söylemesini , yeni bir biçim yaratmasını ve [B]çözüm yolu bulunması gereken benzer bir problemi açıklamasını bekliyordu. Sonsuzdu bunlar.[/B] (s:74)
•••
[COLOR="red"]Şurada tavşanlar (Araplar?) var[/COLOR]. [COLOR="red"]Ateş edebilirsiniz. [/COLOR][B]Tepenini diğer tarafındaki yuvalarından yakınında bir sürü tavşan vardı.[/B] ( s:91)
•••
[B]Theodora kendi tüfeğini kaldırdı. Yollarına devam ettiler ([/B] s: 93)
•••
Fanny goodman (Theodora’nın kız kardeşi) başını nehirdeki kaplumbağalara doğru sallayarak , [COLOR="red"]“la la le-le lasa, “ diye şarkı söylüyordu [/COLOR]( s: 98)
Burada bir parantez açıyorum, “[COLOR="red"]la la le-le lasa,“ şarkısı[/COLOR] rastgele seçilen bir tekerleme değil, mitolojik bir anlamı var:

[B]Dostoyevski[/B], “[I]Ölü Evinden Anılar[/I]” adlı eserinde , Sibirya’daki bir hapishanede mahkum olan roman kahramanlarından [B]Yahudi İsay Fomiç[/B]’i şöyle tanımlar:
“Sonunda bütün tutukluların heyecanla ve hazırlıklar yaparak bekledikleri Noel yortusu geldi. ... Kışlamızda bu işe en fazla sevinen ve endişelenen İsayFomiçBumtayn’dı. Yahudi tututluydu./.../ Kuyumcuydu /.../ Muhtaç durumda olması şöyle dursun , zengin denirdi kendisine . Bununla birilikte tutuklulara faizle para veriyordu. Şehirli Yahudiler ondan dostluklarını, korumalarını esirgemiyorlardı. /.../ Hayatta pek çok Yahudiy’le karşılaşmış olan Luçka, onsa sık sık sataşırdı. /.../ Bunun üzerine tiz, incecik bir sesle anlamsız, acayip bir ezgiyle bir [COLOR="red"]"La - la la - la!..." tuttururdu. [/COLOR]Bu, güfte sayılmayan la - la -lâ'larİsayFomiç'in cezaevinde söylediği tek şarkıydı. Benimle daha yakından samimi olunca, [B]bu şarkı ve ezginin, bir zamanlar, altı yüz bin Yahudi’nin Kızıldeniz'i geçerken söylediklerinin aynı olduğuna inandırdı beni. [/B][COLOR="red"]Her Yahudi için, düşmanına karşı zafer sağladıktan sonra bu şarkıyı söylemek zorunluymuş. [/COLOR]“ ( Dostoyevski: Ölü Evinden Anılar, s: 150-154. Türkçesi: Hasan Can, alter Yayınları.) (Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün kripto olduğunu ima ettiği Ayten Alp-[COLOR="red"]man[/COLOR]’ın, “ Benim Memleketim” adlı şarkısının lal la lal laylay olan nakaratının bu mitolojikle imanla bir ilgisi var mı acaba?)
•••
[B]La lala ilgili başka bir örnek[/B]. Umberto Eco’nu n “[I]Gülün Adı[/I]” adlı eserinden veriyorum:

"Venantius önemli bir gizi saklamak istiyordu; bunun için de iz bırakmadan yazan, ama ısıtılınca yeniden ortaya çıkan bir mürekkep kullanmış. /../ "Hiç kuşku yok, çözülmesi gereken gizli bir alfabe bu," dedi. "İşaretler kötü çizilmiş, belki sen daha da kötü kopya ettin, ama kesinlikle bir burç alfabesi bu. Görüyor musun? Birinci dizede..." Yay, Güneş, Merkür, Akrep..."/.../ "Venantius saf olsaydı, en yaygın burç alfabesini kullanırdı: A eşittir Güneş, B eşittir Zeus... O zaman ilk dize şöyle olurdu... Şunu bizim alfabemizle yazmaya çalış: RAIQASVL..." Durdu. "Hayır, hiçbir anlamı yok bunun; hem Venantius saf değildi. Alfabeyi başka bir anahtara göre yeniden düzenlemiş." /.../ Örneğin, bir harfin yerine başka bir harf koyabilirsin, bir sözcüğü tersinden yazabilirsin, sözcüğün yalnızca her iki harfinden birini alarak harfleri tersine sıralayabilirsin, baştan başlayarak burada olduğu gibi harflerin yerine burç işaretleri koyar, gizli harflere sayısal değerlerini verirsin; sonra da sayıları başka bir alfabeye göre başka harflere dönüştürebilirsin..."/.../ Mesajın ilk olası sözcükleri üstüne varsayımlar kurulabilir; sonra da, bunlardan çıkardığın kuralın, metnin geri kalanına uyup uymadığına bakarsın. Örneğin, burada Venantius, fınisAfricae’yi çözümlemenin anahtarım kesinlikle kaydetmiştir. Mesajın bununla ilgili olduğunu düşünürsem, birden bir uyum aydınlatır beni... Harfleri değil, işaretlerin sayılarını dikkate alarak, ilk üç sözcüğe bakmaya çalış... Şimdi de bunları, her biri en az iki işaretten oluşan hecelere ayırmaya çalış; yüksek sesle oku: [COLOR="red"]la-la-la la-la la-la-la..[/COLOR]. Secretum fınis Africae...( (Lat.) Afrika’nın sonunun gizi.)” (Umberto Eco,s: Gülün Adı, s:195.)

Parantezi kapatık, Teyze’nin Hikayesi’ne dönüyorum:
“[B]Halk (Yahudiler ?) soruyordu. “Ne diyorsunuz ? “Kötü mü olacak ?” “Theodora ne düşünüyor ?” (s:119)[/B]
•••
“Theodora o fotoğrafı hatırladı ve [B]bazen kişisel irade hayalinin , hangi noktada evrensel rüyaya yenildiğini kendi kendine sordu[/B]. ( s: 122)
•••
“[B]Ama nedense Theodora yönetimi eline almayı istemiyordu [/B](s:155)
•••
“[B]Bir kızıl horozun (Sovyetler Birliği?)[/B] belli belirsiz kavranan ilkel (soyalizm?) kuyruk kabartışıydı.(s:160)

•••
Biliyor musunuz , [COLOR="red"]Hitler’in savaş çıkaracağını söylüyorlar[/COLOR] (s: 197)
•••
Matmazel Marthe, “[COLOR="red"][B]Size Yahudi olduğumuzu söylememiz gereğini duyuyoruz.[/B][/COLOR]” dedi.
Matmazel Bloch ve Matmazel Bloch bu gerçeği sanki bu kırılır bir şeymiş gibi sundular.
Matmazel Berthe, “İnsan şaşırıyor,” dedi. “Daha gençken bize Komünistlerden korkmamızı söylemişlerdi. Şimdi korkmamız gereken kimselerin Faşistler olduklarını öğreniyoruz. Siz nesiniz?
TheodoraGoodman, “Açıkçası, ben hiç bir zaman bunu düşünmedim,” dedi.
Matmazel Berthe, “[B]Bu korunç bir şey![/B]” dedi.
Matmazel Marthe, [COLOR="red"][B]Bu kripto-bilmem ne olduğunuz anlamına geliyor,[/B][/COLOR]” diye içini çekti.(s-198)

•••
“Matmazel Bloch ve Matmazel Bloch, dikenlerin arasından ilerlediler. [B]Bu yürümek değil, ilmek ilmek örgü örmekti sanki[/B]. İkizler, gülümsemeler saçıyorlardı. Minnet duyuyorlardı çünkü. Buz çiçeklerinin arasında ve İ[B]sa çarmıha gerildiği sırada başına geçirilen [COLOR="red"]dikenli tacın gölgesinde yaşamak [/COLOR]gibi bir ayrıcalığa sahip oldukları için minnet duyuyorlardı. Onların ardından giden Theodora, bir çok eski yaranın açıldığını hissetti. [COLOR="red"]Yaşlı Yahudi kadınlarının [/COLOR]gerilerinin ıstırap çekmeyi tekellerine almalarına izin veremezdi pek.[/B] Ama onların bu konuda kendilerine özgü bir istek ve eğilimleri olduğunu da itiraf ediyordu.”(s:199)

[B]Böylece, varoluşun sürekliliği, kesilmeyecekti. Görünüm, sonsuz bir varoluş haliydi.Ümit ve ümitsizlik , sonsuz olarak yiyip yutuyor ve kusuyordu.[/B]” ( s: 244)

cebe 06.02.2016 09:50

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[IMG]http://i.hizliresim.com/Vvj29v.jpg[/IMG]


[B]Kissinger Putin'le görüştü[/B]

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, ABD eski dışişleri bakanı [B]Henry Kissinger[/B]'ı başbakanlık binası 'Beyaz Ev'de kabul etti.

ABD'nin barış elçisi olarak Moskova'ya gelen akil adamlar heyetinde yer alan Kissinger, Rusya eski başbakanı Yevgeni Primakov'la da bir görüşme gerçekleştirdi.

Başbakanlık basın merkezinden yapılan açıklamada, görüşmede geniş kapsamlı olarak uluslararası sorunların ele alındığı belirtildi. Açıklamada, "Vladimir Putin ve Henry Kissinger geniş kapsamlı olarak uluslararası sorunları ele aldı" denildi. Kissinger ve Putin'in hangi konuları görüştükleri ile ilgili detay bilgi verilmedi.
[url]http://www.yenisafak.com/dunya/kissinger-putinle-gorustu-176076[/url]

[B]Kissinger-İsrail[/B]

“[COLOR="Red"]Kissinger’in hep Yahudi kaldığında hiçbir kuşku bulunmamaktadır.[/COLOR]”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:241. İthaki Yayınları)
•••
“[B]Asıl adı “Heinz” olan Henry Kissinger, tarihin belli bir kesitinde, [/B][COLOR="red"]belki de seçime girmeden cumhurbaşkanı yetkilerini kullanabilmiş tek Amerikalıdır[/COLOR]. [B]Bir Alman Yahudi’si olarak dünyaya gelmesi ve Yahudiliğini hep kimlik sayması,[/B] [COLOR="red"]1973 Arap-İsrail Savaşı’ndaki tutumunu anlamamıza yardım etmektedir;[/COLOR][B]Kıbrıs için de anahtarlardan birisi sayabiliriz.[/B] Kissinger’ın ilk büyük konspirasyonu ise 1973 [COLOR="red"][B]Yom-Kippur Savaşı[/B][/COLOR]’nda ve sonuçlandırılması sırasındadır; buradaki mahareti, diplomasi ve özellikle soğuk savaş yazınında, tartışmasız kabul edilmektedir. Bu da. daha 1972 yılında, Yom Kippur ve Kıbrıs Savaşları öncesinde, biyografi¬sin yazan bir eski çalışma arkadaşının [B]“Rasputin”[/B] nitelemesini doğrulamak¬ladır. .(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:243. İthaki Yayınları)

[FONT="Times New Roman"][SIZE="2"](Yom Kippur Savaşı: (Yom Kippur Savaşı: Dört Arap devleti ile İsrail arasında [B] 6-26 Ekim 1973 'te, İsraillilerin en büyük bayramını kutladığı gün (Yom Kippur) 'da başlayan savaştır.[/B] .( [url]https://tr.wikipedia.org/wiki/1973_Arap-%C4%B0srail_Sava%C5%9F%C4%B1.Arap-lsrail[/url] Savaşları’nın bu en önemlisi, [B]Mısır ve Suriye’nin taarruzuyla başladı; [/B]Sovyetler Birliği’nin yakın müttefiki Mısır’ın, savaş başlatacağını, bir çözümü zorlamak için de olsa, Amerikan tarafına bildirmesine karşın, buna, ne Washington ve ne de Tel-Aviv inanıyordu, hazır olmadıklarını düşünüyorlardı ve bu nedenle taarruz sürpriz etkisi yaratmıştır. [B]Savaşın başında Mısır ve Suriye birlikleri büyük başarılar kazandılar. Sovyetler, bir yandan, deniz imkanları ve diğer yandan hava taşımasıyla hem Mısır’ı takviye ediyorlar ve hem de başından itibaren ateşkes arıyorlardı.[/B] [COLOR="red"]İsrail’in çok umutsuz olduğu zamanlar yaşandı. Bütün mühimmat bitmişti, nükleer silahı olup olmadığı ve varsa kullanıp kullanmayacağı tartışılıyordu.[/COLOR] [COLOR="DarkRed"][B]Amerikan yardımı zamanında yetişti; savaşın ikinci kısmı İsrail’in lehine dönmüştür.[/B][/COLOR]/…/ [B]Mısır Üçüncü Ordusu çok tehlikeli bir duruma düşmüştü; Sina’da açılmış ve İsrail küvvetleri tarafından kuşatılmıştı, İsrail kuvvetlerinin zahmetine gerek kalmıyordu, Üçüncü Ordu, susuzluk ve açlıktan kırılmak üzeredir.[/B] Bu, Sovyetler için, Mısır’ın yenilmesinden de öte, utanç verici bir durumdur, Sedat Moskova’ya bastırıyor ve Moskova, Washington’a ortak güç kullanımı taleplerini tekrarlayıp duruyordu, en sonunda Brejnev, Amerika katılmasa da Sovyetlerin tek başına hareket edeceği haberini gönderdi; [B]24 Ekim 1973 akşamı, Amerikan istihbaratı, Sovyetler Birliği’nin savaşı başlatmak üzere olduğunu tespit etti.[/B] [COLOR="red"]Aynı saatte, dünyanın her yerindeki Amerikan kuvvetlerine, en yüksek derecede savaşa hazır ol emri veriliyordu[/COLOR]; bundan sonraki aşama, harekettir. Sovyetler geri adım atmışlardı. (Prof. Dr. Yalçın Küçük : Tekeliyet-1,s : 253))[/SIZE][/FONT]
•••
“[B]Yom Kippur Savaşı’nın kritik noktasında, Amerikan kuvvetleri, en yüksek teyakkuz haline sokulurken[/B], Nıxon’ın , Watergate Skandalı nedeniyle istifanın eşiğindeyken, sarhoş, Beyaz Saray’ın bir bölmesinde yalnız ve muhtemelen sızmış halde bulunduğu, neredeyse, kesindir. [COLOR="red"][B]Yom Kippur Savaşı’nın, Amerikan başkanına ait en kritik kararlarını, Kissinger’m aldığı konusunda pek az kuşku bulunmaktadır.[/B][/COLOR] Bu, hemen izleyen [B]Kıbrıs Savaşı’[/B]nın analizi açısından önemli bir ayrıntı sayılmalıdır, bu nedenle üzerinde duruyorum.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları )
•••
“[B]Yom Kippur Savaşı’nın tam ortasında, Elen asıllı Başkan yardımcısı Agnew görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı ve Türk-Yunan Savaşı’nın tam ortasında da, 9 Ağustos 1974 tarihinde Başkan Nixon, Watergate Skandalı nedeniyle hapse girmemek için istifa ediyordu; [/B]başkan yardımcısı tayin edilen ve pasif tabiatlı Ford, böylece Başkan oluyordu. [COLOR="darkred"][B]Ford, Kssinger’i hem Ulusal Güvenlik Konseyindeki Başkanlığı’nı ve hem de Dış İşleri Bakanlığı’nı teyit etti; iki görevin bir elde bulunması, Amerika tarihinde başka örneği olmayan bir durumdur.[/B][/COLOR] Bu , [B]Kisisnger’e, istihbarat bilgilerinin kullanımında seçici olma imkanı sağlıyordu.KıbrısSavaşı’nda bu imkanı cömertçe kullandığı tespitedilebilmektedir[/B].” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:255. İthaki Yayınları )
•••
”[B]Nixon’unayağını kaydıran gazeteci Yahudi çıktı,[/B] “watergate” skandalı patlatmıştı, [B]Clinton’u rezil eden de Yahudi idi[/B], ilerde yazabilirim,’ [B]Kennedy’i düşüren parmağı çıkarabiliriz,[/B] Nixon paralize olmuştu, Nixon’unYahudileri hiç sevmediği kayıtlıdır, Kissinger ile denge tuttuğunu anlıyoruz, [COLOR="Red"][B]Kissinger sadece Dış İşleri Bakanı değil, de facto başkan idi [/B][/COLOR][COLOR="red"]ve Yahudi’dir[/COLOR], [B]işte bu zamanda biz Kıbrıs’ı aldık,[/B] …”(Prof. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:338. Salyangoz Yayınları )
•••
“[B]Kissinger’ın, en yüksek derecede savaşa hazır ol emri de, Brejnev’i' Mısır’a yardıma gitmekten alıkoyabiliyordu;[/B] 1962 ve 1973, soğuk savaş döneminin en sıcak anları kabul edilmektedir, [B]Sovyet tarafı, her zaman, tehdide boyun eğmiştir.[/B] Kuşkusuz, Sovyetler, böylece Mısır Üçüncü Ordusu’nu kurtarabilmiştir; fakat, Üçüncü Dünya’da güvenilirliğini ve Orta Doğu’da etkisini kaybettiğikesindir. [COLOR="red"]İsrail’e gelince, askeri anlamda olmasa bile politik planda, 1967 Savaşı’ndan daha değerli bir başarı elde etmiştir; “Altı-Gün Savaşı”, İsrail’in bir devlet olması anlamına geliyordu ve Yom Kippur’sa, bu topraklardan, Araplar tarafından sökülemeyeceğini gösteriyordu, bundan sonrası etki alanını genişletme dönemidir.[/COLOR] [B]Kıbrıs’ın parçalanmasını, etki alanının genişlemesi olarak değerlendirmek yerindedir.[/B]” (Tekeliyet-1,s:254)
•••
“ Önce Başkan Nixon’in yardımcısı, Elen kökenli Spiros Agnewve daha sonra da Nixon başkan yardımcılığından istifa etmek zorunda bırakılmıştı, [B]yeni başkan Ford ise henüz duruma hakim değildi ve ayrıca hiçbir zaman olamamıştır[/B]. [COLOR="red"][B]Hem Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başında ve hem de Dış İşleri Bakanı olan Kissinger’ın, hem Ekim-1973 Yom Kippur Savaşı’nda ve hem de 1974 Kıbrıs çıkartmasında kendisine ait olmayan pek çok yetkiyi kullandığı tespit edilmektedir. Kıbrıs’ın taksimi, aynı zamanda entrikalar tarihidir.[/B][/COLOR]” (Tekeliyet,s:241. Dipnot)
•••
“1973 Savaşı’na bakışta, Nixon ile Kissinger arasında bir ortak nokta ve bir de ayrılık var, ortak olan yan her ikisinin de, bu en önemli Arap-İsrail ihtilafına, ilk planda, bir bölgesel savaş gözüyle bakmamalarıdır; her ikisi de bu savaşı iki blok arasında bir karşılaşma ve prestij mücadelesi olarak görüyordu. Ayrılık noktasıysa şudur; Nixon,bu savaşta İsrail’in bir başarı elde etmesini istiyor, fakat, bu başarının, Sovyetleri, Orta Doğu’daki iddialarından geriletecek ölçüde olmasını yeterli buluyordu. B[B]u nedenle, İsrail’in tam yenileceği bir zamanda, hava taşıması yoluyla, airlift, İsrail’e mühimmat takviyesinde hiç tereddüt göstermemişti,[/B] açık olmasından çekinmiyordu; Kissinger burada çek¬ince göstermiş ve ikircikli davranmıştır.Fakat bu sağlandıktan sonra, Sovyetlerle ortak bir ateşkes için esnek hareket konusunda, Moskova’daki Kissinger’a direktif vermekte gecikmemiştir ve Kissinger çok şaşırmış, bu direktifi sabote etme yollarını da aramıştır, demek iki bakış saptayabiliyoruz.” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları.)
•••
” Kissinger, yıllar sonra 1991 yılında, iki araştırmacıya, “[B]ben 1969 yılında Sovyetleri Orta Doğu’dan atmalıyız, demiştim, kıyamet kopmuştu, ama yaptık”[/B] diyordu. [B]Kissinger için Sovyetler Birligi’nin Orta Doğu’dan çıkmas: Araplar’ın, Israil-Amerikan Cephesi karşısında yalnız kalması demektir;[/B] nitekim Kissinger, 25 Ekim 1973 sabahı, üç saatlik bir uykudan sonra bakanlığa gittiğinde, masasında, Mısır Devlet Başkanı Sedat’ın, bir Sovyet-Amerikan barış gücü isteğinden vazgeçtiğini bildiren telgrafını bulunca, anılarına göre “kazanmaya başladık” diyordu; çünkü bu, Sovyetler’in Orta Doğu’daki en yakın ve en önemli müttefikinin, Sovyetler’den uzaklaşmaya başladığının işareti oluyordu, kazanma iddiası yerindedir.” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:252. İthaki Yayınları.)
•••
“[B]Kissinger’m, Sovyetler Birliği’ni Orta Doğu’dan atma siyaseti, Kennedydaha 1960 yıllarının başında fark ettiği ve İsrail ve Dünya Yahudiliğim: 1967 Savaşı’ndan sonra temel politik yönelimi olan çizgiye uygundur. [/B]Yalnız bu direktifin, artık kendisini bağlantısız sayan ve Kıbrıs Komünist Partisi Akel ile harmoni içinde çalışan Makarios’un, Kıbrıs cumhurbaşkanlık sürdüğü müddetçe, realize edilebilmesi belli ki zordur; bu nedenle, [COLOR="red"]Yom-Kippur’dan hemen sonra, Makarios’a darbe yapılması ve daha sonra Kıbrıs’ın taksim edilmesi bir gereklilik olmaktadır.[/COLOR]”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:252. İthaki Yayınları)
•••
“[B]Demek ki muzaffer askerlerimiz İzmir’e girdiklerinde, 1922 Sonbaharı, Filistin’de İngiliz mandası kuruluyordu.Ve 1948 yılında, Türkiye, Amerikan mandası altına girerken, ilanı 1947 Baharı’nda idi, Filistin’de, Israel Devleti ortaya çıkıyordu[/B]. Bu arada, Türkiye’nin bir “iç savaş” ile paralize olduğu da iddia ediliyordu. Bir birleşik kap mı, yok yapay ayrılık mı; her halde masal’dır.Masallar da heyecan verebiliyor, [COLOR="red"]1922 yılında, Türk askerleri, Elenleri Ege’den kovarken, Filistin’de, Israel üzerinde İngiliz mandası oluşturuluyordu. 1948 yılında, Truman tarafından, Israel Devleti kurulurken,[/COLOR] 1947 yılında, Türkiye, Amerikan mandasını davet ediyordu.1958 yılında ise, Israel Devleti’nin kurucu Başbakanı ve Osmanlı tabiyetinden [B]Ben-Gurion[/B], tıpkı bir masaldaymış gibi, tebdil-i kıyafet Ankara’ya düştüğünde, İsrailoğulları ile Türkleri, “[B]tamamlayan kavimler[/B],complementary nations,ilan etmişti. Hepsini notediyoruz”. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:48. Salyangoz Yayınları)

[B]Disraeli- Kissinger-Kıbrıs[/B]
•••
“ABD’de Dış İşleri Bakanlığı koltuğuna oturmuş ilk ve şimdilik son Yahudiolan [B]Kissinger da Disraeli’den “Yahudi” olarak söz etmektedir.“[/B](Prof. Dr. Yalçın Küçük, Tekeliyet-1,s:238. Dipnot. İthaki Yayınları)
•••
“[B]Kıbrıs’ın Osmanlı’dan koparıldığı zamanda, en güçlü emperyalist ülke olan Büyük Britanya’da Yahudi kökenli [COLOR="red"]Disraeli [/COLOR]başbakandı. Kıbrıs’ın bir bölümünün Türkiye’ye geçtiği tarihte en büyük emperyalist ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’ni de bir Alman Yahudi’si olan [COLOR="red"]Kissinger [/COLOR]yönetiyordu. [/B]Cumhurbaşkanı Nixon idi, ancak Nixon, şimdi öğreniyoruz, bir Yahudi gazetecinin açıkladığı skandal ile, “watergate deniliyordu, paralize olmuştu, istifa ederek hapisten kurtulmanın yollarını arıyordu”.(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:48. Salyangoz Yayınları.)
•••
“[B]Disraeli’[/B]den çıkartılacak bir ders ve aynı zamanda bir “çözüm “var; Disraeli, hem Yahudilik’ten ayrılmıştı, bir [B]converso idi,[/B] fakat Yahut pratiğini yerine getirmemekle birlikte [B]bütün ruhu ile Yahudi olduğu kuşku bulunmuyordu. [/B] Profesör Cantor, [COLOR="red"]Disraeli’nin, sadece Yahudi Kavmi’nden geldiğini açıklamakla yetinmediğini, aynı zamanda bundan iftiharla söz ettiğini kaydetmektedir.[/COLOR] Tarihe böyle birisinin dünya Yahudiliğine çok büyük hizmetler yaptığın görüyoruz; dolayısıyla “[B]converso[/B]” ya da [COLOR="red"]“dönme[/COLOR]” müessesesinin Yahudilik için her zaman olumsuz olmadığını da çıkarabiliyoruz. Demek ki, Disraeli, sadece “rezerv devlet” için değil aynı zamanda “dönme” kurumu lehine de dersler içermektedir ve tartışmaya açmış oluyorum.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük, Tekeliyet-1,s:240. İthaki Yayınları.)
•••
“[B]1880’li yılların ortasından itibaren Batı Avrupa’da anti-Yahudi dalgası yükseliyordu,[/B] Dreyfus tekdeğildir. Hitler’in acımasız politikaları böyle bir ortamda ortaya çıkmıtır. Hitler’in yenilgisinden sonra ölüm kamplarının resimleri belli olunca, dalga zayıflamıştı. Dolayısıyla, [B]Hitler’i, İsrail Devleti’nin kurucuları arasında görebiliriz; [/B][COLOR="red"]Truman[/COLOR] ve [COLOR="red"]Stalin’den[/COLOR] sonra gelmektedir. [B]Kissinger ise Kıbrıs’ın taksimi ile İsrail’in ihtiyacı olan güvenceyi sağlayan kimsedir; bu açıdan Disraeli’nin hemen arkasında bir yerdedir.” [/B] (Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet-1,s:240. İthaki Yayınları)
•••
“[B]Kıbrıs da, 1947 yılında, Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan, Amerika'nın siyasal şemsiyesi altına girdikten sonra, kısa bir ortak devlet denemesinden sonra taksim edilmiştir[/B]; [COLOR="red"]Kıbrıs’ın taksiminde en önemli rolün Kissinger tarafından oynandığı kesindir.[/COLOR] [B]Kıbrıs Türkler’den alındığı sırada, en güçlü emperyalist devletin başında, Yahudilik’ten döndüğüne hiç inanılmayan Disraeli vardı ve taksim edilirken de en güçlü emperyalist devletin, görünüşe göre ikin¬ci ve tarih ayrıntıyla incelendiği takdirdeyse fiilen birinci güçlü adamı da Yahudi idi,[/B] [COLOR="red"]Kissinger’ın hep Yahudi kaldığında hiçbir kuşku bulunmamaktadır.[/COLOR]” (Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:241)
•••
“[B]Disraeli’nin Kıbrıs’ı, Yahudilik adına da ilhak ettiğini, yukarda, göstermiş bulunuyorum;[/B] Kissinger analizleri de her adımını, ilk önce Yahudiliği düşünerek attığı konusunda birleşmektedir. Bu serüvende Türkler, geri plandadır.[B]Kıbrıs’ın talihiyle Filistin arasında bir paralellik kurabilir miyim; verimli olacağını sanıyorum. Filistin’de bir İsrail Devleti kurulmasının ilk kez, tarihinde Büyük Britanya tarafından ilan edildiği hep bilinmektedir, “[B]Balfour Deklarasyonu[/B]” adını almıştı; [/B]Dış İşleri Bakanı Balfour, İngiltere’de [B]tanınmış siyonist Lord Rothschil[/B]d’e bir mektupla, [B]bağımsız bir Yahudi Devleti’nin kurulmasmı kabul ettiklerini bildiriyordu.[/B] Savaş devam ediyordu ve herhalde dünya Yahudiliğinin desteğini elde etmek istiyorlardı, böyle değerlendirenler çoğunluktadır. Çünkü savaştan sonra bu angajmanlarından uzak durdu herhalde [B]bu kadar çok Arap toprağını ellerine geçirebilmeyi beklemiyorlardı.[/B] Orta Doğu’da Osmanlı mirasına kondular. Artık Arap halklarını yönetiyorlardı ve üstelik mandater oldukları Irak’ta, 1927 yılında, çok değerli petrol rezervleri bulunmuştu ve Londra, bağımsız devlet yerine otonomi öneriyordu, fakat kurulmuştur.
[B]1947 yılının sonunda yeni kurulmuş Birleşmiş Milletler, Filistin’in ikiye bölünmesini kabul etti;[/B] Londra buna karşı çıkıyordu, ama bu kez, Başkan Truman, bir Yahudi Devleti’nin kurulmasını destekliyordu, karar alınmış: Aynı yıl birisi Truman tarafından olmak üzere iki kararın daha alındığını kaydetmek durumundayız, bunlardan ilki Truman Doktrini’ydi ki böylece Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan ve Türkiye’yi koruması altına aldığını il ediyordu.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:242.)
•••
“[B]1974 yılında Kissinger konspirasyonundan önce de, 1950’li yılların sonunda, Amerika Dış İşleri Bakanlıgı’nın Kıbrıs’ın bölünmesi için taraflara plan sunduğu biliniyor; “çifte enosis” adı veriliyordu.[/B] Bu, demek ki, Filistin’de olduğu üzere, savaşsız realize edilemiyor- 1974 yılındadır.Kissinger’ın ilk büyük konspirasyonu ise 1[B]973 Yom-KippurSavaşı’nda ve sonuçlandırılması sırasındadır[/B]; buradaki mahareti, diplomasi ve özellikle soğuk savaş yazınında, tartışmasız kabul edilmektedir.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:243.)

•••
“Hangi olay veya “olgu” büyüktür; eğer elde bir teori yoksa, tarihçi, bir mi- voptur. 1948 yılında, elimizdeki teori açısından, iki önemli gelişmeye tanıklık ediyoruz, ilki, [B]14 Mayıs 1948 tarihinde, Filistin’de, İsrail Devleti’nin kurulmasıdır.[/B] Öncülüğün, Truman kadar Stalin’e de ait olduğunu hatırlamak duru¬mundayız./../ [COLOR="red"][B]İsrail Devleti’nin kuruluşu ile Hürriyet Gazetesi’nin doğuşu arasında sadece iki hafta var,Hürriyet, 1 Mayıs 1948 tarihinde yayma başlamıştır.[/B][/COLOR] Y[B]alnız her ikisinin hazırlıklarının daha önce başlamış olması normaldir; kuruluş ve çıkışın aynı güne rastlaması da mümkündü, iki haftayı uzun sayamayız[/B].(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:243.)

•••
[COLOR="red"]Peki Hürriyet Gazetesi bir Yahudi projesi olarak mı yayın hayatına girmişti;[/COLOR] bu alanda, hep böyle bir iddiayla karşı karşıya geldiğini söyleyebiliyoruz. Bu o kadar öyle ki, AvramGalante’nin yerini hakkıyla dolduran, Türkiye Yahudiliğinin değerli araştırmacısı Rıfat Bali’den öğreniyoruz, Hürriyet kurucusu [B]Sedat Simavi, bir başyazıyla bu iddiaları tekzip etmek zorunda kalmıştı[/B]. (S. Simavi, Mecburi Bir Açıklama, Hürriyet, 11 Aralık 1949.)Fakat bu tekzi- Elen kökenlilerin daha da azalmasına yol açmıştı ki, bunda, yayınlan bir Hürriyet Gazetesi çalışanlarının da etkili olduğu “[B]6-7 Eylül Olayları”[/B] önemlidir, öyle görüyoruz. (Tekeliyet,s:247)
•••
“[COLOR="red"]İsrail Devleti’nin gerçek kuruluş tarihi olarak 1967 yılını öneriyorum[/COLOR]; Hail, Mısır’ın saldıracağım düşünerek ani bir baskınla başlattığı savaşla, “Al¬tı Gün Savaşları”, topraklarını üç katından fazla büyütmüştü, bu, Mısır’ın ve özellikle lideri Nasır’ın prestijinin en yüksek olduğu bir zamandır. Sovyetler Birliği’nin de, belki de en güçlü olduğu bir zamanda, Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve Sovyetler Birliği olan [B]Mısır ve Suriye’nin hezimete uğratılması sanıldığından fazla önemlidir. Bu, İsrail Devleti’nin kalıcılığının işareti sayılmıştır; i[/B]ki anlamdadır ve iki yönü saptamamız gerekmektedir.


Birincisi, Dünya Yahudiliğini ilgilendiriyordu; bu tarihten sonra, dünya¬nın her bölgesindeki Yahudiler, bir Yahudi Devleti’nin yaşayabileceğini göre¬rek sadakatlerini, İsrail’e çevirdiler. O zamana dek saçılmış olarak, diaspora, yaşayan Yahudiler, [B]bulundukları ülkeyi bir tür “Yahudi Devleti” sayıyorlardı;[/B] artık, İsrail devletleriydi ve yaşatmak zorunluluğunu duydular. İkincisi, sade¬ce Araplar’ı değil Arap ittifaklarını da düşman kabul etmeye başladılar; Arap dostlarını bozmak, İsrail’i yaşatmakla özdeş olmuştu. O tarihte başta Sovyet¬ler Birliği, [B]dünyanın tüm sosyalistleri ve solcuları, Araplar’ı destekliyorlardı ve öyleyse yıkılmaları gerekiyordu. [/B]Bu maksatla dünyanın her yerinde, a[COLOR="red"]çık veya kripto-yahudiler, sosyalist ve sol örgütleri terk etmeye, terk etmedikleri hallerde de içlerinde nifak çıkarmaya başladılar;[/COLOR] Sovyetler Birliği’nde Yahudi exodus’u ve Yahudi-Aydını muhalefetinin ve T[B]ürkiye’de güçlü ve Parlamento’da grubu olan Türkiye İşçi Partisi’nin parçalanması hareketlerinin başlama¬sı, Haziran 1967 tarihli “Altı Gün Savaşları”nın hemen sonrasına tekabül eder.[/B] “Altı-Gün Savaşı” sırasında yönetim Johnson’un elindeydi, İsrail’in ku (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet, s:247)
•••
“iki noktayı birbirinden ayırmak zorundayız; Amerikan politikasının ahlak standartlarının yüksek olmadığını biliyoruz ve politikada yolsuzluğun yaygın olduğunu da tartışmıyoruz. Yalnız Kennedy’den [B]Nixon’ın düşüşüne kadar, on beş yıllık zaman içinde, katledilen bir başkan, istifaya zorlanan bir başkan yardımcısı ve bir başkanın, en ince sözcükle, İsrail politikaları konusunda temkinli olmaları düşündürücü değil midir;ayrıca katledilen başkanın yerine geçenin tümüyle Yahudi lobisine bağımlı veistifaya zorlanan başkanın yerine en önemli yetkileri kullanan zatın da siyonizme inanan bir Yahudi olmasını eklemek zorundayız[/B].Bu yetki gaspı ve kullanımının Kıbrıs Savaşı öncesinde ve sırasında da devam etmesini düşünmek isabetlidir.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları)
•••
“İbrani tsadik karakterini, tekrarlıyorum, “[B]tz[/B]”, [B]ç[/B], fakat çokça “[B]s[/B]” ve biliyoruz. “Er” üzerinde ise yeterli ölçüde durduğumu biliyorum. Kutlamalar bir de “kitap” çıkarılarak taçlanmış haldedir; bu kutlama kitabında [B]Ayhan Bermek[/B], [B]Özhan Canaydın[/B], [B]Mehmet Ağar[/B] ve [B]Selahattin Beyazıt[/B]’ın veciz kutlamaları okunmaktadır. [B]Selahattin Beyazıt, Anglo-Amerikan emperyalizminin ülkemizdeki ilk kollarından birisidir,[/B] sütundur, diyebiliriz. [B]Bilderberg’ci olarak bilinmektedi[/B]r ve [COLOR="red"]Terim [/COLOR]analizimizin içinde yer alması şaşırtıcı görünmemektedir. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Putları Yıkıyorum, s:301. İthaki Yayınları)
•••
Asistanlarım olduğunu ve asistanlarla çalıştığımı tekrarlıyorum; Leyla umar, yener Susoy misali, [B]Yaşar Kaya[/B] da asistanlarım arasındadır. Yaşar Kaya’nın ”büyük” Kürt ve hatta “akrabam” dedikleri hakkında hemen güçlü hipotezler kuruyorum. [B]Yaşar Kaya, Selahattin Beyazıt’ı da “elli büyük Kürt” arasında gösteriyordu;[/B] hem Yaşar ve hem de Beyazıt, [B]Kürt-Yahudisi[/B] mi, bu soru yerli yerindedir.Araştırmacı Gök Yüzü’nün bana özel olarak bildirdiğine göre, bu [COLOR="red"]Selahattin için Yahudi kökenli Kissinger, “Türkiye’den tanıdığım ilk dostum” diyordu[/COLOR], [B]oturduğu yalıyı diplomat Muharrem Nuri Birgi’den devralmıştır, “Birgi”, bir kasaba olsa gerektir.[/B] Gök Yüzü, [B]Musa Kart[/B] ile [B]Selahattin Duman[/B]’ı da [B]Selahattin Beyazıt’[/B]ın akrabaları arasında saymaktadır. Uygundur ve itiraz etmiyorum..( Prof. Dr. Yalçın Küçük : Putları Yıkıyorum, s:301. İthaki Yayınları .)
•••
“Onomastique bilgiler hiçbir zaman tümüyle belirleyici değildir; böyle olmakla birlikte bilgilerimizi tekrarlamakta bir sakınca görmüyorum. Bir, “yaşar” bu telaffuz ile İbraniler tarafından da taşınmaktadır. İki, “[B]kaya[/B]”, [B]sela [/B]veya [B]selah[/B] çevirisi olup, bizde [B]İbrani asıllılar arasında, kızlar ve erkekler için, sıklıkla kullanmaktadır[/B]. [B]Üç, selahattin, selah’ı temsil edebiliyor[/B], ancak [COLOR="red"]Kürt Selahattin Eyyubi, Kudüs’ten Haçlıları kovup Yahudilere ibadet özgürlüğü sağladığı için aziz sayılıyor ve adı, özellikle Kürt-Yahudiler arasında yaygındır.[/COLOR] [B]Dört, Beyazıt seferadları kabul eden sultan sayılıp isim olmaktadır[/B]. Taşıyorlar.( Prof. Dr. Yalçın Küçük : Putları Yıkıyorum, s:301. İthakiYayınları)
•••

cebe 08.02.2016 11:10

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
Ne yazık ki, "[B]düzelt[/B]" fonksiyonu [B]inaktif[/B]. Bu nedenle, yukarıdaki yazının -kendimce-uygun yerlerine insert edeceğim ilaveleri buraya yazıyorum. "[B]Düzelt" fonksiyonunun birkaç gün aktif halde kalmasının ne gibi sakıncası olabilir?[/B]

Yukarıdaki yazıyı, Suriye'deki savaşın [B]BOP=BİP projesinin [/B]tam tersi bir yöne dönmesi; [B]Suriye'nin parçalanması, dolayısıyla İsrail sınırının Kuzey-Doğu'da Rusya'nın sınırına dayandırılması; böylece, Arz-ı Mevut'un yakın zamanda gerçeklemesi umutları bir başka "Arap Baharı"na kaldı gibi.[/B] Tüm dünya yahudileri gibi bizdeki "[B]derin stratejistler[/B]"de de derin bir hayal kırıklığı yaşıyorlar; çöküş! Tam bu süreçte, tıpkı 1973'de Mısır ordusunun [B]Bar Lev Hattı[/B]'nı dağıtmasına ve [B]İsrail'in ortadan kalkacağı tartışmaları[/B] yapılırken ABD başkanının tüm yetkilerini kullanarak SSCB'yi nükleer silahla tehdit eden Siyonist Yahudi Kissinger, yine İsrail'in Rus ordusu karşısında güvenliğinin tehlikeye düşmesi nedeniyle Rus ayısının ayağına koştu; belki de yine tehdit etti , belki de yalvardı! Bilemiyoruz.

cebe 01.03.2016 15:17

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[IMG]http://i.hizliresim.com/LA4Lk0.jpg[/IMG]

sivaslınet 02.03.2016 05:48

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[QUOTE=cebe;624801][IMG]http://i.hizliresim.com/LA4Lk0.jpg[/IMG][/QUOTE]

Sorgulama zhniyeti ya da alışkanlığı olmadan kitap okunursa olumsuz sonuçlar oluşabilir. Bilgi algısında mutlaka sorgulama ilkesi kullanılmalıdır.

cebe 05.03.2016 11:27

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[CENTER][B]SORGULAMA[/B][/CENTER]

Bu sitede ve başka sitelerde yazdığım yazılar,” [COLOR="Red"][B]İbrani ırkçılığı”[/B][/COLOR]nı fark eden, onun kuşatmasını iliklerine kadar hisseden bir Kızılbaş [B]Türk-Moğol’un “çığlığı[/B]” dır.

“[B]Dur ve bak, bak ama anla; anla ama kavra; kavra ama sorgula; sorgula ama önce kendinden, birey olma konumundan başla !”[/B] (Jean-Paul Sartre)

“Sorgulama, en basit anlamıyla “bir suçla ilgili olarak ilgili kişilere sorular sormak” anlamına gelse de bu çok dar kapsamlı bir tanımdır. [B]Sorgulama, geniş anlamıyla “kişiler, varlıklar, kurumlar, olay ve olgular ile fikirler, inançlar ve ideolojiler hakkında, sorular sormak, düşünmek, araştırma ve incelemeler yapmak, o konuyla ilgili doğru ve yanlış yönleri ortaya koymak demektir.[/B]" Sorgulama akıl gerektirir; bu nedenle insana özgüdür. Denilebilir ki, insan doğa ve toplum içindeki huzur ve mutluluğunu büyük ölçüde bu yeteneğiyle sağlar.
“[url]http://www.turkcesozlukler.com/sorgulama_kelime_anlami?id=96277[/url]

Bu tanıma göre, sorgulama, basit bir iş değil, hayata dair ne varsa içine alan bir beyin fonksiyonudur.[B] İnsanın en basit hareketi “yer değiştirme”, en gelişmiş hareketi ise “düşünmek”tir.[/B] Düşünme, kişinin bir konu üzerindeki yargısı, bir nesnenin fikirlerle oluşturulmuş soyut tasarımı; bilinçli insan varlığının kavramları birbirine bağlamasını ve yeni bilgilere ulaşmasını mümkün kılan işlemler, süreçler bütünü. [B]Düşünme eylemi bireysel yaratı değildir; insanların toplumsal çalışma süreçleriyle birlikte, onun içinden doğmuştur.[/B] Demek ki, kişin düşüncesi içinde yaşadığı toplum ve çağla biçimlenir.

[B]Cebe Muhali adındaki bir Moğol’un sorgulaması, yani kişiler, varlıklar, kurumlar, olay ve olgular ile fikirler, inançlar ve ideolojiler hakkında, sorular sorması, düşünmesi, araştırması ve incelemeler yapması, o konuyla ilgili doğru ve yanlış yönleri ortaya koyması," –bir kılavuz olmadan-mümkün mü!? [/B]Sorusunun yanıtı kesinlikle [COLOR="Red"]“hayır[/COLOR]”dır. Çünkü, Cebe Muhali mensubu olduğu etnik grup, [B]bin yıllarca süren göçebe yaşam, bunun sonuçlarından biri olarak her girdiği yerleşik toplum içinde asimle olması(kendi köklerinden kopması), daha kuvvetli göçebe topluluklar tarafından kırılması veya esir edilmesi, büyük kıtlıklar ve salgın hastalıklarda topluluğu büyük kısmının yok olması, vb nedenlerden dolayı “toplumsal belleğin” sürekli kesintiye uğraması, geçmişin unutulması, yeni kültürel ortamlarda yeni toplumsal kimlikler oluşturulması ve toplum üyelerinin kişiliklerinin bu yeni (yapay) kimliğe göre biçimlendiği Türk-Moğol topluluklarıdır[/B].

[B]Türk tarihi denilince, karşımızda sürekli akan bir nehir değil, yalnızca kopuk kopuk bir tarihin bağlantısız parçalarını görüyoruz; o da gösterildiği kadarıyla. Cebe Muhali’nin bugünkü aykırı, kaba, rafine olmamış ve uygarlık normlarına ters düşünce yapısı gibi temel sorunlarının ana nedeni içinden geçip geldiği tarihsel sürecimizdir.[/B] Böyle bir geçmişin sonucu olarak biz düşünceyi, yani teoriyi sevmiyoruz, somutu yani pratiği ve anlık yaşamayı seviyoruz; buna “[B]köylü kurnazlığı[/B]” da diyebiliriz. “[B]Kurnaz”[/B], kendini akıllı karşısındakini aptal sanan ama gerçekte kendisi [B]ebleh (aptal)[/B] olandır. [B]Kuşaktan kuşağa hep aynı şarkıyı dinlediğimizi, yani açlık, işsizlik, ucuz işçilik(taşeron elinde kölelik), korumak için canını feda ettiği vatan üzerinde insan gibi yaşayamama, umutsuzluk, dinsel kuşatma gibi her kötülüğü dönüp dönüp yeniden yaşadığımızı, tekrarladığımızı fark edemiyoruz[/B]. Tüm bunların kaçınılmaz sonucu olarak ahlak çöküntüsünün yıkıntısı altında eziliyoruz. Çoğumuz kaderimizi, yani geleceğimizi düşünmekten aciziz, az çok okumuş olanlarımız, sezgisi-algısı çoğunluktan farklı olanlar ise bazen korkunç hüzünlere kapılıyor, histeri derecesinde neşe saçıyorlar; tam bir dengesizlik hali. Daha önemlisi, yükselen öfkemizi bizi '[COLOR="Red"]etrak-ı bi-idrak[/COLOR]' [B]İdraksizTürkler: Hayvanlar)[/B] seviyesinde tutan- asıl hedefe değil, karşıt takımın ya da karşıt inancın yandaşları gibi yaşanılan koşulların oluşmasında doğrudan hiçbir etkisi olmayan ve çoğunlukla masum insanlara yönlendirilmesi gibi kurnazlıklar ve bunu, ezilen halkın asıl “[B]büyük oyunun[/B]” yapı taşları olduğunu fark edememesi. [B]Biz bunları sürekli ömrümüz boyunca-kuşaklar boyunca-sürükleyerek geldik- getirdik. Yahudi bilgiçliği (Alevilik-Batınilik-Sünnilik) bizi aptallaştırdı, dengesiz ve değersiz yaptı. Bu nedenle, Cebe Muhali adlı Türk Moğol’un “sorgulama” yapma yetisi gelişmemiştir[/B].

[B]Türkiye’de, Cebe-Muhali gibi sıradan bir insanın –kendi halinde yaşarken; başarılarını şansına, başarısızlıklarını da şansızlığına sayıp hayatın kıyısına köşesine tutunmaya çalışırken birden yaşamının başkaları tarafından biçimlendirildiği farkettirilir[/B] ([COLOR="red"]kendisi fark edemez, farkettirilir)[/COLOR]. Yaşamının bir döneminde, ‘komplo teorisyenleri’ olarak tanınan İbrani asıllı Prof. Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’ın kitapları başta olmak üzere, Ilgaz Zorlu, Rifat N. Bali gibi diğer [B]İbrani asıllı yazarların[/B] kitaplarına, televizyonlardaki söyleşilerine, internet ortamlarında –belki de yine bilinmeyen bir planın bir parçası olarak- “içerden verilen” bilgilerle/belgelerle desteklenen bazı iddialarına zaman ayırıp kafa yorduğunda kendi bildiğinden/inandığından çok farklı bir ülkede yaşadığını, [COLOR="red"][B]adı Türkiye olan ülkenin gerçek sahibinin Türkler olmadığını sarsılarak ve çoğu kez de ruhsal bakımdan bir enkaz yığınına dönüşerek anlayacaktır[/B][/COLOR].

[B]Cebe Muhali’nin toplumsal yaşamdaki ekonomik, siyasal, kültürel değişimleri/dönüşümleri, sivil ve askeri bürokrasideki atamaları, İsrail’ tanıyan ilk Müslüman! ülke olmamızı, 1967 Arap-İsrail Savaşı’nın Türkiye’deki siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel dönüşümlere doğrudan ve çok keskin etkilerini, hemen arkasından 12 Mart 1971 ve 12 Mart 1980 askeri darbelerinin asıl amacını, vb uygulamaları fark edememesinde şaşılacak bir şey yok.[/B] Eğer bir kimsede herhangi bir nedenden dolayı, örneğin Cebe Muhali’nin tarihi boyunca uygarlaşamamış ve bu nedenle toplumsal belleği oluşmamış bir topluma mensup olması gibi, –kültürel birikimle kazanılan- derine bakma yeteneği gelişmemişse ve kendisini yöneten devletin adı “laik, sosyal, demokratik hukuk devleti” ise, her şey ona olağan görünür. Kendisinin atama başvurusuna “münhal kadro” yok diye cevap verilirken, kendinden 9 ay sonra mezun olanların –hem de istedikleri yerlere (Örneğin: Ankara’da Bakanlıklar ve Sıhhiye civarındaki Kamu kurumlarına) - tayin edilmelerini de [B]şansızlığı, toplumsal konumunun düşüklüğü, yeteneksizliği, tembelliği, fırsatları değerlendirememesi, vb bireysel özelliklerinin bir sonucu olarak görür ya da -daha kestirmeden giderek- “kader” der ve huzur bulur[/B].
[B]Fakat, tüm bunlardan daha korkunç olanı, yönetilenlerin, yani Cebe Muhali gibilerin, yönetenleri kendilerinden bilmeleridir. Bu, insanın en aşağılık konumu; “[COLOR="red"]sürü”[/COLOR] halidir. [COLOR="red"]Yani, Türkiye’de kimin, kim olduğunu ve devlet hiyerarşisinde nerede olduğunu, yani asker-sivil bürokrasisinin hangi kriterlere göre yapılandırıldığını bilemezler.[[/B]/COLOR] [COLOR="DarkRed"][B]Ne yazık ki, yöneten gerçek azınlık –yönettiği çoğunluğun kimliğine gizlendiği için-pek nadiren tanınır.[/B][/COLOR][B] Çünkü, bu iki sınıf insanı birbirinden ayıran işaretler açıkta değildir, yani onları ayıran özel kıyafetler, üniformalar, vb gibi ayırt edici işaretler yoktur; ayırt edicilik dış görünüşten daha çok içsel/zihinsel bir olgudur.[/B] Dışardan bakan Yahudi olmayan birisi, üstün ve basit insanların oluşturduğu toplumu tek biçim (uniform) görebilir, bu, bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Çünkü, bu iki kategorinin birbirine karışması mümkün değildir. Hele, yöneten yabancı, yönettiğinin tarihini, dilini, kültürünü, vb ondan daha iyi biliyor, daha iyi konuşuyorsa bu ayrımı yapmak sıradan bir insan için imkânsız olur, ancak Türkiye’de son yıllarda olduğu gibi- [B]belki de bilinmeyen bir planın tamamlayıcısı olarak[/B]- içerden bilgi aktarılırsa yöneticinin yabancı olduğu anlaşılabilir.

[B]Bir sorunu doğru bir şeklide ortaya koymak, onu çözmekten çok daha zordur, ancak bundan daha zoru, farkında olmayanları farkına vardırmaktır[/B]. Prof. Dr. Yalçın Küçük ve yazar Soner Yalçın’ın kitapları başta olmak üzere. Ilgaz Zorlu, Ergun Poyraz, Harun Yahya (nick: sembolik ad), vb adındaki yazarların kitaplarını ve internet ortamındaki makalelerini okuduktan sonra, günümüzdeki ve yakın geçmişteki iktidarlara, parlamento ve mahalli seçimlere, üniversiteler ve kamu mülakat sınavlarına daha bir dikkatle bakmaya başladım ve anladıkça/kavradıkça şaşırdım/sarsıldım; [B]sorun bir solcu-sağcı, Alevi-Sünni, laik-şeriatçı, Türk-Kürt, vb sorunu değildi. [COLOR="Red"]Sorun “etnik” bir sorun idi ve inanç örtüsü altına gizlenerek yürütülüyordu[/COLOR][/B].

Ömrünü Türkiye ve dünya gizli Yahudilerinin şifrelerini, kodlarını ve planlarını/projelerini çözmeye/anlamaya adayan ve bu konuda çok sayıda kitap yazan baba tarafından Hatay Yahudi’si olan Prof. Dr. Yalçın Küçük, Cumhuriyet’in görünürde 1923’te, gerçekte ise 1926’da (İstiklal Mahkemeleri’nde Filistin’de bir devlet isteyen Siyonistlerin asılmasından sonra) kurulduğunu, laiklik, kadın-erkek eşitliği, demokrasi, yazı devrimi, kılık-kıyafet düzenlemesi, medeni kanunun, kız-oğlan karma eğitimi, vb gibi şeriata cepheden karşı olan Çağdaş Batı Uygarlığı değerlerinin bu tarihten itibaren devlet yapısına ve toplum yaşamına girmeye başladığını(reformasyon), ancak [B]1948 yılında İsrail’in kurulmasından sonra, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurulmasında çok büyük katkıları olan dünya Yahudiliğinin, bu kez kurduğu bu rezerv (saklanmış, yedek) devletini yıkmak için temeline döşediği Batı Uygarlığı taşlarını sökmeye başladığını ileri sürmüştür.[/B] [COLOR="darkred"][B]İlk önce mitsel bir toplum yapılanması için gerekli olan dönüşümler yapılmıştır.[/B][/COLOR] Bunun için, 1950’lerde Ezanın yeniden Arapça ’ya çevrilmesi, köy çocuklarına bir yandan evrensel değerleri öğretip, ulusal bilinç aşılarken diğer yandan onları teknik alanlarda (yol, okul, ev yapımı, elektrik, su tesisatı, terzilik, arıcılık, ziraat, bahçecilik, vb ) kalifiye eleman olarak biçimlendirme kurumu olan Köy Eğitim Enstitüleri’nin kapatılarak yerine Türk çocuklarında tarih bilincinin oluşmasını engelleyen, eski medreselerin devamı niteliğindeki “imam-hatip okulları”nın açılması ve özellikle 1967’de İsrail’in Arap ordularını hezimete uğratarak kalıcı bir devlet olduğunu kanıtlamasından sonra bu reformların yine Yahudiler eliyle daha kapsamlı ve kan dökerek kazınmaya başladığını ileri sürmüştür.( Prof. Dr. Y. Küçük: İsyan-1, s: 541)

Türk-Moğol etniğinden olanların, her şey den önce, egemen ırkın; [B]İbranilerin, yönettiği halkın dikkatini her zaman –o günün koşullarına göre- kendi üzerinden başka tarafa, örneğin Alevi-Sünni, sağ-sol, laik-anti laik, Türk-Kürt, vb çevirmekte, ustalığını anlayabilmeli/görebilmeliyiz.[/B] Bunun için, egemen ırkın yönlendirdiği yüzeysel görüşlerin ötesine, derine bakma yeteneğinin gelişmesi şarttır; bize gösterilen uyduruk senaryoların yazıcılarını ve aktörlerini görebilmenin yanında yaşadığımız zamanın çok gerilerinde kalanları da görebilmeliyiz.

Son söz: [B]Tarihimize Türk kimliğindeki İbrani tarihçilerin baktırdığı efsaneler-destanlar penceresinden değil, ‘materyalist’ açıdan bakabilmeliyiz ki, “sorgumla” yetimiz gelişebilsin[/B].

cebe 10.03.2016 09:23

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]İsrail'de kanlı gece [/B]

“Bu iki olaydan önce de Doğu Kudüs'te "bıçaklı saldırı girişiminde bulunduğu" iddia edilen Filistinli bir kadınla, [COLOR="Red"][B]Petah Tikva [/B][/COLOR]kentinde bıçaklı saldırı düzenlediği iddia edilen Filistinli bir erkek İsrail polisi tarafından vurularak öldürülmüştü”.([url]http://www.hurriyet.com.tr/israilde-kanli-gece-40065627[/url])
•••
Fransa’da yaşayan Yahudilerin kurduğu [B]Alyans İsrail Üniversitesi[/B], 1878 yılında Filistin’de ilk olarak [COLOR="red"][B]Mikveh Yisrael ( İsrail’in Ümidi)[/B][/COLOR] adında bir Yahudi tarım okulu kurmuştur. Bu okuldan hemen sonra Kudüs’te bir müzisyen topluluğu “[COLOR="red"][B]PetahTikva”[/B][/COLOR] (Ümit pasajı) adıyla ilk Yahudi köyünü kurdular. [B]Bu adın Tevratik bir anlamı ve tarihi var[/B].

“İsrail Devleti’nin kurucu devlet başkanı Ben-Gurion, Filistin’e göçtüğünde ilk önce bu köyde, [COLOR="red"][B]Petah Tikva[/B][/COLOR], [COLOR="red"][B]Ümit Pasajı[/B][/COLOR]’nda çalışmaya başladı. Adını, [B]Petah, “Geçiş[/B]”, [B]Tevrat’tan almaktadır[/B]. [B]Bu köyün kurulması, şimdi bir şehir büyüklüğünde, Yahudiler arasında sevinç yarattı; o kadar öyle ki,[/B] “[COLOR="red"][B] [/B][/COLOR][B] Ümit[/B], [COLOR="red"]siyonizmin resmi marşı olmuştu[/COLOR]. 1878 yılında, “[COLOR="red"][B]Ümit Pasajı[/B][/COLOR]” Köyü’nün kurulmasının yarattığı sevinçle, Herz İmber, 1886 yılında, “[B]Tikvatenu” şiirini yazdı [/B]ve daha sonra bestesi yapıldı, notalarının, 1896 yılında yayınlandığı kaydedilmektedir; şiirin ve dolayısıyla [COLOR="DarkRed"][B]marşın Türkçe adı Ümidimiz’dir.[/B][/COLOR] Bundan sonra marşın her fırsatta söylendiğini biliyoruz. İngiliz mandası sırasında “[B]Ümidimiz[/B]”,[B]siyonizmin resmi marşı oldu. Bu, 1920 yıllarındadır[/B]. 1920 yıllarından itibaren, çeşitli radyolarda da çalınmaya başladığı tahmin edebiliyoruz.
[B]Bizde ilk “Ümit” adının, 1920 yıllarında doğanlarda görülmesini normal karşılıyorum.[/B] [COLOR="Red"]Ümit Haluk Bayülken ve Ümit Yaşar Oğuzcan[/COLOR], ilk ümit’lerimizdendir ve gerçekten de, Ümit Bayülken, 1921 ve [COLOR="darkred"]Ümit Oğuzcan[/COLOR] da 1926 yılında dünyaya gözlerini açmışlar; onomastique açıdan uygun zamanlarda doğduklarını tespit edebiliyoruz. [COLOR="darkred"][B]İsrael Devleti’nin ilan edildiği mecliste, “Ümit” Marşı hep bir ağızdan söylenmişti.[/B][/COLOR] [B]Bu nedenle, 1948 yılından hemen sonra “Ümit” adı üzerine yeni bir dalga olması gerekiyor; bu dalgadan doğanların şimdi altmış yaşına merdiven dayadıklarını hesaplayabiliyoruz[/B].(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsimlerin İbranileştirilmesi, s: 165,166.)

Türkiye’de Türkler ve Kürtler arasında 1967 yılından, yani İsrail’in Arapları 6 gün gibi çok kısa bir sürede dağıtıp, kalıcı bir devlet olduğunu kanıtladıktan sonra, hem oğlan çocuklarında ve hem de kız çocuklarında çok yaygındır.
“[B]İspanyolca “Mikve[/B]”, Ladino da olabilir ve [COLOR="darkred"]İbrani “Tikva[/COLOR]", Türkcekarşlığı "[COLOR="darkred"]Umut" [/COLOR]ve Farisi karşılığı "[COLOR="darkred"]Ümit"[/COLOR] olmakla, [B]bizde hem kızlar ve hem de erkeklere konmaktadır[/B].Tarihsel nedenleri de var, [B]Sultan Hamit zamanında, Filistin, bugünkü İsrael'de, kurulmuş olan model çiftliğin adı [/B]“[COLOR="darkred"]Mikve" [/COLOR]veya "[COLOR="darkred"]Tikva”[/COLOR] idi ; "[COLOR="Red"][B]İsrael’in Ümidi[/B][/COLOR]” deniyordu ve yıllar sonra, İsrael’in kurucularından Ben-Gurion, Israel Devleti'nin oluşumunda en önemli iş olarak görüyordu. O kadar öyle ki bir [COLOR="red"][B]benzerini de Aydın çevresinde kurmayı denediler.[/B][/COLOR] [B]Bu ad çok yüksek tutulmaktadır[/B]. [COLOR="red"]Ümit Yaşar Oğuzcan, Ümit Haluk Bayülken,[/COLOR]vb.”( Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsimlerin İbranileştirilmesi, s:106, dip not)

cebe 06.04.2016 10:16

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
Prof. Dr. Yalçın Küçük'e göre A[B]nadolu [COLOR="Red"]Yahudi-Hristiyan [/COLOR]savaş meyadanıdır.[/B] Bu düşüncesini kitaplarının bazılarında ileri sürmüştür.
1915'te [B]Ermeni kırım[/B]ı, 1922'de [B]Pontus Rum kırımı[/B], 1924'te Rum kovulması ([B]mübadele[/B]) ve son yıllarda Tabzon’da öldürülen Rahip Andrea Santoro, 2007'de, Malatya'daki Zirve kitabevi katliamı, İskenderun'da 2010'da öldürülen Anadolu Temsilcisi Piskopos Luigi Padovese cinayeti.

Prof. Yalçın Küçük gibi bazı uçuk tipler hariç, tüm Türkiye halkı ve hatta belki de tüm -Yahudiler hariç- tüm dünya halkları bu kırımları, [B]bu cinayetleri Türklerin yaptığına inanıyor.[/B] Oysa, katil yılan Türk/Müslüman kimliğindeki Yahudi ırkçılarıdır.

Oysa, [COLOR="red"]Anadolu'nun eski adı Rumeli (Rum diyarı)[/COLOR]'dır. Mevlana'nın sıfatı Cellaleddin Rum-i'dir, yani Rum ülkesinden olan Celalleddin.

[B]Yahudi jeopolitiğinin bir gereği olarak[/B], [COLOR="red"]yüzlerce yıldan beri Hristiyan halklar (Ermeni, Rum, Süryani, vb) kendi vatanlarından kovulurken, onlardan boşalan yerlere Yahudiler getirilip yerleştirilir[/COLOR].

Bir gazete Haberi (06.04.2016):

[B]Musevi nikahına Erdoğan şahitlik yapacak[/B]

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk kez Sinagogta kıyılan nikahta şahit olacak. Yüzyıllardır süren devlet büyüklerine dua geleneğine tanık olacak.
Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan, bir Musevi çiftin Sinagog'da kıyılacak resmi nikahında şahitlik yapacak. Erdoğan'ın katılarak şahitlik yapacağı Musevi çiftin nikahında Erdoğan için 2 bin 600 yıllık Anoten Duası okunacak. Hahambaşı, Erdoğan ve Türkiye için de dua edecek.

[COLOR="red"]Anoten Duası'nın bu topraklarda okunması 1492 yılında İspanya’dan sürülen Yahudilere sahip çıkan Osmanlı Devleti’nde başlıyor.[/COLOR] Türk Musevi Cemaati eski Başkanı Sylvio Ovadya, “Dua, nikah işleminin son bölümünde kutsal Tevrat metinlerinin saklandığı dolap açıldığı anda yapılır. Sinagogda gerçekleşen her düğün davetinde, yaşanılan ülkenin bekası için ülkenin en yüksek devlet yetkilisi Cumhurbaşkanı için yapılır.” dedi.
ürkiye tarihinde bir ilk olma özelliği taşıyan bu olayın, Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilere de olumlu etki yapabileceği konuşuluyor.

İLK KE SİNAGOG'DA RESMİ NİKAH KIYILMIŞTI

İstanbul'daki Neve Şalom Sinagogu'nda 10 Ocak'ta düzenlenen nikah töreniyle Selin Saporta ve Vedat Peranva çifti dünya evine girdi. Bu törende, dini nikahın yanı sıra ilk kez Sinagog'da bir resmi nikah da [COLOR="red"]Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar[/COLOR] tarafından kıyıldı. [B]Bu nikah töreninde de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın şahsında Türkiye Cumhuriyeti için dua edilmişti[/B].

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz ay Türk Musevi Cemaati temsilcilerini kabulünde, bu gelişmeden Haberdar olduğunu belirterek, kendisinin de Sinagog'da kıyılacak bir nikaha şahitlik yapmak istediğini söyledi.

ABD'de [B]TURKEN'de öğrencilerle sohbet eden Erdoğan, Sinagog'da kıyılacak bir nikaha şahitlik edeceğini açıkladı. [/B]Mayıs ayı sonunda veya Haziran ayında gerçekleşecek nikahta, Erdoğan'ın şahitlik yapmasının beklendiği belirtildi.

[B]Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen[/B] [COLOR="red"]Edirne Sinagogu'nun açılışında da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye için dua okunmuştu.[/COLOR](yeniyüzyıl)
[url]http://www.yeniakit.com.tr/haber/musevi-nikahina-erdogan-sahitlik-yapacak-159425.html[/url]

[COLOR="red"][B]Bilinç: Fark etmek[/B][/COLOR]

cebe 06.04.2016 12:20

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili konuşmuş ve “[B]Aslında şimdiki sistem bizim daha çok işimize yarar.[/B] Yasama [COLOR="Red"][B]biz[/B][/COLOR]de, yürütme bizde, yargı bizde, [COLOR="red"][B]her şey bizde[/B][/COLOR]”
[url]http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/bekir-bozdagdan-ensarioglu-yorumu-1170963/[/url]

Biz=? Kripto olabilir mi?

Prof. Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Ilgaz Zorlu, Rıfat Bali'nin kitaplarında da aynı şey yazıyor: " [COLOR="DarkRed"][B]Her şey kriptoların elinde !"[/B][/COLOR]

cebe 08.04.2016 14:05

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]CUHURİYETİ ÇÖKERTENLER[/B]

“[B]Cumhuriyeti çökertme savaşı ve tarihinde üç isim baştadır[/B]; 1[COLOR="Red"]2 Mart darbesinde reis Memduh Tağmaç; 12 eylül darbesinde rrııKenan Evren; 3 kasım 2002 darbesinde Public Relations Müdürü Orgeneral Hilmi Özkök,[/COLOR] bunları başa koyuyoruz. Şimdi 10 ağır, tos 2014 Darbesine yaklaşıyoruz; seçimsiz, yarışsız, kanunsuz ve hukuksuz, [B]Çankaya’yı, tarikata teslimiyetin hazırlığı var[/B]. Orgeneral Özel, başa yarışmaktadır. Bitiriyoruz. /…/ [COLOR="red"][B]Eylülist darbe, bir islamizasyon darbesi olarak planlandı ve uygulandı[/B][/COLOR]. [COLOR="Green"][B]Ordu, hem tepeden islamizasyon politikası yürüttü ve bütün subaylar islamlaştılar.[/B][/COLOR] [B]Yobazlar orgeneral oldular.[/B] Kıvrıkoğ lu, 2002 yazında, [B]Hilmi Özköku “mürteci” ilan etmişti [/B]ve çokturlar. Bulaşmayanları pek azdırlar.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış,s:180,181. Tekin Yayınevi)
•••
GK Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanı General Boğuşlu-1985
“[B]Disiplin, dünyanın en pahalı üretimidir[/B]. Disiplini kolaylıkla üreten ve ucuza mal edebilen bir düzen, asker ocağı, kışlalar ve bazı eğitim kuruluşları dışında, henüz icat edilmemiştir. [COLOR="DarkRed"][B]Türk tarihinde disiplini en ucuza mal edebilen düzenlerden biri ise İslamiyet’tir.[/B][/COLOR]” (Y. Kçük: Agy,s: 181.)
•••
“Şimdi çok iyi görüyoruz, “[B]islamization from above[/B]”,[COLOR="darkred"]Ordu’nun tepeden inme islamizasyon yolu, intiharı da olmuştur;[/COLOR] “son” ise öyledir. Theend of armed forces, diyorsak, [B]kendi sonunu kurmuş bir ordumuz var,[/B] demektir. Peki, hayır, doğada boşluk yoktur; [B]Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ordusuz kaldığımız bir dönemi biliyoruz. Ancak yine de boş kalmadık, Anadolu’da kurtuluşu “[COLOR="Red"][B]Teşkilatı Mahsusa[/B][/COLOR]” başlattı, gizli tarihte yazılıdır. Demek, yol ve çare tükenmemektedir.[/B]”(Y. Kçük: Agy,s:185.)
•••
“…bütün doğruları açıklamayan ve saklayan, [COLOR="red"]Orgeneral Necdet Özel[/COLOR]’dir. Yeri mi, [COLOR="red"][B]Orgeneral Tağmaç, Orgeneral Evren, Orgeneral Özkök'ün [/B][/COLOR]yanıdır. Ve bu, açık tarihimizdir. (Agy, s:186)

cebe 09.04.2016 11:08

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Cumhuriyet’i Çökertenler -2[/B]

1993 nisan ayında yayınlanmış, a) Ocak ayında [B]Uğur Mumcu katledildi[/B]; b) şubatta J[B]andarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis yok oldu[/B]; c) nisan ayında [B]Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldüler.[/B] Amerika’dan, [COLOR="red"]Amerikan Dışişleri Bakanı [/COLOR]Warren Christopher geldiler ve seçimine nezaret ettiler[COLOR="Red"];bir günde, Tansu Çilleri başbakan yaptılar.[/COLOR] Ben anında, 13-14 haziran 1993, “[COLOR="red"]darbe”[/COLOR] dedim, sonra hep darbeye isim aradım; Çillerden geçerek, “[COLOR="DarkRed"][B]İsrael Darbesi[/B][/COLOR]” üzerinde karar kıldığımı hatırlıyorum. 1993 yaz sıcağı [COLOR="darkred"][B]İsrael’in Türkiyede darbe düzenlediği tarihtir [/B][/COLOR]ve evvelen, [COLOR="Red"]eylülist darbeyi,[/COLOR] tamamen, [B]Washington’dan gelip, Wohlstetter tertiplediler.[/B] Fitnenin önemli işaretlerinden birisidir. Tertiplemek için, [B]Wolfowitz[/B] ve [B]Perle[/B], yanlarında, Türkiye’ye geldiler. Ahiren 3 kasımda darbe yaptılar.

Fazla görülmemelidir: Bir, [COLOR="red"]12 eylül 1980[/COLOR] öncesinde “[COLOR="red"]darbe[/COLOR]“ teihis ettim, iki, 13 haziran [B]1993[/B], anında [COLOR="red"]“darbe”[/COLOR] yazdım ve hiçbir gazetede yer almayacağından emin, açıklamamı bütün basma dağıttım. İsrael’inhas darbesi ve Erbakan-Çiller Hükümeti en yüksek noktasıdır.

[COLOR="red"][B]3 kasım 2002, “seçim değil darbe” ilan ettim.[/B][/COLOR]Darbe yapmadım, yazarım ve yazıyorum. Birbirinin devamıdır ve tek’tir, üçü bir eldedir.

[COLOR="DarkGreen"][B]İslamizasyon, üç darbenin sonucu olmuştur. [/B][/COLOR] (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Çıkış, s: 190. Tekin Yayınevi)

cebe 11.04.2016 14:06

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Yasin Aktay[/B]
Sola-sağa sapmadan, [COLOR="Red"]siyonizme kapılmadan…[/COLOR]
“Ütopyalar genellikle siyasi hareketlerin ulaşmayı hedefledikleri [COLOR="red"][B]zion[/B][/COLOR]lardır.

Bu [COLOR="red"][B]zion[/B][/COLOR]l[B]ara doğru yola çıkanlar, gerçeklikle veya tarihle [COLOR="red"]zion[/COLOR] arasındaki derin uzlaşmazlık ve kavuşmazlığın farkına varıp [/B]hayatın içindeki dramı fark edebiliyorlarsa bilgelik yolunda bir aşama kaydetmeleri kuvvetle muhtemeldir.

Oysa tarihin ve hayatın tersine kurgulanmış ütopyalarını gerçekleştirmeye çalışanlar, tarihin gerisinde kalmış [COLOR="red"][B]zion[/B][/COLOR]larına geri dönme arzusu taşıyanlar gibi.

Toplayabildiği maddi güç ve zor dolayısıyla, belki bir şeyler gerçekleştirmiş olur, [COLOR="DarkRed"][B]kendilerine zion gibi görünen bir yerlere varmış olurlar. [/B][/COLOR]

[B]Ama o vardıkları yerin ne kadar ulaşmaya çalıştıkları yer olduğunu tanıyacak basireti bile kaybetmiş olarak varırlar vardıkları yere.[/B]

Ütopya, neresinden bakarsanız bir dönem için kurgulanmış bir toplumsal tasarım olarak hep hayatın gerisinde kalmış, insan zihninin zamanla ve mekanla mukayyet havsalasının ürünü olarak her zaman hayata ve insana dar gelecek bir çerçevedir.

İnsanın çıktığı bir yere geri dönme arzusu olarak [COLOR="Red"][B]bütün ütopyalar siyonizmin kardeşidir[/B][/COLOR]. Yönleri hep geriye doğrudur, zamanın ve tarihin tersinedir.”
[url]http://www.yenisafak.com/yazarlar/yasinaktay/sola-saga-sapmadan-siyonizme-kapilmadan-2028091[/url]

xxxxxxxxxxxxxxx

[COLOR="Red"][B]Zion[/B][/COLOR]: Kudüs yakınlarındaki bir tepe
[COLOR="red"][B]Siyonizm(Ziyonizm)[/B][/COLOR]: Etimolojik olarak, [B]Kudüs yakınlarındaki Sion Dağı'ndan gelen bir sözcük [/B]olan siyonizm, bugün Sion Kudüs'ü ve yahudilerin inandığı VadedilmişTopraklar'ı sembolize etmekte ve 19. yy.'ın son çeyreğinde yurtsuz olan Yahudilerin Filistin'de bir Yahudi devleti (İsrail) kurma isteği ...

[B]Soru[/B]: Siirt Arap’ı olarak bilinen bu kişi acaba kimlere uyarı da bulunuyor? Bildiği/tanıdığı [B]birileri “Zion” amaçları mı gözetiyor? [/B]“Ama o vardıkları yerin ne kadar ulaşmaya çalıştıkları yer olduğunu tanıyacak basireti bile kaybetmiş olarak varırlar vardıkları yere, “ cümlesinin anlamı nedir? Ulaşılan yer neresidir, mutlak iktidar (tekeliyet) mı ?

Prof. Dr. Yalçın Küçük, 1926 yılında “[B]Atatürk’e Suikast [/B]düzenledikleri ” bahanesiyle asılanların (Dr. Nazım, İttihat Terakki’nin Maliye Bakanı Cavit Bey, Ayıcı Arif ve diğerleri) gerçekte [B]Zionist oldukları için asıldıklarını ileri sürmüştür.[/B] Prof. Y. Küçük, resmi tarihimizde [B]“İzmir Suikasti”[/B]ne karıştıkları için “[B]İstiklal Mahkemeleri[/B]”nde yargılanarak asılanların “[B]iç savaş”ı kaybedenler olduğunu ileri sürmüştür.[/B]

“ İzmir kökenli Yahudi bilim kadını EstherBenbassa, bir çalışmasında bunu, mükemmel bir şeklide yazmış durumdadır. (E. Benbassa, UneSepharede en Tramnsition, 1993. İstanbul) Jön-Türk Devrimi’ne denk düşen bir zamanda, alyanist ve siyonsitler ya da rezervist ve siyonistler arasında çok sert bir savaş vardır. Zamanına ait İngiliz diplomatik belgeleri Cavit ve Dr. Nazım’ı “ Siyonist” gösteriyor ki, Mustafa Kemal iktidarının başında, 1926 yılında Anakara’da asılanlar bunlardır. Cavit ve doktor Nazım,1926 yılında Ankara’da idam edildiler. Sabetayzimin karakaşi koluna mensuptular, en mutaassıp olanlarıdır ve [COLOR="Red"]siyonist olduklarını söylemek yerindedir.[/COLOR] (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Putları Yıkıyorum,s: 138)

“Doktor nazım , ibrani asıllı idi, Ermeni tarafına göre, kırımlardan en başta sorumlusu olanlardan biri idi, bütün bunlar ayrı, efsanevi devrimci idi. Böylesine becerikli ve böylesine gözü pek ihtilalci bizde suikast ile hiçbir ilişkisinin olmadığını biliyoruz.Karakaşi, dünya Yahudiliğinin pek muteber adamı ve pek çapkın, Maliye Nazırı Cavit ile aynı zamanda asıldı; Ülucanlar’da idi ve yakında, Anafartalar’da diyebilirizz, bir balo vardı. Neden asıldı, neden o gün asıldı; her halde sürekli masal sorusu icat ediyoruz.(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s: 81)
Prof. Y. Küçük, resmi tarihimizde [B]“İzmir Suikasti”[/B]ne karıştıkları için “İstiklal Mahkemeleri”nde yargılanarak asılanların “iç savaş”ı kaybedenler olduğunu ileri sürmüştür.[url]http://www.sivaslilar.net/forum/showthread.php?t=40480[/url]
[COLOR="red"][B]Kriptolar arasında yine bir iç savaş mı yaşanıyor da, bu akıl danesi efendisini uyarıyor?[/B][/COLOR]

cebe 22.04.2016 10:33

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Suriye Savaşı= BOP=BİP Savaşı[/B]

[COLOR="Red"]Evren Yahudilik (Siyonizm)'e Karşı Direniş[/COLOR]

" Suriye'deki savaşın BOP=BİP projesinin tam tersi bir yöne dönmesi; Suriye'nin parçalanması, dolayısıyla İsrail sınırının [B]Kuzey-Doğu'da Rusya'nın sınırına dayandırılması;[/B] böylece, Arz-ı Mevut'un yakın zamanda gerçeklemesi umutları bir başka "Arap Baharı"na kaldı gibi.....""

[B]Gazete Haberleri[/B]

"Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le bir araya gelen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, 'kırmızı çizgi' olarak tanımladığı [COLOR="Red"]Golan Tepeleri'nin 'İsrail topraklarının bir parçası olarak kalacağını' [/COLOR]söyledi." - See more at: [url]http://www.palo.com.tr/a/netanyahu-moskova-da-putin-ile-g%C3%B6r%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC-1393004#sthash.t4GGLt0O.dpuf[/url]

xxx

[B]Ruslar İsrail uçağına ateş açtı'[/B]
İsrail'in en çok satan gazetesi Yeioth Ahronoth gazetesi, Suriye'deki Rus askeri güçlerinin iki kez İsrail savaş uçaklarına ateş ettiğini yazdı. Kanal 10 televizyonu da İsrail ve Rus savaş jetleri arasında Akdeniz'de 'tehlikeli yakınlaşma gerçekleştiği' iddiasını ortaya attı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Moskova'yı ziyaret edip Rusya ile askeri işbirliğini artırmaya çalıştığı bir dönemde Yedioth Ahronoth gazetesi önemli bir iddia ortaya attı. İsrail'in en çok satan gazetesi, [B]Suriye'deki Rus askeri güçlerinin iki kez Suriye üzerinde uçan İsrail savaş uçaklarına ateş açtığını yazdı.[/B]
[url]http://www.milliyet.com.tr/-ruslar-israil-ucagina-ates-acti-/dunya/detay/2231791/default.htm[/url]

cebe 10.05.2016 11:38

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]PANAMA BELGELERİ[/B]

Panama belgeleri... İşte Türkiye'den önemli isimler ve tam liste
Dünyanın en büyük bilgi sızıntısı olan Panama belgelerinin, 200 binden fazla hesabın ayrıntılarını bulunduran ikinci kısmı yayınlandı. [B]Türkiye'den 101 şirketin ismi de ikinci dalga Panama belgelerinde yer aldı.[/B] İşte panama belgelerinde yer alan isimlerin tüm listesi...

TÜRKİYE'DEN ÖNEMLİ İSİMLER
Ve Panama belgelerinde yer alan Türkiye'deki isimler de açıklandı. [COLOR="Red"]Zorlu Enerji, Çalık Enerji, Sembol İnş, Rixos, Koç Holding şirketleri, Ağaoğlu, Sabancı, Ulusoy aile üyeleri listede…[/COLOR]

Listede ilk belirlemelere göre [COLOR="red"][B]Ömer Sabancı, Vuslat Doğan Sabancı, Mehmet Emre Zorlu, Olgun Zorlu, Vakkas Altınbaş, Hüseyin Altınbaş, İmam Altınbaş, Nurettin Çarmıklı, Erol Çarmıklı, M. Oğuz Çarmıklı, Eski Galatasaray Spor Kulübü başkanı Adnan Polat, eski Beşiktaş başkanı Serdar Bilgili, Tuncay Özilhan, Mehmet Hattat,[/B][/COLOR] isimleri yer alıyor.
[url]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/530530/Panama_belgeleri..._iste_Turkiye_den_onemli_isimler_ve_tam_liste.html[/url]

...

[B]Suudi Kral'dan İsrail Başbakanı'na 80 milyon dolar[/B]
Panama belgelerine göre [COLOR="red"]Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz, İsrail Başbakanı Binyamin Natanyahu'ya seçim çalışmalarında kullanması için 80 milyon yollamış![/COLOR]

Panama belgeleri dünya gündemini sarsmaya devam ediyor. [COLOR="Green"][B]Suudi Arabistan ile İsrail pek de saklama gereği duymadıkları gizli ittifaklarını her geçen gün derinleştirirken[/B][/COLOR], Suudi Kral Salman’ın İsrail Başbakanı Benyamin (Bibi) Netanyahu’nun seçim kampanyasını finanse ettiği ortaya çıktı.

[COLOR="DarkRed"][B]Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da stratejik ortağı haline gelen Salman’ın, Bibi’nin seçim kampanyası için geçen yıl 80 milyon dolar verdiği ortaya çıktı. [/B][/COLOR]Dünya çapında onlarca liderin de karıştığı yolsuzluk, vergi kaçırma ve kara para aklamayle ilgili Panama Belgeleri’ni kaynak gösteren İsrail İşçi Partisi Genel Başkanı ve milletvekili Isaac Herzog, Suudi Kralı Salman bin Abdülaziz’in Netanyahu’nun seçim kampanyasını finans ettiğini duyurdu.
300 ekonomistten dünya liderlerine Panama Belgeleri mektubu

Virgin Adaları üzerinden 11 milyon dosyalık Panama Belgeleri’ne göre Salman, Mart 2015’te [B]hem Suriye hem İspanya vatandaşı [/B]olan Muhammed Eyad Kayali aracılığıyla Netanyahu’ya 80 milyon dolar ulaştırmış. Para, İsrail liderine ulaştırılmak üzere İsrailli milyarder Teddy Saggi’nin Britanya’ya bağlı Virgin Adaları’ndaki bir şirketinin hesabına yatırılmış.
[url]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/530612/Panama_belgeleri..._Suudi_Kral_dan_israil_Basbakani_na_80_milyon_dolar.html[/url]

cebe 30.05.2016 11:01

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Gazete Haberleri[/B]
[B]Tarihi sinagogda 41 yıl sonra düğün[/B]
Edirne’de [B]Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek ibadete açılan [/B]tarihi büyük sinagog, 41 yıl sonra yeniden bir düğüne ev sahipliği yaptı.

[B]Musevi Cemaati'nin Edirne’deki tek temsilcisi[/B] işadamı Rifat Mitrani’nin eşi [B]Sara [/B]Mitrani ile evlendiği sinagogda bu kez ailenin 30 yaşındaki kızları [B]Güneş [/B]Mitrani ile İstanbul Musevi cemaatinden, Anita ve Selim Esen[COLOR="Red"][B]türk[/B][/COLOR]’ün 34 yaşındaki oğulları [B]Harun [/B]Es[COLOR="red"][B]entürk[/B][/COLOR] dünya evine girdi.

DUAHANDAN ATATÜRK SÖZÜ
Musevi geleneklerine göre yapılan düğünde çiftin dini nikahları kıyılırken, duahan [B]Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için dua okundu. [/B]Duahan, "[COLOR="red"]Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün. Atatürk’ün de dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır[/COLOR]” ifadelerini kullandı.

Dini nikah ve duaların ardından Edirne Belediye Başkanı tarafından resmi nikah kıyıldı. Güneş Mitrani ve Harun Esentürk’ün şahitliklerini Melisa Tok[COLOR="red"][B]er[/B][/COLOR] ve Hisya Behar’ın yanı sıra Edirne Vali Vekili Mehmet Tekin[COLOR="red"][B]arslan[/B][/COLOR] ile Edirne vakıflar Bölge Müdürü Osman Güneren yaptı. Güneş ve Harun çiftine bir ömür boyu mutluluklar dileyen Başkan Recep Gürkan, [B]tarih yazıldığını kaydederek[/B], "41 yıl aradan sonra ilk nikahta olmanın mutluluğu ve onurunu birlikte yaşıyoruz. [COLOR="red"]Keşke Edirne’den gitmeseydiniz [/COLOR]diyeceğim ama bunu düzeltmek mümkün değil. [COLOR="red"][B]Ama lütfen Edirne’ye daha çok, daha çok gelin.[/B][/COLOR] Sizleri bekliyoruz” dedi.
[url]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/542053/Tarihi_sinagogda_41_yil_sonra_dugun.html[/url]

[B]Saçmalamalarım:[/B]
1. Yahudilerin adları Türk adı, hatta damadın soyadı esen[COLOR="red"][B]TÜRK![/B][/COLOR] Yani, adam [COLOR="red"][B]Yahudi ama benden daha Türk[/B][/COLOR], hem de esip-yağan-gürleyen cinsinden !

2. Bu haberde görüldüğü gibi, Yahudilerin düğün derneklerini Yahudi medyada (ören: Hürriyet, Cumhuriyet, vb) çok önemli haber olarak okuyoruz. Buna karşın [B]Hıristiyan din adamlarının öldürülmelerini okuyoruz.[/B] Örneğin, yakın tarihte; 2006 yılında Trabzon’da öldürülen Hıristiyan din adamı Rahip AndreaSantoro, 2007'de, Malatya'daki Zirve kitabevi'ne biri Alman ikisi Türk üç Hristiyanın boğazları kesilerek öldürülmesi,2010 tarihinde Hatay'ın İskenderun ilçesinin Karaağaç beldesi Sultanköy Mahallesi'ndeki evinde bıçaklanarak öldürülen Papalık Anadolu Temsilcisi Piskopos LuigiPadoveseolayları ile uzak tarihte 1915 Ermeni, 1922 Rum kırımları , 1924 Rum talanı-kovulmaları, 1955 Rum talan ve kovulmaları. 1985’ten sonra PKK’nın Güneydoğu’dan Süryanileri kovması, vb.

3. [B]Prof. Dr. Yalçın Küçük adlı münafıkın tezi:[/B]: T[B]ÜRKİYE YAHUDİ-HIRİSTİYAN MEYDAN SAVAŞI ALANIDIR[/B]

“Herhalde artık şunu söyleyecek noktaya yaklaşıyoruz, [B]judaik güç nerede varsa, orada tarih yazımında kambur ve çökükler var[/B]; böylece, tarihin deforme olduğunu düşünebiliyoruz. [COLOR="red"][B]Kuşkusuz gizli bir kavim değildi, bununla birlikte her yerde güç olmaya çalışıyor ve bunu gizliyordu; benzememeyi, asimile olmamayı, en yüksek şeria saydıklarını biliyoruz.[/B][/COLOR] [B]Bu kavim, asimilasyona şiddetle karşı durmasına karşın, çok yerde ekonomik gücü elinde tutuyordu ve ekonomiyi bir “zor” vektörü olarak formüle eden “Ekonomi politik”[/B]; [B]bu vektör, bulunduğu her yerde siyasal zor ile, burada polis ve askeri kastediyorum, karşılaşıyor, bazen karşı karşıya, bazen yan yana ve çok çok zaman da birlikte hareket ediyordu.Kendi adına yazılmadığı halde judaik zor (Yahudi şiddeti), hep karanlıkta bırakılıyordu; [/B]yazımı bir tür görülmez mürekkeplidir. Metafor ve sembollerle çizilmektedir.
/…/
Nasıl birleştireceğiz, elimizde birleştirebileceğimiz fazla kayıt yoksa, henüz elimize geçmemiş olmasına bağlayabiliyoruz. Bu nedenle ayrıntılara bakıyoruz, [B]Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Elenistan’a(Yunanistan’a)göçen Elenlerden birisinin anlatımında çok düşündürücü bir nokta buluyoruz[/B]. Acıklı olduğu kadar da düşündürücü görünüyor, aktarıyorum:
“Sabahleyin 5.000 esir toplandık. Türk mahallelerinden geçiyorduk. Yahudilerinkinden de geçtik. [COLOR="red"][B]Yahudiler bize Türklerden de kötü davrandı. [/B][/COLOR]Hiotika’daki Aziz Konstinos mevkiinde [COLOR="red"][B]büyük bir kıyım başladı.”
[/B][/COLOR]

Peki neden?[COLOR="red"] neden Müslümanlar arasında yaşayan Yahudiler, Hıristiyanlara, Müslüman Türklerden daha kötü davranıyorlar[/COLOR] ve bu, ayrıca, bir kural mı? Çok ciddi bir sualle karşı karşıya geldiğimizi kabul etmek durumundayız.

Bu tür sorular, bizi yem bir tarih yazımına götürmekte
Çok güzel, L. Neyzi de, [B]İbrani asıllı bir aileden geldiğini düşünebiliriz,[/B] bir yerde, anlatımına şöyle başlıyor ve daha doğrusu, devam ediyordu:

“ [B]Haim Albukrek[/B]1896’da Ankara’nın, tarihi Roma dönemine dek uzanan [COLOR="red"]Yahudi Mahalle’sinde Seferad bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir.[/COLOR]” Ama adını “ [COLOR="red"]Yaşar Paker[/COLOR]”olarak değiştirdiğini öğreniyoruz; “[COLOR="red"]yaşar[/COLOR]” adı, aynen bu söyleyişle [B]İbrani’de isim olarak taşınmakla[/B] birlikte, anlamı farklıdır, bizdeki “[B]yaşar”,[/B] [B]hayat[/B] veya “[B]can[/B]” anlamına gelen [COLOR="red"]haim[/COLOR]’e daha uygun düşmektedir. [B]Yaşar Paker Kurtuluş Savaşı’nda askere alınıyor [/B]ve Leyla Neyzi, Yaşar Paker’in, sefer halinde iken tuttuğu notları yazıyor; bu alandaki çok kıt kaynaklarımızdan birisidir ve hiç kuşkusuz teşekkür borcumuz var.

Yaşar Paker, günlük notlarını, Fransızca tutmuş, bunu anlayabiliyorum, katıldığım bir savaşta (1974 Kıbrıs Savaşı, cebe) notlarımı bildiğim yabancı dillerde tutmuştum daha içten olacağını düşünmüştüm, yalnız benimkiler o kadartedbirli idi ki, sonunda ben dahi deşifre etmekte çok zorlandım; Paker’inkilerin anlaşılır olduğunu anlıyoruz. Fakat anlaşılan yanları, burada bizi ilgilendirmiyor ve bizi ilgilendirebilecek yanlarını ise, [B]Doktor Neyzi’nin son derece eliptik yazdığını görüyoruz. Herhalde asıl metinleri, daha da az anlaşılır hale getirdiğini tahmin edebiliyoruz. Tarih bozmada, usul, budur.[/B]

[COLOR="Blue"][B]Bizi ilgilendiren haberlerden birisi şudur:[/B][/COLOR]

[B]“Albukrek, günlüğünün birkaç yerinde [COLOR="Red"]Hıristiyan [/COLOR]silah arkadaşlarıyla ilgili aşağılayıcı yorumlarda bulunmaktadır.[/B] Aşağılayıcı sözcüğünün içeriğini, Paker’in, silah arkadaşı [B]Yorgi [/B]ve [B]Kirkor [/B]hakkında , defterine, [COLOR="red"][B]“köpekler[/B][/COLOR]” notunu düşmesiyle anlamaya başlıyoruz. Paker, Yahudi ve Yorgi ile Kirkor ise Hıristiyan idiler; [COLOR="red"][B]Yahudi Paker,Hıristiyan Yorgi ve Kirkor’u “köpek” çağırmaktadır. [/B][/COLOR]Öyleyse, bu haber, [B]Yahudilerin Hıristiyan esirlere Müslüman-Türklerden daha kötü davrandıkları işaretini desteklemekte ve daha ileriye götürmektedir.[/B] Buradayız, daha dikkat çekici bir kayıt var; D[B]oktor Neyzi’nin özenle üstünü örtmesine rağmen, Paker’in, diğer gayrimüslimlere “düşman” dediğini çıkarabiliyoruz. [/B]Bu çıkarımdan eminiz, çünkü, Paker’in defterinden uzunca bir alıntı var, ben de aktarmaya değer buluyorum:

“[B]1921’de düşman Haymana’ya gelmişti.[/B] Bu kanun çıktı, gayrimüslimler askere alınacak. Bizimvaziyetimiz fena. Hükümetin hakkı vardı. Çünkü emniyet yok. Mazallah Haymana düşseydi bütün bu bizim askerler hükümete karşı düşman. [COLOR="red"]İçerideki düşman daha berbat düşman. [/COLOR] [B]Bir düşmanlık vardır, müslimle gayrimüslim arasında.[/B] [COLOR="red"]Rumlarla Ermeniler[/COLOR]. [COLOR="red"]Bu doğrudur ama bizim zavallı Yahudilerin hükümetle hiçbir problemleri yok ki. [/COLOR] Dört tane Yahudi için ayrı kanun yapabilirler mi? [COLOR="Green"][B]Gayrimüslim deyince biz de gittik. Boşu boşuna yandık.”[/B][/COLOR]

Çok açık, [COLOR="DarkRed"][B]Elenler (Yunan) ile Ermenileri içerdeki düşman kabu ediliyor[/B][/COLOR] ve dolayısıyla, Elenlerin Haymana’ya yaklaştıkları bir zamanda, [COLOR="darkred"]“iç düşmanalar[/COLOR]”, ki bunları daha “berbat” sayıyor, a[B]skere alma bahanesiyle enterne etmeyi (gözaltı) haklı buluyor[/B]. Ama ne yazık, “[COLOR="darkred"]gayrimüslim deyince biz de gittik[/COLOR]” [B]diyerek hayıflanıyor;[/B] defteri, [COLOR="Red"][B]hep Albukrek Ailesi’nin nüfuzlu kişilerle temas halinde olduğunun notlarıyla doludur.[/B][/COLOR] [B]Bedelli askerliğin o zaman da olduğunu anlıyoruz[/B];Yaşar Paker, hemen, terhis bekliyor ve biz, beklerken.

Türkiye Yahudileri’nin Türkiye Elenleri ile Ermenileri’ne. [COLOR="red"]"iç düşman”[/COLOR] gözüyle bakmaları ve üstelik bunları “[COLOR="red"]berbat düşman”[/COLOR] saymaları pek önemli bir açıklıktır. Kuşkusuz netlik veya kesinlik demiyoruz, bir tespit yoludur;sınayarak ilerlemek durumundayız.
( Prof. Dr. Yalçın Küçük, İsyan-1, s:476-478)

cebe 30.05.2016 11:21

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[IMG]http://i.hizliresim.com/db51vD.jpg[/IMG]

[IMG]http://i.hizliresim.com/jn59qL.jpg[/IMG]

[B]Başbuğ'dan Almanya'ya sert tepki[/B]

Eski Genelkurmay Başkanı İlk[COLOR="Red"][B]er[/B][/COLOR] Başbuğ, s[B]oykırım iddiasını parlamentoya getiren Almanya'ya tepki gösterdi. [/B]

Emekli Orgeneral Başbuğ, "[B]Almanya niye şimdi birdenbire bu sözde Ermeni soykırım iddiasını Almanya Parlamentosuna getirdi? Türkiye'ye karşı bir sıkıştırma politikası olarak görmek lazım.[/B]" dedi.
Başbuğ, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının 2 Haziran'da Almanya Parlamentosunda gündeme geleceğini anımsattı.

[B]ALMANYA'YA TEPKİ![/B]
"Almanya Parlamentosunda gündeme gelecek [COLOR="red"][B]sözde Ermeni soykırımı iddiaları için neden bağırmıyoruz? '1915 yılında yaşananlar bir zorunlu göçtür, tehcir olayıdır' niye demiyoruz?[/B][/COLOR]
[url]http://www.yeniakit.com.tr/haber/basbugdan-almanyaya-sert-tepki-178723.html[/url]

•••
[B]'1915 yılında yaşananları’, baş aktörün notlarında çok açık: [/B]

[B]Tehcir farkı 972 bin.[/B](Murat Bardakçı, Milliyet, 05.01.2009)
[B]Yani göç ettirilen 2 milyon Ermeni’den menzile (Suriye ve başka ülkeler) ulaşabilenler 1 milyon yüz bin civarındadır, geri kalan yaklaşık dokuzyüz bini ölmüş/öldürülmüştür. [/B]Ama, [COLOR="red"]dün ve bugün öldürenlerin Türk olduğu biliniyor, [/COLOR]oysa onları tarihsel düşmanları Anadolu’da, yani öz vatanlarında öldürerek ya da sürerek yok etti. Aynı zamanda, [B]toplumsal belleğinde ırk ve din düşmanlığı olmayan Türklerin belleğini de yeniden formatlayarak dünyanın en uygar toplumları olan Yunan ve Ermeni ırkına kinle doldurdular.[/B]
Söz konusu kovma ve kırmanın baş aktörü, [B]Edirne Yahudi okulu Alyans öğretmeni Mehmet Talat Sai’nin(Talat Paşa) not defterinden özetleyelim:[/B]

[B]Ermeni Nüfus[/B]
Talat Paşa'nın ilk kez tümüyle yayımlanan özel belgelerinde tehcir (zorunlu göç) öncesi ile sonrası Ermeni nüfusu farkı 972 bin. Murat Bardakçı 'Bunlara Osmanlı topraklarını terk edenler de dahil, hepsinin öldüğü söylenemez' dedi
Gazeteci Murat Bardakçı, “Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrûkesi” adlı yeni kitabında, 1915’te yaşanan tehcir olayıyla ilgili olarak dönemin Dahiliye Nazırı olan Talat Paşa’nın tehcir öncesi ve sonrası Ermeni nüfusundaki değişiklikleri içeren özel belgelerini ilk kez tümüyle açıkladı. Belgelere göre, 30 büyük yerleşim yerinde tehcir öncesi ve sonrası Ermeni nüfusu arasındaki fark 972 bin 246.
Tehciri, “1.5 milyon Ermeninin öldürüldüğü soykırım” olarak değerlendirenlerin bulunduğunu hatırlatan Bardakçı, 972 bin 246 sayısının bu kadar kişinin hayatını kaybettiği anlamına gelmeyeceğini, farklı sebeplerden ölenlerin ve Osmanlı topraklarını terk ederek başka ülkelere göç edenlerin de bu sayıya dahil olduğunu vurguladı.

[B]Ayrıntılı olarak not tutmuş[/B]

Everest Yayınları’ndan çıkan kitapta Bardakçı, 1915 olaylarına dair, Talat Paşa’nın özel arşivinden çıkan belgelere yer veriyor. Tehcirin yaşandığı dönemde Dahiliye Nazırı olan, daha sonra sadrazamlık görevi de üstlenen Talat Paşa, özel notlarında Osmanlı’nın önemli şehirlerindeki Ermeni nüfusundaki hareketliliği bütün detaylarıyla anlatıyor.

Talat Paşa’nın belgesinde, 1914’teki (hicri 1330) nüfus kaydı ve tehcir sonrası nüfus karşılaştırılıyor. Belgeye göre, Ermeni nüfusu 1914’te 1 milyon 256 bin 403. Tehcir uygulanan yerler ve İstanbul’daki Ermeni nüfusun toplamı 1 milyon 112 bin 614. Tehcir sonrasında ise bu sayı 284 bin 157 olarak görülüyor.
[COLOR="Red"]Doğu’da nüfus sıfıra inmiş[/COLOR].

Belgeye göre, Ermeni isyanlarının olduğu Doğu illerinde tehcir sonrası hiç Ermeni kalmadığı görülüyor. 125 bin 657 Ermeninin olduğu Erzurum’da, 114 bin 704 Ermeninin bulunduğu Bitlis’te, 67 bin 792 Ermeninin olduğu Van’da, 56 bin 166 Ermeninin bulunduğu Diyarbakır’da ve 70 bin 60 Ermeninin bulunduğu Elaziz’de (Elazığ) tehcir sonrası nüfus sıfıra inmiş. 37 bin 549 Ermeninin olduğu [B]Trabzon’da da durum farklı değil.[/B] (Trabzon özellikle 1924 Mübadil (Rum göçürülmesi) olayında Selanik'ten getirilenlerle doldurulmuştur. A. Ağaoğlu bu ailelerdendir. Cebe)

Tehcir sonrası Ermeni nüfusunda en büyük düşüşün yaşandığı vilayetlerden biri de [B]Sivas[/B]. Belgeye göre, tehcir öncesi bölgedeki Ermeni sayısı 141 bin iken, tehcir sonrası nüfus 8 bin 97’ye düştü. Sivas’a tehcir sırasında 948 Ermeni göç etti. İzmit’te ise nüfus 56 bin 115’ten 3 bin 880’e indi. İzmit’e bu sırada göç eden Ermeni sayısı ise 142.

Yine Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Adana’da nüfus 51 bin 723’ten 12 bin 263’e düştü. Kayseri’deki 47 bin 974 olan Ermeni nüfusu da 6 bin 650’ye indi. Kayseri’ye tehcir sırasında 111 Ermeni göç etti.

[B]Talat Paşa’nın kayıtlarına göre, İstanbul’daki Ermeni nüfusu tehcirden hiç etkilenmedi[/B]. Tehcir Kanunu’nun uygulanmadığı birkaç vilayetten biri olan İstanbul’daki Ermeni nüfusu, tehcir öncesi ve sonrasında 80 bin olarak görülüyor. Ermeni nüfusundaki düşüşün en az yaşandığı Kütahya’da nüfus 4 bin 23’ten 3 bin 932’ye, İçel’de 350’den252’ye iniyor. Bu şehirlere tehcir sırasında gelen Ermeniler nüfusu artırıyor.

[B]Ankara’da ise Ermeni nüfusu 44 bin 661’den 12 bin 766’ya düşüyor[/B]. Ayrıca 410 Ermeni başka yerleşim yerinden Ankara’ya göç ediyor.

[COLOR="red"]‘Ölü sayısı vermek imkânsız’[/COLOR]

Gazeteci Murat Bardakçı, daha önce bazı bölümlerini yayımladığı belgelere tümüyle ilk kez bu kitapta yer verdiğini belirterek şunları söyledi:
"[COLOR="Red"][B]Bir kesim iddiayı 1915 yılında 1.5 milyon kişinin öldürüldüğüne kadar götürdü. Bu belgelerde görülen tehcir öncesi ve sonrasındaki nüfus sayıları arasında 972 bin 246 olarak görünen farkın tehcir sırasında bu kadar kişinin hayatını kaybettiği şeklinde yorumlanmaması gerekir.[/B][/COLOR] Zira bu sayıya çeşitli sebeplerden dolayı ölenlerin yanı sıra, Osmanlı topraklarını terk ederek başka memleketlere özellikle de Rusya'ya, Güney Amerika'ya ve Avrupa ülkelerine göç edenler de dahildir. Yorumun bu şekilde olmasını gerektiren önemli delillerden biri de tehcire tabi tutulan bazı kişilerin 1918 sonrasında dönmüş olmalarıdır. [B]Dolayısıyla '1915 tehcirinde şu kadar Ermeni hayatını kaybetmiştir' şeklinde kesin bir hükmün verilmesi zor değil, imkânsızdır.[/B]"(Murat Bardakçı, Milliyet, 05.01.2009)

•••
[B]Ermeni Terörüne karşı MOSSAD[/B]

“En değerliinsanlarımızı göçerten [COLOR="red"][B]ASALA i[/B][/COLOR]le mücadelede ne yapıldı ? Ne yapıldığını pek bilemiyoruz, ortada bazı sismelrlel söylenceler var. Bunlardan birisi,, Milli İstihbarat Teşkilatı memuru [COLOR="red"]Hiram Abas [/COLOR]idi ki, [COLOR="red"]İbrani asıllı[/COLOR] olduğunu , diğer çalışmalarımda göstermiştim. Adı “ Avner” misali , net İbrani idi ve bu nedenle fazla tartışma gerektirmiyordu. /…/ Formülü, Hiram Abasbuluyor ve Avni Özgürel bize bildiriyor: [COLOR="red"]“İsrail güvenlik birimleri, söz konusu operasyonda, kampları basıp dağıttı, militanları tutukladı, iki örgütün finans dokümanları gösteren dokümanlar dahil bütün arşivini ele geçirdi.[/COLOR]”(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsyan-1, s: 506-510.)
•••
“Doğrusu daha önceleri Fuat Uluç, sonraları [B]Hiram Abas‘ın, Türk aydını ve soluna, bir kamu görevini çok aşan bir biçimde, “intikam”içgüdüsüyle hareket ettiklerini tespit etmiştim; ancak emri Tevtat’tan aldıklarını bilmiyordum. [/B]Öğrenmiş oluyoruz, aydınlarımıza yönetilen bir dinsel savaş vardı, ortaya çıkmışolmaktadır. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Putları Yıkıyorum,s: 281.)
•••
“1980 Eylülist Darbesi, başında Orgeneral Kenan Evren vardı, bir [COLOR="red"]İsrael Darbesi’dir[/COLOR]. Nisan, Tammuz ya da Temmuz ve Elul veya Eylül, İsrael’de zaman zaman Tanrı ve ay adı olmakla biz isim olarak taşıyoruz. [B]Eylülist darbede, Türk aydınına, görülmemiş kin, Arap yanlısı bir tutum alan soldan intikam idi;[/B] bir İbrani olan [COLOR="red"]Hiram Abas, bu kini temsil ve en yüksek noktada realize ediyordu.[/COLOR] İsrael kinidir ve [B]Irak’taki Ebu Gareb hapishanelerinin provası sayabiliyoruz.[/B]”(Prof. Dr. Yalçın Küçük: İsimlerin İbranileştirilmesi,s: 48.)
•••
“M. [COLOR="red"]HiramAbas[/COLOR], İstanbul'daki bütün provokasyon, tertip ve operasyonları planlayan [COLOR="red"]Kontrgerilla şefiydi.[/COLOR] CIA ve MİT adına Faik Türüne danışmanlık yapıyordu. İstanbul Kontrgerilla Karargahı ile CIA ve MİT'in irtibatını sağlıyordu. Gemi batırma olayları, İsrail Büyükelçisi Elrom olayı, Fırtına Tatbikatları gibi tertip ve saldırılar Hiram Abas'ın başı altından çıktı. [COLOR="red"]Hiram Abas, işkence ve operasyon hastasıydı. Görevli olmadığı halde 12 Marttaki bütün baskınlara, operasyonlara en önde katıldı. Provokasyonları yönetti. Yeni işkence yöntemleri geliştirdi ve bu yöntemlerin uygulanmasına bizzat katıldı.[/COLOR]” ([url]http://captainkiller.blogcu.com/hiram-abas/3375234[/url])

cebe 01.06.2016 11:53

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[COLOR="red"]İmam hatip liselerinde İspanyolca dil eğitimi[/COLOR]

İspanyolca konuşan [COLOR="red"]yaklaşık 7 milyon Müslüman nüfus[/COLOR] bulunduğunu dikkate alan MEB, imam hatip liselerinde İspanyolca dil eğitimi verileceğini duyurdu.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Anadolu imam hatip liselerinde bir ilke imza atılarak, 2016-2017 eğitim öğretim yılından itibaren İspanyolca dil eğitimi yapılacağını duyurdu. [COLOR="red"]Kadıköy[/COLOR] Anadolu İmam Hatip Lisesi ve [COLOR="red"]Kadıköy[/COLOR] Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde İspanyolca hazırlık sınıfı açılacak.

MEB’in resmi internet sayfasında yer alan habere göre, bu kapsamda, proje okulu olan K[COLOR="red"]adıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi [/COLOR]ve Kadıköy Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde birer sınıf [COLOR="red"][B]İspanyolca hazırlık sınıfı olarak açacak.[/B][/COLOR] Böylece İspanyolca dil eğitimi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda ilk defa başlamış olacak.

[COLOR="red"][B]İSPANYOLCA KONUŞAN MÜSLÜMANLAR İÇİN[/B][/COLOR] MEB HAMLESİ

[B]Orta ve Güney Amerika'daki ülkelerde İspanyolca konuşan yaklaşık 7 milyon Müslüman nüfus bulunduğu dikkate alınarak[/B], İspanyolca dil eğitimi alan ve Türkiye'de özgün bir model olan imam hatip liselerinden mezun olacak öğrencilerin, bu ülkelerdeki Müslüman topluluklarla ilişkilerin güçlendirilmesinde önemli rol almaları, ekonomik ve sosyal ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamaları hedefleniyor.

[B]İspanyolca dilinin öğretilmesinde Türkiye'de öncü olacak imam hatip okulları[/B]nda açılacak hazırlık sınıflarına 2016-2017 öğretim yılı için toplamda 68 öğrenci alınacak.

[url]http://www.sozcu.com.tr/2016/egitim/ispanyolca-konusan-muslumanlar-icin-meb-hamlesi-1255000/[/url]

[B]Aforizmalarım:[/B]
1. 7 milyon Müslüman nüfus deniliyor ama mensup oldukları etnik gruplar belirtilmemiş; yani, bunlar Türk, Kürt, İngilzi, Fransız, Amerika yerlisi, vb.
2. [B]İspanyolca konuşan sadece 7 milyon insan için “İspanyolca dersi” konuluyor, Rusça konuşan on milyonlarca Müslüman var, İmam-hatiplerde Rusça da öğretiliyor mu?[/B]
3. Kimi kandırıyorsunuz? [B]Ladino konuşan Türkiye gizli Yahudileri’nin çocukları ana dillerini unutmasınlar diye İspanyol Yahudileri’nin dili olan “[/B] [COLOR="red"]LADİNO[/COLOR]” öğretmek için bu dersi koydunuz!
4. Demek ki , KARAKÖY’de İmam hatip okulu yok, onun tam karşısında Kadıköy’deki okulda İspanyolca dersi konuluyor. Karaköy’ün ilk adı [COLOR="Red"][B]KARAY[/B][/COLOR]-KÖY . 1855 yılında Kırım Savaşı’nda Osmanlı topraklarına akan [COLOR="DarkRed"][B]KARAY Yahudileri[/B][/COLOR]nin yerleştirildiği semt.
5. ARTIK GİZLEMİYORLAR, TÜRKİYE’NİN SONU NE OLACAK ACABA?!

cebe 30.07.2016 12:42

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[IMG]http://i.hizliresim.com/B2p529.jpg[/IMG]

cebe 02.08.2016 11:50

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Mehmet Şevket Eygi'den darbe uyarısı![/B]
Yıllardır Milli Gazete'de köşe yazarlığı yapan Mehmet Şevket Eygi, vatandaşlarımıza darbe ile ilgili önemli bir uyarıda bulundu.
….
İşin içinde ABD, bazı AB güçleri,[COLOR="Red"] İsrail [/COLOR]bulunmaktadır.

Sonbaharda büyük ve [B]dehşetli GEZİ kalkışmaları [/B]olması ihtimali büyüktür.

Milyonlarca liseliyi ve üniversiteliyi sokaklara dökeceklerdir.

Türkiyemizi Ukrayna gibi parçalamak istiyorlar.

Afganistanı ne hale getirdiler, görüyoruz.

[B]Irak parçalandı… Suriye paramparça… Mısırda serbest seçimlerle iş başına gelmiş iktidar devrildi… Libya ikiye ayrıldı…[/B]
[COLOR="red"][B]Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) başarıyla uygulanıyor.[/B][/COLOR]

İç ve dış düşmanlarımız kesinlikle büyük ve güçlü bir Türkiye istemiyor.

V[B]e bizim en büyük düşmanımız içimizdeki [COLOR="red"]beyinsizler[/COLOR] ve [COLOR="red"]gafillerdir[/COLOR].[/B]
[url]http://www.yeniakit.com.tr/haber/mehmet-sevket-eygiden-darbe-uyarisi-198450.html[/url]

Beyinli anti-gafil’e soru: “[COLOR="red"][B]BOP Eşbaşkan”ı kim?[/B][/COLOR]

Tavsiye:Anadolu'da “[B]Ağzından çıkanı kulağın duysun”,[/B] derler; yani, ne söylediğini, sözün nereye gittiğini bil, yoksa ne yaşına-başına bakarlar, ne de “şulebaş” simgesini Anadolu’ya yayma gayretlerine bakarlar, tıkarlar içeri!

cebe 15.08.2016 16:05

Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
 
[B]Çavuşoğlu’nun muhalefet turunda İsrail anlaşması konuşuldu[/B]

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay'ı ziyaret etti. Ziyaretin nedeni ise ilerleyen saatlerde ortaya çıktı. Çavuoğlu'nun CHP lideri ile MHP temsilcisine; "Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşmanın detaylarını anlattığı" öğrenildi.
[url]http://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/cavusoglunun-muhalefet-turundan-israil-anlasmasi-cikti-1353173/[/url]

[B]MEVZUBAHİS OLAN "[COLOR="Red"]DAVA[/COLOR]" İSE, GERİSİ TEFERRUATTIR" [/B]


WEZ Format +2. ?uan Saat: 08:30.

Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.


Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.