Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar

Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar (http://www.sivaslilar.net/forum/index.php)
-   Serbest Kürsü (http://www.sivaslilar.net/forum/forumdisplay.php?f=175)
-   -   Günün hikayesi (http://www.sivaslilar.net/forum/showthread.php?t=30031)

altuntas58 21.08.2009 15:13

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B]Çok anlamlı bir hikaye emeğine sağlık[/B]

Salim58 21.08.2009 15:38

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[COLOR="Blue"][FONT="Arial Black"]KURTLARIN VAZÎFESİ

Bir gün Yûsuf-i Bahirânî isminde bir zât kendi kendine;

"Bâyezîd-i Bistâmî'nin yanına gideyim. Eğer, açıktan bir kerâmet gösterirse velî olduğunu kabûl edeyim. Böylece onu imtihân etmiş olayım." diye düşündü. Bu düşünce ile, Bâyezîd-i Bistâmî'nin bulunduğu yere geldi.

Bâyezîd-i Bistâmî onu görünce buyurdu ki;

"Biz kerâmetlerimizi, talebelerimizden Ebû Saîd Râî'ye havâle ettik. Sen ona git."

Bu kimse gidip, Ebû Saîd Râî'yi sahrada buldu. Kendisi namaz kılıyor, koyunlarına da, kurtlar bekçilik ediyordu. Namaz bitince, gelen kimse kendisinden tâze üzüm istedi. Oralarda üzüm bulunmazdı ve zamânı da değildi. Ebû Saîd Râî, asâsını ikiye bölüp, bir parçasını gelen kimsenin tarafına, diğer kısmını da kendi tarafına dikti. Allahü teâlânın izni ile, hemen o parçalar asma oldu ve tâze üzüm verdi. Fakat, Ebû Saîd tarafında bulunan üzümler beyaz, gelen kimsenin tarafında bulunan üzümler siyah idi. O kimse, üzümlerin renklerinin farklı olmasının sebebini sordu.

Ebû Saîd Râî;

"Ben, Allahü teâlâdan, yakîn yolu ile istedim. Sen ise imtihan yolu ile istedin. Dolayısıyle, renkleri de niyetlerimize uygun olarak meydana geldi." buyurdu ve o kimseye bir kilim hediye edip, kaybetmemesini tenbih etti.

O kimse kilimi alıp, hacca gitti. Fakat, kilimi, Arafat'da kaybetti. Çok aradı ise de bulamadı. Hac dönüşünde, Bistâm'a, Bâyezîd hazretlerinin yanına uğradı. Baktı ki kaybettiği kilim, Bâyezîd-i Bistâmî'nin önünde duruyor. Bu hâdiselere şâhid olduktan sonra, böyle yüce bir zâttan, kerâmet istediğine çok pişmân oldu. Tövbe ve istigfâr edip, Bâyezîd-i Bistâmî'nin talebeleri arasına katıldı[/FONT][/COLOR]

altuntas58 26.08.2009 17:38

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[FONT="Arial Black"][COLOR="Magenta"]Adamın biri, ilk defa gittigi küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuga:
- Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum.
Çok yakın oldugunu söylediler.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sag tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.
Adam, çocugun da yabancı olmasına ragmen bunu nasıl anladıgını sormuş ister istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- iyi ama, demiş adam. Bunların parktan degil de tek bir agaçtan gelmedigi ne malum?
- Tek bir agaçtan bu kadar yogun koku gelmez, diye atılmıs çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız.
Adam, gözlerini hafifce kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kagıt para çıkartıp teşekkür ederken farketmış onun kör oldugunu. Çocuk, ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini farkettigini.
Işıga hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
- Üc yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok ozledim ki.
Sizinkiler saglam öyle degil mi?
Adam, çocugun tarif ettigi yerde bulunan fırına yönelirken:
- Artık emin degilim, demiş. Emin oldugum tek sey, benden iyi gördügündür [/COLOR][/FONT]

Salim58 28.08.2009 06:58

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B]HİÇ ÇÜRÜMEMİŞTİ[/B]


[COLOR="Blue"][FONT="Arial Black"]Ankara-Eskişehir demiryolunun kenarında bulunan türbesi, 1948’de yolun genişletilmesi için kaldırılmak istendi. Fakat bir türlü bu işte muvaffak olunamadı. Hattâ bir defâsında, döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye atıldığı görüldü. Bunun üzerine Yûnus Emre için bir türbe yapılıp, kabrinin oraya nakline karar verildi. Yûnus Emre’nin yeni kabri, eskisinden 100 m kadar ileride bir tepecikte yapıldı. Yeni kabrine taşıyacak beş kişilik heyet, kimseye haber vermeden ve hiçbir merâsim yapmadan çalışacaktı. Karar verildiği üzere hareket edildi. Yalnız ertesi gün, Yûnus Emre’nin çevresine dâvetsiz, ilânsız otuz binden fazla insan kalabalığı toplandı.

Yûnus Emre’nin kabri îtinâ ile açıldı. Bedeni, 700 seneden beri hiç bozulmamış bir hâlde, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üstünde, rahat bir şekilde uzanmış yatıyor görüldü. Mübârek bedeni oradan alındı, tabuta kondu ve kalabalığın elleri üzerinde, 100 metrelik mesâfe tam üç saatte katedildi. Yeni mezarına defnedildi. Yûnus Emre’nin vasıyeti şu idi:

“Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üzerine gömsünler!” Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi. Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir[/FONT][/COLOR]

altuntas58 28.08.2009 13:34

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[FONT="Arial Black"][COLOR="Purple"] CAN BORCU ,...

Adam genç kadına seslendi:
-Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
-Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı;
-Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın. Adam mendilini çıkarıp borcunu sildi.
Adam seslendi yine;
-Bana mutluluk borcun var!
Genç kadın biraz mahçup sordu:
-Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam.
-Haydi yat dizlerime!
Genç kadın yattı dizlerine usulca.
Adam şefkatle taramaya başladı saçlarını kadının. Saçları güneşe ve yagmurlara hasret baharlara benziyordu.
Çaresizligini ördü sıra sıra.
Genç kadının gözlerinin içine baktı;
-Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın
-Bu borcu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı
-Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
Adam sonkez seslendi;
-Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
-Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam,
-Evet... Can borcun car. Sensizlik öldürüyor beni.
Hoşuna gitti sözler kadının.
-Peki borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam biraz yaklaştı;
-Yum gözlerini!
Yumdu gözlerini. Adam da yumdu gözlerini. Masumca bir öpücük kondurdu kadının dudaklarına
-Bu ne şimdi yaptıgın? diyerek çattı kaşlarını kadın...
Adam kekeledi;
-Hayat öpücügüydü!
KIsa bir sessizlik ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam şaşırdı;
-Ya bu senin yaptıgın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
-Veda öpücügü!
Kalan borçlarına karşılık yürek dolusu çaresizlik ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
-Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı;
-Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi;
-Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam;
-Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yagmura karıştı.
Kadın, yagmuru hissetmeyen kalabalıga...[/COLOR][/FONT]

Salim58 28.08.2009 13:38

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B] Allah'ın Emaneti
Hz.Ümm-i Süleym, gayet temiz ahlak sahibi bir hatun idi. Çocuğu vefat ettiği zaman, sabır ve metanetle bizzat kendisi yıkadı ve kendisi kefenledi ve bir tarafa bırakıp, komşularına dönerek:


- Babasına haber vermeyin.

Hz. Ebu Talha orada bulunmamaktaydı. Akşam eve döndüğünde, çocuğu sordu, hanımı:


- Gördüğünden şimdi çok iyidir, der.

Sonra yemek yediler, oturdular, birlikte oldular. Bir müddet sonra Hz.Ümm-i Süleym, beyine gayet metanetle şöyle der:


- Ebu Talha, ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi etmez mi?


- Söylediğin bu söz nasıl bir söz, elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli.


- O halde, Hak Teala da sana emanetten vermiş bulunduğu çocuğu aldı.


Ebu Talha bu sözü duyunca :


- Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz ve hep onun tarafına döneceğiz, der ve şükreder.

Sabah olunca gidip Resulullah'a (s.a.v.) anlatır. Resulullah (s.a.v.):


- Ya Rabbi bunun daha iyi bir karşılığını Ebu Talha'ya ver, diye dua eder.

Nitekim, dokuz ay dokuz gün sonra Abdullah diye bir çocukları olur. Çocuk, Peygamberimizin himayelerinde büyürler, İslam Tarihinde önmeli bir şahsiyet olur.


[/B]

altuntas58 28.08.2009 14:16

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[FONT="Arial Black"][COLOR="Sienna"]Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.

Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.
"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince.
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün
onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.
Adam buruk bir sesle

"Ama ben onun kim olduğunu biliyorum" demiş.[/COLOR][/FONT]

Salim58 28.08.2009 14:19

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B] ESAS HASTA BENMİŞİM

Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî'nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabib çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi. Muâyene edip;

"Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz." dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî;

"Su değdirmesem nasıl abdest alırım?" deyince, tabib;

"Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz." dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir mikdâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı. O anda duyduğu ses;

"Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık." diyordu.

Bir zaman sonra hıristiyan tabib tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamâmen iyi olmuş. Hayret edip;

"Nasıl yaptın da iyi oldu?" dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öpüp îmân etti ve;

"Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen ben imişim" dedi.

[/B]

altuntas58 31.08.2009 17:22

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B][FONT="Arial Black"][COLOR="Red"]Dünya`nın En Kötü Kelimesi



Bizler yaşadığımız her gün belki binlerce şahit olduğumuz keşke kelimesi ve bizlerinde fazlaca kullandığı keşke kelimesine cevap verilecek en iyi hikaye sunuyorum sizlere. Ya da bana göre en iyi. Okuyanları daha doğrusu keşke kelimesini kullananların bir an önce keşke kelimesinden sıyrılması dileğiyle...
Kafede arkadaşımı beklerken kendimi yenilmiş ve halsiz hissediyordum. Yapamadığım şeyler sonucunda yanlış bir şeyler seçmiş ve kendimi kaybetmiştim. Çok değer verdiğim ve çok sevdiğim arkadaşımla birazdan görüşecek olmam bile bir şey ifade etmiyordu. Dirseklerimi masaya dayamış başımı ellerimin arasına almış somurtmuş düşünüyordum.
Arkadaşım caddenin karşısında göründü. Psikolojik danışmanı olmasa bile insan psikolojisinden anlayan arkadaşım. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Yanıma oturduğunda ilk kullandığı cümle şuydu:
- ”Söyle bakalım canını sıkan ne?”
Onun bu tavrı benim için tanıdıktı. Zaman kaybetmeden sıkıntımın ne olduğunu anlatmaya başladım. Kendimden başka hiç kimseyi suçlamıyor yaptığım hataları yediremiyordum kendime. Arkadaşım hiç konuşmadan 20 dakika boyunca beni dinledi. Konuşmamı bitirir bitirmez
- ”Hadi kalk evime gidelim sana bir dinleti dinletmek istiyorum.” dedi.
Hızlı adımlarla yürüdükten sonra arkadaşımın evine ulaştık. Odasında baştan başa kitaplarla dolu dolap rahat koltuğu ve doğa ile iç içe olan onun odasının en çok sevdiğim özellikleriydi. Koltuğa oturduğunuzda doğa manzarası ayrı bir güzellik huzur veriyordu. Arkadaşım bilgisayardan dinletecek dinletiyi açtı ve benden dört kişinin sözlerinde geçen ortak kelimeyi bulmamı istedi. Dinletide konuşanları tanımıyordum. Ama dört seste de ortak olan duygu vardı. Yani mutsuzluk. İlk olarak konuşan adam işindeki başarısızlığı anlatıyordu ikinci konuşan kadın annesi olmadığı için yaşlı babasına bakmak zorunda olduğunu ve bu yüzden evlenemediğini söylüyordu. Üçüncü ses ise oğullarının yaptıklarından yakınan bir annenin sesi. Son olarakta maddi imkansızlardan dolayı okuyamayan bir öğrencinin sesiydi.
Arkadaşım dinletiyi kapatıp şöyle bir arkasına yaslandı.
- ”Bu konuşmalarda insanı yavaş yavaş yenilgiye uğratan ve zehirleyen bir kelime altı kez geçiyor fark ettin mi?” diye sordu.
- ”Hayır” dedim. Arkadaşımda
- ”Galiba biraz önce sürekli kullandığın için fark edemedin” dedi ve dinleti olan CD’yi çıkarttı bilgisayardan bana uzattı CD’nin üzerinde “Keşke” yazıyordu. Arkadaşım şöyle bir konuşma yaptı:
- “Hayatta binlerce kez insan keşke kelimesini kullanıyor. Keşke ile başlayan cümleler söylüyor. Keşke kelimesinin kötülüğü hiçbir şeyi değiştirmemesidir. Kişiyi ileriye olumlu bakacak yerine geriye olumsuza döndürmesini ve çözümsüz hatalar ile baş başa bırakmasıdır. İnsan böylece zamanını hayatını boşa harcar. Bunu alışkanlık bir huy haline getirdiğinde ise önünde artık gerçek bir çözümsüz engel bulunur. Bu engel KEŞKE’ nin hiçbir zaman hiçbir şey yapamamanın mazereti olarak kullanılmasıdır.”
Arkadaşım daha sonra benim anlattıklarımı değerlendirdi. Benim başarısızlıktan ders çıkarmadığımı boş boş söylendiğimi söyledi.
- ”Nereden biliyorsun?”dedim. O da
- “Çünkü hep geçmişi düşünüyorsun geçmiş zaman eki kullanıyorsun. Bir kere bile gelecekten bahsetmedin." dedi Hak verdim
- ”Peki bunun çaresi yok mu?” dedim. Arkadaşımda
- “Olmaz mı elbette var. İlk önce ilgi noktanı değiştirmelisin. Hemen geçmiş kelimeyi bırak yani ”KEŞKE” kelimesini bırak ve yerine gelecek zaman eki olan “gelecek sefere” kelimesini kullan dedi.
Evden çıkıp otobüse binmek için durağa doğru beraber yürürken bu iki kelimeyi düşünüyordum. O sırada durağa gitmek için az bir mesafe kalmıştı. Fakat otobüsü kaçırdık. Arkadaşım sanki benden olumlu bir cevap bekliyormuş maksadı ile gözlerime bakıp alaycı bir gülümse ile:
- ”Keşke biraz daha erken çıksaydık. O zaman otobüsü biz yakalardık.” dedi.
Arkadaşımın bu sözüne karşılık diyecek tek bir cümle vardı bundan sonra.
- “Gelecek sefere daha hızlı davranacağım”

Not: Keşkeler bizi ilerletmez keşkeler hataları düzeltmez keşkeler hiç birşeyi değiştirmez. GELECEK SEFERE kelimesini kullanma daimi ile...
[/COLOR][/FONT][/B]

altuntas58 01.09.2009 17:47

Cevap: GÜNÜN HİKAYESİ
 
[B][FONT="Arial Black"][COLOR="Red"].Elinizdeki Fırsatları Kaçırmayın.



Yalnız Adam Ve Kırlangıç

Karlı bir kış günüymüş...

Yağan kardan üşümüş küçük kırlangıç, yalnız bir adamın penceresinin dışına gelip
gagasıyla camı tıkırdatmış, adeta adamın onun içeri girmesine müsaade etmesini istemiş.

Yalnız adam bu isteği görmüş, "olmaz alamam, git başımdan" der gibi kuşu kovalamış, sonra da kendi kendine söylenmiş;"Hıh, camı tıkırdatmakla kendisini içeri alacağımı mı sanıyor acaba..?"


Gecenin ilerleyen saatlerinde canı sıkılmış, rüzgar ve soğuk arttıkça yalnız adamı
daha başka düşünceler sarmış, kırlangıcın arkadaşlığını geri tepmekten biraz pişmanlık duymuş...

-"Keşke kuşu içeri alsaydım. Ona biraz yiyecek verirdim. Minik kuş oradan oraya uçar, neşeli sesler çıkartır, cıvıldar, yalnızlığımı paylaşırdı. " demiş.

Ertesi sabah ilk iş pencereyi açıp, etrafına bakınmış adam, belki kırlangıç
oralarda bir yerlerde olabilir diye düşünmüş. Ama görememiş zavallı kırlangıcı...

Uzun kış geçmiş, yine yaz gelmiş...

Etrafta kırlangıçlar, cıvıldıyarak uçmaya başlayınca; yalnız adam, heyecanla camını sonuna kadar açıp kuşu beklemiş... Ama hiç gelen olmamış.

Onun hevesle havada uçan kuşlara baktığını gören komşusu hikayeyi öğrenince
hafif buruk bir sesle:

-"Sevgili komşum, anlaşılan sen kırlangıçların sadece 6 aylık bir ömürleri olduğunu
bilmiyordun?" demiş. Bunu işiten yalnız adam çok üzülmüş ama üzülmek için de artık geç kaldığını anlamış...

Dikkatli olun...
Farkında olun...
Kendinize bir sorun...
Acaba, siz kaç kırlangıç kovaladınız?

Hayatta bazı fırsatlar vardır ki,
Sadece bir kez karşımıza çıkar,
Değerini bilemezsek kaçıp giderler.
Ve asla geri gelmezler....[/COLOR][/FONT][/B]


WEZ Format +2. ?uan Saat: 01:16.

Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.


Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.