--->: BİRCAN'DAN KÖŞE YAZILARI
Modern bir yaşam biçimi olan arkadaşım, başörtüsü tartışmaları hakkında öyle şeyler söyledi ki...
Toplumun "açık görüşlü" olarak tanımlanan kesiminden bir arkadaşımla sevdiğimiz bir restaurantta yemekteydik geçen akşam. Biraz da gazeteci merakıyla arkadaşıma kritik bir soru sordum:
"Bak şurada başı örtülü olmayan iki hanımefendi oturuyor. Onların kıyafet tercihi beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Çevremdeki değerlerini önemseyen arkadaşlarım için de aynı durumun söz konusu olduğunu biliyorum. Peki sende ve senin çevrende, tesettürlü hanımefendilerle karşılaşmak, onlarla çeşitli ortamlarda birarada bulunmak nasıl bir his uyandırıyor? Rahatsız oluyor musunuz başıörtülü insanları görmekten?"
Lâfı ölçüp biçerek konuşmayı seven arkadaşım bir an bile düşünmeden "hiç" dedi ve bitirmedi sözlerini devam etti:
"Bu halkın meslesi değil. Benim annemin başı örtülü idi. Ve biz çeşitli baskılardan dolayı annemizin bu halini maalesef bir 'ayıp' gibi gördük. Batı normları bize öyle kabaca dayatıldı ki, Anadolu insanın kendine özgü kılık kıyafeti ayıp sayılmaya başlandı, köylülük olarak yorumlandı. Oysa ben bugün Amerika'yı, Avrupa'yı, hatta büyük ölçüde dünyayı görmüş biri olarak önce annemize sonra da kendi kendimize ne kadar haksızlık yaptığımızı daha iyi anlıyorum."
Değerli dostumun tespitleri bununla sınırlı kalmadı. "Bu" dedi son günlerde ayyuka çıkartılan başörtüsü tartışmalarını kastederek, "Türkiye'deki çok küçük bir azınlığın problemi. Bunlar değişime ayak uyduramadıklarından dolayı ellerindeki gücü kaybediyorlar. Ve bunun da farkındalar. Şimdi 'hır' çıkarmaya çalışıyorlar. Demokratik koşullarda devam ettiremeyeceklerini anladıkları limitsiz saltanatlarını, ülkede 'anti demokratik' bir ortam oluşturarak sürdürmeye uğraşıyorlar. Ama büyük bir hata yapıyorlar. Böyle devam ederlerse sahip oldukları herşeyi kaybedecekler."
Doğruyu söylemek gerekirse olan biteni bu denli net ortaya koyması beni şaşırttı. Çünkü arkadaşım ne siyasetçi, ne gazeteci, ne de stratejist. Sanatla çok içiçe, iyi para kazanan, renkli insanlarla oturup kalkan bir kişi. Öyle sosyoloji, siyaset bilimi masteri, doktorası filan da yok. Ülke gündemine yakınlık açısından bakıldığında da milyonlarca üniversite mezunu vatandaştan sadece birisi.
Özetle diyor ki;
- Halkın başörtüsünden rahatsızlığı yok
- Başörtüsü yasağının manası da yok
- Tesettürlü insanlara karşı yürütülen kampanyanın arkasında millet yok
- Demokrasiyi bu millete çok gören sözde seçilmişler var
- Onlar pozisyon kaybetme telaşındalar
- Ama değişime direndikçe daha fazla kaybedecekler
- Hatta ellerindekilerden de olacaklar...
İşte bunları söylüyor. Sözleri hem tecrübe, hem çarpıcı tespitler, hem de önemli uyarılar taşıyor.
Şimdi bu yazıyı okuyanlardan bazıları, bu konuşmanın yazarların zaman zaman yaptığı gibi 'söylemek istediklerini bir hayal kahramanına söylettirme' tekniğinden ibaret olduğunu düşünebilirler. Ama yanılırlar. Tıpkı bunu sadece iki kişi arasında cereyan eden sıradışı bir diyalog olarak değerlendirdiklerinde yanılacakları gibi...
Çünkü şu anda Türkiye'de milyonlarca insan - bu kadar derli toplu olmasa da - buna benzer konuşmalar yapıyor ve fikirler beyan ediyor. Ve hemen hepsinden de yukarıdakine benzer sonuçlar çıkıyor.
İlgilenenlerin bilgisine arz olunur.
|