Usta Yiğido
seva Şuan
Son Aktivite: 31.08.2010 20:51
Üyelik Tarihi: 04.02.2008
Yaş: 40
Mesajlar: 15.375
|
Cevap: 38 YÜCE ALLAH'A YAKIN OLMANIN VE SEVGİSİNE ERİŞMENİN YOLLARI
Nafilelerle Allah'a Yaklaşmak:
Hadis-i şerifteki: "Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder..." ifa*desinde geçen nafilelerle Allah'a yaklaşmak, farzları edâ etmek suretiyle yaklaşmaktan sonra olur. Nafileler kapısı pek geniştir. Müslüman bir kim*senin gücü çerçevesinde bu hususta gayret göstermesi gerekir. Namaz, oruç, sadaka, umre, anlamlan üzerinde dikkatle düşünmek suretiyle Kur'ân okumak, Yüce Allah'ı zikretmek gibi.
İşte ruhların temizlenip arınma yolu budur. Ta ki, böyle bir kimse şanı Yüce Allah'ın sevgisini ve sevabını kazanmaya hazır hale gelsin: "Kulum ba*na nafilelerle yaklaşmaya devam eder ve sonunda ben de onu severim."
Allah'ın sevgisine mazhar olmak ise, çok büyük bir iştir. Buna muvaffak s kılınan bir kimse, hayrı tümüyle elde etmiş demektir. Gökte de yerde de onun için kabule mazhar olmak takdir edilir ve Allah, onun üzerine nimet*lerini yağdırır.
Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah bir kulu sevdi mi Cebrail'e şöyle seslenir: Şüphesiz Yüce Allah filân kişiyi seviyor, sen de onu sev. Bunun üzerine Cebrail de onu sever. O da semâdakiler arasında şöyle seslenir: Şüphesiz Allah filân kişiyi seviyor, siz de onu seviniz.
Semadâkiler de onu sever. Sonra da onun için yeryüzünde kabule mazhar oluş vaz' olunur.[15]
Allah'ın Veli Kullarım Sevmesinin Etkileri:
Hadis-i şerifteki: "Ben onu sevdim mi artık onun kendisiyle işittiği kula*ğı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle yakaladığı eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum" buyruğu ile ilgili olarak Hafız (İbn Hacer) hadisin bu bölümü*nü şerhederken şunları söylemektedir.[16] Şanı Yüce Allah, kulun nasıl işit*mesi ve görmesi olur? Bunun anlaşılması güç kabul edilmiştir. Buna birkaç türlü cevap verilebilir:
1- Bu ifade temsili olarak kaydedilmiştir. Yani ben emrimi tercih etmek bakımından onun işitmesi ve görmesi olurum. Yani o bana itaati sever ve -bana hizmeti tercih eder. Tıpkı bu azalarını sevdiği gibi.
2- Yani o bütünüyle benim rızamı elde etmek için uğraşmaktadır. Kula*ğıyla ancak beni razı edecek şeyleri dinler, gözüyle ancak benim kendisine emrettiğim şeyleri görür...
3- Yani ben onun bütün maksatlarını elde etmesini sağlarım. Âdeta o bu isteklerini kulağının işitmesiyle, gözünün görmesiyle... elde eder gibi olur.
4- Ona yardım hususunda işitmesi, görmesi, eli ve ayağının düşmanına karşı kendisine yardımcı olması gibi, yardımcı olurum.
5- el-Fâkihâni -ve bu anlamda ondan önce de İbn Hubeyre[17] -şöyle demiştir: Bu husus gördüğüm kadarıyla bir muzâfm takdiri ile anlaşılabilir. ifadenin takdiri de şöyle olur: Bu sefer ben onun kendisiyle işittiği kulağının koruyucusu olurum. Ancak işitilmesi helâl olan şeyleri işitir. Aynı şekilde kendisiyle gördüğü gözünün de koruyucusu olurum...
6- eI-Fâkihâni[18] de der ki: Bunun, bundan öncekinden daha da ince bir anlama gelme ihtimali vardır, o da şudur: "İşitme", işittiği şeyler manası*na kullanılmış olabilir. Çünkü masdar bazan meful (fiilin edilgeni) anlamına da gelebilir. Meselâ, filan kişi benim emelimdir, ifdesi benim arzuladığım-dır, anlamına kullanılır. Buna göre hadisteki ifadenin anlamı şöyle olur: Böyle bir kimse ancak benim zikrimi işitir ve ancak benim Kitab'ımı oku*maktan lezzet alır. Ancak bana münacât etmekle teselli bulur. O ancak be*nim melekutumun hayret verici yanlarına bakar, elini ancak beni razı ede*cek şeylere uzatır; ayağını da. Bu anlamdaki bir açıklamayı yine İbn Hübey-re de yapmıştır.
7- el-Hattâbi de der ki: Bununla Yüce Allah'ın böyle bir kimsenin duası*nı çabucak kabul etmesini, isteğini gerçekleştirmesini ifade etmiş olabilir. Çünkü insanın bütün faaliyetleri sözü geçen bu organlarla ortaya konur.
Hâfız'ın açıklamış olduğu bu görüşler arasında herhangi bir çelişki yok*tur, onların her birisinin de doğru olma ihtimali vardır. [19]
Hadisin Anlaşılmasında Tehlikeli Bir Sapma:
et-Tufi der ki: Sözüne itimad edilir ilim adamları ittifakla şunu kabul et*mişlerdir: Hadisteki bu ifadeler Allah'ın kuluna destek vermesinin, yardımcı olmasının, muavenet etmesinin mecazi bir anlatımı ve kinaye yoluyla bir ifadesidir. Adeta şanı Yüce Allah, kendi zatını kulunun kendisi ile yardım aldığı organları imiş gibi ifade etmektedir. O bakımdan rivayetlerden biri*sinde: "Benimle işitir, benimle görür, benimle yakalar, benimle yürür" şek*linde gelmiştir.
et-Tufi der ki: "Ancak ittihâdiler (Allah'ın sair mahlûkat ile bir olduğunu söyleyenler) bu ifadelerin hakikati üzere olduğunu ve Cenab-ı Hakk'in kulun bizzat kendisi olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar Cebrail (A.S.)'in Dihye (r.a)'nin suretinde gelişini buna delil göstererek şöyle derler: Cebrail ruhani bir varlıktır, Fakat o asli suretini bir kenara bırakarak insanların sureti ile görünmüştür. Yine bunlar derler ki: Allah ise külli vücut suretinde veya kıs*men onun suretinde görülmeye daha kadirdir. Yüce Allah zalimlerin söyle*diklerinden alabildiğine münezzehtir, büyüktür.
Hafız (İbn Hacer) der ki: Sufilerin müteahhirlerinden kimisi bu hadisi sözünü ettikleri Fena ve Mahv (Nirvana) ve hiçlik demek olan nihâi noktaya yorumlamışlardır. Bu ise kişinin Allah'ın kendisini var kılmasiyla var olması, Allah'ın kendisine duyduğu sevgi ile sevgi duyup onun kendisine bakışıyla bakarak onunla beraber isim ile anılacak yahut surete bağlı kalacak yahut emre bağlanacak veya herhangi bir şekilde nitelendirilebilecek bir varlığının kalmaması halidir. Bu ifadenin anlamı ise onun, Allah'ın kendisini ayakta tutmasına şahid olması ve böylelikle varolması, Allah'ın kendisini sevmesi*nin sonunda onun da Allah'ı sevmesi, Allah'ın kuluna bakması ve bunun so*nunda artık onun kalbiyle Allah'a bakacak hale gelmesi demektir.
Sapık bazı kimseler de bu hadisi şu iddialarına göre yorumlamışlardır: Kul, zahiri ve batini ibadete devam edecek ve bunu çeşitli tortulardan arı-nıncaya kadar sürdürecek olursa, artık o Hak gibi olur. Şanı Yüce Allah bundan münezzehtir. Bu durumdaki kişi tamamiyle fena mertebesine ula-, şır, sonunda kendi kendisini zikreden, kendi kendisini tevhid eden, kendi kendisini seven Allah'ın kendisi olduğunu görür. Bütün bu sebep ve şekiller ise onun şuhûd makamında yok olur. İsterse dışarıda bunlar yok olmasalar dahi.[20]
Bu gibilerinin anlayışı elbetteki eğridir, hastadır. Bu anlayışa dair hiçbir delilleri yoktur. Kitap ve Sünnetin naslarının zahirinden anlaşılana aykırıdır. Nitekim hadis-i şerifte: "Benden dilekte bulunursa..." ifadesi, onların heves*lerini ve sapıklıkları içerisinde serserice dolaşmalarını açıkça reddetmekte*dir. [21]
Velinin Duası Makbuldür:
Hadis-i şerifteki: "Andolsun, benden dilekte bulunacak olursa muhak*kak ona veririm. Yine andolsun, bana sığınacak olursa, elbette onu himaye ederim" ifadesi ile hadis-i şerif, Allah'ın veli kulunun duasının kabul edildiği*ne delildir. Ashab-ı Kiram'ın pek çoğu duası kabul edilenler arasındaydı, el-Berâ b. Mâlik, el-Berâ b. Âzib, Sa'd b. Ebi Vakkâs ve Said b. Zeyd gibi...
Câbir b. Semûra (r.a.)dan dedi ki: Kûfeliler, Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'ı Ömer b. el-Hattâb (r.a)'a şikayet ettiler. Ömer (R.A.) onlara Ammar'ı vali gönderdi. Sa'd b. Ebi Vakkâs'tan O'nun doğru dürüst namaz kılamadığını sözkonusu edinceye kadar şikâyetlerini ileri götürdüler. Bu sefer Ömer (R.A.) (Sa'd (R.A.)'a) haber gönderip dedi ki: Ey Ebu İshak, bunlar senin doğru dürüst namaz kıldıramadığını iddia ediyorlar? Şu cevabı verdi: Allah'a yemin ederim, ben onlara Rasulullah {s.a)'ın kıldığı namaz gibi namaz kıldı*rıyordum. Ondan hiçbir şey eksiltmiyordum. Yatsı namazını kıldırdığımda ilk iki rek'atte ağır (uzunca) kıldırır, son iki rek'ati çabukça kıldırırım. Ömer (R.A.) şöyle dedi: Ey Ebu İshak, bizim de esasen senin hakkındaki kanaati*miz budur.
O'nunla beraber bir adam -yahut birkaç adam- Kufe'ye onun hakkında Kufelilere sormak üzere gönderdi. Hakkında soru sormadık hiçbir mescid bırakmadı. Onlar güzel bir şekilde O'ndan övgüyle söz ediyorlardı. Nihayet Abs oğullarına ait bir mescide girdi. Onlardan Üsâme b. Katâde adında Ebu Sade künyesiyle tanınan bir adam ayağa kalkıp şöyle dedi: Madem and verdirerek bizden birşey sordun, şunu bil ki, Sa'd, seriyye ile birlikte yola koyulmaz, (ganimetleri) eşit bir şekilde paylaştırmaz, kendisine başvu*rulan konularda da adaletle hüküm vermezdi. Sa'd (r.a) dedi ki: Ben de Al*lah'a yemin ederim, beddua ederek üç istekte bulunacağım-. Allah'ım, eğer senin bu kulun yalan söylüyor ve riyakârlık olsun, başkaları da işitsin diye ayağa kalkmış (ve bu sözleri) söylemiş ise, sen de uzun bir süre onu yaşat ve fitnelere maruz bırak. Bundan sonra bu kişiye sorulduğunda şu cevabı verirdi: Ben kocamış, fitneye maruz kalmış yaşlı birisiyim. Sad'ın bedduası beni tuttu. Hadisi Cabir b. Semûra'dan rivayet eden Abdulmelik b. Umeyr der ki: Daha sonraları o adamı ben gördüm. Yaşlılıktan dolayı kaşları göz*lerinin üzerine sarkmıştı, buna rağmen yollarda gidip gelen cariyelere el uzatır, onları çimdiklerdi.[22]
Urve b. ez-Zubeyr'den rivayete göre Said b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl (r.a)'i Evs kızı Ervâ, Mervân b. el-Hakem'e şikâyet etti ve O'nun arazisinden bir parçasını almış olduğunu iddia etti. Said dedi ki: Rasulullah (s.a)'tan bun*ca işittiklerime rağmen onun arazisinden ben mi birşey alacakmışım? Mer-van: Rasulullah (s.a)'tan ne işittin? diye sorunca O da: Ben Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim, dedi: "Her kim haksızca başkasına ait bir arazi*den bir karış dahi alacak olursa, yedi kat dibine kadar o arazi onun boynu*na dolanır." Bunun üzerine Mervan O'na şöyle dedi: Artık ben bundan son*ra senden herhangi bir delil istemeyeceğim. Bu sefer Said şöyle dedi: Al*lah'ım, eğer bu kadın yalan söylüyor ise, onun gözünü kör et, arazisinde onu katlet. (Hadisin ravisi) dedi ki: Kör olmadan Ölmedi. O kendi arazisinde yürürken bir çukura düşüp orada öldü. Hadis Buhâri ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir.
Müslim'in, Muhammed b. Zeyd b. Abdullah b. Ömer'den de bu manada bir rivayeti daha vardır. Buna göre O, bu kadını duvarları yoklarken yürü*meye çalışan, gözleri görmez halde görmüş ve şöyle diyormuş: Said'in bed*duası beni tuttu. Bu kadın onunla davalaştığı evde bulunan bir kuyunun ya*nından geçerken o kuyuya düştü ve orası da onun kabri oldu.[23]
Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:
1- Hadis-i şeriften, kişinin ileri süreceği mazeretlerinin bırakılmaması-nın, uyarıp korkutmadan önce geldiği anlaşılmaktadır.
2- Hafız (İbn Hacer) der ki: Hadisteki: "Kul bana...yakınlaşmadı" ifade*sinden şu anlaşılmaktadır: Nafile, farzın önüne geçirilmez. Çünkü nafileye "nafile" adının veriliş sebebi, farzdan fazla olarak yapılması dolay ısıyladır. Farz eda edilmedikçe, nafile de tahakkuk etmez. Önce farzı eda edip sonra da buna nafileyi ilâve eden ve bunu sürdüren bir kimse ise, gerçekten Al*lah'a yakınlaşmak istediğini ortaya koymuş olur.[24]
3- Nafile, farzlardaki eksiklikleri telâfi eder. Çünkü Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Bakın bakayım kulumun nafile bir ibadeti var mı? Onunla fa*rizası (ndaki eksiklikler) tamamlanır.[25]
4- Yine Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre kul yüksek derecelere ne ka*dar ulaşırsa ulaşsın, Yüce Allah'tan isteklerini kesmemelidir. Zira Allah'tan istekte bulunmak, O'nun önünde zilletini, huzurunda boyun eğişini açığa vurmak demektir. [26]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buharı, VII, 190, (Rikaak 38)
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 401-402.
[2] el-Vâfi fi Şerhi'İ-Erbain en-Neueuiyye, 320
[3] Fethu'l-Bâri, XIV, 130
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 402.
[4] Fethu'i-Bâri, XIV, 126
[5] İbn Kesir, VI, 532
[6] el-Kâsımi, Mehösinü't-Te'uİİ, K, 3372
[7] Fethu'!-Bâri,XIV, 130
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:402-405.
[8] Buhârl, VII, 190
[9] Fethu'l'Bâri,Nt 126-127
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 405-406.
[11] Câmiu'KJ/umi ve'i-Hikem.
[12] Muhtasaru Müslim, 298
[13] Müslim Şerhi, IV, 490
[14] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 406-407.
[15] Buhâri, IV, 79, (Bed'u'1-halk 6); Müs/im Şerhi, V, 490
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 407-408.
[16] Fethu'l-Bâri, XIV, 128-129
[17] İbn Hubeyre (499-560 H.): Adı: Muhammed b. Yahya b. Hubeyre'dir. Nisbeti ez-Zühri eş-Şeybâni'dir, künyesi Ebu'l-Muzaffer Avnuddin'dir, Iraklıdır. Hanbeli Mezhebine mensup bir fakih olup, edebiyatçı, âbid, âmildir. el-Muktefi ile el-Müstencid adındaki halife*lere vezirlik yapmıştır. İbnü'l-Cevzi O'nun öğrencilerindendir. İbnu l-Cevzi, İbn Hubeyre'den "Fevâid'i derlemiş ve bunları "el-Kitabu'1-Muktabes Mine'l-Fevaidi'l-Avniyye" adıyla kitaptaştırmıştır.
[18] el-Fâkihâni (654-734 H.): Adi: Ömer b. Ebi Ali b. Salim b. Sadaka el-Lahmi'dir. Künyesi, Taciddün Ebu Hafs'tır. İskenderiye'de doğmuş, orada vefat etmiştir. Mâliki Mezhe*bine mensup bir fakihtir. İbn Dakiki'l-İd'den el-Bedr b. Cemaa ve başkalarından ilim tahsil etmiştir. Usûl, hadis, Arapça ilimleri, edebiyat ve şiirde otorite idi. el-Tahrir ve't-Tahbir, Şer-hu'1-Urnde, el-Menhecu'1-Mübin fi Şerhi'l-Erbain gibi eserleri vardır.
[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 408-409.
[20] Fetfıu7-Bdri,XrV, 129-130
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:409-410.
[22] Buhâri ve Müslim, bk. Riyâzu's-Sâlihin, el-Elbâni'nin tahkiki ile, 528
[23] Buhâri ve Müslim, aynı eser, 529
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 410-412.
[24] Fethu'!-Bâri,XNt 128
[25] Bk. Sahihu'l'Câmi1, no: 2016
[26] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 412.
__________________
Allahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle,
Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
CANDA ÖZÜR OLMAZ...
|