Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar - Tekil Mesaj Gösterimi - AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1
Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 06.02.2016, 09:50   #4
cebe
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
cebe Şuan cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.08.2016 14:36

Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 582 cebe FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1




Kissinger Putin'le görüştü

Rusya Başbakanı Vladimir Putin, ABD eski dışişleri bakanı Henry Kissinger'ı başbakanlık binası 'Beyaz Ev'de kabul etti.

ABD'nin barış elçisi olarak Moskova'ya gelen akil adamlar heyetinde yer alan Kissinger, Rusya eski başbakanı Yevgeni Primakov'la da bir görüşme gerçekleştirdi.

Başbakanlık basın merkezinden yapılan açıklamada, görüşmede geniş kapsamlı olarak uluslararası sorunların ele alındığı belirtildi. Açıklamada, "Vladimir Putin ve Henry Kissinger geniş kapsamlı olarak uluslararası sorunları ele aldı" denildi. Kissinger ve Putin'in hangi konuları görüştükleri ile ilgili detay bilgi verilmedi.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

Kissinger-İsrail

Kissinger’in hep Yahudi kaldığında hiçbir kuşku bulunmamaktadır.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:241. İthaki Yayınları)
•••
Asıl adı “Heinz” olan Henry Kissinger, tarihin belli bir kesitinde, belki de seçime girmeden cumhurbaşkanı yetkilerini kullanabilmiş tek Amerikalıdır. Bir Alman Yahudi’si olarak dünyaya gelmesi ve Yahudiliğini hep kimlik sayması, 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndaki tutumunu anlamamıza yardım etmektedir;Kıbrıs için de anahtarlardan birisi sayabiliriz. Kissinger’ın ilk büyük konspirasyonu ise 1973 Yom-Kippur Savaşı’nda ve sonuçlandırılması sırasındadır; buradaki mahareti, diplomasi ve özellikle soğuk savaş yazınında, tartışmasız kabul edilmektedir. Bu da. daha 1972 yılında, Yom Kippur ve Kıbrıs Savaşları öncesinde, biyografi¬sin yazan bir eski çalışma arkadaşının “Rasputin” nitelemesini doğrulamak¬ladır. .(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:243. İthaki Yayınları)

(Yom Kippur Savaşı: (Yom Kippur Savaşı: Dört Arap devleti ile İsrail arasında 6-26 Ekim 1973 'te, İsraillilerin en büyük bayramını kutladığı gün (Yom Kippur) 'da başlayan savaştır. .( [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Savaşları’nın bu en önemlisi, Mısır ve Suriye’nin taarruzuyla başladı; Sovyetler Birliği’nin yakın müttefiki Mısır’ın, savaş başlatacağını, bir çözümü zorlamak için de olsa, Amerikan tarafına bildirmesine karşın, buna, ne Washington ve ne de Tel-Aviv inanıyordu, hazır olmadıklarını düşünüyorlardı ve bu nedenle taarruz sürpriz etkisi yaratmıştır. Savaşın başında Mısır ve Suriye birlikleri büyük başarılar kazandılar. Sovyetler, bir yandan, deniz imkanları ve diğer yandan hava taşımasıyla hem Mısır’ı takviye ediyorlar ve hem de başından itibaren ateşkes arıyorlardı. İsrail’in çok umutsuz olduğu zamanlar yaşandı. Bütün mühimmat bitmişti, nükleer silahı olup olmadığı ve varsa kullanıp kullanmayacağı tartışılıyordu. Amerikan yardımı zamanında yetişti; savaşın ikinci kısmı İsrail’in lehine dönmüştür./…/ Mısır Üçüncü Ordusu çok tehlikeli bir duruma düşmüştü; Sina’da açılmış ve İsrail küvvetleri tarafından kuşatılmıştı, İsrail kuvvetlerinin zahmetine gerek kalmıyordu, Üçüncü Ordu, susuzluk ve açlıktan kırılmak üzeredir. Bu, Sovyetler için, Mısır’ın yenilmesinden de öte, utanç verici bir durumdur, Sedat Moskova’ya bastırıyor ve Moskova, Washington’a ortak güç kullanımı taleplerini tekrarlayıp duruyordu, en sonunda Brejnev, Amerika katılmasa da Sovyetlerin tek başına hareket edeceği haberini gönderdi; 24 Ekim 1973 akşamı, Amerikan istihbaratı, Sovyetler Birliği’nin savaşı başlatmak üzere olduğunu tespit etti. Aynı saatte, dünyanın her yerindeki Amerikan kuvvetlerine, en yüksek derecede savaşa hazır ol emri veriliyordu; bundan sonraki aşama, harekettir. Sovyetler geri adım atmışlardı. (Prof. Dr. Yalçın Küçük : Tekeliyet-1,s : 253))
•••
Yom Kippur Savaşı’nın kritik noktasında, Amerikan kuvvetleri, en yüksek teyakkuz haline sokulurken, Nıxon’ın , Watergate Skandalı nedeniyle istifanın eşiğindeyken, sarhoş, Beyaz Saray’ın bir bölmesinde yalnız ve muhtemelen sızmış halde bulunduğu, neredeyse, kesindir. Yom Kippur Savaşı’nın, Amerikan başkanına ait en kritik kararlarını, Kissinger’m aldığı konusunda pek az kuşku bulunmaktadır. Bu, hemen izleyen Kıbrıs Savaşı’nın analizi açısından önemli bir ayrıntı sayılmalıdır, bu nedenle üzerinde duruyorum.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları )
•••
Yom Kippur Savaşı’nın tam ortasında, Elen asıllı Başkan yardımcısı Agnew görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı ve Türk-Yunan Savaşı’nın tam ortasında da, 9 Ağustos 1974 tarihinde Başkan Nixon, Watergate Skandalı nedeniyle hapse girmemek için istifa ediyordu; başkan yardımcısı tayin edilen ve pasif tabiatlı Ford, böylece Başkan oluyordu. Ford, Kssinger’i hem Ulusal Güvenlik Konseyindeki Başkanlığı’nı ve hem de Dış İşleri Bakanlığı’nı teyit etti; iki görevin bir elde bulunması, Amerika tarihinde başka örneği olmayan bir durumdur. Bu , Kisisnger’e, istihbarat bilgilerinin kullanımında seçici olma imkanı sağlıyordu.KıbrısSavaşı’nda bu imkanı cömertçe kullandığı tespitedilebilmektedir.” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:255. İthaki Yayınları )
•••
Nixon’unayağını kaydıran gazeteci Yahudi çıktı, “watergate” skandalı patlatmıştı, Clinton’u rezil eden de Yahudi idi, ilerde yazabilirim,’ Kennedy’i düşüren parmağı çıkarabiliriz, Nixon paralize olmuştu, Nixon’unYahudileri hiç sevmediği kayıtlıdır, Kissinger ile denge tuttuğunu anlıyoruz, Kissinger sadece Dış İşleri Bakanı değil, de facto başkan idi ve Yahudi’dir, işte bu zamanda biz Kıbrıs’ı aldık, …”(Prof. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:338. Salyangoz Yayınları )
•••
Kissinger’ın, en yüksek derecede savaşa hazır ol emri de, Brejnev’i' Mısır’a yardıma gitmekten alıkoyabiliyordu; 1962 ve 1973, soğuk savaş döneminin en sıcak anları kabul edilmektedir, Sovyet tarafı, her zaman, tehdide boyun eğmiştir. Kuşkusuz, Sovyetler, böylece Mısır Üçüncü Ordusu’nu kurtarabilmiştir; fakat, Üçüncü Dünya’da güvenilirliğini ve Orta Doğu’da etkisini kaybettiğikesindir. İsrail’e gelince, askeri anlamda olmasa bile politik planda, 1967 Savaşı’ndan daha değerli bir başarı elde etmiştir; “Altı-Gün Savaşı”, İsrail’in bir devlet olması anlamına geliyordu ve Yom Kippur’sa, bu topraklardan, Araplar tarafından sökülemeyeceğini gösteriyordu, bundan sonrası etki alanını genişletme dönemidir. Kıbrıs’ın parçalanmasını, etki alanının genişlemesi olarak değerlendirmek yerindedir.” (Tekeliyet-1,s:254)
•••
“ Önce Başkan Nixon’in yardımcısı, Elen kökenli Spiros Agnewve daha sonra da Nixon başkan yardımcılığından istifa etmek zorunda bırakılmıştı, yeni başkan Ford ise henüz duruma hakim değildi ve ayrıca hiçbir zaman olamamıştır. Hem Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başında ve hem de Dış İşleri Bakanı olan Kissinger’ın, hem Ekim-1973 Yom Kippur Savaşı’nda ve hem de 1974 Kıbrıs çıkartmasında kendisine ait olmayan pek çok yetkiyi kullandığı tespit edilmektedir. Kıbrıs’ın taksimi, aynı zamanda entrikalar tarihidir.” (Tekeliyet,s:241. Dipnot)
•••
“1973 Savaşı’na bakışta, Nixon ile Kissinger arasında bir ortak nokta ve bir de ayrılık var, ortak olan yan her ikisinin de, bu en önemli Arap-İsrail ihtilafına, ilk planda, bir bölgesel savaş gözüyle bakmamalarıdır; her ikisi de bu savaşı iki blok arasında bir karşılaşma ve prestij mücadelesi olarak görüyordu. Ayrılık noktasıysa şudur; Nixon,bu savaşta İsrail’in bir başarı elde etmesini istiyor, fakat, bu başarının, Sovyetleri, Orta Doğu’daki iddialarından geriletecek ölçüde olmasını yeterli buluyordu. Bu nedenle, İsrail’in tam yenileceği bir zamanda, hava taşıması yoluyla, airlift, İsrail’e mühimmat takviyesinde hiç tereddüt göstermemişti, açık olmasından çekinmiyordu; Kissinger burada çek¬ince göstermiş ve ikircikli davranmıştır.Fakat bu sağlandıktan sonra, Sovyetlerle ortak bir ateşkes için esnek hareket konusunda, Moskova’daki Kissinger’a direktif vermekte gecikmemiştir ve Kissinger çok şaşırmış, bu direktifi sabote etme yollarını da aramıştır, demek iki bakış saptayabiliyoruz.” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları.)
•••
” Kissinger, yıllar sonra 1991 yılında, iki araştırmacıya, “ben 1969 yılında Sovyetleri Orta Doğu’dan atmalıyız, demiştim, kıyamet kopmuştu, ama yaptık” diyordu. Kissinger için Sovyetler Birligi’nin Orta Doğu’dan çıkmas: Araplar’ın, Israil-Amerikan Cephesi karşısında yalnız kalması demektir; nitekim Kissinger, 25 Ekim 1973 sabahı, üç saatlik bir uykudan sonra bakanlığa gittiğinde, masasında, Mısır Devlet Başkanı Sedat’ın, bir Sovyet-Amerikan barış gücü isteğinden vazgeçtiğini bildiren telgrafını bulunca, anılarına göre “kazanmaya başladık” diyordu; çünkü bu, Sovyetler’in Orta Doğu’daki en yakın ve en önemli müttefikinin, Sovyetler’den uzaklaşmaya başladığının işareti oluyordu, kazanma iddiası yerindedir.” (Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:252. İthaki Yayınları.)
•••
Kissinger’m, Sovyetler Birliği’ni Orta Doğu’dan atma siyaseti, Kennedydaha 1960 yıllarının başında fark ettiği ve İsrail ve Dünya Yahudiliğim: 1967 Savaşı’ndan sonra temel politik yönelimi olan çizgiye uygundur. Yalnız bu direktifin, artık kendisini bağlantısız sayan ve Kıbrıs Komünist Partisi Akel ile harmoni içinde çalışan Makarios’un, Kıbrıs cumhurbaşkanlık sürdüğü müddetçe, realize edilebilmesi belli ki zordur; bu nedenle, Yom-Kippur’dan hemen sonra, Makarios’a darbe yapılması ve daha sonra Kıbrıs’ın taksim edilmesi bir gereklilik olmaktadır.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:252. İthaki Yayınları)
•••
Demek ki muzaffer askerlerimiz İzmir’e girdiklerinde, 1922 Sonbaharı, Filistin’de İngiliz mandası kuruluyordu.Ve 1948 yılında, Türkiye, Amerikan mandası altına girerken, ilanı 1947 Baharı’nda idi, Filistin’de, Israel Devleti ortaya çıkıyordu. Bu arada, Türkiye’nin bir “iç savaş” ile paralize olduğu da iddia ediliyordu. Bir birleşik kap mı, yok yapay ayrılık mı; her halde masal’dır.Masallar da heyecan verebiliyor, 1922 yılında, Türk askerleri, Elenleri Ege’den kovarken, Filistin’de, Israel üzerinde İngiliz mandası oluşturuluyordu. 1948 yılında, Truman tarafından, Israel Devleti kurulurken, 1947 yılında, Türkiye, Amerikan mandasını davet ediyordu.1958 yılında ise, Israel Devleti’nin kurucu Başbakanı ve Osmanlı tabiyetinden Ben-Gurion, tıpkı bir masaldaymış gibi, tebdil-i kıyafet Ankara’ya düştüğünde, İsrailoğulları ile Türkleri, “tamamlayan kavimler,complementary nations,ilan etmişti. Hepsini notediyoruz”. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:48. Salyangoz Yayınları)

Disraeli- Kissinger-Kıbrıs
•••
“ABD’de Dış İşleri Bakanlığı koltuğuna oturmuş ilk ve şimdilik son Yahudiolan Kissinger da Disraeli’den “Yahudi” olarak söz etmektedir.“(Prof. Dr. Yalçın Küçük, Tekeliyet-1,s:238. Dipnot. İthaki Yayınları)
•••
Kıbrıs’ın Osmanlı’dan koparıldığı zamanda, en güçlü emperyalist ülke olan Büyük Britanya’da Yahudi kökenli Disraeli başbakandı. Kıbrıs’ın bir bölümünün Türkiye’ye geçtiği tarihte en büyük emperyalist ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’ni de bir Alman Yahudi’si olan Kissinger yönetiyordu. Cumhurbaşkanı Nixon idi, ancak Nixon, şimdi öğreniyoruz, bir Yahudi gazetecinin açıkladığı skandal ile, “watergate deniliyordu, paralize olmuştu, istifa ederek hapisten kurtulmanın yollarını arıyordu”.(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s:48. Salyangoz Yayınları.)
•••
Disraeli’den çıkartılacak bir ders ve aynı zamanda bir “çözüm “var; Disraeli, hem Yahudilik’ten ayrılmıştı, bir converso idi, fakat Yahut pratiğini yerine getirmemekle birlikte bütün ruhu ile Yahudi olduğu kuşku bulunmuyordu. Profesör Cantor, Disraeli’nin, sadece Yahudi Kavmi’nden geldiğini açıklamakla yetinmediğini, aynı zamanda bundan iftiharla söz ettiğini kaydetmektedir. Tarihe böyle birisinin dünya Yahudiliğine çok büyük hizmetler yaptığın görüyoruz; dolayısıyla “converso” ya da “dönme” müessesesinin Yahudilik için her zaman olumsuz olmadığını da çıkarabiliyoruz. Demek ki, Disraeli, sadece “rezerv devlet” için değil aynı zamanda “dönme” kurumu lehine de dersler içermektedir ve tartışmaya açmış oluyorum.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük, Tekeliyet-1,s:240. İthaki Yayınları.)
•••
1880’li yılların ortasından itibaren Batı Avrupa’da anti-Yahudi dalgası yükseliyordu, Dreyfus tekdeğildir. Hitler’in acımasız politikaları böyle bir ortamda ortaya çıkmıtır. Hitler’in yenilgisinden sonra ölüm kamplarının resimleri belli olunca, dalga zayıflamıştı. Dolayısıyla, Hitler’i, İsrail Devleti’nin kurucuları arasında görebiliriz; Truman ve Stalin’den sonra gelmektedir. Kissinger ise Kıbrıs’ın taksimi ile İsrail’in ihtiyacı olan güvenceyi sağlayan kimsedir; bu açıdan Disraeli’nin hemen arkasında bir yerdedir.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet-1,s:240. İthaki Yayınları)
•••
Kıbrıs da, 1947 yılında, Truman Doktrini ile Türkiye ve Yunanistan, Amerika'nın siyasal şemsiyesi altına girdikten sonra, kısa bir ortak devlet denemesinden sonra taksim edilmiştir; Kıbrıs’ın taksiminde en önemli rolün Kissinger tarafından oynandığı kesindir. Kıbrıs Türkler’den alındığı sırada, en güçlü emperyalist devletin başında, Yahudilik’ten döndüğüne hiç inanılmayan Disraeli vardı ve taksim edilirken de en güçlü emperyalist devletin, görünüşe göre ikin¬ci ve tarih ayrıntıyla incelendiği takdirdeyse fiilen birinci güçlü adamı da Yahudi idi, Kissinger’ın hep Yahudi kaldığında hiçbir kuşku bulunmamaktadır.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:241)
•••
Disraeli’nin Kıbrıs’ı, Yahudilik adına da ilhak ettiğini, yukarda, göstermiş bulunuyorum; Kissinger analizleri de her adımını, ilk önce Yahudiliği düşünerek attığı konusunda birleşmektedir. Bu serüvende Türkler, geri plandadır.Kıbrıs’ın talihiyle Filistin arasında bir paralellik kurabilir miyim; verimli olacağını sanıyorum. Filistin’de bir İsrail Devleti kurulmasının ilk kez, tarihinde Büyük Britanya tarafından ilan edildiği hep bilinmektedir, “Balfour Deklarasyonu” adını almıştı; Dış İşleri Bakanı Balfour, İngiltere’de tanınmış siyonist Lord Rothschild’e bir mektupla, bağımsız bir Yahudi Devleti’nin kurulmasmı kabul ettiklerini bildiriyordu. Savaş devam ediyordu ve herhalde dünya Yahudiliğinin desteğini elde etmek istiyorlardı, böyle değerlendirenler çoğunluktadır. Çünkü savaştan sonra bu angajmanlarından uzak durdu herhalde bu kadar çok Arap toprağını ellerine geçirebilmeyi beklemiyorlardı. Orta Doğu’da Osmanlı mirasına kondular. Artık Arap halklarını yönetiyorlardı ve üstelik mandater oldukları Irak’ta, 1927 yılında, çok değerli petrol rezervleri bulunmuştu ve Londra, bağımsız devlet yerine otonomi öneriyordu, fakat kurulmuştur.
1947 yılının sonunda yeni kurulmuş Birleşmiş Milletler, Filistin’in ikiye bölünmesini kabul etti; Londra buna karşı çıkıyordu, ama bu kez, Başkan Truman, bir Yahudi Devleti’nin kurulmasını destekliyordu, karar alınmış: Aynı yıl birisi Truman tarafından olmak üzere iki kararın daha alındığını kaydetmek durumundayız, bunlardan ilki Truman Doktrini’ydi ki böylece Amerika Birleşik Devletleri, Yunanistan ve Türkiye’yi koruması altına aldığını il ediyordu.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:242.)
•••
1974 yılında Kissinger konspirasyonundan önce de, 1950’li yılların sonunda, Amerika Dış İşleri Bakanlıgı’nın Kıbrıs’ın bölünmesi için taraflara plan sunduğu biliniyor; “çifte enosis” adı veriliyordu. Bu, demek ki, Filistin’de olduğu üzere, savaşsız realize edilemiyor- 1974 yılındadır.Kissinger’ın ilk büyük konspirasyonu ise 1973 Yom-KippurSavaşı’nda ve sonuçlandırılması sırasındadır; buradaki mahareti, diplomasi ve özellikle soğuk savaş yazınında, tartışmasız kabul edilmektedir.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:243.)

•••
“Hangi olay veya “olgu” büyüktür; eğer elde bir teori yoksa, tarihçi, bir mi- voptur. 1948 yılında, elimizdeki teori açısından, iki önemli gelişmeye tanıklık ediyoruz, ilki, 14 Mayıs 1948 tarihinde, Filistin’de, İsrail Devleti’nin kurulmasıdır. Öncülüğün, Truman kadar Stalin’e de ait olduğunu hatırlamak duru¬mundayız./../ İsrail Devleti’nin kuruluşu ile Hürriyet Gazetesi’nin doğuşu arasında sadece iki hafta var,Hürriyet, 1 Mayıs 1948 tarihinde yayma başlamıştır. Yalnız her ikisinin hazırlıklarının daha önce başlamış olması normaldir; kuruluş ve çıkışın aynı güne rastlaması da mümkündü, iki haftayı uzun sayamayız.(Prof. Dr. Yalçın Küçük:Tekeliyet,s:243.)

•••
Peki Hürriyet Gazetesi bir Yahudi projesi olarak mı yayın hayatına girmişti; bu alanda, hep böyle bir iddiayla karşı karşıya geldiğini söyleyebiliyoruz. Bu o kadar öyle ki, AvramGalante’nin yerini hakkıyla dolduran, Türkiye Yahudiliğinin değerli araştırmacısı Rıfat Bali’den öğreniyoruz, Hürriyet kurucusu Sedat Simavi, bir başyazıyla bu iddiaları tekzip etmek zorunda kalmıştı. (S. Simavi, Mecburi Bir Açıklama, Hürriyet, 11 Aralık 1949.)Fakat bu tekzi- Elen kökenlilerin daha da azalmasına yol açmıştı ki, bunda, yayınlan bir Hürriyet Gazetesi çalışanlarının da etkili olduğu “6-7 Eylül Olayları” önemlidir, öyle görüyoruz. (Tekeliyet,s:247)
•••
İsrail Devleti’nin gerçek kuruluş tarihi olarak 1967 yılını öneriyorum; Hail, Mısır’ın saldıracağım düşünerek ani bir baskınla başlattığı savaşla, “Al¬tı Gün Savaşları”, topraklarını üç katından fazla büyütmüştü, bu, Mısır’ın ve özellikle lideri Nasır’ın prestijinin en yüksek olduğu bir zamandır. Sovyetler Birliği’nin de, belki de en güçlü olduğu bir zamanda, Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve Sovyetler Birliği olan Mısır ve Suriye’nin hezimete uğratılması sanıldığından fazla önemlidir. Bu, İsrail Devleti’nin kalıcılığının işareti sayılmıştır; iki anlamdadır ve iki yönü saptamamız gerekmektedir.


Birincisi, Dünya Yahudiliğini ilgilendiriyordu; bu tarihten sonra, dünya¬nın her bölgesindeki Yahudiler, bir Yahudi Devleti’nin yaşayabileceğini göre¬rek sadakatlerini, İsrail’e çevirdiler. O zamana dek saçılmış olarak, diaspora, yaşayan Yahudiler, bulundukları ülkeyi bir tür “Yahudi Devleti” sayıyorlardı; artık, İsrail devletleriydi ve yaşatmak zorunluluğunu duydular. İkincisi, sade¬ce Araplar’ı değil Arap ittifaklarını da düşman kabul etmeye başladılar; Arap dostlarını bozmak, İsrail’i yaşatmakla özdeş olmuştu. O tarihte başta Sovyet¬ler Birliği, dünyanın tüm sosyalistleri ve solcuları, Araplar’ı destekliyorlardı ve öyleyse yıkılmaları gerekiyordu. Bu maksatla dünyanın her yerinde, açık veya kripto-yahudiler, sosyalist ve sol örgütleri terk etmeye, terk etmedikleri hallerde de içlerinde nifak çıkarmaya başladılar; Sovyetler Birliği’nde Yahudi exodus’u ve Yahudi-Aydını muhalefetinin ve Türkiye’de güçlü ve Parlamento’da grubu olan Türkiye İşçi Partisi’nin parçalanması hareketlerinin başlama¬sı, Haziran 1967 tarihli “Altı Gün Savaşları”nın hemen sonrasına tekabül eder. “Altı-Gün Savaşı” sırasında yönetim Johnson’un elindeydi, İsrail’in ku (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet, s:247)
•••
“iki noktayı birbirinden ayırmak zorundayız; Amerikan politikasının ahlak standartlarının yüksek olmadığını biliyoruz ve politikada yolsuzluğun yaygın olduğunu da tartışmıyoruz. Yalnız Kennedy’den Nixon’ın düşüşüne kadar, on beş yıllık zaman içinde, katledilen bir başkan, istifaya zorlanan bir başkan yardımcısı ve bir başkanın, en ince sözcükle, İsrail politikaları konusunda temkinli olmaları düşündürücü değil midir;ayrıca katledilen başkanın yerine geçenin tümüyle Yahudi lobisine bağımlı veistifaya zorlanan başkanın yerine en önemli yetkileri kullanan zatın da siyonizme inanan bir Yahudi olmasını eklemek zorundayız.Bu yetki gaspı ve kullanımının Kıbrıs Savaşı öncesinde ve sırasında da devam etmesini düşünmek isabetlidir.”(Prof. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1,s:251. İthaki Yayınları)
•••
“İbrani tsadik karakterini, tekrarlıyorum, “tz”, ç, fakat çokça “s” ve biliyoruz. “Er” üzerinde ise yeterli ölçüde durduğumu biliyorum. Kutlamalar bir de “kitap” çıkarılarak taçlanmış haldedir; bu kutlama kitabında Ayhan Bermek, Özhan Canaydın, Mehmet Ağar ve Selahattin Beyazıt’ın veciz kutlamaları okunmaktadır. Selahattin Beyazıt, Anglo-Amerikan emperyalizminin ülkemizdeki ilk kollarından birisidir, sütundur, diyebiliriz. Bilderberg’ci olarak bilinmektedir ve Terim analizimizin içinde yer alması şaşırtıcı görünmemektedir. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Putları Yıkıyorum, s:301. İthaki Yayınları)
•••
Asistanlarım olduğunu ve asistanlarla çalıştığımı tekrarlıyorum; Leyla umar, yener Susoy misali, Yaşar Kaya da asistanlarım arasındadır. Yaşar Kaya’nın ”büyük” Kürt ve hatta “akrabam” dedikleri hakkında hemen güçlü hipotezler kuruyorum. Yaşar Kaya, Selahattin Beyazıt’ı da “elli büyük Kürt” arasında gösteriyordu; hem Yaşar ve hem de Beyazıt, Kürt-Yahudisi mi, bu soru yerli yerindedir.Araştırmacı Gök Yüzü’nün bana özel olarak bildirdiğine göre, bu Selahattin için Yahudi kökenli Kissinger, “Türkiye’den tanıdığım ilk dostum” diyordu, oturduğu yalıyı diplomat Muharrem Nuri Birgi’den devralmıştır, “Birgi”, bir kasaba olsa gerektir. Gök Yüzü, Musa Kart ile Selahattin Duman’ı da Selahattin Beyazıt’ın akrabaları arasında saymaktadır. Uygundur ve itiraz etmiyorum..( Prof. Dr. Yalçın Küçük : Putları Yıkıyorum, s:301. İthaki Yayınları .)
•••
“Onomastique bilgiler hiçbir zaman tümüyle belirleyici değildir; böyle olmakla birlikte bilgilerimizi tekrarlamakta bir sakınca görmüyorum. Bir, “yaşar” bu telaffuz ile İbraniler tarafından da taşınmaktadır. İki, “kaya”, sela veya selah çevirisi olup, bizde İbrani asıllılar arasında, kızlar ve erkekler için, sıklıkla kullanmaktadır. Üç, selahattin, selah’ı temsil edebiliyor, ancak Kürt Selahattin Eyyubi, Kudüs’ten Haçlıları kovup Yahudilere ibadet özgürlüğü sağladığı için aziz sayılıyor ve adı, özellikle Kürt-Yahudiler arasında yaygındır. Dört, Beyazıt seferadları kabul eden sultan sayılıp isim olmaktadır. Taşıyorlar.( Prof. Dr. Yalçın Küçük : Putları Yıkıyorum, s:301. İthakiYayınları)
•••
cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 41 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor...