Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 14.06.2016, 11:48   #6
cebe
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
cebe Şuan cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36

Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 580 cebe FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tarihsel Süreçte Anadolu’da Yahudiler

Bir Saklanma Yöntemi (Kamuflaj): TÜRKİYE’DE MÜSLÜMAN ERMENİLER VAR

/…./ Mesela Pakradun’ları, Müslüman gözüken kripto Ermenileri duymuşuzdur da, Müslüman Ermeniler olduğunu bilmiyor çoğumuz. Ermeni kökenli olunca Müslümanlar da biraz garip bakıyor, diğer Ermeniler de.. Ermeni, Süryani kökenli bir Müslüman birilerine biraz garip geliyor. Irk ve din birliğinden kaynaklanan bir durum bu.. “Türk” diyince, eşittir Müslüman diye düşünen vardır da, Türk’ün de Hristiyanı, Yahudisi, dinsizi olur.. Karaim Türkleri Yahudi’dir mesela, Gök oğuzlar Hristiyan. Gagavuzlar yani.. Bu Yahudilikten miras.. Bugün “Rum” diyince Kıbrıs Rum kesimi, Anadolu’daki Yunan bakiyesi geliyor aklımıza. “Bizans” da öyle. Rumi, Urumiye, Arzı Rum, Rumeli, Ahiyani Rum, Baciyanı Rum, Gaziyanı Rum kim oluyor. Bizim takvimimiz niye Rumi takvim. Rumi sanat kimin sanatı.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

ANADOLU’DA MÜSLÜMAN YAHUDİLER

ÖN Bilgi: Aşağıdaki metni Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün "Atamanoğlu Fatih" adlı kitabından, noktasına virgülüne dokunmadan aldım.

FATİH MEHMET ve ÖNCESİNDE MÜLKİ OSMANİ’DE YAHUDİLER

Tarih maddecidir, tarih yazımında, numismatics (tarihsel para ve madalya bilimi) ile mezar taşları okuması ayrıca önemlidir; tarihin materyalist olduğunu gösteriyor. Mezar taşları birer kimlik ve çok za¬manda siyaset kaydıdırlar ve sikkeler hem hükümranlığı, çok zaman, ticari ilişkileri haber veriyor. Tarih yazımı, başkaları ile birlikte, bunlara dayanıyor.

Tabii, hepsinden önce bir teori ve kurgu gereklidir. Çok zaman eksikliğini duyuyoruz. Şüphesiz çözmek ve yararlanmak için ön bilgi şarttır; burada Paul’u bilmek zorundayız. Bir Yahudi idi, İsa da bir Yahudi’dir ve o tarihte İbrani dili kaybolmuştu. Yahudi İsa, Arami konuşuyordu,Siriyak” da diyoruz ve Paul, İsa’ya muhaliftir. İsa, Yahudilere mesih olarak ortaya çıkmıştı, Paul kabul etmiyordu. Sonra döndü, “İsevi” oldu, İsa taraftarı anlamında kullanıyorum, İsa’nın öğretisini savunuyordu. Saul, doğuştaki adı, Hıristiyanlığın ortaya çıkış tarihlerinde, Tarsus’ta doğmuştu, ilahiyat okumak için Kudüs’e gitti. Buradan şunu çıkarıyoruz, Tarsus’ta Yahudiler vardı ve bunlar dışarıdan gelmediler. Bu, bizim çıkışımızdır.

Paul’un itinènaire’ine bakmamız yeterlidir, materyalizm budur, çünkü Paul, İsevi itikatını yaymak istiyordu ve hep Yahudiler’in güçlü oldukları ve sinagoglarının bulunduğu yerlere gidiyordu. Tabii, Tarsus, tabii, Antakya, bundan başka, Konya ve Kıbrıs-Baf adlarım verebilirim. Gittiği yerlerde Yahudilere konferanslar verdi, tartıştı ve kiliseler kuruyordu. Güzel, Paul’un seyahati ne demektir; bildiğimiz tarihten beri, bu topraklarda Yahudiler’in yaşadıkları bilgisini vermektedir. Antalya yöresinde milattan öncesine ait Yahudi mezar taşları bulabiliyoruz ve büyük bir Yahudi yerleşim yeri olarak bildiğimiz Milas’taki Yahudi mezar taşları ise Osmanlı Beyliğinin kuruluşu ile yaşıttır. Bu, pek eski Yahudilere “romanyot” adını veriyoruz. Türkiye Yahudiliğinin büyük tarihçisi Avram Galanti, Milas-Bodrum’da doğ¬muştu; Bodrum sokaklarında arkadaşları ile oynuyordu, sekiz yaşma kadar bir tek Türkçe kelime bilmediğini biliyoruz. Demek Bodrum’un mahallelerinde Yahudi bebeler çoktular.

Bu kelime “romanyot Romalı ve/veya “Rumi” anlamındadır ve bir kaynak, bizde romanyot Yahudiler’in Van, Afyonkarahisar, Gelibolu, İzmit, Sinop, Amasya, Tokat ve Tarsus’ta çok eskiden kalma sinagogları ve kendisini sürdüren cemaatleri olduğunu haber veriyor/ Van ve Tarsus Cemaati beşinci, İzmit altıncı yüzyıldan kalmadır. Burada sadece bugünkü Türkiye vilayetlerini tasnif etmiş durumdayım.

Aynı kaynak, Pre-Ottoman (Osmanlılardan önce) Anadolu’da, Konya, Antalya, Milas, Samsun, Sinop ve Tire’de Yahudiler’in yaşadıklarına ve cemaatlerinin varlığına işaret ediyor. Tabii, Bursa ve Edirne’yi de ihmal edemeyiz. Moise Franco, Edirne’de, Cigît le rabbin Moché HalévV Askenazi décé¬dé le 17 Ab de l’an 1466 de J.C,Hakan Halevi’ye ait, Aşkenaz olduğunu öğreniyoruz; bir mezar taşı olduğunu yazıyor ve ayrıca “El-Kahaldes Les Gregus”, Yunaniler’e ait sinagogun da haberi var. Öyleyse, Pre-Ottoman Türkiye’de Yahudiler vardılar ve devam ettiler. Türklerin Anadolu’ya girişlerinden önce bu ülkede yaşayanlar arasında Yahudiler de bulunuyordu, tekrarlıyorum, daha sonra atıldılar. Osmanlı Beyleri, zapt ettikleri şehirlere Yahudi yerleştirmeye çok önem ve öncelik veriyorlardı; ancak Yahudi nüfus artışları daha çok dış faktörlere bağlı idi. Çünkü bilhassa on dördüncü yüzyıl başından itibaren Avrupalı Yahudileri kovmaya başladılar ve özellikle 1347 tari¬hinde başlayan “Kara Ölüm”, veba salgım ile birlikte, Yahudi katliam¬larına başladılar. Yahudiler kaçtılar.

1360 yıllarında Macaristan’dan kovulan Yahudiler, Türkiye’ye göç ettiler ve Türkler, memnuniyet ile kabul ettiler. Ancak ilk ve en büyük , Yahudi göçü, 1391 tarihinde Ispanya’dan kovulanlardı; bu 1391 sürgününden Türkiye’ye göçenler çoktular.

Şöyle özetleyebilirim, Türklerden önce bu topraklarda Yahudiler yaşıyordu ve bunlara “romanyot” diyoruz, tekrarlamış oluyorum. Macaristan ve Avrupa’dan gelenler Eşkenaz tabir ediliyor ve “Alman” Yahudiler’i de denmektedir. İspanya ve Portekiz’den çıkanlar ise “Seferad” Yahudileri’dirler, “İspanyol” Yahudileri olarak biliniyorlar. Bir ara üçü birden var oldular.

Birbirine benzemiyor ve birbirlerini sevmiyorlardı; Seferadlar. Romanyotlar’ı ezdiler ve hemen hemen yok ettiler. Ve seferadlar, İspanyolları andırıyorlardı ve endogami ilkesi nedeniyle bu özelliklerini hep korudular. ( Tipik örneği C. Dere adlı mankenin yüz görünümü, Cebe) Eşkenazları daha çok İstanbul’a ve Seferadlar’ı İzmir ve çevresine yerleştirdiler. Israel’de kurucular, Rusya ve Polonya Yahu¬diler’i oldukları için Eşkenaz’dılar ve Seferadlar’ı pek rahat ettirmediler. Bu nedenle Seferadlar’dan Israël göçü fazla olmadı, önce Hollanda, sonra Latin Amerika ve arkasından Kuzey Amerika’ya gidenler hariç; İzmir bölgesi Yahudiler’i bölgelerinde kaldılar.

Bununla birlikte, Seferad ve Eşkenaz Yahudiler’in İzmir ve İstanbul itibariyle dağılımını mutlak kabul etmemek durumundayj: Çünkü İzmir’in en tanınmış Yahudisi’nin Şabtay Tzvi’nin, biz “Sabetay Sevi” diyoruz, Eşkenaz olduğuna, Gershom Scholem bizi inandırmıştır. Sabetayizm’in büyük araştırmacısı Scholem, onomastique disipline dayanarak, “Tzvi” adının Seferadlar’da olmadığını yazmıştı. Demek İstanbul’da Seferad, İzmir’de Eşkenazlar yaşıyorlar ve Ankara’da Portekiz’den gelenlere rastlıyoruz.

Vardılar ve sonradan da geldiler. En çok 1391 kovulmasında Türkiye’ye ulaştılar, bunlar ayrıca çok kalifiye Yahudiler idiler. Moğollar ve Türkler, zapt ettikleri yerlerde yüksek becerili olanlarını idam et¬mezler ve merkeze gönderiyorlar; bu kez ihtiyaç duyulan bu kalifiye elemanlar, kendiliklerinden geliyordu. Çok hoş, biz bunlara “kendigelen” demeye başlamıştık, daha sonra bu adı kısmen, dönmeler için de kullanıyorduk. Bilhassa, 1391 kovulmasından bu kendigelenleri, izleyen yıllarda, saray doktoru, defterdar ve yüksek bürokratlar olarak buluyoruz. Hep tercih ettik.

İspanyada Yahudiler’in kovulmaları, par-excellence,1391 yılında olmuştu, bunların göç hattını gösteren bir haritayı Jewish Encyclopedia dan alarak yayımlamıştım. Buraya alıyorum; İstanbul, önemli ola¬rak geldikleri yerdir. 1492 yılı kovulmasında da Türkiye’ye göçtüler; ancak kovulan Yahudiler’e sadece Türklerin ve bu arada Bayezid’in kapı açtığı savına ise “gerçek dışı” demek çok hafif kalıyor. Bunun Israël Dışişleri Bakanlığı tarafından Türklerin gururunu okşamak maksadıyla uydurulmuş bir yalan olduğunu, çeşitli çalışmalarımda göstermiş bulunuyorum; Türklere hep destek olan ve yardım eden Yahudiler, devamlı alacaklı hesabım dengelemek için bu masalı uydurduklarını Israël bilim adamları ortaya çıkardılar. Israël Dışişleri Bakanlığı uydurmuştu; Israelli araştırmacılar bozdular ve ben, Israël kaynaklarından aktarmış bulunuyorum.

*Bugün Türk televizyon ve eğlence sektörünü, spiker, programcı, ankorman, dizici olarak damgalarını vuruyorlar ve bu nedenle de bu sektör, bir İspanyol havasına kavuşmuş durumdadır.


(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Atamanoğlu Fatih, s:470-473)

cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla