Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar - Tekil Mesaj Gösterimi - Tarihsel Süreçte Anadolu’da Yahudiler
Tekil Mesaj Gösterimi
Alt 16.01.2016, 09:59   #3
cebe
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
cebe Şuan cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36

Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 580 cebe FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: Tarihsel Süreçte Anadolu’da Yahudiler

Osmanlı Ülkesine Yahudi Göçü-2
(Osmanlı’nın Yıkılış Sürecinde Yahudi Göçleri)

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarında olduğu gibi, tam 600 yıl sonra yıkılış yıllarında da Osmanlı ülkesine yoğun Yahudi göçü vardır, aslında bunlar göçmezler, Osmanlı ülkesine “sel” gibi akarlar; tıpkı 1391 ve 1492 yıllarında İspanya’dan can havliyle kaçan ataları gibi canlarını dişlerine takarak ve bu kez Yahudi olarak değil, Türk ve Müslüman kimliklerinde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden, Kafkaslar’dan ve Balkanlar’dan Türkiye topraklarına kendilerini zor atarlar. Çünkü, Hıristiyan Batı, onların tefeci, ahlak düşkünü ve bilime, akıla, uygarlığa düşman bir kavim olduğunu tarihsel deneyimlerinden biliyorlardı. Bu nedenle, Osmanlı’dan bağımsızlıklarını geri alan Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Polonya, vb ülkelerde kırımdan kurtulmak için kaçarlar. Örneğin, 1848’de Demokratik devrim olarak bilenen orta Avrupa’daki Yahudi isyanlarında, Macaristan ve Polonya’dan kaçan Yahudiler Osmanlı ülkesine gelmiş ve yükselmişlerdir. Bunlardan biri de Konstantin Borjenski’dir. Bu kişi Mahmut Celalettinadını almış ve paşalığa yükseltilmiştir. Çok düşündürücü bir olay da, İlk “Türkçü” kitap olan, “Eski ve Yeni Türkler”’in bu İbranitarafından yazılmasıdır. Konstantin Borjenski’nin soyundan gelenler arasında Türkiye solu’nun teorisyenlerinden Mehmet Ali Aybar ile komünist olarak bilinen şair Nazım Hikmet de vardır. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s:105.)

Müslüman olarak gözüken Yahudiler, 1856 Kırım Savaşı’ ndan1960’lı yıllara kadar Rusya’dan, Kafkaslar ve Kırım’dan sürekli Türkiye topraklarına akmışlardır. Asıl göç Kırım’dan olan Karaim (Karay) Yahudigöçüdür; 5 milyona yakın göçmen geldi, Türkçe konuşan kimine göre İbrani, kimine göre de Türk kavminden olan Hazar Yahudilerine “Karay” denilir. Karaylar göçtükleri her ülkede Yahudi olarak kabul edilmişlerdir. Kırım, Rusların eline geçince Kırım’dan göçmeye başladılar. Büyük bir kısmı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine dağıldılar. Macar Yahudi’si Arthur Koestler, “onüçüncü kabile” adlı kitabında Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda “gaz odaları”nda yaktığı Yahudilerin büyük kısmını bunların oluşturduğunu yazmıştır. Karayların bir kısmı da ya doğrudan ya da Romanya-Edirne üzerinden İstanbul’a gelip yerleştiler. Bunlar en çok bugün “Karaköy” olarak bilinen yere yerleştiler, yerleştikleri yere “Karay Köy” adını verdiler, zamanla ‘Karaköy’e dönüştü. (Soner Yalçın : Efendi Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, s :419.)

Kırım Savaşı’ndan hemen sonra ve Osmanlı’nın Rusya karşısında aldığı her yenilgiden sonra Rus topaklarından Osmanlı mülkü topraklara göçmen akını olmuştur. Kırım Savaşı’ndan sonra “Nogay” denilen Tatarlar Türkiye’ye göçtüler. Ankara-Eskişehir arasındaki tarımsal üretim verimi yüksek ovalarda büyük topraklar verilerek yerleştirildiler.Osmanlı yönetiminin göçenlerin hiçbir zaman bir yerde toplanmasına izin vermediğine tanıklık ediyoruz. Buna karsın Tatarlar, Eskişehir-Ankara yakınları arasında ve özellikle Eskişehir Ovası'nda önemli bir yoğunluğa erişebilmişlerdir. Bunların “Karay Yahudileri” olup olmadıkları araştırtması gereken bir konudur. Fakat 1862–1865 yılları arasında çok büyük yoğunluğa ulaşan "Büyük Çerkez Göçü”, hem zamanında yarattığı problemler, hem de daha sonraki gelişmelere uzanan gizli kanalları nedeniyle çok daha önemlidir; belli çözümlemelere imkân veriyor. Bu arada son zamanlarda yayımlanan bazı çalışmalarda, Osmanlı yönetiminin bu göçleri dağıtırken çok net bir politika izlediğini gösteriyor; göçenleri yerleştirmede hiçbir tesadüfün yeri olmadığı netlikle ortaya çıkmaktadır. Osmanlı yönetenleri, Çerkezler başta olmak üzere, özellikle 19.yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’ye gelen ve mevcut nüfusa göre olağanüstü büyük bir ölçüyü bulan göçerleri, öncelikle, Rumlar ve Ermeni halkının yaşadığı yerlere yerleştirilmiştir.

Osmanlı ülkesinde 1881/82 ve 1893 yıllarında yapılan nüfus sayımında Türkiye’de yaşayan Rum ( Elen, Yunan) sayısı iki milyon üç yüz otuz iki bindir. Osmanlı mülkünde yaşayan Rum (Elen ) halkın 1914 sayımına göre yarısından fazlasının Edirne, Aydın, İzmir, Trabzon, Samsun, Kayseri ve İstanbul’da yaşadığı kaydedilmiştir. Aynı yıllarda Ermeni nüfus bir milyon yüz bindir. Osmanlı ülkesine Ermenilere hemen her yerde rastlanmakla birlikte, en çok yoğunlaştıkları yerler Erzurum, Sivas, Van, Elazığ, Diyarbakır ve Bitlis’tir. Bunlardan başka Ankara, Trabzon, Kayseri, Adana ve Halep’te de Ermeni halkı yoğun olarak yaşamaktaydı.(Y. Küçük: Agy.) Gerek Rumlar, gerekse Ermeniler zengin insanlardır. Osmanlı mülkünde Rum ve Ermeni halklarının yoğun olarak yaşadıkları yerlerleÇerkez göçmenlerin yerleştirildiği kesindir. Çerkezler, Diyarbakır, Mardin, Halep, Şam, Erzurum, Sivas, Çorum, Çankırı, Adapazarı, Bursa ve Eskişehir’e yerleştirilmişlerdir. O tarihlerde İskenderun Halep’e bağlıdır. Bunun ötesinde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlere de yerleştirilmeler olmuştur. Çünkü, aynı yerlerde Ermenilerin yoğun olarak yaşmalarıdır. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s:113.)

Türkiye’nin aldığı göçler, tamamı denecek ölçüde kuzeybatıdan olmuştur. Türkiye’ye geniş Çerkez kavminden çeçenler çok az göç etmişler, gelenler genellikle bizim Çerkez dediğimiz Adıge’ler ve Ubıh’larla daha az ölçüde Abaza ve Abhazlar olmuştur. Bu sonuncular içinde çok az Hıristiyan Çerkez'i ayıracak olursak, gelenlerin tümü Müslüman dinindendir. Örneğin, 1889-1890 yılı kayıtlarına göre Konya’nın Saideli ilçesinin köylerine Balkan Muhaciri Müslümanlar yerleştirilir.
Sarayını köyüne 172 hane Rumeli muhaciri;
Mesudiye köyüne 29 hane Rumeli muhaciri;
Ladik köyüne 3 hane Rumeli muhaciri...”

“Saideli'yle ilgili bir not daha yazmalıyım:
Fatih Sultan Mehmed, 1467'de Konya bölgesindeki Karamanoğullarını yıkarak, topraklarını Osmanlı Devleti'ne kattı.

“Osmanlı'dan kaçıp Karamanogullarına sığınan ve sadık taraftarı olan Turgutoğulları Saide köyü’nde oturuyorlardı. Fatih Sultan Mehmed, isyan etmesinler diye bir bölümünü bölge dışına sürdü. Halep yoluyla Mısır'a giden Turgutoğulları’na mensup aileler, yıllar sonra çıkarılan afla Osmanlı'ya dönüp, Manisa’nın Turgutlu ilçesini kurdular...”(Soner Yalçın: Efendi Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, s: 379.)

İbrani asıllı yazarlar pof. Y. Küçük ve gazeteci-yazar Sonr Yalçın’ın verdiklleri bu bilgilerden anlaşıldığına göre, Balkanlardan gelen Müslüman kimliğindeki Yahudilere vatan yapılan Saideli 1467 yılından önce Kızılbaş Karamanoğlu Türkmenlerinin köyüdür. Anadolu, Osmanlı tarafından bilinçli olarak Türksüzleştirilirken diğer yandan Yahudileştirilir, Doğu ve Güney Doğu ise Kürtleştirilir. Osmanlı’nın genel olarak tüm Anadolu’da, özelde Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da Kızılbaş-Türkmenleri topraksızlaştırması, katliamlara uğratması ve sürgün etmesinin bir sonucu olarak, Türkmenlerin Kafkasya, İran, Irak, Hindistan, Özbekistan, Afganistan ve Suriye gibi Fars, Arap, Kürt vb yabancı kültürlerin egemen oldukları topraklara göçmesi ile Anadolu’da Türk nüfus azalırken, İbrani asıllı nüfus artar. Müslüman kimliğindeki İbrani tolumunun nüfusuyla birlikte “nüfuz”u da artar ve Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün “Tekelistan” olarak adlandırdığı günümüzün Türkiye’sindeki “İbrani eğemenliği”nin temelleri daha o zamandan atılmış olur. Kürtler ise, İran’da egemen Kızılbaş Türkmen Safevi Devleti’ne karşı kalkan olarak kullanıldıklarından ‘özerk’ bir siyasal yapıya sahip olurlar. Böylece, günümüzde Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki Kürt halkının tarih, coğrafya, dil ve nüfus gibi ulus temelleri o zamandan atılmış olur.

Yavuz Selim ve Kanuni Süleyman gibi kudretli Osmanlı padişahlarının Kızılbaşlık gerekçesiyle Türkmen’e karşı terör politikası izlemeleri ve feodal Kürt beylerini Sünni diye desteklemeleri, etnik yapıda Türkmen aleyhindeki gelişmeyi pekiştirir. Kürt feodal beyliklerindeki birçok Türkmen öğe, Türkçe’yi unutarak özümlenir. ...Osmanlı, Kürdistan adını verdiği bölgede devletin temel dayanağı olan tımar sistemini uygulamaz. Devletin yönetimini bölgede, yönetimin babadan oğla geçtiği Kürt beylerine bırakır. Bölgede bulunan Türkmenlerin önemli bir bölümü dillerini unutur ve Kürt kabillerine karışır.” (Doğan Avcıoğlu: Türklerin Tarihi, 5.Kitap, s: 2248. )

1912 yılında patlak veren ve Osmanlı ordularının büyük hezimete uğradığı Balkan Savaşı’nda Türkiye topraklarına Müslüman kimliğinde kaçan Yahudi sayısının bir milyona yakın olduğu tahmin edilmiştir. Rusya’dan Osmanlı ülkesine Yahudilerden başka Müslüman olarak tanınan halklardan da göçen olmuştur. Örneğin, 1862-1865 yılları arasında Kafkasya’dan Türkiye’ye iki milyon Çerkez göçtü. Bunların arasında Adıge, Çeçen, Abaza ve Ubıh’larolarak bilinen Çerkez halklar geldi. En çok gelenler “ Adıge Çerkezleri” idi. Hepsi de ‘Naşkşibendi’ ve ‘Kadiri’ tarikatlarına üye idiler. Kafkasya’da verdikleri savaş şeriatı getirmek içindir, hala da öyle. Kırım Savaşı’ndan sonra İskenderun bölgesine Tatarlar (Nogay) yerleştirildi. Maraş-Kayseri hattında Uzunyayla olarak bilinen bölgede yerleşik Avşarlar’la Çeçenler arsında çatışmalar sürekli oldu.( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s:112. )
cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 9 Kullanıcı cebe'e Teşekkür Ediyor...