![]() |
#171 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir Hikmeti Vardır
Adamın biri bir pislik böceği görür " Bu yaradılışı çirkin pis kokulu bir yaratıktır.Allah bunu niçin yaratmışki ? " der. Aradan zaman geçer, adamın yüzünde bir çıban çıkar. Nereye başvurduysa derdine bir derman bulamaz. Çııban yara haline gelir. Bir gün sokakta dolaşırken, yüzündeki yara bir yolcunun dikkatini çeker. ayak üstü sohbetten sonra yolcu kendine yardım edebileceğini, bu tip çıbanların oluşturduğu yaraların tedavisini bildiğini söyler. Adam her ne kadar inanmadıysa Allah'tan umut kesilmez diyerek kabul eder. Yolcu bir pislik böceğinin getirilmesini ister.Orada bulunanlar bu isteğe gülerler. Fakat hasta olan adam, o böcek hakkında söylediği sözleri o an hatırlar ve derki ; - Adamın isteğini yerine getirin, ne diyorsa yapın. Yolcu getirilen böceği yakar ve külünü yaranın üzerine serper ve yara Allah'ın hikmetiyle iyileşir. Bunun üzerine hasta olan adam etrafına der ki ; - Unutmayın ! Allah'u Teala'nın yarattıklarının, yaratılışında bir hikmet vardır, bir derde deva vardır. Velev ki pislik böceği olsa dahi. |
![]() |
![]() |
![]() |
#172 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir insanı tanıma yolları nelerdir
'Bir adam Hz. Ömer (r.a.)'in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü'l-Hattâb hazretleri ona, ' Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir, dedi. Orada bulunanlardan birisi, ' Ben onu tanıyorum, deyince Hz. ömer, ' Nasıl bilirsin? diye sordu. O da, ' Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum, cevabını verdi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu: ' Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur? ' Hayır, diye cevap verdi adam. Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti: ' İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alış'veriş yaptığın bir kimse midir? Adam tekrar, ' Hayır, dedi. Hz. Ömer (r.a.) bu defa; ' Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı? diye sordu. Adam bu soruya da, ' Hayır, cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.), ' Sen onu tanımıyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek, ' Git, seni tanıyan birini getir, buyurdu.' Demek ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olabilmek için; onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun. |
![]() |
![]() |
![]() |
#173 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir Kabrin Bulunması
Bir rivâyete göre Ebü'l-Hasan Harkânî, Kars'ın fethine katılmış ve kale önlerinde şehit düşmüştür. Kars'ta, Hasan Harkânî'nin kabrinin bulunmasıyla ilgili çeşitli rivâyetler vardır. Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme'sinde bir rivâyeti şöyle nakletmektedir: Kars kalesi Osmanlılar tarafından Üçüncü Murâd Han devrinde tekrar geri alınınca, kale tâmirâtı Lala Mustafa Paşaya verilmişti. Tâmirâtın yapıldığı sırada askerlerden Hâfız Osman isimli hal sâhibi biri rüyâsında Hasan-ı Harkânî'yi gördü. Ona; - Oğlum Hâfız Osman! Uzun müddetten beri toprak altında yatmaktayım. Paşana söyle, kabrimi ayan edip açığa çıkarsın, okunacak Fâtihalardan nasîbdâr olayım." dedi. Ertesi gece Hâfız Osman aynı rüyâyı tekrar gördü. Fakat cesâret edip Paşaya söyleyemedi. Üçüncü gece de aynı rüyâyı gördü. Ebü'l-Hasan Harkânî, mütebessim çehresiyle bu defâ şöyle dedi: -Yavrum Hâfız Osman! Gördüğün rüyâlar sâdık rüyâlardır. Yalnız makâmımın nerede olduğunu, evvelki rüyâlarında söylemediğim için, seni tereddütte bıraktım. Bunun için de paşaya söylemeye cesâret edemedin. Şimdi dikkatlice dinle târif ediyorum. Yarın hemen Paşaya çık ve söyle. Kars Kale içi mahallesinde Kağızman Kapısı'na girdiğinde yirmi iki adım gün batı tarafına gidersin, son adımın altında benim tabutum bulunur. Üzerimdeki kül ve toprak yığınlarını temizledikten sonra, hâlis topraktan üç arşın eşin. Sandukam meydana çıkar. Tekrar Kars Kalesine doğru on sekiz adım götürür oradan da üç arşın derinliğinde hâlis topraktan kabrimi eşer oraya defnedersiniz. Baş ucuma bir de câmi inşâ edersiniz. Hâfız Osman gördüğü bu sâdık rüyâyı ertesi gün Paşaya büyük bir heyecanla anlattı. Paşa bu askerini kucakladıktan sonra; - Yâ evlâdım! Sen de mi bu rüyâyı gördün? Evet oğlum, bir pîrî fânî, bana da bu husûsu defâlarca rüyâda buyurdularsa da senin tafsilâtlı rüyân gibi olmadığından büyük tereddüt ve endişe içindeydim. Bihamdillah bu telaşlı endişeden beni kurtardın." dedi. Ertesi gün Lala Mustafa Paşa bir tamim yayınladı. Bütün halk ve askerî erkân, tekbir sesleriyle rüyâda târif edilen yere geldi. Kazma işi tamamlanıp tabut çıkınca, Mustafa Paşa ulemânın müsâdesiyle açtı. Tabuttan hoş bir koku yayıldı. Arkasındaki yaş hırka bile henüz çürümemişti ve savaş sırasında yaralanan sağ bacağı ile sol pazusuna bağlanan mendillerden, hâlâ kan damlamaktaydı. Durum sultana bildirilince, Üçüncü Murâd hemen bir türbeyle yanına câmi yaptırılmasını emretti. |
![]() |
![]() |
![]() |
#174 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı aldığından esir düşen kumandanlardan Kurtbay'ı huzuruna getirttir.
Kurtbay'a: - Kurtbay, yiğtlik ve cesaretine cidden hayran oldum. Sinanıma ve orduma yaptığını da biliyorum. Lakin imdi senin şecaat ve cesaretin neye yaradı. akibet memleketinizi kaybettiniz. O bahadırhane saldırışlar ne oldu? Ol şecaat kandedür, dedi. Kurtbay: -Hünkarım! Allah'a şükür, şecaat ve cesaretim bakidür. Lakin memketimizi siz kendi bahadırlığınız ve yiğitliğinizle almadınız. Bize ne yaptı ise ölüm saçan o menfur toplarınız yaptı. Onlar memleketimizin kaybına sebep oldu, dedikten sonra şöyle ilave etti: - Sultan Kansu zamanında bir Berberi, Venedik'ten top getirip Mısır'a satmak istedi. Fakat rical-i devlet, Peygamber Efendimiz' (s.av.)'in "Kılınç ve ok kullanınız" emr-i şerifine aykırı görerek bu topları almadı. O zaman o Berberi zat: "Yaşayan görecektir ki, bu memleket, bu toplara sahip olan bir millet tarafından elinizden alınacaktır" diye bağırmıştı. Görünen o ki Berberi haklı imiş, dedi. Yavuz Sultan Selim bunun üzerine: -Kudret ve kuvvet Cenab-ı Hakk'ındır, amenna. Kur'an ve sünnete bu kadar bağlı iken neden Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) "Silaha aynı silahla karşılık veriniz" şeklindeki emr-i şerifini yerine getirmediniz. 900 sene geçti. O zaman kılınç ve ok devri idi. Şimdi top devridir, dedi. |
![]() |
![]() |
![]() |
#175 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Söz Dinleyen Kazanır
Bir kâfilede bulunan insanlar, Ebü'l-Hasan Harkânî hazretlerinin huzûruna gelip; - Yollar korkuludur. Bize bir duâ öğretiniz." diye istirhâm edince; - O zaman, Ebü'l-Hasan'ı hatırınıza getiriniz, buyurdu. Bu söz, gelenlerin hoşlarına gitmedi. Yolda eşkıyâ, önlerine çıktı. Hepsinin mal ve metâlarını aldı. Yalnız, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerini hatırlayan bir kimsenin malına zarar gelmedi. Bu hâle arkadaşları şaşıp, sebebini sorduklarında; - Ebü'l-Hasan-ı Harkânî'yi hatırladım ve kurtuldum, cevâbını verdi. Gelip durumu Ebü'l-Hasan hazretlerine anlattılar. Ve; - Biz Allah'tan yardım istedik, eşkıyâlar bizi soydu. Fakat seni hatırlayıp, senden yardım isteyen şu arkadaş kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?" diye sordular. - O arkadaşınızı kurtaran, Allahü teâlâdır. Günahkâr ağızdan çıkan duâyı cenâb-ı Hak kabûl etmez. Bunun için siz Allah'a yalvardığınız zaman duânız kabûl olmadı. Bu arkadaşınız beni hatırlayıp imdât isteyince, ben de Rabbime duâ ettim; "Yâ Rabbî! Şu kulunu içinde bulunduğu belâdan kurtar." dedim. Rabbim benim duâmı kabûl ettiği için, o arkadaşınız kurtuldu. Mesele bundan ibârettir." buyurdu. |
![]() |
![]() |
![]() |
#176 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Şoför
Sokaklarda sefâlet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı? İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi. – Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumu lekelenmemden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum. Beklenmedik bir anda gelen bu “Allah rızası için yardım” talebi zaten kıt-kanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı. Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına; ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksinin dört lastiği de kabaklaşmıştı. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamları eve gelince hanım da ikaz etmekten geri kalmıyordu: – Ne zaman değiştireceksin bu lastikleri? Birazcık geç kalsan, aklıma kötü şeyler geliyor. Acaba bir kaza mı yaptı kabak lastiklerle?’ diye korku içinde bekliyorum. O an için nefsi ve şeytan birlik olup vesvese vermeye başladılar: – Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edecek durumda değilsin. Bas gaza, git yoluna! Fakat imanı ve vicdanı da şöyle sesleniyorlardı: – Para dediğin şey böyle gün için lazım olur. Belli olmaz Allah’ın rızasının nerede olduğu. Biriktirdiğin parayı bu muhtaç hanıma vermelisin. Tam yeridir. Çocukları aç durumda, Onu namusunu kirleterek, para kazanma zorunda bırakmamalısın. Nihayet nefsini ve şeytanını yenmiş, cebindeki lastik parasını tümüyle kadıncağıza uzatarak: – Al bacım, namusunla yaşa. Bu para bir müddet seni idare eder. Sonrasında da Allah başka sebepler halk eder! Dedi. Minnet etmemek için de hemen gaza basıp oradan uzaklaşırken kadının: – Sen benim ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihtiyacını karşılasın! duasını duydu. Gün boyunca kulaklarında çınlayan bu duaya hep (amin) dedi. Akşam eve gelince beklediği soruyla yine muhatap oldu. – Hâlâ değiştirmemişsin lastiklerini... – Bir lastikçiyle anlaştım. Yeni lastikler gelince hemen değiştirecek... diyerek geçiştirdi. Bu geçiştirme işi birkaç gün devam etti. Bir akşam yine eve gelirken iyice sıkılmış, “Bu defa ne diyeceğim?” diye düşünürken beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı. Hanım kendisine adres yazılı bir kağıt uzattı, sonra da şöyle dedi: – Bugün bir lastikçi geldi, şu adresi verdi. “Yarın bana mutlaka gelsin, lastiklerini değiştireceğim” deyip gitti. Al şu adresi. Belli etmemişse de bunun izahını yapamamıştı. Çünkü böyle bir lastikçi ile konuşmamıştı. Merakla sabahı bekledi. İlk işi kağıttaki adrese gitmek oldu. Garipliğe bakın ki tamirciyi hiç görmemiş, buraya hiç gelmemişti. Elindeki kağıdı uzatınca bir şaşkınlık iki tarafta da yaşandı. Lastikçi: – “Sen o musun?” deyip şoförün boynuna sarıldı, başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Sonra da şöyle devam etti: – Tam üç gündür Resûlüllah Aleyhisselam rüyama giriyor ve bana, "Şu adresteki şoförün lastiklerini değiştir, ücret olarak da benim şefaatime nail ol" buyuruyor. Allah için söyle. Sen ne türlü bir iyilik ettin, nasıl bir hayır dua aldın ki Resûlüllah Aleyhisselam üç gündür beni ikaz ediyor, senin lastiğini değiştirmem için beni vazifelendiriyor? |
![]() |
![]() |
![]() |
#177 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir Kese Altın
Süfyân-ı Sevrî hazretleri son anlarını yaşıyordu. Yastığının altından bir kese çıkardı. İçinde altınlar vardı. Yanındaki dostlarına, 'Bunu sadâka olarak dağıtın' buyurdu. Dostları bu hâli hayretle karşıladılar ve: "Allah Allah! Süfyân-ı Sevrî dünya malına ehemmiyet vermez, yanında dünyalık bulundurmazdı. Bu kadar parayı saklamanın sebebi ne ola ki?" diye birbirlerine sordular. Süfyân-ı Sevrî hazretleri onların şaşkınlığını görünce, durumu şöyle izah etti: - Bu para ile, ben, dinimi korudum. Şeytanımı ve nefsimi susturdum. Nefis ve şeytan ne zaman bana,'Giyecek bir şeyin yok. Bunlar için dünyaya çalış, dünyalık kazan diye vesvese vermeye çalışsalar onlara bu altınları gösterir, başımdan kovardım, Bu altınları onlara karşı silah olarak kullanırdım.' Altınlar dağıtıldıktan sonra, Süfyân-ı Sevrî hazretleri de vefat etti. |
![]() |
![]() |
![]() |
#178 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir Münazara
Hz. Ebubekir (r.a) ile Hz. Ali (r.a)'nın Münazarası Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)'ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a) (Geri çekilip): -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her hayırlı işte ileri olan, herkesi geçen sensin. Hz. Ebu Bekir (r.a): - Sen önce gir ki! Resulüllah'a (s.a.v) daha yakın sensin. Hz. Ali (r.a): -Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v)'tan işittim. "Ümmetimden, Ebu Bekir'den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı" buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a): - Ben, senin önüne nasıl geçebilirim ki, Resulüllah (s.a.v) kızı Fatıma(r.a)'yı sana verdiği gün, "Kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim" buyurdu. Hz. Ali (r.a): - Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v): "İbrahim(a.s)'ı görmek isteyen Ebubekir'in yüzüne baksın" buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a): - Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v): 'Adem (a.s)'ın hilm sıfatını ve Yusuf (a.s)'ın güzel ahlakını görmek isteyen Ali Mürteza'ya baksın' buyurdu. Hz. Ali (r.a): - Senin önünde gidemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v): "Ya Rabbi! Beni en çok seven ve ashabımın en iyisi kimdir? dedi. Cenab-ı Hak:Ya Muhammed! Ebu Bekir Sıddıktır," buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a): - Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v) Hayber'de: "Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim" buyurdu. Hz. Ali (r.a): - Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) "Cennetin kapıları üzerinde 'Ebu Bekir Habibullah' yazılıdır" buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a): - Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) Hayber gazasında, bayrağı sana verip 'Bu bayrak Melik-i Galibin, Ali Bin Ebi Talib'e hediyesidir' buyurdu. Hz. Ali (r.a): - Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ya Eba Bekir, sen benim gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin". Hz. Ebu Bekir (r.a): - Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Kıyamet günü Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenab-ı Hak buyurur ki 'Ya Muhammed!(s.a.v) Senin baban İbrahim Halil, ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali Bin Ebi Talib ne güzel kardeştir." Hz. Ali (r.a): Ben, senin geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Kıyamet günü, Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan adındaki melek Cennete girer. Cennetin anahtarlarını getirir, Bana verir. Sonra Cebrail (a.s) gelip, Ya Muhammed (s.a.v)! Cennetin ve cehennemin anahtarlarını, Ebu Bekir Sıddık'a(r.a) ver, istediğini Cennete, dilediğini Cehenneme göndersin der." Hz. Ebu Bekir (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ali kıyamet günü benim yanımdadır.Havz ve Kevser yanında, benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette, benimledir. Allahü Teala'yı görürken, benimledir." Hz. Ali (r.a): Ben, senden önce giremem. Çünkü Resulüllah (s.a.v) "Ebu Bekir'in imanı, bütün mü'minlerin imanı ile tartılsa, Ebu Bekir'in imanı ağır gelir" buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır." Hz. Ali (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ben sadıklığın şehriyim.Ebu Bekir onun kapısıdır." Hz. Ebu Bekir (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Kıyamet günü Ali bir ata biner, görenler, acaba bu hangi peygamberdir? derler. Allahü Teala, bu Ali Bin Ebi talib'dir, buyurur." Hz. Ali (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ben ve Ebu Bekir, bir topraktanız. Tekrar bir olacağız." Hz. Ebu Bekir (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Allahü Teala, ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile bezerim.Birir Peygamberleri üstünü Muhammed'dir(s.a.v).Biri, Allah'dan korkanların üstünü Ali'dir. Üçüncüsü kadınların üstünü Fatımat'üz Zehra'dır. Dördüncü köşesindeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin'dir." Hz. Ali (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Sekiz Cennetten şöyle ses gelir'Ebu Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel, hepiniz Cennete girin." Hz. Ebu Bekir (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Ben bir ağaca benzerim,Fatıma bunun kökü,Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin meyvesidir." Hz. Ali (r.a): Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki: "Allahü Teala Ebu Bekirin bütün kusurlarını affetsin. Çünkü O kızı Aişe'yi bana verdi.Hicrette bana yardımcı oldu.bilal-i Habeşi'yi, benim için azad etti." Resulüllah (s.a.v')in bu iki sevgilisi, kapıda böyle konuşurlarken, kendileri içeriden dinliyorlardı. Hz. Ali'nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki: -Ey kardeşlerim Ebu Bekir ve Ali! Artık içeri girin.Cebrail (a.s) gelip dedi ki, yerdeki ve yedi kat göklerdeki melekler sizi dinlemektedir.kıyamete kadar birbirinizi övseniz, Allahü Teala yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız. İkisi birbirine sarılıp, birlikte Resulullah'ın(s.a.v) huzuruna girdiler. Resulullah'ın(s.a.v): -Allahü Teala ikinize de yüzbinlerce rahmet etsin. İkinizi sevenlere de, yüzbinlerce rahmet etsin ve düşmanlarınıza da yüzbinlerce lanet olsun, buyurdu. Hz. Ebu bekir Sıddık dedi ki: -Ya Resulallah(s.a.v) Ben Ali kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem. Hz.Ali dedi ki: -Ya Resulallah (s.a.v) Ben de Ebu Bekir kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım. Hz. Ebu bekir Sıddık(r.a): -Ben, senin düşmanlarına Kevser havzından su vermem, buyurdu. Hz. Ali de: -Ben, senin düşmanlarını Sırat üzerinden geçirmem, buyurdu. Hz. Ali (r.a) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) taraftarlarının ve düşmanlarının kulakları çınlasın. |
![]() |
![]() |
![]() |
#179 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bire yediyüz...
İmâm-ı Hasen ve imâm-ı Hüseyn ve Abdüllah bin Ca'fer (r.a.) Medîne-i münevvereye giderken, yolda erzâkları kalmadı. Sahrâda oldukları için, yiyecek birşey alacak yer de olmayıp, açlık ve susuzlukdan gâyet muzdarib oldular. Allahü teâlâya tevekkül etdik deyip, yoldan sapdılar. Birâz gitdikleri gibi, ovanın orta yerinde bir karaltı gördüler. Ona doğru sürüp, gitdiler. Bakdılar ki, bir kara çadır içinde, bir kadıncıkdan başka kimse yok. Kadıncağıza selâm verdiler. O kadıncağız da, letâfet ile selâmlarını alıp ve bunlara dikkat ile bakdı. Hâtırına bu geldi ki, bu üç sultânın dünyâda benzerleri az bulunur. Kadına dediler ki, -Bir yiyeceğin var mıdır. -Bir keçim vardır. Kendiniz sağınız, sütünü içiniz. İmâmlardan birisi sağdı, bir çanak südü bir imâma verdi. Bir çanak da Abdüllaha verdi. Bir çanak da kendi içdi. Ondan sonra kadına dediler ki, -Başka yiyeceğin yok mudur. -Bu keçimi boğazlayıp, yiyin. O kadın, bunu böyle söyleyince, Abdüllah hazretleri o keçiyi kesip, pişirip, yidiler. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerine hamd edip, atlarına bindiler. Sonra kadıncağıza dediler ki, -Medîne-i münevvereye vardığın zemân, mutlaka bize uğrayasın ki, biz Seyyidlerdeniz ve Hâşimîlerdeniz. Se'âdetle dönüp, gitdiler. Bir zemân sonra o kadıncağızın kocası geldi. Gördü ki, ortada keçi yok. -Keçi ne oldu diye sordu. Hanımı da meydâna gelen hâdiseyi anlatdı. Kocası da huzûrsuz olup, -Ey akılsız hanım! Niçin böyle yapdın. Bizim ondan gayri nesnemiz yok idi, dedi. -Allahü teâlâ rahîmdir. Kullarını aç koymaz. Bunun gibi güzel yiğitler, asîlzâdeler evimize geldi. Onları müsâfir etmeden göndermek insâf değildir. Bir keçi nedir ki, öyle sultânlardan esirgerim. Ammâ kadıncağız, imâmları bilmez idi. Güzel yiğitleri gördüğünde, mubârek yüzlerinin nûrânîliğinden ve sözlerinin tatlılığından, firâsetle bildi ki, asîlzâdeler ve çelebî insanlardır. Onun için kendilerinden bir nesne esirgemedi. Bu dünyâda bütün malı bir keçi olup, onu da müsâfirlerine ikrâm etmek o kadıncağızın kemâl derecede cömerdliğini gösterir. Artık, kadıncağız, kocası ile birşeyler alıp-satmak için, Medîne-i münevvereye gitdiler. Şehir içinde gezerken, hikmet-i ilâhî, imâm-ı Hüseyn 'radıyallahü teâlâ anh' hazretlerine Bâb-ı selâm önünden geçerken rast geldiler. İmâm hazretleri, kadıncağızı gördü ve tanıdı. Acele adam gönderip, huzûr-ı şerîflerine getirdiler. Kadıncağıza hitâb edip, buyurdular ki, -Benim kim olduğumu bilir misin? -Bilmem, deyip, cevâb verdi. İmâm hazretleri buyurdu ki, -O üç yiğit, bir zemân senin çadırına uğradılar. Sen onlara süt içirdin. Keçiyi kesdiler. Onların biri, benim. Emr etdi, bunlara ziyâde ikrâmda bulundular. Hikmet-i Rabbânî imâm hazretlerinin yanında fazla bir şey bulunmadığından, beyt-ül mâl emînine adam gönderdiler. -Bize bin dirhem gümüş ve yüz koyun versin. İnşâallah biz yine veririz, dediler. Beyt-ül mâl emîni verdi. Huzûr-ı şerîflerine getirdiler. Temâmını kadıncağıza verip, bizi ma'zûr tut, dedi. Yanlarına adam verip, imâm-ı Hasen (r.a.) hazretlerine gönderdi. İmâm-ı Hasen de bunları iyi karşılayıp, yanında bulunduğu kadar ikrâm etdi. Ve onların yanında fazla nesne bulunmadığı için, beyt-ül mâl emînine adam gönderip, bin dirhem ile ikiyüz koyun ödünç aldılar. Hepsini o kadıncağıza verip, özr dilediler. Sonra yanlarına bir adam verip, Abdüllah bin Ca'fer hazretlerine gönderdiler. Abdüllah hazretleri, -İmâmlar ile buluşdunuz mu diye süâl etdi. -Evet, onlardan geliriz, dediler. Abdüllah hazretleri buyurdu: -Ne olaydı, önce bizim yanımıza gelseydiniz! Zîrâ onların ellerinde, dünyâ malı karâr etmez. Hâzır nesneleri bulunmadığı için, belki ızdırâb çekmişlerdir. Bunlar dediler ki, her biri biner dirhem ve yüz ve ikiyüzer koyun ihsân etdiler. Abdüllah hazretleri çok ni'metler verip, ikibin dirhem ve dörtyüz koyun ihsân etdi. Hazret-i Abdüllah bin Ca'fer varlıklı idi. Ondan sonra, kadıncağız kocası ile dörtbin dirhem gümüş ve yediyüz koyunu alıp, sevinerek evlerine döndüler. Resûlullahın 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' hazretlerinin evlâdının cömerdliği, ikrâmları bu mertebede olunca, lâyık olan odur ki, ümmeti olan kişi dünyâya rağbet etmeyip, eline geçeni infâk edip, onların izinden gidip, tâ ki, dünyâda müslimânlıkları ma'mûr, âhıretde de günâhları afv edilmiş olur. |
![]() |
![]() |
![]() |
#180 |
Yasaklı
EyüphanAydın Şuan
![]() Son Aktivite: 22.05.2010 11:45
Üyelik Tarihi: 25.01.2008
Yaş: 32
Mesajlar: 9.219
Tecrübe Puanı: 0
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() Bir deliye bir veli rolü
Ebu Müslim Havlani bir toplulukta konuşulanları dinler.Hemen hepsi de hanımından şikayette bulunmaktadırlar. Ancak Ebu Müslim’de şikayet filan yoktur. Derler ki: – Veli gibi bir hanıma düştün de sesin sedan çıkmıyor değil mi? Omuzlarını silkerek cevap verir: – Bizimki veli filan değil kelimenin tam manasıyla delidir deli!… – Öyle ise derler nasıl geçiniyorsun böyle deli biriyle? Cevap verir: – Ben usulünü biliyorum da öyle geçiniyorum, kavga gürültümüz o yüzden olmuyor!… Büsbütün meraka düşerler. – Deli gibi biriyle kavgasız gürültüsüz geçinmenin usulü nedir ki? diye sormaktan kendilerini alamazlar. Şöyle izah eder Ebu Müslim, geçinmenin sırrını. Der ki: – Allahü Azimüşşan, Âdem Aleyhisselam’ı topraktan yarattığında bedenine önce aklı koydu. Akıllı bir adam oldu. Sonra öfkeyi yarattı. Ona da Âdem’in bedenine girmesini emretti. Öfke: – Ben dedi. Âdem’in bedenine giremem. Çünkü orada akıl vardır! Akılla ikimiz bir yerde asla duramayız!… Rabbimiz buyurdu: – Ey öfke! Sen Âdem’in bedenine girmeye çalış, oraya yönel. Akıl senin geldiğini görünce hemen çıkıp gider, kendi yerini sana bırakır. Böylece sen de Âdem’in bedeninde hükmünü icra eder, onu deli yaparsın. Ebu Müslim burada der ki : – İşte biz hanımla bu konuda anlaştık. Dedik ki; mademki insana öfke gelince akıl gidiyor, insan delinin teki haline geliyor. Öyle ise evde kim öfkelenirse o an sanki o delidir. Deliye karşı ise bir veli lazımdır. Ben öfkelenirsem hemen farkına varacaksın, sabır gösterip ters cevap vermeyeceksin. Çünkü ben o an deli sayıldığımdan deli adamdan her şey beklenir diyerek veli rolüne gireceksin, aklım gelinceye kadar bir deliye bir veli rolü oynayacaksın. Ebu Müslim burada şunu da ilave eder: – Tabii der, bu sabır benim için de geçerli bir görevdir. Bazen hanım öfkelenir, bu defa o deli durumuna girer bana veli rolü düşer, ben bir veli gibi sabır gösterir, karşılık vermemeye çalışırım. Aklı gelip de akıllı insana muhatap olduğumu anlayıncaya kadar, bu sabır devam eder. Ebu Müslim bundan sonrasını şöyle tamamlar: – İşte der ey dostlar, benim hanımdan şikayetçi olmayışımın sebebi budur. Gül gibi geçinip gitmemizin sırrı da buradadır. Tavsiye ederim, siz de bir deliye bir veli rolü oynayın, öfkelenince karşı taraf veli rolüne girsin, sabır ve tahammülü esas alsın, göreceksiniz ki tartışma kısa zamanda son bulacak, taraflar birbirlerine karşı sevgiyle dolacak. Çünkü öfkeli taraf kendisine karşılık verilmeyişinin takdirini, minnettarlığını duyacak. Bu da mutluluk vesilesi olacak. Sakın “bir deliye bir veli rolü basit bir şey” deyip de geçmeyin. Sadece bir deneyin yeter. İşte size güzel geçinmenin sırrı. |
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 2 Misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Günün, Ayet ve Hadisi | altuntas58 | Serbest Dini Konular | 19 | 13.11.2011 16:09 |
-CUMA SOHBETLERİ- | Abdurrahman 58 | Dini sohbet | 50 | 28.08.2009 08:50 |
Peygamber Efendimizin tüm Ramazan boyunca okuduğu dua:)) | seva | Dualar | 0 | 19.08.2009 17:02 |
Acıklı bir aşk hikayesi :) | gürün_güzeli | Hertelden | 0 | 27.06.2008 18:09 |
Bİr Gelİncİk Hİkayesİ | bayatlı kenan58 | Arşiv | 0 | 23.05.2008 16:58 |