Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
HER CUMA BİR KÜLTÜR BİR TARİH - Sayfa 2 - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Kültür-Sanat-Tarih
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Kültür-Sanat-Tarih Kültür, Sanat ve Tarih Paylaşımları...



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 21.10.2011, 11:05   #11
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Eyüp Sultan Külliyesi

Eyüp Sultan Külliyesi

Eyüp Sultan Külliyesi kendi adını verdiği semtin merkezinde konumlanmış, İstanbul’un önde gelen ve en çok ziyaretçi çeken külliyelerinden biridir. Külliye’nin adı, Emevilerin İstanbul kuşatmasına katılan ve burada şehit olan Mihmandar-ı Resulullah Halid bin Ebu Eyüp el-Ensari’den gelmektedir ve külliyenin yapımına zatın medfun bulunduğu mekâna bir türbe inşa edilerek başlanmıştır. Rivayete göre mübarek zatın medfun olduğu yeri Fatih’in Hocası Akşemseddin rüyasında görmüş ve Fatih de ilk iş olarak buraya bir türbe bina ettirmiştir. Cami, imaret, türbe, medrese ve hamamdan meydana gelen külliye; caminin bina edildiği yıl olarak bilinen 1459 yılını izleyen yıllarla birlikte ilk şeklini almıştır.

Külliye günümüze kadar birçok yenileme çalışmasına sahne olmuş ve bu çalışmalarda büyük ölçüde özgün biçimini yitirmiştir. Özellikle 1766 yılında gerçekleşen İstanbul depremi sonrası, külliyenin büyük çapta hasar görmesi üzerine; III. Selim 1798 yılında caminin tamamen yıkılmasına ve aynı yere yeni bir caminin bina edilmesine karar vermiştir. Uzun Hüseyin Ağa’nın başında bulunduğu bir ekip tarafından bina edilmiş olan bu cami, 24 Ekim 1800 yılında III. Selim tarafından ibadete açılmıştır.

Külliye camii; ilk inşa edilen caminin tasarımına nazaran büyük ölçüde farklı özellikler gösterir. Küfeki taşından inşa edilmiş olan Caminin 26x11 m alana sahip hariminin tavan örtüsünü oluşturan 17.50 m çapındaki ana kubbesi, aynı çapta birer yarım kubbe ile desteklenmiş ve caminin aydınlık görüntüsü; merkez kubbenin kasnağında ve yarım kubbelerde bulunan pencere açıklıklarıyla güçlendirilmiştir. Yer Yer Osmanlı baroğunun da kullanıldığı caminin süslemeleri, dönemin ağdalı mimarisine göre oldukça sadedir. Kubbeli revaklarla çerçevelenmiş caminin iç avlusunun ortasında ise kısmet çeşmeleri olarak bilinen küçük çeşmeler bulunur. Beyaz mermer yontusu olan bu çeşmelerde kullanılan motifler ve mimari elemanlar, çeşmelere estetik bir hava katmıştır. Cami iki şerefeli iki minareye sahiptir ve bu minareler Damat İbrahim Paşa’nın girişimiyle, Fatih dönemindeki minarelerin kısa görülmesinden dolayı, 1723 yılında yeniden yaptırılmıştır.

Kesme küfeki taşından inşa edilmiş Eyüp Sultan Türbesi, sekizgen plan üzerine kubbeli olarak inşa edilmiştir. Türbenin iç tasarımında kullanılan Kütahya çinileri, III. Selim’in yaptırdığı gümüş şebeke, Eyüp Sultan’ın sandukasını kaplayan II. Mahmut hatırası örtü, Hattat Mustafa Rakım Efendi’ye ve II. Mahmut’a ait olan simli sülüs yazılar türbenin iç dekorasyonunda öne çıkan öğelerdir. Külliyenin çifte hamam olarak tasarlanmış hamamı ise günümüze ulaşabilen en eski Osmanlı hamamlarından biridir.

Bu mistik külliyenin medresesi ve imareti, külliyenin günümüze ulaşamayan başlıca yapılarındandır. Genel olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen konuklarını ağırlayan Eyüp Sultan Külliyesi, külliyenin manevi atmosferi vesilesiyle konukların uhrevi tefekkürünü güçlendirmeyi başaran dini ziyaretgâhlardan biridir. Külliyenin etrafını saran, Eyüp Sultan’ın kabrine yakın olmak isteyen birçok kişinin mezarı da külliyenin ve semtin İslam kültüründeki önemini gözler önüne sermektedir.


























YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Alt 28.10.2011, 14:33   #12
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Divriği Ulu Camii


Divriği Ulu Camii

Dünya Miras Listesine Alınmış Tarihi : 6.12.1985
Liste Sıra No : 358
Niteliği : Kültürel
Divriği ve civarında en erken yerleşim Hititler Dönemi’ne kadar inmektedir. Yöre, Mengücekoğullarının yönetimi altında olduğu dönemde Turan Melek Şah tarafından camii ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli bir türbeye sahip bir cami ve ona bitişi bir hastaneden oluşmaktadır. Yapılar, mimari özelliklerinin yanısıra, sergilediği Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesinde yer almaktadır.

DÜNYA MİRASI DİVRİĞİ ULU CAMİ
Mengücekoğullarından Ahmet Şah ile eşi Melike Turan tarafından 1228 tarihinde tamamlanan Divriği Ulucami ve Şifahanesi, çevresindeki taş ocaklarından çıkarılmış bir cins tüften inşaa edilmiştir. Ulucami Iğımbat Dağının eteğinde olup Ulucamiye geniş bir görüntü kazandırmıştır. Caminin en güzel tarafı kapılarda ve sütunlarda işlenmiş olan motiflerdir. Bir çok araştırmacının dikkatini çekmiş ve görenler hayran kalmıştır. İçe bakışı hitap eden bu motifler caminin yapımında çalışan mimarların kendi geleneklerine sanatsal anlayışına göre, karışık motiflerle özgün ve harika bir şaheser ve ibadethane ortaya çıkarmışlardır. Sanat tarihçisi Doğan Divriği Mucizesi adlı eserinde, mimari bakımdan bir mucize olduğunu yazmaktadır.Eseri yapan mimarın başka bir eserine rastlanmaması ilginçtir. Son yıllarda UNESCO tarafından Dünya Mirasını Koruma kapsamına alınmıştır.

CAMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ :
Caminin dikdörtgen bir planı vardır. Güneyinde bitişik olarak yapılmış Darüşşifa vardır. Uzaktan ve yakından bu iki yapı ayırt edilemediği gibi, ulucami deyimi genel isim olarak her ikisini de içine alır. Kuzeyindeki genel bir girişten (Kıble Kapısı) ve batıya bakan ikinci bir kapıdan (çıkıştan faydalanılır), doğuya açılan üçüncü kapı (Şah Kapısı), şimdi pencere durumundadır. Kıble Kapısı kuzey cephenin ortasında bütün Selçuklu eserleri nin kapılarında görüldüğü gibi, yapıya göre daha yüksek ve ondan taşıntılı şekilde kurulmuş, planlı, süslemeleri yönünden benzerine rastlanılmayan üstün bir sanat eseridir. Kıble kapısı (kuzey taç kapısı), Selçuklu yapılarının kapılarında olduğu gibi yapıya göre daha yüksek ve dışa taşıntılı biçimdedir. Barok stilde tasarlanmış olan bu taç kapı 14,5m. yükseklikte ve 11,5m. eninde,4,5m. derinliğindedir; portal duvar cephesinden ileriye doğru 1,6m. dışa doğru taşırılmıştır. Anıtsal bir giriş olan kıble kapısı büyük camiler için geçerli olan taç kapı deyimiyle adlandırılmıştır. Yanındaki duvar alanlarının düz olması, buna karşılık kapının üstün bir ustalıkla bir heybet ve sanat coşkunluğuna bürünmesi, çatıyı da aşarak göklere doğru yükselen bir havaya sokulması dikkatleri bir anda çekmektedir. Caminin batı yönünde bulunan çarşı kapısında (çıkış kapısı) 9,5m. yükseklik, 6m. en, 2,6m. derinlik ve 1,4m .taşıntı vardır. Selçuklu sanatında rastlanamayan özellikteki bu kapı üzerinde, 1228 tarihine veren bir kitabe bulunmakta, kapının bütün yüzeyini ince ayrıntılarla, zengin bitkisel motifler örtmektedir. Bu süsleme, adeta bir halı ve eşsiz desenlerle bezeli bir kumaşa benzetildiğinden bazı bilim adamları tarafından tekstil kapı denilmiştir. Kapı çıkıntısının sağ ve solunda çift başlı birer kartal, nişin yan yüzeyinde ise tek başlı bir kartal bulunmaktadır; pek çok hanedan tarafından kudret ve egemenlik simgesi olarak bu sembol, hiçbir yerde buradaki kadar zarif işlenmemiştir. Doğu yönündeki Şah Kapısı fonksiyonuna uygun olarak Taht Kapısı olarak bilinmektedir. Yüzeyi bitkisel, geometrik, yıldız, düğüm, saç örgüsü motifleri ile bezemelidir.
Minare, caminin kuzeybatı köşesinde yer alır ve silindirik gövdeli bu minare caminin asıl minaresinin yıkılmasından sonra, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1523 yılında yenilenmiştir.

CAMİ KAPILARI ÜZERİNDEKİ YAZITLARIN ANLAMI
Şifa yurdunun kapısı üstündeki yazının anlamı: "El Melik Es Seyyid Fahrudden Bahram Şah'ın Kızı Allah'ın affına muhtaç adaletli Kraliçe Turan Melek Allah Rızası için bunun mübarek şifa yurdunun inşasını emretti."
Batı Çarşı Kapısı üstündeki yazının anlamı: "Allah rızası için önce bu mübarek camii, Allah'ın rahmetine muhtaç zayıf kulu Ahmet Şah Bin Süleyman Şah, Bin Şahin Şah mü'minlerin yardımcısı tarafından tesis olunmuştur. Allah mülkünü daim ve kadrini yüce etsin." Kale Kuzey Kapısının üstündeki yazının anlamı: "Allah'ın rahmetine muhtaç zayıf kul Süleyman Şahın oğlu Ahmet bu mübarek camiinin inşasını emretti Allah mülkünü daim kılsın." Doğuda bulunan Şah Kapısının üstündeki yazının anlamı: "Mülk tek ve Kahhar olan Allah'ındır. Mimar Ahmet." Cami içindeki minberin sol köşesindeki yazının anlamı: "Müminlerin yardımcısı Ahmet Şah Bin Süleyman Şah Bin Şahin Şah (Allah mülkünü daim kılsın) mübarek minberin dikilmesini emretti. Mimar Tiflisli Ahmet Bin İbrahim."

MİNBER:
Ahşap olup 6-7 metre yüksekliği 4,2m. derinliği 103 cm. enidir. Bu minber ahşap geçme işlemeleri yönünden esaslı bir atılımın görülmediği bir çağda yapılmış çok iyi bir örnektir. Üzerinde ad ve kitabelerin yanı sıra çok sayıda kutsal söz bulunmaktadır. Hadis ve ayet yönünden Anadolu'nun öteki minberlerinden zengindir. Minberin 22 yazıcısından üçü yaptırıcı veya sanatkar imzaları, diğer 19'u kutsal sözlerdir. Üzerindeki yıldız ve levhacıklar 5 ve 12 köşelidir.
MİHRAP : Biçimi ve dekorasyonu ile Anadolu'da tektir. Mihrap üstü kubbesi içten fevkalade süslü, istalaktikli konsallara dayanan 12 nervür taşı ile dilimlere ayrılmış ve kasnak silmesi de köşelerde birbirlerine çaprazlaşan kemerciklerle trompt şeklinde istinatgah vücuda getirilen dört büyük kemere oturtulmuştur. Mihrap çok sade, sivri kemerli bir niş olup kapılarda görülen baroklaşmış rumi şekillerin derin ve iri silmelerle iddialı bir hale sokulmuş ve fazlasıyla tebaruz edilmiştir. Mihrap kubbesinde dört küçük pencere vardır. Bunlardan üçü tan ağarışında günün ilk ışıklarını içeriye biraz sabah yıldızı şeklinde ulaştıran kubbeye gök boşluğu havası veren ustaca düşünülmüş yıldız biçimli deliklerdir.

DARÜŞŞİFA
Ulucamiye bitişik olarak yapılmış halk dilinde medrese diye de adlandırılmaktadır. Bu günkü hastanelerin görevini yapan Divriği Şifahanesi Anadolu daki darüşşifalarının en eski, en sağlam ve en bozulmamış olanıdır. Camiye güney yönünden bitişik olan darüşşifa (Turan Melek Darüşşifası), Erzincan Emiri Fahrettin Behram Şahın Kızı ve Ahmet Şahın eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmıştır. 18.yy.da medrese haline getirildiği için Şifahiye Medresesi de denilmektedir. Görkemli ve zengin süslemelerle bezeli taş kapısı dört eyvanlı, orta avlusu kapalı plan şeması ile orta asya Türk yapı geleneğine bağlı, benzersiz bir Mengücek anıtıdır. 1206 Kayseri ve 1217 tarihli olan Sivas Darüşşifası gibi Divriği Darüşşifası da günümüze bozulmadan gelen en eski ve en sağlam Selçuklu Tıp Merkezlerinden biridir.






YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Alt 28.10.2011, 15:57   #13
NECMEDDİN ÖZBEK
Usta Yiğido
 
NECMEDDİN ÖZBEK - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
NECMEDDİN ÖZBEK Şuan NECMEDDİN ÖZBEK isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 18.01.2015 21:31

Üyelik Tarihi: 29.06.2010
Yaş: 71
Mesajlar: 9.708
Tecrübe Puanı: 1481 NECMEDDİN ÖZBEK FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Cevap: HER CUMA BİR KÜLTÜR BİR TARİH

eline gönlüne sağlık kardeşim
__________________
Harabat Ehline Hor Bakma Zakir.
Defineye Mâlik Viraneler Var.
NECMEDDİN ÖZBEK isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı NECMEDDİN ÖZBEK'e Teşekkür Ediyor...
Alt 04.11.2011, 10:58   #14
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Küçük Ayasofya Camii


Küçük Ayasofya Camii; Eminönü İlçesi’nde Cankurtaran ve Kadırga semtleri arasında Bizans İmparatoru İustinianos tarafından kilise olarak inşa edilmiştir. 530’lu yıllarda inşa edilen Sergios ve Bakhos adlı bu kilise, İstanbul’un fethinden sonra II. Bayezid döneminde Darüssaade Ağası Hüseyin Ağa tarafından camiye dönüştürülmüş, camiye dönüştürülmesinden sonra avlunun etrafına zaviye hücreleri ve Hüseyin Ağa’nın türbesi inşa edilmiştir.

Duvar örgüsü taş ve tuğladan olan, kare plan üzerine kubbeli olarak bina edilen cami; 1648 ve 1763 yıllarındaki depremlerde zarar görmüş ve 1831 yılında elden geçirilmiştir. 1860 yılında yapının yakınından geçen demir yolu hattı da yapıya büyük ölçüde hasar vermiştir. Ayrıca; caminin barok üslupta inşa edilmiş eski minaresinin 18 yy.ın ikinci yarısından sonra inşa edildiği düşünülmektedir. Bu minare 1936 yılında bilinmeyen bir nedenle yıktırılmış ve uzun süre bu şekilde kaldıktan sonra 1955 yılında caminin bugünkü minaresi, camiye ilave edilmiştir. Avludaki sekizgen havuzlu tarihi mermer şadırvan da 1938 yılında yıkılmıştır.














NOT:İSTANBUL'DA TURİSTLERİN BÜYÜK AYASOFYA'DAN SONRA EN ÇOK ZİYARETÇİ ÇEKEN YERİDİR KÜÇÜK AYASOFYA,İSTANBUL'UN EN ESKİ YAPISIDIR.
YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Alt 04.11.2011, 11:52   #15
Kardelencicegi
Navigator
 
Kardelencicegi - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kardelencicegi Şuan Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır

Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5447 Kardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer Anblick
Standart Cevap: HER CUMA BİR KÜLTÜR BİR TARİH



__________________
Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor...
Alt 11.11.2011, 10:41   #16
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Topkapı Sarayı


Geçmişteki adı Saray-ı Cedid-i Amire olan saray, bugünkü ismini 19 yy.da, surlardaki bir kapıdan almıştır. Topkapı Sarayı’nın yapımına Fatih’in İstanbul’u almasından yaklaşık yirmi yıl sonra başlanıp; 1479 yılında yapımı bitmiş olsa da, yapılanma dinamik bir şekilde devam etmiş ve sonradan yapıya birçok ilaveler olmuştur. Ortalama 700 bin metrekarelik bir alana sahip olan Saray; Ayasofya’dan Gülhane’ye, Gülhane’den Sirkeci’ye kadar geniş bir alana yayılan ve sur-i sultani denilen yüksek ve geniş duvarlarla çevrilidir. Saray surları, Sepetçiler Kasrı’ndan, Ahır Kapısı’na kadar uzanır. Bu duvarların üstünde 28 kule vardır. Bu duvarların sahile bakan yakasının bir bölümü, 1888’de geçen tren hattının güzergâhında kalmasından dolayı yıkılmış; bu yıkımdan sahil kısmındaki köşklerde nasibini almıştır.


Topkapı Sarayı’nın on üç civarında kapısı olduğu sanılmaktadır. Bu kapıların birçoğu günümüzde yok olmuştur. Saray’ın heybetli Bab-ı Hümayun Kapısı, Ayasofya’nın denize bakan tarafında ve buradaki Sultanahmet Çeşmesi’nin karşısındadır. Bu kapı, sarayın ana giriş kapısıdır. İlk olarak Fatih döneminde inşa edilmiş ve günümüze kadar birçok onarımdan geçmiştir. Osmanlı tarihi boyunca birçok tarihi olaya tanıklık eden kapı, eski ihtişamını hala korumaktadır. Bu kapı Osmanlı Dönemi’nde sabah ezanı ile açılır, yatsı ezanı ile kapatılırdı. Kapının üzerinde II Mehmet’in tuğrası ve ilk yapıyı 1478 olarak tarihleyen bir yazıt yer alır. Bir başka yazıtsa, Sultan Abdülaziz tarafından 1867 tarihinde yeniden inşa edildiğine dairdir.


Bab-ı Hümayun’un iç tarafında birinci avlu yer alır. Bu avlu 19 yy.da çıkan yangın sonucu büyük hasar görmüştür. Avluda, halkın şikâyet dilekçelerini kabul eden “deavi köşkü” yer alırdı. Kapının içinde sağda, bir zamanlar saray reviri ve hazine memurlarının ofisleri yer almakta idi. Ayrıca; Avlunun sağ tarafındaki duvarın arkasında, saray fırınının bulunduğu kısım yer alır. Sol tarafta ise; Aya İrin Kilisesi. İmparatorluk darphanesi buraya yakındır ve mekân; Bugün darphane müzesi olarak ziyaretçilere açılmıştır. Avlunun sağ dibine doğru “cellât çeşmesi” adlı bir çeşme bulunmaktadır. Karşıda ise ikinci avluya açılan Bab-üs Selam Kapısı.

Bab-üs Selam Kapısı sarayın gerçek girişidir. III Murat tarafından tekrardan inşa ettirilen kapının üzerinde iki kule yer alır. Kapı dışındaki yazıtta; Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammet onun kulu ve elçisidir yazar. Demir kapının kanatlarında ise, kapıların Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde döktürüldüğü bilgisi vardır. Bab- üs Selam’dan içeri girince, birinci avluda olduğu gibi asırlık çınarlarla karşılaşılır. Bu kapı beş yola ayrılıyor; saray mutfağı, Bab-üs Saadet, Divan, Harem ve saray ağırına.

Osmanlı Dönemi’nde Divan, bürokratik meselelerin görüşüldüğü yerdir. Divandaki birinci salon; kubbealtı olarak da bilinen, görüşmelerin yapıldığı ana kısımdı. Divandaki ikici salonda, divan toplantılarıyla ilgili kayıtlar tutulur. Diğer salonda ise, kayıtların arşivlendiği defterhane yer alırdı. Harem ise Padişah’ın karısına, cariyelerine, annesine ayrılmış odaların yanı sıra; selamlıkta yer alan Sultan’ın kabul odaları gibi yaklaşık 300 oda bulunmaktadır. Harem’de göze çarpan bir diğer yapı, Adalet Kulesidir. İkinci avluda 1959 yılında yapılan kazılarda 5. ve 6. yy.a ait olduğu sanılan iki sütun gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu Bizans kalıntılarının buraya nasıl ve ne amaçla getirildiği bilinmemektedir. Topkapı Sarayı’nda 1574 yılında çıkan yangınla, saray mutfağı büyük zarar görmüş; III Murat, yangından sonra Mimar Sinan’a mutfağı genişleterek, tekrardan inşa ettirmiştir. Ve ikinci avluda yer alan Bab-üs Saadet, sarayın özel kısımlarına ve üçüncü avluya açılır.


Üçüncü avluda, Divan toplantılarından sonra sultanın vezirleri kabul ettiği Arz Odası bulunur. Fatih zamanında inşa ettirilen Arz Odası yıkılmış ve I. Selim zamanında tekrardan inşa ettirilmiştir. Arz odasını çevreleyen Saray Okulu üçüncü avluda geniş yer kaplar. Saray Okulu, bir nevi bürokrat okuludur. Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet adamı ihtiyacına cevap verecek öğrenciler burada yetiştirildi. Fatih Dönemi’nde kurulan okul; devşirme sistemi ile Osmanlı tebasından olan on yaş üstü Hıristiyan öğrencilere öğrenim verirdi. Üçüncü avluda öne çıkan diğer bir yapıda Hırka-i Şerif Dairesi’dir. Burada Hz. Muhammed’in Hırkası sergilenmektedir. Hırka-i Şerif, I. Selim zamanında, kutsal emanetlerle birlikte, İstanbul’a getirilmiştir. Üçüncü avlunun ortalarına doğru, 1719 yılında inşa ettirilmiş, III. Ahmet Kütüphanesi vardır. Üçüncü avluda yer alan bir başka yapıda, Saray Okulu’nun Camisi olan; Ağalar Camisi’dir. Caminin yanında, okulun başarılı öğrencilerine ayrılan Has Odası bulunmaktadır.

Saatler ve minyatürlerin sergilendiği iki salon arasından dördüncü avluya çıkılır. Dördüncü avluda; Sofa Köşkü, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü gibi köşklerin yanı sıra, Sünnet Odası ve Hekimbaşı Odası öne çıkan yapılardır. Revan Köşkü 1634 yılında IV. Murat tarafından; Erivan’ın İranlıların elinden alınmasını kutlamak amacıyla inşa ettirilmiştir. Mekânın içi tamamen İznik çinileriyle kaplı olup, dolap kapakları sedef ve baha kakmalıdır. Bağdat köşkü de aynı şekilde IV: Murat tarafından inşa edilmiş bir diğer köşktür. 25 Aralık 1638 tarihinde Bağdat’ın yeniden fethedilmesi dolayısıyla bina edilmiş ve bu ismi almıştır. Sünnet odası ise 1641 yılında Deli İbrahim tarafından inşa edilen bir yapı, iki yüz yıla yakın Osmanlı şehzadeleri burada sünnet edilmiştir. İbrahim Bir diğer eseri de, 1640 yılında İftariye Köşkü olarak nitelediği, terasın kenarındaki bronz baldakendir.

Topkapı Sarayı‘nda inşa edilmiş en son yapı olan Mecidiye Köşkü, Haliç, Marmara ve Boğaziçi birleşimine tepeden bakan bir başka yapıdır. Yapı 1840 yılında Abdülmecit tarafından inşa ettirilmiştir.

Bugün müzeye dönüştürülmüş tarihi Topkapı Sarayı, uzun dönem yaşam süren bir İmparatorluğun tarihine, kültürüne, heybetine, ihtişamına ve zenginliğine şahit ediyor ziyaretçilerini.


3D Topkapı Sarayı,Sarayı'nın 360x180 derece, ekran koruyucu özellikli görüntüleri. ..
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 3 Kullanıcı YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Alt 11.11.2011, 13:31   #17
Kardelencicegi
Navigator
 
Kardelencicegi - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kardelencicegi Şuan Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır

Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5447 Kardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer Anblick
Standart Cevap: HER CUMA BİR KÜLTÜR BİR TARİH




Cok asil cok güzelbir resim. Kisaca cok muhtesem.
Paylasim & bilgiler icin Cok
sagolun emekelerinize saglik Kardesim.


__________________
Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar Kardelencicegi'e Teşekkür Ediyor...
Alt 18.11.2011, 10:38   #18
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Kapalı Çarşı


Kapalı Çarşı
Kapalıçarşı büyük bir külliye olarak düşünülebilir. İçinde 61 sokak, 4400 dükkân, 2195 atölye, 18 çeşme, 2 bedesten, 40 han, 2200 han odası, 12 mescit, 12 depo, 1 okul, 1 hamam, 19 adet tulumba kuyusu bulunur.

Kapalıçarşı’nın belli başlı kapıları; Beyazıt, Fesçiler, Sahaflar, Kürkçüler, Nuriosmaniye, Mahmutpaşa, Mercan, Tacirciler ve Örücüler Kapısıdır. Çarşı kapıları geceleri açılmamasına rağmen, 1546 yılındaki büyük yangında ve Abdülmecit’in Mısır seferi dönüşü yapılan kutlamalarda geceleri iki kez açılmıştır.
Kapalı Çarşı’nın Fatih çağında yapılan belli kısmı haricinde; asıl büyük çarşı Kanuni döneminde ahşap olarak inşa ettirilmiş. Bu ahşap çarşı 1546 senesinde, 1651 Sultan IV. Murat zamanında ve 1710’da II. Mustafa döneminde, üç yangın yaşamış ve tekrardan kâgir olarak inşa ettirilmiştir.

Kapalıçarşı 31 bin metrekare alana sahip ve labirentsi bir yapıya sahiptir. Örtü sistemi kurşunla kaplı ve dam sayısız kubbeyle doludur. Ayrıca; Çarşının içindeki İç Bedesten denilen, 48 x 36 ölçülerinde dikdörtgen, 15 kubbe ve 8 ayaklı mekânın Bizans zamanından günümüze kaldığı da rivayet edilmektedir.

Çarşı o günlerden günümüze birçok onarım ve restorasyondan geçmiş; en büyük çapta hasarı ise, 1894 yılında yaşanan depremde almıştır. Kapalıçarşı mimarisine uygun, yüzyılların çağdaşı olan yapı, günümüzde ticari ve turistik amaçlı her gün farklı dil ve kültürden ziyaretçilerini ağırlamaya devam etmektedir.


Kapalı Çarşı

İstanbul’da, büyük camilerin çoğunun çevresinde, medrese, imaret gibi yapılarla birlikte muntazam çarşılar da inşa edildiği bilinmektedir. Cami külliyelerine dahil olan ve ‘arasta’ diye adlandırılan bu çarşıların bir kısmı Osmanlı’nın son dönemlerinde, önemli bir kısmı da İstanbul’daki Cumhuriyet sonrası altyapı çalışmalarında yıkılmıştır.

Bugün, bu çarşılardan, eski özelliğini de bir ölçüde koruyarak faaliyetine devam eden Eminönü’nde Yeni Cami bitişiğindeki Mısır Çarşısı, Sultan Ahmet Camii’nin kıble tarafındaki Arasta ya da Sipahi Çarşısı ve Bayazıt Camii’nin yanındaki Sahaflar Çarşısı kalmıştır. Laleli Camii’nin altında da, vaktiyle çarşı olarak inşa edilmemiş olmasına rağmen bugün eski doğu bloku ülkelerinden gelen turistlere giyecek satan dükkanların yeraldığı bir çarşı bulunmaktadır.

İstanbul’un tarihi çarşıları içinde en büyüğü ve en ünlüsü ise, Nuruosmaniye ile Bayazıt Camileri arasındaki geniş alana kurulmuş olan Kapalıçarşı’dır.

Çarşının nüvesi, Fatih Sultan Mehmet tarafından fetihten hemen sonra Ayasofya Camii’ne gelir sağlamak amacıyla inşa edilmiş olan 2 taş bedestendir. Daha sonra yapılan ilavelerle genişleyen Kapalıçarşı’nın Fatih tarafından kurulan iki bedesteni, Cevahir ve Sandal Bedesteni olarak bilinir. Kapalıçarşı da, İstanbul’daki bir çok tarihi yapı gibi, zaman zaman İstanbul’un büyük yangınlarında ve depremlerde hasar görmüş ve defalarca onarılmıştır.Kapalıçarşı, 30,7 hektarlık bir alanı kaplamakta ve 61 sokaktan oluşmaktadır.


Yaklaşık 1500 metrekarelik bir alana kurulu olun İç bedesten ile 1300 metrekarelik bir yer kaplayan Sandal Bedesteni çarşının yarı müstakil bölümleridir. Çarşının çevresi, yine çarşının birer parçasını oluşturan hanlarla çevrilidir.

Binlerce dükkanın bulunduğu Kapalıçarşı içindeki 61 sokak ve caddenin çoğu, Fesçiler, Serpuşçular, Tuğcular, Feraceciler, Perdahçılar, Terlikçiler, Kuyumcular, Aynacılar, Kalpakçılar gibi, mesleklere göre isimlendirilmiştir.

Bugün de geçmişteki canlılığını koruyan Kapalıçarşı, İstanbul’a gelen ünlü ve ünsüz bir çok yabancının ilgi odağı olmuştur. Batılı yazarlar, seyahatname ve anılarında Kapalıçarşı’ya geniş yer ayırmışlardır


Kapalıçarşı, aslında tek başına bir kente bedeldir. Bir yandan yayıldığı muazzam alan, bir yandan içindeki dükkanların sayısı ve çeşitliliği ile dünyanın önde gelen merkezlerinden biridir. Doğal olarak bu görkemine bir de tarihsel önemini ekleyecek olsak, sanırız Kapalıçarşı'nın konumunu bir nebze de olsa özetleyebiliriz. Kapalıçarşı aynı zamanda dünyanın en büyük kuyum çarşısıdır. Dünyada bir eşi daha bulunmayan el emeği ve göz nuru kuyumlar, çevresindeki hanlarda şekillenir ve Çarşı'nın vitrinlerinde ziyaretçilerini bekler.
Bir dönem göz kamaştıran müzayedelerin yapıldığı Büyük Bedesten ile yanı başındaki Sandal Bedesteni, bugünlerde Halıcıların mekanı olmuştur. Sandal Bedesteni'nin hemen gerisinde ise "Bitpazarı" olarak da anılan 2. el ev eşyalarının satıldığı dükkanların sıralandığı galeri yer alır.


Kapalıçarşı'da 3 bin 600 işyeri var. Toplam 30 bin kişi çalışıyor. Turizm sezonunda günlük ziyaretçi sayısı 250 bin-400 bin arasında değişiyor.

... Ve, Türkiye ekonomisine bile adını verdiği, serbest piyasanın kalbinin attığı döviz piyasası yine Kapalıçarşı'da doğmuş ve adı ile özdeşleşmiştir.


Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u aldıktan sonra şehrin dahilinde çarşılar, dükkanlar, hanlar, hamamlar, evler ve camiler yapılmasını emretmişti.

Şarkta bez satılmak için yapılmış, daha sonra her nevi kıymetli eşyanın alım, satımına tahsis olunmuş Kapalıçarşılara bedesten denilmekteydi.

Fatih’in eski saray yanına yaptırdığı bedesten, sonraları eski bedesten, iç bedesten, yahut Cevahir Bedesteni diye anılmaya başlanmıştı. Bunun ilerisine yapılan ve yeni bedesten denilen Kapalıçarşı da; bir yolu pamuk, bir yolu ipekle dokunan ve sandal denilen bir nevi kumaş satışına tahsisinden dolayı Sandal Bedesteni ismini almıştı. Her iki bedestende Fatih devri inşa karakterindedir.

Eski zenginler, tacirler mücevherlerini ve kıymetli altın gümüş eşyalarını bedestendeki kasalarda küçük bir ücret mukabilinde saklarlardı.

Bedestende dünyanın ve imparatorluğun her tarafından toplanmış mücevherler, altınlar, silahlar, kıymetli kumaşlar, şallar, halılar ve her nevi kıymetli eşya bulunurdu. Buradaki esnaf şehrin en zengin esnafı idi.

Kapalıçarşı muhtelif tamirler görmüş ve 1894 depreminden sonra esaslı tadilata uğramıştı.
19.asrın 2.yarısından itibaren Avrupa kumaşlarının geniş ölçüde memleketimize ithali bedestenlerimizin yerli el dokuması kumaşlar ticaretini sekteye uğratmış, bankaların açılmaya başlaması da Bedestenin banka hizmetine son vermişti.

Bu suretle eski Bedesten mücevherat, halı, antika eşya satışı ile hizmete başlamış, Sandal Bedesteni ise faaliyetten kalkmış ve 1914 yılında burası İstanbul Belediyesi tarafından satın alınarak bir umumi mezat yeri haline sokulmuştu. Sonraları nedense bundan vazgeçildi, ama mezat birçok güzelliğide ortaya çıkarmıştı. Bu yüzden tekrar mezat olacağı günü herkes beklemektedir.

Her devirdeki hayatımızı aksettiren Çarşı, yabancı seyyahların kitaplarında, yabancı ressamların fırçalarında binbir gece masalları gibi yaşatılmıştır.

3000 den fazla dükkanın bulunduğu Kapalıçarşı’yı her gün mevsimine göre 250 bin ile 400 bin kişi arasında insan ziyaret etmektedir. Kaybolmaya yüz tutmuş birçok mesleği, kendine has kültürüyle yaşatan K.Çarşı dünyanın en eski, en büyük ve en çeşitli üretimlerinin sergilendiği bir mekandır. Modern çağın gerekliliği sonucu yapılan yeni alış-veriş merkezlerinin mimarı ve kültürel dokusundan dolayı etkileyemediği K.Çarşımız çok çeşitli ürünü birçok yerden daha ucuza sunmaktadır.

Dünyanın en eski bankasıdır K.Çarşı.
Dünyanın en eski ve en büyük Kapalıçarşısıdır.
Dünyanın en gizemli, en görkemli hazinelerine sahip olmuştur.
Dünyanın sekizinci harikası olan KAPALIÇARŞIMIZ tarihi ve kültürüyle sadece bizim değil tüm dünyanın malıdır.

KAPALIÇARŞI

1- K.Çarşı’da 64 Cadde ve Sokak, 16 Han vardır.
2- 22 adet kapısı vardır.
3- 45.000 m² kapalı alan üzerine kurulmuş, 3600 dükkan vardır.
4- 97 kalem mamül satılmaktadır.
5- 1 adet İnternet portalı vardır.( [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] )
6- Sağlık Ocağı vardır.
7- Polis Karakolu vardır.
8- Tüm Banka Şubeleri vardır.
9- Posta hane vardır.
10-Kendisine ait Özel Güvenlik Teşkilatı vardır.
11-Günlük müşteri trafiği 250.000 ile 400.000 arası değişmektedir.
12-Çarşımızda 97 kalem mamul satılmaktadır.( Halı, Deri, Gümüş, Altın, Çini, Tekstil Ürünleri, H.Eşya, Bakır, Mermer, Çanta, Kilim, Kumaş vs. )





kaynak:[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] ve tarih araştırma siteleri.
YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Alt 26.11.2011, 00:34   #19
Kardelencicegi
Navigator
 
Kardelencicegi - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kardelencicegi Şuan Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır

Üyelik Tarihi: 27.10.2008
Yaş: 57
Mesajlar: 48.623
Tecrübe Puanı: 5447 Kardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer AnblickKardelencicegi ist ein wunderbarer Anblick
Standart Cevap: HER CUMA BİR KÜLTÜR BİR TARİH











Emeginize, ellerinize saglik. Cok güzel resimler.
Görsellik aciisndan insanin gözünün gönlünü aciyor.

Basarilarinizin devamini dilerim kardesim.
__________________
Kardelencicegi isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 02.12.2011, 09:51   #20
YILDIZDAĞ
Usta Yiğido
 
YILDIZDAĞ - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
YILDIZDAĞ Şuan YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 10.06.2016 10:50

Üyelik Tarihi: 11.02.2010
Mesajlar: 1.257
Tecrübe Puanı: 650 YILDIZDAĞ FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart Selimiye Camisi

Selimiye Camisi



Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği anıtsal yapı Osmanlı-Türk sanatının ve dünya Mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır.Yapının mülkiyeti Sultan Selim Vakfındadır. Edirne-Merkez Yeni Mahallededir.
Edirne'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun simgesi olan cami,kentin merkezinde, eskiden Sarıbayır ve Kavak Meydanı denilen yerdedir.Burada daha önce Yıldırım Bayezid'in bir saray yaptırdığı bilinmektedir. 1569-1575'te Sultan II.Selim'in emriyle yaptırılmıştır.Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 m2'lik,tümüyle 2.475 m2'lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43.28 m. olan, 31.30m. çapındaki kubbesiyle ilgi çeker.Ayasofya'nınkinden daha büyük olan Kubbe, 6 m. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Köşelerde dört, Mihrap yerinde bir yarım kubbe merkezi kubbeyi destekler.

Yapıyı, kubbe kasnağında 32 küçük pencereyle, yüzlerdeki üst üste 6 dizide çok sayıdaki pencere aydınlatmaktadır. Mimar Sinan'ın yarattığı 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneğidir.
Önünde 18 kubbe ve 16 sütunla çevrili revak bulunmaktadır. Ortada, mermerden zarif bir şadırvan vardır. Son Cemaat yeri, kalın yuvarlak 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. Mermer işlemeli giriş kapısının üzerindeki kubbe yivli, diğerleri düzdür. Caminin 3.80 m. çapında, 70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündekilerle şerefelere tek yolla, diğer ikisinde ise üç şerefeye ayrı ayrı yollardan çıkılmaktadır.
Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin baş yapıtlarındandır.

Ortasına 12 mermer sütuna oturan müezzin mahfili yer alır. Sağda kitaplık bulunmaktadır. Mihrabın solunda Hünkar Mahfili vardır. Bunun alt bölümü tavanındaki özgün kalem işleri dönemin tüm canlılığını göstermektedir. Kubbe ve kemerleri süsleyen özgün kalem işleri, onarımlarda temizlenmektedir.
Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. yy çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sır altı tekniğinde olup İznik'te yapılmıştır. Mihrap duvarı, minber köşk duvarı, Hünkar Mahfili duvarlar, kadınlar mahfili, kemer köşelikleri, kıble yönündeki pencere alınlıkları çinilerle bezenmiştir. Mihrap duvarındaki büyük çini panolarda al, mavi çiçek ve yaprak süslemeler, pencere üstlerinde lacivert üzerine ak, sülüs elhem suresi yazılı kartuşlar, en üstte de geniş bir ayet bordürü yer alır. Minber Köşkündeki çini pano, lacivert üzerine ortada kırmızı, ak bahar çiçekli ağaç altında yaprak, sümbül ve lalelerle bezenmiştir.

Hünkar mahfili zenginliği ve çeşitliliği ile ilgi çeker. Mermer mihrabın sivri kemerli alınlığında lacivert üzerine ak sülüsle, ayet yazısı göze çarpar. Bu bölümde kırmızı, mavi, yeşil renkli şakayıklar, bahar ağaçları, ak üzerine iri mavi rozetli ve çevresi çiçekli panolar, baklava biçimi yapraklar arasında karanfiller ve bahar dalları XVI.yy çinilerinin en güzel örnekleridir. Hünkar mahfili çinileri arasında, bir Saraydan getirilerek buraya sonradan konmuş olabileceği düşünülen iki elma ağacının oluşturduğu elmalı panonun Osmanlı çinilerinde özgün süsleme olarak ayrı bir değeri vardır. Bu bölümde sivri kemerli pencere alınlıklarında, lacivert üzerine ak sülüsle ayetler ve iki pencere arasında tepede yine lacivert üzerine ak kufi yazılı kare pano da ilgi çeker. Hünkar mahfili duvarlarının yarısını kaplayan bu çiniler, mihrap çinilerinden daha niteliklidir. Ancak, düzenleme ve anıtsallık yönünden daha yalındır.

Selimiye Camisinin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Darül-Sübyan, Darül-Kur'a ve Darül-Hadis yapıları bulunmaktadır. Bu yapıların bir bölümü ve medrese, Edirne Müzesi'nin çeşitli bölümlerini oluşturmaktadır.
Cami terasının altında yer alan Arasta (çarşı), III.Murat zamanında Selimiye'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mimarı Davut Ağa'dır.


Camiye İlişkin Teknik Bilgiler

Kurucusu : Sultan İkinci Selim
Mimarı : Koca Sinan
Yapılış Tarihi : 1568 - 1574
Kapladığı Yer : Külliye ile birlikte 22.202 m2
Caminin İçi : 1620 m2
Caminin Haremi : 2475 2
Kubbenin Çapı : 31.30 m.
Yerden Kubbenin Kilit Taşına olan yüksekliği : 43.28 m.
Minarelerin Yüksekliği : 70.89 m. ya da 72.50 m.

Selimiye Camisi Hakkında Ayrıntılar

"TAŞ DEHAYA ULAŞTI DEHA TAŞ KESİLDİ!"
Selimiye, varlığı ile, Türk Tarihindeki Edirne'ye güç katarak Ona simgesel bir nitelik kazandırmıştır. Yalnız zamanımızın araştırmacıları değil, eski yazarlar da Selimiye'nin bir başyapıt olduğu konusunda birleşirler.
Ernst Diez bu cami için şunları söyler: "Selimiye; mekan büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür."
[Sayfa Başı]
Bu cami Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki gücünün hala devam ettiği 16. yüzyıldaki politik egemenliğini de vurgulayan "son sultan yapısıdır".
Bir başka anlatımla Selimiye, Osmanlı Mimari Söyleminin ideal bir ifadesidir. Günün her saatinde kullanılan bu "Kent Tacı" politik gücün dini yapıda somutlaşan gösterisi anlamında, simgesel bir amacı da yerine getirir.

Selimiye'nin Yapı Malzemeleri

Edirne piyasasından sağlanmıştır. İnşaata ilişkin belgelerde, Enez'den bazı direklerin, Fere'den bir renkli Taşocağı ürünlerinin ayrıca, Marmara Adası'ndan ve Kavala'dan mermer getirildiği yazmaktadır. Evliya Çelebi, beyaz mermerden yapılan avlu için Atina'dan ve Temaşalık denen bir yerden gelen altı sütundan sözeder. Yine Evliya Çelebi Kıbrıs'tan ve Hüdavendigar Sancağı'nın Aydıncık Kasabasından Getirilen diğer sütunların birer Mısır Hazinesi kadar harcama yapmayı gerektirdiğini belirtir. Bazı Kaynaklarda Selimiye Caminin yapım masrafının Kıbrıs'ın Fethinden elde edilen gelirle karşılandığı da söylenmektedir.

Ne Zaman ve Neden Edirne'de?

Selimiye'yi yaptırtan Kanuni'nin oğlu İkinci Selim, 22 Haziran 1567'de İstanbul'dan Edirne'ye gelmiş ve Avusturyalılar'la yapılan barış anlaşmasına kadar burada kalmıştır. Caminin yapım kararının o günlerde verildiğini söyleyenler vardır. Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" larak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammet, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.
Diğer yandan, İkinci Selim'in kentle ilgisinin gençlik yıllarında başladığı,Kanuni'nin İran Seferine çıkarken onu tahtının korunması için Edirne'de bıraktığını ve Padişahın Edirne'ye özel bir sevgiyle bağlı olduğunu hatırlatarak; Edirne Tercihinin bu durumdan etkilendiğini ileri sürenler vardır.

Bunun nedenini o dönemde İstanbul'da uygun bir arsa bulunmayışıyla açıklayan değerlendirmelere de rastlanılmaktadır.
Selimiye inşaatı 1568'de başlatılmış, 27 Kasım 1574 günü açılması kararlaştırılmış, 1575 Yılında ibadete açılmıştır.

Yapıldığı Zemin

Selimiye'nin yapıldığı alanda, Sultan I.Murat'ın emriyle başlatılan ancak Sultan Yıldırım Beyazit'in geliştirdiği Eski Saray (Saray-ı Atik) olarak anılan Edirne'nin ilk Sarayı ve Baltacı Muhafızları Kışlası bulunmaktaydı.
Evliya Çelebi bu alana Kavak Meydanı demiştir.

Tümüyle 2475 m2, iç bölüm olarak 1475 m2 (Bazılarına göre 1620 m2) bir alanı kaplayan Selimiye'nin bumeydanda yapılışını da yine Sultan II. Selim'in rüyasına bağlayanlar olmakla birlikte; "Mimar Sinan'ın yer seçiminde gelişigüzel davranmayıp bilinçli bir hesaplama içinde bulunduğu" görüşünü benimseyenleraz değildir. Sinan bu seçimde Selimiye'nin merkezi bir yapı olma özelliğini dikkate alırken ustalığını ve hayal gücünü de kullanmıştır.

Selimiye Avlusu


Avlu yaklaşık birbirine eş iki Dikdörtgen alandan oluşur. Avluya giren kapıların en görkemlisi batı yönüne açılır. Buradaki kapıdan girildiğinde beyaz mermerden çatısız ve çanak şeklinde bir şadırvanlakarşılaşılır. Bu onaltıgen şadırvan Osmanlı Mimarisi Klasik Döneminin en güzel tasarımlarından biridir.
Şadırvanla avluda 18 kubbe 16 sütun bulunur. Selimiye'nin dış avlusu Camiyi üç taraftan çevirir.
Selimiye Camisi'nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda Dar-ül Sübyan, Dar-ül Kur-a ve Dar-ül Hadis Yapıları bulunmaktadır.
Bahçe kapılarının sayısı Sekizdir. Bunlardan Mimar Sinan Caddesi'ne doğru açılana, önceleri, Alay Kapısı; Kıble tarafındaki küçük kapıya; Dilenci Kapısı, doğuya dönük ortadakine de; Darphane Kapısı denmekteymiş...
Caminin batıdaki büyük kapısıyla birlikte dört kapısı vardır.
Selimiye bahçesinde üç Anıt Ağaç (Londra ve Doğu Çınarı) bulunmaktadır.

Selimiye'nin Kubbesi


Sanayi Öncesi Mimarinin Doruk Noktası
"Aslında büyük mekan yapıları için Kubbeler, giderek, hem bir baş öğe olmuşlar; hem de göğün, tanrının,politik gücün ve kent fizyonomilerinin simgesi haline gelmişlerdir."
Selimiye'nin kubbesi bu anlamda ve Sanayi öncesi mimaride tek kubbeli Mekan yapılarının gelişmesini en son noktasına ulaştıran bir "doruk nokta" olarak kabul edilir.
Yüksekliği 43.28 m. çapı 31.22 m. olup ağırlığı 2000 tondur ve sekiz sütun (filayağı) üzerine oturtulmuştur. Selimiye'nin kubbesi Osmanlı Mimarisi'nin olduğu kadar,kubbeli yapı geleneğinin en büyük aşamsıdır.
Kubbedeki kalem işi süslemeler 1978-1985 yılları arasında restore edilmişlerdir.

Kubbe Altında Müezzinler Mahfeli


Müezzinler Mahfeli, namaz kılınırken Müezzinlerin (yani ezan okuyanların) Imamın tekbirlerini, arka saflara duyurmak için, tekrarladıkları yerdir. Bazıları zeminden bir kaç karış kadar yüksek bir sofa halinde; bazıları da 2-3 m. kadar yüksekçe olup kagir olanların mermer ayaklar üzerine, ahşap olanlarıise direkler üzerine oturtulmuştur.
Selimiye'deki müezzinler mahfeli, iç mekana girildiğinde büyük kapı karşısında ve kubbenin tam altında bulunmaktadır.

Bazı yorumcular bu konumu nedeniyle Mahfeli Mimar Sinan'ın tarzı olarak kabul etmezler. Çünkü mahfel,bu haliyle, namaz kılanların mihrabı görmelerine engel teşkil etmektedir.
Selimiye Müezzinler Mahfeli'nin yüksekliği 18m. boyutları ise 6x6 olup; 11 mermer ayak üzerine kondurulmuş bir ahşap yapıdır.
Dört tarafı orjinal ceviz korkuluklarla çevrilmiştir.

1950 yılındaki restorasyon sırasında iskelenin çökmesi korkuluklarda Büyük hasar meydana getirmişse de kırılan parçalar daha sonra yenilenmiştir.
Orjinal ceviz parmaklıklardaki elma ağacından kakma fletolar ve açık Yeşil, açık kırmızı, koyu yeşil gri boyalar; 1984 yılında yapılan son Restorasyonda ortaya çıkmıştır.

Ahşap Üstü Kalem İşleri ve Çark-ı Felek

Ahşap üstü kalem işleri, sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda çok uygulanan bir tekniktir.
Bu teknik; sıva üstü işlere göre daha dayanaklıdır ve günümüze hiç Restore edilmeden ulaşan 500 yıllık örnekleri vardır. Bunun nedeni Dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışlar üztüne bir sır tabakası çekilmesidir. Bu işlere lake adı da verilir ki sır tabakası olarak, inceltilmiş beziryağı veya vernik kullanılır.

Bu uygulama en çok 16. yüzyıl Mimar Sinan devri eserlerinden ve hünkar Mahfeli tavanları ile Müezzin Mahfeli tavanlarında görülür.
Selimiye Müezzinler Mahfeli'nde Ahşap Üstü Kalem İşleri'nin olağanüstü Güzellikteki örnekleri görülebilir. 1950'deki hasardan sonra, bir iki Ahşap, orjinal desen ve renklere sadık kalınarak yeniden boyanmış, Diğer süslemelere törpüleme dışında müdahale edilmemiş, yalnızca yer Yer eksik motifler tamamlanmıştır.
Mahfelin tavanında Budizm'de sonsuzluğu temsil eden Çark-ı Felek bulunur. Son restorasyonda yenilenmiş olan Çark-ı Felek, burada, Caminin sonsuza kadar yaşaması dileğini anlatır.

Şadırvandan Akan Zemzem Suyu

Müezzinler Mahfeli'nin tam altında bulunan şadırvancık, Mermerdir. Evliya Çelebi bu şadırvanın havuzunu Bursa Ulu Cami Havuzuna benzetmektedir.Halk arasında şadırvandan akan suyun zemzem Suyu olduğuna inanılır.

Terslale Motifi

En Çok Merak Edilen Motiftir.
Müezzinler Mahfeli'nin kuzeydoğu yönünde; köşedeki mermer ayağında, Bir küçük terslale motifi bulunur.Yaygın söylenceye göre bu lale, Cami arsasının sahibi olan ve burada lale yetiştiren kişinin, arsayaCami yapımı için çıkardığı güçlük ve ters tutumunu sembolize etmektedir.

Bazılarına göre caminin yapımında çalışan kör bir ustanın ürünü olan bu lale için, halk arasında, başka inançlar da vardır. Örneğin, Allah ve lale sözcüklerinde aynı harfler bulunması nedediyle bu çiçeğe Mistik bir anlam kazandırılmış ve kutsal sayılmıştır. Ayrıca eski Harflerle yazılmış lale sözcüğü tersten okunduğunda Osmanlılar'ın Kutsal alameti olan hilal okunur.
Bir başka yaklaşım da Mimar Sinan'ın o günlerde hastalanan ve ölen Torunu Fatma ile ilgilidir. Buna göre zaten kalın boğumuyla yeteri Kadar bozulmuş lale motifi Sinan'ın torunuyla ilgilendiği ve moralinin Bozuk olduğu günlerde bir kalfa tarafından kondurulmuştur.

Selimiye'deki terslale motifi, ziyaretçilerce, günümüzde de en çok Merak edilen cami öğelerinden biridir ve farklı söylenceleri olma özelliğini sürdürmektedir.
Terslale Dahil Selimiye Çinilerinde 101 Ayrı Lale Motifi Kullanılmıştır.
Selimiye Camisi'nde sıvaüstü ve ahşap boyama kalem işlerinde değişik Lale motifleri kullanılmıştır.
Müezzinler Mahfeli'ndeki terslale dahil, Selimiye Çinilerinde değişik Boy, renk ve biçimde 101 ayrı türde lale motifi kullanıldığı tesbit edilmiştir.

Hünkar Mahfeli

Caminin sol ön köşesindedir ve buna Sultan Mahfeli diyenler de vardır. Dört sütuna oturtulmuş olup sütunlar dört kemerle bağlanmıştır.
Burada bulunan çinilerin önemli bölümü 1878 Osmanlı - Rus Savaşı Döneminde Ruslar tarafından sökülüp götürülmüştür.

1913 Bulgar İşgalinden Bir İz

1913 yılındaki Bulgar kuşatmasında camiye isabet eden top izlerinden biri hala görülebilir durumdadır. Sultan Mahfeli yönünde ve kubbecikte bulunan bu iz, 1930 yılında Atatürk'ün Edirne'ye yaptığı ziyarette Onun emriyle ve bir "ibret" olarak yerinde bırakılmıştır.

Mermer Ustalığının En Şık Örneği Minber


Hatibin çıkıp hutbe okuduğu yer durumundaki Selimiye Minberi'nin sağ ve sol yanındaki bölümler mermerden olup geometrik örgü ile süslenmişlerdir.
Çini kaplı bir külahı vardır.
Örnekleri arasında en zarif mermer işçiliğini temsil eder.
Mihrab

Camilerde yönelilen taraftaki (yani kible) duvarda bulunan ve imamlık Edene ayrılmış olan oyuk, (girintili yer anlamına gelen mihrab), Selimiye'de tamamen mermerden yapılmıştır.
Kabartma çiniler ile süslenmiş Amen ve Resulü ile Fatiha suresi işlenmiştir. Çini kaplama camide görsel bir odak yaratmıştır.
Mihrab duvarındaki girinti, boyutları ve yarım kubbe örtüsüyle Selimiye Mekanına etkili bir kimlik kazandırır.
Kandiller ve Pencereler

Caminin minarelerinden sonra yapılan bezemesinde; en önemli ve ilgi çeken öğelerin pencereler ve örtüden inen kandiller olduğu kabul edilir.
Bazı pencerelerin üstünde eski yazımızla; "Allah göklerin ve yerin Nurudur" yazar.
Selimiye Çinilerinin Türk Çini Sanatındaki Yeri


Selimiye Çinileri İznik'in en parlak döneminin üretimi olup; 1572 Tarihli bir fermanla buradan sipariş edilmiştir.
Camiyi yaptıran Padişah İkinci Selim, pencerelere kadar çini olmasını, Pencerelerin üstüne Fatiha Suresi'nin çini ile yazılmasını Emretmiştir. Mihrap çıkıntısındaki çini düzeninde buna uyulurken, Hünkar mahfilinin çini düzeninde uygulanmadığı görülür.

Türk Çini Sanatının en parlak yıllarındaki bu uygulamada görülen ölçülü kullanıma rağmen, çini panoların kalitesi ve desen ile Uygulanan bezeme programı, günümüzün yegane örnekleri durumundadır.
Bu durum, Selimiye'yi mimari başarısı yanında çini sanatı açısından da, çok önemli bir yere getirmiştir.
Selimiye Camisi çinileri başka yapılarda rastlanmayan özgün ve Osmanlı Mimarisi ile Türk Çini Sanatı içinde çok özel bir yere sahiptir.

Selimiye Minareleri


Caminin kareye yakın ve enine dikdörtgen planlı, dört köşesinde Bulunan minareler yapıyı çevreleyen ve büyük kubbeyi kucaklayan bir görünüm sunar. Böylece minareler merkezi bir planı vurgularken yapıya Dikeylik özelliği de katarlar.
Dört minarede 380 cm. çapında, külaha kadar 70.80 m. külah ve alem dahil 85 m. yüksekliğindedir. Selimiye'den yüksek tek minare ise Delhi'deki Kutb-Minar'dır. Ancak bu minare Selimiye minarelerine göre çok kalındır.
Selimiye Camisi, bütünü meydan getiren her bir özelliği ile ilgi çekici olmakla beraber, bu bütünün ortaya koyuluş biçimi ve tüm yönlerin içinde herhangi birinin öne çıkmayarak bütünün içinde yer alması ile diğer abidevi eserlerden ayrılmaktadır.

Hindistan'da Bicapur'da Muhammet Adil Şah türbesi 44 metre çapında dünyanın en büyük kubbesiyle örtülü olduğu halde, ışık fena düzenlendiğinden mekân çok fakir ve cansız bir etki bırakır. Roma'da Panteon katedrali çok büyük fakat silindirik bir yapı olduğundan mekân monotondur, âdeta bakışları yorar. St. Pier kilisesinde ise kubbe birdenbire derine dalarak mekânın sükûnunu bozmakta ve dış kubbe muazzam fenerle birlikte iç kubbenin kifayetsizliğini gizlemektedir. Ayasofya'nın mekânı yan koridor ve galerilere doğru belirsizce kaybolup nerede bittiği anlaşılamamaktadır.
Oysa Selimiye Camisinde her taraftan son sınırlarına kadar gerilmiş dengeli mekan, şahane bir sükun halinde olup değişik cazibesiyle her gireni birden sürükler ve bir daha bırakmaz. Yüksek minareler arasında dıştan kubbenin biraz basıkça düşmüş olması mekânın tek bir kubbe ile örtülmüş olmasından ileri gelmektedir.

Cami içi şaheserler

Selimiyede mimari gibi diğer Osmanlı sanatları da gelişmenin en yüksek noktalarına varmıştır. Mermerden yapılmış minber, işçiliğindeki incelik, yükseklik, büyüklük ve güzellik bakımından bu grubun diğer şaheserlerini gölgede bırakır. Mihrap tarafında duvarlar, minberin arkası ve külahı ile camideki bütün alt kat pencerelerin alınlıkları parlak, cazip bir çini dekor ile kaplanmıştır. Mihrap duvarındaki büyük çini panoların renk ve kompozisyonlar, bunlara Osmanlı ve dünya çiniciliğinin şaheserleri arasında özel bir yer vermektedir. Bu çinilerin üst kısmında lâcivert zemin üzerine iri beyaz harflerle sureler yazılıdır.

Mihrap kısmının sol tarafında Hünkâr mahfili göz alıcı zengin çinilerle hemen dikkati çeker. Burada sonradan kesilip yerlerine konmuş gibi görünen meyve vermiş iki elma ağacı bütün Osmanlı çinilerinde tek orijinal dekor olarak karşımıza çıkmaktadır. Elma fidanının kökü karanfil, lâle ve sümbüllerle zenginleştirilmiştir. Bahar açmış erik fidanı da birkaç defa tekrarlanarak Hünkâr mahfilinde taze bir bahar havası estirilmiştir. Hünkâr mahfilinin bütün duvarlarını yarıya kadar kaplayan bu çiniler kalite itibariyle mihrap kısmı çinilerinden yüksek fakat kompozisyon ve âbidevi büyüklük bakımından onlardan daha sade ve mütevazıdır.
Selimiye Camisi avlusunun Kuzeydoğu ve Kuzeybatı köşelerindeki Minarelerin üçer merdiveni vardır. Birinci merdivenle birinci ve üçüncü şerefelere, ikinci merdivenle ikinci ve üçüncü şerefelere, üçüncü merdivenle ise doğrudan doğruya üçüncü şerefeye çıkılır ve bu sırada çıkanlar birbirlerini görmezler.
Güneydoğu ve Güneybatı köşelerindeki minarelerin şerefelerine tek Merdivenle ulaşılır.

Selimiye'ye İlişkin İnançlar ve Söylenceler


Halk arasında Selimiye'yi yüceltme arzusundan kaynaklanan söylencelerin bazıları zamanla inanç haline dönüşmüştür. Bunda bazı Yazı ve yazarların payı olduğu da söylenebilir. Bilimsel anlamda doğrulanmayan veya büsbütün yanlış olduğu ortaya konulan söylence ve inançlar için şu örnekler verilebilir:
Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'dan büyük değildir. Ancak Mimar Sinan'ın Ağzından yazıldığı belirtilen "Tezkiret-i Bünyam"da Selimiye anlatılırken: "Kubbeyi, Ayasofya kubbesinden altı zira kadrin ve dört azra derinliğin ziyade eyledim." dediği belirtilir.

Gerçekten de Selimiye kubbesi yarıküre, Ayasofya kubbesi oval ve bsıktır. Selimiye'nin kubbe çapı 31.22 m., Ayasofya'nın ise 30.90 ile 31.90 arasınnda değişen hafif oval bir kubbedir. Bu da hemen hemen Eş büyüklükte oldukları anlamına gelir. Mimar Sinan Selimiye'de Osmanlı Mimarisi'nin özlemini çektiği mekan bütünlüğünü gerçekleştirdiği için kendisiyle övünmektedir.
Müezzinler Mahfeli altındaki şadırvandan akan su zemzem suyu değildir. Pencereleri 999 adet olmayıp "Eğer bin olsaydı Mekke yerine geçecekti." görüşü yanlıştır. Çünkü pencere sayısı söylenenin Neredeyse yarısı kadar olup haremde 342, harem avlusunda 42 pencere bulunmaktadır. Şerefe sayılarının toplam 12 oluşu İkinci Selim'in Padişahlık sıralamasındaki 12. yeriyle ilgilidir görüşü tartışmalara açıktır. Bazı tarihçiler I. Süleyman ve Musa Çelebi'yi padişah kabul eder, bazıları etmez. İkinci Selim'in 12.ciliği ise, bu yaklaşımlara göre, değişmektedir.

Selimiye Kıbrıs ganimetleriyle yapılmamıştır veya Padişah'ın rüyasında Kıbrıs'ı alırsam Edirne'de yaptıracağım." şeklinde Hz.Muhammet'e söz vermesiyle ilgili olamaz. Çünkü; caminin yapımı Kıbrıs'ın alınmasından önce başlamıştır.
"Minarelere hangi yönden bakılırsa bakılsın iki adet görülür." Değerlendirmesi yanlıştır. Minareler çok yerde üçer görülebilir.
Terslale konusu çok yorumludur. Örneğin; Selimiye'nin yapıldığı yerin özel bir kişiye ait lale tarlası olduğu da kabul edilemez. Çünkü o Alan Edirne'de ilk Saray'a aittir.

Caminin altında kayıkla gezilebilecek oranda su bulnduğu kanıtlanamamıştır.
Diğer yandan halk arasında yaygın olarak şunlara inanılır:
"Cami kubbesi tektir çünkü Allah birdir. Camisi pencereleri beş 343.0 Kademelidir; çünkü, İslamın şartı beştir. Vaaz kürsülerinin dört oluşu 344.0 İslam'da dört mezhebin varlığına işaret eder. Selimiye Külliyesindeki 345.0 32 kapı, İslam'ın 32 farzıdır. İki minarede toplam altı yol oluşu, 346.0 Imanın altı şartını işaret eder."

Mimar Sinan Hakkında

İçinde camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, köprüler, su kemerleri bulunan (ve birinden ötekine değişen sayılarla) 477 yapının sahibi durumundaki Mimar Sinan, Kayseri Melikgazi-Ağırnas'tan Birinci Selim (Yavuz Sultan Selim) döneminde devşirilen Rum kökenli bir Hristiyan'dır. Ancak Osmanlının özgün yapısı içinde Türkleşerek devlet Kademelerinde yükselmiş ve zamanla Türklerin en büyük tarihi ve mimari Temsilcisi olmuştur.
Bazı kaynaklara göre; Hristiyan Türkler'dendir. Seceresi saptanmış Yakınlarının isimleri Türkçedir.

16. yüzyıl Anadolu Türk toplumunun bugüne uzanan simgesi olup Hassa Mimarları örgütünün başına getirilmekle, Osmanlı "Devlet Sistemi" Içinde çok önemli görevler üstlenmiştir. O; zaman içinde bir biçim Yaratıcısı, bir kahraman, bir bilge ve bir efsane olarak geçmişe ilişkin bütün olumlu duyguların odağı olmuştur.
Osmanlı Cami tipolojisinin zenginliği Sinan'ın dehasının ürünüdür. Bu durum onu, yalnızca bir cami tasarımcısı olarak görmeyi gerektirmez. Onun yaptığı tüm değişik yapılarda, camilerde görülen Estetik kaliteyi bulursunuz. Sinan'ın mimarisinde toplumun bütün Katlarıyla özdeşleşebilecek özellikler vardır. Bu nedenle yalnız güç sahiplerinin değil, bütün bir toplum kültürünün ifadesi olan bir Kimlik kazanmıştır.
Mimar Ağa sıfatı Sinan'a devlet örgütünde üstlendiği görev nedeniyle verilmiş; çok yaşamış olması nedeniyle (1588 yılının 9 Nisan günü 98 Yaşında bir bilge kişi olarak vefat etmiştir.) kendi çağında "mühendislerin gözbebeği" olarak çağrılmıştır. O'na "Çağının Öklid'i" diyenler olmuştur. Mühendis Mimar Sinan yanında bir de "Mimar" Sinan vardır. Ayrıca o, marangozluktan gelmeydi ve bununla övünürdü.

Mimar Sinan kubbeli mekanlarda en mükemmeli aramıştır.
Mimarbaşı olduktan sonra İstanbul'dan uzaklaşmamış; yalnızca Selimiye'ye gelmiştir. Selimiye yapılırken Edirne'den ayrılmayan Sinan'ın torunu Fatma 12 - 13 yaşlarındayken Edirne'de vefat etmiş olup, mezarı Edirne'de, (şimdiki Fen Lisesi önü) tarihi İstanbul Yolu Mezarlığı'ndadır.

Edirne ve civarında saptanabilen 20 kadar eseri bulunmaktadır.
Edirneliler Sinan'ı bir Edirneli olarak bilir ve öyle sayarlar.
Çünkü o; Edirne'yi yücelten en büyük eseri Selimiye'yi, tüm dehasını ortaya koyarak Edirne'ye en çok yakışan biçmde bilgi ve saygıyla en Güzel yeri bularak yerleştirmiştir.
Koca Sinan, Selimiye ve Edirne için şunları söyler :

"Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camisi'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camisi'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han Camisi'ne sarfedip uzmanlığımı gösterdim ve anlattım.
"Öyle büyük bir Cami yaptım ki Edirne içinde bütün halkın beğenisine layıktır."
Mimar Sinan Selimiye'yi bitirdiğinde 85 yaşındaydı.



kaynak:[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

Konu YILDIZDAĞ tarafından (02.12.2011 Saat 10:07 ) değiştirilmiştir..
YILDIZDAĞ isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki 2 Kullanıcı YILDIZDAĞ'e Teşekkür Ediyor...
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz Sivaslilar.Net Anasayfa Haberler 40 01.09.2010 21:52
Ömer Muhtar Dilsad Hatun Serbest Dini Konular 0 31.08.2010 23:09
Başbakan Erdoğan Sivas'a geliyor Sivaslilar.Net Anasayfa Haberler 102 31.08.2010 19:23
İlginç Bir Hobi Definecilik king_sivas58 Hertelden 0 28.01.2010 23:06
ESMA-UL HUSNA haythuyt Allah Azze ve Celle 53 08.08.2009 00:12


WEZ Format +2. ?uan Saat: 13:31.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.