Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)

Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
EPİLEPSİ (SARA) HASTALIĞI ve DOSTOYEVSKİ'NİN ROMAN KAHRAMANLARI - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Serbest Kürsü
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

Serbest Kürsü Serbest Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
 
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 11.01.2016, 16:16   #1
cebe
Tecrübeli Yiğido
NO AVATAR
 
cebe Şuan cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36

Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 580 cebe FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart EPİLEPSİ (SARA) HASTALIĞI ve DOSTOYEVSKİ'NİN ROMAN KAHRAMANLARI

EPİLEPSİ (SARA) HASTALIĞI ve DOSTOYEVSKİ'NİN ROMAN KAHRAMANLARI
Basit Halk İçinde Farklı Olan İnsanlar


İnsanın bilinen tarihinde, hem uygarlar hem de barbar toplumlarda/topluluklarda genel populasyondan ayrı olan, yani herkesin taşıdığı özelliklerden daha farklı özellikler taşıyan; konuşmasında, düşüncesinde veya davranışlarında herkesten farklı olan birtakım insanlar her zaman olmuştur. Toplumun geneline göre aykırı sözler söyleyen ve/veya aykırı davranışlar sergileyen bu olağandışı(anormal) insanlara diğer insanların davranışları her toplumda farklı olmuştur. Örneğin, çok uzun dönemler arkaik (ilkel göçebe) bir yaşam tarzı sürdüren Türk göçebe toplumlarının bazılarında diğer insanlara göre olağandışı davranışları olan, hatta üstün zekalarıyla herkesi şaşkına uğratan bu bu aykırı insanların öldürüldüklerine ait tarihsel kayıtlar vardır. Örneğin, Arap gezgin İbn Fadlan, 10.yüzyılda bile göçebe kabileler halinde çadırlarda yaşayan Türk topluluklarında sıradan insanlardan farklı olan insanları öldürdüklerini kaydetmiştir. Ibn Faldan, Bağdat’taki Abbasi Halifesi Muktedir’in(895-932) elçisi olarak, o devirde bile göçebe bir yaşam sürüdüren Türk kökenli Volga Bulgarlarını İslam dinine davet için görevlendirilen elçilik kurulunun başkanıdır. Elçilik kurulu 921 yılında yola çıkmış, yaklaşık 1 yıl süren bir yolculuktan sonra Volga Bulgarlarının çadırlarına varmıştır. Bu 1 yıllık süreçte Oğuz Türkleri başta olmak üzere Asya streplerinde çadırlarda göçbe yaşam sürdüren çok çeşitli Türk boylarının obalarından geçmişer, bazı obalarda günlerce hatta aylarca misafir kalmışlardır. Bu süreçte o topluluklarda kadınların aile ve toplumdaki statüsü, homoseksüellik, kölelik, beslenme ve giyim tarzları gibi birçok ayrıntıyı “Rihla” (seyhatname) adıyla yayınlamıştır. Bu notlara göre, erkeklerin olduğu her ortamda kadınlar da vardır ve onlar da söz alıp düşüncelerini, görüşlerini açıklarlar. Oba toplantısında, herkes düşüncesini açıklayabilmekte ve hatta oba şefini azarlayabilmektedir. Bu olguya Arap elçilik kurulu şaşkınlıkla bakar! Kadınlar ve erkekler aynı nehirde birlikte yıkanırlar. Zina veya tecavüz cezası ölümdür. Homoseksüellik ve kölelik toplumsal bellekte yoktur, yani toplum böyle bir cinsel ilişkiyi de, insanları hayvanlar gibi pazarlara götürüp satma veya satın almadan habersizdir. (Kölelik daha sonra İslam dini ile tüm Türk boylarında bir geçim kaynağı olarak çok yayılacak ve özellikle yerleşik yaşama geçip Müslüman olan Türkler, göçebe kafir soydaşlarını esir ettiklerinde Semerkant, Buhara, Bağdat, Şam, Halep,vb kentlerin köle pazarlarında satacaklardır.) İbn Fadlan’ın dikkatini çeken bir olgu da, bazı insanların topluluk tarafından boğularak öldürülmesidir. Zekasıyla, bilgisiyle dikkati çeken bir insana rastladıklarında ‘bu adam Tanrı’ya hizmet etmeye daha layık deyip onu yakalıyor, boynuna bir ip geçirip bir ağaca asıyor, çürüyene kadar orada bırakıyorlar,” diye yazmıştır. (Arthur Koestler: On Üçüncü Kabile. Hazar İmparatorluğu ve Mirası. S: 43-44.Çeviren: Belkis Çorakçı. Say Yayınları )

Bilinen en eski ve en gelişmiş uygarlık olan Eski Yunan (Grek) toplumunda bile olağandışı davranışları olan, yani toplumda farklı olan insanların öldürüldüğü veya başka bir kent devletine sürgün edildiğini bildiren Aristoteles, bu olguyu bilimsel bir yaklaşımla ele alır ve “ iyi “ bir eylem olduğunu savunur. Aristoteles’e göre, normal bir yurttaş genel olarak hem yönetmek hem de yönetilmekten pay alan kimsedir. Yani hem kendisinin, hem de toplumun iyiliğini amaçlayarak yönetici olabileceği gibi yönetilen de olabilir. Böyle bir insan normaldir, yani hiçbir ayırt edici özelliği olmayan bir yurttaştır. Bu tür yurttaşlar, toplumun ve devletin yapısında sorun oluşturmazlar.(Aristotreles: Politika,s:94. Çeviren: Mete Tunçay. Remzi Kitapevi) Hiç kuskusuz, erdem, yani manevi ve fikri yetenek erkin kullanılması için her zaman gerekli olan bir niteliktir. Bu nitelik çoğunlukta bulunursa, şimdi söylendiği gibi, hiçbir güçlük doğmaz, fakat çok olağanüstü yetenekleri olan bir adam ortaya çıkarsa (zuhur ederse) o normal anayasanın dışında sayılmak gerekir. Ya sürülecektir (ostrakismos, Yunan devletlerinde ortak bir uygulamadır, fakat iyi bir adamın harcanması demektir) ya da eşsiz değerinin layığı olan üstün duruma geçecektir. Yunanlılar için, pek kalburüstü bir kimse hakkında, "insanlar arasında bir “Tanrı" demenin hiçbir yadırganacak yanı olmazdı. Ancak, toplumun bütün geri kalanıyla karşılaştırıldıklarında olağanüstü yeteneklere sahip olan bir ya da birkaç kişi var ise, bunların varlığı bizatihi sorunun kendisidir. Çünkü, onlar Erdem ve siyasal yetenekte o kadar üstündürler ki, onları sırdan insanlarla eşit olmaya layık görmek adaletsizliktir. Hatta, böyle birinin insanlar arasında bir “Tanrı” sayılması akla daha yakındır. Oysa, devletin temelini oluşturan anayasa ve ona uygun yaslar bu tür olağanüstü insanlar (Tanrılar) için değil, soyluluk ve yetenekçe eşit olanlar için geçerlidir; Çünkü, onların kendileri yasadır ve onları bağlamak için yasa yapmaya kalkışacak bir kimsenin çabaları boşunadır. Bu nedenle, onları denetim altına sokmanın bu olanaksızlığıdır ki, demokratik olarak örgütlenmiş şehirlerde ostrakismos uygulamasına, belli bir süre için şehirden uzaklaştırmak (sürgün) başvurmasını gerektirmiştir.

Burada bir parantez açıp, Dostoyevski’nin , "Suç ve Ceza" adlı ölümsüz eserindeki yine ölümsüz kahramanı-ıstıraplar içinde kıvranan -Raskolnikov’un 2 cinayet işledikten sonra karakoldaki ifadesinde "üstün insan ile "basit insan" hakkındaki düşüncesini alıntılıyorum:

"“Raskolnikov yine gülümsedi. Bu konuşmalarla, kendisi¬ni nerelere sürüklemek istediklerini hemen anlamıştı. Makalesini anımsadı. Bu meydan okumayı kabul etti. Basit ve alçakgönüllülükle: “ Hiç de öyle değil, diye söze başladı. Bununla birlikte, ne yalan söyleyeyim, düşüncelerimi hemen hemen aslına uygun olarak özetlediniz. (Tamamıyla aslına uygun olduğunu kabul etmek adeta hoşuna gitmişti.) Aramızda sadece şu fark var; Ben yazımda olağanüstü insanların, sizin söylediğiniz gibi, her zaman, her türlü rezaletleri mutlaka yapmaları gerektiği noktasında hiç de direnmiyorum. Yoksa, öyle sanıyorum ki, böyle bir makalenin çıkmasına zaten izin vermezlerdi. Ben sadece "olağanüstü" insanın, ancak ve ancak idealini (bu ideal kimi zaman bütün insanlık için kurtarıcı bir nitelik taşıyabilir), gerçekleştirme safhasında, o da gerekli görüyorsa, bazı sınırları aşmaya kendinde bir hak bulabileceğini, ima etmiştim. Siz makalemin açık olmadığını söylemiştiniz! Elimden geldiği kadar onu size açıklamaya hazırım. Tahminlerimde yanılmıyorsam, sizin istediğiniz de budur, sanırım; buyurunuz öyleyse. Bence, eğer Kepler’in ya da Newton’un buluşlarını insanlık, herhangi bir kombinezon yüzünden, bu buluşlara engel olan, ya da bu buluşların yolunu kapayan bir, on, yüz kişinin hayatları feda edilmeden, asla öğrenmeyecektiyse, Newton’un bu buluşunu insanlığa duyurabilmesi için bu on ya da yüz kişiyi ortadan kaldırmaya hakkı vardı, hatta bunu yapmak zorunda idi. Tabii bundan, Newton’un, her önüne geleni ya da her aklına eseni öldürmeye, veya çarşı - pazarda soygunculuk etmeye hakkı olduğu sonucunu asla çıkaramayız! Sonra, hatırımda kaldığına göre, makalemde şöyle bir düşünce ileri sürmekteyim: En eskilerinden başlayarak Likürg’le, Solon’la, Muhammet’le, Napolyon’la sürüp giden, insanlığın bütün kurucu ve yasa yapıcıları, hiç olmazsa yeni bir yasa yaparken toplumun kutsal saydığı eski, babadan kalma yasaları çiğnedikleri için, istisnasız olarak birer suçluydular. Tabii bunlar, kendilerine yardımı dokunuyorsa, kan dökmekten (hem de bazen eski yasalara sadık kalmaktan başka suçu olmayan, tamamıyla masum kişilerin kanını dökmekten) çekinmemişlerdir. Hatta, asıl olağanüstü sayılacak şey, bu iyiliksever kişilerden, bu insanlığın kurucularından çoğunun özellikle birer kan dökücü olduklarıdır. Kısaası, ben şöyle bir sonuç çıkarıyorum: Büyükler şöyle dursun, ama toplumun içinde biraz olsun sivrilenler yani küçücük bir yenilik yapmak yeteneğini gösterenler, yaradılışları gereğince, herhalde -tabii az ya da çok- birer cani olmak zorundadırlar. Yoksa sivrilmelerine olanak yoktur. Herkesle aynı düzeyde kalmaya ise, yine yaradılışları gereğince razı olamazlar. Bence zaten razı olmamak zorundadırlar. Bir kelime ile, görüyorsunuz ki, görüşlerimin bu bölümünde hiçbir yenilik yok. Bu düşünceler, binlerce kez yazılmış ve söylenmiş şeylerdir. İnsanları sıradan ve olağanüstü olarak ayırt etmeme gelince, bu sınıflandırmanın biraz keyfi olduğunu kabul ederim. Zaten ben kesin sayılar üzerinde durmuyorum. Ben sadece ana düşüncelerime inanıyorum. Bu ana düşünceye göre, insanlar, tabiat yasaları gereğince, genellikle iki sınıfa ayrılırlar, aşağı sınıf (sıradan insanlar) dediğimiz insanlar ki, biricik ödevleri, kendileri gibi birtakım yaratıkların çoğalmasına yarayacak materyal görmekten ibarettir.

Bir de, kendi çevrelerine yeni bir söz söylemek yetenek ve istidadını kendinde gören insanlar sınıfı. Tabii bu arada bir yığın da ara bölümler vardır. Ama, bu iki sınıfın ayırt edici çizgileri oldukça keskindir. Birinci bölüm, yani kendileri gibi yaratıkların çoğalmasına materyal ödevini görenler, yaradılışları gereğince tutucu insanlardır. Uysal bir yaşayış sürerler, boyun eğerek yaşamayı severler... Bence bu çeşit insanlar söz dinler ve uysal olmak zorundadırlar, çünkü bu onların ödevidir. Onlar, böyle bir yaşamada gururlarını incitecek hiçbir şey görmezler. İkıcıd ıkinci sınıfa gelince, bunlar boyuna yasa sınırlarını aşarlar, yeteneklerine göre yırlar ya da buna yatkındırlar. Bu sınıf insanların suçları pek tabii olarak bağıntılı ve çok çeşitlidir. Büyük bir çoğunlukla ve pek çeşitli sözlerle, bugünün, daha iyi şeyler adını yıkılmasını isterler. Ama, bunlardan birinin, ülküsüne erişmesi için hatta bir ölünün, bir kan selinin üzerinden atlaması bile gerekse, bence büyük bir gönül rahatlığı ile kendine bu kan seli üzerinden atlama iznini verebilir. Tabii bu, ülküye, ülkünün niteliğine göredir, buna dikkat ediniz! Ben makalemde, ancak bu anlamda, insanların cinayet işlemeye hakları olduğundan söz ettim. (Tartışmamızın bir hukuk konusu olduğunu tabii anımsarsınız!) Ama, pek de öyle telaş etmenin gereği yok: Yığın, hemen hemen hiçbir zaman onlara böyle bir hak tanımamıştır. Onları (az ya da çok) kesip asmıştır ve bununla tamamıyla haklı olarak kendi tutucu ödevini yerine getirmiştir. Buna rağmen, gelecek kuşaklarda aynı kara kalabalık bu astıklarının heykelini bir taban üstünde oturtarak (az ya da çok) bunlara tapınır. Bu birinci grup insanlar daima bugünün; ikinci grup insanlarsa, yarının efendileridir. Birinciler dünyayı korurlar ve onu sayıca çoğaltırlar; İkinciler ise dünyayı hareket ettirirler ve onu bir amaca doğru götürürler. Birincilerin de, İkincilerin de yaşamak, aynı derecede haklarıdır. Bir kelimeyle, bence her iki grup da aynı derece haklara sahiptir. Vive la guerre étemelle şüphesiz yeni bir Kudüs'e kadar.( Suç ve Ceza. Türkçesi: Hasan Ali Ediz, Cilt I, s: s:368-373. Engin Yayıncılık)

Parantezi burada kapatıp, konuya dönüyorum

Aristoteles, daha ileri giderek, bir tiranın (diktatörün) rakibini ortadan kaldırmasını da bu bağlamda düşünerek haklı görür. Böyle bir davranışın diktatörün kişisel çıkarlardan çok kamunun yaranına olduğunu savunur. Bir örnek verir: Diktatör Thrasyboulos’un ulağına (elçisine) Periandros hiçbir şey söylememiş, yalnız bir tarladan geçerken en uzun başakları keserek bütün buğdayları bir düzeye getirmiş. Ulak, bunun anlamını kavrayamamış; fakat Thrasyboulos’a aktarınca, o sivrilen adamları yok etmesi gerektiğini anlamış. Aristoteles bu olayı şöyle yorumlar: “Tehlikeli bir rakibini ortadan kaldıran bir tiran düpedüz bu ilkeye göre hareket etmektedir ve Periandros’un Thrasyboulos’a verdiği -“ tepelerini biç” kınayanlar büsbütün haklı sayılmazlar. Aristoteles, bu tür uygulamanın bir ülkeyle sınırlanamayacağını, evrensel olduğunu ileri sürer. Bu yöntem, yalnızca tiranlara yaramamaktadır, bunu kullananlar yalnızca tiranlar değildir; oligarşiler ve demokrasiler de tıpkı böyle yaparlar. Çünkü ostrakismos da, tepelerini kesmek ve ileri gelenleri şehirden sürmekle aynı sonucu verir.

Kısacası, Aristoteles olağanüstü kişileri bir yarardan çok bir sorun gibi görmektedir. Normalden her ayrılışı hoşnutsuzlukla karşılar. Ona göre aynı biçimdeki düşmanlık , en azından hoş görmeme, öteki sanat ve bilimlerde de vardır. Bu görüşüne dayanak olarak bazı benzetmelerde bulunur. Örneğin bir ressam yaptığı bir tabloda bir öğeyi diğer öğelerden çok daha büyük yaparak onun tüm resmin anlamını bozmasına izin vermez. Bir gemi yapımcısı dümeni veya başka bir parçayı orantısız yapmaz. Bir koroda korocubaşı sesi en güzel olana korosunda yer vermez, eşitliği bozar, akkordu bozar. Bu hesapça, zor kullanarak rakiplerini ortadan kaldıran yöneticilerin uyruklarıyla aralarının iyi olmamsı için hiçbir neden yoktur; yeter ki bir yandan bu hareketi yaparken, bir yandan da yönetimleri uyrukları için faydalı olsun. Aristoteles’e göre, doğru ilke bütün topluluğun iyiliğidir.

Gerek arkaik Türk topluluklarından ve gerekse uygar Grek toplumundan çok farklı mitsel özellikler taşıyan Sami halklarda(İbraniler, Araplar, Kürtler) sözünü ettiğimiz bu normal olmayan (aykırı) insanlara davranışlar çok daha farklı olmuştur. Örneğin efsanevi söylentilere göre yüzbin civarında, bazı tarihsel kayıtlara göre ise yüzlerce olduğu anlaşılan peygamberlerin tümü Sami halklardan –özellikle İbrani(Yahudi) ırkından- çıkmıştır. Bu konuda, kendisi de bir İbrani olan Bar hebraeus’un Türk Tarih Kurmu tarafından “Abu-l Faraç Tarihi” adıyla yayınlanan “ Kronografya” adlı eserinin I . Cilti’nde “ Adem’den Musa’ya kadar Evliya” başlıklı bölümü ile diğer bölümlere bakılabilir. Bunların tümü erkektir ve genllikle 40 yaş civarına geldiklerinde kendisini, Tanrı Rab’ın istemlerini, emirlerini insanlara bildirmek için O’nun tarafından elçi olarak gönderildiğini ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle de, sözlerine İşit Ey İsrail!” diye başlarlarmış. Bilinen Miraç’lar (Tanrı Rab ile buluşmak için göğe ağmak) Kudüs kentinde olmuştur. Kadın peygamber hiç olmamıştır. Erkek peygamberlerin bazıları ise zamanın peygamberleri tarafından rakip olarak görülmüş ve ““sahte peygamber” damgası basılarak öldürülmüşlerdir. Sami halklardan sadece peygamberler değil, hemen her devirde, hatta yaşadığımız çağda bile, sayılamayacak kadar çok sayıda ermiş, evliya, şeyh, veli, vb mistik kişiler de çıkmıştır. Bunların bir kısmı da sahte peygamberler gib dinsizlikle, döneklikle suçlanarak çok ağır işkenceler yapılarak öldürülmüşlerdir. Örneğin , Nesimi’nin derisi yüzülmüş, “Enel Hak!” (Ben Tanrıyım) diyen Hallacı Mansur, müritlerinin “Baba Resul “ dedikleri Baba İlyas asılarak, Barak Baba kaynayan suda haşlanarak, Hanefi Mezhebi’nin kurucusu İmam Azam hapishanede işkenceyle öldürülmüştür. İspanya kökenli İzmirli Yahudi peygamber Şebbatay Zvi ise, Müslüman olunca celladın baltasından kellesini kurtarabilmiştir.

Aristoteles’e göre rakipleri ortadan kaldırmak toplumun yararı içindir ve bu nedenle de iyidir. Olası rakipleri güçsüz kılma yöntemi iç siyasete özgü de değildir; büyük ve güçlü devletlerin öteki şehir ve uluslara karşı her zaman yaptıkları budur. Örneğin Atinalılar, yeterince güçlenince konfederasyon anlaşmasını çiğneyerek Lesbos, Khios ve Samos’u boyundurukları altına aldılar. Bir başka örnek, Pers kralının geçmişteki egemenlikleriyle gururlanan Medleri, Babillileri ve başkalarını ezmesidir. Gerçekten, bütün bu rakip erk sorunu yalnızca yöneticilerinin bu gibi yöntemlere kendi kişisel çıkarları için başvurdukları bozulmuş olanları değil, her türlü hükümeti yakından ilgilendirir.

Sonuç olarak, ister barbar ister uygar olsun, hem her toplumda/toplulukta çoğunluktan farklı düşünen/davranan insanlar ya öldürülerek ya da kovularak toplum dışına itiliyorlar. Yukarıda örnek olarak verilen toplumlarda bu tür kişiliklerin tedavisine yönelik herhangi bir girişimin olup olmadığı konusunda bilgi sahibi değilim. Ancak, Sami toplumlarında “mesih” denilen bir kavram var ve günümüzde de geçerliliğini koruyor. Mesih (Aramice), “kutsal yağ ile ovulmuş, meshedilerek kutsanmış” demektir. Krallar başa geçmeden önce halk onları yağlardı. Bu yüzden de "yağlanmış" anlamında “Mesih” denirdi. Acaba, ortadoğu bölgesindeki kadim halklar bu tür davranışlar içinde olanları iyileşsinler diye mi yağlıyorlardı?
cebe isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
 


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
TÜRK Hastalıkları........ SAWAS Eglence 8 29.09.2008 00:47


WEZ Format +2. ?uan Saat: 14:55.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.