|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Arama | Bugünki Mesajlar | Forumlar? Okundu Kabul Et |
Serbest Kürsü Serbest Konular |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
15.06.2016, 11:23 | #1 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
Ön Bilgi:
1.Tarihe maddeci(materyalist) açıdan bakan, dolayısıyla "aykırı" yazarların/araştırıcıların/seyyahların yazdıklarından alıntılar yapacağım. Bununla birlikte, eğer varsa, aynı konuda resmi/muhafazakar/idealist yazarların yazdıklarından da alıntı yapacağım.(Yorum ve düşüncelerimi kendime saklayacağım) 2. Site yöneticilerinden sürekli isteklerinde bulunuyorum ama hiçbiri gerçekleşmiyor. Gam değil! Bir istek de daha bulunayım; "word" formatında yazıp, okumayı kolaylaştırmak, ilgi duyanın zaman kaybını aza indirmek için düzenlediğim (bold, renk, italik, tırnak içi, vb ) metni siteye insert ettiğimde tüm format bozuluyor ve tek biçim oluyor ve yeniden orjinal metin haline getirmek için büyük bir çaba sarf ediyorum. Oysa, bazı sitelere insert ettiğim, özellikle edebiyatla ilgili yazılarım orjinal metinle aynı formatta oluyor, bu sitede olamaz mı? Siteyi kuran ve yönetenlere teşekkür ediyorum. |
15.06.2016, 15:55 | #2 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
"eğer varsa, aynı konuda" ifadesi, eğer kitaplığımda varsa, aynı konuda...." olacaktı.
Düzenleme butonu aktif olsa, bu büyük hatayı fark ettiğimde direk düzeltirdim. Bir önceki sayfadaki metnin 3. maddesi: 3. Yapacağım alıntılarda bir sistematik olmayacak, rastgele kitaplardan rastgele seçimler (paragraf, metin, fotoğraf,) yapacağım: Kokteyl Konu cebe tarafından (15.06.2016 Saat 16:17 ) değiştirilmiştir.. |
15.06.2016, 16:05 | #3 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
|
20.06.2016, 10:29 | #4 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
“Türk” sözcüğünün yazıldığı günden günümüze serüveni
Her isyan, bir yeni tarih yazımına başlangıçtır. Her “yeni” tarih yazımı, bir isyan hazırlığıdır. “Türk” sözcüğünün tarihte ilk yazıldığı yer, İ.S.730’larda Çinli yazıcılara yazdırılan Orhun Anıtları’dır. Bu yazıtlar hiçbir mimari, estetik özelliği olmayan ve kolay işlenebilen kireç taşlarıdır. Yani fiziksel ve estetik bakımdan “ abide” özelliği taşımazlar, ancak tarihte kendilerini “Türk” olarak adlandıran bir kavmin olduğunu gösteren, yani “ Türk” sözcüğünün ilk kez yazıldığı tarihsel kanıtlar oldukları için “ abide : anıt” olarak kabul edilmişlerdir. ORHUN ABİDELERİ • On Ok oğlum Türgiş kağanından Makaraç mühürdar, Oğuz Bilge mühürdar geldi. Kırgız kağanından Tarduşİnançu Çor geldi. Türbe yapıcı, resim yapan, kitâbe taşı yapıcısı olarak Çin kağanının yeğeni Çang general geldi. •Kül Tigin koyun yılında on yedinci günde uçtu (Öldü, Cebe). Dokuzuncu ay, yirmi yedinci günde yas töreni tertip ettik. Türbesini, resimini, kitâbe taşını maymun yılında yedinci ay, yirmi yedinci günde hep bitirdik. Kül Tigin kendisi kırk yedi yaşında bulut çöktürdü ... Bunca resimciyi Tuygut vali getirdi. •aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. •Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Ben ebedî taş yontturdum .... Çin kağanından resimci getirdim, resimlettim. Benim sözümü kırmadı. •Çin kağanının maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum: Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum... On Ok oğluna, yabancına kadar bunu görüp bilin. Ebedî taş yontturdum ... İl ise, şöyle daha erişilir yerde ise, işte öyle erişilir yerde ebedî taş yontturdum, yazdırdım. Onu görüp öyle bilin. ••• Bilge Kagan anıtı İ.S 735 yılında yazılmıştır. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Keops Piramidi, Khufu Piramidi ya da Büyük Piramit; günümüzde Mısır’ın başkenti Kahire'nin bir parçası olan Gize’yi çevreleyen antik “Gize mezar kenti”nde bulunan üç anıtsal piramitten en eski ve en büyük olanıdır. Vikipedi Adres: Al Haram, Giza Governorate, Mısır Yükseklik: 139 m Açılış tarihi: MÖ 2540 Yapım başlangıç tarihi: MÖ 2560 Mimarlar: Keops, İmhotep, Hemiunu [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] ( Keops abidesinin yapımından tam 1805 yıl sonra Bilge Kagan kitabesi yazılmıştır) Yapım başlangıç tarihi:İ.Ö.: 447 Açılış Tarihi: İ.Ö. 432 [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Partenon, Athena'nın tapınağıdır, MÖ 5. yüzyılda Atina Akropol'ünde inşa edilmiştir. Antik Yunan'dan günümüze kalan yapılar arasında en iyi bilinenidir ve Yunan mimarisinin en büyük eseri olarak kabul edilir. Vikipedi Celsus Kütüphanesi, İzmir, Selçuk'a bağlı Efes'te bulunan bir kütüphane kalıntısı. Roma döneminde 110-135 yılları arasında inşa edilen kütüphane iki katlıdır. Zamanında 14.000 kadar kitaba evsahipliği yaptığı düşünülmektedir. Vikipedi |
20.06.2016, 10:52 | #5 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
Orhun Yazıtları
Orhun Yazıtları, Göktürk Yazıtları ya da Köktürk Yazıtları, Türklerin bilinen ilk alfabesi olan Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarını Yollıg Tigin yazmıştır. Yollığ Tigin aynı zamanda Bilge Kağan'ın yeğenidir. Yazıtlarda bu abidelerin sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile "Bengü Taşlar" denmiştir. Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun Vadisi'nde bulunmuşlardır. Bu yazıtlar II. Göktürk Kağanlığı'na aittir. Yazılış tarihleri MS. 8. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. Yazıtlardan Kül Tigin Yazıtı 732 yılında, Bilge Kağan Yazıtı 735 yılında yazılmışlardır. 1893 yılında Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] (Başkaları tarafından yazılan ve yazılışlarından tam 1157 yıl sonra yine başkaları tarafından bulunan ve çözümlenen ( demek ki o yazı unutulmuş) yazıtlardan TÜRKÇÜLÜK doğdu, nasıl? ) |
20.06.2016, 11:07 | #6 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
Ziya Gökalp’e Göre “Türkçülüğün Tarihi”
TÜRKÇÜLÜK NEDİR? Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. O halde, Türkçülüğün aslını anlamak için, ilk önce millet adı verilen topluluğun neden ibaret olduğunu tesbit etmek gerekir.(Ziya Gökalp: Türkçülüğün Esasları, s: 21. Toker Yayınları.) ••• Yunan savaşı (1897) yaşandığı sırada , Türk şairi Mehmet Emin Bey(Yurdakul): Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur. Mısrasıyla başlayan ilk şiirini yayımladı. (agy,s:14) ….Bu sırada Tıbbiye’de kurulan gizli bir devrim derneğinde, Türkçülük (Pan-Türkizm), Osmanlıcılık (Pan- ottomanizm), İslamcılık (Pan - ¡slâmizm) ülkülerinden hangisinin gerçeğe daha uygun olduğu tartışılıyordu. Bu tartışma, Avrupa’daki ve Mısır’daki genç Türklere de yayılmış, kimileri Türkçülük ülküsünü, kimileri de Osmanlıcılık ülküsünü benimsemişlerdi. O sıralarda Mısır'da çıkan Türk gazetesinde Ali Kemal Osmanlı birliği düşüncesini ileri sürerken, Akçuraoğlu Yusuf Bey ile Ferit Bey, Türk Birliği siyasetini tevsiye ediyorlardı. (agy, s:16) ••• 24 Temmuz (1908) İnkılâbından sonra (1. Meşruti¬yet), Türkiye’de Osmanlıcılık düşüncesi hâkim olmuştu. Bu sırada yayımlanmağa başlayan Türk Derneği dergisi, gerek bu sebepden, gerek yine saflaştırmacılık akımına kapılmasından dolayı hiç bir ilgi görmedi. 31 Marttan sonra Osmanlıcılık fikri eski önemini kaybetmeye başladı. Bir zamanlar Abdulhamit’e İslâm birliği fikrini vermiş olan Alman Kayzeri bu fırsattan faydalanarak, Sultanahmet meydanında İslâm Birliği adına bir miting yaptırdı. O günden sonrada, ülkemizde gizli “İslâm birliği örgütü” kurulmağa ve yayılmağa başladı. Genç Türkler, Osmanlıcı ve İslâm birlikçisi olmak üzere iki karşıt kampa ayrılmağa başladılar. Osmanlıcılar kozmopolit (milliyeti belirsiz) İslam birliği yanlısı olanlar ise, ültromonten(milliyetlerine bakılmaksızın müslüman olanların Devleti) yanlısı idiler. Her iki akım da ülke için zararlıydı. Bense 1910 (1326) Kurultayında Selanik’te genel merkez üyeliğine (İttihat ve Terakkinin) seçildiğim sırada siyasal durum böyleydi. (s:17) ••• Darülfünun’un bir müderrisi (Üniversite profesörü), Türkçülüğün bu ilk esaslarını kurarken, Askeri Okullar Bakanı Şıpka kahramanı Süleyman Paşa da Türkçülüğü askeri okullara sokmağa çalışıyordu. Süleyman Paşa’nın Türkçülüğünü, Deguignes'nin tarihi hazırlamıştır, diyebiliriz. Çünkü ülkemizde ilk defa Çin kaynaklarına dayanarak Türk tarihi yazan Süleyman Paşa, bu eserinde özellikle Deguignes'i kaynak almıştır. Süleyman Paşa, Tarih-i Âlem’inin (Dünya Tarihi) girişinde, bu kitabı niçin yazmağa giriştiğini açıklarken diyor ki: “Askeri Okulların başına geçince, bu okullara gerekli olan kitapların çevirisini uzmanlara bıraktım. Fakat sıra tarihe gelince, bunun çeviri yoluyla yazdırılmayacağını düşündüm. Avrupa'da yazılan bütün tarih kitapları ya dinimize, ya da milliyetimize (Türklüğümüze) ait aslı olmayan suçlamalarla doludur. Bu kitaplardan hiç birisi çevirtilip de ülkemizde okutturulamaz. Bundan dolayı okullarımızda okunacak tarih kitabının yazılması işini ben üzerime aldım. Meydana getirdiğim bu kitapta gerçeğe aykırı hiç bir söze rastlanamayacağı gibi, dinimize ve milliyetimize ters düşecek hiç bir söze de rastgelmek imkânı yoktur.” Avrupa tarihlerindeki Hunlar'ın, Çin tarihindeki. Hiyung-nu'lar olduğunu ve bunların Türkler’in ilk dedeleri bulunduğunu ve Oğuz Han'ın Hung-nu devleti¬nin kurucusu Mete olması gerektiğini bize ilk olarak öğreten Süleyman Paşa’dır. (agy,s:12.) Görülüyor ki, Türkçülüğün ilk babaları Ahmet VefikPaşa ile Süleyman Paşa'dır. Türk Ocaklarında ve diğer Türkçü kuruluşlarda bu iki Türkçülük kılavuzunun büyük boy resimlerini asmak, değerbilirlik gereğidir. Türkiye’de Abdülhamit, bu kutsal akımı durdurmağa çalışırken, Rusya’da iki büyük Türkçü yetişiyordu. Bunlardan birincisi Mirza Fethali Ahunzade’dir ki, Azerî Türkçesinde yazdığı orijinal güldürüler, bütün Avrupa dillerine çevrilmiştir. İkincisi Kırım’da Tercüman gazetesini çıkaran Gaspıralı İsmail'dir ki, Türkçülükteki ilkesi “dilde fikirde ve işte birlik” idi. Tercüman gazetesini Kuzey Türkleri anladığı kadar, Do¬ğu Türkleriyle Batı Türkleri de anlardı. Bütün Türkler’in aynı dilde birleşmelerinin mümkün olduğuna bu gazetenin varlığı canlı bir delildi. Abdülhamit'in son yıllarında, İstanbul'da Türkçülük akımı tekrar uyanmağa başladı. Rusya'dan İstanbul'a gelen Hüseyinzade Ali Bey Tıbbiye'de Türkçülük esaslarını anlatıyordu. “Turan” adındaki şiiri, Turancılık ülküsünün ilk ortaya konuluşu idi. Yunan savaşı (1897) yaşladığı sırada, Türk şairi Mehmet Emin Bey (Yurdakul): “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.” mısraıyla başlayan ilk şiirini yayımladı. Bu iki şiir, Türk hayatında yeni bir devrimin başlayacağım haber veriyordu. Hüseyinzade Ali Bey, Rusya'daki milliyet¬çilik akımlarının etkisiyle Türkçü olmuştu. (Agy,s: 13,14) Türkçülüğün ilk döneminde, Deguignes tarihinin etkili olduğunu görmüştük, ikinci döneminde de Léon Cahun'un Asya Tarihine Giriş adlı kitabının büyük etkisi oldu. Necip Asım Bey, birçok eklerle bu kitabın Türkler'e ait olan bölümünü Türkçeye çevirmişti. Necip Asım Bey'in bu kitabı her yerde Türkçülüğe dair eğilimler uyandırdı. Ahmet Cevdet Bey, İkdam gazetesini Türkçülüğün bir organı haline koydu. Emrullah Efendi, Velet Çelebi ve Necip Asım Bey, bu Türkçülüğün mücahidleriydi. (agy,s-15) ••• Fakat ben dil konusunu yeterli görmeyerek Türkçülüğü bütün mefküreleriyle, bütün programıyla, ortaya atmak gerektiğini düşündüm. Bütün bu fikirleri kapsayan Turan şiirini yazarak Genç Kalemler’de yayımladım. Bu şiir tam zamanında yayımlanmıştı. Çünkü Osmanlıcılıktan da, İslâm birlikçiliğinden de ülke için tehlikeler doğacağını gören genç ruhlar, kurtarıcı bir mefkure arıyorlardı. Turan şiiri, bu mefkurenin ilk kıvılcımıydı. Ondan sonra sürekli olarak bu şiirdeki esasları açıklamak ve yorumlamakla uğraştım. Turan şiirinden sonra Ahmet Hikmet Bey, Altın ordu makalesini yayımladı. İstanbul’da Türk Yurdu dergisiyle, Türk Ocağı cemiyeti kuruldu. Halide Edip Hanım (Adıvar) Yeni Turan adlı romanıylaTürkçülüğe büyük değer kazandırdı. Hamdullah Suphi Bey (Tanröver) Türkçülüğün hareketli bir başkanı oldu. Adları yukarıda geçen ya da geçmeyen bütün Türkçüler, gerek Türk Yurdu’nda gerek Türk Ocağı’nda birleşerek birlikte çalıştılar. Köprülüzade Fuat Bey (Fuat Köprülü) Türkoloji alanında büyük bir bilim adamı oldu. İlmî eserleriyle, Türkçülüğü aydınlattı. Yakup Kadri, Yahya Kemal, Falih Rıfkı, Refik Halit, Reşat Nuri Beyler gibi yazarlar, Orhan Seyfi, Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Hikmet Nâzım, Vâlâ Nurettin Beyler gibi şairler yeni Türkçe’yi güzelleştirdiler. Müfide Ferit Hanım da gerek değerli kitaplarıyla, gerek Paris’teki yüksek konferanslarıyla Türkçülüğün yükselmesine büyük çabalar harcadı. (agy,s:19) ••• Bununla birlikte, Türkçülüğe dair bütün bu hareketler sonuçsuz kalacaktı. Eğer Türkleri; Türkçülük mefküresi çevresinde birleştirerek büyük bir çökme tehlikesinden kurtarmayı başaran büyük bir dâhi ortaya çıkmasaydı! Bu büyük dâhinin adını söylemeğe gerek yok. Bütün dünya bugün Gazi Mustafa Kemal Paşa adını kutsa! bir kelime sayarak her an saygıyla anmaktadır. Eskiden Türkiye’de Türk milletinin hiç bir önemli yeri yoktu. Bugün her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk egemenliğidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk halkı egemendir. Bu kadar kesin ve büyük devrimi yapan kişi, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat yapmak ve özellikle başarıyla sonuçlandırmak çok güçtür. |
21.06.2016, 14:53 | #7 |
Tecrübeli Yiğido
cebe Şuan
Son Aktivite: 17.08.2016 15:36
Üyelik Tarihi: 12.01.2009
Mesajlar: 245
Tecrübe Puanı: 602
|
Cevap: FASO FİSO TARİH (Münafıkların Yazdıkları)
Türkçülüğün ilk döneminde, Deguignes tarihinin etkili olduğunu görmüştük, ikinci döneminde de Léon Cahun'un Asya Tarihine Giriş adlı kitabının büyük etkisi oldu. Necip Asım Bey, birçok eklerle bu kitabın Türkler'e ait olan bölümünü Türkçeye çevirmişti. Necip Asım Bey'in bu kitabı her yerde Türkçülüğe dair eğilimler uyandırdı. Ahmet Cevdet Bey, İkdam gazetesini Türkçülüğün bir organı haline koydu. Emrullah Efendi, Velet Çelebi ve Necip Asım Bey, bu Türkçülüğün mücahidleriydi. (Ziya Gökalp: Türkçülüğün Esasları, s:15. Toker Yayınları)
••• Prof. Dr. Yalçın Küçük’e Göre Türkçülük “Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum, çünkü, henüz sabetayizme el atmadan, tarihimizin ve tarih bilincimizin, XIX. yüzyılın sonundan itibaren, Léon Cahun, Herman Vambery, Bernard Lewisve Paul Dumont tarafından forme edildiğine ve yönlendirildiğine, Sırlar’da ( Y. Küçük’ün kitabı, Cebe), işaret etmiştim. Dumont, en az önemli olanıdır ve Necip Asım ile Ziya Gökalp’in yazdıkları ise sadece Cahun’un özetidirler. Dördü de Yahudi kökenlidirlerve bunlardan Lewis’inbir istihbaratçı olduğu, Beyaz Saray’a danışmanlık yaptığı ve Irak savaşının önde gelen mimarlarından birisi sayıldığı, artık, Batıda, gazete haberleri arasındadır. Vambery de bir istihbaratçı ve Büyük Britanya emperyalizminin bir misyoneri idi; misyonerler, devşirme peşindedirler.”(Prof. Dr. Yalçın Küçük: s: ) ••• “Akçuraoğlu Yusuf , ihmale uğramış ancak pek yararlı çalışması , “Türkçülüğün Tarihi”nde , “Bilinmektedir ki, 1860 yıllarına doğru Rusların Asya’da yayılmaları , İngilizleri ürkütecek kadar hızını artırmıştı” diye yazıyordu. Armenius Vamberyise, Derviş Reşit Efendi kimliği ile, İç Asya’da Türkçülük cereyanları uyandırmak üzere yola çıktığında, tarihler, 1861 yılını işaret ediyordu, gerçekten mükemmel bir uyumla karşılaşıyoruz. Vambery’in Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak hareket ettiği konusunda hemen hemen kuşku bulunmamaktadır; kendisini, mükemmel ölçüde Türkçe öğrenerek ve yeni bir kimlikle Asya serüvenine iten neden görünüşe göre anayurdu nu araması oluyordu.Vambery, o zamanlar pek çok Macar aydını türünden, Macarların da Turaniyen bir kavim ve Türk yurdunu aramasının Macar yurdunu bulmakla özdeş olduğuna inandırılmıştı. Bunun için yola çıkıyordu, ancak herhalde çok yoksul bir aileden gelmesi ve paraya bağımlılığı da bu büyük zahmete katlanmasına ve riski almasına katkıda bulunuyordu. Babası öldüğünde, 1832 yılında, henüz üç aylıktı; annesiyse son derece fakirdi, pek çok yoksul türünden doğuştan topaldı, oğlunu yetiştirebilmek için ikinci bir evlilik yapmıştı, ama, sadece hayal kırıklığı getiriyordu: bu kadarı da Vambery’ye servisini satmaya yatkın bir biyografi sağlıyordu, her tabakadan insanla dost olabilmeyi ve evlerine girip çıkabilmeyi başarabilmiştir.(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s:304) Yusuf Akçura, Vambery’in kendisine , şu sözleri söylediğini de yazıyordu “İngilizler , beni severler, çünkü onlara Asya’yı ilk tanıtan bel oldum. Onlar beni dinlediler, anladılar. Hatta İngiltere kraliyet hanedanıyla ayrı ayrı dost oldum. Onların iltifatlarını gördüm . (Yusuf Akçura: Türkçülüğün Tarihi,op,cit.s.42) (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s:304, dip not.) ••• Şunu netlikle söyleyebiliyoruz; Türkolojinin kuruluş ve temel eğilimlerinin oluşmasına hiç kimse Leon Cahun’dan daha fazla katkıda bulunmamıştır. Öyleki, yıllar sonra Kemalist tarih ve dil savlan ortaya çıkan Türkist ve Türkoloji açılımlarını da, ana çizgileri itibariyle Cahun'a bağlamakta hiç sakınca yoktur. Vambery gibi Yahudi kavminden olan Cahun , Türklüğü, Arap bağlantısından koparmaktada ve kendisine, da, Asya’ya bakmasını sağlamakta da Vambery ile birlikte çok etkili oldu.Türk-lslam Sentezi’ne geçilinceye kadar bu etki sürdü, kısaca doğaldır. Ancak Cahun’la ortaklık burada kalıyor; Cahun, mesleki olarak oryantalist ya da tarihçi olmamasına karşın, Türkoloji'de kendisine yer arıyor, görmek durumundayız. Artık rastlantı sayamayız; Mazarine Kütüphanesi’nde müdür yardımcısı Cahun, oryantalizm alanına yüksekten ve birdenbire giriveriyor: 1873 yılında yapılan Birinci Oryantalistler Kongresi’nde “Habitat et Migrations prehistoriquesdes Races dites Touraniennes” başlıklı konuşması süprizli ve bir başlangıçtır. Turan kavminin yurt ve göçleri üzerine bu konuşmada Cahun, Avrupa’da Aryan kökenli kavimlerden önce bir başka halkın bulunabileceğini ve bunların Turan olabileceğini ileri sürüyordu. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s-306) ••• Vambery ve Cahun türünden çağdaş Türkologlar Dumont ve Lewis de Yahudi kavmindendirler, böylece Türkoloji’ye Yahudi uzmanlarının mesleği olarak bakmak da mümkün olabiliyor. Yakın zamanda, College de France’da kendisine bir Türkoloji kürsüsü açılması sırasında, Ermeni kökenli Fransız bilim adamlarının itiraz ettikleri Gilles Vemstein de Yahudidir. Ne yazık, şimdi Türkoloji, Yahudi-Ermeni lobilerinin çatışma alanı haline gelmiştir; Ermeni tarihçiler, Yahudi kökenli Türkologların bilimsel davranamadıkları iddiasındadırlar. Türkiye’de Ermeni jenosidi olmadığını savunan Profesör Lewis’i Paris’te bir mahkemede mahkum ettirmeleri bu çatışmalardan birisiydi; bu kez, sözünü ettiğim, Hürriyet ve Sabah medya-banka tröstleri de, Vemstein lehine, Türkiye’de kampanya açtılar, kuşkusuz Yahudiliğini belirtmekten özenle kaçındılar.(Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, s-306, dip not) ••• Geçerken işaret edebiliyorum; Cahun’un 1873 yılı iki konuşması elde mevcut oldukça, 1930’lu yıllarda formülasyonunu bulan Kemalist “Güneş Dil Teorisi” hazır demektir; kurmak için olmasa da desteklemek için iki büyük anguistik keşif de arkadan gelmişti. Bunlardan birisi, Boğazköy kazılarıdır ve bunları, Hitit uygarlığının keşfine borçluyuz; bu büyük bilimsel keşfin tam verimleri ancak XX. Yüzyılın başında alınabiliyordu ve biz, Anadolu’da mükemmel bir Hint-Avrupa dilinin varlığından haberdar oluyorduk. İkincisi fener tabletlerinin okunmasıdır; Sümer dilinin aglutinante olması, aynı aileden olan Türkçenin hem coğrafyasını genişletme ve hem de tarihini büyütme şansını da beraberinde getiriyordu, bu da daha sonraki yıllardadır. Yalnız bu iki büyük bilimsel aydınlık bir yana, öyle görünüyor, Cahun çok önceden -Kemalist dil teorisini formüle etmiş oluyordu. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Sırlar, ,s: 307) |
Konuyu Toplam 3 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 3 Misafir) | |
Seçenekler | Arama |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Atatürk'ün Sivas'ı Ziyaretleri | _DuMaN_58 | Atatürk ve Sivas | 0 | 12.01.2012 10:21 |
Tarih Nedir? | _DuMaN_58 | Kültür-Sanat-Tarih | 0 | 12.12.2010 03:16 |
Böyle büyük tarihi olan millete küçük düşünmek yakışmaz | Sivaslilar.Net | Anasayfa Haberler | 40 | 01.09.2010 22:52 |