Warnung: Illegal offset type in [path]/includes/functions_post_thanks.php (Zeile 110)
ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ - Sayfa 2 - Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar
Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Serbest Kürsü
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Serbest Kürsü Serbest Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 01.02.2008, 14:54   #11
abircan
Usta Yiğido
 
abircan - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
abircan Şuan abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 21.01.2015 09:55

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 3.258
Tecrübe Puanı: 1015 abircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISIabircan COK SEVILEN BIR KISI
Standart --->: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

MHP ile AK Parti arasında 'hain' tartışması
Vakıflar Kanunu Yasa Tasarası'nın Meclis'teki görüşmelerinde, AK Parti ile MHP arasındaki 'hain' tartışması gerginlik yarattı.
AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın MHP'ye yönelik, "Madem bu yasayı 'ihanet' olarak takdim ediyorsunuz; yasa sizin döneminizde çıktığında hükümeti bozsaydınız, hainlerle ortak olmasaydınız" sözleri gerginliğe neden oldu.
MHP ve DSP'li milletvekillerinin tepki göstermesinin ardından Bozdağ, "Hain demek istemedim. Kastımı aşan ifadeler kullanmışsam özür dilerim" dedi.
10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, bir kez daha görüşülmesi amacıyla Meclis'e iade ettiği Vakıflar Kanunu Yasa Tasarısı'nın 14'üncü maddesi üzerinde gruplar adına ilk sözü CHP Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe aldı.
Yasanın, masum olmadığını, AB'nin dayatması ve istemleri doğrultusunda görüşüldüğünü iddia eden Ünlütepe, yasanın AB'nin siparişi olduğunu savundu.
MHP Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu, yasanın AB tarafından dikte edildiğini, AK Parti'nin bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da teslimiyetçi anlayışını sürdürdüğünü savundu.
"Bu teslimiyetin tescilidir" diyen Çobanoğlu, her denileni yapan bir iktidar görüntüsü verildiği için AB'nin, daha önce yapamadıklarını, teker teker işbaşındaki iktidar aracılığıyla gerçekleştirme yolunu bulduğunu iddia etti.
Çabanoğlu, "Bu teslimiyetçi anlayış sürerse, ekümenik, Ege'de Yunan tezleri, Fırat ve Dicle sularının kullanımının yabancılara bırakılması gündeme gelir, sözde Ermeni soykırımı bile bu Meclis'e getirmek durumunda kalırız" diye konuştu.
AK Parti Yozgat Milletvekili ve Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ise 161 tane cemaat vakfı bulunduğunu, bunlara üye olanların, Türk vatandaşı olduğunu belirterek, "Benden senden farkı yok. Bunu ben değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası diyor. Bu kişilerin, yeni vakıf kurmasına yönelik mani de yok. Bu vakıfların, Atatürk, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit döneminde de mal edinmelerinde yasal engel yoktu" diye konuştu.
Yargıtayın 1974'teki kararından önce bu konuda bir sorun bulunmadığına işaret eden Bozdağ, "Mal edindiler de bu ülke parçalandı mı?" sorusunu yöneltti.
Bozdağ, 1974'te çıkan bu sorunun çözümü için ilk adımın 57'nci hükümet döneminde atıldığını dile getirerek, 2002'de yapılan bir değişiklikle cemaat vakıflarının mülk edinmesine imkan tanındığını anımsattı.
O dönem iktidarda bulunan MHP'nin buna muhalefet ettiğini anımsatan Bozdağ, "Burada vatana ihanet diye takdim ediyorlar ancak geçmiş dönemdeki muhalefet şerhi sadece 3 cümlecik... Madem vatana ihaneti içeren bir kanun çıkıyor, 3 cümlecik muhalefet şerhi mi olur. Madem vatana ihaneti içeren bir düzenlemeydi, niye hükümeti bozmadınız? İhanet içerisinde olan bir hükümetle, seçim kararı alınsa da mecbur bırakan neydi? İhanetse bozaydınız, hainlerle ortak olmayaydınız" dedi.
Bozdağ'ın konuşmasına MHP ve DSP'li milletvekilleri tepki gösterdi. Sataşma olduğu gerekçesiyle söz alan MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, MHP'nin AB karşıtı olmadığını söyledi.
DSP Ankara Milletvekili Tayfun İçli de "Mecliste konuşanların, ağzından çıkanı kulağının duyması gerektiğini" kaydetti.
Sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyen Bozdağ, daha sonra tekrar kürsüye geldi ve DSP, MHP ve ANAP'a hain demek istemediğini söyledi.
Bozdağ, "Kastımı aşan ifadeler kullanmışsam özür dilerim" dedi.
__________________
zaman kısa, dünya herkese yeter, mühim olan insanlık
KANIMIZIN KIRMIZISI ALNIMIZIN AKIYLA SİVASSPORLUYUZ
abircan isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 09.03.2008, 19:05   #12
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart --->: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

Türk usulü Fransız devrimi

Siyaset bilimci Tarık Zafer Tunaya'nın da tespit ettiği gibi II. Meşrutiyet, Türkiye'nin siyasi laboratuvarıydı. Tunaya, Osmanlı dönemindeki siyasi olayların Türkiye'nin bugününü anlamak için rehber vaziyeti gördüğünü ima etmişti...
309 yıldır neden bocalıyoruz?
Prof. Dr. İlber Ortaylı haklıydı; 'imparatorluğun en uzun yüzyılı' 19. yüzyılın başından, imparatorluğun fiili olarak ortadan kalktığı 1922'ye kadar süren dönemdi. Doğum siciline bakarsanız 622 yıl saltanat süren Osmanlı için 100 yılın ne önemi var? Ama mesele zaman değil, mesele o zaman zarfında neler yaşandığı... Kaldı ki Ortaylı, Tanzimat Fermanı'nı, Batı'dan ithal kurumların gündelik hayata sirayet etmesini ve buna paralel olarak yenileşme fikrine sahip çıkan aydınların sahneye çıktığını tespit ederek, 'en uzun' yüzyılın kaydını düşmüştü. Dahası, öncesi ve sonrasını da etkileyen olayların dökümünü vererek, resmi tarihçilerin 'gökten zembille indiğini' varsaydıkları Cumhuriyet kadrolarının da nereden yetiştiğini göstermişti.

BOZGUN ALÂMETİ
Osmanlı İmparatorluğu için sonun başlangıcı olan bir tarih düşmek gerekirse, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da referansıyla 1699 Karlofça Anlaşması'nı vermek yerinde olur. Osmanlı o anlaşmayla ilk defa toprak kaybetmedi, ilk defa aleyhine bir anlaşmaya da imza atmadı ama Karlofça, Osmanlı'yla Avrupa'da egemen olmaya başlayan yeni zihniyetin bir karşılaşma anını teyit etti. Kapitalistleşen, yeni sınıfın gereksinimlerine göre şekillenen Batı karşısında 'eski'ye ait olan Osmanlı asabiyetinin, gerilemeye yüz tuttuğu ayan beyan ortaya çıktı. Bir dönem Sefaratname metinlerinde de görülebileceği üzere, mağrur Osmanlı'ya, değişen dünyayı hayranlıkla izlemek düşmüştü. Resmi tarihçilerin 'duraklama' ardından 'gerileme' olarak tercüme ettiği dönem, aslında Osmanlı'nın Batı'ya ayak uydurma çabalarından başka bir şey değildi. Askeri reformlar, Batı'ya daimi elçi atama, Batı tekniklerinden yararlanma derken Batı'yla açılan mesafe kapatılmaya çalışıldı, oysa mesafe daha da açılmıştı. 1839 Tanzimat Fermanı bütün bu yenileşme çabasının kâğıda dökülmüş haliydi ama sorun da orada başlıyordu, yenileşen yalnızca devletti. Islahat Fermanı, 1876'da tarihlere I. Meşrutiyet olarak geçen Kanun-i Esasi'nin ilanı hep otoriter, yukarıdan aşağıya bir değişimin ifadesiydi. Yeni devlete yeni bir toplum gerekiyordu, ama ne Ahmet Mithat gibi kendini toplumu eğitmeye adamış aydınlar ne de Batı'nın zorlamaları da derde derman olmuyordu. Kimi Pan-İslamizmi, kimi henüz ne olduğunu tam kestiremediği Türkçülüğü, kimi de 'merhem' olarak Batı'nın tekniği yanında fikrinin de kabul edilmesi gerektiğini söylemekle yetiniyordu.

TÜRKİYE'NİN LABORATUVARI
Tarık Zafer Tunaya haklıydı; II. Meşrutiyet Türkiye'nin siyasi laboratuvarıydı. Tunaya, 'Osmanlı' demiyor, 'Türkiye' diyor; yani Osmanlı döneminin siyasi tartışmalarının bugünün Türkiyesi'ni anlamak için ipuçları verdiğini söylüyordu. Bugün Avrupa Birliği'ne girersek kimliğimizi kaybeder miyiz? Kadınların kıyafeti siyasi rejimi nasıl tehdit eder? I. Jöntürk Kongresi'nde Osmanlı'nın toprağından bir çakıl taşı verilemeyeceği üzerine yeminler edilmişti, aradan 100 küsur yıl geçti, değişen yalnızca Osmanlı kelimesi. Yani özetle, bugün tartışılanlar, II. Meşrutiyet yıllarında da tartışılıyordu. Dahası, bugün yaşanan çatışmaların, tartışmaların hatta siyasi suikastlarin kökenine baktığınızda hep o Meşrutiyet yıllarının 'laboratuvar' ortamını görürsünüz.

Hürriyet sözleri havada kaldı

Prof. Dr. İlber Ortaylı:..

"Meşruti idari Türkiye'nin bir tariftir. 1876'da kabul edilen Kanun-i Esasi'nin yeniden yürürlüğe sokulmasını amaç edinmişler. I. Meşrutiyet'te zaten parlamento dağıtıldı ama Meclis-i Ayan görevine devam ediyordu, Kanun-i Esasi'nin maddeleri her ay devlet salnamelerinde yayımlanırdı. Kaldı ki o dönem seçilen milletvekilleri kayd-ı hayat şartıyla tayin edilmişlerdi ve birçoğu II. Meşrutiyet döneminde de mecliste yer aldılar. Önemi; padişahın otoritesini sınırlayan kabine müessesinin kurulması. Saltanat makamı geriledi, Bab-ı Ali saltanatın önüne geçmişti. İkinci nönemli nokta; Osmanlı monarşisi İngiltere monarşisi kadar etkinliğini yitirdi, bir başka nokta da siyasi partilerin hayatımıza girmesi. Sonuçta tek bir partinin diktatörlüğü ortaya çıktı, hürriyet sözleri havada kaldı.

II. Meşrutiyet Kütüphanesi
Türkiye'de Siyasal Partiler Cilt 1 - İkinci Meşrutiyet Dönemi (1908-1918) / Tarık Zafer Tunaya / İletişim Yayınları

İttihat ve Terakki (1908- 1914) / Feroz Ahmad / Kaynak Yayınları

Osmanlı Meşrutiyeti'nde Ordu-Siyaset Çatışması / Zekeriya Türkmen İrfan Yayıncılık

Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt-1 - Cumhuriyet'e Devreden Düşünce Mirası Tanzimat ve Meşrutiyet'in Birikimi / İletişim Yayınları

Hürriyetin İlanı İkinci Meşrutiyet'in Siyasi Hayatına Bakışlar / Tarık Zafer Tunaya - İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Anadolu'da Devrim Günleri İkinci Meşrutiyet'in İlanı Temmuz-Ağustos 1908 / Kudret Emiroğlu - İmge Kitabevi

Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri (1789-1980) / Bülent Tanör - Yapı Kredi Yayınları

İkinci Meşrutiyet Dönemi Öğrenci Olayları (1908-1918) / Yücel Aktar - Gündoğan Yayınları

Türkiye'de Siyasal Gelişmeler-1 Kanun-I Esasi ve Meşrutiyet Dönemi / Tarık Zafer Tunaya - İstanbul Bilgi Üniv. Yayınları

Rübab Mecmuası ve II: Meşrutiyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyat Hayatı / Prof Nazım H.Polat - Akçağ Yayınları.

Anayasa'yı ihya etmek

Araştırmacı-Yazar Erol Şadi Erdinç...

"Bizde II. Meşrutiyet yanlış anlaşılıyor. Mesele, daha önce yayımlanmış bir Anayasa'nın ihya edilmesi yani yürürlüğe konmasıdır. Halkı Kanun-i Esasi pek etkilemiyor ama imparatorluğun içerisinde toplumsal mukavele imzalanmış oluyor. Kanun-i Esasi'nin halkı kapsaması asıl olarak 1909'da yapılan tadilatlardır. İttihat ve Terakki'nin amacı meşvereti sağlamak. Tek iradeyi kaldırıp Meclis-i Mebusan'ı işler hale getirmek. Teşkilatlanmaları çok iyi ama kendi aralarında çekişmeleri olan bir grup. Mizancı Murat, Abdülhamid'in vaatlerine inanıyor ama Abdullah Rıza ona göre daha Batıcı. Damat Mahmut Paşa, herkesin 'prens' olarak kabul ettiği ama prensliği olmayan Sultanzade Sabahattin'in kardeşi Lütfullah'la birlikte ilk Jöntürk Kongresi'ni hazırlıyolar. 1907'de yeni bir nizamname kabul edilip, 10 yeni madde kabul ediliyor. Bu maddeler fedai gruplarının önünü açıyor. Mesela İttihat ve Terakki'nin aleyhine çalışanların, cemiyet kararıyla öldürüleceği belirtiliyor. Bu, Talat, Enver, Cemal Bey öncülüğünde Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin etkisi. Bir de aldıkları kararla dağa çıkmaları var. II. Abdülhamid'in tepkisi ise isyanı bastırmak için Ferik Şemsi Paşa'yı görevlendirmek. İttihat ve Terakki'nin en kritik kararı, Şemsi Paşa'nın öldürülmesi kararını almış olmaları. Mülazım Atıf Bey görevini yerine getiriyor, Abdülhamid Üçüncü Ordu komutanı Hüseyin Hilmi Paşa'ya 'Kim bu İttihatçılar'? diye soruyor. Paşa; 'Kulunuzdan gayrısı İttihatçıdır Hünkarım,' diyor. Yine Sultan Reşad'ın tahta çıkarılacağının tartışılıyor olması II. Abdülhamid'i Kanun-i Esasi'yi yürürlüğe sokmaya mecbur bırakıyor. İttihat ve Terakki başlangıçta iktidarın tam da odağında değil, hatta kaybettiği savaşta Gazi unvanı alan Gazi Muhtar Paşa'nın büyük kabinesinin kurulmasını destekliyor görünüyorlar. Amaçları otoriter iktidarlarını tesis etmek."

Biz bize benzeriz

Kartpostallarla II. Meşrutiyet dönemini anlatan kitabıyla Sedat Simavi Ödülü de alan Sacit Kutlu, çalışmasını ve II. Meşrutiyet'in ne ifade ettiğini anlattı..

Didar-ı Hürriyet, klasik tarih çalışmalarından farklı. II. Meşrutiyet dönemini görsel olarak da inceleme şansımız var. Bu çalışmaya nasıl başladınız?
- Kartpostal biriktirmek benim hobim. Bir süre sonra II. Meşrutiyet'le ilgili kartpostalların çok fazla olduğunu fark ettim ve koleksiyonuna başladım. Benim şansım; Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'nın çarşamba günleri evinde düzenlediği geleneksel toplantılara katılmam ve Tunaya'nın beni dostluğuna kabul etmesi. O toplantılarda genel konu II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet'in ilk günleri olurdu.

- Toplantılara kimler katılıyordu?
- 1983'ten Tarık Bey'in vefat ettiği yıla kadar (1991) düzenli olarak devam etti. Toplantılara; Cumhuriyet'in ilk günlerini de gören Ordinaryus Profesör Reşat Kaynar ve Burhan Oğuz'un yanı sıra Sina Akşin, Mete Tunçay, İlber Ortaylı da katılırdı. Şükrü Hanioğlu yardımcı doçent olmuş Abdullah Cevdet ve Dönemi kitabı yeni yayımlanmıştı.

- Katılanlar özellikle II. Meşrutiyet konusunda referans isimler. Neler konuşulurdu bu toplantılarda?
- II. Meşrutiyet'i Türkiye'nin siyasi laboratuvarı olarak tanımlayan Tarık Zafer Tunaya'nın tespiti çok önemli. Meşrutiyet'in artıları, eksikleri konuşulurdu ama konuşmaların ortak noktası hep İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yaptıkları olurdu. Ben doktorum. Doktorluk, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu anlamaktır; detaylara boğulmazlar. Bu bakış açısı tarih üzerine çalışırken işime yaradı.

- Peki doktor gibi bakarsanız, II. Meşrutiyet'i öne çıkaran, ona önem kazandıran nedir?
- Bugün Türkiye'de ne tartışıyorsak hepsi o dönemde de tartışılmış. Belki bugünkünden çok daha katılımcı ve renkli bir havada tartışılmış fakat tarihle övünmek dışında, tarihle başka türlü bir ilişki kuramadığımız için sorunlara çözüm üretilemiyor. Didar-ı Hürriyet'i yazarken zaten bu fikirden yola çıktım. Klasik tarih çalışma dışında, meşrutiyetteki yeniliklerin sosyal hayata nasıl tezahür ettiğini yansıtmaya çalıştım.

- Meşrutiyet için bazı tarihçiler 'burjuva devrimi' diyor, siz ne diyorsunuz?
- Türk usulü bir devrimden bahsedebilirim. II. Abdülhamit Kanun-i Esasi'nin uygulanmasını 23 Temmuz'da kabul ediliyor, ertesi gün gazetelerde küçük bir haber çıkıyor. 'Başımıza ne gelir bilinmez,' diye temkinli davranılıyor. Bir devrim ama tarihi 23 mü, 24 mü belli bile değil. Gazeteciler 24 Temmuz'da "İstediğimizi yazabiliriz o zaman bu da Gazeteciler Bayramı olsun," demiş. Her Türk usulü. Geçenlerde bir konferansta Prusya askeri disiplinin Türk askeri disiplini üzerine etkisi üzerine konuşurken bir genç, "Prusya askerlerininde de darbe geleneği var mı?" diye sordu. Ben de ona Kemal Tahir'in Kurt Kanunu kitabında yazan, "Kurtlukta kanun yere düşeni yemektir," sözünü hatırlattım. Bu da Prusya disiplinin Türk usulüne uyarlanması.

- Kurt Kanunu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin çürümeye yüz tuttuğu dönemini anlatıyor. Siz İttihat ve Terakki'nin gelişimine nasıl bakıyorsunuz?
- Cumhuriyet'in erken döneminden İttihat ve Terakki'ye bakılıyor kitapta. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin refleksleri bana o kadar tanıdık geliyor ki... Auguste Comte'un 1840'larda vaat ettiği pozitivist siyaset onlara iyi geliyor, çünkü sonuçta otoriter seçkinci insanlar. Kurtarmak istedikleri bir vatan, halk adına yapılan şeyler var yalnızca. Onlarla paralel olarak kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin çoğunluğu ise asker. Onların dağlara çıkması bile tuhaf. Bulgar çeteleri Bulgaristan diye bir yerden bahsediyor, Makedon çeteciler, Makedonya'nın Bulgaristan'a bağlanmasını isteyenler var. Bu askerler "İyi güzel de biz ne için bu adamlarla çatışıyoruz?' diye sormaya başlıyorlar. Diğer yandan okullarında Batı'nın değerleri üzerine az çok okumuşlar. Bu cemiyetin zaman içerisinde birleşip ikincisini diğerine galebe çalması İttihat Terakki'nin kaderini şekillendirmiştir.

- Kitabınızdan şu çıkıyor; Meşrutiyet'in yarattığı ya da vaat ettiği özgürlük çok kısa sürüyor.
- Bir özgürleşme dönemi oldu. Her şey o kadar hızlı yaşandı ki... Selim Sırrı Tarcan, Rıza Tevfik gibi insanlar köşe başlarında "Özgürlük geldi," nutukları veriyor. Atlı tramvayların arka platformunda herkes nutuk çekiyor, nutukları verenler 'Vatan, hürriyet' diye sözler sarf ediyor ama anlatılan bir hikâye var; kadının bir tanesi soruyor: "Bizim Vartan'a ne olmuş?" diye. Vartan komşusu ama 'vatan' yabancı kelime. Bir dönem Dışişleri Bakanlığı da yapan Yusuf Kemal Tengirşenk, Sirkeci'de Gar Lokantası'na gidiyor, garsonlar "Hürriyet gelmiş beyim," diye neyin nesi diye soruyor. Tengirşenk, Beyoğlu'na çıkınca Meşrutiyet'in ilan edildiğini anlıyor. Ertesi sabah arkadaşları ellerinde küçük bayraklarla bugünkü İstiklal Caddesi'ni takiben Bab-ı Ali'ye inecekler. Karşılarına iki polis çıkınca bayrakları saklayıp "Padişahım çok yaşa," diye bağırıyorlar, bakıyorlar polis bir şey yapmıyor rahatlıyorlar. Bab-ı Ali'nin önünde halkla birlikte Sadrazam'ı karşılarında istiyorlar. Böyle tuhaf bir özgürlük atmosferi var. Bu özgürlükçü dönemin mimarlarının yaptığı ilk iş de grevdeki maden ve liman işçilerinin daha çok ücret, iş saatlerinin düzenlenmesi talebini reddetmek. Bunun gibi yüzlerce örnekle gayrimemnun insanlar çoğaldı ve 31 Mart 1909'a gelindi. 31 Mart irticai bir ayaklanmadan çok gayrimemnun insanların kalkışması. Sonuçta Mahmut Şevket Paşa önderliğinde, İttihat ve Terakki diktatörlüğü başladı.

Yeni başlayanlar için II. Meşrutiyet
MEŞRUTİYET NE DEMEK?
Ülkenin, bir hükümdarın başkanlığı altında, parlamento tarafından yönetilmesi. İngilizcedeki 'constitutional monarchy', 'meşruti monarşi' olarak Türkçeye çevrildi. Yani meşrutiyetten kastedilen, bir anayasallığın ortaya çıkışı.

KAÇ TANE MEŞRUTİYET VAR?
23 Aralık 1876'da, 132 yıl önce Kanun-i Esasi (Temel Kanun), yani Osmanlı Devleti'nin tarihindeki ilk ve son anayasa yürürlüğe girdi. 13 Şubat 1878'e kadar süren, ülkeyi hukuki anayasa ve parlamentonun yönettiği döneme Birinci Meşrutiyet adı veriliyor. Aradan 32 yıl geçtikten sonra, tam 100 yıl önce, 23 Temmuz 1908'de Kanun-ı Esasi yeniden yürürlüğe girer, Meclis 21 Aralık 1918'de kapanana kadarki bu süreç de II. Meşrutiyet olarak adlandırılıyor.

MUTLAK MONARŞİDE İŞLER NASIL YÜRÜYOR?
Mutlak monarşide hükümdar sınırsız iktidara ('total power'a) sahiptir. Fransa'da XIV'üncü Louis, İngiltere'de I. James gibi hükümdarlar, kralların yönetim haklarını tanrıdan aldıklarını ('divine rights') söyleyerek kendi iktidarlarını meşrulaştırdılar.

MUTLAK MONARŞİ OSMANLI'DA NASIL İŞLEDİ?
Tanzimat döneminin ekonomik sorunları ve siyasal istikrarsızlığı, 1870'ten sonra keyfi ve baskıcı bir yönetime yol açtı. Sultan Abdülaziz, iktidarını sorumsuzca kullanıyordu. Ona muhalefet eden Yeni Osmanlılar'ın öncülüğünü yaptığı liberal ve reformcu hareket, bir parlamentonun yönetime katılımının ve denetimi sağlamasının önemini vurguladı.

Meşruti Monarşi'nin mutlak olanından farkı?

Devlet yönetiminin insan vücuduyla kıyaslanması eski bir adet. Eğer hükümdar ülkenin 'başı'ysa ('head of state') onun bir de 'yönetici gövde'ye ('governing body') ihtiyacı olduğu fikri meşruti monarşiyle geldi. İki monarşi tarzı arasındaki farkı en güzel özetleyen cümle şu: "Kraliçe hükmeder ama yönetmez." Çünkü Meşrutiyet'ten sonra yöneten meclistir, hükümdarın iktidarı daha soyut bir hal alır.

BİR DE KANUN-I CEDİD DİYE BİR ŞEY YOK MUYDU?
Kanun-i Cedid, Sadrazam Midhat Paşa tarafından hazırlanmıştı. Bir anayasa taslağıydı. Abdülhamid bu taslağı beğenmediği için proje rafa kalktı.

İLK ANAYASADA NE VARDI?
Fransız Anayasası'nı örnek alan Kanun-i Esasi'yi, Said Paşa başkanlığındaki komisyon hazırladı. Abdülhamid'in her madde üzerinde çalışıp ekleme ve çıkarmalar yaptığı metin, Midhat Paşa başkanlığındaki Meclis-i Vükela'da görüşüldü.

I. MEŞRUTİYET NASIL İLAN EDİLDİ?
Top atışları eşliğinde. İstanbul'da yaşayan gayrimüslimlerin durumunu görüşmek maksadıyla toplanan Tersane Konferansı'nda II. Abdülhamid, çevresindeki Batılı delegeleri etkilemek için top atışları eşliğinde I. Meşrutiyet'i ilan etti.

II. MEŞRUTİYET NEREDEN ÇIKTI?
1878'de Kanun-i Esasi askıya alındı, meclisler tatil edildi, II. Abdülhamid korkunç bir baskı rejimi kurdu. Bunun üzerine ülkede gizli muhalefet hareketleri boy gösterdi. Gizlice örgütlenen Jön Türkler, baskılar sonucunda çalışmalarını yurtdışına kaydırdılar.

İTTİHAT VE TERAKKİ NASIL BAŞLADI?
1889'da kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti, pek çok muhalif düşünürü çevresine toplamayı başarmıştı. 1902'den itibaren hem gençliği hem de subayları eğitmeye başladılar. Böylece 'genç subaylar' arasında ihtilalci gruplar ortaya çıktı.

II. MEŞRUTİYET NASIL İLAN EDİLDİ?
Makedonya'da ve Edirne'deki ordu birlikleri arasında huzursuzluk ve eylemler başladı. Değişik milliyetlerin siyasal katılımını sağlayacak, demokratik bir siyasi birlik gerçekleştirecek rejime gereksinim olduğunu İttihat ve Terakki'ciler topluma kabul ettirmişti. 20 Temmuz 1908'de Manastır halkı ayaklandı, Makedonya'da durum gerginleşti. Ordu birlikleri İstanbul'a harekete geçti. Abdülhamid, 23 Temmuz'da Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe koydu.

Öncesi ve sonrası
3 Temmuz 1908
Binbaşı Resneli Niyazi Bey dağa çıktı. 7 Temmuz'da bölgedeki durumu teftiş etmek için İstanbul'dan gönderilen Birinci Ferik (korgeneral), Şemsi Paşa Manastırı'nda bir İttihat ve Terakki fedaisi olan Mülazım Atıf Bey tarafından öldürüldü.

20 Temmuz
Bugünkü Kosova toprakları içinde yer alan Firzovik'te toplanan büyük Arnavut kurultayı, Meşrutiyet derhal ilan edilmezse isyan ederek İstanbul'a yürüme kararı aldı.

22 Temmuz
II. Abdülhamit, Sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa'yı azlederek yerine daha liberal bir isim olan Sait Halim Paşa'yı getirdi. Paşa, İttihat Terakki öncesi yedi, İttihat Terakki döneminde iki olmak üzere dokuz kez sadrazamlık makamında bulundu.

23 Temmuz
Selanik ve Manastır hükümet konaklarını ele geçiren isyancılar, Meşrutiyet'in ilanını talep ettiler.

24 Temmuz
Padişahın isteğiyle İstanbul'da Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe sokan kararname ilan edildi.

17 Aralık
Seçimlerin ardından oluşan yeni Meclis-i Mebusan çalışmalarına başladı.

6 Nisan 1909
Gazeteci Hasan Fehmi Bey'in İttihatçı bir fedai tarafından öldürülmesi, İstanbul'da büyük bir protesto gösterisine yol açtı.

13 Nisan
Bazı askeri birliklerin ve medrese öğrencilerinin katıldığı bir ayaklanma başladı; subaylar İttihatçı olarak bilinen gazeteler yağmalandı. İttihat ve Terakki'yi eleştirenler için kullanılan "Rical-i gayb" (görünmez kişiler) deyimi siyasi hiciv diline girdi.

27 Nisan
Ayaklanma, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu tarafından bastırıldı. II. Abdülhamid ayaklanmadan sorumlu tutuldu, Şehzade Reşat tahta geçti.

8 Ağustos
Kanun-i Esasi üzerinde yapılan değişiklikle padişahın yetkileri 'sembolik' bir düzeye indirildi. Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu) meclise karşı sorumluydu. Meclis başkanını padişah değil, meclis seçiyordu. Padişaha meclisi kapatma yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlanmış ve üç ay içinde yeni seçimlerin yapılması zorunlu hale getirilmişti.

23 Ocak 1913
Enver Bey önderliğinde bir grup İttihat ve Terakki fedaisi, Bab-ı Ali'de bulunan Bakanlar Kurulu'nu toplantı halindeyken bastı. Tarihte Bab-ı Ali adıyla anılan bu olayda, Harbiye Nazırı Nazım Paşa öldürüldü, başbakan Kamil Paşa silah tehdidi altında istifa etti.

11 Haziran
Sadrazam, makam arabasının içinde uğradığı bir suikast sonunda hayatını kaybetti. Bu olay üzerine alınan baskı tedbirleri yoğunlaştı.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 09.03.2008, 19:09   #13
Abdurrahman 58
Usta Yiğido
 
Abdurrahman 58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Abdurrahman 58 Şuan Abdurrahman 58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 17.06.2016 17:24

Üyelik Tarihi: 15.06.2006
Yaş: 34
Mesajlar: 4.132
Tecrübe Puanı: 1077 Abdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekanntAbdurrahman 58 ist jedem bekannt
Standart -->: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

GERÇEKTENDE TEBRİK EDERİM BÖYLE BİR KONUYU AÇIP BİR ÇOK UYUYAN ARKADAŞIMIZI UYANDIRDIĞIN İÇİN
__________________
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

EZAN DİNMEZ DİYEN,BAYRAK İNMEZ DİYEN,ŞEHİT ÖLMEZ DİYEN BİRİLERİ VAR ...!!!
Abdurrahman 58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 24.03.2008, 21:55   #14
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart --->: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

ŞIH ŞEY DENENLERİN ELİNİ ÖPENLERE BAK!
BOLU İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Risale-i Nur Enstitüsü’nün ‘Meşrutiyetin 100. Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni’ konulu konferansının kendi salonunda yapılmasını son anda iptal etti.
El öpme kuyruğu

Bunun üzerine harem- selamlık konferans Bolu Belediyesi’ne ait nikah salonunda yapılırken, Said Nursi’nin öğrencisi 80 yaşındaki Mustafa Sungur’un elini öpmek isteyenler sıraya girdi. İl Milli Eğitim Müdürü Recep Sezer elini tuttuğu Mustafa Sungur’un önünde saygı ile eğildi.

SAİD NURSİ'NİN ÖĞRENCİSİ ÖNÜNDE İŞTE BÖYLE KUYRUĞA GİRDİLER

Risale-i Nur Enstitüsü, dün akşam Bolu Belediyesi’ne ait eski nikah salonunda ‘Meşrutiyetin 100’ncü Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni’ konulu konferans düzenlendi. Bolu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 3 Ocak tarihinde verdiği izinle 21 Mart tarihinde salonu Yeni Asya Gazetesi’ne tahsis etti. Ancak, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 21 Mart tarihinde yapılacak Nevruz kutlamalarını gerekçe göstererek Yeni Asya Gazetesi’nin programını son günde iptal etti. İl Kültür ve Turizm Müdürü Hasan Kaplan ve Vali Yardımcısı Veysel Özgür imzalı iptal yazısı ilgilileri iletildi. Günler öncesinden bilboard ve davetiyelerle programın yapılacağı yeri duyuran Risale-i Nur Enstitüsü programı Bolu Belediyesi’ne ait eski nikah salonuna taşıdı.

Salonda harem-selamlık olarak oturularak, erkekler salonun ön kısımlarındaki koltuklarda, kadınlar ise arka sıralarda oturdular. Konferansa Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Öztürk ve Orhan Bozgeyik, Bolu İl Milli Eğitim Müdürü Recep Sezer, İl Milli Eğitim Müdürü yardımcıları, şube müdürleri ile çok sayıda bürokrat katıldı. Said Nursi’nin öğrencisi olduğu ve Kastamonu’da yaşadığı öğrenilen Mustafa Sungur programda en büyük ilgiyi topladı. En ön sırada koltukta oturan Mustafa Sungur’un önünde sıraya girenler elini öptüler. Sıraya girenler arasında bulunan Başkan Yardımcısı Abdullah Öztürk, İl Milli Eğitim Müdürü Recep Sezer ve bazı bürokratlar Mustafa Sungur’un elini tutarak önünde saygı ile eğildiler.

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ahmet Akgündüz ve yazar İbrahim Kaygusuz, konferans verdi. Konferansa katılan çocuklara salona girişte Kuran ve dini kitaplar dağıtıldı.

Risale-i Nur Enstitüsü Bolu Temsilcisi Feyzullah Arslan, konferansın yapılacağı salonda programın iptal edilmesine tepki göstererek, “Konferans için 3 Ocak’ta izin aldık. Onu göre davetiyeler basıldı ve tanıtımlar yapıldı. Toplantının yapılacağı gün başka bir gün program konulduğu için iptal edildiği belirtildi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Valilik hakkında davacı olacağız” dedi.

Said-i nursi (kürdi) kimdir...
O günün dedeleri,bugünün torunları.Hedef daima TÜRK Milleti..Anglo-sakson larla ittifak ve diyalog içinde hedef; TÜRK Milletinin egemenliğini yıkmak..
01 Ekim 2006 Pazar 00:01
Said-i Nursi kimdir?
1877 yılında Bitlis'in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde doğan
ve 24 mart 1960 tarihinde ölen ve bidayette Saidi Kürdi diye anılan
bir şahsın esas gayesi, Türklüğü tahrif ederek ayrı bir Kürt
devleti kurmaktır. Nitekim yaşamı boyunca bu amacını
gerçekleştirmek için etkinlik göstermiştir.

Doğduğu bölgeden İstanbul'a gelen Said-i Kürdi, 31 Mart
ayaklanmasına katılmış, Milli mücadele döneminde Kürt Teali
Cemiyeti kurucuları arasında yer almıştır.

(kaynak Marmara Brifingi: Orgeneral turgut Sunalp, Korgeneral
Abdurrahman Ergeç, Tümgeneral Recai Engin, Tümgeneral, Memduh
Ünlütürk, Tümgeneral Fazıl Polat, Kur. Alb. Fikret Küpeli...) Bu
zamandan 1950'ye kadar risaleleri yaymaya ve cemaatini büyütmeye
devam etmiştir.

1950 sonrasında yazmış olduğu risalelere dayanan cemaatini iyice
güçlendirmiş ve bu dönemki DP hükümeti le işbirliğine
girmiştir. Atatürk'ün başlatıığı toprak reformunu yarıda
bırakarak bölgesinin ağalara ve şeyhlerin elinde kalmasında
büyük pay sahibi olan Said-i Nursi zamanın iktidarı Adnan Menderes
tarafından eli öpülerek el üstünde tutulmuştur.

1960 ihtilaliyle birlikte Adnan Menderes ve diğerleri asılmıştır.
Said-i Nursi'nin cesedi de İhtilal subayları tarafından ortadan
kaldırılmıştır.

Volkan Gazetesi
Şeriat devleti isteyenlerin bütün hareketlerinin gerisinde
emperyalizmin çirkin yüzü sırıtmaktadır. 31 Mart irtica olayında
da Derviş Vahdeti'nin ve Melanzade Rıfat'ların iplerini elinde tutan
gerçek güç emperyalizmdir.

15 Aralık 1908 tarihli Volkan, İngilizlerin adem-i merkeziyetçiliği
sayesinde Kıbrıs'ın "küçük bir İsviçre" haline geldiğini ileri
sürmektedirler. Oysa ki Kıbrıs İngiltere hükümetinin Osmanlı'dan
alacaklarına akrşılık rehin aldığı fakat ilk bahaneyle el
koyduğu veişgal ettiği, nüfusunun da Yarıya yakınının Türk
olduğu bir topraktır. İngilizlerin burayı tek kurşun bile
sıkmadan dalavereyle ele geçirmesini ve sömürge kurmasını Volkan
gazetesi alkışlamaktadır.

8 Nisan 1909 tarihli Volkan: "İngiliz Hükümetinden, kuvvetli,
mütefennin, her surette müterakki, hami-i insaniyet bir hükümetin
mevcudiyetini hala mutasavver mir?" diyerek bugünkü Amerikan
dalkavukluğuna andırır biçimde İngiltere'nin her yönden
propagandasını yapmaktadır.

İşta 31 Mart olayının başkahramanı Derviş Vahdeti dahi,
günümüz Amerikan şeriatçılarına benzer biçimde koyu bir İngliz
İngiliz şeriatçısıdır. 31 Mart yobazları önlerine çıkan
ilerici subayları şehit ettikleri halde hristiyan kafirlere karşı
davranışlarında son derece "centilmen"dirler. Yobazlara 31 Mart
günü yollarda rastladıkları hristiyanlara korkmamaları için
teminat vermişler, yabancı elçiliklerin kapılarına da nöbetçiler
dikmişlerdir.

İsyandan sonra hükümet 31 Mart olayında ünlü "Intelligence
Service"e mensup İngiltere elçiliği baştercümanı Fitz Maurice ile
onun ihzmetindeki yerli işbirlikçilerin marifetlerini saptamışlar
ama bu konuyu kurcalamaktan kaçınmışlardır.

31 Mart Ayaklanması
Halkın temsil edildiği parlamentonun kaldırılarak, Padişahın
mutlak egemenliğinin geri getirilmesi için çıkan ve sloganı: "Halk
burada çoban nerede?!" olan bu ayaklanma Mustafa Kemal Atatürk'ün
komuta ettiği Yıldırım Orduları tarafından bastırılmıştır.

Bu ayaklanmada önemli rol oynayan Volkan gazetesi'nde de yazıları
çıkan Said-i Kürdi Isparta'ya sürülmüştür.

Kürt Teali Cemiyeti
1. Dünya savaşında yenilince yurd emperyalistler tarafından daha
önce yapılmış anlaşmaya uygun olarak işgale başlandı. Ülkenin
her yerinde Yunan ayrılıkçısı, Ermeni ayrılıkçısı Kürt
ayrılıkçısı cemiyetler türemeye başladı.

Isparta'daki sürgünden memleketine dönen Said-i Kürdi yine
İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu'da ve güneydoğuda
İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla "Kürt
Teali Cemiyeti" kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak: Marmara
brifingi, 1971)

Bir yandan işgalcilerle mücadele eden Ankara hükümeti bir yandan da
İngiliz destekli gerici isyanları bastırmakta başarılı olunca
Said-i Kürdi bu sefer M. Kemal'le görüşmek için Ankara'ya gitti.
Amacın şeriat devleti kurmak olmadığını, ulusal temele dayanan
devlet kurmak olduğunu anlayınca bundan vazgeçti.

Bugün dahi Nurculukta cuma namazı kılınması farz kabul edilmez.
Çünkü Said-i Kürdi'nin anlayışına göre ülke hala "müslüman"
değildir. "Dar-ül harp"tir. Yani şeriatı getirmek için
savaşılması geren topraklardır.

Bu anlayışa uygun olarak çıkan ve arkasında İngiliz desteği
olduğu resmi belgelerle kanıtlanmış olan Şeyh Sait isyanına
katıldığı için İstiklal Mahkemesince yargılandı ve birçok ilde
sürgün yaşadı. İngiliz destekli bağımsız Kürdistan isteyen bu
ayaklanma birçok şehrin yıkımına, ordunun büyük ölçüde kayıp
vermesine ve misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve
Kerkük'ün İngilizlere kalması ile sonuçlandı.

Nur cemaati'nde Atatürk'ün "Öküz aleyhisselam", "Beton Kemal",
"Deccal" gibi isimlerle anılmasınınn arkasında bu şeriatçı
ayaklanmaların uğradığı hezimetler yatmaktadır.

Risaleleri ve fikirleri
Said-i Nursi'nin yaşamı boyunca yazmış olduğu risalelerin tümüne
"Risale-i Nur Külliyatı" denir.

Türkçe konuşan insanların %90'ının anlayamayacağı bir dil
kullanan(ve kişisel düşünceme göre hiç de derin anlamı olmayan
ve birbirinin tekrarı niteliğinde olan) bu eser, başlarda cifir'in
İslam dışı olduğunu söylediği halde("cifir..., gaybı Allah'tan
başkası bilmez ayetine karşı edep dışı bir davranıştır")(bkz.
Lem'alar s. 39(yazıldığı tarih 1957) daha sonraki kitaplarında
sık sık cifir kullanarak kendisinin ve yazdıklarının ne kadar
yüce olduğunu anlatır. Buna örnek vermek gerekirse:
"-... İçlerinde bedbaht olanlar da said olanlar da vardır-
anlamındaki ayetin cifir yyönünden sayı değeri 1303 eder. Hud
Suresinde -Emrolunduğu gibi hareket et-, anlamında bir ayet olduğu
gibi Şura suresinin 2. ayetinde de aynı anlamda bir ayet vardır.
-Vav-la başlayan Şura suresindeki ayetin cifir yönünden sayı
değeri de 1309 eder. Bu tarihte bütün muhataplar içinde özellikle
birine Kur'an adına iltifat ediliyor, doğru olmak yolunda buyruk
veriliyor. Birinci tarih(1303)de ise, Risale-i Nurlar müellifi(Said-i
Nursi)nin ilim tahsiline başladığı tarihtir. İkinci ayetin tarihi
ise O müellif(Said-i Nursi)nin harika bir şekilde pek az bir zamanda
ilimce en son noktaya ulaştığı(!), tahsili bitirdikten sonra ders
vermeğe başladığı ve 3 ayda, bir kış içinde, 15 senede ancak
okunabilen 100'den çok kitap okuduğu ve o zamanın o muhitte en
ünlü alimlerinin yanında o 3 ayın mahsulu fakat 15 yılın mahsulü
kadar olan ilimleri kazandığı, ne kadar büyük bir alim olduğunu;
hangi ilimden olursa olsun sorulan her soruya en doğru cevabı
vermekle ispat ettiği tarihe rastlar."(Tasdik-i Gaybi, s. 61-62, yıl
1958)

Ayrıca Hz. Ali'nin vbg. İslam Dünyası'ndaki ünlü kişilerin
sözlerinden cifir yaparak kendisini haber verdikleri anlamını
çıkartır. Oysa İslam'da gelecekten haber vermek yasaktır!...

Said-i Nursi bir yerde de kendisini şöyle tanıtır:
"İngiltere'nin en yüksek bilim kurulu, Şeyhülislamlık'a 6 soru
sorup cevabını istediği zaman; o 6 soruya 6 kelimeyle cevap veren;
Yabancıların en çok önem verdikleri ve bilginlerinin en esaslı
düstur saydıkları ilkelerine, gerçek ilim ve marifetle karşılık
verip üstün çıkan;
.... Gerek Avrupa filozoflarına, gerek ülemasına ve gerek okullarda
yetişmiş olanlara meydan okuyan, kendisi hiç soru sormadan sorulan
soruları eksiksiz cevaplandıran..."(Lem'alar Risalesi)

İşte Said-i Nursi böyle üstün bir kişi olduğunu kendisi
anlatıyor...

Ayrıca İzmir ve Erzincan Depremleri için şöyle dediğini F. Gülen
kendisi naklediyor:"Ya oralarda hiç hizmet eden yoktu(dine hizmet
eden) veya onlar yenik durumda idiler ki bu bela başlarına geldi.".
Yani müslümanı varsa bile azınlıktıaydı. Depremler bu yüzden
olmuştu.

Fethullah Gülen de bu söze dayanrak şunu ekliyor( Prizma 2 sf 66): "
-Devlet bu belayı hazrıladı, altyapı hazır değildi, inşaat
ruhsatı verilmemeliydi vs.- diyorlar. Halbuki İslam inancına göre
maziye ve musibetlere kader açısından bakılır. Artık bu safhada
bize Allah'a tevekkül etmek düşer. Yoksa böyle bir bakış
açısı, musibeti Üstad'ın ifadesiyle ikileştirir."

Adnan Menderes ve Said-i Nursi
"Ben kütüğü aday göstersem milletvekili seçtiririm.", "İstersem
hilafeti geri getiririm" söylemlerinde bulunan ve Anaaysayı ihal
ederek diktatörlük yolunda giden Adnan Menderes Doğu'daki ve
Güneydoğu'daki şeyh, ağalık oluşumu düzeltmek için Atatürk
döneminde başlatılan toprak reformunu sürdürmek bir yana oranın
sömürücüleri olan ağalarla ve şeyhlerle işbirliğine girmiştir.
Said-i Nursi'nin de elini öpmek seviyesine kadar düşerek cemaate
hoş görünmeye çalışmış ve başarılı da olmuştur.

Yetiştirilmiş beyinleri ülkeye kazandırmak için Atatürk
tarafından kurulmuş olan köy enstitülerini kapatan ve yerine imam
hatip okuları açan, demiryollarını "komünist işi!" diye bırakan
ve ulaşımda, sanayide, ticarette ülkenin geri kalmasına yol açan
Adnan Menderes ülkeyi Amerikan benzinine bağımlı kılmayı tercih
etmiş, ABD'nin isteği üzerine uçak fabrikasını kapatmıştır.

Demiryollarına halen bir çivi bile çakılmamış olması ülkemizin
Mobil, BP gibi AB güdümlü sermayenin bir nuamralı sömürgesi
yapmakta, Avrupa2nın toplamında daha çok kamyona sahip olmamıza
neden olmakta ve trafik kazalarını bir katliam boyutuna
çevirmektedir. Bütün bunların sorumlusu halka gerçekleri anlatmak
yerine cemaat bilinci aşılayıp uyutanlardır.

Nurculuk Cereyani (*)

Dinci, gelenekçi çevrenin bir temsilcisi olduğu "$akirtleri"
tarafindan belirtilmi$ olan Said-i Nursi (31 Mart Olaylarindan Said-i
Kurdi) ye baglanan cereyan Nurculuk adini almi$tir. Said-i Nursi
taraftarlari, Nursi'yi "misilsiz, muellif, hakikat kahramani, Butun
islam aleminin muhtac oldugu bir filozof" olarak tanimlami$lardir. Ilmi
degeri bakimindan "Aristo'yu, Ibni Sina'yi, Ibnirrust'u, Farabi'yi"
geride biraktigi da muritlerince iddia edilmi$tir. Manevi sahada
Turkiye'nin Gandisi oldugu belirtilmi$tir. Eseri "Risale-i Nur" Kuran-i
kerim'in yirminci asirdaki tefsiri sayilmi$tir.(115) Bu hukmu, eseri
hakkinda bizzat Said-i Nursi de tekrarlami$tir. Risale-i Nur'a kimsenin
mani olamayacagini, onun manevi bir polis oldugunu, dunya bari$ini
saglayacak kudretini kendisi de belirtmi$tir. Bu bakimdan iktidar
partisi (DP) ve eski iktidar partisi (CHP), Risale-i Nur'a minnettar
olmalidir, cunku o belalari defeder. O'na hucum edilirse mutlaka bir
bela ile kar$ila$ilir. Nitekim bir eseri ile ilgili yapilan bir arama
sirasinda sifirin altinda 18 derece soguk olmu$tur. (116)

Said-i Nursi'nin Kuran'i yorumlayan yazilari yaninda siyasi ve sosyal
fikirlerini içerenler incelendiginde bu alandaki fikirlerinin ilmi
açidan zayif olduklari gorulmektedir. Genel olarak Said-i Nursi'nin
fikirleriyle dinci çevrenin savundugu fikirler arasinda birlik vardir.

Said-i Nursi ve talebeleri, Cumhuriyet'in 1950 senesine kadar olan
devresini mutlak bir istibdat (dikta) saymi$lardir. Bu zaman içinde
pek çok tekliflerinin sonuçsuz kaldigini da uzuntuyle
kaydetmi$lerdir. Said-i Nursi 1950 genel seçimlerinden sonra ba$layan
devreyi fikirleri için bir kabul ve gerçekle$me devri saymi$tir.

Said-i Nursi genel olarak teokratik bir devlet $eklinin taraftarligini
yapmi$tir. Bu fikrini El Hutbei $amiye ba$likli 31 Mart olayini konu
edinmi$ bir risalesinde ileri surmu$tur. (117) Bu suretle laiklik
prensibini de tamamen reddetmi$ olmaktadir.Mesela $apka giyimi ona gore
islam'in geleneksel kanunlarina muhaliftir, çar$afa gelince, kadinlar
için bir " kale ve siper" anlamindadir. (118) Açik bacak ve yarim
çiplak kadinlar iman ehline saldirmaktadirlar. Çiplak bacaklar,
"cehennem odunlari" dir. Cehennemde yilan suretinde gorunurler.
Tesetture uymayan kadinlar cehennemde azap çekeceklerdir.(119)

Çok kadinla evlenmeye gelince, bir erkek birden çok nikah altina
alinamayacagi gibi, ba$ka kadinlari da nikah edebilir. (120) Kadinlarin
bo$anmak için mahkemeye ba$vurmalari "islam onuruna ve milli $erefe"
yaki$mamaktadir. (121)

Ogretim alaninda da Said-i Nursi'nin bazi fikirleri ve teklifleri
vardir. Bir anne çocugunu hafiz mektebinden alip Avrupa'ya gondermekle
çocugunun ebedi hayatini tehlikeye koydugunu du$unmemektedir. (122)
Yuksek ogretim alaninda Said-i Nursi'nin dikkat çeken teklifi "dogu
universitesinin" kuruşu$udur. Bu universite Kahire'deki "camiulezher"
in kizkarde$i olacaktir. Ogretim dili bakimindan "Arap vacip, Kurt
caiz, Turk lazim" (123) $ark universitesi geleneklere dayanmalidir.
"Batilila$maya ve medeniyete muhtaciz" tezi bu universiteye
uygulanamaz. (124) Istanbul Universitesinde ileride bir "Nur medresesi"
açilmalidir. (125)

Said-i Nursi "Ba$bakan ve dindar milletvekillerine" hitaben yazdigi bir
mektupta laiklik prensibinin uygulanma $ekli hakkindaki fikirlerini
açiklami$tir. Siyaset gizli dinsizlige degil, dine alet edilmelidir.
Bu goru$ bizi Said-i Nursi'nin natilila$ma meselesi uzerindeki
du$unceleriyle kar$ila$tirmaktadir. Islamiyet milliyetinden
faydalanacak yerde , batilila$mak dalalete, sefahate, yabanci
politikaya dayali bir ya$ayi$ $ekli sayilmi$tir. Gizli munafik ve
zindiklar, batilila$mak bahanesiyle, dini siyasete alet etmi$lerdir.
Avrupa, kulturuyle maddeten islam alemini yenmi$ olabilir. Fakat dinen
yenememi$tir.Islam dunyasinda Avrupa kulturuyle iyile$tirme (islahat)
yapilamaz.(126) Avrupa medeniyeti artik "kurtlanmi$ bir agaç"
halindedir ve Asya medeniyetine yenilecektir. Cumhuriyet rejimini
kurmak için "Avrupa'ya dilencilik etmek, islama buyuk cinayettir" Zira
islam bu rejimi 13 asir once getirmi$tir.(127)

Nurculuk hareketi bir aksiyon cephesine de sahip olmu$tur. Said-i Nursi
propaganda gezilerine çikmi$, genel ortami oldukça me$gul etmi$tir.
Zamanin iktidari bu hareketi desteklemi$tir.

Said-i Nursi'nin olumunden sonra Nuculugun durakladigi ve "ittihadi
muhammedi firkasi" hakkinda soyledigi gibi bir tunele girdigi
soylenebilir. Bu hareketin Turk devrim prensiplerine muhalefetleri
kayda deger ozelliktedir.

(*) : 1996 Tarik Z. Tunaya, Turkiye'nin siyasi Hayatinda BATILILASMA
HAREKETLERI, sf 190-194

115- Risale-i Nur hakkinda Ankara Universitesinde verilen konferans
(Ankara 1957)- E$ref Edip : Risale-i Nur muellifi Bediuzzaman Said-i
Nursi (ıstanbul 1952- 1317)

116-Bediuzzaman Hz. Said-i Nursi nihayet konu$tu. (Hur Adam No. 344- 20
$ubat 1959, s 1-4) Ankara'da Nurcular hakkinda devam eden mahkeme
safhalari ve Avk. Bekir Berk'in savunmasi için Bkz Hur Adam No 311 den
itibaren Said-i Nursi'nin Tesettur Risalesi hakkinda uyesi bulundugumuz
bilirki$i heyeti , verdigi rapor dolayisiyla dokuz imzali bir tehdit
mektubu almi$tir. (1952) Bu raporda da Risale-i Nur'un tedrisati
sayesinde on be$ haftada islah olduklari da belirtilmi$tir.

117-Bu kitabin çe$itli baskilari vardir. 1953 senesinde elimize geçen
bir nushasiyla , 1957'de basilan nusha arasinda yazilarin ba$liklari ve
yazilar bakimindan farklar vardir. Bu kitabin son baskisi $u ba$ligi
ta$imaktadir: Hutbe-i $amiye namindaki Arabi Risale'nin Tercumesi
(Antalya-1957)

118-Bediuzzaman , Yirmidorduncu Lem'a (Hanimlar rehberi, Istanbul 1958,
sf 24-27)

119-Birden ihtar edilen mesele-i muhimme (Gençlik rehberi, Istanbul
1951, sf 14-15)

120-Bediuzzaman , Yirmidorduncu Lem'a sf 24

121- Bediuzzaman : Ehli iman ahiret taifesi olan kadinlar taifesi ile
bir muhaveredir . (Hanimlar rehberi, sf 5-6)

122-123 Ayni yazi

124-Bediuzzaman Said-i Nursi'nin $ark universitesi açilmasina
giri$ildigi sirada cumhurba$kani ve ba$bakan'a gonderdigi dilekçeden
bir parça (Hur Adam No 33- 26 Aralik1958) s 2 Ayni mektup metni için
Bkz Risale-i Nur hakkinda Ankara Universitesi'nde verilen bir konferans
s 75-78

125-Bediuzzaman gençlik rehberi s 77

126-Said-i Nursi'nin 1923 tarihinde Millet Meclisi'ne hitaben yazdigi
bir hutbe:(Hur Adam No 320- 12 Eylul 1958, s 1)

127- Badiuzzaman: Hutbei $amiye (bkz 117)

Kaynakça;

TGSG
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 25.03.2008, 13:10   #15
Kadir58
Yasaklı
 
Kadir58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Kadir58 Şuan Kadir58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 28.05.2008 23:27

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Yaş: 35
Mesajlar: 259
Tecrübe Puanı: 0 Kadir58 FORUMLARA KATILIMI BIRAZ DAHA ARTABILIR
Standart --->: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

Siyonizmin fikir babasi olan Theodor Herzl in yolundan gidin, ABD de bulunan ADL adli siyonizm örgütü, ne hikmet se bizim tayyip e üstün hizmet ödülü veriyor.

Baska zaman siyonizme karsiyiz diyenler, sirf tayyipci olduklari icin bu ödüle susuyor.

Bu susanlarin ne kadar samimi olduklari ortada. Kendi adamlarina sus, baskasina ac agzini, yum gözünü. Iyi valla. Bu ne iki yüzlülük derim bende.

Ödülü alirken verdigi poza bakin (kiyafetde baya yakismis):
Kadir58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 29.10.2008, 21:04   #16
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

DTP'nin kitapçığında ne var?
DTP’nin Meclis’te milletvekillerine dağıttığı ve “sarı, kırmızı, yeşil” tonların dikkat çektiği kitapçığa tepki gösterdi. Milletvekilleri, DTP’nin Meclis’te milletvekilleriri “sarı, kırmızı, yeşil” tonların dikkat çektiği kitapçığa tepki gösterdi.
Meclis’te ilk kez Kürtçe bir kitapçık dağıtıldığını belirten Özyürek, “İlk Kürtçe programın dağıtılmış olması önemli bir unsur. Ama içeriği daha da önemli. Burada demokratik özerklik adı altında eyalet sistemi öneriliyor” dedi.
, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk imzasıyla milletvekillerine dağıtılan ve “sarı, kırmızı, yeşil” renklerin önplana çıkarıldığı gözlenen kitapçığa tepki gösterdi. , DTP’nin, bölücü terör örgütünün de simgeleri arasında yer alan bu renkleri her vesileyle toplumun önüne çıkartmaya çalıştığını ifade etti. kitapcığın içeriğini eleştirirken, “İlk Kürtçe programın dağıtılmış olması önemli bir unsur. Ama içeriği daha da önemli. Burada demokratik özerklik adı altında eyalet sistemi öneriliyor” dedi.

-AMAÇ AYRI BİR DEVLET KURMAK-

Terör örgütü PKK’nın Türkiye’de öncelikle özerklik, arkasından da ayrı bir devlet kurma amacında olduğunu sürekli dile getirdiklerini anlatan Özyürek, ANKA’ya yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Terörün sürekli tırmandırılmasının arkasında da ayrı bir devlet kurmak var. Bu projenin bir aşaması. Burada DTP’nin kurultayında alınan karar doğrultusunda tekrar gündeme getirilmeye çalışılıyor. Türkçesiyle, İngilizcesiyle, Kürtçesiyle parlamenterlere dağıtılmış, basına dağıtılmıştır.
PKK’nın bir tırmanışta olduğunu hep beraber görüyoruz. Sayın Başbakan’ın Diyarbakır ziyaretinde bütün kepenkler kapatılmıştı. Çöpler toplanmamıştı. Daha önce PKK kepenk kapattırmak için bazı girişimleri olmuştu. Ama başarılı olamadı. Çok az sayıda esnaf kepenk kapattı öbür taraf açık tuttu. Ama öyle anlaşılıyor ki direnecek kimse kalmadı. Herkes korkutuldu, teslim alındı. Bütün kepenkler kapatıldı. Sayın Başbakan Tunceli’ye gittiğinde de orada işte buralara gelen tek parti lideri benim diye övünüyor ama tepesinden uçaklar, helikopterler uçurarak zırhlı araçlarla korunarak sokaklar olağanüstü rejimde olduğu gibi boşaltılarak bir Başbakan oraya gidiyorsa bu marifet değil. Artık çok net bir şekilde hem Abdullah Öcalan’a özgürlük, hem de özerk bir federal yapı gündeme gelecektir. Bu herkesin dikkat etmesi gereken ülkeyi adım adım bölmeye çalışan bir projedir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Tabi bu yazarak çizerek bir şey olmaz deriz; ama fiili güç gösterisinden de anlıyoruz ki bu yazılıp çizilenleri hayata geçirmek için gerektiğinde güç kullanmak kararı alınmıştır. Bu son derece önemlidir.”

-"ENTEGRASYONDAN YANAYIZ"-

Meclis’te böyle bir kitapçığın ilk kez dağıtıldığını belirten Özyürek, Kürtçe yayın yapmanın yasak olmadığına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Kürtçe yayın yapmak yasak değil artık. AB’ye uyum süreci kapsamında serbest bırakılmadı. Bunda bir sakınca yok. Burada yazılanlar esas itibariyle ulusa karşı. Misak-ı Milli sınırları içinde bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin olmasına karşı çıkıyor ve bunun nasıl parçalarız anlayışı burada çok usturuplu ifadeler kullanılıyor.
'Demokratik özerklik' deniliyor. 'Türkiyelilik üst kimliği' deniliyor mevcut devlet yapımızın ırkçılığa dayanan bir ulus devlet olduğu bunun halka özgürlük getirmediği söyleniyor. Ve asimilasyondan bahsediliyor. Biz CHP olarak önümüzdeki günlerde tartışmaya açacağımız programımızda asimilasyona karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Biz entegrasyondan yanayız. Yani insanlarımızın ırkı, dini, mezhebi ne olursa olsun barış içinde özgürce bir arada yaşamalıdır. Misak-ı milli sınırları içinde tek devlet, tek bayrak olmalıdır.”

ANKA
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 30.10.2008, 22:14   #17
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

AKP ve DTP ikinci yemeğe çıkıyor!Birlikteliği sevdiler galiba. Meclisteki kavgalar işin reklam kısmıydı galiba...AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat ile DTP lideri Ahmet Türk ve partili milletvekillerinin bir araya geldiği sürpriz yemeğin yankıları sürerken, her iki partinin yeni bir yemek organizasyonu içinde olduğu haberleri kulisleri hareketlendirdi

AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile DTP lideri Ahmet Türk ve partili milletvekillerinin bir araya geldiği yemeğin yankıları Ankara’da sürerken, her iki partinin yeni bir yemek organizasyonu içinde olduğu haberleri kulisleri hareketlendirdi.

Yemek programı dün Cumhuriyet Bayramı nedeniyle verilen resepsiyonda kararlaştırıldı. Yemeğin günü ve yeri belli olmazken, yemek ile ilgili haberlerin basına sızması AKP içinde sıkıntı olduğu öğrenildi.

YEMEK SALI GÜNÜNE ERTELENDİ
Elde edilen bilgilere göre, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Çankaya Köşkü’nde verilen resepsiyonda AKP’li bölge milletvekilleri ile DTP’li Hasip Kaplan, Akın Birdal ve Nuri Yaman yarın için bir yemek organizasyonu yaptılar.

Ancak, yemeğin basına sızması AKP içinde sıkıntı olunca programın başka bir güne bırakılması kararlaştırıldı.
Ertelenen yemek programına AKP Diyarbakır Milletvekilleri Abdurrahman Kurt, Kudbettin Arzu, Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, DTP’den ise Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Muş Milletvekili Nuri Yaman'ın katılacağı belirtildi.

Yarın yapılması planlanan yemeğin ise Salı gününe ertelendiği öğrenildi.

YEMEĞİN DUYULMASI AKP İÇİNDE SIKINTI YARATTI
AKP içinde yemeğin duyulması ise sıkıntı oldu. Yemeğin gizli kalmasını isteyen AKP’liler, “Biz bölge milletvekilleriyiz. Bir araya gelip yemek yememiz kadar doğal bir şey olamaz. Ancak, bu yemeğin haber olması başka şeylere çekilecek, dolayısıyla genel merkez devreye girecek. Gizli kalması daha iyi olurdu” yorumlarını getirerek yemek haberinin DTP’liler tarafından basına sızdırıldığına ise tepki gösterdiler.

DTP’li Hasip Kaplan da AKP bölge milletvekilleri ile yemek yiyeceklerini doğruladı.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 08.11.2008, 02:37   #18
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

AKP'de sürpriz görev değişimi!
AK Parti'nin en yetkili karar organı olan Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) sürpriz bir görev değişimi yaşandı.Dengir Mir Mehmet Fırat görevden alındı

AKP Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) değişiklik yapıldı.

AKP'nin iki numaralı ismi Dengir Mir Mehmet Fırat parti başkan yardımcılığı görevinden alındı. Yerine Abdülkadir Aksu atandı.
AKP MYK ardından alınan bilgiye göre görev değişikliğine Fırat'ın rahatsızlığı neden oldu. Ancak Fırat, CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu'nun hayali ihracat ve uyuşturucu kaçakçılığı iddiaları üzerine çok yıpranmıştı.

Alınan bilgiye göre, Abdülkadir Aksu, Dengir Mir Mehmet Fırat'ın yerine Siyasi ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu.

Şaban Dişli'den boşalan Ekonomik İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine Bülent Gedikli getirildi.

Gedikli'den boşalan Mali ve İdari İşler Başkanlığı'na Balıkesir Milletvekili Edip Uğur atandı.

TOPLANTI SONRASI "DEĞİŞİKLİKLER OLAĞAN" AÇIKLAMASI

AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK), toplantısında, son gelişmeler ile yürütülen politikaların değerlendirildiği belirtilerek, “AK Parti insanımızı hayatın her alanında en ileri standartlarına kavuşturmayı hedefleyen değişik ve gelişim politikalarını sürdürecektir” denildi.

Yaklaşık 4,5 saat süren toplantıdan sonra yapılan basın açıklamasında son iç ve dış gelişmeler ile yürütülen çalışma ve politikalara ilişkin değerlendirmelerde bulunulduğu belirtildi.

ABD başkanlık seçiminin sonucu ve muhtemel dış siyasete etkileri, iç güvenlik sorunları, önlemler, sosyal politika, küresel ekonomik krizdeki son durum ve Türkiye'ye etkilerinin yönetilmesi konusunda MKYK'da sunumlar yapıldığı ifade edilen açıklamada, yaklaşan yerel seçim hazırlıkları, teşkilat çalışmaları ve Meclis'teki AKP Grubunun çalışmaları hakkında birim başkanlarının kurul üyelerine bilgi sunduğu kaydedildi.

MKYK üyelerinin bu alanlarda son gelişmeler ve parti politikalarına ilişkin görüş ve önerilerini dile getirdiği ifade edilen açıklamada, “AK Parti kurulduğu günden bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da iç ve dış gelişmeleri en iyi şekilde değerlendirerek aziz milletimizin ihtiyaç, talep ve beklentileri doğrultusunda insanımızı hayatın her alanında en ileri standartlara kavuşturmayı hedefleyen değişim ve gelişim politikalarını sürdürecektir” denildi.

Bu arada MKYK bitiminde AKP Genel Merkezi'nden ayrılan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, gazetecilerin soruları üzerine parti organlarında yapılan değişimlerin olağan bir gelişme olduğunu belirterek, “Siyasi partilerde görevler geçicidir. Biz bir aileyiz. Aile içinde değişiklikler olur” dedi.

"PARTİMİZDE DENGEYE DAYALI GÖREVLENDİRME YAPILMAZ"

AKP'li Nihat Ergün toplantı sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün, Ak Parti Merkez Yürütme Kurulu'ndaki (MYK) değişikliğin Dengir Mir Mehmet Fırat'ın DTP'li milletvekilleri ile yediği yemek ve CHP'li Kılıçdaroğlu'nun iddialarından bağımsız bir değişiklik olduğunu söyledi.

AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısından ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ergün, Şaban Dişli'nin görevinden ayrılmasının ardından bir görev değişikliğinin gerektiğini ifade ederek, Dişli'den boşalan yere Bülent Gedikli'nin, Gedikli'den boşalan yere ise Edip Uğurlu'nun getirildiğini söyledi.

Dengir Mir Mehmet Fırat'ın “sağlık sorunları” nedeniyle “görevinden affını istediğini” belirten Ergün, Fırat'ın yerine de Abdülkadir Aksu'nun getirildiğini anımsattı.

Fırat'ın görevden ayrılmasını DTP'li milletvekilleri ile yediği yemek ve CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddialarıyla ilgisi bulunmadığını söyleyen Ergün, “Bunlardan bağımsız bir şekilde tartışmalar olurken partimizin MYK ve MKYK'sında bu iddialara yönelik herhangi bir müzakere ve tartışma olmamıştır. Bu değişiklik onlardan bağımsız bir değişikliktir. Tamamen açıklandığı sebeplerdendir” diye konuştu.

Ergün, bir gazetecinin görev değişikliğinin parti içindeki dengeleri değiştirip değiştirmeyeceğini sorusuna “Partimizin görevlendirmelerinin bir dengeye dayalı görevlendirme olduğunu düşünmüyorum. Bu görevlendirmeler o işi yapacak arkadaşlarla ilgili değerlendirmedir. Dengir Bey bugüne kadar görevini çok iyi bir şekilde yerine getirdi. Abdülkadir Bey de en güzel şekilde yerine getirecektir” yanıtını verdi.

Nihat Ergün, “Hükümet'te değişiklik olacak mı?” sorusu üzerine, Hükümet'te bir değişikliğin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tasarrufunda bir konu olduğunu ifade etti. Ergün, zamanlamanın ve hangi sebeple Bakanlar Kurulu'nda değişiklik yapacağı konularının Başbakan Erdoğan'a ait olduğunu söyledi.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış da Mehmet Mir Dengir Fırat'ın “sağlık sorunları” nedeniyle görevinden istifa ettiğini belirtti.

Fırat'ın AKP'nin kurucularından olduğunu ifade eden Bağış, “Fırat çok sevdiğimiz, saydığımız bir abimizdir. Yine görev yapacaktır. Görevi devralan arkadaşımız yine kurucularımızdandır. Ak Parti her zamankinden daha güçlü, birlik ve beraberlik içerisinde, dayanışma içerisinde... Kimsenin bundan şüphesi olmasın” diye konuştu.

Bu arada Türkiye'nin Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik de AKP Genel Merkezi'ne geldi.

Başbakan Erdoğan'a Irak'la ilgili bilgi vermeye geldiğini söyleyen Özçelik, yaklaşık bir saat kaldığı AKP Genel Merkezi'nden İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile ayrıldı.


Çok enteresan,bir yerlerde toplantı yapılır,bir aşiret ağası gider başka aşiret ağası gelir,bizde T.A.B (Tarikat-Aşiret-Baron) üçlemesi yaptığımızda tepki alır,üstüne aşiretten biri gider digeri gelince sonuç ne olur zamana bağlı galiba.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 30.03.2010, 03:44   #19
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: ÜLKEMİZDE SİYONİZMİN YÜZÜ

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek
> > de Bakanlığın websitesine göre 1993
> > yılında Exeter Üniversitesinde eğitim gördü.
Bu listede adı yok.
> İngiltere'de bir Exeter Üniversitesi vardır.
> > İngiliz Üniversiteleri arasında "Kürt Araştırmaları Enstitüsü" olan tek yüksek
öğretim kurumudur.
Exeter Üniversitesi'nde ayrıca Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüsü de bulunuyor! İngiliz istihbarat servislerinin yurt dışı görevlere gönderilecek ajanlarının önemli bir bölümü
> Exeter Üniversitesi'nde eğitim görür. Ayrıca Arap ve İslam Dünyası ile Kürtler hakkında
uzmanlaşması gereken İngiliz ajanlar da bu üniversitenin hocaları tarafından eğitilir.
> > Üniversite yayınlarında, Irak'ın kuzeyinden "Irak Kürdistanı" diye söz edilir.

> > İngiliz istihbarat servisinin bir yan kuruluşu olan GreenPeace (Yeşil Barış) örgütü de Exeter Üniversitesi tarafından kurulmuştur. Exeter Üniversitesi'nden mezun olan veya
doktorasını burada yapan kişileri, daha sonra özellikle İslam ülkelerinde önemli ekonomik ve siyasi kuruluşların başında veya devlet görevlerinde görmek mümkündür.
> > Mesela İslam Kalkınma Bankası'nın bütün önemli yöneticileri Exeter Üniversitesi'nde yüksek lisans veya doktora yapmıştır!
Tabii buraya gönderilecek öğrencileri de kendi ülkelerindeki"İslami kuruluşlar" seçer!
> > İngiliz tarihinde kullanılan işkence aletlerinden biri " Exeter Dükünün Kızı" olarak anılır.
> > İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş seneler önce İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın kendisini Londra'ya ve güneye Exeter Şatosuna davet ettiğini, burada medyanın
demokrasiyi tahrip etmesi üzerine bir beyin fırtınasına katıldığını bir Meclis konuşmasında açıklamıştır.
> > Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Exeter Üniversitesi'nde iki yıl eğitim-öğretim
görmüştür. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da Abdullah Gül'ün bu üniversitedeki sınıf arkadaşıdır!
Abdullah Gül, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş veProf. Sebahattin Zaim gibi hocalarının teşviki ve sağladıkları Milli Kültür Vakfı bursu ile 1976-1978 yıllarında Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile birlikte İngiltere'ye gönderilmiştir.
> > Gül, burada İslam ülkelerinde ileride görev alacak olan doktora öğrencileri ile sıkı bir arkadaşlık kurmuştur.
Dönüşte Sebahatti Zaim'in daveti ile Sakarya Üniversitesi'nde görev almıştır. Doktora tezi, "Türkiye ile İslam Ülkeleri Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Gelişimi" başlığını taşır.
> > Tez hocası ise Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'tır!
Abdullah Gül, 12Eylül'den birkaç gün sonra evinden alıp götürülür ve İstanbul'da Metris Askeri Cezaevine kapatılır! Çıktıktan bir süre sonra 48 İslam ülkesinin üye olduğu İslam Kalkınma Bankası'nda diğer Exeter mezunu arkadaşları ile birlikte ekonomi uzmanı olarak görev alır.
> > ( ŞİMDİ ÇANKAYA GÖREVLİSİ )

> > İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğu, Exeter Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmalar yapmıştır.
Harry Potter serisinin yazarı Joanne Rowling, Exeter Üniversitesi'nde, Fransızca ve klasik edebiyatlar okumuştur! Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Tutulmaz Exeter Üniversitesi'nde kamu yönetimi yüksek lisansı yapmıştır.
> > Exeter Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ian Markham'ın
"Said Nursî'nin başarısı: Hakikat ve hoşgörü" başlıklı bir makalesi vardır! Yani bu üniversite "dinlerarası diyalog" un kurgulanmasında da vardır.

> > Markham ,** Exeter'de ilahiyat dalında öğretim görevlisidir.
İçişleri Bakanlığı, birçok kaymakam adayını Milli Güvenlik Akademisi eğitiminden sonra Exeter Üniversitesi'ne göndermiş ve burada dil eğitimi almasını sağlamıştır. Halen Türkiye'de,
> > özellikle Güneydoğu ilçelerinde görev yapan birçok kaymakam ve vali yardımcısı
Exeter'de doktora yapmıştır!
> > Yüksek yargı organlarından da tetkik hakimleri Exeter Üniversitesinde yüksek lisans eğitimine gönderilmektedir!
> > Bilgilerinize sunulur!


Elif Sucukları

Yıl 1984. Özal`ın ANAP Hükümeti ekonomiyi libere ederken et ithalâtına
da izin çıkarıyor..

Bazıları ayağa kalkıyor ve "bu ithalât serbestisi hayvancılığımızı
öldürür" diye haykırıyor ama bu haykırışlara rağmen ithalât başlıyor..

Kopuzlar Gıda`ya (Mustafa Kopuz merhum) ait Elif Sucukları`nın
muhasebe ve fabrika müdürü, (Fabrika Kağıthane`de) futbolculuktan
gelme ve aynı
zamanda Erbakan`ın genç bir müridi.. Çevresinde "Lâik Devlete
düşmanlığı" ile tanınıp biliniyor..

Bu genç İslâmcı aynı zamanda Elif sucuklarının küçük bir hissedarı da.
Ve; adı: Recep Tayip Erdoğan..

İşte bu genç adam bir gün, yanında patronu Mustafa Kopuz da olduğu halde,
ülkenin en büyük et ithalâtçısına gidiyor.

Vadeli çek verecekler ve ithâl et satın alıp, sucuk üretecekler..

Ancak ithalâtçı firma, ilkeleri gereği bu genç adamın ve patronunun
taleplerini geri çeviriyor.. Vadeli çekle mal verseler bile mutlaka
bir banka teminat mektubu istediklerini söylüyorlar..

Aradan birkaç gün geçtikten sonra Mustafa Kopuz, yanında Ankaralı ünlü bir
müteahhit (aslen Rizeli) de olduğu halde et ithalâtı yapan firmanın
yetkililerini ziyarete geliyor..

Ankara`dan gelen bu müteahhit konuk, et ithalâtı yapan firmanın bağlı
olduğu holdingin bir başka inşaat malzemesi şirketinin iyi bir
müşterisi. Kendi çalıştığı bankalardan birinden teminat mektubu
vermeyi öneriyor.

Et ihtilâtçısı firma yetkilileri de Elif Gıda lehine olmak şartıyla bu
teklifi kabul ediyorlar..

Teminat mektubu ile birlikte çekler tanzim edilip ithalâtçı firmaya
teslim ediliyor ve Danimarka`dan gelen (İslâmi Kurallara uygun
kesilmiş olması
mümkün değil) ithal etlerin sevkıyatı da başlıyor..

Çekleri, genç muhasebeci Recep Tayip imzalıyor..

Ve..

Günü geldiğinde çekler bir türlü ödenmiyor..

Recep Tayip alacaklı firmaya gidip karşılıksız çıkan çekleri yeni çeklerle
değiştirmeyi, nasıl olsa banka teminat mektuplarının olduğunu söylüyor..

Talebi bir sefere mahsus olmak üzere kabul ediliyor.

Ve..

O yeni çekler de ödenmiyor..

Teminat mektubu nakde çevriliyor.. Ankara`da iş yapan Rizeli müteahhit
ile Elif Gıda`nın arasına kara kedi giriyor..

Buraya kadar her şey normal çünkü çekler karşılıksız çıksa da teminat
mektubunun paraya çevrilmesi sonucu tahsil edilmiş oluyor.

Ama asıl olaylar ondan sonra gelişiyor..

Aynı firma, o büyük et ithalâtçısından mal alamayınca bu kez
piyasadaki başka küçük firmalara yöneliyor..

Ve bir sabah.

Tercüman Gazetesi şu başlıkla çıkıyor:

"Skandal.. Vicdansızlar!.. Eşek etinden sucuk üretip halka satıyorlar"..
Gazetede, Recep Tayip beyin bir fotoğrafı yer alıyor..
Tutuklanıp götürülmüş..
Birkaç geceyi nezarethanede geçiriyor. Dava açılıyor. Sonuç:
Yanlışlıkla karışmış birkaç parça eşek eti..

İlerleyen günlerde Mustafa Kopuz ölünce Elif Sucukları (gizli olarak)
Tayip beyin oluyor..

Ve Allah`ın; "Yürü ya Tayip" emrini bu genç adam nasıl algılıyor
bilinmez çünkü yürümektense, yürütmeye başlıyor..

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı oluyor..

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi çalışanlarına satılan bütün sucukları Elif
Sucuklarından almaya başlıyor ve o satın alma halen devam ediyor..

Elif Sucukları günümüzde kapalı devre çalışıyor..
Yani sadece İstanbul Belediyesi Büyük şehrin ihtiyaçlarını karşılıyor..

Ve elbette firma, Recep beyin üstüne kayıtlı değil....

Gazetelerin birinde Tayip Bey`in Kısıklı`da toplam 6 milyon YTL
değerinde 3 adet villâsı olduğunu ve ilk villâya büyük oğlu Burak`ın
taşınmak üzere olduğunu okuyunca bunlar hatırladım..

Nazlı Hanım (Ilıcak) şu haberin yer aldığı Tercüman Gazetesi`nin (eğer
o günkü nüsha kaybolmadıysa!..) arşivden çıkarıp medyaya verse....


Yaklaşık iki yıl önce “Ayda en az bir kez okuduğum sözler” başlıklı bir yazı yazmıştım...

O sözler Fethullah Gülen’e aitti ve onun ABD’ye gitmesine neden olmuştu.

Aynen şunları söylüyordu Fethullah Gülen:

“Adliye’de, Mülkiye’de mevcut olanlar mevcudiyetlerini korumazlarsa, arkadan gelenlerin mevcudiyetini koruyamayız. Bir taraftan o kanun ve kuralları, diğer taraftan da kanun ve kural adamı olma imajını kullanmalıyız. Yani sizi gören, ‘Bunlar kurallara harfiyen riayet ediyorlar’ demeli.”

“Taa ilerilere gitmeli, can damarları içinde dolaşmalıyız. Cepheleri öğrenmeleri lazım arkadaşlarımızın. Hukuk sistemini didik didik etmeliler. Sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım. Biz de çalışıp onları istifade edecekleri mevkilere getirmeliyiz.”

“Dikkatli olmalıyız. Erken harekete geçersek, tepemize binerler. Durmadan hazırlanmalıyız. Zamanı gelince, uygun boşluk bulunca maratona geçeriz. Devlet memuru arkadaşlarımız kahramanlık yapamazlar. Erken vuruş yaparlarsa dünya başlarını ezer. Bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır.”

Fethullah Gülen’in bu sözleri söylemesinin üzerinden yıllar geçti...

Ama ben; unutmayayım, yumuşamayayım, gevşemeyeyim, boş bulunup da “gününü bekleyenler”in oyunlarına düşmeyeyim diye her ay en az bir kez okumaya ısrarla devam ettim.

Müritleri; aradan geçen yıllarda Fethullah Gülen’in bu talimatlarının dışına çıkmadılar...

Adliye’de, Mülkiye’de mevcut olanlar, mevcudiyetlerini korudular...

Hem kanun ve kuralları kullandılar (her fırsatta demokrat kesilmeleri bunun örneğiydi) hem de kanun ve kural adamı olma imajını...

Onları görenler gerçekten de “Bunlar kurallara harfiyen riayet ediyorlar” dedi...

Sonra...

“Taa ilerilere” gittiler...

“Can damarları içinde” dolaştılar...

TSK’nın, yargının, emniyetin, üniversitelerin içine sızdılar...

“Hukuk sistemini didik didik ettiler, püf noktalarını öğrendiler...”

Ve sonunda...

“Maratona geçtiler!”

Öyle ustaca koşuyorlar ki bu “maraton”u, kimseyi “ürkütmüyorlar!”

Siyaset kurumu yıpranıyor...

Adliye yıpranıyor...

Mülkiye yıpranıyor...

Üniversiteler yıpranıyor...

Medya yıpranıyor...

Ama onlar; bu toz dumanda ortada bile görünmüyorlar!

Her yerdeler, her şeye hâkimler, istediklerini yapıyor ve yaptırıyorlar; ama yıpranmıyorlar!

Sızan gizli soruşturmalarda, fotokopi-gerç ek belgelerde, telefon dinlemelerinde hep onların parmak izi var; ama “yok”lar!

O kadar “yok”lar ki; kimse onları suçlayamıyor, eleştiremiyor, bitiremiyor!

Sezar’ın hakkı Sezar’a:

İyi oynadılar oyunlarını...

Şimdi de “koşar adım” amaçlarına yürüyorlar...

Koca ülkenin saygın kurumları; onlara karşı, “kendilerini savunmak”tan başka hiçbir şey yapamıyor...

Ben yine en az ayda bir kez okumayı sürdüreceğim o sözleri...

Ama... Bakalım daha ne zamana kadar?



Fethullah'ı Tanıyalım!

Orduyu gözden düşürmek ve yapısını değiştirecek meşru zemin yaratmak için hazırlanan sahte “AKP’yi ve Fettullah Gülen’i Bitirme Planı” sokaktan simit alınırcasına keşfedildikten sonra Hürriyet’in de dahil olduğu Fitnetullah basınının köşe yazarları, ilkokulu dışarıdan zoraki bitirmiş “kutsal cahil Fetullah Gülen”i, Kur'an'da ve İslam’da din adamı olmadığı halde yüce müslüman kimliğiyle meşrulaştırmak için çırpınmaktadır.
Çünkü;

Fettullah Gülen’in varlık nedeni: ABD ve AB gibi emperyalistlerin doğal işbirlikçisi dincilerin önündeki iki ortak engelden biri Kur’an öteki Kamâl Atatürk’ün ulusalcılığıdır. Dolayısıyla Fettullah Gülen’in varlık nedeni, öncelikle Kur’an’ın içini boşaltarak, müslümanların hıristiyanlaştırılmasıdır.

Fitnetullah şebekesi, “ABD ve İNGİLİZ ALAŞIMLI” tasarlanmış, İslam’ın içini boşaltıp Türklüğü de acz içine düşürmekle görevlendirilmiş CIA üretimi Vatikan kuklasıdır! Fettullahçıların en büyük özelliği fitne sokmak amacıyla beceriksizce sahte belge düzenlemektir.
ABD'de geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi'nin en önemli etabı "ılımlı İslam" siyasetinin gönüllü sözcüsü olan Gülen'in, bütün Türkiye'yi bir ağ gibi saran gizli örgütlenmesinin, sinsi hesaplarının ve yürütülen örtülü operasyonlarının deşifre edilmesi gerekiyor.
1. Fitnetullah, Yasaya Göre Haindir: Televizyonlarda kendi sesinden cumhuriyeti nasıl yıkacağını anlatan Fethullah Gülen’in videoları gösterildikten sonra hakkında 2000’de “Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak.” iddiasıyla açtığı dava Fitnetullah’ın mahkumiyetiyle sonuçlanmıştır. [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
2. AKP Yasayı Değiştirince Kurtuldu: AKP yasada değişiklikler yaparak Fettullah’ın mahkumiyetini bozdurtmadan önce geçindiği emekli vaiz maaşıyla yerleştiği ABD’de yaşamaktadır. Ne var ki Fitnetullah’ın hedefi, İslam dini kurallarına uygun devlet kurmak değildir.
3. "Fettullah, -hahamların din kitabı- Talmud üzerine yemin etmiş bir Bilderberg üyesidir: Her sene değisik ülkelerde toplanan "Bilderberg Group" gerçek Bilderberg degildir. Bilderberg Group, "Gizli Siyonist örgüt BİLDERBERG'İ" gizlemek icin maske olarak kurulan orguttur. Gercek Bilderberg yahudi olmayanlarin cikabilecegi en ust basamaktir siyonist hiyararside. Bundan sonraki basamaklarda sadece yahudiler vardir. Yahudi olmayan hic kimse Bilderberg uyeliginden daha ust basamaga cikmamistir - cikamaz. Ayrica gercek Bilderberg uyeleri ancak "Yahudilerin kutasl kitabi Talmud" uzerine yemin ederek Siyonizme baglilik yemini etmek zorundadirlar.

[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

4. Fettullah Gülen Ermeni’dir: "Ermeni olan dedesinin Pasinlerli İbrahim Bey'in hizmetkarlığını yaptığı yıllarda, Rus işgali sırasındaki Ermeni ayaklanmasında İbrahim Bey ve ailesi Ermeni hizmetkarlarının tasallutuna uğrayınca, İbrahim Bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder. Olaydan sağ kurtulan Fethullah Gülen'in babası, 18-19 yaşlarındayken İspir'e gelir ve yerleşir. Fettullah Gülen, müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen'in babasının, 'Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, bunları kendi dinleri ile vuracak' dediği de rivayet olunur." (Ermeni Milli Hareketi, 2 Haziran 1999) (*2)

Gülen'in, "Sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardı" şeklinde tanımladığı babası Ramiz, çocuklarına, Sahabelerle hiç ilgisi olmayan isimler vermiştir: Fethullah, Sibgatullah ve Mesih. Gülen'in babasının, oğullarından birine, samimi müslüman ailelerde rastlanmayan ve ama Yehova Şahitleri'nin propaganda yayınlarında sık sık kullanılan "Mesih" adını vermiş olması dikkat çekicidir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18'e atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999) [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

5. Fitnetullah, Bahai Dininin Lideridir: Fitnetullah, Bahai dininin lideridir. Cenaze namazına katılmama ve sadece vaaz verileceği zaman giydiği ipek elbise gibi Bahai dini liderlerinin özelliklerini uygular. Fettullah’ın adı, 1844’de İran Şahı’ nı öldürmeye kalkışan bir Bahaî fedaisi Fethullah Kamî’den gelmektedir.
6 Bahai Fitnetullah, Hrıstiyan Truva Atıdır: İslam içinde bir mezhep olmayan, üç dini sözde birleştirmek isteyen Bahailik, İslam dinine yerleştirilen bir Truva Atı’dır. Fitnetullah’ın amacı tahrif ettiği İslam dinini hıristiyanlaştırarak, müslümanların emperyalistlere karşı direncini kırmaktır. Müslüman imanını hıristiyan limanına bağlamaya çalışmaktadır. Kur’an’da açıkca karşı çıkıldığı halde, “Dinlerarası Diyaloğu” sürdürmektedir. Bahai Fitnetullah, Küresel Barış’a Doğru kitabının 131. sayfasında “Muhammed Allah’ın resülüdür hükmüne gerek yok.” diye yazmaktadır. Böylelikle Müslümanların Kur’an ve İslam’a bakışlarını değiştirmek için ön önemli adımlardan birini atmaktadır.
7. Fetullah, Müslümanlığı Risale-i Nur ile de Saptırıyor: Fetullah Gülen gibi kutsal cahil olan Said-i Kürdi anlaşılmaz olduğunu söylediği Kur’an’ı ancak kendisinin açıklayabileceği iddiasıyla Risale-i Nur saçmalığını yazdı. Said-i Kürdi’nin yani Kürt Said’in yegane amacı sözde şeriatçı ve Kürtçü bir devlet kurmaktı. Açıklayıcı olarak okumak, Risale-i Nur’un Kur’an sayılmasına yol açmakta ve okunmamasına neden olmaktadır.
7. Fettullah, Anadolu’lu İşgal Planının Bir Parçasıdır: Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul'da faaliyet gösteren Misyonerler ile İslamcılar'ın işbirliği incelenirse, günümüzdeki senaryolar daha iyi anlaşılacaktır.". [Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
8. Fitnetullah’ın Okulları CIA İstasyonlarıdır: Fitnetullah’ın okulları Türki Cumhuriyetlerde ve Rusya’da CIA istasyonu ve öğretmenleri ajan olduğu gerekçesiyle bir bir kapatılmaktadır. Türkçe’nin göstermelik olarak ancak hazırlık döneminde ders olarak verilmekte, insanları kandırmak için, Türkçae olimpiyatları düzenlenmektedir. Hazırlıktan sonra bu okullarda tümüyle ABD milli eğitiminde görevli olmayan sözde öğretmenler tarafından İngilizce eğitim verilmektedir. Böylece o ülkelerde kendi anadillerinden koparılmış ve kendi vatanlarına ihanet edebilecek gönüllü ajanlar yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.
9.. Dinlerarası Diyalog, Fethullah Gülen'in CIA ile ilişkilerini sürdürmede kullandığı örtünün adıdır: CIA denetiminde yürütülen bu faaliyetin ilk başarılı örneği Moon tarikatıdır. 1951'de Kore'yi işgal eden ABD, Güney Kore'yi sömürgeleştirirken, sömürgeleştirmenin aracı olarak bir de Hıristiyan tarikatı kurdu. CIA'nın misyonerleri, bu tarikatı kullanarak Güney Kore nüfusunun yüzde 40'ını, Budistlikten vazgeçirip Hıristiyan yaptılar. Resmi adıyla söylersek; Birleştirme Kilisesi. (…..) Bahailerin sözde üç dini birleştirme amacına da ne kadar uygun düştüğünü görülür.

__________ Information from ESET NOD32 Antivirus, version of virus signature database 4195 (20090629) __________


Basbakanimiz RecepTayyib'in serveti:

Yakın zaman öncesine kadar onun çocuklarını bir işadamı yurtdışında okutuyordu.
Yakın zaman öncesine kadar doğru dürüst bir evi yoktu, kaçak bir gecekondu sahibiydi.
Ama şu anda tesbit edilebilen mal varlığıyla ( kamuoyundan gizlenenler hariç) tüm
dünyadaki sultan, kralların, kraliçelerin, devlet başkanlarının ve başbakanların içinde
8 .nci sırada!.....

e-maile bakınca inanamadım. Türkiye'de hazırlanan bir tablo olsaydı "atmışlardır" derdim. Ama wikipeda'da herhalde bu hata yapılmaz. Hatta gizli tutulan servet de vardır, 6.ıncı, 7.inci sıraya bile çıkabilir diye düşünüyorum.. Yazıklar olsun bize, bu adamların bu noktalara gelmelerine göz yumduğumuz için. Acaba Unakıtan ne durumda??? Galiba O daha iyi saklıyor servetini..

Gurur (?) duyduk !.....

1. Hassanal (Bolkiah) Sultan(sultan) $30 billion-Brunei
2. Abdullah (Saud) King( kral ) $21 billion-Saudi Arabia
3. Khalifa bin Zayed Al Nahyan President(devlet başkanı) $19 billion
United Arab Emirates
4. Mohammed bin Rashid Al Maktoum Prime Minister(başbakan) $14 billion-
United Arab Emirates
5. Henri ( Nassau ) Grand Duke(dük) $5 billion- Luxembourg
6. Beatrix (Orange-Nassau) Queen( kraliçe ) $4.7 billion-- Netherlands
7. Hans-Adam II (von und zu Liechtenstein ) Prince(prens) $3.9 billion- Liechtenstein
8. Recep Tayyip Erdogan Prime Minister(başbakan) $2 billion--Turkey
9. Albert II (Grimaldi) Prince(prens) $1 billion-- Monaco
10. Teodoro Obiang Nguema Mbasogo Presiden(devlet başkanı) $600 million--Equatorial Guinea
11. Elizabeth II ( Windsor ) Queen(kraliçe) $500 million
Antigua and Barbuda
Australia
Bahamas
Barbados
Belize
Canada
Grenada
Jamaica
New Zealand
Papua New Guinea
Saint Kitts and Nevis
Saint Lucia
Saint Vincent and the Grenadines
Solomon Islands
Tuvalu
United Kingdom
12. Harald V (Oldenburg-Glücksburg) King( kral ) $240 million--Norway
13. Mswati III (Dlamini) King( kral ) $50 million-- Swaziland
14. CÄÆ'lin Popescu-TÄÆ'riceanu Prime Minister $18-20 million-- Romania
15.. Ferenc Gyurcsány Prime Minister $16 million-- Hungary
16. George W. Bush President $15 million-- United States
17. Margrethe II (Oldenburg-Glücksburg) Queen $10 million-- Denmark
18. Carl XVI Gustaf (Bernadotte) King $9 million-- Sweden


Source ( KAYNAK ): Wikipedia, the free encyclopedia

Doğruluğundan şüphe edenler aşağıdaki kaynaktan bakabilirler.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]

GEÇMİŞTEN BİR CİNAYET VAKASI
(BAŞKA ALTERNATİFİ YOK DİYEN UNUTKANLARA!!!)
Ünlü zatın oğlu kırmızı ışıkta

durmadan geçiyor, peşine takılan ekipten kurtulmak için hızlanırken

ilerde ünlü bir sanatçıya çarpıyor...


Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan sanatçı 6 gün sonra
ölüyor. Karakola götürülen delikanlıya polislerin ehliyet
sormaması sanatçının eşinin dikkatini çekiyor.
Polislere hatırlattığında:
Siz ukalalık etmeyin
biz ne yapacağımızı biliriz,
gibi bir cevap alıyor.
Kazadan sonra belediye arazözleri kazanın
olduğu mahalle gelip caddeyi baştan aşağı
yıkıyor ve 35 metrelik fren izini tamamen siliyorlar.
Delikanlıya kazadan sonra,
üç ay önce verilmiş gibi ehliyet düzenleniyor.
Sanatçının kocası hakime
çocuğun ehliyeti olmadığını,
düzmece ehliyet verildiğini söylediğinde adam
'ne siz koskoca belediye başkanını sahtecilikle mi suçluyorsunuz?',
diye azar işitiyor...
Olayı gören tanıkların hepsi tehdit edilip korkutuluyor.
Sanatçının kocası aile meclisini topluyor.
Bakıyorlar ki polis, adalet, belediye
hep birlikte olmuş üzerlerine geliyor.
Mecburen olayın peşini bırakıyorlar.
Sonuçta mahkeme trafik canavarı
genci 3 ay hapse mahkum ediyor...
O da 1998' in fiyatıyla
540 BİN Lira cezaya çevriliyor.
Sen sağ, ben selamet;
güzide sanatçı
Sevim Tanürek
gitti gider.
Bu olayı Sevim Tanürek'i n esi bu satırlarla anlatmış. Sözü geçen katil delikanlı
İstanbul' un o zamanki belediye başkanı

Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu...

(Hani şu gemiciği olan)
ve son olarak: başbakan recep tayyip erdoğan'ın, ses
sanatçısı sevim tanürek'e otomobiliyle çarparak ölümüne neden olan oğlu
ahmet burak erdoğan için 'tamamen kusursuz' raporu vererek
beraatini sağlayan adli tıp trafik ihtisas dairesi başkanı
eyüp çakmak, türkiye denizcilik işletmeleri' ne
genel müdür yardımcısı olarak atandı.( 21.10.2004 )
Böyle bir baba tabii ki en az 3 çocuk ister. Yavrularını her türlü kaza, bela ve hatadan koruyabiliyor.
Peki vatandaş çocuklarını onlardan ve onlar gibi .....lerden nasıl koruyacak ????


Bir tane link;
Burda seyredilecekler,gerçekten küçük dilinizi yutturacak cins'ten.
Umarım baştan sona seyredersiniz,
Sol taraftaki versiyon,
DÜNYAYA YÖN VEREN GÜÇLER;

Sağ taraftaki ise, bir değişik versiyonu,
''DİNLER''.


Buyrun.....
Her bir video yayımı
2.03 dakika sürüyor
,

Zeitgeist - The Movie
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......

Konu albina58 tarafından (30.03.2010 Saat 03:46 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Arka Arkaya Mesajlar Yazdığınızdan Dolayı Flood Önleyici Devreye Girdi.Mesajlar Sistem Tarafından Otomatik Olarak Birleştirilmiştir..
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Yukarıdaki Mesaj için Yandaki Kullanıcılar albina58'e Teşekkür Ediyor...
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 01:26.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.