|
SİTE ANA SAYFA | Galeri | Kayıt ol | Yardım | Ajanda | Oyunlar | Bugünki Mesajlar | Arama |
Dini Bilgiler (Ayetler, Hadisler, Dualar ve Muhtelif konular) |
|
Seçenekler | Arama | Stil |
27.03.2010, 10:00 | #1 |
Usta Yiğido
WåñTêd_øØ7 Şuan
Tournaments Won: 2Üyelik Tarihi: 05.02.2008
Mesajlar: 1.335
Tecrübe Puanı: 736
|
HAZRET-I EBÛ BEKR-I SIDDÎK
HAZRET-I EBÛ BEKR-I SIDDÎK “radıyallahü anh” Emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü anh” bütün hâlleri ve isleri, Hâtem-ül enbiyâ Resûlullaha tam uyması sebebiyle, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ve diger Peygamberlerin peygamberligine apaçık bir delîl ve en güzel sâhiddir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Mekkeden Medîneye hicret edecegi zemân, Cebrâîl aleyhisselâmdan benimle kim hicret edecekdir, diye sordu. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” diye cevâb verdi. O günden sonra ism-i serîfi Sıddîk-ı Ekber oldu. Ömer bin Hattâb “radıyallahü anh” “Nefsim kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn olsun ki, o gece (hazret-i Ebû Bekrin hicretde Resûlullah ile birlikde oldugu gece) âl-i Ömerden hayrlıdır” demisdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hicretde magaradan çıkarken, “Yâ Ebâ Bekr! Sana müjdeler olsun. Allahü teâlâ bütün insanlara umûmî olarak tecellî eder. Sana ise husûsî olarak tecellî eder” buyurdu. Yine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: “Ebû Bekrin size üstünlügü, nemâz ve oruçla degil, gögsünde (kalbinde) dolu olan sey iledir” buyurdu. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü anh” hakkında vârid olan hadîs-i serîfler sayılamayacak kadar çokdur. Biz burada kısaca onun Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetine delîl olan üstün ve hârikul’âde hâllerinden bir kısmını bildirecegiz. – 280 – Ibni Mes’ûd Ensârî “radıyallahü anh” söyle bildirmisdir: Hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü anh” müslimân olması vahyin müjdesidir. O söyle anlatmısdır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” peygamberligi bildirilmeden önce, bir gece rü’yâmda gökden büyük bir nûrun indigini ve Kâ’benin üzerine düsdügünü gördüm. O nûr Mekkenin bütün evlerine dagıldı. Sonra önceki gibi tekrâr toplanıp benim evime girdi. Evin kapısını kapatdım. Sabâhleyin bu rü’yâmı yehûdî âlimlerinden birine anlatıp, ta’birini sordum. Gördügün rü’yâ karısık rü’yâlardandır. Böyle rü’yâlara i’tibâr olunmaz, dedi. Aradan bir müddet geçdi. Ticâret için çıkdıgım bir seferde yolum râhib Bahîrânın bulundugu kiliseye düsdü. O rü’yâmın ta’birini râhib Bahîrâdan sordum. Sen kimsin, dedi. Kureysden bir kimseyim, dedim. Allahü teâlâ sizin aranızdan bir Peygamber gönderecekdir. Sen onun hayâtında vezîri, vefâtından sonra da halîfesi olacaksın, dedi. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamberligi bildirilip, insanları dîne da’vet etmege baslayınca, beni de islâma da’vet etdi. Ben her Peygamberin bir delîli vardı, senin delîlin nedir, dedim. Delîlim, gördügün rü’yâdır. Yehûdî âlimi sana bu rü’yâya i’tibâr edilmez diye cevâb verdi. Bahîrâ ise o rü’yânın ta’bîrini söyledir diyerek sana cevâb verdi, buyurdu. Bunu sana kim haber verdi, dedim. Cebrâîl aleyhisselâm bildirdi, buyurdu. Bunun üzerine ben artık bundan baska delîl ve sâhid istemem. Eshedü en lâ ilâhe illallah ve eshedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh diyerek müslimân oldum. Bu hâdise üzerine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: “Islâma da’vet etdigim kimselerden sâdece Ebû Bekr o ânda beni tasdîk edip, sen Allahın Resûlüsün, dedi. O Sıddîk-ı Ekberdir.” Emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” söyle anlatmısdır: Câhiliyye devrinde bir agacın gölgesinde oturuyordum. Agacın bir dalı bana dogru egildi ve basıma ulasdı. Acaba bu ne hâldir diye hayretle bakıyordum. Agaçdan kulagıma söyle bir ses geldi. Falan zemânda bir Peygamber gelecekdir. Onun yanında insanların en se’âdetlisi sen olacaksın, dedi. Dahâ açık söyle, o Peygamber kimdir? Ismi ne- – 281 – dir, dedim. O Muhammed bin Abdüllah bin Abdülmuttalib Hâsimdir, diye bir ses geldi. O benim arkadasım ve kıymetli bir dostumdur. Ne zemân Peygamberligi bildirilirse bana müjde ver, dedim. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamberliginin bildirildigini i’lân edince, o agaçdan ey Ebû Kuhâfenin oglu! Muhammede “aleyhisselâm” vahy geldi. Mûsânın “aleyhisselâm” Rabbinin hakkı için, Ona herkesden önce sen îmân edeceksin, dedi. Sabâh olunca, Resûlullahın huzûruna gitdim. Beni görünce ey Ebû Bekr, seni Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân etmege da’vet ediyorum, buyurdu. Hemen Eshedü en lâ ilâhe illallah ve eshedü enne Muhammeden Resûlullah diyerek îmân etdim. Allahü teâlâ seni hak üzere ve aydınlatıcı bir nûr olarak gönderdi, dedim. Yine Emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” söyle anlatmısdır: Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamberligi bildirilmeden önce ticâret için Yemene gitmisdim. Semâvî kitâbları okumus dört yüz yasında bir ihtiyâra misâfir oldum. Beni görünce zan ediyorum ki, sen Mekkedensin, dedi. Evet, dedim. Kureysden misin, dedi. Evet, dedim. Benî Temîm kabîlesinden misin, dedi. Evet, dedim. Sonra bir alâmet kaldı, dedi. O nedir, dedim. Bana karnını aç, dedi. Ne oldugunu söylemeden açmam, dedim. Bunun üzerine söyle dedi. Ilâhî kitâblarda okudum. Haremden bir Peygamber çıkacakdır. Biri genç, biri ihtiyâr iki yardımcısı olacakdır. Genci kuvvetli ve kahramân, ihtiyâr yardımcısı ise za’îfdir ve karnında bir ben vardır, dedi. Karnımı açdım. Göbegimin üzerinde siyâh bir ben gördü. Kâ’benin hakkı için o ihtiyâr yardımcı sensin, dedi. Bana hidâyete yapıs ve O Peygamberin dînine sımsıkı sarıl. Allahın sana ihsân etdigi seyleri gizle diye vasıyyet etdi. Yemende islerimi bitirdikden sonra, o ihtiyârla vedâlasmak üzere yanına gitdim. Bana birkaç beyt verdi ve bunu o Peygambere verirsin, dedi. Mekkeye döndüm. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamberligi bildirilmisdi. Mekkenin ileri gelenleri beni görmege geldiler. Aranızda hiç garîb bir hâdise oldu mu diye sordum. Bundan dahâ garîb birsey olmaz ki, Ebû Tâli- – 282 – bin yetîmi Peygamberlik iddiâ ediyor, seni bekliyorduk. Artık sen geldin, ona karsı durursun, dediler. Onları mümkin olan bir seklde basımdan savdım. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nerede oldugunu sordum. Hadîce-tül kübrânın “radıyallahü anhâ” evinde oldugunu söylediler. Gidip kapıyı çaldım. Resûlullah dısarı çıkdı. Ey Muhammed “aleyhisselâm”! Seni kendi hânenizde bulamadım. Atalarının dîninden baska bir dîne da’vet etdigini söylüyorlar, dedim. “Ben Allahü teâlânın Resûlüyüm. Seni ve bütün insanları Allahü teâlâya îmân etmege çagırıyorum” buyurdu. Delîlin nedir, diye sordum. Yemende gördügün ihtiyârdır, buyurdu. Bunu sana kim haber verdi, dedim. Benden evvelki Peygamberlere de gelen büyük bir melek haber verdi, buyurdu. Hemen mubârek elini tutup, Eshedü en lâ ilâhe illallah ve eshedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh diyerek, îmân etmek serefine kavusdum. Sonra dönüp gitdim. Benden dahâ huzûrlu kimse yokdu. Çünki îmân etmek nasîb olmusdu. Emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” söyle anlatmısdır: Ölüm hastalıgımda hilâfeti kime bırakacagım hakkında tekrâr istihâre yapdım. Allahü teâlâdan rızâsı nerede ise bana bildirmesini diledim. Bilirsiniz, yalan söylemek istemem. Hiçbir akllı kimse de müslimânlara yalan söyliyerek aldatıp da, Allahü teâlânın huzûruna çıkmak istemez, dedi. Huzûrunda bulunanlar: Ey Allahın Resûlünün halîfesi! Senin dogrulugunda hiç kimsenin sübhesi yokdur. Istihârenizi söyleyin, dediler. Bunun üzerine söyle anlatdım: Gecenin sonunda idi. Uyku agır basıp uyumusum. Resûlullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” gördüm. Iki beyâz kaftân giymisdi. O kaftânların eteklerini ben topluyordum. O sırada o iki kaftân yesil olmaga ve parlamaga basladı. Bakanların gözünü alırdı. Resûlullahın yanında iki kisi vardı. Yüzleri güzel, elbiseleri nûrlu idi. Onları görmek sürûr veriyordu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bana selâm verdi ve müsâfehâ etdi. Mubârek elini gögsüme koydu. Içimdeki sıkıntı hemen gitdi. Ey Ebû Bekr, sana kavusmaga istiyâkımız çokdur. Bizim yanımıza gelme vaktindir, buyurdu. O kadar aglamısım ki ev- – 283 – dekiler uyanmıslar. Sonra bana söylediler. Yâ Resûlallah sana kavusacak mıyım, dedim. Sübhesiz kavusmamıza çok az kaldı, buyurdu. Sonra Allahü teâlâ seni halîfe seçme husûsunda muhayyer kıldı, buyurdu. Yâ Resûlallah siz seçiniz, dedim. Hilâfete lâyık, islâmiyyet ile hükmeden, dogru ve kuvvetli olan Ömer-ül Fârûkdur. Yer ve gök ehli ondan râzıdır. Zemânın en iyisidir. Siz ikiniz, dünyâda vezîrlerimsiniz, vefâtımda yardımcılarımsınız ve Cennetde komsularımsınız, buyurdu. Sonra Resûlullah bana selâm verdi. Yanında bulunan iki kisi de selâm verdiler. Sıkıntıdan kurtuldum. Gökde melekler arasında ve yeryüzünde insanlar arasında sıddîksın dediler. Yâ Resûlallah! Anam babam sana fedâ olsun. Bu iki kimse kimdir? Bunlara benzer kimse görmedim, dedim. Bunlar seçilmis büyük iki melek olan Cebrâîl ve Mikâîldir, buyurdu. Sonra gitdiler. Uyandıgımda yüzüm gözyaslarımla ıslanmısdı. Ehl-i beytim bas ucumda aglasıyorlardı. ¥ Hazret-i Âise “radıyallahü anhâ” söyle anlatmısdır: Ba’zıları Ebû Bekri “radıyallahü anh” sehîdler arasına defn edelim dediler. Ba’zıları da Bakî’ kabristânına defn edelim, dediler. Ben de benim odamda çok sevdigi Resûlullahın yanına defn edelim, dedim. Biz bu seklde konusurken, beni uyku basdırdı ve birazcık uyudum. Bir ses isitdim, “dostu dosta kavusdurunuz” diyordu. Sonra uykudan uyandım. O sesi, mescidde olmalarına ragmen herkes isitmis. ¥ Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” söyle vasıyyet etmisdi: Tabûtumu Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Ravdasının kapısına götürün. Esselâmü aleyke yâ Resûlallah, bu Ebû Bekrdir, senin kapının esigine gelmisdir, deyiniz. Eger müsâade buyrulup, kapı açılırsa, beni içeri götürüp defn edin. Izn verilmezse Bakî’ kabristânına defn ediniz. Bu vasıyyeti üzerine tabûtu Resûlullahın Ravdasının kapısına götürdüler. Dahâ sözleri bitmeden perde açıldı ve kapı sesi isitildi ve kulagımıza habîbi habîbe kavusdurun,diye bir ses geldi. ¥ Bir gece Ebû Bekrin “radıyallahü anh” evine misâfirler gelmisdi. Kendisi Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” – 284 – yanında idi. Geç vakt eve geldi. Ehl-i beytine misâfirler aksam yemegi yidiler mi, diye sordu. Yemek verdik, sizinle berâber yimek için yimediler, dediler. Üzüldü ve o yemekden yimemeye yemîn etdi. Sonra bu yemîn seytândandır, dedi. Misâfirlerle birlikde yimege basladı. Bu hâdiseyi nakl eden kimse söyle anlatmısdır: Yemekden bir lokma alırdık, altında dahâ fazla yemek meydâna gelirdi. Hepimiz doyduk. Tabakda öncekinin üç misli fazla yemek vardı. Sayılarını bilmiyorum, fekat o yemekden çok kimseler yidi. ¥ Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” ölüm hastalıgında iken, kızı hazret-i Âiseye “radıyallahü anhâ”, iki oglan ve iki kız evlâdını emânet etdigini söyledi. Hazret-i Âise, benim bir kız kardesim vardır. Digeri kimdir, diye sordu. Ebû Bekr “radıyallahü anh”, hanımım hâmiledir. Zan ederim kız olacakdır, dedi. Hakîkaten kız dogdu. Kaynak:ŞEVÂHİD-ÜN NÜBÜVVE (Peygamberlik Müjdeleri)Kitabından Alıntıdır... Sesli Olarak Dinlemek İçin:[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...] Bilgisayara indirmek İçin(Mp3 Formatında):[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
__________________
Nefsini baş tacı eden , Dinini hor görür...
|
Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir) | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
HAYIRLI CUMALAR... | sibelYILMAZ | Dini sohbet | 1230 | 08.02.2013 02:13 |
Günün hikayesi | altuntas58 | Serbest Kürsü | 410 | 29.12.2012 00:33 |
HzMuhammed (SAV) Efendimizin Hayati Özet | spainloco | Peygamberler Tarihi | 4 | 22.10.2009 10:36 |
EY HOCA, BİR FATİHA DA ATATÜRK’E OKU! | 65serdal58 | Serbest Kürsü | 99 | 19.08.2009 18:43 |
Ebu Dâvud | seva | Hadisler | 2 | 25.07.2009 16:26 |