Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Serbest Kürsü
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Bugünki Mesajlar

Serbest Kürsü Serbest Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 04.02.2009, 23:31   #111
LaEdri
Usta Yiğido
 
LaEdri - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
LaEdri Şuan LaEdri isimli Üye şimdilik offline Konumundadır

Üyelik Tarihi: 12.06.2006
Mesajlar: 6.011
Tecrübe Puanı: 1262 LaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDILaEdri TAM BIR BEYEFENDI
Standart Cevap: 50 bini aşkın kişi tek yürek oldu: ‘Madımak Müze olmalı’

Bu konuda tam fikir sahibi değilim..Yani cami ve cemevi sayısında..
Sivas'taki Alevi ve Sunni vatandaşların sayısını da bilmek gerek sıhhatli yorum yapabilmek için!
__________________
Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.(Enbiya-52)
LaEdri isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 05.02.2009, 05:22   #112
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: 50 bini aşkın kişi tek yürek oldu: ‘Madımak Müze olmalı’

Madem bu konular üzerinde tartışma yapıyoruz,en azından bu konularda gizli ibaresi bulunan bilgiler altında fikirlerimizi beyan edelim derim.
Bu doğrultuda,Türkiye'nin,ikinci dünya harbi sırasında ''Yurtta barış,cihan'da barış'' ilkesine sadık kalarak,Tarafsızlığını koruması bu doğrultuda savaşa girmemesi sonucu,yıkılıp harabe olmamış,Türk halkı zarar görmemişti.

Durum böyle olduğunda,ikinci dünya harbi sonrasında,acil olarak Türkiye'nin bu tezgaha(Yani,dış güçlerin denetimindeki,içerden yıkmayı hedefleyen,aslında içeri sızarak,Türkiye'nin ne ölmesi nede süper güç olmamasını sağlayacak ortamı geliştirme projesi) uyumlu hale gelmesi için,NATO ve Birleşmiş Milletler adı altında kurulan örgütlere katılımı sağlanacaktı.Bu karar doğrultusunda,zira ben çoğu kez dediğim şimdi yine altını çizerek belirteceğim,vatan hainliği burda devreye giriyor.Daha sonraki yazılarımda anlatılacaklara ışık olması için,Adnan MENDERES,Turgut ÖZAL bu konuda bedel ödemişler,ne yazıkki Süleyman DEMİREL nasibini alamamıştır.

O dönemler içinde başbakan Adnan Menderes'dir,ABD tarafından menderesin önüne bir takım şartnameler sunulur.Bunlar dış görünüş açısından o gün şartlarında Türkiye'nin lehine olduğu halde uzun vadede Türkiye'nin zararına olacak şartnameler,Devlet yönetmekle tam yetki sahibi olmayan,kısa vadede 5 yıllık ikdidarını korumayı hedefleyen Menderes için çok güzel teklifler idi.
Bu teklifler ,üstü kapalı çapraz tehditleride içermektedir.

-Rusya'nın Türkiye'yi işgal etmek istediği yalanı üstüne kurulmuştur.
-İkinci dünya harbindende örnekler vererek,savunma sanayinin çok güçlü olması
Güçlü devlet kimliği içinde,BM milletler çatısı altına girilmesi

NATO'ya üye olmak,

gibi ana maddeler üzerine inşa edilmiş,herbiri kelime olarak TÜRKİYE'nin lehine ama uzun vadede bunların uygulanışları veya devlet kademesine sunumları vatana ihanete giden uygulamalardır.
Bu doğrultusa,İlk talep Türkiye'nin Silahlı kuvvetlerinin uluslararası deneyiminin olup olmadığını denetlemek üzere test edilmesi gerektiği,altında yatan gerçek ise zaten daha yeni kendine gelmiş Türk Silahlı Kuvvetlerinin zayıflatılması takdiği üzerine kurulan KORE SAVAŞINA gönderilmesi idi.Bu hedef doğrultusunda ordumuz Kore'de görev aldı(Asıl amaç,Türkiye'nin milis savaş takdiğini sınamaktır),Nihayetinde içerde enerjisini kaybetmiş,akademik olarakta güçsüzlüğünden dem vurulurken,uluslarası arenada ise TÜRK ORDUSU yere göge sığdırılmayarak göz boyama takdiği neticesinde,dönemin başbakanı Menderes'ne önüne,NATO sözleşmesi konulur.Burda asıl dikkat çekilmesi gereken konu ise,39. maddenin C bendinde yer alan maddedir.Bu madde doğrultusunda,NATO'ya bağlı olarak,MİT haricinde bir istihbarat birim kurulması,bu birim içine ise,NATO'dan atanmış gözlemcilerinde bulunduğu adamların yanında polis ve askeri kolluk kuvvetlerini içinde barındıran bir birim kurulmasıdır.(Bu birim 1970 lerde derin devlet,günümüzde ise ergenekon adı altında karşımıza çıkacak)
Menderes'in önüne konulan diğer ihanet-i vatan maddeleri ise,içinde >Sivas'tada bulunan savunma sanayimimizin kalbini oluşturan uçak-Kayserideki Tank fabrikalarının kapatılması idi.
Yine aynı dönemler dahilinde,Rusya uzaya ilk aracını göndermiş ama,uzun vadede bölgede var olan İPEK YOLU'nun,bir müddet sonra PETROL YOLU olması veya kurulması için bazı alt yapı çalışmalarının gerçekleştirmek üzere,Moskovada MÜS-BÜRO kurulmuştur.Buda misilleme olarak ise ABD'de ise The-MİNARET adı altında bir birim kurulmuştur,Daha sonraki süreçte komşularımızda seneler boyu sürecek savaşlara neden olacak o ülkeler içindeki muhalif kesimlerin örgütlenip ileriki süreçlerde İkdidara gelmesini sağlanmıştır.Bunlara örnek ise,İran-ABD sıcak temasına karşılık,Irak-RUSYA ilişkileri göze çarpmaktadır.Bunların savaşa girmeleri Rusya'nın dağılma süreci,gibi etkenler sonrasında FBI tarafından Saddamın sağ kolu olarak Tarık AZİZ hristiyan kökenli biri olarak hükümette dışişleri bakanlığına getirilmesi ile beraber tam ABD müttefiki yapılmıştır.Tarık AZİZ'e Washintongda verilen talimatça Irak Kuveyt'e girmiş,savaş suçu işlediği kararı ile BM ve NATO tarafından bu örgüte üye S.ARABİSTAN tarafından BM ve NATO'ya davetiye verilerek Irak'a savaş açılmıştır.Bu örnekler Ortadoğudaki diger tüm devletlerde 1900 lü yılların başında İngiltere tarafından çizilen yeni Ortadoğu Proje Kapsamı dahilinde masa başında Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak üzere kurulan plana sadık kalarak devam eden politikadır.O zaman çizilen bu harita ve uygulama bölge halkalarını Osmanlıya karşı kışkırtma,daha sonrasında ise,bölgede uzun vadede birbirlerine düşman etmek üzerine kurulu bir proje idi.Bu proje kapsamında öyle bir sınırlar çizildi ki,bir ülke hanefi mezhebi üzerine inşa edilirken,komşu devlet Şİİ olacaktı(Lübnan-beyrut-suriye-Irak-İran) gibi ülkeleri incelediğimizde durumu daha açık görebiliriz.

Rusya ve ABD tarafından kurulan istihbarat örgütleri,hemen bölgede işbaşı yaparak çalışmalar için kolları sıvadılar,ABD bölgeye girmek için BM ve NATO'dan yararlanıyor,bizim için önem arz eden ise,ABD nin çalışmaları olacaktı.
-NATO'ya bağlı olarak,incirlik üssü kurulması,Amerikan subaylarınında içinde bulunan istihbarat birimi kurulması,bu birim tarafından uzun vadede bölgede güya Türkiye'nin öncülüğü hedefleyen projelerin hayata geçirilmesi adı altında eylem proğramları tertip edilmektir.
Yine BM gözetiminde barış heyetleri Türkiye içinde teşekkül edilir.Bu heyet kapsamında barış gurupları kurulur,bunlar ne hikmetse güneydoğuanadolu ve doğuanadolu bölgesinde bölgelerinde çalışmalara başlarlar.O bölgelerde,halk ile kaynaşma adı altında,gerçekte ise uzun vadede devlet içinde huzuru bozacak büyük aşiretlerin belirlenmesi,bu süreç içinde ise devletin birliği ve bütünlüğünü koruyacakların ise rotasyonunu hedefleyen analiz çalışmasıdır.Yine aynı dönem dahilinde bölgede yapılan propağandada ise,aslında kürt dilinin olduğu,bunun aslı ise,osmanlı imparatorluğu zamanındada yapılan çalışmanın uzantısı kapsamındadır.O dönemde fransa tarafından gönderilen ajanlar Diyarbakır'da konuşlandırılmış,yaptıkları çalışmaları başta fransa-ingiltere ve rusya arşivlerine verilmek üzere rapor halinde sunmuşlardır.Bu raporda,bölgenin kürdisdan olduğu,osmanlının zorla sindirdiği,başkentlerinin AMED olduğu gibi aslında düzmece gerçekte ise empoze olan düşün kurulur.
Barış heyetinin bölgeden ayrılmasından bir yıl kadar sonra,barış heyetinin verdiği rapor doğrultusunda,Nato gözetiminde kurulan İstihbarat'a sunulacak,nihayetinde isr bölgede var olan cumhuriyeti koruyacak ve devlete bağlı aşiretlerin bölgeden tecrit edilerek anadolunun başka vilayetleri özelliklede batıya sürülmesi ile sonuçlanacaktır.
Planın 1950 li yıllardaki hedefi tutturulmuştu.Menderes aslen iyi niyetli,fakat uzun vadede devlet adamı kişiliğinde sahip olmaması ekmeklerine yağ çalarken,(MİT)Milli İstihbarat Teşkilatı çalışma raporları Menderes in önüne geldiğinde durum farklılık arz ediyordu.Ülke uzun vadede yıkılmaya-parçalanmaya gidecek kararlar almış,atılan NATO ve BM antlaşmaları ile eli kolu bağlanmıştı.
Hükümet 1958 li yıllarda Menderes hükümeti durum degerlendirmesi yapar,uzun vadede yeni anlaşmalar yapmak,Nato dan çıkmak, gibi maddeleri gündeme almak ister bu hedef doğrultusunda Fatin Rüştü ZORLU-Hasan Polatkan ve bir takım bakan ile beraber Rusya ile anlaşmalar imzalamak üzere Moskovada temaslarda bulunurlar.Bu durum ABD yi zıvanadan çıkarır,Nato kanalıyla kurulan istihbarat biriminin eline bir takım belgeler tutuşturularak,Genel kurmaya verdirilir.Burda NATO ve BM e atılan imzalarda,vatana ihanaet i belgeleyecek maddeler esas ı oluşturmaktadır.
1960 lı yıllarda,ülke olarak durağan durağan geçerken,eğitsel-akademik ve benzeri dallarda tekrardan toparlanmalar gözükmektedir.İstihbarat birimlerinde ise uzun dönemde eskiden İPEK YOLU-1900 lü yıllarda PETRO YOLU sonrasında ise,EROİN YOLU(Soğuk savaş sermaye yolu olarakta adlandırılabilir.)olacak,bir takım kişilerin elinin altında VADEDİLMİŞ TOPRAKLAR olarak yer alırken,emperyalizmin elinde ise trilyonların kazanılacağı pazar olacaktır bu bölge.

Tam kıvamını bulmuşken,İngiliz MI15,ABD CIA,SSCB KGB,İsrail MOSSAD, gibi İstihbaratların başkenti olan İstanbulda toplanırlar,burda alınan veya ortaya konulan karar ise,Madem bu yol şu veya bu şekilde hayat bulacak bu pastayı istihbaratlar olarak ülkemize kazandıralım savaşına dönecektir.Burda,dönen paralardan devlet istihbarat birimlerine para aktırılması asıl önemli noktadır.Yani,devlet adına-devlet menfaati için bazı çalışmalar için sermaye teminidir.Mesela,ingilterde Türk istihbaratı için çalışırken yakalanan Asil NADİR,Almanya'da ÖGER gibi işadamlarının finasmanı,Rusya parlemontosunda Türkiye lehinde karalar alması için parlementer satın almak veya yakın tarihden örnekler verirsek,Hocalı katliamını durdurmak üzere 300 SAT komondosunun ermenisdanı işgal etmesi,Kosova katliamını durdurmak üzere 400 UÇK komandomuzun gönderilmesi veyada yine kullanılacak kişilerce yapılacak devlet adı geçmeyecek olan Ermenilerin Büyükelçilerimize karşı suikastlarına sessiz kalınamacağı gerçeği ile bir birim oluşturulması ve benzer bir çok eylem bu tür sermaye temini ile elde edilmiş özel birimce başarı ile sonuçlandırılır.O günler zarfında devletler hukukunda veyada İstihbaratlar arası savaşta şartlar bunu gerektirmekte idi.Yine bu dönemler için,MİT'ı uluslararası bir atlatmayıda sağlayarak,NASA'dan temin ettiği,nükleer silah bilgilerini,(Atatürk'ün 1935 li yıllarda kaleme aldığı,ölümünden 20 yıl açılmak üzere vasiyeti olan,1-İslam alemini bir çatı altında toplama faaliyeti kapsamında-Vatikan örneğinde papalık örnek alınacak şekilde İMAM veya benzeri başka bir birim adı adı altında çalışma yapılması bu hedef doğrultusunda üniversitelerde İLAHİYAT FAKÜLTESİ kurulması,2-Yakın gelecekte RUSYA'nın dağılıncağı bunun neticesinde SSCB ye bağlı olan ama sonrasında irili ufaklı 10 kadar Türki cumhuriyetin meydana geleceği,bunları bir çatı altında toplamak ve türk kültürünü aşılamak üzere başta,G.Kurmay içinde bir birim kurularak bu ülkeler için asker eğitilmesi-Pakistan Pervez MÜŞERREF-gibi vasiyetleri olmuştur.)MİT Pakistan'da konuşlandırmıştır.Şuanda bile nükleer silaha sahip tek İSLAM devletidir.

NATO içinde bulunan birimce,oluşturulan birim tarafından,sorunsuz geçen TÜRKİYE'de bir takım gizli tezgahlar ile halk içinde düşmanlık oluşturulması,İktidarların başının ağrıması,karışıklar neticesi ilede tekrardan ülke borçlandırılması takdikleri devreye girer.1970 li yılların başında TÜRKİYE sorunsuz girmişken,bir müddet sonra ECEVİT-ERBAKAN hükümeti kurulmuş,dışardan her ne kadar güvensizlik aşılansada uzun vadede gerçek devlet adamları MİLLİ konularda tam mutabakat halinde çalışmaları sürdürmekte,KIBRIS konusunda,Garantör olarak ordaki melazim karşısında işgal etmek gibi kararlarda cesur karar alıp haraket ve eylemdeki kusursuzluk dışgüçlerin sabrını taşırıyordu.Yine aynı hükümet bir sonraki dönemde PETROL yolunun EROİN yolu olmasının önünü açacak ve BM tarafından bağlı ülkelere imzalatılan,HAŞHAŞ ekiminin üye ülkelerde yasaklanması ve gerekli Haşhaş'ın tek Üretici devlet ABD den alınmasının önünü açacak maddeye karşı gelerek,ESKİŞEHİR'de devlet denetiminde İLAÇ SANAYİMİZDE kullanılmak üzere haşhaş ekimi konusunda radikal bir karar almış ve uygulamaya koymuştu.

Tekrardan kendi yağı ile kavrulmaya iç ve dış siyasette onurlu,Milli menfaatleri doğrultusunda kararlar alınıyor,ülke içi siyasette kalıcı yatırımlar yapma arefesine giriyordu.
İşte burda devreye,Bence Patenti olmayan vatan haini olan SÜLEYMAN DEMİREL girer.ABD devlet başkanlığına mektub yazar ki bu mektup bir kaç yıl evvel,FBI tarafından üzerinde 30 yıl geçen gizli belgeler açılır maddesine uygun olarak dünya kamuoyuna açıklanan mektubunda''Bu hükümet çok öenmli işlere imza atmaktadır,artık bunların önünü alamayız,acil olarak AMBARGO'ya tabii tutmazını istirham ederim'2 diyen mektubu doğrultusunda,ABD ültümantoları doğrultusunda,İRAN-IRAK başta olmak üzere tüm komşu devletlerimiz tarafından Türkiye'ye ambargo uygulanır.sonucunda Demirel'in seçim meydanlarında telaffuz ettiği ''70 cente muhtaç ettiler'' durumu ortaya çıkar.
Diğer taraftan ise,bu duruma desdek olmak üzere o yıllar zarfında ''Derin devlet'' olarak adlandırılan,aslında sözde vatanın milletin iyiliği için empoze edilen derin devlet birimi devreye girer.
Derin devlet birimi,anti-terör olarak resmi adını almışken,bu birimde görevli olanlar 7 kademeden oluşan MİT biriminin hiçbir kademesinde yer almaz.Tamamen tüzel kişiler,yaptığı icraatlerde başarıyı hedefleyen milli duygular empoze edilirken,olası yakalanma durumunda devlet ile hiçbir ilişiğinin ispatlanmayacağı,buna vesile olacak ise,ya bu şahısların bir adi suçtan hüküm giymiş yada istihbarat kasası tarafından finanse edilerek kazandırılması üzerine kuruludur.
Bu birim,eylemlerine 60 lı yıllarda üniversitelerdeki çağdaş eğitim tekniklerinin yakalanması,üniversitelerde yetişen gençliğin ileri süreçteki devlet kademelerinde görev almaları dahilinde o gün ki görev alacak ajanlara empoze edileceği şekil kapsamında yararlı omayacakları bunun için sindirme veya asimile etmek üzere inşa edilir.
O gün için bu birimde görev alanlar,Abdullah Öcalan,Adbullah Çatlı,Muhsin Yazıcıoğlu,Haluk Kırcı,Dündar Kılıç,Kürt İdris, gibi hem yeraltı dünyasından hemde o gün için ögrenci kesimden onlarca kişi kullanılmıştır.Amaç ögrencinlerin içinde sağ-sol çatışmasını körüklemek üzerine olurken,
NATO'ya bağlı teşkkül edilen birimcede halk içinde sağ-sol yanında etnik olarakta alevi-sunni çatışması körüklenmektedir.Bunun en bariz ispatını,karmanmaraş-yozgat gibi olaylardan sonra,emniyet tutanaklarına geçmiş MHP il ve ilçe başkanları yanında,ileri gelen alevi cemaat önderlerinin verdiği beyanlarda yer almaktadır.MHP Kahramanmaraş il teşkilat başkanı beyanı'' Partiye gelen,şık siyah takım elbise giyimli bir şahıs Ankara'dan geldiğini söyledi,bir müddet sonra İlimizdeki alevilerin camileri yakacaklarına dair kendilerinde istihbarat bilgilerinin olduğunu,bunlara karşılık vermek üzere mhp teşkilatınında halkı silahlandırmasını ister.Konuşmalar sırasında niçin türkçesinin biraz bozuk olduğunu sorduğumda,istihbarat görevlisi olarak senelerce yurt dışında kaldığını,ayrıca gösderdiği evraklarda resmi kaşelerinde olması aklına bir şüphe getirmediğini'' beyan eder.Yine o dönemler sonrasında Emniyet kayıtlarına geçmiş Alevi ileri gelenlarin beyanındada''Bize gelen ki Ankara'dan geldiğini söyleyen biri,masa üstüne açtığı resimlerde ilimizdeki hemşerilerimizin Kasalar içinde silahlarla görülen fotograflarda silahlandıklarını,İldeki alevi vatandaşlarını öldüreceklerini,bunlara karşılık vermek için hazırlıklı olmamızı söyleyip ayrıldılar'' beyanı kayıtları geçmiştir.
Ne nezaman nasıl oldu anlatımından ziyade,bu 70 yıllar akabinde,DERİN DEVLET adını alacak gizli yapılanma ki bu yapılanma Dış İstihbarat tarafından hayat bulmakta idi,Darbe kaçınılmaz olmuş bir hal aldığında,daha çok derin devlet kavramıda Darbe yapacakların dikkatinde bulunmakta idi.
Darbe sonucu,bu birimde kullanılanların çoğu,yine aldıkları emir doğrultusunda,genelde yurt dışına kaçarak darbenin altında ezilmekten kurtulurlar.
1980 darbe sonrası bir muammadır,burayı fazla irdeleyemem,zira derin devlet yerini alacak yeni bir örgütlenmenin bölgede devlet adına kurgulanması ne şart olursa olsun bu bölge realitesinde bir zorunluluk teşkil etmekte idi.
Bugün bile Eşref BİTLİS paşadan,Gaffar OKAN emn.amirinin vurulmasına,Ugur MUMCU cinayetine tüm gerçeklerde görünmeyen birde İsmail SELEN paşa vardır ki,bu diğerlerinde apayrı bir pencere açılmasına nedendir.Tüm bunlar ile çırpınırken,SSCB birliği dağılmış,bölgede bir kaos oluşmuş,ABD CIA alt biriminde THE-MİNARET tarafından kurgulanan usame bin ladin afganisdan'da eylemlerini sürdürmekte,SSCB KGB alt birimi MÜS-BÜRO tarafından kurgulanan örgütler başta Çeçenistan faaliyette iken,the-minaret bölgeye el atmış ortalığı karıştırmakta tam yol ilerlemektedir.
1988 yılında ise gizli ibaresi ile,Atatürk'ün 1935 de kaleme aldığı ölümünden 20 yıl sonra açılmasını,1958 de menderes ikdidarında açılan ve idamı ile sonuçlanan,okuduğunda henüz erken olduğu,30 yıl sonra açılması notu ile arşive kaldırılan vasiyet dönemin Cumhurbaşkanı Kenan EVREN,Genelkurmay başkanı Necip TORUMTAY ve Başbakan Turgut ÖZAL gözetiminde tekrar açılır.
Vasiyet doğrultusunda,Menderes benzeri hatalara düşen Özal'da bir ''U'' dönüşü yapılır,o güne kadar yaptığı ülke içi yıkımlarda,alan ile veren arasında,benim memurum işini bilir, gibi Türk Halkının özünü bozacak söylemler yanında tekrardan NATO ve BM temasları,Cunta hükümeti tarafından aldığı borçsuz bir hükümeti borçlandırmaları yanında,
Vasiyet doğrultusunda çalışmalara başlar.
1-İslam alemini bir çatı altında toplamayı hedefleyen İKÖ nün kurulmasına imza atmak yanında,ilerleyen süreçte Prof.dr. Ekmelettin İHSANOĞLU bu örgütün başkanlığını yaparkende göreceğiz.
2-Rusya'dan ayrılan Türki cumhuriyetler gerçeği karşına çıkdığında ÖZAL'ın gerçek devlet adamlığı Cumhurbaşkanı olması ile beraber TÜRK CUMHURİYETLERİNİ bir çatı altında toplamak üzere çalışmalara başlar.
BURDA SİVAS'TA KURGULANAN MADIMAK OLAYLARI YER ALIR
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, 1992 Nevruz'undaki ayaklanma provasının İçişleri Bakanı İsmet Sezgin ve Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Erkan'ın amansız yöntemleri sayesinde bastırılması ardından tek taraflı ateşkes ilan etmişti. 15 Mart 1993'de ilan edilen tek taraflı ateşkesin ilk ayı toplumda bir rehavet havası esmesine yol açtı. Dikkatler hemen başka yöne kaydı. Türkiye, geleceğini bağladığı önemli bir proje olarak gördüğü Bakû-Ceyhan petrol boru hattı görüşmelerine yoğunlaştı. 5 Mart 1993'de Ankara'da, Azerebaycan'da işbaşında olan Ebulfez Elçibey yönetiminin Petrol Bakanı Sabit Bagirov ile Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin arasında bir protokol imzalandı.
Aslında Elçibey, protokolün gizli tutulmasını istiyordu. Ancak o sıralarda Cumhurbaşkanı Özal ile siyasi rekabet içinde bulunan Başbakan Demirel, bu başarıyı kamuoyuna duyurdu. Buna göre, Bakû-Ceyhan hattını inşa edecek şirketler Mayıs'ın son haftası Bakû'de kendi aralarında ortaklık anlaşmasını imzalayacaklar, Türk ve Azeri hükümetleri de bunu onaylayacaktı.

Petrol boyutu

Önerilen hat bugünkünden çok farklıydı. Öncelikle, Gürcistan'dan geçmiyordu. Türkiye'nin tercihi, kısa bir mesafe İran topraklarından geçerek, Nahcıvan üzerinden Iğdır-Ağrı civarlarından Türkiye'ye giriş yapması, sonra hemen güneye inerek İdil ilçesi civarında, mevcut Kerkük-Yumurtalık hattıyla birleşmesiydi. Yatırım sermayesini sağlayacak olan Batılı şirketler, buna karşıydı. Öncelikle İran'a yönelik Amerikan ambargosu ortadaydı. Ayrıca hat neden yoksulluk kıskacındaki Ermenistan'dan geçmiyordu? Ancak Ermenilerin Azerbaycan'ın elindeki Dağlık Karabağ bölgesini kontrol amacıyla o dönem iyice tırmanan saldırıları hem Bakû'nün, hem de Ankara'nın bu rotayı kabulünü imkânsız kılıyordu. Ayrıca İngilizler, Türkiye ve Irak arasındaki Kerkük-Yumurtalık hattı anlaşmasını Türklerden daha iyi incelemişler ve Irak'ın onayı olmaksızın hattın ortak işletiminin imkânsız olduğunu saptamışlardı. Türkiye ise, hazır başta Rusya'ya ve İran'a tamamen karşı, yakasında bozkurt rozeti taşıyacak kadar Türkçü Elçibey başta iken anlaşmayı bitirmek istiyordu.

Ankara'da imzalanan protokol bu nedenle bölgesel politikalarında petrol kaynakları birinci derecede rol oynayan ülkeleri, özellikle de Türkiye'nin yeni bir oyuncu olarak sahneye çıkmasını istemeyen Rusya, İran ve Suudi Arabistan'ı rahatsız etti. İran'ın Irak'la ihtilafı ve Suriye ile hem askeri işbirliği, hem petrol anlaşması vardı. Suriye, henüz o dönemde Rusya Federasyonu'nun kendisine karşı Sovyetler'in olduğu gibi kol kanat germeyeceğinden emin değildi.

Talabani ve Barzani

Öcalan'ın, o dönem Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Celal Talabani'nin önerisine uyarak ilan ettiği tek taraflı ateşkesin getirdiği böyle bir imkân ortaya çıkmıştı. Ankara ile Talabani ve Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani arasında balayı günleri yaşanıyordu. Türkiye'nin kuzey Irak'taki Kürtleri Saddam Hüseyin rejiminin saldırılarından korumak amacıyla oluşturulan Amerikan-İngiliz ağırlıklı hava kontrol gücüne, hava sahasını ve İncirlik üssünü açması, Talabani'yi de Barzani'yi de memnun etmişti. Ceplerinde Özal'ın verdiği Türk diplomatik pasaportlarıyla, kırmızı pasaportlarla dünyaya çıkıyorlardı. Talabani, kendisini ABD-İngiltere çizgisinin temsilcisi olarak tescil ettirme eğilimini gizlemiyordu.

Öcalan'ın tek taraflı ateşkesini Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatından bir gün önce 16 Mayıs'ta, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Celal Talabani'nin talebine uyarak uzattığını açıklaması, çoğu çevrede erken bir iyimserliğe yol açmıştı. Bölgede güvenlik sorunu azaldıkça bu dev projenin hayata geçirilmesi de mümkün olacaktı.

Şimdi, o açıklama üzerinden sekiz gün geçmişken, 24 Mayıs'ta sevkıyatları yapılan 33 silahsız er otobüsten indirilip kurşuna diziliyordu. Ortada mantıklı bir neden görünmüyordu. Saldırıyı PKK'nın üst düzey yöneticilerinden, 'Parmaksız Zeki' takma ismiyle tanınan Şemdin Sakık idaresindeki bir militan grubunun yaptığı kısa sürede anlaşıldı. Tuhaf olan, o sırada Suriye ve Suriye'nin kontrolündeki Lübnan'ın Bekaa Vadisinde kalmakta olan Öcalan'ın hemen bu eylemin kendi talimatıyla yapılmadığını açıklaması oldu.

Yunanlılar ve Öcalan

Gerçi Öcalan 20 Mart 1992'de kendisini o zaman henüz kapatılmamış olan Beka vadisindeki kampta ziyaret eden bir grup Yunanlı milletvekili ile buluşmuştu. Bunlar iktidardaki PASOK'a mensup Lefteros Varivakis, Dimitrios Vounatsos, Elizabeth Papazoi ve Kostas Baduvas idi. Bu milletvekilleri yanlarında iki harita da getirmişlerdi. Haritalar Türkiye ve etrafındaki muhtemel petrol boru hattı rotalarını gösteriyordu: Grek harfleriyle yazılı olması Yunan heyetince getirilmiş olduklarına işaret ediyordu. Öcalan, Yunan heyetiyle haritalar önünde fotoğraf çektirdi. Bu resimlerden birinde Öcalan'ın Yunan heyet üyelerine parmağıyla Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı rotasında bir noktayı işaret ediyor ve gülüyordu. Bir yıl kadar sonra 33 erin öldürüleceği bölge, tam Öcalan'ın gösterdiği bölgeydi. Yine de Öcalan yıllar sonra dahi bu eylemi “Ateşkese indirilen bir darbe” olarak niteledi. Sakık'ın bu eyleminin altında, Bakû-Ceyhan boru hattının inşasını istemeyen, bu projeden rahatsız olan bir ülke, ya da bir çıkar grubunun dolaylı yönlendirmesi olup olmadığı bugüne dek yanıtını bulmamış bir soru değildir.

Aliyev iktidara geldi

Arada bir ilişki olup olmadığı bugüne dek karanlıkta kalmış olsa da boru hattı anlaşması önce 4 Haziran'a ertelendi. 4 Haziran geldiğinde şirketler bir anlaşma yerine bir mutabakat zaptı imzaladı. Ancak bu imza hiçbir zaman hayata geçirilemedi. Çünkü Azerbaycan'da anlaşmayı imzalayacak bir hükümet kalmamıştı. Moskova ve Tahran yanlısı grupların birkaç hafta içinde tırmandırdığı iç çatışmalar sonucu, 16 Haziran gecesi, Elçibey devrildi. Ertesi gün Nahcıvan Meclis Başkanı Haydar Aliyev Bakû'ye gelerek idareyi eline aldı. Ondört yıl Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak ülkeyi yönetmiş olan eski Sovyet gizli servisi KGB yöneticisi ve eski SBKP Politbüro Üyesi Haydar Aliyev için Moskova ve Tahran yanlısı silahlı grupları alt etmek çocuk oyunu sayılırdı; öyle de oldu. Aliyev'in ilk işlerinden biri de, Elçibey'in gizli kapaklı yürüttüğü bütün anlaşma görüşmelerini iptal etmek oldu.

Petrol toplantısı

Aliyev'in resmen Başkan seçildiği eylül ayını takip eden günlerden birinde Türk Dışişleri'nde Bakû-Ceyhan hattının nasıl canlandırılabileceği için bir toplantı yapılıyordu. Son gelişmeler ardından bölgede silahlı saldırılar yeniden korkunç boyutlara tırmanmış ve yayılmıştı. Artık bir hat olacaksa da bunun hemen güneye indirilip Irak hattına bağlanmasının güvenlik açısından ikna edici olmayacağı görülüyordu. Hattı daha kuzeye çekmek, belki Erzurum-Sivas rotasıyla (yolu neredeyse iki katı uzatarak) İskenderun'a indirmek mümkün olabilirdi.
Azerbaycan'daki yönetim değişikliğiyle Azeri petrollerinden petrol devleri kadar büyük bir hisseye sahip olma imkânı kaybolan Türkiye Petrolleri (TPAO) Genel Müdürü Okan Özdemir, Dışişleri Bakanı Hükmet Çetin'in önüne büyük ölçekli bir Türkiye haritası açtı. Harita muhtemel boru hattı rotalarını gösteriyordu. Özdemir, haritayı İngilizlerden yeni almıştı.

İngiliz haritaları

Haritada garip bir durum uzmanların dikkatini çekti. Türkiye'nin üç bölgesi kabaca elipslerle işaretlenmiş ve içleri kurşun kalemle taranmıştı. Bu bölgelerden en geniş olanı, Hakkâri, Şırnak, Siirt, Diyarbakır yörelerini içine alıyordu. İkinci ve daha küçük olanı Kars-Iğdır-Erzurum bölgelerini içine alıyordu. En küçük tarama ise Sivas etrafında görülüyordu

Özdemir de İngilizlere sormuş ve “Terör bölgeleri yanıtını” almıştı. Hikmet Çetin, damarlarındaki kanın adeta çekildiğini hissetti. PKK'nın eylemleri üzerinde spekülasyon hep yapılmıştı ama Sivas farklıydı. Daha bir kaç ay önce, 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Alevi kuruluşlar tarafından düzenlenen Pir Sultan Abdal şenliği basılmış, şenliğe katılan sanatçıların kaldığı Madımak Oteli ateşe verilmişti. 37 kişinin can verdiği olaylar nedeniyle gözler önce Sünni tabana dayalı politika yapan Refah Partisi üyesi belediye başkanı Temel Karamollaoğlu'nun üzerine dönmüş, ancak sonra (ileride milletvekilliği de yapacak olan) Karamollaoğlu'nun olayları yatıştırmaya çalıştığı ve başarısız kaldığı anlaşılmıştı. Perde arkasında daha radikal güçler vardı.
O dönem TSK'da görev yapan terörizm uzmanı Doktor Nihat Ali Özcan, o sıralarda PKK'nın kendi izlemesi gereken stratejiye uymayacak şekilde, güçlerinin önemli bir kesimini aniden kuzeye, Iğdır-Ağrı bölgesine kaydırmaya başladığına dikkat çekiyor. Özcan “İlk anda bunun bir mantığı olmadığı düşünüldü” diyor; “PKK zaten zora düşmeye başlamıştı. Güçlerini 'Botan' diye andıkları Irak sınırında yoğunlaştırmak yerine, bölerek fazla bir tabanları olmayan İran-Ermenistan sınırında eylemlere başlamaları, doğrudan PKK'ya yarar sağlayacak bir şey değildi. Zaten olmadı da. Bunun başka bir amacı olmalıydı. Şimdi olaylar daha kolay anlaşılabiliyor.” Özcan'a göre, o dönem sayıları 1000'i geçen PKK militanı Irak'tan İran dağ yollarını kullanarak 'kuzeye' geçmişlerdi.

Azeri petrollerini dünya pazarlarına Rus, ya da Arap-İran kontrolü olmadan aktaracak petrol boru hattı projesinin hayata geçirilmesi biraz daha bekleyecekti. Gürcistan'dan geçerek Bakû-Tiflis Ceyhan adını alan ve 'kuzey hattını kullanan' anlaşma, 18 Kasım 1999'da, Öcalan'ın yakalanıp hapse mahkûm edilişinden bir kaç ay sonra, İstanbul'da Demirel, Aliyev ve Gürcistan devlet başkanı Eduard Şvardnadze tarafından, ABD Başkanı Bill Clinton'un şahitliğinde imzalanabilecekti.


Bu kadar uzun anlatımı bilmek gerek ki o günler hakkında yorum yapalım.

Bu gerçekleri bilelim ki,şurda kardeş olan halkların nasıl düşman edilmek istendiğini anlayalım.
Ama pek çok şeyle bağı olduğu görülebiliyor. Pek çok şeyi daha iyi anlamak için yönetim boşluğunun olduğu 1993 yazına bakmamız gerekebilir.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 05.02.2009, 16:33   #113
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: 50 bini aşkın kişi tek yürek oldu: ‘Madımak Müze olmalı’

Kaldığımız yerden devam;Tamda bu sıralarda hükümet kurmaktaki iktidarsızlık ve siyasi boşluklara ,6 yıl içinde 8 hükümet kurma çalışmasına gözatalım.

50- I. Çiller Hükümeti (25.06.1993-05.10.1995): Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'e verildi. Çiller, DYP ve SHP'den oluşan bir koalisyon hükümeti kurdu. 5 Temmuz 1993'te yapılan güvenoylamasında kullanılan 432 oyun 247'si kabul, 184'ü ret, 1'i çekimser çıktı. DYP-SHP ortaklığı, Erdal İnönü'nün Başbakan Yardımcılığı ile başladı. 9 Eylül 1995 tarihinde yapılan CHP'nin 27. Olağan Kurultayı'nda ise Genel Başkanlığa Deniz Baykal seçildi. Başbakan Tansu Çiller, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile anlaşamayınca 20 Eylül 1995'te istifa etti.

51- II. Çiller Hükümeti (05.10.1995-30.10.1995): Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'e verildi. Tansu Çiller, azınlık hükümeti kurdu ancak hükümet güvenoyu alamadı. Güvenoylamasında kullanılan 421 oyun 191'i kabul, 230'u ret yönünde çıktı.

52- III. Çiller Hükümeti (30.10.1995-6.03.1996): Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından İstanbul Milletvekili Tansu Çiller'e verildi. Tansu Çiller, DYP-CHP koalisyon hükümetini kurdu. 5 Kasım 1995'te yapılan güvenoylamasında kullanılan 415 oyun 243'ü kabul, 172'si ret çıktı. Hükümet, 1995 genel seçimleri nedeniyle sona erdi.

53- II. Yılmaz Hükümeti (6.03.1996-28.06.1996): Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'a verildi. Yılmaz, DSP'nin dışardan desteğiyle ANAP-DYP azınlık hükümetini kurdu. 550 üyeli TBMM'de, 12 Mart 1996'da yapılan güvenoylamasında, 257 kabul, 207 ret oyu verilirken, DSP'li 80 milletvekili çekimser oy kullandı. Refah Partisi, güvenoylamasının Anayasa’nın 96'ncı maddesine göre geçersiz olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, 14 Mayıs 1996'da güvenoylaması ile olağanüstü hal ve Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin TBMM kararını iptal etti, fakat yeni oylamaya gerek olmadığını bildirdi. Refah Partisi, 27 Mayıs 1996'da Başbakan Mesut Yılmaz hakkında gensoru önergesi verdi. Yılmaz, koalisyon ortağı DYP ile aralarında çıkan anlaşmazlık üzerine, gensorunun görüşülmesini beklemeden 6 Haziran 1996'da istifa etti.

ANAYOL-REFAHYOL-ANASOL-D HÜKÜMETLERİ

53- II. Yılmaz Hükümeti (6.03.1996-28.06.1996): Hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'a verildi. Yılmaz, DSP'nin dışardan desteğiyle ANAP-DYP azınlık hükümetini kurdu. 550 üyeli TBMM'de, 12 Mart 1996'da yapılan güvenoylamasında, 257 kabul, 207 ret oyu verilirken, DSP'li 80 milletvekili çekimser oy kullandı. Refah Partisi, güvenoylamasının Anayasa’nın 96'ncı maddesine göre geçersiz olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, 14 Mayıs 1996'da güvenoylaması ile olağanüstü hal ve Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılmasına ilişkin TBMM kararını iptal etti, fakat yeni oylamaya gerek olmadığını bildirdi. Refah Partisi, 27 Mayıs 1996'da Başbakan Mesut Yılmaz hakkında gensoru önergesi verdi. Yılmaz, koalisyon ortağı DYP ile aralarında çıkan anlaşmazlık üzerine, gensorunun görüşülmesini beklemeden 6 Haziran 1996'da istifa etti.

54- Erbakan Hükümeti (28.06.1996-30.06.1997): Mesut Yılmaz'ın istifasının ardından hükümeti kurma görevi, Cumhurbaşkanı Demirel tarafından Konya Milletvekili Necmettin Erbakan'a verildi. Erbakan, RP-DYP koalisyon hükümetini kurdu. 8 Temmuz 1996'da yapılan güvenoylamasında 278 kabul, 265 ret oyu çıktı. 1 milletvekili çekimser oy kullandı. Erbakan, başbakanlığı ortağı Çiller'e devretmek üzere istifa etti, ancak Cumhurbaşkanı, görevi Yılmaz'a verdi.


55- III. Yılmaz Hükümeti (30.06.1997-11.01.1999): Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 20 Haziran 1997 tarihinde hükümeti kurmakla ANAP Genel Başkanı ve Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'ı görevlendirdi. Yılmaz, ANAP-DSP-DTP ile azınlık hükümeti kurdu. Hükümeti CHP de dışarıdan destekledi.
30 Haziran 1997'de Cumhurbaşkanı Demirel tarafından onaylanan hükümet, 8 Temmuz 1997'de TBMM'den güvenoyu aldı. Güvenoylamasında 278 kabul, 265 ret oyu çıktı. 1 milletvekili çekimser oy kullandı. 30 Temmuz 1998 tarihinde TBMM'de yapılan oylamada 11'e karşı 486 kabul oyuyla, genel ve yerel seçimlerin 18 Nisan 1999 Pazar günü yapılması kararı alındı. Başbakan Mesut Yılmaz hakkında verilen gensoru önergesinin, 25 Kasım 1998 tarihinde 314 oyla kabul edilmesi üzerine, hükümet düşürüldü.


56- IV. Ecevit Hükümeti (11.01.1999-28.05.1999): Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 2 Aralık 1998 tarihinde hükümeti kurmakla DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit'i görevlendirdi. Ecevit, hükümeti kuramayınca 21 Aralık 1998 tarihinde görevi iade etti. Cumhurbaşkanı'nca 23 Aralık 1999 tarihinde görevlendirilen Muğla Bağımsız Milletvekili Yalım Erez'in hükümet kurma çalışmaları da sonuç vermeyince, Ecevit, 7 Ocak 1999 tarihinde yeniden hükümeti kurma görevini üstlendi. Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti, 11 Ocak 1999 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Hükümet, 17 Ocak 1999 tarihinde de TBMM'den güvenoyu aldı. 495 milletvekilinin katıldığı güvenoylamasında 306 kabul, 188 ret çıktı. 1 milletvekili çekimser oy kullandı. Hükümet, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimler nedeniyle sona erdi.

57- V. Ecevit Hükümeti (28.05.1999 - 18.11.2002): Genel seçimlerden sonra, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Demirel tarafından 3 Mayıs 1999 tarihinde hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ecevit, DSP-MHP-ANAP koalisyonu hükümetini kurdu. Hükümet, 28 Mayıs 1999 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından onaylandı. Hükümet, 9 Haziran 1999 tarihinde TBMM'den güvenoyu aldı. 536 milletvekilinin katıldığı güvenoylamasında, 354 milletvekili kabul, 182 milletvekili ret oyu kullandı. Ecevit, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçimi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kazanması sonucu 4 Kasım 2002 tarihinde hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sundu. V. Ecevit hükümeti, AK Parti Kayseri Milletvekili Gül'ün başbakanlığındaki 58. Hükümet'in kurulmasıyla fiilen sona erdi.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 05.02.2009, 18:11   #114
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: 50 bini aşkın kişi tek yürek oldu: ‘Madımak Müze olmalı’

DIŞARIYA BORÇLANMAMIZ
Türkiye cumhuriyeti devletinden alınan dış borçların yükümlülüğü altına girmekle ilk dış borçlanmasını gerçekleştirmiştir.Bu borçların kesin miktarı,22.04.1933 tarihinde,Paris'te,alacaklı devletler ile yapılan anlatşmayla 65 milyon lira civarında olmuştur.Cumhuriyetin ilk yıllarında osmanlı devleti'nden kalan borçların finansmanı ve ulaştırma ağırlıklı yatırımların finansmanı için dış borçlanmaya gidilmiştir.Dış borçlanma için asıl yoğun dönem 1950 den sonra başlamıştır.Özellikle Türkiye'nin 2.dünya savaşı'ndan sonra batıya yönelmesi,OECD ve NATO'ya üye olması,bu yıllarda OECD'nin Avrupa'nın yeniden imarı için yardıma ihtiyacı olduğuna dairhazırladığı rapor üzerinebaşlatılan MARSHALL yardımlarından,Türkiye'ye 225 milyon dolar düşmüştür.1950 li yıllardan sonra ödemeler dengesinde meydana gelen açıkların büyümesi dış borçlanmayı olumsuz bir duruma düşürmüştür.1957 yılında Türkiye vadesi gelen borçlarını ertelemek ve 350 milyon dolarlık yeni kredi teminine gitmek zorunda kalmıştır.Türkiye'ni dış borçları 1930 ile 1960 arası %410 oranında ciddi bir artış göstermiştir.
Planlı dönemin başlaması ile birlikte yurtiçi tasarruf eksikliğini gidermek amacıylada borçlanmaya gidilmiştir.Bu dönemde alınan kredilerin büyük bir çogunluğukonsorsiyum kredilerinden sağlanmıştır.Alınan bu konsorsiyum kredileri ''Proğram kredileri'',''Proje kredileri'',''Borç ertelemesi'' ve ''Röfinansman Kredileri'' şeklinde gerçekleşmiştir.İlk üç planda dışarıya bağımlılığın azaltılması yönünde adımlar atılmaya çalışılmış,fakat başarıya ulaşılamamıştır.1973-1974 yıllarında yaşanan petrol krizi,1974 yılı için dış borçlarımız 359 milyon dolar olmuştur.Bu dönemde Avrupa para piyasalarından da borçlanılmış,fakat kısa vadeli ve yüksek faizli olmaları nedeniyle,bu piyasalardan borçlanmya son verilmiştir.1970'li yılların sonlarına doğru gelindiğinde üç ayrı dış borç erteleme anlaşması yapılmış ve5.5 milyar dolarlık borç ertelemesine gidilmiştir.Bu dönemde hızla kötüye giden dış dengenin düzeltilmesi amacıyla 1979 yılında16 OECD ülkesi tarafından Türkiye'ye 962 milyon dolarlık yardım taahhüdünde bulunulmuş,1 milyar dolar dış borç ertelemesi de karara bağlanmıştır.

1980-1990 döneminde Türkiye'de dış borçlanmanın gelişimi...
Kamu maliye yönetimi açısından Türkiye 1980 sonrası büyük darboğazlara girmiştir;Uluslararası kurum ve kuruluşlar(Özellikle IMF) başta olmak üzere,dış ekonomik gelişmelerden dhafazla etkilenir duruma gelmiştir.İçsel politikaların yerini dışdan önerilen Girilen her ekonomik kriz sonrasında,IMF yönlendirmeleri ile adına ''İstikrar tedbirleri'' denilen pek çok ekonomik paket proğramlar yürürlüğe konulmuştur.Ancak arzulanan siyasi istikrarın bir türlü sağlanamaması,ülke iç dinamizmine ve kaynaklarına yeterince yer veriememesine;dolayısı ile kolay yoldan günü kurtarmaya dayalı bir politika izlenmesine yol açmış;ne geriye nede ileriye yönelik kalıcı bir''ülke ekonomik ajandası ) oluşturulamaıştır.

Türkiye'nin 1980-1990 arası dışborç tablosu

Yıllar...Dışborç stoku(Milyar dolar $).....Artış(%)....
1980.......15,7........-.....
1981........16,6........5,73
1982........17,6........5,90
1983........18,8.........6,94
1984.......22,6.........20,21
1985.......27,5.........21,68
1986.......34,3.........24,73
1987.......43,1...........25,6 6
1988.......42,7..........-0,95
1989......43,7...........2,34
1990......52,3.........19,75

1990-2000 arasında borçlanmalar
1991.......53,6.........2,40
1992.......58,6.........9,36
1993.......70,5.........20,31
1994.......68,6..........-2,62
1995.......75,7..........10,31
1996.......79,4...........4,80
1997.......84,2...........6,12
1998.......96,4..........14,49
1999.......103,0.........6,86
2000........118,6........15,12
2001.......113,7.........-4,13
2002.......130,2........14,51
2003........145,4.......11,67
2004.........161,7......11,21
2005.........170,6........5,5
2006.........170,6........10,5
2007.........195,6.........8,4
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 07.09.2009, 02:11   #115
albina58
Usta Yiğido
 
albina58 - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
albina58 Şuan albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 14.08.2016 20:40

Üyelik Tarihi: 03.08.2005
Mesajlar: 552
Tecrübe Puanı: 752 albina58 isimli Üye Tecrübe Puan?n?zını Kapatmıştır.
Standart Cevap: 50 bini aşkın kişi tek yürek oldu: ‘Madımak Müze olmalı’

AYRINTILARIYLA 2008 DIŞ BORCUMUZ
Hazine Müsteşarlığı, 2008 yılı 4. çeyreği itibariyle dış borç rakamlarındaki gelişmeleri açıkladı.
Buna göre, 2007 yılı sonunda 248 milyar 958 milyon dolar olan Türkiye'nin dış borç stoku, yüzde 11,19 artarak, geçen yıl sonunda 276 milyar 834 milyon dolara yükseldi. Bankaların 55,3 milyar dolar ve Merkez Bankası'nın 13,5 milyar dolarlık borçları dikkate alınmazsa, Türkiye'nin dış borcu geçen yıl sonu itibariyle 207 milyar 956 milyon dolar düzeyinde bulunuyor.

Verilere göre, bankacılık kesimi hariç 2007 yılı sonunda 183 milyar 467 milyon dolar olan Türkiye'nin borç stoku, geçen yılın sonunda yüzde 13,34 artarak, 207 milyar 956 milyon dolara çıktı.

Aynı dönemler itibariyle bankacılık sektörünün dış varlıkları, 50 milyar 14 milyon dolardan 57 milyar 189 milyon dolara yükseldi. Dış varlıklar hariç tutulduğunda, Türkiye'nin net dış borç stoku 150 milyar 766 milyon dolar düzeyinde gerçekleşirken, 2007 yılında yüzde 20,6 olan net dış borç stokunun Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranı, geçen yıl yüzde 20,3 oldu.

Türkiye'nin net dış borç stoku, 2007 yılı sonu itibariyle 133 milyar 452 milyon dolar düzeyindeydi. Buna göre, Türkiye'nin dış borç stoku, geçen yıl yüzde 12,97, 17 milyar 314 milyon dolar arttı.


-VADELERİNE GÖRE DIŞ BORÇLAR


Verilere göre, geçen yıl sonu itibariyle 276,8 milyar dolar olan dış borcun 50 milyar 714 milyon doları kısa vadeli, 226,1 milyar doları uzun vadeli. Yıl sonu itibariyle bu borcun 78 milyar 165 milyon dolarını kamu sektörü, 13,5 milyar dolarını Merkez Bankası, 185,1 milyar dolarını da özel sektör borçları oluşturuyor.

Kamu sektörünün 78,1 milyar dolarlık dış borcunun 74,9 milyar doları, özel sektörün ise 185,1 milyar dolarlık borcunun 139,5 milyar doları uzun vadeli.

Dış borç stoğunun GSYH'ya oranı, 2007 yılı sonunda yüzde 38,4 iken, geçen yıl yüzde 37,3'e geriledi.

Geçcen yıl sonu itibariyle merkezi yönetimin dış borcu, tamamı uzun vadeli olmak üzere 69,7 milyar dolar düzeyinde bulunuyor. Bu miktarın 38,9 milyar doları, uluslararası finansal piyasalarda gerçekleştirilen tahvil ihraçları stokundan oluşuyor.

Merkezi yönetim dışında kalan mahalli idareler, fonlar, kamu bankaları, KİT'ler ve diğer finansal olmayan kamu kuruluşlarının toplam dış borçları, 2008 Aralık sonu itibariyle 8,4 milyar doları tutarında.


-ÖZEL SEKTÖR DIŞ BORÇLARI


Geçen yıl sonu itibariyle 45,6 milyar dolar düzeyinde olan özel sektörün kısa vadeli dış borcunun 21,7 milyar dolarını, bankacılık sektörünün kısa vadeli borçları oluşturuyor. kısa vadeli krediler içinde bankacılık sektörünün borçlarının payı, yüzde 47,6 düzeyinde.

Özel sektörün 2008 yılı sonu itibariyle 139,5 milyar dolar olan orta ve uzun vadeli borçlarının 98,7 milyar dolarını ise finansal olmayan kuruluşların borçları oluşturuyor.

Merkez Bankası'nın geçen yıl sonu itibariyle uzun vadeli dış borçları 11,7 milyar dolar, kısa vadeli dış borçları ise 1,8 milyar dolar düzeyinde bulunuyordu.

Verilere göre, 2008 Eylül–2008 Aralık döneminde dış borç stoku, döviz kuru değişikliklerinden dolayı yaklaşık 5,8 milyar doları tutarında azaldı.


-HAZİNE GARANTİLİ DIŞ BORÇLAR


Hazine garantili dış borç stoku, 2008 yılı sonu itibariyle, 2007 yılı sonuna göre 772 milyon doları artarak 5 milyar 603 milyon dolara yükseldi.

Toplam 5,6 milyar dolarlık hazine garantili dış borcun 2 milyar 580 milyon dolarını kamu, 3 milyar 23 milyon dolarını özel sektör borçları oluşturdu.

Kamu kesiminin hazine garantili borçlarının, 1 milyar 227 milyon doları KİT'lere, 255 milyon doları kamu bankalarına, 924 milyon doları da mahalli idarelere ait.

Hazine garantili özel sektör borçlarının 2 milyar 726 milyon dolarını bankaların dış borçları, 297 milyon dolarını da şirketlerin dış borçları oluşturdu.
__________________
.............BU TECRÜBE BU ÖMRE YETMEZ......
albina58 isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim


WEZ Format +2. ?uan Saat: 08:20.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.