Forum - Ana Sayfa Takvim S?k Sorulan Sorular Arama

Zurück   Sivas - Sivaslilar.Net - Sivashaber - Sivasforum - Sivasların En Büyük Buluşma Merkezi - Yiğidolar > Serbest Alan > Serbest Kürsü
SİTE ANA SAYFA Galeri Kayıt ol Yardım Ajanda Oyunlar Arama Bugünki Mesajlar Forumlar? Okundu Kabul Et

Serbest Kürsü Serbest Konular



Son 15 Mesaj : Atatürk'ün Çocukluğu'na Ait Hikayeler           »          Şehzade Osman           »          Hatıra defteri           »          Antilop İle Akrebin Dostluğu           »          Karagöz İle Hacivat Konuşmaları 2           »          Sitemizin Ozanları           »          SEVDİM İŞTE....           »          NEFRET ETTİM İŞTE!!!!!           »          AFORİZMALAR (SAÇMALAMLAR)-1           »          SEÇKİNLER/SEÇİLMİŞLER DÜNYASI           »          Hatalarımızdan Dersler Alabilmek Ümidiyle.           »          Araf Suresi 172-173. Ayetler.( Ben Sizin Rabbiniz Değil Miyim)           »          İnancımızı Kullananların Artık Tuzağına Düşmeyelim.           »          ULAŞ-Yapalı           »          TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR PAYLAŞIMAZ
Cevapla
 
Seçenekler Arama Stil
Alt 27.11.2008, 20:42   #1
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart HAYATA DAIR

Ona doğduğumuz andan itibaren bineriz ve sallanmaya / yaşamaya başlarız.Küçükken çok hızlı sallanamadığımız için pek bir şey göremeyiz dünyaya dair. Bu yüzden mi yoksa bildiğimiz tek şey olduğu için mi bilinmez ama sürekli ağlarız. Ellerimiz ilk olarak gözyaşını keşfeder. Sonra ellerimizi keşfederiz gözlerimizle sonra ayaklarımızı. Ayaklarımızı keşfedince daha bir hızlı sallanmaya / yaşamaya başlarız. Fakat henüz sallanmaya dair pek bir şey bilmediğimizden düşecek gibi oluruz salıncaktan kimi zaman. Ama korkmamalıymışız; düşe kalka büyüyecekmişiz çünkü.

Bir ara bir de bakarız ki düşmeden daha hızlı sallanmayı öğrenmişiz. Çok seviniriz ve hemen incelemeye koyuluruz dünyayı insanları. Fakat dünya çok şaşırtır bizi. Zira salıncakla ön tarafa doğru gittiğimizde yeşilliklerle bezeli mavilerle süslü tertemiz bir dünya ile karşılaşırken; arka tarafa doğru gittiğimizde ise ucu bucağı görünmeyen binalarla zehirli olduğunu sonradan öğreneceğimiz gazlar çıkaran arabalarla ve fabrikalarla ve tabii oldukça kirlendiği gözlenen bir dünyayla karşılaşırız. Bir daha arka tarafa doğru sallanmak hiç istemeyiz. Fakat sallanmanın / yaşamanın vazgeçilmez kuralıdır bu; bir ön tarafa gitmelisiniz bir arka tarafa. Ama yine de salıncağımızın temiz olan dünyaya yada dünyanın temiz yanına doğru kurulması ile teselli bulurken salıncakları kirli tarafa bakan arkadaşlarımızı esefle izleriz. Bir yandan da düşünmeden edemeyiz; neden dünyayı da bizim gibi bir leğene koyup da yıkamıyorlar? diye Ancak sonradan anladığımıza göre kirli olan dünya değil insanların yürekleri imiş!

Bunu anlayınca insan olduğumuzdan utanırız. Sonra yavaş yavaş insanlarla ilişki kurmaya başlarız. Önce arkadaşlığı öğreniriz ve arkadaşlı hayatın daha zevkli ve anlamlı olduğunu fark ederiz. Çünkü beraber sallanıyoruzdur ve birimiz sallanmaktan / yaşamaktan yorulunca diğerimiz onun salıncağını da sallamaya başlıyor ve böylece de tek başına sallanırken / yaşarken ki yorulup da yere düşme tehlikesi ortadan kalkmış oluyor. Ama bu durum da çok uzun sürmüyor. Çünkü ?arkadaş? dediğimiz bazı insanlar bizi sallarken öylesine haşin davranıyorlar ki sürekli yere düşüyoruz. Fakat bu düşmeler de pek diğerlerine benzemiyor. Yani diğer düşmelerimiz de sadece dizimiz yada dirseğimiz kanarken bu tür düşmelerimiz de (Yani arkadaş düşürmelerinde) yüreğimiz kanıyor!

Bunu görünce de insanlarla arkadaşlık kurmaktan vazgeçiyoruz ve tek başına sallanmaya/yaşamaya devam ediyoruz.

Sonra sevmeyi öğreniyoruz;
İhanete uğruyoruz.
Sonra dostluğu öğreniyoruz;
Aldatılıyoruz.
Sonra kardeşliği öğreniyoruz;
Boş veriyoruz.
Sonra sevdalanmayı öğreniyoruz;
Beceremiyoruz.
Sonra ümit etmeyi öğreniyoruz;
Beceremiyoruz.
Sonra gülmeyi öğreniyoruz;
Beceremiyoruz.
Sonra mutlu olmayı öğreniyoruz;
Beceremiyoruz.
Sonra korkmayı öğreniyoruz;
Korkuyoruz alabildiğine?.

Sonra?.
??
Sonunda hep korksak ta; hep seviyoruz hep dost oluyoruz hep kardeşliğin o erişilmez tadını boş veriyoruz hep hayal kuruyoruz hep sevdalanıyoruz hep gülüyoruz inadına hep mutlu olmayı deniyoruz ve hep korkuyoruz. Çünkü bunları öğrenirken artık salıncağı da son hızla sallamaya başlamışız ve her an düşme tehlikesi geçiriyoruz.

İki yüzlülükleri yüzsüzlükleri çıkarcılıkları nemelazımcılıkları sevgisizlikleri kalpsizlikleri gördükçe düşecek gibi oluyoruz ama yinea de iyi şeyler de görüyoruz. Mesela umut; insanlar bıkmadan usanmadan aralıksız umut üretiyorlar. Bunu nasıl becerdiklerini bir türlü anlayamıyoruz. Sonra mesela hayal kuruyorlar. Gerçi hayalle karın doymuyor ama yüreklerin doyduğu kesin. Bir de sabrediyorlar; öyle ki şaşılacak derecede ve aşırılıkta sabırlılar. Biz ise ağlıyoruz. Bildiğimiz ilk şey olan ve nedense sürekli baş vurduğumuz bir davranış olan ağlamayı bir türlü bırakamadık. Her halde biz de bir tür ağlama tiryakiliği başladı.

İşte böyle; bir öne bir arkaya sallanıyoruz ve kötü şeyleri gördükçe düşecek gibi oluyor iyilikleri sevgi kırıntılarını gördükçe de umutlanıyoruz.



alıntı

__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 20:44   #2
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Ömür Tek Sermayemiz

Ömür Tek Sermayemiz
Her birimiz ayrı bir dünya yaşadık; yaşıyoruz ve yaşayacağız. Ya uzun sürdü bu ömür; ya da çocukluğumuzda bir hastalık ciğerimizi çürüttü. Belki herhangi bir insan gibi bir araba kemiklerimizi ezdi, bir bombaya kurban gittik, kalbimiz habersiz bir krizin baskınıyla dinlenmeye çekiliverdi.
Tüm yaşantımızmış gibi algıladığımız dünyadaki ömür, aslında ahirette yaşayacağımız sonsuzluğa nisbeten birkaç saniyeden ibaret. Dünyadaki ömrün sonsuzluğa oranla miktarı ne kadar küçükse, aynı sonsuzluğa oranla değeri o kadar büyüktür. Çünkü sonsuzluğa değin sürecek hayatın nerede ve nasıl geçeceğini, ömür denilen birkaç saniye boyunca neler hissettiğimiz, istediğimiz ve yaptığımız belirleyecek.
Dünyadaki saniyeler boyunca kazanabileceklerimizi, ahiretteki asırlar boyunca elde edemeyeceğiz. Demek ki, sonsuzluğu kazanmakta kullanabileceğimiz tek sermayenin adına ömür demişiz. Belki de bu yüzden yarışıyor karıncalar; kuşların dünyayı şenlendirmek için güneşi bekleyememelerinin sırrı da buradadır.
Niçin yaşadık? Ev, araba, unvan ve zenginlik için çırpınışımızın, televizyon seyretmemizin, dedikodularla bütün sermayemizi yok etmemizin; kısacası ömrümüzün saniyelerini paslanmış bağ bıçağıyla milim milim parçalayışımızın sebebi nedir?
Nice insan, evreni kuşatacak bir sayfayı kendi adıyla açıp doldurarak gitme fırsatı eline verildiği halde, tembellik yüzünden elleri bomboş olarak dünyadan kovulmuştur.
Eğer her gece uykuya dalacakken, sermayemizle hangi ticareti yaptığımızı sorgulamıyorsak; yolumuzu biz tayin etmiyoruz demektir. Zaman nehrinde akıp gidenlerin yolculuğu iki şekilde çizilir: Ya onlar birer saman çöpü gibidirler, rüzgârla savrulurlar; kum ve toprak parçacıklarıdırlar, sellerle yuvarlanıp giderler. Ya da onlar, kendilerini bir vadiden diğerine taşıyan arı gibidirler.
İşte, büyük bir ruhu çalışmaya feda ettiren olağanüstü sözler: "Karşımda büyük bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor." Üstadın ifadesiyle "Biz gidiyoruz; aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar. Sevkiyat var." Sonra da bizler... Kendimize kahredişimiz; haksızlık ve zulme ilgisiz kalmaktan veya sadece bunların dedikodusunu yapmaktan başka bir yolu tercih etmeyen insanlar...
Elimizdeki her değerin emanet olduğunu ve pek yakında çekilip alınacaklarını biliyoruz: eşimiz, işimiz, mülkümüz ve hayatımızı paylaştığımız her şey. Her şeyin sahibi olduğunu sanan, ama ‘ömür sermayesinin saniyelerinden başka’ hiçbir şeyi olmayan insanlarız. Vücudumuz bile bize ait değil ve biz buradan ayrıldığımızda vücudumuz dahi bizimle gelmeyecek. Bizimle birlikte gelecek olan, kalbimizi güneşleştiren dualar, dilekler ve eylemlerimizle manevî hafızalarda bıraktığımız tertemiz izler olacak.
İslâm Peygamberi(a.s.m.) "İnsanlar uykudadırlar; öldükleri zaman uyanırlar" der ve uğrunda ağlaşıp çekişip durduğumuz dünyaya dünya hesabına saplanmanın anlamsızlığını hissettirir: "Ahirete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birisinin parmağını denize daldırmasına benzer." Hatırlıyorum, 1989 yılında Akdeniz bölgesinden geçerken, Mersin iline uğramıştık, şehrin sahilinde deniz kenarına vardık ve "Akdeniz’in suyuna dokundum" diyebilmek için elimi deniz suyuyla ıslattım. Orada geçen tüm zaman beş dakikaydı. Şimdi düşünüyorum; beş asır olsa da, fani olunca aynı şey değil midir?
Benjamin Franklin, "Hayatı seviyorsan, zamanını boşa harcama; çünkü zaman hayatın ta kendisidir" der. Bu gerçeği ruhunun derinlerinde hisseden büyük insanların lüzumsuz meşguliyetlerle öldürülecek bir saniyeden bile kaçtıklarını görürsünüz. Pek çok insan, değil dakikalarını, saatlerini harcıyor ve bu saatleri, değil lüzumsuz işlerle meşgul ederek, hiçbir şey yapmayarak, âdeta heykel gibi donup kalarak öldürüyor. Gereksiz uykularla ve faydasız televizyon seyretmelerle yaptığımız bundan başkası mıdır?
Epiktetos, tarihin derinliklerinden şöyle fısıldar: "Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsan, niye bugünden başlamıyorsun?" Biraz daha dikkat edince, Tolstoy’un "Herkes insanlığı değiştirmeyi hayal eder; ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez" dediğini duyacaksınız. Ömür sermayesiyle sonsuzluğu kazanmanın zamanı bugündür ve yolu, işe kendimizi değiştirmekten başlamaktır.
İnsan, sermayesi zannettiği malını, makamını korumak uğrunda bütün enerjisini, bazen canını, hatta şerefini feda eder. Gerçek ve tek sermaye olan ‘ömür’ün hızla tükendiğinin yeterince bilincinde miyiz? Yoksa en acımasızca, israfla harcadığımız tek sermayemiz ömrümüz müdür? Ben otuz dört yaşındayım. Beş yaşında, on yaşında çocukların dünyadan ayrılışlarını duydukça, Hz. Âdem’i(a.s.) ve Hz. Havva’yı(r.a.) Cennette sonsuzlukla kandıran şeytanın, aynı yalana onun çocuklarından olan beni de dünya hayatında inandırmaya çalıştığını fark ediyorum. O anda eğer tembellik tuzağına düşmüşsem; kulaklarım vicdanımın haykırışlarını yakalayıveriyor ve beni tehdit ettiğini duyuyorum: "Sen öldün dostum; sen öldün."
İnsanlar mallarını korurlar; krizler geldiğinde paralarının eriyip gitmemesi için her şeyi düşünürler. Mevki ve makamlarını rakipleri kapmasın diye, ne yapılacaksa yaparlar. Peki, ya bir saniye bile duraksamadan akıp giden günlerinin israf olmaması için; ömürlerinin ellerinden çalınmaması, krizlerle eriyip gitmemesi için ne yaparlar? Paramızı düşündüğümüz kadar ömrümüzü düşünüyor muyuz? Yoksa iki simit satamayınca ipe götürecek kadar değersiz bir can mı taşıyoruz göğsümüzde? Sonsuzluğun bedeli bu denli basit olamaz.
Eğer son nefesimizi vermek üzere değilsek, henüz her şey bitmemiştir. Bizim için ‘her şeyi’ hazırlayan Yaratıcımızdan istemeye vaktimiz var demektir. Bulduğumuz her boş saniyeyi dualarımızla doldurmaya; yürürken, konuşurken, hatta uyurken kalbimizin ellerini sınırsız rahmetine uzatmaya; benliğimizi O’nun varlığının ve şefkatinin idraki ile doldurmaya fırsatımız var demektir.
Herkesin uyuduğu sessiz gecelerde tembellik beni ruhumdan yakaladığında ve dizlerime hâkim olamadığımda, Azrail’in(a.s.) pencereden ziyaretime geleceği ânı hayal etmeye çalışırdım. Üşenen kalbim ürpertiyle canlanır; ama bu yalancı hayalin etkisi yeterince uzun sürmezdi. Bir sabah henüz uyanamadan bir dakika önce, silueti yanıma geldi ve artık sonsuzluk yolculuğuna başlamam gerektiğini haber verdi. Öylesine acıdım ki hâlime.
Günlerdir beni üzen her şey birkaç saniyeye sığdı bilincimde; kalan projelerimi tek tek hatırladım. Uğrunda üzüldüklerim, sinek kanadı kadar değersizleşti ve yeterince önemsemediğim işlerimin her biri birer dağ gibi karşıma dikildi. Kazası gereken ibadetler, yazılmayı bekleyen kitaplar; helalleşmem gereken insanlar, hazırlamam gereken vasiyetname... Ben çaresizim; çözülmesi gereken yığınlarca asıl iş var orada ve ben onların teki için bile artık harcayacak bir saniyeye sahip değilim. Rüya biraz daha uzasaydı da yalancı dünyaya geri gelmeseydim; oradaki birkaç dakika tüm saçlarımı ağartmaya yetecek kadar ağır gelecekti.
Şimdi bizi çok seven sevgili Peygamberin(a.s.m.) "Rabbinize yalvara yakara dua ediniz" sözü ruhumuzun bir parçası olabilir. Ya da, "Eğer Allah katında sizler için neler hazırlandığını bilseydiniz, çok muhtaç olmayı dilerdiniz" sözünden ders alabilir; fırtınalı çölde annesini kaybeden çocuk gibi, dünyanın eziciliğinden kurtulup Evrenin Sahibine kavuşabilme arzusu ile ruhumuzu doldurabiliriz.
Önemli olan dünyada neler elde ettiğimiz değildir. Neleri ne kadar büyük ölçekte kazandığımızın sonsuzluğumuz açısından hiçbir değeri yoktur. Zira bizim elimizle gerçekleştirilenlerin yaratıcısı değiliz ki onlara sahiplik iddia edelim. Bizim defterimize yazılacak olanlar, asıl bizden olanlar, yani bize ait olanlardır ki, onlar da sadece kalbimizden ve ellerimizden çıkanlardır. İnsan başarabildikleri kadar değerli değildir; insan sadece başarmak uğrunda dile getirebildiği duası kadar ve başarabilmek için sergileyebildiği çırpınışı kadar büyüktür.
İnsanın hak edeceği sonsuzluğun değerini ve büyüklüğünü belirleyen iki faktör vardır: Bedenimizin içinde yaşadığı evrende hangi eylemleri, çırpınışları bıraktık. Başarıp başarmadığımız sonsuzluğumuz açısından önemli değil; başarabilmek için üzerimize düşeni yeterince yaptık mı? Meşhur olmayabiliriz; adımızı kimse duymayabilir dünyada. Ancak şurası kesin ki, peygamberlerin yaptıkları gibi yapmaya adananları, burada kimse tanımasa da semada tanımayan melek yoktur.
Diğer faktör de kalbimizdir. Bedenimizin parçası olduğu madde evreninde, hangi izleri ve eylemleri bıraktığımız kadar; kalbimizin içinde yaşadığı ruh evreninde de hangi duaları, duyguları ve niyetleri bıraktığımız önemlidir. Öyle insanlar vardır ki, melekût evreninde, kalpleri ve duaları adına âdeta gezegenler inşa edilmiştir.
Sonsuzluğu kendileriyle paylaşacağın meleklerin seni sevip sevmediğini merak ediyorsan; senin melekleri sevip sevmediğine bak. Seninle ne kadar ilgilendiklerini anlamak istersen, senin onlarla ne kadar ilgilendiğini sorgula.
Yaratıcının sevgisine kavuşup kavuşmadığını anlamak istersen; şimdi kalbine sor: "Onu seviyor muyum?" Peki seni ne kadar seviyor? Sor kendine: "Onu ne kadar seviyorum?" Hatırlayınca hıçkırıklara boğulabilecek kadar var mı? Eğer öyleyse, sen köyde kağnıyla yük taşıyan, dağların ötesinden habersiz fakir delikanlı/veya genç kız da olsan; senin adın semanın öteki ucunda bile meşhurdur.
Hayat geçiyor, zaman uçuyor; hazineler gaybdan akıp gidiyor. Uyuyamayız, heykeller gibi donuklaşamayız. Yaratıcımızın görevi olan sonuçları yetersiz sanıp kaderimize küsemeyiz; alacağımız asıl karşılık, sonsuzluk evreninde verilecek karşılıktır. Hiçbir akıllı insan da, tüm çabalarının karşılığını dünyada alıp, sonsuzluğa eli boş gitmek istemez. Bize düşen, karıncalar gibi durmadan ve üstelik koşarak çalışmaktır; Yaratıcımız eylemlerimizden ne yaratır; sadece ahiret mi, yoksa biraz dünya ve biraz ahiret mi?
Şu kadarını iyi biliyoruz: Her zerre eylemin ve duygunun sonsuzluk evreninde mutlaka çok büyük karşılıkları vardır. Başarı yolculuğunda attığımız her meşru adım, Cennet sarayına dikilen bir ağaçtır. Eylemlerimizin bu evrendeki karşılıklarının yanısıra; eş-zamanlı olarak, sonsuz hayattaki karşılıkları da yaratılıyor. Ruhumuzu tatmin edebilecek tek karşılık, şeytanın ütüleyip boyaladığı maddede kokuşmak değil; sonsuzluğun sahibiyle kurulacak dostluk ışığında sonsuzlaşmaktır. Sevgili Yunus bunu anladı ve şu en güzel cümleyi bize bıraktı: "Bana Seni gerek Seni..."



Dr. Muhammed Bozdağ
__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 22:12   #3
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart MUTLU OLMAYI KİM İSTEMEZKİ

Bunun cevabı herhalde herkestir Ama her şeyin bir bedeli olduğu gibi mutlu olmanın da bir bedeli var Belki de hayatta ödediğimiz en ağır bedellerden biri olabilir Bazı insanlar hayattan beklentilerini çok yüksek tutarlar Zannederler ki bu yükseklik onların mutluluklarının seviyesini de arttıracak

Oysa ki mutluluğun fiyatı ya da seviyesi yoktur Onu sahip olduğunuz bedene tattırabilirsiniz Ama bedeniniz nankör davranacaktır Oysaki ruhunuz mutluluğu anlayacak ve hayatınız boyunca hiç kaybetmeyeceğiniz bir yerde onu saklayacaktır Eğer bir şeyi satın alamıyorsanız, ona paha biçilemiyor demektir O zaman mutluluk sahip olabileceğimiz en yüce şeydir
Bazen yanı başımızda duran mutluluğa yüzümüzü ekşiterek bakarız hayatımız boyunca Çünkü mutluluğun ne demek olduğunu anlamamışızdır Oysa mutluluk bazen basit bir tebessüme karşılık vermek ya da sağ ol be dostum lafını kulaklarımızdan heyecanla içeri sokmaktır

Bazen mutluluk sıra dışı zamanlarda içinde ilginç bir huzur hissetmek bazen ise dünyayı karşına alıp mücadeleye girişmektir Ya da eski arkadaşlarınla haylaz günleri hatırlamak ve özlemini içine gömüm hayata delicesine bağlanabilmektir
Aslında mutluluk satın alınması çok kolay bir şeydir Ama yanlış olan insanların onu neyle satın almak istedikleridir
Eğer siz satın almak için doğru karşılığı verirseniz, mutluluğu çok ucuza hayatınıza katabilirsiniz

Unutmayın ki; arabalarla, milyarlarla, yatlarla, ünle ya da bunun gibi geçici şeylerle sağladığınız mutluluk sizin sadece ileride sahip olduğunuz şeylerden çok daha değersiz gördüğünüz toprak olacak bedeninizi tatmin eder Ne zaman ruhunuzun dışarı özgürce çıktığını hissedersiniz işte o zaman mutluluğu yakalarsınız Ufak şeylerle kendinizi mutlu etmeye çalışın çünkü gerçek mutluluk onların arasında gizli!



alıntı


__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 22:14   #4
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Gönül Dosyalarınız Açık mı?

Bilgisayarımıza nasıl dosyalar açıyorsak, kalp bilgisayarımıza da sevgi, insanlık, dostluk, yardımseverlik dosyaları açalım. Allah’ı, O’nun yarattıklarını, iyilik yapmayı, insanlara yardım etmeyi, dostluk kurmayı sevin. Gönül kapılarınızı sevgi ve dostluğa açın, eğer bunları yaparsanız kendinizi daha da mutlu hissedecek mutluluğunuz kat ve kat artacaktır.

Gönül ilâhi bir cevher, engin bir ummandır. Başı sonu olmayan, dibine ulaşılmayan, fırtınaların beşiği olup, durulunca huzurlu bir yuva olan bir okyanustur. Gönül sevginin ve dostun evidir. Allah’ın tahtıdır. Hayat günlük yaşamımıza bir tutam da olsa değişiklik katmaktır. Hayatı doyasıya yaşamak istiyorsak, inandığınız, düşündüğünüz ve arzu ettiğiniz gibi yaşayın. Yüreğinizin sizi götürdüğü yere gidin. Kendinize ve inandıklarınıza güvenin. İnandığınız doğruları kendinize rehber edin. Hayat deney değil, yaşamın kendisidir. İnandığınız gibi yaşarsanız iç huzuru yakalayabilir, mutluluğa ulaşabilirsiniz. Hayatın içinde sıkıntılar, darlıklar da olacaktır. Bunlarla sabırla mücadele etmek gerekir.

Yunus EMRE; “Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı” diyor. O İnandığı gibi yaşamış, yaşadığını da söylediği için bu sözler günümüze kadar gelmiştir. Yaşanmış güzel sözler petekten süzülen bal gibidir. Tarihin derinliklerinden gelen söz ve davranışlar bize şifa sunar, gönlümüzün sıkıntısını giderir, gıda olur, vücudumuzu ve ruhumuzu mutlu eder. Gönül darlığı, gönül sıkıntısı çekmeyen var mı? Zengin varlığından, fakir yokluğundan, eşler birbirinden, anne-baba çocuktan, çocuk anne-babadan şikâyetçi. Öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden memnun değil. Bu sıkıntıları giderecek çare başka yerde değil kendi içimizdedir. İçimizdeki inanç ve güven bizi sıkıntılardan kurtaracaktır. İnsan kendini tanırsa birçok problemleri halleder.

Dost denilince akla sevgi gelir. Dostluğun özelliği vefa, vefanın kaynağı da sevgidir. Gönül dostları arasında görünmeyen sevgi bağları, manevi kablolar vardır. Bu kablolar kolay kolay kopmaz. Gerçek dostluk; “İki ayrı bedende yaşayan tek ruh” olarak tarif edilmiştir. Gerçek sevgi sevilen uğruna her türlü fedakârlığa katlanmak değil midir?

Sevgisiz yürekler benliğin dolambaçlı yollarından kurtulamaz, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez, varlığın sinesindeki muhabbetten habersiz olarak yok olup giderler. Sevgi, sevilene karşılık beklenmeden sunulan eşsiz bir armağandır. Dostluklar durgun suya atılan taşın haleler oluşturarak genişlemesi gibi büyür ve tüm güzel gönülleri kaplar.



Ali Özkanlı

__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 22:16   #5
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart GÜZEL DOSTLUKLARA

Serüvendir yaşamak Ne getirir, ne götürür belli olmaz, Birgün ağlar,
birgün gülersin En umutsuz anında; Yaşlar süzülürken yanaklarından,
Birden donuverir hatırladığında, Işığın olur, karanlıkları delersin Ya da
katılırken kahkahalarla, Yüzünde açan gülleri göstermek istediğin, Belki
yanıbaşında belki çok uzaklarda, Ama bir yürek atışı kadar yakındır sana
Kasvetli bir sabaha merhaba dediğinde gülerek, Ya da düz yolda
tökezlediğinde, Elerini avuçlarında hissedersin Çoğu zaman yalnızsındır
kalabalıklarda Sahte gülücüklere sahte gülücüklerle karşılık verirsin
İlişkiler vıcık vıcık,Menfaat, ihanet, riya vardır hep
etrafında,Tiksinirsin Hani bazen manasızdır yaşamak; Ot gibiyim der
dalar gidersin, Bir film şeridi gibi geçerken yaşadıkların, Bir iki kareye
takılır gözlerin, O karelerden sevgi akar damarlarına, Birden canlanır,
dirilir, güçlenirsin Dört elle sarılırsın sonra hayata, Meydan okursun,
kafa tutarsın, Dünyayı sırtlayıp gidesin gelir, Ben de buradayım dersin
Bir kucak açarsın, Kolların dünyayı sarar, Bir gülümser, içinde çiçekler
açar, Yüreğinde mevsim ilkbahar olur Yanında yüksek sesle düşünür, En
mahrem sırlarına ortak edersin Kimi zaman kalbini kırdığın, Kimi zaman
gönlünü aldığın olur, Almadan veren, çağırmadan gelen, vedasız gidendir
Gün olur araya yollar, yıllar girer, Ama hep taze sımsıcaktır anılar,
Hatırlayınca gülümsersin Korkmazsın Buz üzerine yazılı değildir yitip
gitmez, Onunla alıp verdiklerin,
Bilirsin, O benim "CAN DOSTUM" dersin


alıntı



__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 22:18   #6
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart VEFA VE DOSTLUK ÜZERİNE

Vefa ne sadece bir semt adı,ne de boza markası hani herkesin dilinde ki klişeleşmiş olduğu gibi.Vefa yok olan erdemlerden.Eskilerin deyimiyle dostluğun,minnettarlığın,ikili ilişkilerin olmazsa olmazı. Vefa özlem dolu,sıcacık bir kucaklama...Vefa dost olmak demek...Vefa zor zamanları beraber aşmak demek..Vefa hiç bir şeye benzememek.Sanırım en kıymetli.güvenin en yakın arkadaşı,belki de olmazsa olmazı, gerçeğin sağlaması, her kaybedilenin arkasından baktığında bulduğun tek eksik, fark etmeden atladığın, yaşamadan anlamadığın, herkese veremediğin, zorlasanda hissedemediğin.
“Sözünü tutma, borcuna sadık olma” diyor sözlük. Yani bir şeyin karşılığı olarak verilen/ödenen anlamına geliyor. Verilen bir sözdür ve bu sözü yerine getirmek “vefa”dır.
Buraya kadar her şey normal. Bakıyoruz bu kökten türeyen diğer kelimelere; “fiyat” karşımıza çıkıyor önce. “Bir şeyin karşılığında ödenen” demek ki anlam aynı hemen hemen; hatta tamamen. Diğeri “ifâ”. Bu da aynı kökenden. “Verilmiş bir sözü, dillendirilmiş bir vaadi yerine getirmek.” Vefâ’nın vücud bulmuş hâli. Bir eylem ,bir ispat belki..
Sonuncusu ve en mânidarı ise ’vefât’. Açıklamaya ne hâcet? “Verilmiş bir sözü yerine getirmek” Heyhât biz yerine getirmesek te tahsil edilecek bir borç bu. Bir şeyin ödenen bedeli. Hayatın fiyatı; “vefât”. “Allah’a bir can borcum var” deyişine de açıklık getiriyor bu tanımlar.
Zaman zaman hayatınızın sekteye uğradığı,işlerin ters gittiği olmuştur.O dönemlerde sanki her şey üst üste geliyormuş gibi hissedersiniz.Psikolojide kriz dönemi diye adlandırılan bu süreçte, aldanmışlığın ve kandırılmışlığın üzüntüsünü yaşayabileceğiniz gibi, terkedilmişliğin ya da unutulmuşluğun acısını da çekebilirsiniz.Yanlış anlaşılmanın,düşmanlıkların hedefi de olmuş olabilirsiniz.Hayatın bir anlamı kalmamış,hiçbir beklentiniz karşılanmamış gibi de gelebilir.Geçim sıkıntısı ve ekonomik problemlerde sizi sarsmış olabilir.Her ne olmuş olursa olsun insan bu döneminde dost dediklerinden vefa bekler.Vefa her zaman dosta destek olmaktır.Vefa kendisine zamanında yapılanla karşılık vermektir.Kötü duruma düştüğünüzde de,iyiyken yanınızda olanların sizi arayıp sormasıdır.
Gün gelir hayat sizin istediğiniz yönde ilerlemez. Hatalar yaparsınız.Beklentileriniz boşa çıkar.Her gününüzü sizinle paylaşanların yine yanınızda olmasını beklersiniz.Vefalı dostlar yanınızda olur.Vefasız ise ne arar ne sorar.Dostluğun anlamını ve gerçekliğini kayıtsızca katlederek kaybolur gider.Gün gelir siz yine eski gücünüze kavuşursunuz.
Vefalı dostlar hayatta en yalnız olduğumuz anlarda; en güzel gülüşleri,en samimi bakışlarıyla ışık tutarlar yolumuza. Geçmişten bir gölge gibi yanımızdadırlar. İçimizdeki umutsuzluğu yok etmektir görevleri. Bekledikleri tek karşılık gözlerimizdeki ışığı görebilmek,umudu yeniden yüreğimizde yeşertebilmek,kaybetmeden görmeyi başarabildiğimiz güzelliğe bizi ulaştırabilmektir. Yıllarca birçok tanım yapıldı vefa ve dostluk üzerine.
Hep bize umut vermesini, güç vermesini beklediğimiz insanlara biz ne veriyoruz ? O görmeden görebilmek, istemeden yanında olabilmek, onu sorgulamamak, sadece yol göstererek yanında olabilmek .Bunları ne kadar becerebiliyoruz acaba ? Herkesin kendi kararlarını alıp onları uygulama özgürlüğü olduğunu bildiğimiz halde neden kendi beklentilerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz dostlarımızın hayatında? Biz şekillendirmeye çalışıyoruz onun kendi doğrularını unutup hayatını.Oysa vefalı olmak yapmaya çalıştığımız şeyi gerçekten onu düşünerek yapmayı ona her durumda destek olmayı gerektirir. Hep unutuyoruz, arkadaşımız da olsa, çocuğumuz da olsa,dostumuz da olsa onun kendi hayatini oluşturmaya hakki olduğunu, kendi doğruları olduğunu ve bize her ne kadar yanlış gelirse gelsin onlara saygı duymayı.
Dünya üzerinde çok az insan var kendi hayatini yaşarken, başkasının yanlış yapabilme özgürlüğünü görebilen ve buna saygı duyabilen. Vefalı dost; senin yanlışlarını görüp sana fikir veren, ama bunu yaparken asla üzerinde otorite kurmaya çalışmayan, yanlışlarını görüp sana aktaran ama asla sorgulamayan,kötü zamanda bile sen istemeden yanında olan kişidir.Sana hırsız,sana katil,sana deli ve benzeri şeyler yakıştırıldığında da yanında olandır.Yoksa yanımda olduğun sürece yanındayım diyen kişi değil...
denilir ki;
Vefa, arkada bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamaktır..
Vefa, dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere,
hayallere ihanet katmamaktır…
Vefa, sadece ‘has’ların vasfıdır! Nisyan yani unutmak ise ‘ham’ların...
Bedene tutsak olmuş hoyratların nasibi yoktur vefadan!
Ve öğrendik ki; sadece “gönlümüzün kitabında; bize bir defa selâm vereni kıyamete kadar unutmayız” düstûru kayıtlıdır diyenlere vefalı olunmalı!
Vefa dostluk ikiz kardeştirler ve onları sevgiliye beslemek gerek,hadi bu da benden olsun,

Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Deniz gözünün gördüğü kadar
Kuşlar uçabildiği kadar özgür,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
Bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin.




Oktay CANKAYA




__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Alt 27.11.2008, 22:20   #7
KAFKASKAR
Yiğido
 
KAFKASKAR - Ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
KAFKASKAR Şuan KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır
Son Aktivite: 02.09.2012 15:08

Üyelik Tarihi: 03.12.2007
Yaş: 76
Mesajlar: 175
Tecrübe Puanı: 615 KAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOKKAFKASKAR FAZLA SÖZE GEREK YOK
Standart Bilirim Hayat Sürprizlerle Dolusun

Bilirim hayat sürprizlerle dolusun.

Bir bakarım bir bebeğin gözlerindeki masumiyet ve dudaklarındaki lal tebessüm gibi açarsın.
Bir bakarım intihar lezzetinde ayrılıklar bırakırsın avucuma...

Kul darda kalmayınca hızır yetişmez misali bozkır sıcağında kavrulurken içim, yağmurunu sobelersin gözlerime...

Bittim derken yeniden başlatırsın. Vazgeçtim derken, vazgeçilmezliklere müsemma bir yol üzere kondurursun adımlarımı...

Özlemlerim ateş topu olup düşerken ömrüme, kavuşmuşluklarımda gülümsetirsin.
Dedim ya hayat sürprizlerle dolusun her daim.
Korkarken, susarken, yorulurken,ağlarken, ölürken, yanarken ve kanarken gittikçe azalsan da gözlerimden...

Her şeye rağmen ve her şeye karşın , sana yansıyan yanları çoğalıyor içimin.

İçimde serzenişlerden şükre doğru uzanan nefes alışverişler senin için...


alıntı


__________________
Yolumuz Sancaktar Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in yolu.
[Üye Olmayanlar Linkleri Göremez. Üye Olmak İçin Tıklayın...]
KAFKASKAR isimli Üye şimdilik offline Konumundadır   sendpm.gif Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye Okuyor. (0 Kay?tl? Üye Ve 1 Misafir)
 
Seçenekler Arama
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesaj?n?z? De?i?tirme Yetkiniz Yok

BB Code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Fikra(lar) RaZZcE Köşe Yazıları 273 23.03.2009 16:44
Ramazana ve Ömrümüze Dair seva Serbest Dini Konular 3 24.09.2008 12:30
HAYATA DAİR 40 ALTIN KURAL fratt Arşiv 2 26.09.2007 15:15


WEZ Format +2. ?uan Saat: 12:22.


Powered by: vBulletin. Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Copyright © - Bütün Haklar Sivaslilar.net'e aittir.